BİLGİNİN BÜTÜNLÜĞÜ AÇISINDAN
TEFSİR, HADİS VE FIKIH TARİHLERİNİN MÜTALAASI
2017-2018 Bahar Dönemi
Doktora Esbab-ı Nüzul-II dersi
İdris Sami Sümer
Dördüncü halife Hz. Ali’ye
atfedilen şöyle bir söz vardır. ‘ilim bir nokta idi. Cahiller sorularıyla onu çoğalttılar.’’
Bilgi, başlangıçta bütün ve sade idi. Çünkü bilginin hedeflediği temel
davranışları almak ve benimsemek bilginin muhatabı ve öznesi olan insanlar için
çok zor bir mesele değildi.
Zamanla insanların makbul
davranışlara mesafe koymaya başlamasıyla sade, net ve açık bilgi, muğlak, flu
ve müşkül bilgi haline dönüştü. Bilginin parçalanmasının ve anlaşılırlığının
azalmasının altında yatan en büyük etkenlerden birisi de kanaatimizce insanın
anlamama sorunu değil anlamak istememe sorunudur. Bu dönüşüm bilginin her
alanında vardır.
Bugün önümüzde bilginin
durumuyla ilgili iki temel sıkıntı vardır. Bunlardan birincisi; bilgiyi
kuşatmak, ikincisi ise; bilginin kuşatmasıdır. Birincisinden amaç, ihtisaslaşma
ve disiplin inşa etmektir. İkincisinden amaç ise, ihtisaslaşmanın ve disiplinin
demir parmaklıklarında mahkûm olmamaktır.
Her geçen gün ilmin bütün alanlarında sayısız
veri ve tecrübe üretilmektedir. Üretilen bilgi ve tecrübeler, ilmin bütün
dallarını büyütmekte ve seneler içinde bir dal ağaca, ağaçta ormana
dönüşmektedir. Bilginin bu hızlı çoğalışı ve çeşitlenmesi ise oldukça sınırlı
olan öğrenme imkânları içinde az zamanda çok şey öğrenme zorunluluğunu
doğurmaktadır. Bu zorunluluk, disiplinler arası işbirliğini de zorunlu
kılmaktadır.
İslami ilimlerin merkezi Kur’an-ı
Kerim’dir. Bugün elimizdeki ve zihnimizdeki mevcut bütün dini müktesebat
Kur'an'a dayanır. Fakat gerek lafzın gerekse lafzı kuşatan şart ve çerçevenin
ilzam ettiği zorunluluktan kaynaklanan lafzı anlama/ma, kavrama/ma ve farklı
yorumlama/ma gibi meseleler, bilginin bütünlüğü ve verimliliği hususunda
önümüzde duran meseleler olarak gözükmektedir.
Temel kaynağın anlaşılmasına
dönük Hz. Peygamberin sözleri (hadis) ve uygulamaları (sünnet) dinin teorik ve
pratik dünyasına ihtiyaca mucip alanlar açmıştır. Yeni keşfedilen alanlar, fethedilen coğrafya
ve insanlar, genişleyen kültürel iklim, Müslüman dünyada dinin kaynağını
anlamak ve yorumlamak için temel disiplinler inşa etmek zorunda kalmıştır.
Mesela Kur'an metninin düzgün
okunması için Kıraat ilmi, iyi anlaşılması için Tefsir ilmi, Hz. Peygamberin
dini anlaması ve uygulamasına ulaşmak için Hadis ilmi ve bütün bunlardan
bireysel ve toplumsal dini gereksinimlere çözüm olacak Fıkıh ilmi inşa
edilmiştir.
Bir kaynağı anlamak için
oluşturulan bu farklı disiplinler, zamanla kaynağa giden yol olma sınırını
aşmış ve neredeyse kaynağın kendisi olmuşturlar. Bu belirli disiplinlerde
üretilen disiplin içi bilgi kaynakları, zaman zaman neredeyse ana kaynağa hiç
dönük olmayan tavırlar da geliştirebilmişlerdir.
Zamanın geçmesiyle ana
kaynaktan bağımsız gibi görünen ve otonom denilebilecek kimliğe dönüşen
disiplinler, en fazla zararı bilginin hakikatine vermişlerdir. Çünkü parçada
hakikat gibi duran şeyin bütünde hakikat olmadığı federatif parçalanmada apaçık
ortaya çıkmıştır. Neredeyse federal kimliğe dönüşen Hadis, Tefsir, Kelam, Akaid
ve Fıkıh disiplinleri, kendilerini hakikatin en büyük ve ilk parçası olarak
görmüşlerdir.
Kronolojik olarak bir disiplin
formunda ilk ortaya çıkan yapı Kur'an yorumculuğudur. Kur'an'ın tedricen
inmesi, meydana gelen olayları yorumlaması, olay inşa etmesi ve birebir muhatap
olması, Hz. peygamberin ve ashabının din pratiğinde haklı olarak ilk sıraya
yerleşmiştir. Gerek Hz. Peygamber gerekse diğer Müslümanlar, karşılaştıkları sorunlarda
ilk hakem olarak Kur'an bilgisine başvurmuşlardır. Bu ilk tefsir hareketi
denilebilir. Sonraki dönemde ayrıntılı tefsir hareketi oluşacaktır. Bu hareketin
metodik başarısı içim Usul-i Tefsir ilmi oluşturulmuştur.
Hz. Peygamberin Kur'an yorumu
her an gelişen olaylara karşı takındığı tavırlar hadis ve sünnet
disiplinlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Onun vefatından sonra çok daha
farklı olaylarla karşı karşıya gelen Müslüman ümmet, sorunlarına çözüm için hem
Kur'an a hem de Hz. Peygamberin sözlerine ve fiili uygulamalarına
başvurmuşlardır. Bu süreç Hadis disiplinini inşa etmiştir. Tefsir usulünden
daha geç dönemde oluşan Hadis Usulü, Allah rasülüne izafe edilen söz ve
fiillerin sıhhat ve kıymet derecesini metodik olarak araştırır.
Gerek ayetlerin gerekse
hadislerin yorumlanmasında keyfiliği kaldırmak, anlamayı ve hüküm inşa etmeyi
disiplin altına almak için İslam bilginleri, anlambilimi metodu (Fıkıh Usulü
Metodu) geliştirmişlerdir. Bu metodun sınırlarında durarak, yeni oluşan yaşam
alanlarına ve vakalarına normatif ilkeler belirleme (fıkıh) ilmini inşa
etmişlerdir. Tefsir ve Hadis usulünün yönetiminde Kur'an ve Hadis metinlerinden
Müslüman bireyin ve toplumun günlük ihtiyaçlarına, yönetim hukukuna ve çeşitli
alanlarla ilgili durumlarına dönük bilgi ve hüküm inşa süreci başlamıştır. Bireysel
ve toplumsal yaşamda karşılaşılan sorunlar, fıkhın penceresinden çözülmeye
çalışılmı8ştır.
Yaklaşık hicri üç yüzüncü yılın
sonlarına doğru olgunlaşan bu disiplinler, zaman zaman otonom kimlikler edinse
de hiçbir zaman birbirlerinden bütünüyle kopuk bir alana düşmemişlerdir. Bu disiplinlerin
kendi başarılarını idame ettirebilmeleri için diğer disiplinlerle ilişkili
olması izaha muhtaç olmayacak kadar açıktır. Aksi durumda otonom disipliner
uygulamalar, bilgiyi ve bilginin amacını zayıflatır.
Tefsir, hadis ve fıkıh
tarihleri birbirinden ayrı düşünülemeyecek kadar iç içedir. Bu disiplinleri
birbirinden izole ederek konumlandırmak bilginin bütünlüğü ve faydalılığı
esasına aykırıdır.
Bundan
dolayı b u disiplinlerden maksimum faydayı sağlamanın ilk ve en öenmli şartı,
disiplinler arası koordinasyon sağlamaktır. Bu koordinasyon, bilginin bütünlüğü
ve sürekliliği ilkesine bağlı kalarak bilinçsel parçalanmayı engelleyecektir.
BİLGİNİN BÜTÜNLÜĞÜ AÇISINDAN TEFSİR, HADİS VE FIKIH TARİHLERİNİN MÜTALAASI
2017-2018 Bahar Dönemi
Doktora Esbab-ı Nüzul-II dersi
İdris Sami Sümer
Dördüncü halife Hz. Ali’ye
atfedilen şöyle bir söz vardır. ‘ilim bir nokta idi. Cahiller sorularıyla onu çoğalttılar.’’
Bilgi, başlangıçta bütün ve sade idi. Çünkü bilginin hedeflediği temel
davranışları almak ve benimsemek bilginin muhatabı ve öznesi olan insanlar için
çok zor bir mesele değildi.
Zamanla insanların makbul
davranışlara mesafe koymaya başlamasıyla sade, net ve açık bilgi, muğlak, flu
ve müşkül bilgi haline dönüştü. Bilginin parçalanmasının ve anlaşılırlığının
azalmasının altında yatan en büyük etkenlerden birisi de kanaatimizce insanın
anlamama sorunu değil anlamak istememe sorunudur. Bu dönüşüm bilginin her
alanında vardır.
Bugün önümüzde bilginin
durumuyla ilgili iki temel sıkıntı vardır. Bunlardan birincisi; bilgiyi
kuşatmak, ikincisi ise; bilginin kuşatmasıdır. Birincisinden amaç, ihtisaslaşma
ve disiplin inşa etmektir. İkincisinden amaç ise, ihtisaslaşmanın ve disiplinin
demir parmaklıklarında mahkûm olmamaktır.
Her geçen gün ilmin bütün alanlarında sayısız
veri ve tecrübe üretilmektedir. Üretilen bilgi ve tecrübeler, ilmin bütün
dallarını büyütmekte ve seneler içinde bir dal ağaca, ağaçta ormana
dönüşmektedir. Bilginin bu hızlı çoğalışı ve çeşitlenmesi ise oldukça sınırlı
olan öğrenme imkânları içinde az zamanda çok şey öğrenme zorunluluğunu
doğurmaktadır. Bu zorunluluk, disiplinler arası işbirliğini de zorunlu
kılmaktadır.
İslami ilimlerin merkezi Kur’an-ı
Kerim’dir. Bugün elimizdeki ve zihnimizdeki mevcut bütün dini müktesebat
Kur'an'a dayanır. Fakat gerek lafzın gerekse lafzı kuşatan şart ve çerçevenin
ilzam ettiği zorunluluktan kaynaklanan lafzı anlama/ma, kavrama/ma ve farklı
yorumlama/ma gibi meseleler, bilginin bütünlüğü ve verimliliği hususunda
önümüzde duran meseleler olarak gözükmektedir.
Temel kaynağın anlaşılmasına
dönük Hz. Peygamberin sözleri (hadis) ve uygulamaları (sünnet) dinin teorik ve
pratik dünyasına ihtiyaca mucip alanlar açmıştır. Yeni keşfedilen alanlar, fethedilen coğrafya
ve insanlar, genişleyen kültürel iklim, Müslüman dünyada dinin kaynağını
anlamak ve yorumlamak için temel disiplinler inşa etmek zorunda kalmıştır.
Mesela Kur'an metninin düzgün
okunması için Kıraat ilmi, iyi anlaşılması için Tefsir ilmi, Hz. Peygamberin
dini anlaması ve uygulamasına ulaşmak için Hadis ilmi ve bütün bunlardan
bireysel ve toplumsal dini gereksinimlere çözüm olacak Fıkıh ilmi inşa
edilmiştir.
Bir kaynağı anlamak için
oluşturulan bu farklı disiplinler, zamanla kaynağa giden yol olma sınırını
aşmış ve neredeyse kaynağın kendisi olmuşturlar. Bu belirli disiplinlerde
üretilen disiplin içi bilgi kaynakları, zaman zaman neredeyse ana kaynağa hiç
dönük olmayan tavırlar da geliştirebilmişlerdir.
Zamanın geçmesiyle ana
kaynaktan bağımsız gibi görünen ve otonom denilebilecek kimliğe dönüşen
disiplinler, en fazla zararı bilginin hakikatine vermişlerdir. Çünkü parçada
hakikat gibi duran şeyin bütünde hakikat olmadığı federatif parçalanmada apaçık
ortaya çıkmıştır. Neredeyse federal kimliğe dönüşen Hadis, Tefsir, Kelam, Akaid
ve Fıkıh disiplinleri, kendilerini hakikatin en büyük ve ilk parçası olarak
görmüşlerdir.
Kronolojik olarak bir disiplin
formunda ilk ortaya çıkan yapı Kur'an yorumculuğudur. Kur'an'ın tedricen
inmesi, meydana gelen olayları yorumlaması, olay inşa etmesi ve birebir muhatap
olması, Hz. peygamberin ve ashabının din pratiğinde haklı olarak ilk sıraya
yerleşmiştir. Gerek Hz. Peygamber gerekse diğer Müslümanlar, karşılaştıkları sorunlarda
ilk hakem olarak Kur'an bilgisine başvurmuşlardır. Bu ilk tefsir hareketi
denilebilir. Sonraki dönemde ayrıntılı tefsir hareketi oluşacaktır. Bu hareketin
metodik başarısı içim Usul-i Tefsir ilmi oluşturulmuştur.
Hz. Peygamberin Kur'an yorumu
her an gelişen olaylara karşı takındığı tavırlar hadis ve sünnet
disiplinlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Onun vefatından sonra çok daha
farklı olaylarla karşı karşıya gelen Müslüman ümmet, sorunlarına çözüm için hem
Kur'an a hem de Hz. Peygamberin sözlerine ve fiili uygulamalarına
başvurmuşlardır. Bu süreç Hadis disiplinini inşa etmiştir. Tefsir usulünden
daha geç dönemde oluşan Hadis Usulü, Allah rasülüne izafe edilen söz ve
fiillerin sıhhat ve kıymet derecesini metodik olarak araştırır.
Gerek ayetlerin gerekse
hadislerin yorumlanmasında keyfiliği kaldırmak, anlamayı ve hüküm inşa etmeyi
disiplin altına almak için İslam bilginleri, anlambilimi metodu (Fıkıh Usulü
Metodu) geliştirmişlerdir. Bu metodun sınırlarında durarak, yeni oluşan yaşam
alanlarına ve vakalarına normatif ilkeler belirleme (fıkıh) ilmini inşa
etmişlerdir. Tefsir ve Hadis usulünün yönetiminde Kur'an ve Hadis metinlerinden
Müslüman bireyin ve toplumun günlük ihtiyaçlarına, yönetim hukukuna ve çeşitli
alanlarla ilgili durumlarına dönük bilgi ve hüküm inşa süreci başlamıştır. Bireysel
ve toplumsal yaşamda karşılaşılan sorunlar, fıkhın penceresinden çözülmeye
çalışılmı8ştır.
Yaklaşık hicri üç yüzüncü yılın
sonlarına doğru olgunlaşan bu disiplinler, zaman zaman otonom kimlikler edinse
de hiçbir zaman birbirlerinden bütünüyle kopuk bir alana düşmemişlerdir. Bu disiplinlerin
kendi başarılarını idame ettirebilmeleri için diğer disiplinlerle ilişkili
olması izaha muhtaç olmayacak kadar açıktır. Aksi durumda otonom disipliner
uygulamalar, bilgiyi ve bilginin amacını zayıflatır.
Tefsir, hadis ve fıkıh
tarihleri birbirinden ayrı düşünülemeyecek kadar iç içedir. Bu disiplinleri
birbirinden izole ederek konumlandırmak bilginin bütünlüğü ve faydalılığı
esasına aykırıdır.
Bundan
dolayı b u disiplinlerden maksimum faydayı sağlamanın ilk ve en öenmli şartı,
disiplinler arası koordinasyon sağlamaktır. Bu koordinasyon, bilginin bütünlüğü
ve sürekliliği ilkesine bağlı kalarak bilinçsel parçalanmayı engelleyecektir.
BİLGİNİN BÜTÜNLÜĞÜ AÇISINDAN
TEFSİR, HADİS VE FIKIH TARİHLERİNİN MÜTALAASI
2017-2018 Bahar Dönemi
Doktora Esbab-ı Nüzul-II dersi
İdris Sami Sümer
Dördüncü halife Hz. Ali’ye
atfedilen şöyle bir söz vardır. ‘ilim bir nokta idi. Cahiller sorularıyla onu çoğalttılar.’’
Bilgi, başlangıçta bütün ve sade idi. Çünkü bilginin hedeflediği temel
davranışları almak ve benimsemek bilginin muhatabı ve öznesi olan insanlar için
çok zor bir mesele değildi.
Zamanla insanların makbul
davranışlara mesafe koymaya başlamasıyla sade, net ve açık bilgi, muğlak, flu
ve müşkül bilgi haline dönüştü. Bilginin parçalanmasının ve anlaşılırlığının
azalmasının altında yatan en büyük etkenlerden birisi de kanaatimizce insanın
anlamama sorunu değil anlamak istememe sorunudur. Bu dönüşüm bilginin her
alanında vardır.
Bugün önümüzde bilginin
durumuyla ilgili iki temel sıkıntı vardır. Bunlardan birincisi; bilgiyi
kuşatmak, ikincisi ise; bilginin kuşatmasıdır. Birincisinden amaç, ihtisaslaşma
ve disiplin inşa etmektir. İkincisinden amaç ise, ihtisaslaşmanın ve disiplinin
demir parmaklıklarında mahkûm olmamaktır.
Her geçen gün ilmin bütün alanlarında sayısız
veri ve tecrübe üretilmektedir. Üretilen bilgi ve tecrübeler, ilmin bütün
dallarını büyütmekte ve seneler içinde bir dal ağaca, ağaçta ormana
dönüşmektedir. Bilginin bu hızlı çoğalışı ve çeşitlenmesi ise oldukça sınırlı
olan öğrenme imkânları içinde az zamanda çok şey öğrenme zorunluluğunu
doğurmaktadır. Bu zorunluluk, disiplinler arası işbirliğini de zorunlu
kılmaktadır.
İslami ilimlerin merkezi Kur’an-ı
Kerim’dir. Bugün elimizdeki ve zihnimizdeki mevcut bütün dini müktesebat
Kur'an'a dayanır. Fakat gerek lafzın gerekse lafzı kuşatan şart ve çerçevenin
ilzam ettiği zorunluluktan kaynaklanan lafzı anlama/ma, kavrama/ma ve farklı
yorumlama/ma gibi meseleler, bilginin bütünlüğü ve verimliliği hususunda
önümüzde duran meseleler olarak gözükmektedir.
Temel kaynağın anlaşılmasına
dönük Hz. Peygamberin sözleri (hadis) ve uygulamaları (sünnet) dinin teorik ve
pratik dünyasına ihtiyaca mucip alanlar açmıştır. Yeni keşfedilen alanlar, fethedilen coğrafya
ve insanlar, genişleyen kültürel iklim, Müslüman dünyada dinin kaynağını
anlamak ve yorumlamak için temel disiplinler inşa etmek zorunda kalmıştır.
Mesela Kur'an metninin düzgün
okunması için Kıraat ilmi, iyi anlaşılması için Tefsir ilmi, Hz. Peygamberin
dini anlaması ve uygulamasına ulaşmak için Hadis ilmi ve bütün bunlardan
bireysel ve toplumsal dini gereksinimlere çözüm olacak Fıkıh ilmi inşa
edilmiştir.
Bir kaynağı anlamak için
oluşturulan bu farklı disiplinler, zamanla kaynağa giden yol olma sınırını
aşmış ve neredeyse kaynağın kendisi olmuşturlar. Bu belirli disiplinlerde
üretilen disiplin içi bilgi kaynakları, zaman zaman neredeyse ana kaynağa hiç
dönük olmayan tavırlar da geliştirebilmişlerdir.
Zamanın geçmesiyle ana
kaynaktan bağımsız gibi görünen ve otonom denilebilecek kimliğe dönüşen
disiplinler, en fazla zararı bilginin hakikatine vermişlerdir. Çünkü parçada
hakikat gibi duran şeyin bütünde hakikat olmadığı federatif parçalanmada apaçık
ortaya çıkmıştır. Neredeyse federal kimliğe dönüşen Hadis, Tefsir, Kelam, Akaid
ve Fıkıh disiplinleri, kendilerini hakikatin en büyük ve ilk parçası olarak
görmüşlerdir.
Kronolojik olarak bir disiplin
formunda ilk ortaya çıkan yapı Kur'an yorumculuğudur. Kur'an'ın tedricen
inmesi, meydana gelen olayları yorumlaması, olay inşa etmesi ve birebir muhatap
olması, Hz. peygamberin ve ashabının din pratiğinde haklı olarak ilk sıraya
yerleşmiştir. Gerek Hz. Peygamber gerekse diğer Müslümanlar, karşılaştıkları sorunlarda
ilk hakem olarak Kur'an bilgisine başvurmuşlardır. Bu ilk tefsir hareketi
denilebilir. Sonraki dönemde ayrıntılı tefsir hareketi oluşacaktır. Bu hareketin
metodik başarısı içim Usul-i Tefsir ilmi oluşturulmuştur.
Hz. Peygamberin Kur'an yorumu
her an gelişen olaylara karşı takındığı tavırlar hadis ve sünnet
disiplinlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Onun vefatından sonra çok daha
farklı olaylarla karşı karşıya gelen Müslüman ümmet, sorunlarına çözüm için hem
Kur'an a hem de Hz. Peygamberin sözlerine ve fiili uygulamalarına
başvurmuşlardır. Bu süreç Hadis disiplinini inşa etmiştir. Tefsir usulünden
daha geç dönemde oluşan Hadis Usulü, Allah rasülüne izafe edilen söz ve
fiillerin sıhhat ve kıymet derecesini metodik olarak araştırır.
Gerek ayetlerin gerekse
hadislerin yorumlanmasında keyfiliği kaldırmak, anlamayı ve hüküm inşa etmeyi
disiplin altına almak için İslam bilginleri, anlambilimi metodu (Fıkıh Usulü
Metodu) geliştirmişlerdir. Bu metodun sınırlarında durarak, yeni oluşan yaşam
alanlarına ve vakalarına normatif ilkeler belirleme (fıkıh) ilmini inşa
etmişlerdir. Tefsir ve Hadis usulünün yönetiminde Kur'an ve Hadis metinlerinden
Müslüman bireyin ve toplumun günlük ihtiyaçlarına, yönetim hukukuna ve çeşitli
alanlarla ilgili durumlarına dönük bilgi ve hüküm inşa süreci başlamıştır. Bireysel
ve toplumsal yaşamda karşılaşılan sorunlar, fıkhın penceresinden çözülmeye
çalışılmı8ştır.
Yaklaşık hicri üç yüzüncü yılın
sonlarına doğru olgunlaşan bu disiplinler, zaman zaman otonom kimlikler edinse
de hiçbir zaman birbirlerinden bütünüyle kopuk bir alana düşmemişlerdir. Bu disiplinlerin
kendi başarılarını idame ettirebilmeleri için diğer disiplinlerle ilişkili
olması izaha muhtaç olmayacak kadar açıktır. Aksi durumda otonom disipliner
uygulamalar, bilgiyi ve bilginin amacını zayıflatır.
Tefsir, hadis ve fıkıh
tarihleri birbirinden ayrı düşünülemeyecek kadar iç içedir. Bu disiplinleri
birbirinden izole ederek konumlandırmak bilginin bütünlüğü ve faydalılığı
esasına aykırıdır.
Bundan
dolayı b u disiplinlerden maksimum faydayı sağlamanın ilk ve en öenmli şartı,
disiplinler arası koordinasyon sağlamaktır. Bu koordinasyon, bilginin bütünlüğü
ve sürekliliği ilkesine bağlı kalarak bilinçsel parçalanmayı engelleyecektir.