Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)


BİLGİNİN BÜTÜNLÜĞÜ AÇISINDAN TEFSİR, HADİS VE FIKIH TARİHLERİNİN MÜTALAASI

2017-2018 Bahar Dönemi

Doktora Esbab-ı Nüzul-II dersi

İdris Sami Sümer

 

Dördüncü halife Hz. Ali’ye atfedilen şöyle bir söz vardır. ‘ilim bir nokta idi. Cahiller sorularıyla onu çoğalttılar.’’ Bilgi, başlangıçta bütün ve sade idi. Çünkü bilginin hedeflediği temel davranışları almak ve benimsemek bilginin muhatabı ve öznesi olan insanlar için çok zor bir mesele değildi.

Zamanla insanların makbul davranışlara mesafe koymaya başlamasıyla sade, net ve açık bilgi, muğlak, flu ve müşkül bilgi haline dönüştü. Bilginin parçalanmasının ve anlaşılırlığının azalmasının altında yatan en büyük etkenlerden birisi de kanaatimizce insanın anlamama sorunu değil anlamak istememe sorunudur. Bu dönüşüm bilginin her alanında vardır.

Bugün önümüzde bilginin durumuyla ilgili iki temel sıkıntı vardır. Bunlardan birincisi; bilgiyi kuşatmak, ikincisi ise; bilginin kuşatmasıdır. Birincisinden amaç, ihtisaslaşma ve disiplin inşa etmektir. İkincisinden amaç ise, ihtisaslaşmanın ve disiplinin demir parmaklıklarında mahkûm olmamaktır.

 Her geçen gün ilmin bütün alanlarında sayısız veri ve tecrübe üretilmektedir. Üretilen bilgi ve tecrübeler, ilmin bütün dallarını büyütmekte ve seneler içinde bir dal ağaca, ağaçta ormana dönüşmektedir. Bilginin bu hızlı çoğalışı ve çeşitlenmesi ise oldukça sınırlı olan öğrenme imkânları içinde az zamanda çok şey öğrenme zorunluluğunu doğurmaktadır. Bu zorunluluk, disiplinler arası işbirliğini de zorunlu kılmaktadır.

İslami ilimlerin merkezi Kur’an-ı Kerim’dir. Bugün elimizdeki ve zihnimizdeki mevcut bütün dini müktesebat Kur'an'a dayanır. Fakat gerek lafzın gerekse lafzı kuşatan şart ve çerçevenin ilzam ettiği zorunluluktan kaynaklanan lafzı anlama/ma, kavrama/ma ve farklı yorumlama/ma gibi meseleler, bilginin bütünlüğü ve verimliliği hususunda önümüzde duran meseleler olarak gözükmektedir.

Temel kaynağın anlaşılmasına dönük Hz. Peygamberin sözleri (hadis) ve uygulamaları (sünnet) dinin teorik ve pratik dünyasına ihtiyaca mucip alanlar açmıştır.  Yeni keşfedilen alanlar, fethedilen coğrafya ve insanlar, genişleyen kültürel iklim, Müslüman dünyada dinin kaynağını anlamak ve yorumlamak için temel disiplinler inşa etmek zorunda kalmıştır.

Mesela Kur'an metninin düzgün okunması için Kıraat ilmi, iyi anlaşılması için Tefsir ilmi, Hz. Peygamberin dini anlaması ve uygulamasına ulaşmak için Hadis ilmi ve bütün bunlardan bireysel ve toplumsal dini gereksinimlere çözüm olacak Fıkıh ilmi inşa edilmiştir.

Bir kaynağı anlamak için oluşturulan bu farklı disiplinler, zamanla kaynağa giden yol olma sınırını aşmış ve neredeyse kaynağın kendisi olmuşturlar. Bu belirli disiplinlerde üretilen disiplin içi bilgi kaynakları, zaman zaman neredeyse ana kaynağa hiç dönük olmayan tavırlar da geliştirebilmişlerdir.

Zamanın geçmesiyle ana kaynaktan bağımsız gibi görünen ve otonom denilebilecek kimliğe dönüşen disiplinler, en fazla zararı bilginin hakikatine vermişlerdir. Çünkü parçada hakikat gibi duran şeyin bütünde hakikat olmadığı federatif parçalanmada apaçık ortaya çıkmıştır. Neredeyse federal kimliğe dönüşen Hadis, Tefsir, Kelam, Akaid ve Fıkıh disiplinleri, kendilerini hakikatin en büyük ve ilk parçası olarak görmüşlerdir.

Kronolojik olarak bir disiplin formunda ilk ortaya çıkan yapı Kur'an yorumculuğudur. Kur'an'ın tedricen inmesi, meydana gelen olayları yorumlaması, olay inşa etmesi ve birebir muhatap olması, Hz. peygamberin ve ashabının din pratiğinde haklı olarak ilk sıraya yerleşmiştir. Gerek Hz. Peygamber gerekse diğer Müslümanlar, karşılaştıkları sorunlarda ilk hakem olarak Kur'an bilgisine başvurmuşlardır. Bu ilk tefsir hareketi denilebilir. Sonraki dönemde ayrıntılı tefsir hareketi oluşacaktır. Bu hareketin metodik başarısı içim Usul-i Tefsir ilmi oluşturulmuştur.

Hz. Peygamberin Kur'an yorumu her an gelişen olaylara karşı takındığı tavırlar hadis ve sünnet disiplinlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Onun vefatından sonra çok daha farklı olaylarla karşı karşıya gelen Müslüman ümmet, sorunlarına çözüm için hem Kur'an a hem de Hz. Peygamberin sözlerine ve fiili uygulamalarına başvurmuşlardır. Bu süreç Hadis disiplinini inşa etmiştir. Tefsir usulünden daha geç dönemde oluşan Hadis Usulü, Allah rasülüne izafe edilen söz ve fiillerin sıhhat ve kıymet derecesini metodik olarak araştırır.

Gerek ayetlerin gerekse hadislerin yorumlanmasında keyfiliği kaldırmak, anlamayı ve hüküm inşa etmeyi disiplin altına almak için İslam bilginleri, anlambilimi metodu (Fıkıh Usulü Metodu) geliştirmişlerdir. Bu metodun sınırlarında durarak, yeni oluşan yaşam alanlarına ve vakalarına normatif ilkeler belirleme (fıkıh) ilmini inşa etmişlerdir. Tefsir ve Hadis usulünün yönetiminde Kur'an ve Hadis metinlerinden Müslüman bireyin ve toplumun günlük ihtiyaçlarına, yönetim hukukuna ve çeşitli alanlarla ilgili durumlarına dönük bilgi ve hüküm inşa süreci başlamıştır. Bireysel ve toplumsal yaşamda karşılaşılan sorunlar, fıkhın penceresinden çözülmeye çalışılmı8ştır.    

Yaklaşık hicri üç yüzüncü yılın sonlarına doğru olgunlaşan bu disiplinler, zaman zaman otonom kimlikler edinse de hiçbir zaman birbirlerinden bütünüyle kopuk bir alana düşmemişlerdir. Bu disiplinlerin kendi başarılarını idame ettirebilmeleri için diğer disiplinlerle ilişkili olması izaha muhtaç olmayacak kadar açıktır. Aksi durumda otonom disipliner uygulamalar, bilgiyi ve bilginin amacını zayıflatır.

Tefsir, hadis ve fıkıh tarihleri birbirinden ayrı düşünülemeyecek kadar iç içedir. Bu disiplinleri birbirinden izole ederek konumlandırmak bilginin bütünlüğü ve faydalılığı esasına aykırıdır.

              Bundan dolayı b u disiplinlerden maksimum faydayı sağlamanın ilk ve en öenmli şartı, disiplinler arası koordinasyon sağlamaktır. Bu koordinasyon, bilginin bütünlüğü ve sürekliliği ilkesine bağlı kalarak bilinçsel parçalanmayı engelleyecektir.

    

 BİLGİNİN BÜTÜNLÜĞÜ AÇISINDAN TEFSİR, HADİS VE FIKIH TARİHLERİNİN MÜTALAASI

2017-2018 Bahar Dönemi

Doktora Esbab-ı Nüzul-II dersi

İdris Sami Sümer

 

Dördüncü halife Hz. Ali’ye atfedilen şöyle bir söz vardır. ‘ilim bir nokta idi. Cahiller sorularıyla onu çoğalttılar.’’ Bilgi, başlangıçta bütün ve sade idi. Çünkü bilginin hedeflediği temel davranışları almak ve benimsemek bilginin muhatabı ve öznesi olan insanlar için çok zor bir mesele değildi.

Zamanla insanların makbul davranışlara mesafe koymaya başlamasıyla sade, net ve açık bilgi, muğlak, flu ve müşkül bilgi haline dönüştü. Bilginin parçalanmasının ve anlaşılırlığının azalmasının altında yatan en büyük etkenlerden birisi de kanaatimizce insanın anlamama sorunu değil anlamak istememe sorunudur. Bu dönüşüm bilginin her alanında vardır.

Bugün önümüzde bilginin durumuyla ilgili iki temel sıkıntı vardır. Bunlardan birincisi; bilgiyi kuşatmak, ikincisi ise; bilginin kuşatmasıdır. Birincisinden amaç, ihtisaslaşma ve disiplin inşa etmektir. İkincisinden amaç ise, ihtisaslaşmanın ve disiplinin demir parmaklıklarında mahkûm olmamaktır.

 Her geçen gün ilmin bütün alanlarında sayısız veri ve tecrübe üretilmektedir. Üretilen bilgi ve tecrübeler, ilmin bütün dallarını büyütmekte ve seneler içinde bir dal ağaca, ağaçta ormana dönüşmektedir. Bilginin bu hızlı çoğalışı ve çeşitlenmesi ise oldukça sınırlı olan öğrenme imkânları içinde az zamanda çok şey öğrenme zorunluluğunu doğurmaktadır. Bu zorunluluk, disiplinler arası işbirliğini de zorunlu kılmaktadır.

İslami ilimlerin merkezi Kur’an-ı Kerim’dir. Bugün elimizdeki ve zihnimizdeki mevcut bütün dini müktesebat Kur'an'a dayanır. Fakat gerek lafzın gerekse lafzı kuşatan şart ve çerçevenin ilzam ettiği zorunluluktan kaynaklanan lafzı anlama/ma, kavrama/ma ve farklı yorumlama/ma gibi meseleler, bilginin bütünlüğü ve verimliliği hususunda önümüzde duran meseleler olarak gözükmektedir.

Temel kaynağın anlaşılmasına dönük Hz. Peygamberin sözleri (hadis) ve uygulamaları (sünnet) dinin teorik ve pratik dünyasına ihtiyaca mucip alanlar açmıştır.  Yeni keşfedilen alanlar, fethedilen coğrafya ve insanlar, genişleyen kültürel iklim, Müslüman dünyada dinin kaynağını anlamak ve yorumlamak için temel disiplinler inşa etmek zorunda kalmıştır.

Mesela Kur'an metninin düzgün okunması için Kıraat ilmi, iyi anlaşılması için Tefsir ilmi, Hz. Peygamberin dini anlaması ve uygulamasına ulaşmak için Hadis ilmi ve bütün bunlardan bireysel ve toplumsal dini gereksinimlere çözüm olacak Fıkıh ilmi inşa edilmiştir.

Bir kaynağı anlamak için oluşturulan bu farklı disiplinler, zamanla kaynağa giden yol olma sınırını aşmış ve neredeyse kaynağın kendisi olmuşturlar. Bu belirli disiplinlerde üretilen disiplin içi bilgi kaynakları, zaman zaman neredeyse ana kaynağa hiç dönük olmayan tavırlar da geliştirebilmişlerdir.

Zamanın geçmesiyle ana kaynaktan bağımsız gibi görünen ve otonom denilebilecek kimliğe dönüşen disiplinler, en fazla zararı bilginin hakikatine vermişlerdir. Çünkü parçada hakikat gibi duran şeyin bütünde hakikat olmadığı federatif parçalanmada apaçık ortaya çıkmıştır. Neredeyse federal kimliğe dönüşen Hadis, Tefsir, Kelam, Akaid ve Fıkıh disiplinleri, kendilerini hakikatin en büyük ve ilk parçası olarak görmüşlerdir.

Kronolojik olarak bir disiplin formunda ilk ortaya çıkan yapı Kur'an yorumculuğudur. Kur'an'ın tedricen inmesi, meydana gelen olayları yorumlaması, olay inşa etmesi ve birebir muhatap olması, Hz. peygamberin ve ashabının din pratiğinde haklı olarak ilk sıraya yerleşmiştir. Gerek Hz. Peygamber gerekse diğer Müslümanlar, karşılaştıkları sorunlarda ilk hakem olarak Kur'an bilgisine başvurmuşlardır. Bu ilk tefsir hareketi denilebilir. Sonraki dönemde ayrıntılı tefsir hareketi oluşacaktır. Bu hareketin metodik başarısı içim Usul-i Tefsir ilmi oluşturulmuştur.

Hz. Peygamberin Kur'an yorumu her an gelişen olaylara karşı takındığı tavırlar hadis ve sünnet disiplinlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Onun vefatından sonra çok daha farklı olaylarla karşı karşıya gelen Müslüman ümmet, sorunlarına çözüm için hem Kur'an a hem de Hz. Peygamberin sözlerine ve fiili uygulamalarına başvurmuşlardır. Bu süreç Hadis disiplinini inşa etmiştir. Tefsir usulünden daha geç dönemde oluşan Hadis Usulü, Allah rasülüne izafe edilen söz ve fiillerin sıhhat ve kıymet derecesini metodik olarak araştırır.

Gerek ayetlerin gerekse hadislerin yorumlanmasında keyfiliği kaldırmak, anlamayı ve hüküm inşa etmeyi disiplin altına almak için İslam bilginleri, anlambilimi metodu (Fıkıh Usulü Metodu) geliştirmişlerdir. Bu metodun sınırlarında durarak, yeni oluşan yaşam alanlarına ve vakalarına normatif ilkeler belirleme (fıkıh) ilmini inşa etmişlerdir. Tefsir ve Hadis usulünün yönetiminde Kur'an ve Hadis metinlerinden Müslüman bireyin ve toplumun günlük ihtiyaçlarına, yönetim hukukuna ve çeşitli alanlarla ilgili durumlarına dönük bilgi ve hüküm inşa süreci başlamıştır. Bireysel ve toplumsal yaşamda karşılaşılan sorunlar, fıkhın penceresinden çözülmeye çalışılmı8ştır.    

Yaklaşık hicri üç yüzüncü yılın sonlarına doğru olgunlaşan bu disiplinler, zaman zaman otonom kimlikler edinse de hiçbir zaman birbirlerinden bütünüyle kopuk bir alana düşmemişlerdir. Bu disiplinlerin kendi başarılarını idame ettirebilmeleri için diğer disiplinlerle ilişkili olması izaha muhtaç olmayacak kadar açıktır. Aksi durumda otonom disipliner uygulamalar, bilgiyi ve bilginin amacını zayıflatır.

Tefsir, hadis ve fıkıh tarihleri birbirinden ayrı düşünülemeyecek kadar iç içedir. Bu disiplinleri birbirinden izole ederek konumlandırmak bilginin bütünlüğü ve faydalılığı esasına aykırıdır.

              Bundan dolayı b u disiplinlerden maksimum faydayı sağlamanın ilk ve en öenmli şartı, disiplinler arası koordinasyon sağlamaktır. Bu koordinasyon, bilginin bütünlüğü ve sürekliliği ilkesine bağlı kalarak bilinçsel parçalanmayı engelleyecektir.

    

 BİLGİNİN BÜTÜNLÜĞÜ AÇISINDAN TEFSİR, HADİS VE FIKIH TARİHLERİNİN MÜTALAASI

2017-2018 Bahar Dönemi

Doktora Esbab-ı Nüzul-II dersi

İdris Sami Sümer

 

Dördüncü halife Hz. Ali’ye atfedilen şöyle bir söz vardır. ‘ilim bir nokta idi. Cahiller sorularıyla onu çoğalttılar.’’ Bilgi, başlangıçta bütün ve sade idi. Çünkü bilginin hedeflediği temel davranışları almak ve benimsemek bilginin muhatabı ve öznesi olan insanlar için çok zor bir mesele değildi.

Zamanla insanların makbul davranışlara mesafe koymaya başlamasıyla sade, net ve açık bilgi, muğlak, flu ve müşkül bilgi haline dönüştü. Bilginin parçalanmasının ve anlaşılırlığının azalmasının altında yatan en büyük etkenlerden birisi de kanaatimizce insanın anlamama sorunu değil anlamak istememe sorunudur. Bu dönüşüm bilginin her alanında vardır.

Bugün önümüzde bilginin durumuyla ilgili iki temel sıkıntı vardır. Bunlardan birincisi; bilgiyi kuşatmak, ikincisi ise; bilginin kuşatmasıdır. Birincisinden amaç, ihtisaslaşma ve disiplin inşa etmektir. İkincisinden amaç ise, ihtisaslaşmanın ve disiplinin demir parmaklıklarında mahkûm olmamaktır.

 Her geçen gün ilmin bütün alanlarında sayısız veri ve tecrübe üretilmektedir. Üretilen bilgi ve tecrübeler, ilmin bütün dallarını büyütmekte ve seneler içinde bir dal ağaca, ağaçta ormana dönüşmektedir. Bilginin bu hızlı çoğalışı ve çeşitlenmesi ise oldukça sınırlı olan öğrenme imkânları içinde az zamanda çok şey öğrenme zorunluluğunu doğurmaktadır. Bu zorunluluk, disiplinler arası işbirliğini de zorunlu kılmaktadır.

İslami ilimlerin merkezi Kur’an-ı Kerim’dir. Bugün elimizdeki ve zihnimizdeki mevcut bütün dini müktesebat Kur'an'a dayanır. Fakat gerek lafzın gerekse lafzı kuşatan şart ve çerçevenin ilzam ettiği zorunluluktan kaynaklanan lafzı anlama/ma, kavrama/ma ve farklı yorumlama/ma gibi meseleler, bilginin bütünlüğü ve verimliliği hususunda önümüzde duran meseleler olarak gözükmektedir.

Temel kaynağın anlaşılmasına dönük Hz. Peygamberin sözleri (hadis) ve uygulamaları (sünnet) dinin teorik ve pratik dünyasına ihtiyaca mucip alanlar açmıştır.  Yeni keşfedilen alanlar, fethedilen coğrafya ve insanlar, genişleyen kültürel iklim, Müslüman dünyada dinin kaynağını anlamak ve yorumlamak için temel disiplinler inşa etmek zorunda kalmıştır.

Mesela Kur'an metninin düzgün okunması için Kıraat ilmi, iyi anlaşılması için Tefsir ilmi, Hz. Peygamberin dini anlaması ve uygulamasına ulaşmak için Hadis ilmi ve bütün bunlardan bireysel ve toplumsal dini gereksinimlere çözüm olacak Fıkıh ilmi inşa edilmiştir.

Bir kaynağı anlamak için oluşturulan bu farklı disiplinler, zamanla kaynağa giden yol olma sınırını aşmış ve neredeyse kaynağın kendisi olmuşturlar. Bu belirli disiplinlerde üretilen disiplin içi bilgi kaynakları, zaman zaman neredeyse ana kaynağa hiç dönük olmayan tavırlar da geliştirebilmişlerdir.

Zamanın geçmesiyle ana kaynaktan bağımsız gibi görünen ve otonom denilebilecek kimliğe dönüşen disiplinler, en fazla zararı bilginin hakikatine vermişlerdir. Çünkü parçada hakikat gibi duran şeyin bütünde hakikat olmadığı federatif parçalanmada apaçık ortaya çıkmıştır. Neredeyse federal kimliğe dönüşen Hadis, Tefsir, Kelam, Akaid ve Fıkıh disiplinleri, kendilerini hakikatin en büyük ve ilk parçası olarak görmüşlerdir.

Kronolojik olarak bir disiplin formunda ilk ortaya çıkan yapı Kur'an yorumculuğudur. Kur'an'ın tedricen inmesi, meydana gelen olayları yorumlaması, olay inşa etmesi ve birebir muhatap olması, Hz. peygamberin ve ashabının din pratiğinde haklı olarak ilk sıraya yerleşmiştir. Gerek Hz. Peygamber gerekse diğer Müslümanlar, karşılaştıkları sorunlarda ilk hakem olarak Kur'an bilgisine başvurmuşlardır. Bu ilk tefsir hareketi denilebilir. Sonraki dönemde ayrıntılı tefsir hareketi oluşacaktır. Bu hareketin metodik başarısı içim Usul-i Tefsir ilmi oluşturulmuştur.

Hz. Peygamberin Kur'an yorumu her an gelişen olaylara karşı takındığı tavırlar hadis ve sünnet disiplinlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Onun vefatından sonra çok daha farklı olaylarla karşı karşıya gelen Müslüman ümmet, sorunlarına çözüm için hem Kur'an a hem de Hz. Peygamberin sözlerine ve fiili uygulamalarına başvurmuşlardır. Bu süreç Hadis disiplinini inşa etmiştir. Tefsir usulünden daha geç dönemde oluşan Hadis Usulü, Allah rasülüne izafe edilen söz ve fiillerin sıhhat ve kıymet derecesini metodik olarak araştırır.

Gerek ayetlerin gerekse hadislerin yorumlanmasında keyfiliği kaldırmak, anlamayı ve hüküm inşa etmeyi disiplin altına almak için İslam bilginleri, anlambilimi metodu (Fıkıh Usulü Metodu) geliştirmişlerdir. Bu metodun sınırlarında durarak, yeni oluşan yaşam alanlarına ve vakalarına normatif ilkeler belirleme (fıkıh) ilmini inşa etmişlerdir. Tefsir ve Hadis usulünün yönetiminde Kur'an ve Hadis metinlerinden Müslüman bireyin ve toplumun günlük ihtiyaçlarına, yönetim hukukuna ve çeşitli alanlarla ilgili durumlarına dönük bilgi ve hüküm inşa süreci başlamıştır. Bireysel ve toplumsal yaşamda karşılaşılan sorunlar, fıkhın penceresinden çözülmeye çalışılmı8ştır.    

Yaklaşık hicri üç yüzüncü yılın sonlarına doğru olgunlaşan bu disiplinler, zaman zaman otonom kimlikler edinse de hiçbir zaman birbirlerinden bütünüyle kopuk bir alana düşmemişlerdir. Bu disiplinlerin kendi başarılarını idame ettirebilmeleri için diğer disiplinlerle ilişkili olması izaha muhtaç olmayacak kadar açıktır. Aksi durumda otonom disipliner uygulamalar, bilgiyi ve bilginin amacını zayıflatır.

Tefsir, hadis ve fıkıh tarihleri birbirinden ayrı düşünülemeyecek kadar iç içedir. Bu disiplinleri birbirinden izole ederek konumlandırmak bilginin bütünlüğü ve faydalılığı esasına aykırıdır.

              Bundan dolayı b u disiplinlerden maksimum faydayı sağlamanın ilk ve en öenmli şartı, disiplinler arası koordinasyon sağlamaktır. Bu koordinasyon, bilginin bütünlüğü ve sürekliliği ilkesine bağlı kalarak bilinçsel parçalanmayı engelleyecektir.

    

 


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi