Gökberk Eriş, Öğrenci No: 22912719, Yüksek Lisans (Güz)
Tefsir Tarihi, Hadis Tarihi ve Fıkıh Tarihini Bilginin Bütünlüğü ile Okumak
Lugat manası itibariyle açıklamak, beyan etmek anlamına gelen فسر kökünden türeyen tefsîr (تفسير) açıklamak, ortaya çıkarmak, kelime veya sözdeki kapalılığı gidermek anlamına gelir. Istılahta tefsir kelimesinin farklı tanımları bulunmakla birlikte umumen Kur’ân-ı Kerîm’in ayetlerindeki kapalılığın giderilmesi, açıklanması, yorumlanması anlamına gelmektedir. Tefsir kelimesinin maklûb olduğu ve فسر kökü ile benzer anlamlar taşıyan سفر kökünden geldiği de ileri sürülmüştür. سفر kelimesinin kadının yüzünü açması, baştaki sarığın alınmasıyla başın ortaya çıkması ve sabahın aydınlıkla belirmesi gibi; bir şeyin üzerindeki perdenin kalkması ve belli olması, kapalı bir şeyin aydınlanması anlamlarında kullanıldığı bilinmektedir. Râgıb el-İsfahânî’ye göre insanın iç yüzünü, tabiatını ortaya çıkaran sefer kelimesi de bu kökten gelmektedir.
Hadîs (حديث) kelimesi تحديث masdarından isim olup haber mânasına gelir. İnsana uyanıkken veya uykuda duyurulmak yahut vahyedilmek suretiyle iletilen her söze, ayrıca anlatılan kıssaya ve yapılan konuşmaya da hadis denmektedir. Istılahta hadis kelimesi Resûl-i Ekrem’in sözleri “el-ehâdîsü’l-kavliyye”, fiilleri “el-ehâdîsü’l-fi‘liyye” ve tasvip, takrir ettiği şeyleri “el-ehâdîsü’t-takrîriyye” bildiren haberler için kullanılmaktadır.
Lugatta; bir şeyi bilmek, iyi ve tam anlamak, derinlemesine kavramak mânasına gelen fıkıh (فقه) kelimesi ilim, fehim gibi yakın anlamlı diğer kavramlara göre daha özel bir anlam taşır. Fakīh (فقيه) de bir konuyu derinden kavrayan, ince anlayış sahibi kimse demektir. Kur’an’da, hadiste ve İslâm’ın ilk dönemlerinde fıkıh kelimesinin kullanımı bu sözlük anlamı çerçevesinde kalmış olmakla birlikte, Kur’an ve hadisin İslâm toplumunun iki temel bilgi kaynağı olması sebebiyle kelime genelde Kur’an ve hadis merkezli dinî bilgiyi ve anlayışı ifade eden kavramlardan biri olarak kullanılmış, İslâm toplumunda dinî bilginin gelişip ilim dallarının teşekkül etmesine paralel olarak hicrî II. yüzyılın sonlarından itibaren İslâm’ın ferdî ve içtimaî hayata dair amelî hükümlerini bilmeyi ve bu konuyu inceleyen bir ilim dalını ifade eden bir ıstılah halini almaya başlamıştır. Kelimenin ıstılahî anlamının netleşmesi ise daha ileriki yüzyıllarda gerçekleşmiştir.
Tefsir, hadis ve fıkıh mefhumları hakkında temel anlam bilgisini verdikten sonra bu ilim sahaları arasındaki tedâhülden bahsetmemiz gerekir. Resûl-i Ekrem’in hayatına, sözlerine, yapıp etmelerine bakmadan tefsir hakkında konuşmak mümkün değildir çünkü o ilahî vahyin mübelliği ve mübeyyiniydi, Hz. Aişe’nin ifadesiyle o yürüyen Kur’an’dı. İnsanlığa nazil olan Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin hayata tatbikini Hz. peygamberin yaşayışından öğrendik. Bu bağlamda müteaddid misaller tâdâd edilebilir. Binaenaleyh elbette kendilerine has usulleri, ekolleri, kaynakları olmakla birlikte tefsir ve hadis ilimlerini birbirlerinden tamamen bağımsız iki saha olarak görmek mümkün değildir. Hakeza fıkıh ilmini de tefsir ve hadis ilimlerinden bağımsız bir ilim sahası olarak göremeyiz bilakis bu ilim sahaları bizzat fıkhın mebdesi mesabesindedirler.
Tefsir, hadis ve fıkıh ilimleri asılları ve usulleri bakımından bu denli bir tedahül içerisinde iken mezkûr ilim sahalarının tarihi seyirlerini birbirlerinden bağımsız okumak da gayrı kabildir. Çünkü nihayetinde bu sahalar bizim dini ve dünyayı anlama, anlamlandırma gayretimizdir. Bu gayrette tenakuza düşmemek, söylerken başka eylerken başka bir halde olmamak için bu ilim sahalarının, hatta islamî ilimlerin bütün dallarının bir bütünün ayrılmaz parçaları olarak görmek ve öyle okumak mecburiyetindeyiz.
Kaynakça:
Buharî - el-Câmiu’s-Sahîh
Râgıb el-İsfahânî - el-Müfredât
DİA - Tefsir Maddesi
Hadis Maddesi
Fıkıh Maddesi