Mustafa Acar /14001022
Yüksek Lisans (Ders Dönemi )
1. Apuhan,
R. Ş. (2003). “Çocuk Eğitiminde Ahlak Ve Karakter
Eğitimi”. Timaş Yayınları.
2. Gülçür, M. K. (1994). Kur’an’da Karakter Eğitimi. Işık Yayınları.
3.
Sert, H.E. (2004). “Kur’an’da İnsan Tipleri Ve Davranışları”, Bilge Yayınları.
4. Şentürk, H.
(2010). “Kişilik gelişiminde eğitim, din
ve değerlerin rolü; Eğitime Bakış: Eğitim-Öğretim ve Bilim Araştırma Dergisi,
Yıl. 6, Sayı: 18, 50-54.
5.
Çamdibi, M. (2011). “Şahsiyet Terbiyesi Ve Din
Eğitimi”, M.Ü. İlahiyatı Vakfı Yayınları.
6. Kara, O. (2012). “Kuran’a Göre İnsan
Şahsiyetine Etki Eden Faktörler” ,
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2012/1, Cilt: XIV, Sayı: 25,
s. 1–24.
7.
Atay, H. (1995). “Kur’an’da İnsan Problemi”, Sosyal
Bilgiler Enstitüsü Dergisi. Sayı:6.
8. Işıkman, M. (2013).
“Kuran’a
Göre Müminlerin Özellikleri”. Çıra
yayınları.
9.
Damla, N. (1995). “Canım Kitabım Kur’an” (Kur’an Ahlakı ile Karakter Eğitimi ). Nesil Yayınları.
10. ABAY,
A. (2012). Kur’an da
Kişilik Eğitiminin ilkeleri. İstanbul: Düşün yayınları.
Bochra Refas
14922707
doktora
روضة العقلاء ونزهة الفضلاء ، المؤلف : محمد بن حبان البستي ابو حاتم، المحقق : محمد-
حامد الفقي ، مكتبة السنة المحامدية
-كيف نربي اولادنا ؟ماهو واجب الآباء والابناء؟،الؤلف:محمد جميل زينو ،دار الامام البربهاري
-تربية الأولاد في ضياء كتاب والسنة،المؤلف :عبد السلام عبد الله السليمان،دار الامام احمد
-الرحيق المختوم ، المؤلف: صفي الرحمن المباركفوري، دار احياء التراث
-معلم في تربية النفس وقفات مع حديث من حسن اسلام المرء تركه مالا يعنيه، المؤلف:عبد اللطيف بن محمد الحسن،مجلة البيان ١٤٢١
-موسوعة الأخلاق ،المؤلف:خالد بن جمعة بن عثمان الخراز، أهل الأثر ١٤٣٠
-تربية الأولاد في الاسلام، المؤلف:عبد الله ناصح علوان ، دار السلام لطبعة والنشر ١٩٩٢
-لفتة كبد الى نصيحة الولد ، المؤلف : ابن الجوزي، المحقق:اشرف بن عبد المقصود ابو محمد ، الامام البخاري١٤١٢
-L'éducation des Enfants selon les principes du Prophète - Mouhammad Nour Sawid - Al-Azhar -
-L'Ethique du Musulman, les Fondements de la Morale - Muhammed Al G - 2000
1. 1. Hayati Hökelekli, Ailede, Okulda, Toplumda Değerler Psikolojisi ve Eğitimi, Timaş Yayınları, İstanbul 2013.
2. Faruk
Kanger, Peygamber Ahlâkını Referans Alan
Karakter Eğitimi, Kampanya Kitapları, İstanbul 2012.
3. Musa
Kazım Gülçür, Kur'an'da Karakter Eğitimi,
Işık Yayınları, İzmir.
4. Yakup
Alan, Değerler Eğitimi Açısından Kur’an
Kıssalarının Türkçe Ders Kitaplarında Kullanılması, basılmamış makale,
2012.
5. Recep
Kaymakcan, Hasan Meydan, Ahlak Değerler
ve Eğitimi, Dem Yayınları, İstanbul 2014.
6. Saliha
İnal, Kur'an'a Göre Edep ve
Ahlak, Çıra Yayınları, İstanbul 2013.
7. Abdullah
Draz, Kuran Ahlakı, İz Yayıncılık,
İstanbul.
8. Seyyid
Abdüllatif, Kur'an'ın Zihni İnşası, Pınar
Yayıncılık, İstanbul.
9. Abdurrahman
Kasapoğlu, Kur'an'da Ahlak Psikolojisi,
İzci Yayınları, 1997.
10. Şerafeddin
Gölcük, Kur’an Ve İnsan, Kitap
Dünyası.
1. Hayati
Hökelekli, Ailede, Okulda, Toplumda
Değerler Psikolojisi ve Eğitimi, Timaş Yayınları, İstanbul 2013.
2. Faruk
Kanger, Peygamber Ahlâkını Referans Alan
Karakter Eğitimi, Kampanya Kitapları, İstanbul 2012.
3. Musa
Kazım Gülçür, Kur'an'da Karakter Eğitimi,
Işık Yayınları, İzmir.
4. Hatice Merve ÇALIŞKAN
13922768
DOKTORA
Yakup Alan, Değerler Eğitimi Açısından Kur’an Kıssalarının Türkçe Ders Kitaplarında Kullanılması, basılmamış makale, 2012.
5. Recep
Kaymakcan, Hasan Meydan, Ahlak Değerler
ve Eğitimi, Dem Yayınları, İstanbul 2014.
6. Saliha
İnal, Kur'an'a Göre Edep ve
Ahlak, Çıra Yayınları, İstanbul 2013.
7. Abdullah
Draz, Kuran Ahlakı, İz Yayıncılık,
İstanbul.
8. Seyyid
Abdüllatif, Kur'an'ın Zihni İnşası, Pınar
Yayıncılık, İstanbul.
9. Abdurrahman
Kasapoğlu, Kur'an'da Ahlak Psikolojisi,
İzci Yayınları, 1997.
10. Şerafeddin
Gölcük, Kur’an Ve İnsan, Kitap
Dünyası.
HATİCE MERVE ÇALIŞKAN
13922768 DOKTORA
Kur’an ve Karakter Eğitimi Hakkında
On Makale Kitap Literatür Örneği
1. Hayati
Hökelekli, Ailede, Okulda, Toplumda
Değerler Psikolojisi ve Eğitimi, Timaş Yayınları, İstanbul 2013.
2. Faruk
Kanger, Peygamber Ahlâkını Referans Alan
Karakter Eğitimi, Kampanya Kitapları, İstanbul 2012.
3. Musa
Kazım Gülçür, Kur'an'da Karakter Eğitimi,
Işık Yayınları, İzmir.
4. Yakup
Alan, Değerler Eğitimi Açısından Kur’an
Kıssalarının Türkçe Ders Kitaplarında Kullanılması, basılmamış makale,
2012.
5. Recep
Kaymakcan, Hasan Meydan, Ahlak Değerler
ve Eğitimi, Dem Yayınları, İstanbul 2014.
6. Saliha
İnal, Kur'an'a Göre Edep ve
Ahlak, Çıra Yayınları, İstanbul 2013.
7. Abdullah
Draz, Kuran Ahlakı, İz Yayıncılık,
İstanbul.
8. Seyyid
Abdüllatif, Kur'an'ın Zihni İnşası, Pınar
Yayıncılık, İstanbul.
9. Abdurrahman
Kasapoğlu, Kur'an'da Ahlak Psikolojisi,
İzci Yayınları, 1997.
10. Şerafeddin
Gölcük, Kur’an Ve İnsan, Kitap
Dünyası.
Ensar YILMAZ
Doktora öğrenci No: 14922712
Ders: Esbab-ı Nüzul II
Ödev: Kur’an ve Karakter Eğitimi Hakkında On Makale Kitap Literatür Örneği
Kur’an ve Karakter Eğitimi Hakkında On Makale Kitap Literatür Örneği
KATILMIŞ, Ahmet, EKŞİ, Halil “Karakter Eğitimi El Kitabı”, Nobel Yayın Dağıtım
KARA, Osman,” Kuran’a Göre İnsan Şahsiyetine Etki Eden Faktörler”, SÜİF Dergisi, Cilt: XIV, Sayı: 25.
GÜLÇÜR, Musa Kazım, “Kur’an’da Karakter Eğitimi”, Işık Yayınları,1994.
SOYSALDI, Mehmet Yaşar, “Kur’an ve İnsan” Araştırma Yayınları,1999, Ankara
HÖKELEKLİ, Hayati, “Din Psikolojisi”, TDV, 1998, Ankara
TOSUN, Cemal, “Din ve Kimlik”, TDV, 1996, Ankara
ERASLAN, Sadık, KELEŞ, Ekrem, “En Güzel Örnek Hz. Peygamber”, TDV, 2008, Ankara
BİLGİN, Beyza, “ Din Öğretimi”, Gün Yayıncılık”, 1997, Ankara
SELÇUK, Mualla, “Çocuğun Eğitiminde Dini Motifler”, TDV, 1991, Ankara
APUHAN, Recep Şükrü, “Çocuklarda Ve Gençlerde Karakter Eğitimi”, Timaş Yayınları.
KURAN VE KARAKTER EĞİTİMİ HAKKINDA ON LİTERATÜR
Zekariya EFE
104922723
Doktora
KURAN VE KARAKTER EĞİTİMİ
1-Kutup, Muhammet, İnsan Psikolojisi Üzerine,
İstanbul. İşaret Yay. , 1992.
2-Ulvan, Abdullah Nasih, İslam’da aile
eğitimi, Çev. Celal Yıldırım, Konya, Uysal yay. t.siz.
3- Gülçür,
Musa kazım, Kur’an’da Karakter Eğitimi, Işık Yay. İzmir.
4- İnal, Saliha, Kuran’a Göre Edep ve Ahlak
, İstanbul: Çıra Yay. , 2013
5- Serinsu, Ahmet Nedim, Kur'an Nedir? , Şule Yay.,
6- Çamdibi, H. Mahmut, Şahsiyet
Terbiyesi ve Din Eğitimi, Çamlıca Yayınları, Nisan 2008, İstanbul.
7- Kara, Osman, “Kuran’a Göre İnsan Şahsiyetine
Etki Eden Faktörler” ,
Sakarya Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2012/1, Cilt: XIV, Sayı: 25, s.1- 24.
8- Bayraktar, Dr. M. Faruk, İslâm Eğitiminde Öğretmen-Öğrenci Münasebetleri,
İst. 1984.
9- İsutzu, Tashihiko, Kur'an'da
Dini ve Ahlaki Kavramlar, İstanbul,
Pınar Yay., 2010.
10- Saruhan, Müfit Selim, “Kur’ân’da
Din Ahlâkı Kur’ân’ın Öngördüğü İdeal Din ve Dindarların Özellikleri- Bir Kavram
Denemesi”, Dinî Araştırmalar, 2000, c.III, sayı:8, s.189-198.
Sema Yiğit
14952706
Birleşik Doktora
Kur’an ve Karakter Eğitimi Hakkında On Makale
Kitap Literatür Örneği
1. Musa Kazım Gülçür, Kuranda
Karakter Eğitimi, Işık Yayınları
2. Faruk Kanger, Peygamber Ahlâkını Referans Alan Karakter
Eğitimi, Kampanya Kitapları, İstanbul 2012.
3. Hayati Hökelekli, Ailede, Okulda, Toplumda Değerler
Psikolojisi ve Eğitimi, Timaş Yayınları, İstanbul 2013.
4. Habil Şentürk, “Kişilik gelişiminde eğitim, din ve
değerlerin rolü; Eğitime Bakış” Eğitim-Öğretim ve Bilim Araştırma Dergisi, Yıl.
6, Sayı: 18, 50-54.
5. Recep Kaymakcan, Hasan Meydan, Ahlak Değerler ve Eğitimi,
Dem Yayınları, İstanbul 2014.
6. Saliha
İnal, Kur'an'a Göre Edep ve Ahlak,
Çıra Yayınları, İstanbul 2013.
7. Abdullah Draz, Kuran Ahlakı, İz Yayıncılık, İstanbul.
8. Seyyid Abdüllatif, Kur'an'ın Zihni İnşası, Pınar
Yayıncılık, İstanbul.
9. Abdurrahman Kasapoğlu, Kur'an'da Ahlak Psikolojisi,
İzci Yayınları, 1997.
10. Recep
Şükrü Apuhan, Çocuklarda ve Gençlerde
Karakter Eğitimi, Timaş Yayınları,
Adı ve Soyadı: ALİ AKKUŞ
Öğrenci No: 14922706 ( DOKTORA)
Dönem: 2014/2015 BAHAR DÖNEMİ
Konu: ESBAB-I NÜZUL II-2.ÖDEV
ADAP VE TALİM KELİMELERİNİN ARAPÇA VE TÜRKÇE SÖZLÜK TANIMLARI
1- ÂDÂB – آداب – Kelimesi
Edep manası; Kanar sözlüğünde, kelimenin ‘ edep ‘ kelimesinin çoğulu anlamında olduğunu ve ‘’edepler’’ manasına geldiğini söylemektedir. Bu anlamda eş bir kelime de ‘’Terbiyeler’’ kelimesidir.
Güzel huy ve alışkanlıkları kazanmak; Deyimler sözlüğünde, ‘ ‘edübe ‘ fiilinin bu manaya geldiği belirtilmektedir.
Yol yordam manası; Kanar sözlüğünde belirtilen mana aynen bu şekilde kullanılmıştır.
İncelik, kibarlık manası; Mutçalı, kelimenin edep kelimesinin çoğulu olarak kullanıldığını ve bu anlamlara geldiğini söylemektedir. Aynı kullanımdan olmak üzere, ‘kalil’il-edep’ ve ‘adimi’l-edep’ kelimeleri, edepsiz, kaba ve yol yordam bilmez anlamında kullanılmaktadır. Yine aynı bağlamda olmak üzere, ‘adabus’sülük’ kelimesi görgü kuralları ve adab’ı muaşeret anlamına gelmektedir. Kelimenin ismi faili olan ‘müeddip’, terbiyeli, kibar, medeni ve uygar anlamında kullanılmıştır.
Tuvalet manası; bu mana da medenilik manasına destek mahiyetinde kullanılmaktadır. Mutçalı, bu bağlamda, Arapçada ‘beytü’l-edep’ ve Osmanlıcada ‘edep hane’ kelimelerinin kullanıldığını belirtir.
Eğitim, disiplin manası; ‘te’dip’ kelimesi Mutçalı’da bu anlamda kullanılmaktadır. ‘Meclsiü’t-te’dip’ disiplin kurulu anlamına gelmektedir. Bu anlamda ‘edebi’l-ammi’ halk edebiyatı, ‘küliyyetü’l-edep’ edebiyat fakültesi, ‘ricalü’l-edep’ münevverler ve aydınlar, ‘müeddip’ eğitimci ve terbiyeci, ‘edip-üdeba’ kültürlü, eğitimli, eğitim ve öğrenim görmüş, edebiyatçı ve yazar anlamlarına gelmektedir.
Etik ve ahlak manası; Mutçalı, kelimenin ahlak, etik ve görev anlamlarına da geldiğini belirtmektedir.
Yemek daveti manası; Cevheri, es-sıhah’ında, ‘ adab ‘ kelimesinin yemek daveti anlamına geldiğini belirtir. Bu bağlamda, ‘ adabe el’kavme ila tamihi ‘ cümlesi kullanılmaktadır. Yine ‘ el-me’dube ‘ kelimesi, bir çeşit yemek ve Lisanu’l Arab’da da belirtildiği üzere‘ adib ‘ kelimesi de yemeğe çağıran kişi anlamına gelmektedir. Deyimler sözlüğünde, ‘ ekame me’dubetü ‘ deyimi yemek hazırladı ve ziyafet verdi anlamında kullanılır.
Manevi değerler manası; Deyimler sözlüğünde, ‘ kıymetün edebiyyün ‘ deyimi aynı manada kullanılmaktadır.
Koruyucu meleke manası; Müncid’de, kişiyi düştüğü zor durumdan koruyan bir meleke olarak kullanılmaktadır.
Edip, eğitimli manası; Lisan’ul Arab’da, insanla içinde eğitim almış bir kişi olarak geçmektedir. Böyle isimlendirilmesinin sebebi- yani edeb kelimesi ile ifade edilmesinin nedeni- insanlara övülmeye layık şeyler öğretilmesinden dolayıdır. Onları kötü şeylerden de engeller.
Harikalık ve çokluk manası; Lisanu’l Arab’da, denizin çok olup taşmasını ifade etmek için ‘‘edebu el’bahru ‘ ve sevgi ile hayranlığın çokluğunu belirtmek için ‘ el’ edbu el’ acebu’ deyimleri kullanılmaktadır.
2- TA’LÎM - تعليم – kelimesi
Kelimenin asıl kökü, A-L-M fiilidir. Bu kelime, aslen bir şeyi bilip ayırmak için işarettir. Es-sıhah’ta bildirdiğine göre de bir elbise deseniyle, ordu sancağıyla, yaratıcı âlem ile yani varlıktaki işaretleriyle bilinip tanınır. Bu anlamda bilmek, anlamak, kavramak, tanımak o şeyi kavramak için zihinde işaretler koyarak ayırmaktır. Yani onları diğer varlıklardan ayıracak işareti ile bilmektir. Bilmenin en üst düzeyi ise o şeyi tam olarak ayıran bütün işaretleri ile bilmektir. Yani bir şeyi tam olarak hakikatiyle bilmektir. Ta’lim kelimesi de a-l-m fiilinin tefi’l bab’ında kullanılmakta olup aşağıda belirtilen manalara gelmektedir.
Öğretme, öğrenme manası; Kanar, a-l-m kökünden gelen kelimenin bu anlamlara geldiğini söylemektedir. Mutçalı, kelimenin tefil tartısında kullanıldığını ve öğretmek, bildirmek ve eğitmek anlamlarına geldiğini belirtmektedir. ‘a’la’ harfi cer-i ile işaret etmek, nişan koymak ve alamet manalarına gelmektedir. ‘ tağlimat ‘ yönerge, direktif ve duyuru manasında, ‘ tağlimu’l-a’li ‘ yükseköğrenim manasında, ‘ fennü’t-Tağlim ‘ pedegoji anlamında kullanılır. Es-sıhah’ta ‘ ‘allemtuhu fe te’alleme ‘ – ona öğrettim ve o da öğrendi- deyimi aynı manada kullanılmıştır.
İdman, egzersiz manası; Kanar ’da kelime bu anlamda kullanılır.
İşaretlemek manası; Müncid’de, bir şeye onu tanıyıcı bir işaret koymak olarak geçmektedir.
Bildirmek, haber vermek manası; Müfredat’ta, a-l-m kelimesi İfal babında kullanılırsa, bir seferde hızlı bir şekilde verilen bilgi, Tefil babında kullanılırsa, öğrenen kişinin nefsinde etki oluşuncaya kadar defalarca bilginin tekrarlaması anlamına geleceği ve böylece manaları ve kavramları tasavvur etmek için nefisin uyandırılmış olacağını belirtir. Bu tarz bir bilgi de tedrici bilgidir.
Özel eğitim ve resmi eğitim manası; Deyimler sözlüğünde, ‘ ta’limü’l-ilzami ve ta’limü’l-ehliyyi’ kelimeleri bu anlamda kullanılmıştır. Karma eğitim de aynı kökten gelmektedir ve
‘’ta’limü’l-muhtalit ‘’ kelimesi ile ifade edilmektedir.
KAYNAKÇA
Bustani, Fuad Efraim, Müncid-üt Tüllab, Dar el-Meşrik Yayınları, Lübnan-Beyrut, 1974
El-Esfehânî, Ebû’l-Kâsim el-Huseyn b. Muammed er-Râġıb el-Esfehânî (502/1108),El-Mufredâtu fî Ġarîbi’l-Kur’ân,Dâru’l-Marife, Beyrût, H.1418 M.1997
İbn-i Manzur, İbn Fadıl Cemalüd’din M.b.Mükrem, Lisanu-l ‘Arab, Dar-ul Fikr Yayınları, 3.Baskı, Lübnan-Beyrut, H.1413 M.1994
Mutçalı, Serdar, Arapça-Türkçe Sözlük, Dağarcık Yayınları, İstanbul- Aralık 1995
El-Cevheri, İsmail Bin Hammad, Es-Sıhah, Daru’l İlm Yayınları, 2.Baskı, Lübnan-Beyrut, H.1399 M.1979
Develioğlu, Ferit (1405/1985), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat: Eski ve Yeni Harflerle, Yayına Hazırlayan: Aydın Sami Güneyçal, Aydın Kitabevi,Ankara 2011.
Şimşek, M. Said ve Tacettin Uzun, Arapça-Türkçe Deyimler Kalıp İfadeler Atasözleri sözlüğü, Elif Yayınları, İstanbul.
Kanar, Mehmet, Türkçe – Osmanlı Türkçesi, Say Yayınları, İstanbul 2011.
Murat Kayalık
14922718
Doktora
Taberi ve Tefsir Yöntemi Hakkında
1- Devin J. Stewart, "Muhammad b. Jarir al-Tabari's al-Bayan 'an Usul al-Ahkam and the Genre of Usul al-Fiqh in Ninth Century Baghdad," Taken from Abbasid Studies: Occasional Papers of the School of Abbasid Studies, Cambridge, 6–10 January 2002.
2- Boaz Shoshan, Poetics of Islamic Historiography: Deconstructing Ṭabarī's History, introductio, pg. xxvi. Leiden: Brill Publishers, 2004.
3- Osman, Ghada. "ORAL VS. WRITTEN TRANSMISSION: THE CASE OF ṬABARĪ AND IBN SAʿD." Academic Search Premier. EBSCO. Web. 15 May 2012.
4- A Local Historian's Debt to al-Ṭabarī: The Case of al-Azdī's "Ta'rīkh al-Mawṣil", Chase F. Robinson, Journal of the American Oriental Society , Vol. 126, No. 4 (October – December 2006).
5- Ṭabarī's Exegesis of the Qur'ānic Term al-Kitāb, Herbert Berg, Journal of the American Academy of Religion, Vol. 63, No. 4 (Winter 1995).
6- Bosworth, C. E., "Al-Tabari, Abu Djafar Muhammad b. Djarir b. Yazid" in P. J. Bearman, Th. Bianquis, C. E. Bosworth, E. van Donzel and W. P. Heinrichs et al., Encyclopædia of Islam, 2nd Edition. (Leiden: E. J. Brill) 12 Vols. published between 1960 and 2005.
7- Eḵtelāf al-foqahāʾ, part. ed. F. Kern, Cairo, 1902; part. ed. J. Schacht, as Das Konstantinopler Fragment des Kitāb iḫtilāf al-fuqahā des Abū Ǧaʿfar Muḥammad ibn Ğarīr aṭ-Ṭabarī, Leiden, 1933; ed. Beirut, 1980; excerpts tr. Y. Ibrahim, as al-Tabari’s Book of Jihad, Lewiston, N.Y., 2007.
8- Jāmeʿ al-bayān ʿan taʾwil āy al-Qorʾān, 30 vols. in 12, Cairo, 1903; ed. M. Šāker, as Tafsir al-Ṭabari, 16 vols., Cairo, 1954- ; part tr. J. Cooper, as The Commentary on the Qurʾān by Abū Jaʿfar Muḥammad b. Jarīr al-Ṭabarī, London and New York, 1987; abridged tr. P. Godé, as Commentaire du Coran, 5 vols., Paris, 1983-89.
9- Ṣariḥ al-sonna, ed. F. Zamani, Beirut, 1991; ed. and tr. D. Sourdel, as “Une profession de foi de l’historien al-Ṭabari,” REI 36, 1968, pp. 177-99
10- A. J. Butler, The Treaty of Miṣr in Ṭabarī: An Essay in Historical Criticism, Oxford, 1913.
11- A. Charfi, “Le christianisme dans le Tafsīr de Ṭabarī,” MIDEO 16, 1983, pp. 117-68.
12- L. Conrad, “Notes on al-Ṭabarī’s History,” JRAS ser. 3, 3, 1993, pp. 1-31.
13- T. El-Hibri, “Tabari’s Biography of al-Muʿtaṣim: The Literary Use of a Military Career,” Der Islam 86, 2011, pp. 187-236.
14- N. Fries, Das Heereswesen der Araber zur Zeit der Omaijaden nach Ṭabarī, Tübingen, 1921.
15- C. Gilliot, “Les sept lectures,” Studia Islamica 61, 1985, pp. 5-25, 63, 1986, pp.49-62.
16- M. Hartmann, “Register zum Qorankommentar des Ṭabarī,” Die Welt des Islams 6, 1913, pp. 157-58.
17- H. Horst, “Zur Überlieferung im Korankommentar aṭ-Ṭabarī’s,” ZDMG 103, 1953, pp. 290-307.
18- A. H. Johns, “Three Stories of a Prophet: Al-Ṭabarī’s Treatment of Job in Sūrah al-Anbiyāʾ,” Journal of Qurʾanic Studies 3, 2001, pp. 39-61.
19- H. Kennedy, ed., Al-Ṭabarī: A Medieval Muslim Historian and His Work, Princeton, N.J., 2008.
20- M. H. Khalil, “A Closer Look at al-Tabari’s Accounts of the Khaybar Spoils, or the Intersection of Law, Historiography, and Exegesis,” Comparative Islamic Studies 3, 2007, pp. 5-21.
21- O. Loth, “Ṭabarī’s Korancommentat,” ZDMG 35, 1881, pp. 588-628.
22- Eadem, “Through the Lens of Modern Hermeneutics: Authorial Intention in al-Ṭabarī’s and al-Ghazālī’s Interpretations of Q. 24:35,” Journal of Qurʾanic Studies 11, 2009, pp. 20-48.
23- C. F. Robinson, “al-Tabari,” in M. Cooperson and Sh. Toorawa, eds., Arabic Literary Culture 500-925, Detroit, 2005, pp. 332-43.
24- J. Weststeijn and A. de Voogt, “Dreams in Tabari,” Le Muséon 6, 2007, pp. 225-29.
25- A. Tayob, “Ṭabarī on the Companions of the Prophet: Moral and Political Contours in Islamic Historical Writing,” JAOS 119, 1999, pp. 203-210.
âdâb: edepler, ahlâk kuralları (Küçük Lügat, Ömer Sevinçgül, Zafer Yayınları)
Aktöre, Ahlak: Örnek cümle: Artık gemisini kurtaran kaptan olacaktır, aktöre yozlaşması ve çöküntü başlar. M. C. Anday
Aktöre:Bir toplumda, bir toplumsal kümede belli bir tarihsel dönemde benimsenmekte olan ve nesnel toplumsal yasalarla belirlenen doğru ve yanlışa ilişkin davranış kuralları. (http://www.tdk.gov.tr/)
1.Töre, usül, adet 2. yol yordam, yol, yöntem, erkân (www.dilderneği.org)
Edeb kelimesinin çoğuludur. Usul, yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye. (www.osmanlicaturkce.com)
الادب ( ج) آداب : Terbiye, güzel ahlak, nefsin terbiye ve eğitiminde gerekli riyaziyatı. Edebiyat. (Mevlüt Sarı,
Mevarid, Bahar yay. İstanbul ts.)
Ahlak, Terbiye (Serdar Mutçalı, Dağarcık)
Adab, edeb, edepler, adap, usul ve kâideler, edebiyat, edebiyatlar, kurallar, terbiye. (www.almaany.com/tr)
Tâlim:öğretme,alıştırma.
tâlimât:
talimler, öğretmeler, idmanlar, emirler(Küçük Lügat Ömer
Sevinçgü,Zafer Yayınları)
1. Öğretim. 2. Alıştırma: Sudan çıktıktan sonra tabanca ile nişan talimi yapardık. -Y. K. Beyatlı.
3. ask. Uygulamalı olarak yapılan askerlik eğitimi Örnek cümle:Eğil dağlar, eğil üstünden aşam /
Yeni talim çıkmış varam alışam -Halk türküsü. (www.tdk.gov.tr)
1.Öğretim. 2.Yetiştirme: Örnek ifade: Asker talimiyle uğraşan subay. 3. Alıştırma: Örnek ifade:Atış talimi. 4. Uygulamalı olarak yapılan askerlik öğrenimi, eğitimi: Örnek cümle: Asker talime çıktı. (http://www.dildernegi.org.tr/TR,274/turkce-sozluk-ara-bul.html)
Öğretmek. Yetiştirmek. Alıştırmak. Belli etmek. İdman. (http://www.osmanlicaturkce.com/)
علَّم -يعلِّم- تعليم: Öğretmek (Mevlüt Sarı, Mevarid, Bahar yay. İstanbul ts.)
öğretim (Serdar Mutçalı, Dağarcık)
Öğretmek, öğretim, yönerge, temrin (www.almaany.com/tr)
DURMUŞ ERDAL ATAK DR:2015 NO: 14922710
İÇERİK
1-GİRİŞ
2- BİRİNCİ BÖLÜM
3-İKİNCİ BÖLÜM
4-ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
5- DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
6- KAYNAKÇA
1- GİRİŞ
Bu
ödev dört bölümden oluşmaktadır. Ödevde edep, adap ve ta’lim kelimelerinin
kelime manalarını çeşitli sözlüklerden alarak bir kompozisyon oluşturmaya
çalıştık.
İlk olarak kelimelerin Türkçe sözlüklerdeki
manalarını yazdık, daha sonra Arapça sözlüklerdeki anlamlarını yazarak bir
bütünlük oluşturmaya gayret ettik. Çalışmamızın en sonuna bir değerlendirme ve
kaynakça koyduk.
2-
BİRİNCİ BÖLÜM
Edep (Arapça: أدب, adab çoğul. ādāb) Toplum
töresine uygun davranma veya İyi ahlak, incelik, terbiye olarak tanımlanır.
İslam'da, hayatın her yönünü kapsayan görgü ve ahlak kurallarıdır. Edep,
davranış bağlamında, öngörülen İslami görgü kurallarını ifade eder:
"incelik, görgü, ahlak, terbiye, nezaket, sevecenlik". Arapça kökenli
adab terimi, çok geniş anlamlıdır ve en uygun doğru çeviri "bir şey
hakkında uygun şekilde gitmek (davranma)" olabilir.(1)
(Edeb kelimesinin çoğuludur.) Usul, yol,
yordam, davranış kaideleri, terbiye. Ahlak ve terbiyenin gerektirdiği konuşma
ve hareket tarzı. Adaba uymayanlara edepsiz denir."Edipler edepli
olmalı" yani yazarlar, edebiyatçılar dine, ahlaka ve terbiyeye uymalı.
Aksi halde edebiyatçı adına layık olamazlar, edepsiz olurlar.(Sünnet-i
Seniyyenin meratibi var. Bir kısmı vaciptir, terkedilmez. O kısım, Şeriat-ı
Garra'da tafsilatiyle beyan edilmiş. Onlar muhkemattır. Hiçbir cihette tebeddül
etmez. Bir kısmı da, nevafil nevindendir. Nevafil kısmı da iki kısımdır. Bir
kısım, ibadete tabi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır. Onlar dahi Şeriat
kitablarında beyan edilmiş. Onların tağyiri bid'attır. Diğer kısmı,
"adab" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitablarında zikredilmiş.
Onlara muhalefete, bid'a denilemez. Fakat adab-ı Nebevi'ye bir nevi
muhalefettir ve onların nurundan ve o hakiki edebden istifade etmemektir. Bu
kısım ise (örf ve adat), muamelat-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalatü
Vesselamın tevatürle malum olan harekatına ittiba etmektir. Mesela: Söylemek
adabını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi halatın adabının düsturlarını
beyan eden ve muaşerete taalluk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var. Bu nevi
Sünnetlere "adab" tabir edilir. Fakat o adaba ittiba eden, adatını
ibadete çevirir. O adabdan mühim bir feyz alır. En küçük bir adabın müraatı,
Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamı tahattur ettiriyor; kalbe bir nur
veriyor. Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimi İslamiyet alametleri olan ve
şeaire de taalluk eden Sünnetlerdir. Şeair, adeta hukuk-u umumiye nev'inden
cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyle o cemiyet umumen istifade
ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur. Bu nevi şeaire riya
giremez ve ilan edilir. Nafile nev'inden de olsa, şahsi farzlardan daha
ehemmiyetlidir. Sünnet-i Seniyye, edebdir. Hiçbir mes'elesi yoktur ki, altında
bir nur, bir edeb bulunmasın! Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam ferman
etmiş: Yani : "Rabbim bana edebi,
güzel bir surette ihsan etmiş, edeblendirmiş." Evet Siyer-i Nebeviyyeye
dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat'iyyen anlar ki: Edebin envaını,
Cenab-ı Hak, Habibinde cem'etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyyesini terkeden, edebi
terkeder. L.) (Osmanlıca'da yazılışı: âdâb) (2)
Dinî ve sosyal ilimlerde farklı anlamlarda
kullanılan bir terim.
Kökü itibariyle “davet, çağrı” mânası ifade eden edep*, dinin gerekli
gördüğü ve aklın güzel saydığı bütün söz ve davranışları kapsar. Hayır ve
iyiliğe yöneltmesi bakımından insanın övgüye değer vasıflarına da edep adı
verilmiştir. Edep aynı zamanda Arapça’da “edebiyat” anlamına gelir. Bu kökten
türetilmiş olan edîb, hem “edepli kimse” hem de “edebiyatçı” mânasını ifade
eder.
Fıkıh terimi olarak edep, Hz. Peygamber’in
devamlı değil de ara sıra yaptığı işler, davranışlar karşılığında ve genellikle
çoğul olarak (âdâb) kullanılır. Hüküm bakımından gayri müekked sünnet gibi olup
bunu yapan kimse sevap kazanır, yapmayansa günaha girmez ve kınanmaz; bu
bakımdan nâfile, mendup, müstehap, tatavvu ve fazilet ile eş anlamlıdır. Âdâb
çerçevesinde mütalaa edilen davranışlar, farz ve vâcibe bir ilâve olduğu için
nâfile, Allah ve Resûlü tarafından teşvik edildiği için müstehap, karşılığında
sevap vaad edildiği için mendup, dinî bir mecburiyet olmaksızın yapıldığı için
tatavvu, yapılması yapılmamasından daha iyi olduğu veya yapanın ahlâkî kemalini
arttırdığı için de fazilet diye adlandırılmıştır. Edep karşılığında bazan
sünnet kelimesi kullanılmışsa da edep derece bakımından “zevâid sünnet”ten daha
aşağıdır. Fıkıh kitaplarında, ait olduğu bölümün farz, vâcip ve sünnetlerinden
sonra zikredilen âdâb, yukarıda kaydedilen mânalarda kullanılmıştır:
“Âdâbü’s-salât”, “âdâbü’l-vudû”, “âdâbü’l-i‘tikâf”, “âdâbü’l-ihrâm”,
“âdâbü’l-cum‘a”, “âdâbü’l-istincâ” gibi. Ancak herhangi bir konuda neyin âdâb
olduğu, neyin olmadığı hususunda mezhepler arasında görüş ayrılıkları vardır.
Daha çok Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine ait fıkıh kitaplarında, sünnet
ve farz olan davranışların da bazan bu kapsam içine alındığı görülür. Bu gibi
yerlerde âdâb kelimesi terim mânası yanında sözlük anlamıyla da kullanılmıştır.
Toplum fertlerinin yaşayış ve karşılıklı
münasebetlerine genel ve ortak bir tarzda hâkim olan ve aksine davranışların
yerine göre ayıp, terbiyesizlik, edepsizlik sayılarak kınandığı ahlâkî ve
içtimaî kuralların bütününe hukukta umumî âdâb denir. Hadis kitaplarında
müstakil başlıklar altında yer alan “Kitâbü’l-edeb” veya “Kitâbü’l-âdâb”
bölümlerinde, Hz. Peygamber’in yaşayış tarzı, ferdî ve içtimaî münasebetlerde
sünnetten farza kadar dinen uyulması gereken hususlar, bu konuda Hz.
Peygamber’in emir ve tavsiyeleri bulunur. Âdâb kelimesi, bir iş veya sanata,
bir hal veya davranışa nisbet ve izâfe edildiği zaman o alana ait özel
kuralları, incelikleri, o konuda uyulması gerekli olan dinî, ahlâkî, meslekî
esas ve hükümleri ifade eder: “Âdâbü’l-mülûk”, “âdâbü’l-vizâre”,
“âdâbü’l-muhaddis”, “âdâbü’l-mürîd”, “âdâbü’s-sülûk”, “âdâbü’d-ders”,
“âdâbü’l-muallim”, “âdâbü’l-müteallim”, “âdâbü’l-bahs”, “âdâbü’l-muâşeret”,
“âdâbü kitâbeti’l-Mushaf”, “âdâbü tilâveti’l-Kur'ân”, “âdâbü’l-kadî”,
“âdâbü’l-müftî” gibi. (3)
Edep kelimesinin çoğulu olan adabterimi İslam
dininin her Müslüman için gerekli gördüğü bir ahlak sınıfıdır. İnsan aklının da
güzel bulduğu söz ve davranışlarda, aklı başında bir Müslümanın uyması gereken
görgü kuralları göz önünde bulundurarak hareket etmek adaptır. Adap insanı
iyiliğe, hayra ve güzelliğe yöneltmesi sebebi ile her Müslüman için önemlidir.
Fıkıh terimi olarak ise adab, Hazreti Peygamber Efendimizin devamlı olarak
değil de ara sıra yaptığı işler, davranışların karşılığı olarak kullanılan bir
terimdir. İslam dinide, dine ve sünnete dair adabları yerine getiren her kul
sevap kazanır. Bu adabları yerine getirmeyen kullar ise günaha girmezler vede
kınanmaz. Bu açıdan Adab nafile, mendub, müstehap, tatavvu ve fazilet ile eş
anlamlı manaları da içermektedir. Adab kelimesi, herhangi bir işl veya
davranışa nispet edildiği vakit ise o alana dair gerekli özel kuralları ve o
işin incelikleri, uyulması gereken dini, ahlaki, mesleki gibi konularda hüküm
ve esasları ifade etmektedir.
Yüce Mevlamızda insanlara adab ve edep
konusunda emirler ve öğütler vermiştir. Şu ayeti kerime bunun bir örneğidir. Bu
ayeti kerimede Yüce Mevlamın insanlara Peygamberin yanında adablı olmaya“yükses
sesle bağırmayın” buyurarak çağırmıştır. * Ey iman edenler! Seslerinizi,
Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi,
Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz
boşa gider. (4)
Adab terimini bilhassa tasavvufi terimler
arasında yer almaktadır. Zira tasavvuf bir usul ve eğitim terbiye metodu olduğu
için adabta tasavvufun bir parçasıdır. Çünkü adab denilince eğitim, yapılması
gerekenler manası kastedilmektedir.(5)
Âdâb: Edeb kelimesinin çoğulu olan bu kelime,
izlenmesi gereken esaslar, görgü kuralları gibi manaları ihtiva eder. Sufilerin
uymak zorunda olduğu bu görgü kurallarına "adab-ı sufiyye",
"adab-ı tarikat", "adab ve erkan" gibi isimler verilir.
Adab konusunda, bir hayli eser bulunmaktadır. Bunların bir kısmı, sohbetin, bir
kısmı şeyhliğin, bir kısmı da müridliğin görgü kurallarını anlatır. Bu görgü
kuralları, tarikatlara göre farklılık arzedebilir. Adab konusunda şu
düsturlaşmış ifade, onun önemini ortaya koyar : "Edeblere riayet etmeyen,
sünnetlere riayet etmeyi kaçırır, sünnetlere uymayı kaçıran farzları ve
vacipleri gereği gibi yapmaktan uzaklaşır farz ve vacip gibi dinin temellerinin
yeterince yerine getirilememesi, kişiyi imanını kaybetme tehlikesine duçar
eder. imanını kaybedene binlerce vah olsun!" O halde mutlu sona ulaşmanın
ana kaynağı daha doğrusu başlangıç noktası adab'tır. Adab'ın korunması işte bu
sebeple büyük önem arzeder. (6)
3- İKİNCİ BÖLÜM
Tâlim: 1. Öğretim. 2. Alıştırma: Sudan çıktıktan sonra tabanca ile nişan
talimi yapardık. (7)
3. ask. Uygulamalı olarak yapılan askerlik
eğitimi: Eğil dağlar, eğil üstünden aşam /
Yeni talim çıkmış varam alışam (Halk türküsü)
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller:
talim etmek (herhangi
bir şeye) talim etmek
Birleşik Sözler:
Talimhane, talimname (TDK sözlük)
İslâm kültüründe genellikle öğretimin
karşılığı olarak tâlim, eğitimin karşılığı olarak terbiye kullanılmaktadır.
Ayrıca öğrenim için tahsil ve daha çok eğitimi ifade etmek üzere tedrîs,
te’dîb, tehzîb, siyaset, tezkiye, irşad gibi kelimelere yer verilmektedir.
Sözlükte “bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, bir nesnenin şekli zihinde oluşmak,
nesneyi gerçek haliyle bilmek” anlamındaki ilmkökünden türeyen ta‘lîm “birine
bilgi öğretmek, ders okutmak” demektir (Râgıbel-İsfahânî, el-Müfredât, “Ǿalm”
md.). Bilgi öğretme işini yapana muallim, bilgi öğrenene müteallim denir.(8)
4-ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BU
BÖLÜMDE ARAPÇA SÖZLÜKLERDEN EDEB, ADAP VE TA’LİM KELİMELERİNİN MANALARANI
VERECEĞİZ.
أدَبُ: اسم
الجمع : آداب
الأدَبُ : رياضة النَّفس بالتعليم والتَّهذيب على ما ينبغي
الأدَبُ : جُملة ما ينْبَغي لذي الصِّناعة أَو الفن أن يتمسك
به ، كأَدب القاضي ، وأَدب الكاتب
الأدَبُ الجميلُ من النَّظم والنَّثر
الأدَبُ : كل ما أنتجه العقل الإنْسَاني من ضُروب المعرفة وعلوم
الأَدب عند المتقدَّمين تشمل : اللغة والصّرف ، والاشتقاق ، والنَّحو ، والمعاني ،
والبيان والبديع ، والعَروض ، والقَافِيِة ، والخَطّ ، والإنشاء ، والمحاضرات والجمع
: آداب ، وتطلق الآداب حديثاً على الأَدب بالمعنَى الخاصّ ، والتاريخِ والجغرافية ،
وعلوم اللسان ، والفلسفة
والآدابُ العامة : العُرْف المقرَّر المَرْضِيّ
وآداب البحث والمناظرة : قواعد تبين وتنظِّم كيفية المناظرة
وشرائطها
بَيْتُ الأَدَب : الحمّام أو المرحاض ،
قليل الأَدَب : غير مهذَّب
أَدَب المناسبات : ما يُلقى في المناسبات من خطب وقصائد ،
الأدب العالميّ : الأدب الَّذي لا يعرف حدًّا للأمم ، والذَّي
يمكن اعتباره جزءًا من تراث الإنسانيّة بأسرها
رجال الأَدَب / أهل الأَدَب : رجال الفكر
الأدب القصصيّ : الأدب الَّذي يكون موضوعه قصّ حوادث أو مغامرات
حقيقيّة أو خياليّة
الأدبُ المقارن : ( آداب ) الأدب الَّذي يُعنى بدراسة التأثيرات
الأدبيّة المتبادلة التَّي تتعدّى الحدود اللُّغويّة والجنسيّة والسِّياسيّة كأن يدرس
آداب بلدين فيقابل بينها ، ويربط الواحدة بالأخرى ، مستخلصًا أوجه الشَّبه والتأثيرات
المتبادلة
أدب الرِّحلات : ( آداب ) مجموعة الآثار الأدبيّة التي تتناول
انطباعات المؤلّف عن رحلاته في بلاد مختلفة ، وقد يتعرّض فيها لوصف ما يراه من عادات
وسلوك وأخلاق
علوم الأَدَب : علوم يُحترَز بها من الخطأ والخلل في كلام العرب
لفظًا وكتابةً كعلوم اللغة والنحو والصرف والبلاغة وغيرها
اللاَّأدب : ما يجرح الحياء ولا يُلتزم فيه بحدود اللِّياقة
والأخلاق
الأدب الرِّوائيّ : النوع الأدبي المتمثِّل في القصص الطويلة(
(9)
أدب
الأَدَبُ: الذي يَتَأَدَّبُ به الأَديبُ من الناس؛ سُمِّيَ أَدَباً
لأَنه يَأْدِبُ الناسَ إِلى الـمَحامِد، ويَنْهاهم عن المقَابِح.
وأَصل الأَدْبِ الدُّعاءُ، ومنه قيل للصَّنِيع يُدْعَى إليه
الناسُ: مَدْعاةٌ ومَأْدُبَةٌ. ابن بُزُرْج: لقد أَدُبْتُ آدُبُ أَدَباً حسناً، وأَنت
أَدِيبٌ.
وقال أَبو زيد: أَدُبَ الرَّجلُ يَأْدُبُ أَدَباً، فهو أَدِيبٌ،
وأَرُبَ يَأْرُبُ أَرَابةً وأَرَباً، في العَقْلِ، فهو أَرِيبٌ. غيره: الأَدَبُ: أَدَبُ
النَّفْسِ والدَّرْسِ.
والأَدَبُ الظَّرْفُ وحُسْنُ التَّناوُلِ.
وأَدُبَ، بالضم، فهو أَدِيبٌ، من قوم أُدَباءَ.
وأَدَّبه فَتَأَدَّب: عَلَّمه، واستعمله الزجاج في اللّه، عز
وجل، فقال: وهذا ما أَدَّبَ اللّهُ تعالى به نَبِيَّه، صلى اللّه عليه وسلم.
وفلان قد اسْتَأْدَبَ: بمعنى تَأَدَّبَ.
ويقال للبعيرِ إِذا رِيضَ وذُلِّلَ: أَدِيبٌ مُؤَدَّبٌ.
وقال مُزاحِمٌ العُقَيْلي: وهُنَّ يُصَرِّفْنَ النَّوى بَين
عالِجٍ * ونَجْرانَ، تَصْرِيفَ الأَدِيبِ الـمُذَلَّلِ والأُدْبَةُ والـمَأْدَبةُ والـمَأْدُبةُ:
كلُّ طعام صُنِع لدَعْوةٍ أَو عُرْسٍ. قال صَخْر الغَيّ يصف عُقاباً: كأَنّ قُلُوبَ
الطَّيْر، في قَعْرِ عُشِّها، * نَوَى القَسْبِ، مُلْقًى عند بعض الـمَآدِبِ القَسْبُ:
تَمْر يابسٌ صُلْبُ النَّوَى. شَبَّه قلوبَ الطير في وَكْر العُقابِ بِنَوى القَسْبِ،
كما شبهه امْرُؤُ القيس بالعُنَّاب في قوله: كأَنَّ قُلُوبَ الطَّيْرِ، رَطْباً ويابِساً،
* لَدَى وَكْرِها، العُنَّابُ والحَشَفُ البالي والمشهور في الـمَأْدُبة ضم الدال،
وأَجاز بعضهم الفتح، وقال: هي بالفتح مَفْعَلةٌ مِن الأَدَبِ. قال سيبويه: قالوا الـمَأْدَبةُ
كما قالوا الـمَدْعاةُ.
وقيل: الـمَأْدَبةُ من الأَدَبِ.وفي الحديث عن ابن سعود: إِنَّ
هذا القرآنَ مَأْدَبةُ اللّه في الأَرض فتَعَلَّموا من مَأْدَبَتِه، يعني مَدْعاتَه.
قال أَبو عبيد: يقال مَأْدُبةٌ ومَأْدَبةٌ، فمن قال مَأْدُبةٌ أَراد به الصَّنِيع يَصْنَعه
الرجل، فيَدْعُو إِليه الناسَ؛ يقال منه: أَدَبْتُ على القوم آدِبُ أَدْباً، ورجل آدِبٌ.
قال أَبو عبيد: وتأْويل الحديث أَنه شَبَّه القرآن بصَنِيعٍ صَنَعَه اللّه للناس لهم
فيه خيرٌ ومنافِعُ ثم دعاهم إليه؛ ومن قال مَأْدَبة: جعَله مَفْعَلةً من الأَدَبِ.
وكان الأَحمر يجعلهما لغتين مَأْدُبةً ومَأْدَبةً بمعنى واحد.
قال أَبو عبيد: ولم أَسمع أحداً يقول هذا غيره؛ قال: والتفسير الأَول أَعجبُ إِليّ.وقال
أَبو زيد: آدَبْتُ أُودِبُ إِيداباً، وأَدَبْتُ آدِبُ أَدْباً، والـمَأْدُبةُ: الطعامُ،
فُرِقَ بينها وبين الـمَأْدَبةِ الأَدَبِ.
والأَدْبُ مصدر قولك أَدَبَ القومَ يَأْدِبُهُم، بالكسر، أَدْباً،
إِذا دعاهم إِلى طعامِه.
والآدِبُ الداعِي إِلى الطعامِ. قال طَرَفَةُ: نَحْنُ في الـمَشْتاةِ
نَدْعُو الجَفَلى، * لا تَرَى الآدِبَ فينا يَنْتَقِرْ وقال عدي: زَجِلٌ وَبْلُهُ،
يجاوبُه دُفٌّ * لِخُونٍ مَأْدُوبَةٍ، وزَمِيرُ والـمَأْدُوبَةُ: التي قد صُنِعَ لها
الصَّنِيعُ.
وفي حديث عليّ، كرّم اللّه وجهه: أَما إِخْوانُنا بنو أُمَيَّةَ
فَقادةٌ أَدَبَةٌ. الأَدَبَةُ جمع آدِبٍ، مثل كَتَبةٍ وكاتِبٍ، وهو الذي يَدْعُو الناسَ
إِلى الـمَأْدُبة، وهي الطعامُ الذي يَصْنَعُه الرجل ويَدْعُو إِليه الناس.
وفي حديث كعب، رضي اللّه عنه: إِنّ لِلّهِ مَأْدُبةً من لحُومِ
الرُّومِ بمُرُوج عَكَّاءَ. أَراد: أَنهم يُقْتَلُون بها فَتَنْتابُهمُ السِّباعُ والطير
تأْكلُ من لحُومِهم.
وآدَبَ القومَ إِلى طَعامه يُؤْدِبُهم إِيداباً، وأَدَبَ: عَمِلَ
مَأْدُبةً. أَبو عمرو يقال: جاشَ أَدَبُ البحر، وهو كثْرَةُ مائِه.
(10)
تعريف الأدب
الكلمة مختلفٌة في أصولها وتطورها، قيل إنها من الأدب بمعنى
الدعوة إلى الولائم، أو مفرد الآداب – جمع دأب – بعد قلبها إلى آداب، وتدل على رياضة
النفس على ما يستحسن من سيرة وخلق، وعلى التعليم برواية الشعر والقصص والأخبار والأنساب،
وعلى الكلام الجيد من النظم والنثر وما اتصل بهما ليفسرهما وينقدهما. فكانت العلوم
اللغوية تندرج تحت الاسم، ثم أخذت تستقل بنضج كل منها. فابن الأنباري في ((نزهة الألبا
في طبقات الأدبا)) يترجم للنحاة وللغويين والشعراء والكتاب. وأطلق بعضهم الأدب على
التأليف عامة، فترجم ياقوت الحموي في ((معجم الأدباء)) للمؤلفين في جميع أنواع المعرفة.
وأطلقه بعضهم على النظم والثقافات الضرورية لفئة من المجتمع، كما في كتب أدب الكتاب
والوزراء والقضاة وغيرها، وأدخل بعضهم فيه المهارات الخاصة، كالبراعة في اللعب بالشطرنج
والعزف على العود. وللأدب الآن معنيان: عام يدل على الإنتاج العقلي عامة مدوناً في
كتب، وخاص يدل على الكلام الجيد الذي يحدث لمتلقيه لذة فنية، إلى جانب المعنى الخلقي.
وكان الأدب في الجاهلية شعراً، وخطباً، وانضم إليهما في أواخر العصر الأموي الكتابة
الفنية. وكان القدماء يصنفون الشعر، تبعاً لموضوعاته، إلى فخر، وغزل، ومدح، وهجاء،
وغيرها. والكتابة إلى رسائل ديوانية، وإخوانية، ومقامات. واختلفوا في القصص. وخضعت
هذه التقسيمات كلها لتغيرات كبيرة، تبعاً للاتصال العربي بالأدب الغربي، واتخاذ المفاهيم
الغربية أساساً للتصنيف.
التعريف العربي
لدى العرب: لا يكاد الباحث يجد أي نص في العصر الجاهلي يستخدم
كلمة «أدب»، وكل ما يجده هو لفظة «آدِب» بمعنى الداعي إلى الطعام، قال طرفة:
نحن في المشتاة ندعو الجفلى
لا تــــرى الآدب فينــــا يَنْتَقِـــرْ
وفي العصر الإسلامي يرد فعل «أدّب» بمعنى «هذَّب»، في حديث النبي
صلى اللّه عليه وسلم «أَدّبني ربي فأحسن تأديبي»، ويرى بعضهم أن معنىً تهذيبياً خلقياً
كهذا ربما كان شائعاً في العصر الجاهلي، ولكن ليس ثمة نصوص تؤيد هذا الرأي. ويبدو أن
المجاز قد ساعد في انتقال دلالة الكلمة من المعنى الحسي وهو الدعوة إلى الطعام إلى
المعنى الذهني وهو الدعوة إلى المكارم. ويُداخل الكلمة في العصر الأموي، معنى جديد،
إلى جانب معناها التهذيبي الخلقي هو المعنى التعليمي، فتستخدم في الإشارة إلى «المؤدِّبين»
وهم نفر من المعلمين كانوا يلقنون أولاد الخلفاء الشعر والخُطب واللغة وأخبار العرب
وأنسابهم وأيامهم في الجاهلية والإسلام. وقد استمر الجمع بين معنيي التهذيب والتعليم
في العصر العباسي كما يلاحظ في كتاب «الأدب الكبير والأدب الصغير» لابن المقفع. و«باب
الأدب» من «ديوان الحماسة» لأبي تمام، و«كتاب الأدب» لابن المعتز. وبوجه عام يمكن القول
إن الكلمة كانت تطلق في القرنين الثاني والثالث الهجريين وما تلاهما من قرون على معرفة
أشعار العرب وأخبارهم، وكان المؤلفون العرب يصنفون كتباً ينعتونها بأنها كتب أدب مثل
«البيان والتبيين» للجاحظ (ت255هـ)، و«عيون الأخبار» لابن قتيبة (ت276هـ)، و«الكامل
في اللغة والأدب» للمبرِّد (ت285هـ)، و«العقد الفريد» لابن عبد ربه (ت328هـ)، و«زهر
الآداب» للحصري (ت453هـ).
والواقع أنه «لم تقف الكلمة عند هذا المعنى التعليمي الخاص بصناعتي
النظم والنثر وما يتصل بهما من الملح والنوادر، فقد اتسعت أحياناً لتشمل كل المعارف
غير الدينية التي ترقى بالإنسان من جانبيه الاجتماعي والثقافي».
وبهذا المعنى الواسع يجدها الباحث لدى إخوان الصفا [ر] في القرن
الرابع الهجري عندما استخدموها في رسائلهم للدلالة على علوم السحر والكيمياء والحساب
والمعاملات والتجارة فضلاً عن علوم القرآن والبيان والتاريخ والأخبار.
ويبدو أن هذا المعنى الواسع كان الأساس الذي استند إليه ابن
خلدون [ر] (ت808هـ) في إطلاق لفظة الأدب على جميع المعارف سواء أكانت دينية أم دنيوية،
فالأدب فيما يراه «لا موضوع له ينظر في إثبات عوارضه أو نفيها، وإنما المقصود به عند
أهل اللسان ثمرته، وهي الإجادة في فني المنظوم والمنثور على أساليب العرب ومناحيهم.
ثم إنهم إذا أراد أحد هذا الفن قالوا الأدب هو حفظ أشعار العرب وأخبارها، والأخذ من
كل علم بطرف».
ومما يجدر ذكره أن الكلمة استخدمت منذ القرن الثالث الهجري،
إلى جانب دلالتها على المعاني التي تقدمت الإشارة إليها، للدلالة على السنن التي يجب
أن تراعى عند فئة اجتماعية معينة كالكتّاب أو الندماء أو الوزراء أو القضاة وغير ذلك،
ويمكن للمرء أن يشير في هذا الموضع إلى كتاب «أدب الكاتب» لابن قتيبة و«أدب النديم»
لكشاجم [ر] (نحو عام 350هـ)، وسواهما من الكتب التي تناولت أدب القاضي وأدب الوزير
وأدب الحديث وأدب الطعام وآداب السفر وغيرها.
ومنذ بداية المواجهة العربيةـ الأوربية الشاملة بُعيد الحملة
الفرنسية على مصر، أصبحت الكلمة تُستخدم في العربية الحديثة للدلالة على ما يقابل كلمة «literature « الإنكليزية، و«Littérature» وهي
تشير اليوم إلى «الأدب» بوصفه واحداً من الفنون الجميلة الستة أو السبعة، على اختلاف
التعريفات ووجهات النظر والتوكيدات التي يلاحظها المرء لدى النقاد العرب ومؤرخي الأدب
ودارسيه من العرب المحدثين
(11)
5-
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
تعليم :-
جمع تعاليم وتعليمات:
مصدر علَّمَ / علَّمَ على . 1
فرع من التَّربية يتعلّق بطرق تدريس الطلاب أنواع المعارف والعلوم
والفنون :- التَّربية والتَّعليم ، - مناهج التَّعليم :- 2
• التَّعليم الإلزاميّ : دخول المدرسة والدراسة فيها لفترة معيّنة
بصورة إجباريّة ، - التَّعليم الأهليّ / التَّعليم الحرّ / التَّعليم الخاصّ : التعليم
الذي ينظمه الأفراد والشركات الذين لا تتوافق احتياجاتهم التعليميّة مع مناهج المدرسة
الأساسيّة ، - التَّعليم التَّكميليّ : مرحلة بين الابتدائيّة والثَّانويّة ، ( المتوسط
) - التَّعليم الثَّانويّ : مرحلة بين التَّعليم المتوسِّط والتَّعليم العالي في بعض
الدول ، - التَّعليم الرسميّ / التَّعليم الحكوميّ / التَّعليم العامّ : هو التّعليم
الذي تؤمِّنه الدولة للمواطنين ، بخلاف التعليم الخاص ، - التَّعليم المختلط : تعليم
الأولاد والبنات في مدرسة أو جامعة واحدة ، - العِلْم التَّعليميّ : العلْم الرّياضيّ
كالحساب والمساحة والموسيقى ، - تعليم الكبار : تعليم البالغين الذين لم يدخلوا المدرسة
في طفولتهم ، - تكييف التَّعليم : إدخال تعديلات على موادّه وأساليبه من شأنها أن تجعله
ملائمًا لحاجات الطالب ومقدرته ، - سِنّ التَّعليم : العمر الذي يذهب فيه الأطفالُ
إلى المدرسة ، - عرَّب التَّعليمَ : جعله عربيًّا ، - مراحل التَّعليم : الفترات الزمنيّة
التي يتمّ فيها التَّعليم كالابتدائيّة والثَّانويّة والجامعيّة ، - وزارة التَّعليم
العاليّ : الوزارة المسئولة عن التعليم في الجامعات والمعاهد العليا .
(12)• التَّعليم الأساسيّ : ( علوم الاجتماع ) الخبرة العلميَّة والعمليَّة
التي لا غنى عنها للنَّاشئ .
6- Kaynakça:
1- http://tr.wikipedia.org/wiki/Edep, TDK
Güncel Türkçe Sözlük.
2- http://www.nedirnedemek.com/adab-nedir-adab-ne-demek
3- Bayındır, Abdülaziz, TDV Yayınları,
sayfa: 334, cilt: 1, 1988
4- Hücurat suresi, 2. Ayet
5- http://www.islamalimi.com/adab-nedir
6- Tasavvuf_terımlerı_ve_deyımlerı_sozlugu
7- Y. K. Beyatlı, Halk türküsü, TDK
sözlüğü
8- Ayhan, Halis. Kazıcı, Ziya. İslâm
Tarihinde Tâlim ve Terbiye.(2010). cilt: 39,
sayfa: 515-523.
9- معجم الجامع المعاني
10- http://www.ruowaa.com/vb3/showthread.php?t=20943
(لسان العرب)
11- http://ar.wikipedia.org/wiki ( أدب)
12- المعجم: اللغة العربية المعاصر
HATİCE
MERVE ÇALIŞKAN
13922768
DOKTORA
ÂDÂB
VE TA’LİM KELİMELERİNİN ARAPÇA VE TÜRKÇE SÖZLÜKLERDE ANLAMI
Âdâb:
Âdâb kelimesi edeb kelimesinin çoğuludur. Edeb kelimesi ise, güzel davranış,
ahlak, edep, terbiye, nezaket anlamlarına gelmektedir. Âdâbu’s-Sulûk görgü
kuralları, kalilu’l-edeb terbiyesiz anlamlarında kullanılan tamlamalardır.[1] Saygı
ile insanları terbiye etmek[2] ve
onları kötülükten men etmektir. Bunun aslı ise duadır.[3] Yine
nefsi, talim ile razı etmek anlamında da kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra
tarih, dil ilmi, coğrafya, felsefe gibi ilimleri de içinde barındırmaktadır.[4] Her
konuda haddini bilip, sınırı aşmamak, insanlara iyi muamelede bulunmak,
peygamberin buyurduğu gibi hareket ederek, hataya düşmekten sakınmaktır.[5] Ayrıca,
dinin gerekli gördüğü ve aklın güzel bulduğu söz ve davranışlar, uyulması
gerekli görgü kuralları, göz önünde bulundurulması gerekli esasları ifade
etmektedir.[6]
Ta’lim: Ta’lim
kelimesi a-l-m kökünün “tef’il” babında çekilmiş halidir. Fiil halinde birisine
bir şeyi öğretmek, bildirmek, yetiştirmek, terbiye etmek anlamına gelmektedir. Dolayısıyla
“ta’lim” ise, öğretme, eğitme, öğretim, tedris, inanç, öğreti, kaide, esas
anlamına gelmektedir.[7]
İsfehâni, manaları, kavramları tasavvur etmek için nefsi uyandırmak anlamında
kullanıldığını ve öğrenmenin nefiste etki oluşuncaya kadar defalarca
tekrarlanan bilgi anlamına geldiğini söylemektedir.[8] Alleme
fiili öğretmek manasındadır.[9] Bu
bab olayın şiddetli olduğunu değil, çokça yapıldığını göstermektedir.[10]
[1] Kadir Güneş, Arapça- Türkçe Sözlük, Mektep Yayınları,
İstanbul 2014, s.19.
[2] Zemahşeri, Esâsu’l-Belağa, Dêru’l-Kitap, Kahire 1922, c.1, s.7.
[3] İbn Manzur, Lisênu’l-Arab, Beyrut 1955, c.2, s.870.
[4] El-Mu’cemu’l-Vasît, Çağrı Yayınları, İstanbul 1992, c.1, s.624.
[5] Kur’an Kavramaları Sözlüğü, s.3.
[6] Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB Yayınları, Ankara 2006, s.5.
[7] Güneş, Arapça- Türkçe Sözlük, s.806-807.
[8] Rağıb El-İsfahanî, Müfredât, Çıra Yayınları, İstanbul 2012,
s.719.
[9] El-Mu’cemu’l-Vasît, Çağrı Yayınları, c.1, s.624.
[10] İbn Manzur, Lisênu’l-Arab, c.2, s.870.
ADAP
VE TALİM KELİMELERİNİN SÖZLÜK ANLAMLARI
Adap:
1- Töre. 2- Yol yordam[1]
Adap:
1-Töre,usul,adet 2- yol yordam ,yol yöntem, erkan[2]
Adap:
(Edeb kelimesinin çoğuludur.) Usul, yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye.
Ahlâk ve terbiyenin gerektirdiği konuşma ve hareket tarzı. Adaba uymayanlara
edepsiz denir."Edipler edepli olmalı" yani yazarlar, edebiyatçılar
dine, ahlâka ve terbiyeye uymalı. Aksi halde edebiyatçı adına lâyık olamazlar,
edepsiz olurlar. (Sünnet-i Seniyyenin meratibi var. Bir kısmı vâciptir,
terkedilmez. O kısım, Şeriat-ı Garrâ'da tafsilâtiyle beyan edilmiş. Onlar
muhkemattır. Hiçbir cihette tebeddül etmez. Bir kısmı da, nevâfil nevindendir.
Nevâfil kısmı da iki kısımdır. Bir kısım, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye
kısımlarıdır. Onlar dahi Şeriat kitablarında beyan edilmiş. Onların tağyiri
bid'attır. Diğer kısmı, "âdâb" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye
kitablarında zikredilmiş. Onlara muhalefete, bid'a denilemez. Fakat âdâb-ı
Nebevi'ye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakiki edebden
istifade etmemektir. Bu kısım ise (örf ve âdât), muamelât-ı fıtriyede Resul-i
Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevâtürle malum olan harekâtına ittiba etmektir.
Meselâ: Söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın
âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taalluk eden çok Sünnet-i
Seniyyeler var. Bu nevi Sünnetlere "âdâb" tabir edilir. Fakat o âdâba
ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir. O âdâbdan mühim bir feyz alır. En küçük
bir âdâbın mürââtı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor;
kalbe bir nur veriyor. Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimi İslâmiyet
alâmetleri olan ve şeâire de taalluk eden Sünnetlerdir. Şeâir, âdeta hukuk-u
umumiye nev'inden cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyle o cemiyet
umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur. Bu nevi
şeâire riya giremez ve ilân edilir. Nâfile nev'inden de olsa, şahsî farzlardan
daha ehemmiyetlidir. Sünnet-i Seniyye, edebdir. Hiçbir mes'elesi yoktur ki,
altında bir nur, bir edeb bulunmasın! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm
ferman etmiş, yâni: "Rabbim bana edebi, güzel bir surette ihsan etmiş,
edeblendirmiş." Evet Siyer-i Nebeviyyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi
bilen, kat'iyyen anlar ki: Edebin envâını, Cenab-ı Hak, Habibinde cem'etmiştir.
Onun Sünnet-i Seniyyesini terkeden, edebi terkeder.”[3]
Talim:
1- Öğretim. 2- Alıştırma 3.Askerlikle
ilgili Uygulamalı olarak yapılan askerlik eğitimi.[4]
Talim:
Öğretmek. Yetiştirmek. Alıştırmak. Belli etmek. İdman.[5]
Talim:
Öğretme, öğrenme, meşk, idman, egzersiz[6]
İslâm
ahlâk kültüründe ahlâka yakın en çok kullanılan kelime edep
kavramıdır.
Edep, bir toplumda örf, âdet ve kural hâlini almıs iyi tutum ve
davranıslar veya yakın anlamda bunları
kazandıran bilgiler seklinde
tarif edilir.
İslâm’da
edep kültürünün en eski kaynaklarından olan İbn Küteybe’nin Edebü’l-
Katib
adlı eserinde tamamen Kur’ân ve Sünnet ahlâkının özüne uygun olarak bir
“dilin
edeplendirilmesi”nden, bir de “nefsin edeplendirilmesi”nden söz edilir. Kişi
dilini
edeplendirmeden yani edebiyat ve dil bilimlerinde eğitilmeden önce nefsini
edeplendirmeli,
ahlâkını güzellestirmelidir.
Nefsin edeplendirilmesi iffet, hilm,
sabır,
gerçege saygı, vakar, merhamet
gibi erdemlerle olur.
VIII.
yüzyıldan itibâren yazılmaya baslanan
edep kitaplarında edep teriminin
iyi
bir eğitimle kazanılmıs karakter disiplini, takdîre değer hareketler, toplum içinde
çesitli kesimlerin birbirlerine karsı takınmaları gereken ve daha sonra
“âdâb-ı
mûaseret” denilecek olan medeni ve ahlâkî
davranıs tarzları ve bu
hususlarda gerekli
olan
pratik bilgiler hakkında kullanıldıgı
görülür. Bu sekilde edep,
genellikle “ilim”
ana
baslıgı altında anılan ser’î
ilimlerden ve bu ilimlerin konusu olan ibâdet yahut
muâmelat
gibi uygulamalardan farklı olarak genis
ölçüde ahâkî ve sosyal içerikli bir
kavram
hâline gelmistir. Terimin böyle
bir muhtevâ kazanmasında, VIII. yüzyıldan
itibaren
Yunan, Hint ve bilhassa İran
gibi İslâm dışı kültürlerden aktarılan
bilgilerin,
başta Abdullah b. Mukaffa olmak üzere İran asıllı yazarlara âit eserlerdeki
edep ve
hikmet
unsurlarının önemli ölçüde tesiri olmustur.
Nitekim İbnü’l-Mukaffa’ın el-
Edebü’l-Kebîr
ve el-Edebü’s-Sagîr adlı risâleleri,
İslâm kültür tarihinde “edep”
baslığı altında yazılmıs ilk
eserler olup kisinin basarılı ve mutlu olabilmesi,
başkalarıyla sağlıklı iliskiler
kurabilmesi için faydalı öğütler
veren ve umûmiyetle
iyi
bir ahlak egitimini amaçlayan bilgiler ihtivâ
eder.
Edep
terimi “gelenek, görenek, ahlâk” gibi ilk anlamlarının yanında, İslâm
kültürünün
tarihî gelişimi içinde çesitli mevkiler, meslek ve sanatlar; egitim ve
ögretim; tasavvuf ve tarîkat; ilmî araştırma ve tartışmalar; ibâdet, duâ ve Kur’ân
tilâveti
gibi dînî faâliyetler; yeme, içme, giyim, kusam, temizlik vb. günlük
meşguliyetler; her türlü sosyal ilişki ve hayatın diğer alanlarına dâir bilgiler ve en
uygun
davranış tarzları için
kullanılan son derece geniş kapsamlı
bir terim haline
gelmiştir.
Edep
terimi, erken dönemlerden itibaren dînî literatürde de genis bir
kullanım
alanı bulmustur. Buhârî’nin el-Cami’us-Sahîh’inin bir bölümü “Kitabü’l-edeb”
baslığını tasır. Ahmed
b. Hüseyin el-Beyhakî’nin el-Âdab
adlı eseri de ahlak
ve
mûaşeret konularına dâir
hadislerden olusur. Süphesiz bütün bu konularda en
ideal
örnek, Hz. Muhammed kabul edildigi
için İslâm ahlak edep literatürüne giren
eserlerin
çoğunda “edebü’n-nebî” ve
benzeri başlıklar altında Hz.
Peygamber’in
ahlâkî
kisiliği örnek olarak sunulmuştur.
İmam Ebü’l-Hasan el-Mâverdî’nin
edebe dâir “Edebü’d-Dünya ve’d-Din” adlı eseri, bu kaynakların ölümsüz
eserlerindendir. Giris mahiyetindeki
bir bölümle “edebü’l-ilm”, “edebü’d-dîn”, “edebü’d-dünya” ve
“edebü’n-nefs” bölümlerinden oluşan
eser, dînî ve din dışı
konulardaki edep kültürünün en olgun ürünlerinden biridir. Gerek ilmî ve
fikrî bakımından, gerekse sistematik yönden bu alanın en değerli örneği, Gazâlî’nin İhya-ü
Ulûmi’d-Din’inin ilgili bölümleridir. Eserde edep terimine dînî, dünyevi,
tasavvufî, ahlâkî ve sosyal uygulamaları sistematize eden ilke ve kuralları
içine alacak sekilde kapsam
zenginliği kazandırılmıstır.[7]
Abdulkadir Demir
Doktora Güz Dönemi
Öğrencisi
Öğrenci No: 14922701
Adab ve Talim
kelimelerinin Türkçe ve Arapça sözlük tanımları:
Türkçe:
Adap
– bı: Ar. ç.i. 1. Yol yordam, usul, 2. Töre
(En Yeni Büyük Türkçe
Sözlük, Hazırlayanlar: Ferit Devellioğlu-Neval Kılıçkını, Türk Dil Kurumu
Sözlük Kolu Uzmanları, Rafet Zaimler Kitabevi, İstanbul, Basım Yılı Yok. Sayfa:
16)
Talim
(- -)Ar, i, 1. Öğrenme, öğretme, öğretim.
2. Okutma, ders verme, yetiştirme. 3. Askerlik öğrenimi. 4. Egzersiz.
(En Yeni Büyük Türkçe
Sözlük, Hazırlayanlar: Ferit Devellioğlu-Neval Kılıçkını, Türk Dil Kurumu
Sözlük Kolu Uzmanları, Rafet Zaimler Kitabevi, İstanbul, Basım Yılı Yok. Sayfa:
1139)
Arapça: العربية
الادب
ـ ج اداب 1 مص ادب 2
الظرف 3
التهزيب 4 الجميل من نتاج الكتاب نظما و نثرا 5 ما
انتجه العقل الانساني من انواع المعرفة _(
64 ص ـ الرائد معجم لغوي عصري ـ في مجلدين ـ جبران مسعود المجلد 1 ـ دار العلم للملايين ـ بيروت الطبعة الثالثة 1979)
علم
ـ تعليما ـ و علاما ـ 1 ه الشئ ـ
جعله يتعلمه ـ علم المعلم التلاميذ درسهم ـ 2 له
علامة ـ جعل له امارة او اشارة يعرفها (
1047 ص ـ الرائد معجم لغوي عصري ـ في
مجلدين ـ جبران مسعود المجلد 2 ـ دار
العلم للملايين ـ بيروت الطبعة الثالثة
1979 )
Ömer Özdemir, 12070475, ULA İlahiyat, 2. Sınıf
ÂDÂB:
Edep kelimesinin çoğulu olan âdâb; dinin gerekli gördüğü ve aklın güzel bulduğu bütün söz ve davranışları, uyulması gereken görgü kurallarını, göz önünde bulundurulması ve izlenilmesi gereken esasları ifade eder. İyiliğe ve güzelliğe yönelttiği için, insanın övgüye değer özelliklerine de edep denilir.
Bir fıkıh terimi olarak âdâb, “Hz.
Peygamber’in devamlı olarak değil de ara sıra yaptığı işler, davranışlar
karşılığı olarak” kullanılmaktadır. Âdâbı yerine getiren sevap kazanır,
yerine getirmeyen günaha girmez ve kınanmaz. Bu yönüyle nâfile, mendub,
müstehap, tatavvu ve fazilet ile eş anlamlıdır.
Âdâb kelimesi, bir
iş veya sanata, bir hal veya davranışa nispet edildiği zaman o alana
ait özel kuralları ve incelikleri ve o konuda uyulması gereken dinî,
ahlâki ve mesleki hüküm ve esasları ifade eder. Âdâbü’s-sülük,
âdâbü’l-müftî gibi.
Kaynak: Dinî Kavramlar Sözlüğü, DİB Yayınları
Arapça:
التعليم هو العمليّة المنظّمة الّتي تمارس من قبل المعلّم؛ بهدف نقل المعارف المهاراتيّة إلى الطلبة، وتنمية اتّجاهاتهم نحوها، ويعدّ التعلّم هو النّاتج الحقيقي لعمليّة التّعليم.
T'alîm:
1. esk. Öğretim. |
2. Yetiştirme: Asker talimiyle uğraşan subay. |
3. Alıştırma: Atış talimi. |
4. Uygulamalı olarak yapılan askerlik öğrenimi, eğitimi: Asker talime çıktı. |
~ etmek esk. |
öğretmek, bilgi kazandırmak. |
Kaynak: http://www.dildernegi.org.tr/TR,274/turkce-sozluk-ara-bul.html
Arapça:
الكلمة مختلفٌة في أصولها وتطورها، قيل إنها من الأدب بمعنى الدعوة إلى الولائم، أو مفرد الآداب – جمع دأب – بعد قلبها إلى آداب، وتدل على رياضة النفس على ما يستحسن من سيرة وخلق، وعلى التعليم برواية الشعر والقصص والأخبار والأنساب، وعلى الكلام الجيد من النظم والنثر وما اتصل بهما ليفسرهما وينقدهما. فكانت العلوم اللغوية تندرج تحت الاسم، ثم أخذت تستقل بنضج كل منها. فابن الأنباري في ((نزهة الألبا في طبقات الأدبا)) يترجم للنحاة وللغويين والشعراء والكتاب. وأطلق بعضهم الأدب على التأليف عامة، فترجم ياقوت الحموي في ((معجم الأدباء)) للمؤلفين في جميع أنواع المعرفة. وأطلقه بعضهم على النظم والثقافات الضرورية لفئة من المجتمع، كما في كتب أدب الكتاب والوزراء والقضاة وغيرها، وأدخل بعضهم فيه المهارات الخاصة، كالبراعة في اللعب بالشطرنج والعزف على العود. وللأدب الآن معنيان: عام يدل على الإنتاج العقلي عامة مدوناً في كتب، وخاص يدل على الكلام الجيد الذي يحدث لمتلقيه لذة فنية، إلى جانب المعنى الخلقي. وكان الأدب في الجاهلية شعراً، وخطباً، وانضم إليهما في أواخر العصر الأموي الكتابة الفنية. وكان القدماء يصنفون الشعر، تبعاً لموضوعاته، إلى فخر، وغزل، ومدح، وهجاء، وغيرها. والكتابة إلى رسائل ديوانية، وإخوانية، ومقامات. واختلفوا في القصص. وخضعت هذه التقسيمات كلها لتغيرات كبيرة، تبعاً للاتصال العربي بالأدب الغربي، واتخاذ المفاهيم الغربية أساساً للتصنيف.
ADI VE SOYADI: Turhan YOLDAŞ
ÖĞRENCİ NO: 1492272
DÖNEM: 2014-2015 BAHAR DÖNEMİ
PROĞRAM: DOKTORA
ADAB VE TA’LİM KAVRAMLARININ
SÖZLÜKLERDEKİ ANLAMI
Adab: Edep kelimesin çoğulu olan adap; gerekli gördüğü ve aklın güzel bulduğu bütün
söz ve davranışları, uyulması gereken görgü kurallarını, göz önünde
bulundurulması ve izlenilmesi gereken esasları ifade eder. İyiliğe ve güzelliğe
yönelttiği için, insanın övgüye değer özelliklerine de edep denir.[1]
الاادب ج اداب terbiye, güzel ahlak. Nefsin terbiye ve eğitiminde gerekli
riyazat.[2]
(ادب تادب) İyi bir eğitim almak; terbiyeli,
öğrenim görmüş, kültürlü olmak.[3] الأَدَبُ الذي يَتَأَدَّبُ به الأَديبُ من الناس سُمِّيَ
أَدَباً لأَنه يَأْدِبُ الناسَ إِلى المَحامِد ويَنْهاهم عن المقَابِح وأَصل
الأَدْبِ الدُّعاءُ وقال أَبو زيد أَدُبَ الرَّجلُ يَأْدُبُ أَدَباً فهو أَدِيبٌ
الأَدَبُ أَدَبُ النَّفْسِ والدَّرْسِ والأَدَبُ الظَّرْفُ وحُسْنُ
التَّناوُلِ وأَدُبَ بالضم فهو أَدِيبٌ من قوم أُدَباءَ وأَدَّبه فَتَأَدَّب
عَلَّمه واستعمله الزجاج في اللّه عز وجل فقال وهذا ما أَدَّبَ اللّهُ تعالى به نَبِيَّه صلى اللّه عليه
وسلم وفلان قد اسْتَأْدَبَ بمعنى تَأَدَّبَ[4]
: الأَدَبُ في اللغة : حُسْنُ الأَخلاق وفِعْلُ
المَكَارِم وإِطلاقُه على عُلُومِ العَرَبِيَّة مُوَلَّدٌ حَدَثَ في الإِسلام[5]
Ta’lim: Talim (تعلم تعلما) Öğrenmek, Kültürlü olmak, (علم تعليما) birine bir şey öğretmek anlamına
gelir.[6] Talim, (
التعليم)
nefsin bir şey idrak etmesidir.[7] Talim,
öğrenmek ve öğretmek anlamındadır.[8]
[1] Komisyon, Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 2006, s. 5.
[2] Mevlit Sarı, el-Mevarid, Bahar Yay., trs., s. 10.
[3] Serdar Mutçalı, el-Mucemu’l-Arabiyu’l-Hadis, Dağırcık Yay., İstanbul, 1995, s. 9.
[4] Celaleddin Muhammed İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, Daru’s-Sadr, Beyrut, trs., c. 1, s. 206.
[5] Muhammed el-Huseyni, Tacu’l-Arus, mevki verak, trs., c. 1, s. 276.
[6] Sari, a. g. e., s. 524.
[7] el-Huseyni, a. g. e., c. 1, s. 7826.
[8] Heyet, el-Mucemu’l-Vasit, Çağrı yay., s. 624.
ADI VE SOYADI: Turhan YOLDAŞ
ÖĞRENCİ NO: 1492272
DÖNEM: 2014-2015 BAHAR DÖNEMİ
PROĞRAM: DOKTORA
ADAB VE TA’LİM KAVRAMLARININ
SÖZLÜKLERDEKİ ANLAMI
Adab: Edep kelimesin çoğulu olan adap; gerekli gördüğü ve aklın güzel bulduğu bütün
söz ve davranışları, uyulması gereken görgü kurallarını, göz önünde
bulundurulması ve izlenilmesi gereken esasları ifade eder. İyiliğe ve güzelliğe
yönelttiği için, insanın övgüye değer özelliklerine de edep denir.[1]
الاادب ج اداب terbiye, güzel ahlak. Nefsin terbiye ve eğitiminde gerekli
riyazat.[2]
(ادب تادب) İyi bir eğitim almak; terbiyeli,
öğrenim görmüş, kültürlü olmak.[3] الأَدَبُ الذي يَتَأَدَّبُ به الأَديبُ من الناس سُمِّيَ
أَدَباً لأَنه يَأْدِبُ الناسَ إِلى المَحامِد ويَنْهاهم عن المقَابِح وأَصل
الأَدْبِ الدُّعاءُ وقال أَبو زيد أَدُبَ الرَّجلُ يَأْدُبُ أَدَباً فهو أَدِيبٌ
الأَدَبُ أَدَبُ النَّفْسِ والدَّرْسِ والأَدَبُ الظَّرْفُ وحُسْنُ
التَّناوُلِ وأَدُبَ بالضم فهو أَدِيبٌ من قوم أُدَباءَ وأَدَّبه فَتَأَدَّب
عَلَّمه واستعمله الزجاج في اللّه عز وجل فقال وهذا ما أَدَّبَ اللّهُ تعالى به نَبِيَّه صلى اللّه عليه
وسلم وفلان قد اسْتَأْدَبَ بمعنى تَأَدَّبَ[4]
: الأَدَبُ في اللغة : حُسْنُ الأَخلاق وفِعْلُ
المَكَارِم وإِطلاقُه على عُلُومِ العَرَبِيَّة مُوَلَّدٌ حَدَثَ في الإِسلام[5]
Ta’lim: Talim (تعلم تعلما) Öğrenmek, Kültürlü olmak, (علم تعليما) birine bir şey öğretmek anlamına
gelir.[6] Talim, (
التعليم)
nefsin bir şey idrak etmesidir.[7] Talim,
öğrenmek ve öğretmek anlamındadır.[8]
[1] Komisyon, Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 2006, s. 5.
[2] Mevlit Sarı, el-Mevarid, Bahar Yay., trs., s. 10.
[3] Serdar Mutçalı, el-Mucemu’l-Arabiyu’l-Hadis, Dağırcık Yay., İstanbul, 1995, s. 9.
[4] Celaleddin Muhammed İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, Daru’s-Sadr, Beyrut, trs., c. 1, s. 206.
[5] Muhammed el-Huseyni, Tacu’l-Arus, mevki verak, trs., c. 1, s. 276.
[6] Sari, a. g. e., s. 524.
[7] el-Huseyni, a. g. e., c. 1, s. 7826.
[8] Heyet, el-Mucemu’l-Vasit, Çağrı yay., s. 624.
Adab ve Ta’lim Kelimelerinin Arapça ve Türkçe Sözlük Anlamları
Abdulalim DEMİR
Tefsir doktora öğrencisi
Öğrenci No:149 227 50
( أدب )
أدبا صنع مأدبة والقوم دعاهم إلى مأدبته والقوم وعليهم صنع لهم مأدبة وفلانا راضه على محاسن الأخلاق والعادات ودعاه إلى المحامد والقوم على الأمر جمعهم عليه وندبهم إليه
( أدب ) فلان أدبا راض نفسه على المحاسن وحذق فنون الأدب فهو أديب يقال هو آدب نظرائه
( آدب ) إيدابا صنع مأدبة والقوم دعاهم إلى مأدبته
( أدبه ) راضه على محاسن الأخلاق ولقنه فنون الأدب وجازاه على إساءته ويقال أدب الدابة روضها وذللها
( تأدب ) تعلم الأدب ويقال تأدب بأدب القرآن أو أدب الرسول احتذاه
( الآدب ) صاحب المأدبة والداعي إليها ( ج ) أدبة
( الأدب ) رياضة النفس بالتعليم والتهذيب على ما ينبغي وجملة ما ينبغي لذي الصناعة أو الفن أن يتمسك به كأدب القاضي وأدب الكاتب والجميل من النظم والنثر وكل ما أنتجه العقل الإنساني من ضروب المعرفة
و علوم الأدب عند المتقدمين تشمل اللغة
و الصرف والاشتقاق والنحو والمعاني والبيان والبديع والعروض والقافية والخط والإنشاء والمحاضرات ( ج ) آداب وتطلق الآداب حديثا على الأدب بالمعنى الخاص والتاريخ والجغرافية وعلوم اللسان والفلسفة
و الآداب العامة العرف المقرر المرضي
و آداب البحث والمناظرة قواعد تبين وتنظم كيفية المناظرة وشرائطها
( الأدبي ) المنسوب إلى الأدب يقال قيمة أدبية تقدير معنوي غير مادي ومنه مركز أدبي وشجاعة أدبية وكسب أدبي وموت أدبي ( محدثة )
( الأديب ) وصف من أدب والآخذ بمحاسن الأخلاق والحاذق بالأدب وفنونه ومن الحيوان المروض المذلل ( ج ) أدباء
( التأديب ) التهذيب والمجازاة ومجلس التأديب شبه محكمة يراد منه المحافظة على المصلحة العامة
( المأدبة والمأدبة ) الطعام يصنع لدعوة وفي الحديث إن هذا الكتاب مأدبة الله في أرضه
( المؤدب ) لقب كان يلقب به من يختار لتربية الناشئ وتعليمه[1]
( أدب ) الأَدَبُ الذي يَتَأَدَّبُ به الأَديبُ من الناس سُمِّيَ أَدَباً لأَنه يَأْدِبُ الناسَ إِلى المَحامِد ويَنْهاهم عن المقَابِح وأَصل الأَدْبِ الدُّعاءُ ومنه قيل للصَّنِيع يُدْعَى إليه الناسُ مَدْعاةٌ ومَأْدُبَةٌ ابن بُزُرْج لقد أَدُبْتُ آدُبُ أَدَباً حسناً وأَنت أَدِيبٌ وقال أَبو زيد أَدُبَ الرَّجلُ يَأْدُبُ أَدَباً فهو أَدِيبٌ وأَرُبَ يَأْرُبُ أَرَابةً وأَرَباً في العَقْلِ فهو أَرِيبٌ غيره الأَدَبُ أَدَبُ النَّفْسِ والدَّرْسِ والأَدَبُ الظَّرْفُ وحُسْنُ التَّناوُلِ وأَدُبَ بالضم فهو أَدِيبٌ من قوم أُدَباءَ وأَدَّبه فَتَأَدَّب عَلَّمه واستعمله الزجاج في اللّه عز وجل فقال وهذا ما أَدَّبَ اللّهُ تعالى به نَبِيَّه صلى اللّه عليه وسلم وفلان قد اسْتَأْدَبَ بمعنى تَأَدَّبَ ويقال للبعيرِ إِذا رِيضَ وذُلِّلَ أَدِيبٌ مُؤَدَّبٌ وقال مُزاحِمٌ العُقَيْلي
وهُنَّ يُصَرِّفْنَ النَّوى بَين عالِجٍ ... ونَجْرانَ تَصْرِيفَ الأَدِيبِ المُذَلَّلِ
والأُدْبَةُ والمَأْدَبةُ والمَأْدُبةُ كلُّ طعام صُنِع لدَعْوةٍ أَو عُرْسٍ قال صَخْر الغَيّ يصف عُقاباً
كأَنّ قُلُوبَ الطَّيْر في قَعْرِ عُشِّها ... نَوَى القَسْبِ مُلْقًى عند بعض المَآدِبِ
القَسْبُ تَمْر يابسٌ صُلْبُ النَّوَى شَبَّه قلوبَ الطير في وَكْر العُقابِ بِنَوى القَسْبِ كما شبهه امْرُؤُ القيس بالعُنَّاب في قوله
كأَنَّ قُلُوبَ الطَّيْرِ رَطْباً ويابِساً ... لَدَى وَكْرِها العُنَّابُ والحَشَفُ البالي
والمشهور في المَأْدُبة ضم الدال وأَجاز بعضهم الفتح وقال هي بالفتح مَفْعَلةٌ مِن الأَدَبِ قال سيبويه قالوا المَأْدَبةُ كما قالوا المَدْعاةُ وقيل المَأْدَبةُ من الأَدَبِ وفي الحديث عن ابن سعود إِنَّ هذا القرآنَ مَأْدَبةُ اللّه في الأَرض فتَعَلَّموا من مَأْدَبَتِه يعني مَدْعاتَه قال أَبو عبيد يقال مَأْدُبةٌ [ ص 207 ] ومَأْدَبةٌ فمن قال مَأْدُبةٌ أَراد به الصَّنِيع يَصْنَعه الرجل فيَدْعُو إِليه الناسَ يقال منه أَدَبْتُ على القوم آدِبُ أَدْباً ورجل آدِبٌ قال أَبو عبيد وتأْويل الحديث أَنه شَبَّه القرآن بصَنِيعٍ صَنَعَه اللّه للناس لهم فيه خيرٌ ومنافِعُ ثم دعاهم إليه ومن قال مَأْدَبة جعَله مَفْعَلةً من الأَدَبِ وكان الأَحمر يجعلهما لغتين مَأْدُبةً ومَأْدَبةً بمعنى واحد قال أَبو عبيد ولم أَسمع أحداً يقول هذا غيره قال والتفسير الأَول أَعجبُ إِليّ وقال أَبو زيد آدَبْتُ أُودِبُ إِيداباً وأَدَبْتُ آدِبُ أَدْباً والمَأْدُبةُ الطعامُ فُرِقَ بينها وبين المَأْدَبةِ الأَدَبِ والأَدْبُ مصدر قولك أَدَبَ القومَ يَأْدِبُهُم بالكسر أَدْباً إِذا دعاهم إِلى طعامِه والآدِبُ الداعِي إِلى الطعامِ قال طَرَفَةُ
نَحْنُ في المَشْتاةِ نَدْعُو الجَفَلى ... لا تَرَى الآدِبَ فينا يَنْتَقِرْ
وقال عدي
زَجِلٌ وَبْلُهُ يجاوبُه دُفٌّ ... لِخُونٍ مَأْدُوبَةٍ وزَمِيرُ
والمَأْدُوبَةُ التي قد صُنِعَ لها الصَّنِيعُ وفي حديث عليّ كرّم اللّه وجهه أَما إِخْوانُنا بنو أُمَيَّةَ فَقادةٌ أَدَبَةٌ الأَدَبَةُ جمع آدِبٍ مثل كَتَبةٍ وكاتِبٍ وهو الذي يَدْعُو الناسَ إِلى المَأْدُبة وهي الطعامُ الذي يَصْنَعُه الرجل ويَدْعُو إِليه الناس وفي حديث كعب رضي اللّه عنه إِنّ لِلّهِ مَأْدُبةً من لحُومِ الرُّومِ بمُرُوج عَكَّاءَ أَراد أَنهم يُقْتَلُون بها فَتَنْتابُهمُ السِّباعُ والطير تأْكلُ من لحُومِهم وآدَبَ القومَ إِلى طَعامه يُؤْدِبُهم إِيداباً وأَدَبَ عَمِلَ مَأْدُبةً أَبو عمرو يقال جاشَ أَدَبُ البحر وهو كثْرَةُ مائِه وأَنشد عن ثَبَجِ البحرِ يَجِيشُ أَدَبُه والأَدْبُ العَجَبُ قال مَنْظُور بن حَبَّةَ الأَسَدِيّ وحَبَّةُ أُمُّه بِشَمَجَى المَشْي عَجُولِ الوَثْبِ غَلاَّبةٍ للنَّاجِياتِ الغُلْبِ حتى أَتَى أُزْبِيُّها بالأَدْبِ الأُزْبِيُّ السُّرْعةُ والنَّشاطُ والشَّمَجَى الناقةُ السرِيعَةُ ورأَيت في حاشية في بعض نسخ الصحاح المعروف الإِدْبُ بكسر الهمزة ووجد كذلك بخط أَبي زكريا في نسخته قال وكذلك أَورده ابن فارس في المجمل الأَصمعي جاءَ فلان بأَمْرٍ أَدْبٍ مجزوم الدال أَي بأَمْرٍ عَجِيبٍ وأَنشد
سمِعتُ مِن صَلاصِلِ الأَشْكالِ ... أَدْباً على لَبَّاتِها الحَوالي[2]
Edep kelimesinin çoğulu olan adab terimi İslam dininin her Müslüman için gerekli gördüğü bir ahlak sınıfıdır. İnsan aklının da güzel bulduğu söz ve davranışlarda, aklı başında bir Müslümanın uyması gereken görgü kuralları göz önünde bulundurarak hareket etmek adaptır. Adap insanı iyiliğe, hayra ve güzelliğe yöneltmesi sebebi ile her Müslüman için önemlidir. Fıkıh terimi olarak ise adab, Hazreti Peygamber Efendimizin devamlı olarak değil de ara sıra yaptığı işler, davranışların karşılığı olarak kullanılan bir terimdir. İslam dinide, dine ve sünnete dair adabları yerine getiren her kul sevap kazanır. Bu adabları yerine getirmeyen kullar ise günaha girmezler vede kınanmaz. Bu açıdan Adab nafile, mendub, müstehap, tatavvu ve fazilet ile eş anlamlı manaları da içermektedir. Adab kelimesi, herhangi bir işl veya davranışa nispet edildiği vakit ise o alana dair gerekli özel kuralları ve o işin incelikleri, uyulması gereken dini, ahlaki, mesleki gibi konularda hüküm ve esasları ifade etmektedir.
Yüce Mevlamızda insanlara adab ve edep konusunda emirler ve öğütler vermiştir. Şu ayeti kerime bunun bir örneğidir. Bu ayeti kerimede Yüce Mevlamın insanlara Peygamberin yanında adablı olmaya “yükses sesle bağırmayın” buyurarak çağırmıştır. * Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider. (Hucurat-2)
Adab terimini bilhassa tasavvufi terimler arasında yeralmaktadır. Zira tasavvuf bir usul ve eğitim terbiye metodu olduğu için adabta tasavvufun bir parçasıdır. Çünkü adab denilince eğitim, yapılması gerekenler manası kastedilmektedir.[3]
( علم ) فلان علما انشقت شفته العليا فهو أعلم وهي علماء ( ج ) علم والشيء علما عرفه وفي التنزيل العزيز ) لا تعلمونهم الله يعلمهم ( والشيء وبه شعر به ودرى وفي التنزيل العزيز ) قال يا ليت قومي يعلمون بما غفر لي ربي ( والشيء حاصلا أيقن به وصدقه تقول علمت العلم نافعا وفي التنزيل العزيز ) فإن علمتموهن مؤمنات ( فهو عالم ( ج ) علماء
( أعلم ) نفسه وفرسه جعل له أو لها علامة في الحرب والثوب جعل له علما من طراز وغيره وفلانا الخبر وبه أخبره به وعلى كذا من كتاب وغيره جعل عليه علامة الفاعل معلم والمفعول معلم وفلانا الأمر حاصلا جعله يعلمه
( عالمه ) باراه وغالبه في العلم
( علم ) نفسه وسمها بسيمى الحرب وله علامة جعل له أمارة يعرفها فالفاعل معلم والمفعول معلم وفلانا الشيء تعليما جعله يتعلمه
( اعتلم ) البرق لمع في الجبل والشيء علمه
( تعالم ) فلان أظهر العلم والجميع الشيء علموه
( تعلم ) الأمر أتقنه وعرفه
( تعلم ) ( بصيغة الأمر ) اعلم يتعدى إلى مفعولين والأكثر وقوعه على أن وصلتها كقوله
( فقلت تعلم أن للصيد غرة )
( استعلمه ) الخبر استخبره إياه
( الأعلومة ) السمة ( ج ) أعاليم
( العالم ) الخلق كله وقيل كل ما حواه بطن الفلك وكل صنف من أصناف الخلق كعالم الحيوان وعالم النبات ( ج ) عوالم وعالمون
( العلامة ) الأعلومة وما ينصب في الطريق فيهتدى به والفصل بين الأرضين ( ج ) علام و( في الطب ) ما يكشفه الطبيب الفاحص من دلالات المرض ( مج )
( العلامي ) الخفيف الذكي من الرجال
( العلام ) من علم للمبالغة والنسابة ( وتزاد التاء لتأكيد المبالغة تقول فلان علامة )
( العلام ) صفة للمبالغة من علم والصقر والحناء
( العلامة ) ما يستدل به على الطريق من أثر
( العلم ) العالم
( العلم ) إدراك الشيء بحقيقته واليقين ونور يقذفه الله في قلب من يحب والمعرفة وقيل العلم يقال لإدراك الكلي والمركب والمعرفة تقال لإدراك الجزئي أو البسيط ومن هنا يقال عرفت الله دون علمته ويطلق العلم على مجموع مسائل وأصول كلية تجمعها جهة واحدة كعلم الكلام وعلم النحو وعلم الأرض وعلم الكونيات وعلم الآثار ( ج ) علوم وعلوم العربية العلوم المتعلقة باللغة العربية كالنحو والصرف والمعاني والبيان والبديع والشعر والخطابة وتسمى بعلم الأدب ويطلق العلم حديثا على العلوم الطبيعية التي تحتاج إلى تجربة ومشاهدة واختبار سواء أكانت أساسية كالكيمياء والطبيعة والفلك والرياضيات والنبات والحيوان والجيولوجيا أو تطبيقية كالطب والهندسة والزراعة والبيطرة وما إليها
( العلم ) العلامة والأثر والفصل بين الأرضين وشيء منصوب في الطريق يهتدى به ورسم في الثوب وسيد القوم والجبل والراية ( ج ) أعلام
( العلماني ) نسبة إلى العلم بمعنى العالم وهو خلاف الديني أو الكهنوتي
( العلمة ) شق في الشفة العليا للإنسان فتشبه بذلك شفة الأرنب
( العليم ) كثير العلم ( ج ) علماء
( العيلام ) الضبع الذكر ( ج ) عياليم
( العيلم ) العيلام والبئر الغزيرة الماء ( ج ) عيالم
( المعلم ) العلامة ومن كل شيء مظنته ( ج ) معالم ويقال خفيت معالم الطريق
( المعلم ) من يتخذ مهنة التعليم ومن له الحق في ممارسة إحدى المهن استقلالا وكان هذا اللقب أرفع الدرجات في نظام الصناع كالنجارين والحدادين ( مو )
( المعلم ) الملهم الصواب والخير
( العلماد )
ما يلف عليه الغزل ( ج ) علامدة وعلاميد[4]
( علم ) من صفات الله عز وجل العَلِيم والعالِمُ والعَلاَّمُ قال الله عز وجل وهو الخَلاَّقُ العَلِيمُ وقال عالِمُ الغَيْبِ والشَّهادةِ وقال عَلاَّم الغُيوب فهو اللهُ العالمُ بما كان وما يكونُ قَبْلَ كَوْنِه وبِمَا يكونُ ولَمَّا يكُنْ بعْدُ قَبْل أن يكون لم يَزَل عالِماً ولا يَزالُ عالماً بما كان وما يكون ولا يخفى عليه خافيةٌ في الأرض ولا في السماء سبحانه وتعالى أحاطَ عِلْمُه بجميع الأشياء باطِنِها وظاهرِها دقيقِها وجليلِها على أتمّ الإمْكان وعَليمٌ فَعِيلٌ من أبنية المبالغة ويجوز أن يقال للإنسان الذي عَلَّمه اللهُ عِلْماً من العُلوم عَلِيم كما قال يوسف للمَلِك إني حفيظٌ عَلِيم وقال الله عز وجل إنَّما يَخْشَى اللهَ من عبادِه العُلَماءُ فأَخبر عز وجل أن مِنْ عبادِه مَنْ يخشاه وأنهمَ هم العُلمَاء وكذلك صفة يوسف عليه السلام كان عليماً بأَمْرِ رَبِّهِ وأَنه واحد ليس كمثله شيء إلى ما عَلَّمه الله من تأْويل الأَحاديث الذي كان يَقْضِي به على الغيب فكان عليماً بما عَلَّمه اللهُ وروى الأزهري عن سعد بن زيد عن أبي عبد الرحمن المُقْري في قوله تعالى وإنه لذُو عِلْمٍ لما عَلَّمْناه قال لَذُو عَمَلٍ بما عَلَّمْناه فقلت يا أبا عبد الرحمن مِمَّن سمعت هذا ؟ قال من ابن عُيَيْنةَ قلتُ حَسْبي وروي عن ابن مسعود أنه قال ليس العلم بكثرة الحديث ولكن العِلْم بالخَشْية قال الأزهري ويؤيد ما قاله قولُ الله عز وجل إنما يخشى اللهَ من عباده العُلَماءُ وقال بعضهم العالمُ الذي يَعْملُ بما يَعْلَم قال وهذا يؤيد قول ابن عيينة والعِلْمُ نقيضُ الجهل عَلِم عِلْماً وعَلُمَ هو نَفْسُه ورجل عالمٌ وعَلِيمٌ من قومٍ عُلماءَ فيهما جميعاً قال سيبويه يقول عُلَماء من لا يقول إلاّ عالِماً قال ابن جني لمَّا كان العِلْم قد يكون الوصف به بعدَ المُزاوَلة له وطُولِ المُلابسةِ صار كأنه غريزةٌ ولم يكن على أول دخوله فيه ولو كان كذلك لكان مُتعلِّماً لا عالِماً فلما خرج بالغريزة إلى باب فَعُل صار عالمٌ في المعنى كعَليمٍ فكُسِّرَ تَكْسيرَه ثم حملُوا عليه ضدَّه فقالوا جُهَلاء كعُلَماء وصار عُلَماء كَحُلَماء لأن العِلمَ محْلَمةٌ لصاحبه وعلى ذلك جاء عنهم فاحشٌ وفُحشاء لَمَّا كان الفُحْشُ من ضروب الجهل ونقيضاً للحِلْم قال ابن بري وجمعُ عالمٍ عُلماءُ ويقال عُلاّم أيضاً قال يزيد بن الحَكَم ومُسْتَرِقُ القَصائدِ والمُضاهِي سَواءٌ عند عُلاّم الرِّجالِ وعَلاّمٌ وعَلاّمةٌ إذا بالغت في وصفه بالعِلْم أي عالم جِداً والهاء للمبالغة كأنهم يريدون داهيةً من قوم عَلاّمِين وعُلاّم من قوم عُلاّمين هذه عن اللحياني وعَلِمْتُ الشيءَ أَعْلَمُه عِلْماً عَرَفْتُه قال ابن بري وتقول عَلِمَ وفَقِهَ أَي تَعَلَّم وتَفَقَّه وعَلُم وفَقُه أي سادَ العلماءَ والفُقَهاءَ والعَلاّمُ والعَلاّمةُ النَّسَّابةُ وهو من العِلْم قال ابن جني رجل عَلاّمةٌ وامرأة عَلاّمة لم تلحق الهاء لتأْنيث الموصوفِ بما هي فيه وإنما لَحِقَتْ لإعْلام السامع أن هذا الموصوفَ بما هي فيه قد بلَغ الغايةَ والنهايةَ فجعل تأْنيث الصفة أَمارةً لما أُريدَ من تأْنيث الغاية والمُبالغَةِ وسواءٌ كان الموصوفُ بتلك الصفةُ مُذَكَّراً أو مؤنثاً يدل على ذلك أن الهاء لو كانت في نحو امرأة عَلاّمة وفَرُوقة ونحوه إنما لَحِقت لأن المرأة مؤنثة لَوَجَبَ أن تُحْذَفَ في المُذكَّر فيقال رجل فَروقٌ كما أن الهاء في قائمة وظَريفة لَمَّا لَحِقَتْ لتأْنيث الموصوف حُذِفت مع تذكيره في نحو رجل قائم وظريف وكريم وهذا واضح وقوله تعالى إلى يَوْمِ الوَقْتِ المَعْلومِ الذي لا يَعْلَمُه إلا الله وهو يوم القيامة وعَلَّمه العِلْم وأَعْلَمه إياه فتعلَّمه وفرق سيبويه بينهما فقال عَلِمْتُ كأَذِنْت وأَعْلَمْت كآذَنْت وعَلَّمْته الشيءَ فتَعلَّم وليس التشديدُ هنا للتكثير وفي حديث ابن مسعود إنك غُلَيِّمٌ مُعَلَّم أي مُلْهَمٌ للصوابِ والخيرِ كقوله تعالى مُعلَّم مَجنون أي له مَنْ يُعَلِّمُه ويقالُ تَعلَّمْ في موضع اعْلَمْ وفي حديث الدجال تَعَلَّمُوا أن رَبَّكم ليس بأَعور بمعنى اعْلَمُوا وكذلك الحديث الآخر تَعَلَّمُوا أنه ليس يَرَى أحدٌ منكم رَبَّه حتى يموت كل هذا بمعنى اعْلَمُوا وقال عمرو بن معد يكرب تَعَلَّمْ أنَّ خيْرَ الناسِ طُرّاً قَتِيلٌ بَيْنَ أحْجارِ الكُلاب قال ابن بري البيت لمعد يكرِب بن الحرث بن عمرو ابن حُجْر آكل المُرار الكِنْدي المعروف بغَلْفاء يَرْثي أخاه شُرَحْبِيل وليس هو لعمرو بن معد يكرب الزُّبَيدي وبعده تَداعَتْ حَوْلَهُ جُشَمُ بنُ بَكْرٍ وأسْلَمَهُ جَعاسِيسُ الرِّباب قال ولا يستعمل تَعَلَّمْ بمعنى اعْلَمْ إلا في الأمر قال ومنه قول قيس بن زهير تَعَلَّمْ أنَّ خَيْرَ الناسِ مَيْتاً وقول الحرث بن وَعْلة فَتَعَلَّمِي أنْ قَدْ كَلِفْتُ بِكُمْ قال واسْتُغْني عن تَعَلَّمْتُ قال ابن السكيت تَعَلَّمْتُ أن فلاناً خارج بمنزلة عَلِمْتُ وتعالَمَهُ الجميعُ أي عَلِمُوه وعالَمَهُ فَعَلَمَه يَعْلُمُه بالضم غلبه بالعِلْم أي كان أعْلَم منه وحكى اللحياني ما كنت أُراني أَن أَعْلُمَه قال الأزهري وكذلك كل ما كان من هذا الباب بالكسر في يَفْعلُ فإنه في باب المغالبة يرجع إلى الرفع مثل ضارَبْتُه فضربته أضْرُبُه وعَلِمَ بالشيء شَعَرَ يقال ما عَلِمْتُ بخبر قدومه أي ما شَعَرْت ويقال اسْتَعْلِمْ لي خَبَر فلان وأَعْلِمْنِيه حتى أَعْلَمَه واسْتَعْلَمَني الخبرَ فأعْلَمْتُه إياه وعَلِمَ الأمرَ وتَعَلَّمَه أَتقنه وقال يعقوب إذا قيل لك اعْلَمْ كذا قُلْتَ قد عَلِمْتُ وإذا قيل لك تَعَلَّمْ لم تقل قد تَعَلَّمْتُ وأنشد تَعَلَّمْ أنَّهُ لا طَيْرَ إلاّ عَلى مُتَطَيِّرٍ وهي الثُّبُور وعَلِمْتُ يتعدى إلى مفعولين ولذلك أَجازوا عَلِمْتُني كما قالوا ظَنَنْتُني ورأَيْتُني وحسِبْتُني تقول عَلِمْتُ عَبْدَ الله عاقلاً ويجوز أن تقول عَلِمْتُ الشيء بمعنى عَرَفْته وخَبَرْته وعَلِمَ الرَّجُلَ خَبَرَه وأَحبّ أن يَعْلَمَه أي يَخْبُرَه وفي التنزيل وآخَرِين مِنْ دونهم لا تَعْلَمُونَهم الله يَعْلَمُهم وأحب أن يَعْلَمه أي أن يَعْلَمَ ما هو وأما قوله عز وجل وما يُعَلِّمانِ مِنْ أحد حتى يقولا إنما نحن فتنة تَكْفُرْ قال الأزهري تكلم أهل التفسير في هذه الآية قديماً وحديثاً قال وأبْيَنُ الوجوه التي تأوَّلوا أن الملَكين كانا يُعَلِّمانِ الناسَ وغيرهم ما يُسْأَلانِ عنه ويأْمران باجتناب ما حرم عليهم وطاعةِ الله فيما أُمِروا به ونُهُوا عنه وفي ذلك حِكْمةٌ لأن سائلاً لو سأل ما الزنا وما اللواط ؟ لوجب أن يُوقَف عليه ويعلم أنه حرام فكذلك مجازُ إعلام المَلَكين الناسَ السحرَ وأمْرِهِما السائلَ باجتنابه بعد الإعلام وذكر عن ابن الأعرابي أنه قال تَعَلَّمْ بمعنى اعْلَمْ قال ومنه وقوله تعالى وما يُعَلِّمان من أحد قال ومعناه أن الساحر يأتي الملكين فيقول أخْبراني عما نَهَى اللهُ عنه حتى أنتهي فيقولان نَهَى عن الزنا فَيَسْتَوْصِفُهما الزنا فيَصِفانِه فيقول وعمَّاذا ؟ فيقولان وعن اللواط ثم يقول وعَمَّاذا ؟ فيقولان وعن السحر فيقول وما السحر ؟ فيقولان هو كذا فيحفظه وينصرف فيخالف فيكفر فهذا معنى يُعلِّمان إنما هو يُعْلِمان ولا يكون تعليم السحر إذا كان إعْلاماً كفراً ولا تَعَلُّمُه إذا كان على معنى الوقوف عليه ليجتنبه كفراً كما أن من عرف الزنا لم يأْثم بأنه عَرَفه إنما يأْثم بالعمل وقوله تعالى الرحمن عَلَّم القرآن قيل في تفسيره إنه جلَّ ذكرُه يَسَّرَه لأن يُذْكَر وأما قوله عَلَّمَهُ البيانَ فمعناه أنه عَلَّمَه القرآن الذي فيه بَيانُ كل شيء ويكون معنى قوله عَلَّمَهُ البيانَ جعله مميَّزاً يعني الإنسان حتى انفصل من جميع الحيوان والأَيَّامُ المَعْلُوماتُ عَشْرُ ذي الحِجَّة آخِرُها يومُ النَّحْر وقد تقدم تعليلها في ذكر الأَيام المعدودات وأورده الجوهري منكراً فقال والأيام المعلوماتُ عَشْرُ من ذي الحجة ولا يُعْجِبني ولقِيَه أَدْنَى عِلْمٍ أي قبلَ كل شيء والعَلَمُ والعَلَمة والعُلْمة الشَّقُّ في الشَّفة العُلْيا وقيل في أحد جانبيها وقيل هو أَن تنشقَّ فتَبينَ عَلِمَ عَلَماً فهو أَعْلَمُ وعَلَمْتُه أَعْلِمُه عَلْماً مثل كَسَرْته أكْسِرهُ كَسْراً شَقَقْتُ شَفَتَه العُليا وهو الأَعْلمُ ويقال للبعير أَعْلَمُ لِعَلَمٍ في مِشْفَرِه الأعلى وإن كان الشق في الشفة السفلى فهو أَفْلَحُ وفي الأنف أَخْرَمُ وفي الأُذُن أَخْرَبُ وفي الجَفْن أَشْتَرُ ويقال فيه كلِّه أَشْرَم وفي حديث سهيل بن عمرو أنه كان أَعْلمَ الشَّفَةِ قال ابن السكيت العَلْمُ مصدر عَلَمْتُ شَفَتَه أَعْلِمُها عَلْماً والشفة عَلْماء والعَلَمُ الشَّقُّ في الشفة العُلْيا والمرأَة عَلْماء وعَلَمَه يَعْلُمُه ويَعْلِمُه عَلْماً وَسَمَهُ وعَلَّمَ نَفسَه وأَعْلَمَها وَسَمَها بِسِيما الحَرْبِ ورجل مُعْلِمٌ إذا عُلِم مكانهُ في الحرب بعَلامةٍ أَعْلَمَها وأَعْلَمَ حمزةُ يومَ بدر ومنه قوله فَتَعَرَّفوني إنَّني أنا ذاكُمُ شاكٍ سِلاحِي في الحوادِثِ مُعلِمُ وأَعْلَمَ الفارِسُ جعل لنفسه عَلامةَ الشُّجعان فهو مُعْلِمٌ قال الأخطل ما زالَ فينا رِباطُ الخَيْلِ مُعْلِمَةً وفي كُلَيْبٍ رِباطُ اللُّؤمِ والعارِ مُعْلِمَةً بكسر اللام وأَعْلَم الفَرَسَ عَلَّقَ عليه صُوفاً أحمر أو أبيض في الحرب ويقال عَلَمْتُ عِمَّتي أَعْلِمُها عَلْماً وذلك إذا لُثْتَها على رأْسك بعَلامةٍ تُعْرَفُ بها عِمَّتُك قال الشاعر ولُثْنَ السُّبُوبَ خِمْرَةً قُرَشيَّةً دُبَيْرِيَّةً يَعْلِمْنَ في لوْثها عَلْما وقَدَحٌ مُعْلَمٌ فيه عَلامةٌ ومنه قول عنترة رَكَدَ الهَواجِرُ بالمَشُوفِ المُعْلَمِ والعَلامةُ السِّمَةُ والجمع عَلامٌ وهو من الجمع الذي لا يفارق واحده إلاَّ بإلقاء الهاء قال عامر بن الطفيل عَرَفْت بِجَوِّ عارِمَةَ المُقاما بِسَلْمَى أو عَرَفْت بها عَلاما والمَعْلَمُ مكانُها وفي التنزيل في صفة عيسى صلوات الله على نبينا وعليه وإنَّهُ لَعِلْمٌ للساعة وهي قراءة أكثر القرّاء وقرأَ بعضهم وإنه لَعَلَمٌ للساعة المعنى أن ظهور عيسى ونزوله إلى الأرض عَلامةٌ تدل على اقتراب الساعة ويقال لِما يُبْنَى في جَوادِّ الطريق من المنازل يستدل بها على الطريق أَعْلامٌ واحدها عَلَمٌ والمَعْلَمُ ما جُعِلَ عَلامةً وعَلَماً للطُّرُق والحدود مثل أَعلام الحَرَم ومعالِمِه المضروبة عليه وفي الحديث تكون الأرض يوم القيامة كقْرْصَة النَّقيِّ ليس فيها مَعْلَمٌ لأحد هو من ذلك وقيل المَعْلَمُ الأثر والعَلَمُ المَنارُ قال ابن سيده والعَلامةُ والعَلَم الفصلُ يكون بين الأرْضَيْنِ والعَلامة والعَلَمُ شيء يُنْصَب في الفَلَوات تهتدي به الضالَّةُ وبين القوم أُعْلُومةٌ كعَلامةٍ عن أبي العَمَيْثَل الأَعرابي وقوله تعالى وله الجَوارِ المُنْشآتُ في البحر كالأَعلامِ قالوا الأَعْلامُ الجِبال والعَلَمُ العَلامةُ والعَلَمُ الجبل الطويل وقال اللحياني العَلَمُ الجبل فلم يَخُصَّ الطويلَ قال جرير إذا قَطَعْنَ عَلَماً بَدا عَلَم حَتَّى تناهَيْنَ بنا إلى الحَكَم خَلِيفةِ الحجَّاجِ غَيْرِ المُتَّهَم في ضِئْضِئِ المَجْدِ وبُؤْبُؤِ الكَرَم وفي الحديث لَيَنْزِلَنَّ إلى جَنْبِ عَلَم والجمع أَعْلامٌ وعِلامٌ قال قد جُبْتُ عَرْضَ فَلاتِها بطِمِرَّةٍ واللَّيْلُ فَوْقَ عِلامِه مُتَقَوِّضُ قال كراع نظيره جَبَلٌ وأَجْبالٌ وجِبالٌ وجَمَلٌ وأَجْمال وجِمال وقَلَمٌ وأَقلام وقِلام واعْتَلَمَ البَرْقُ لَمَعَ في العَلَمِ قال بَلْ بُرَيْقاً بِتُّ أَرْقُبُه بَلْ لا يُرى إلاَّ إذا اعْتَلَمَا خَزَمَ في أَوَّل النصف الثاني وحكمه لا يُرَى إلا إذا اعْتَلَما والعَلَمُ رَسْمُ الثوبِ وعَلَمهُ رَقْمُه في أطرافه وقد أَعْلَمَه جَعَلَ فيه عَلامةً وجعَلَ له عَلَماً وأَعلَمَ القَصَّارُ الثوبَ فهو مُعْلِمٌ والثوبُ مُعْلَمٌ والعَلَمُ الراية التي تجتمع إليها الجُنْدُ وقيل هو الذي يُعْقَد على الرمح فأَما قول أَبي صخر الهذلي يَشُجُّ بها عَرْضَ الفَلاةِ تَعَسُّفاً وأَمَّا إذا يَخْفى مِنَ ارْضٍ عَلامُها فإن ابن جني قال فيه ينبغي أن يحمل على أَنه أَراد عَلَمُها فأَشبع الفتحة فنشأَت بعدها ألف كقوله ومِنْ ذَمِّ الرِّجال بمُنْتزاحِ يريد بمُنْتزَح وأَعلامُ القومِ ساداتهم على المثل الوحدُ كالواحد ومَعْلَمُ الطريق دَلالتُه وكذلك مَعْلَم الدِّين على المثل ومَعْلَم كلِّ شيء مظِنَّتُه وفلان مَعلَمٌ للخير كذلك وكله راجع إلى الوَسْم والعِلْم وأَعلَمْتُ على موضع كذا من الكتاب عَلامةً والمَعْلَمُ الأثرُ يُستَدَلُّ به على الطريق وجمعه المَعالِمُ والعالَمُون أصناف الخَلْق والعالَمُ الخَلْق كلُّه وقيل هو ما احتواه بطنُ الفَلك قال العجاج فخِنْدِفٌ هامةَ هذا العالَمِ جاء به مع قوله يا دارَ سَلْمى يا اسْلَمي ثمَّ اسْلَمي فأَسَّسَ هذا البيت وسائر أبيات القصيدة غير مؤسَّس فعابَ رؤبةُ على أبيه ذلك فقيل له قد ذهب عنك أَبا الجَحَّاف ما في هذه إن أَباك كان يهمز العالمَ والخاتمَ يذهب إلى أَن الهمز ههنا يخرجه من التأْسيس إذ لا يكون التأْسيس إلا بالألف الهوائية وحكى اللحياني عنهم بَأْزٌ بالهمز وهذا أَيضاً من ذلك وقد حكى بعضهم قَوْقَأَتِ الدجاجةُ وحََّلأْتُ السَّويقَ ورَثَأَتِ المرأَةُ زوجَها ولَبَّأَ الرجلُ بالحج وهو كله شاذ لأنه لا أصل له في الهمز ولا واحد للعالَم من لفظه لأن عالَماً جمع أَشياء مختلفة فإن جُعل عالَمٌ اسماً منها صار جمعاً لأشياء متفقة والجمع عالَمُون ولا يجمع شيء على فاعَلٍ بالواو والنون إلا هذا وقيل جمع العالَم الخَلقِ العَوالِم وفي التنزيل الحمد لله ربِّ العالمين قال ابن عباس رَبِّ الجن والإنس وقال قتادة رب الخلق كلهم قال الأزهري الدليل على صحة قول ابن عباس قوله عز وجل تبارك الذي نَزَّلَ الفُرْقانَ على عبده ليكون للعالمينَ نذيراً وليس النبي صلى الله عليه وسلم نذيراً للبهائم ولا للملائكة وهم كلهم خَلق الله وإنما بُعث محمد صلى الله عليه وسلم نذيراً للجن والإنس وروي عن وهب بن منبه أنه قال لله تعالى ثمانية عشر ألفَ عالَم الدنيا منها عالَمٌ واحد وما العُمران في الخراب إلا كفُسْطاطٍ في صحراء وقال الزجاج معنى العالمِينَ كل ما خَلق الله كما قال وهو ربُّ كل شيء وهو جمع عالَمٍ قال ولا واحد لعالَمٍ من لفظه لأن عالَماً جمع أشياء مختلفة فإن جُعل عالَمٌ لواحد منها صار جمعاً لأَشياء متفقة قال الأزهري فهذه جملة ما قيل في تفسير العالَم وهو اسم بني على مثال فاعَلٍ كما قالوا خاتَمٌ وطابَعٌ ودانَقٌ والعُلامُ الباشِق قال الأزهري وهو ضرب من الجوارح قال وأما العُلاَّمُ بالتشديد فقد روي عن ابن الأعرابي أَنه الحِنَّاءُ وهو الصحيح وحكاهما جميعاً كراع بالتخفيف وأما قول زهير فيمن رواه كذا حتى إذا ما هَوَتْ كَفُّ العُلامِ لها طارَتْ وفي كَفِّه من ريشِها بِتَكُ فإن ابن جني روى عن أبي بكر محمد بن الحسن عن أبي الحسين أحمد بن سليمان المعبدي عن ابن أُخت أَبي الوزير عن ابن الأَعرابي قال العُلام هنا الصَّقْر قال وهذا من طَريف الرواية وغريب اللغة قال ابن بري ليس أَحد يقول إن العُلاَّمَ لُبُّ عَجَم النَّبِق إلاَّ الطائي قال
يَشْغَلُها ... عن حاجةِ الحَيِّ عُلاَّمٌ وتَحجِيلُ
وأَورد ابن بري هذا البيت
( * قوله « وأورد ابن بري هذا البيت » أي قول زهير حتى إذا ما هوت إلخ ) مستشهداً به على الباشق بالتخفيف والعُلامِيُّ الرجل الخفيف الذكيُّ مأْخوذ من العُلام والعَيْلَمُ البئر الكثيرة الماء قال الشاعر من العَيالِمِ الخُسُف وفي حديث الحجاج قال لحافر البئر أَخَسَفْتَ أَم أَعْلَمْتَ يقال أعلَمَ الحافرُ إذا وجد البئر عَيْلَماً أي كثيرة الماء وهو دون الخَسْفِ وقيل العَيْلَم المِلْحة من الرَّكايا وقيل هي الواسعة وربما سُبَّ الرجلُ فقيل يا ابن العَيْلَمِ يذهبون إلى سَعَتِها والعَيْلَم البحر والعَيْلَم الماء الذي عليه الأرض وقيل العَيْلَمُ الماء الذي عَلَتْه الأرضُ يعني المُنْدَفِن حكاه كراع والعَيْلَمُ التَّارُّ الناعِمْ والعَيْلَمُ الضِّفدَع عن الفارسي والعَيْلامُ الضِّبْعانُ وهو ذكر الضِّباع والياء والألف زائدتان وفي خبر إبراهيم على نبينا وعليه السلام أنه يَحْمِلُ أَباه ليَجوزَ به الصراطَ فينظر إليه فإذا هو عَيْلامٌ أَمْدَرُ وهو ذكر الضِّباع وعُلَيْمٌ اسم رجل وهو أبو بطن وقيل هو عُلَيم بن جَناب الكلبي وعَلاَّمٌ وأَعلَمُ وعبد الأَعلم أسماء قال ابن دريد ولا أَدري إلى أي شيء نسب عبد الأعلم وقولهم عَلْماءِ بنو فلان يريدون على الماء فيحذفون اللام تخفيفاً وقال شمر في كتاب السلاح العَلْماءُ من أَسماء الدُّروع قال ولم أَسمعه إلا في بيت زهير بن جناب جَلَّحَ الدَّهرُ فانتَحى لي وقِدْماً كانَ يُنْحِي القُوَى على أَمْثالي وتَصَدَّى لِيَصْرَعَ البَطَلَ الأَرْ وَعَ بَيْنَ العَلْماءِ والسِّرْبالِ يُدْرِكُ التِّمْسَحَ المُوَلَّعَ في اللُّجْ جَةِ والعُصْمَ في رُؤُوسِ الجِبالِ وقد ذكر ذلك في ترجمة عله[5]
Talimİslâm kültüründe genellikle öğretimin karşılığı olarak tâlim, eğitimin karşılığı olarak terbiye kullanılmaktadır. Ayrıca öğrenim için tahsil ve daha çok eğitimi ifade etmek üzere tedrîs, te’dîb, tehzîb, siyaset, tezkiye, irşad gibi kelimelere yer verilmektedir. Sözlükte “bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, bir nesnenin şekli zihinde oluşmak, nesneyi gerçek haliyle bilmek” anlamındaki ilm kökünden türeyen ta‘lîm “birine bilgi öğretmek, ders okutmak” demektir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “Ǿalm” md.). Bilgi öğretme işini yapana muallim, bilgi öğrenene müteallim denir. “Korumak, ıslah etmek, gözetmek, yükseltmek” anlamındaki rabv kökünden türeyen terbiye kelimesine “çocuğu veya ekini besleyip büyütmek, geliştirmek” mânası verilir (Fîrûzâbâdî, el-Ķāmûsü’l-muĥîŧ, “rbv” md.). Râgıb el-İsfahânî, terbiyeyi “bir şeyi en mükemmel derecesine ulaşıncaya kadar adım adım inşa etmek” şeklinde tanımlar (el-Müfredât, “rbv” md.). Beyzâvî ise “bir şeyi derece derece geliştirerek kemaline ulaştırmak” diye açıklayarak bunun bütün canlılar için söz konusu olduğunu söyler (Envârü’t-tenzîl, I, 7). Yetişme ve gelişme bütün canlılarda görülürse de terbiye daha çok insan hakkında kullanılan, onun bedenî, zihnî, ahlâkî gelişmesini ve olgunlaşmasını sağlamayı ifade eden bir terim haline gelmiştir. Bu faaliyetin önemi, ilkeleri, metotları, etkileri ve hedefleri gibi konulardan bahseden disipline de terbiye ilmi veya kısaca terbiye denilmiştir. “Öğrenmek ve ezberlemek” anlamındaki ders kökünden türeyen tedrîs “öğretmek, ders vermek” demektir. Ders veren kimseye müderris, ders okutulan yere medrese adı verilir. Terbiyeden başka eğitim karşılığında kullanılan bir kelime “iyi tutum, incelik, kibarlık” anlamındaki edeb kelimesinin türevi olup “eğitmek, bilgilendirmek” mânası taşıyan te’dîbdir. Cevherî te’dîbi “kişinin eğilim ve davranışlarının bizzat kendi iradesiyle veya dış bir otoritenin etkisiyle kontrol edilip yönlendirilmesi” diye açıklar. Aynı müellif tehzîbi de “arıtmak, ahlâkını güzelleştirmek” şeklinde tarif eder (eś-Śıĥâĥ, “edb”, “hźb” md.leri). Ayrıca te’dîbi “tâlim”, tehzîbi “temizlemek, saflaştırmak” biçiminde açıklayanlar vardır (Fîrûzâbâdî, el-Ķāmûsü’l-muĥîŧ, “edb”, “hźb” md.leri; Lisânü’l-ǾArab, “edb”, “hźb” md.leri; Tâcü’l-Ǿarûs, “edb”, “hźb” md.leri). Ahlâk eğitimi ve öğretimi için “tehzîbü’l-ahlâk” terkibi kullanılmıştır. Yahyâ b. Adî, İbn Miskeveyh, Nasîrüddîn-i Tûsî, Gazzâlî gibi müellifler ahlâk konusundaki kitaplarına veya eserlerinin ahlâka ilişkin bölümlerine bu adı vermiştir. Siyâset kelimesinin “yönetmek, emretmek ve yasaklamak, boyun eğdirmek” gibi mânaları yanında “eğitmek, te’dip etmek” anlamına geldiği de belirtilir (Fîrûzâbâdî, el-Ķāmûsü’l-muĥîŧ, “svs” md.; Lisânü’l-ǾArab, “svs” md.; Tâcü’l-Ǿarûs, “svs” md.). Tezkiye ise “temizlemek, ıslah etmek” ve özellikle “nefsi arındırmak, geliştirmek” gibi kısmen terbiyeye yakın anlamlarda kullanılır. “Doğru yolu bulup kararlılıkla benimsemek” mânasındaki rüşd kökünden türeyen irşâd “doğru yolu göstermek” demektir ve daha çok dinî alanlarda yaygın eğitim hizmetleri için kullanılır.[6]
[1] İbrahim Mustafa (Komisyon) El-Mu ‘cemu’l-Vesît, “e-d-b” I, 9-10.
[2] İbn Manzûr, Ebü'l-Fadl Muhammed b. Mükerrem b. Ali el-Ensârî, Lisânü’l-Arab, “e-d-b”, Beyrut, 1990.
[3] http://www.islamalimi.com/adab-nedir/ (24.05.2015)
[4] El-Mu ‘cemu’l-Vesit, II, 624.
[5] İbn Manzûr, a.g.e., “ ‘alim”, XII, 416.
[6] Ziya Kazancı, Diyanet İslam Ansiklopedisi, “Ta’lim ve Terbiye” İstanbul, 2010, XXXIX, 515.
2014-2015 Doktora/ Bahar
Yarıyılı
Zeliha Çiftçi
Öğrenci No: 13922757
Âdâb ve Tâlim Kelimelerinin Sözlük Anlamı
آداب edebin (ادب) çoğul halidir. İncelik, kibarlık, edep,
terbiye; edebiyat, yazın anlamlarına gelir.
أدُبَ (edube) fiilinden: terbiyeli, edepli, kibar,
medeni, uygar, kültürlü.
أدَّبَ:
(eddebe) eğitmek, terbiye etmek; (terbiye için) cezalandırmak.
تَاَدَّبَ:
(teeddebe)iyi bir eğitim almak.
عَلِمَ:
bilmek, tanımak, öğrenmek, anlamak
عَلَّمَ:
(ب)
öğretmek, bildirmek, eğitmek
تَعْلِيم:
çoğulu tealim: öğretme, eğitme, öğretim, eğitim, talim; çıraklık[1]
عَلِم: Bir şeyi hakikatiyle idrak etmektir.[2]
Âdâb:
1. Töre.
2. Yol yordam: “Edebiyatın da kendine mahsus
adabı var.” -O. V. Kanık
Tâlim:
1. Öğretim.
2. Alıştırma: Sudan çıktıktan sonra tabanca
ile nişan talimi yapardık. -Y. K. Beyatlı. 3. ask. Uygulamalı
olarak yapılan askerlik eğitimi: Eğil dağlar, eğil üstünden aşam /
Yeni talim çıkmış varam alışam -Halk türküsü.[3]
مصطلح
يُطلق على جملة المعارف الإنسانيّة وبخاصّة على الأدب الإنشائيّ والأدب الوصفيّ
والتَّاريخ والجغرافية وعلم اللغة والفلسفة وغيرها من العلوم الاجتماعيّة .
المعجم: عربي
عامة
(
سف ) العُرْف المقرَّر المرْضيّ .
المعجم: عربي
عامة[4]
أَدَبَ
ـُـ اَدْباً: güzel ahlak öğretmek
قِلِّة اَدَب:
hürmetsizlik
اَدَب ج آدَاب: terbiye
اَدَبٌ ج آدَابٌ: yordam
أَدَّبَ : تَأْدِيباً: terbiye etmek, iyi ahlak sahibi yapmak, zarafet ve
nezaket öğretmek, uslandırmak, tedip etmek, terbiye ve talim etmek, edebiyat
öğretmek, takdir etmek
اَدَب ج آدَاب ، تَرْبِيَة:
terbiye
اَلاَدَبُ:literatür
عَلِمَ ـَـ عِلْماً: bilmek, öğrenmek, anlamak, idrak etmek
تَعْلِيم ج تَعْلِيمَات: öğretim;
yönerge[5]
ÂDÂB: Dinî ve sosyal ilimlerde farklı anlamlarda
kullanılan bir terim.
Kökü itibariyle “davet, çağrı” mânası ifade eden edep, dinin gerekli gördüğü ve
aklın güzel saydığı bütün söz ve davranışları kapsar. Hayır ve iyiliğe
yöneltmesi bakımından insanın övgüye değer vasıflarına da edep adı verilmiştir.
Edep aynı zamanda Arapça’da “edebiyat” anlamına gelir. Bu kökten türetilmiş
olan edîb, hem “edepli kimse” hem de “edebiyatçı” mânasını ifade eder.
Fıkıh terimi olarak edep, Hz. Peygamber’in devamlı değil de ara sıra yaptığı
işler, davranışlar karşılığında ve genellikle çoğul olarak (âdâb) kullanılır.
Hüküm bakımından gayri müekked sünnet gibi olup bunu yapan kimse sevap kazanır,
yapmayansa günaha girmez ve kınanmaz; bu bakımdan nâfile, mendup, müstehap,
tatavvu ve fazilet ile eş anlamlıdır. Âdâb çerçevesinde mütalaa edilen
davranışlar, farz ve vâcibe bir ilâve olduğu için nâfile, Allah ve Resûlü
tarafından teşvik edildiği için müstehap, karşılığında sevap vaad edildiği için
mendup, dinî bir mecburiyet olmaksızın yapıldığı için tatavvu, yapılması
yapılmamasından daha iyi olduğu veya yapanın ahlâkî kemalini arttırdığı için de
fazilet diye adlandırılmıştır. Edep karşılığında bazan sünnet kelimesi
kullanılmışsa da edep derece bakımından “zevâid sünnet”ten daha aşağıdır. Fıkıh
kitaplarında, ait olduğu bölümün farz, vâcip ve sünnetlerinden sonra zikredilen
âdâb, yukarıda kaydedilen mânalarda kullanılmıştır: “Âdâbü’s-salât”,
“âdâbü’l-vudû”, “âdâbü’l-i‘tikâf”, “âdâbü’l-ihrâm”, “âdâbü’l-cum‘a”,
“âdâbü’l-istincâ” gibi. Ancak herhangi bir konuda neyin âdâb olduğu, neyin
olmadığı hususunda mezhepler arasında görüş ayrılıkları vardır. Daha çok
Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine ait fıkıh kitaplarında, sünnet ve farz
olan davranışların da bazan bu kapsam içine alındığı görülür. Bu gibi yerlerde
âdâb kelimesi terim mânası yanında sözlük anlamıyla da kullanılmıştır.
Toplum fertlerinin yaşayış ve karşılıklı münasebetlerine genel ve ortak bir
tarzda hâkim olan ve aksine davranışların yerine göre ayıp, terbiyesizlik,
edepsizlik sayılarak kınandığı ahlâkî ve içtimaî kuralların bütününe hukukta
umumî âdâb denir. Hadis kitaplarında müstakil başlıklar altında yer alan
“Kitâbü’l-edeb” veya “Kitâbü’l-âdâb” bölümlerinde, Hz. Peygamber’in yaşayış
tarzı, ferdî ve içtimaî münasebetlerde sünnetten farza kadar dinen uyulması
gereken hususlar, bu konuda Hz. Peygamber’in emir ve tavsiyeleri bulunur. Âdâb
kelimesi, bir iş veya sanata, bir hal veya davranışa nisbet ve izâfe edildiği
zaman o alana ait özel kuralları, incelikleri, o konuda uyulması gerekli olan
dinî, ahlâkî, meslekî esas ve hükümleri ifade eder: “Âdâbü’l-mülûk”,
“âdâbü’l-vizâre”, “âdâbü’l-muhaddis”, “âdâbü’l-mürîd”, “âdâbü’s-sülûk”,
“âdâbü’d-ders”, “âdâbü’l-muallim”, “âdâbü’l-müteallim”, “âdâbü’l-bahs”,
“âdâbü’l-muâşeret”, “âdâbü kitâbeti’l-Mushaf”, “âdâbü tilâveti’l-Kur'ân”,
“âdâbü’l-kadî”, “âdâbü’l-müftî” gibi.[6]
TÂLİM: İslâm kültüründe genellikle öğretimin karşılığı
olarak tâlim, eğitimin karşılığı olarak terbiye kullanılmaktadır. Ayrıca
öğrenim için tahsil ve daha çok eğitimi ifade etmek üzere tedrîs, te’dîb,
tehzîb, siyaset, tezkiye, irşad gibi kelimelere yer verilmektedir. Sözlükte “bir
şeyi gerçek yönüyle kavramak, bir nesnenin şekli zihinde oluşmak, nesneyi
gerçek haliyle bilmek” anlamındaki ilm kökünden türeyen ta‘lîm “birine bilgi
öğretmek, ders okutmak” demektir. Bilgi öğretme işini yapana muallim, bilgi
öğrenene müteallim denir. “Korumak, ıslah etmek, gözetmek, yükseltmek”
anlamındaki rabv kökünden türeyen terbiye kelimesine “çocuğu veya ekini
besleyip büyütmek, geliştirmek” mânası verilir. Râgıb el-İsfahânî, terbiyeyi
“bir şeyi en mükemmel derecesine ulaşıncaya kadar adım adım inşa etmek”
şeklinde tanımlar (el-Müfredât, “rbv” md.). Beyzâvî ise “bir şeyi derece derece
geliştirerek kemaline ulaştırmak” diye açıklayarak bunun bütün canlılar için
söz konusu olduğunu söyler (Envârü’t-tenzîl, I, 7).[7]
Talimat: İdarî salahiyeti haiz amirlerin, maiyetindeki
memurlara iş ve hizmetlerinde takip edecekleri hareket tarzını tayin eden resmî
emirler.[8]
Âdâb-ı Âmme: Genel ahlak
Âdaba Mugayir: Genel ahlaka aykırı.[9]
Âdâbu’l
Müfessirin: müfessirlerin Kur’an’ı
tefsir etme âdâbı. Bunlar, müfessirlerin ilahi kelam olması sebebiyle Kur’an’a
karşı derin bir saygı beslemeleri, dünyevi bir menfaatten, şan ve şöhretten
uzak tamamen Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik bir niyet içerisinde hareket
etmeleri, yapacakları yorumların Yüce Allah’ın muradına uygun olmasını temine
çalışmaları vb. hususlardan ibarettir.[10]
[1] Serdar
Mutçalı, Arapça-Türkçe Sözlük,
Dağarcık yay.
[2] Ragıp
el-Isfehani, el-Müfredat fî Garibi’l Kur’an, Beyrut: Darul Marife, 2005,s.348.
[3] http://tdk.gov.tr/
[4] http://www.almaany.com/ar/dict/ar-ar/
[5] http://www.almaany.com/ar/dict/ar-tr/
[6]
Abdülaziz Bayındır, “Adab”, DİA,c.1, s.334
[7] Ziya Kazıcı-Halis
Ayhan, “Talim ve Terbiye”, DİA, c.39,s.515
[8] Mehmet
Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri, İstanbul: Ensar yay. 2010,s.544.
[9] Mehmet
Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri, İstanbul:Ensar yay. 2010, s.11.
[10] Muhsin
Demirci, Tefsir Terimleri Sözlüğü, İstanbul: İFAV, 2011, S.9.
Adab ve Talim Kelimelerin Sözlük Tanımı:
Adab: (tek. edeb) 1. gözönünde bulundurulması gerekli olan kaideler, usuller. 2. ahlaken uyulması gereken hususlar; terbiye ve nezaket kaideleri. 3. fütüvvet mensuplarına derecelerine göre öğretilen sırlar.
Talim: 1. bir işi öğrenmek veya alışmak için yapılan çalışma, meşk. 2. öğretme, belletme. 3. yetiştirme, ders verme, tedris, öğretim. 4. hat talebesinin öğrenmek maksadıyla yazdığı yazı. 5. askeri birliklere, harbde vazifelerini yerine getirebilmeleri için talimname maddelerinden kendilerine lüzumlu olan şeylerin kısmen nazari, kısmen tatbiki surette öğretme, askeri eğitim.
Kaynak: Büyük Türkçe Sözlük D. Mehmet Doğan
ADAP VE
TALİM KELİMELERİNİN ANLAMALARI
Muhammet
Ali ÖZER
14922747
DOKTORA
جمع أدَب
قواعد متَّبعة في مجال أو سلوك معيَّن
الآدَابُ وَالفنُونُ
: الإنْتَاجُ الفِكْرِيُّ شِعْراً أَو نَثْراً
يُتَابِعُ دِرَاسَتَهُ فِي كُلِّيَّةِ الآدَابِ : كلِّيَّة تُدَرَّسُ فِيهَا العُلومُ
وَالْمَعَارِفُ الإنْسَانِيَّةُ
الآداب : مصطلح
يُطلق على جملة المعارف الإنسانيّة وبخاصّة على الأدب الإنشائيّ والأدب الوصفيّ
والتَّاريخ والجغرافية وعلم اللغة والفلسفة وغيرها من العلوم الاجتماعيّة
آداب اجتماعيَّة
: قواعد اللياقة والذوق العام ،
الآداب العامّة :
العُرْف المقرَّر المُرْضي ،
مُخِلّ بالآداب : منافٍ لها
آداب البحث
والمناظرة : ( الفلسفة والتصوُّف ) قواعِد تبيِّن وتُنظِّم كيفيّة المناظرة
وشرائِطها
شُرْطة الآداب : الشرطة
المكلَّفة بمراعاة الآداب العامّة
الجمع : آداب
الأدَبُ : رياضة النَّفس بالتعليم والتَّهذيب على ما ينبغي
الأدَبُ : جُملة ما ينْبَغي لذي الصِّناعة أَو الفن أن يتمسك به ، كأَدب القاضي ،
وأَدب الكاتب
الأدَبُ الجميلُ من النَّظم والنَّثر
الأدَبُ : كل ما أنتجه العقل الإنْسَاني من ضُروب المعرفة وعلوم الأَدب عند
المتقدَّمين تشمل : اللغة والصّرف ، والاشتقاق ، والنَّحو ، والمعاني ، والبيان
والبديع ، والعَروض ، والقَافِيِة ، والخَطّ ، والإنشاء ، والمحاضرات والجمع : آداب ، وتطلق
الآداب حديثاً على الأَدب بالمعنَى الخاصّ ، والتاريخِ والجغرافية ، وعلوم اللسان
، والفلسفة
والآدابُ العامة : العُرْف المقرَّر المَرْضِيّ
وآداب البحث والمناظرة : قواعد تبين وتنظِّم كيفية المناظرة وشرائطها
بَيْتُ الأَدَب : الحمّام أو المرحاض ،
قليل الأَدَب : غير مهذَّب
أَدَب المناسبات
: ما يُلقى في المناسبات من خطب وقصائد ،
الأدب العالميّ : الأدب الَّذي لا يعرف حدًّا للأمم ، والذَّي يمكن اعتباره جزءًا
من تراث الإنسانيّة بأسرها
رجال الأَدَب / أهل الأَدَب : رجال الفكر
الأدب القصصيّ : الأدب الَّذي يكون موضوعه قصّ حوادث أو مغامرات حقيقيّة أو
خياليّة
الأدبُ المقارن : ( آداب ) الأدب
الَّذي يُعنى بدراسة التأثيرات الأدبيّة المتبادلة التَّي تتعدّى الحدود
اللُّغويّة والجنسيّة والسِّياسيّة كأن يدرس آداب بلدين فيقابل بينها ، ويربط الواحدة
بالأخرى ، مستخلصًا أوجه الشَّبه والتأثيرات المتبادلة
أدب الرِّحلات
: ( آداب ) مجموعة
الآثار الأدبيّة التي تتناول انطباعات المؤلّف عن رحلاته في بلاد مختلفة ، وقد
يتعرّض فيها لوصف ما يراه من عادات وسلوك وأخلاق
علوم الأَدَب : علوم يُحترَز بها من الخطأ والخلل في كلام العرب لفظًا وكتابةً
كعلوم اللغة والنحو والصرف والبلاغة وغيرها
اللاَّأدب : ما يجرح الحياء ولا يُلتزم فيه بحدود اللِّياقة والأخلاق
الأدب الرِّوائيّ : النوع الأدبي المتمثِّل في القصص الطويلة[1]
مصدر عَلَّمَ
وِزَارَةُ التَّعْلِيمِ
وَالتَّرْبِيَةِ
: الوِزَارَةُ الْمَسْؤُولَةُ عَنْ تَلْقِينِ أَبْنَاءِ الشَّعْبِ الْمَعَارِفَ
وَمَبَادِئَ العُلُومِ فِي الْمَدَارِسِ الابْتِدَائِيَّةِ وَالثَّانَوِيَّةِ
وَالجَامِعِيَّةِ
التَّعْلِيمُ
الابْتِدَائِيُّ
وَالثَّانَوِيُّ وَالجَامِعِيُّ : مَرَاحِلُ تَلْقِينِ ، وَتَدْرِيسِ الْمَعَارِفِ
وَالْمَهَارَاتِ التَّعْلِيمُ التِّقْنِيُّ وَالفَنِّيُّ لِكُلِّ شَخْصٍ الحَقُّ فِي التَّعْلِيمِ
يُمَارِسُ التَّعْلِيمَ
مُنْذُ
سَنَوَاتٍ : مِهْنَةَ الْمُعَلِّمِ وَالأُسْتَاذِ
التَّعليم
الإلزاميّ
: دخول المدرسة والدراسة فيها لفترة معيّنة بصورة إجباريّة ،
التَّعليم
الأهليّ /
التَّعليم
الحرّ / التَّعليم
الخاصّ : التعليم الذي
ينظمه الأفراد والشركات الذين لا تتوافق احتياجاتهم التعليميّة مع مناهج المدرسة
الأساسيّة ،
التَّعليم
التَّكميليّ
: مرحلة بين الابتدائيّة والثَّانويّة ، ( المتوسط )
التَّعليم
الثَّانويّ
: مرحلة بين التَّعليم المتوسِّط والتَّعليم العالي في بعض الدول ،
التَّعليم
الرسميّ /
التَّعليم
الحكوميّ
/ التَّعليم
العامّ :
هو التّعليم الذي
تؤمِّنه الدولة للمواطنين ، بخلاف التعليم الخاص ،
التَّعليم
المختلط :
تعليم الأولاد
والبنات في مدرسة أو جامعة واحدة ،
العِلْم التَّعليميّ
: العلْم
الرّياضيّ كالحساب والمساحة والموسيقى ،
تعليم الكبار : تعليم البالغين
الذين لم يدخلوا المدرسة في طفولتهم ،
تكييف التَّعليم
: إدخال
تعديلات على موادّه وأساليبه من شأنها أن تجعله ملائمًا لحاجات الطالب ومقدرته ،
سِنّ التَّعليم
: العمر
الذي يذهب فيه الأطفالُ إلى المدرسة ،
عرَّب التَّعليمَ
: جعله
عربيًّا ،
مراحل التَّعليم
: الفترات
الزمنيّة التي يتمّ فيها التَّعليم كالابتدائيّة والثَّانويّة والجامعيّة ،
وزارة التَّعليم
العاليّ :
الوزارة المسئولة عن التعليم في الجامعات والمعاهد العليا
التَّعليم
الأساسيّ
: الخبرة العلميَّة والعمليَّة التي لا غنى عنها للنَّاشئ
تعليم : مصدر عَلَّمَ
علَّمَ / علَّمَ على يعلِّم ، تعليمًا ، فهو مُعلِّم ،
والمفعول مُعلَّم
علَّم الشّيءَ /
علَّم على
الشّيء : وضع عليه علامة
عَلَّمَ له علامةً
: جعل له أَمارةً يعرفها
علَّمه القراءةَ : جعله يعرفها ، فهَّمه إيّاها : وما درَّبتم[2]
ÂDAP: Edep kelimesinin çoğuludur. Usul, yol, yordam, davranış kaideleri,
terbiye. Ahlak ve Terbiyenin gerektirdiği konuşma hareket tarzı. Adaba
uymayanlara edepsiz denir. Âdâb-ı Milliye, Âdâb-ı Muaşeret, Âdâb-ı Umumiye,
Âdâb-ı Erkân gibi terkipler içerisinde de kullanılmıştır.[3]
İncelik, kibarlık, edebiyat, yazın.[4]
TÂLİM: Öğretmek, yetiştirmek, alıştırmak, belli etmek, idman. Tâlim-i Esmâ:
Allah Tarafından Hz. Âdem’e isimlerin öğretilmesi.[5]
Öğretme eğitme, öğretim eğitim, çıraklık.[6]
[1] http://www.almaany.com/ar/dict/ar-ar
[2] http://www.almaany.com/ar/dict/ar-ar
[3] Heyet, Osmanlıca-Türkçe
Ansiklopedik Büyük Lügat, İstanbul 1995, s. 22.
[4] Serdar Mutçalı, Arapça-Türkçe
Sözlük, İstanbul1995, s. 9.
[5] Osmanlıca-Türkçe
Ansiklopedik Büyük Lügat, s. 937.
[6] Mutçalı, a.g.e, s.
592.
Celaleddin GÜL
DOKTORA (ÖĞRENCİ NO: 14922708)
2014/2015 BAHAR DÖNEMİ
ADAP VE TALİM KELİMELERİNİN ARAPÇA VE
TÜRKÇE SÖZLÜK TANIMLARI ÖDEVİ
ÂDÂB – آداب – Kelimesi
Edep manası; Kanar
sözlüğünde, kelimenin ‘ edep ‘ kelimesinin çoğulu anlamında olduğunu ve ‘’edepler’’
manasına geldiğini söylemektedir. Bu anlamda eş bir kelime de ‘’Terbiyeler’’
kelimesidir.
İncelik, kibarlık
manası; Mutçalı, kelimenin edep kelimesinin çoğulu olarak kullanıldığını ve bu
anlamlara geldiğini söylemektedir. Aynı kullanımdan olmak üzere, ‘kalil’il-edep’
ve ‘adimi’l-edep’ kelimeleri, edepsiz, kaba ve yol yordam bilmez anlamında
kullanılmaktadır.
Kökü itibariyle
“davet, çağrı” mânası ifade eden edep, dinin gerekli gördüğü ve aklın güzel
saydığı bütün söz ve davranışları kapsar. Hayır ve iyiliğe yöneltmesi
bakımından insanın övgüye değer vasıflarına da edep adı verilmiştir. Edep aynı
zamanda Arapça’da “edebiyat” anlamına gelir. Bu kökten türetilmiş olan edîb,
hem “edepli kimse” hem de “edebiyatçı” mânasını ifade eder.
Fıkıh terimi olarak edep, Hz. Peygamber’in devamlı değil de ara sıra yaptığı
işler, davranışlar karşılığında ve genellikle çoğul olarak (âdâb) kullanılır.
Hüküm bakımından gayri müekked sünnet gibi olup bunu yapan kimse sevap kazanır,
yapmayansa günaha girmez ve kınanmaz; bu bakımdan nâfile, mendup, müstehap,
tatavvu ve fazilet ile eş anlamlıdır. Eğitim, disiplin manası; ‘te’dip’
kelimesi Mutçalı’da bu anlamda kullanılmaktadır. Etik ve ahlak manası; Mutçalı,
kelimenin ahlak, etik ve görev anlamlarına da geldiğini belirtmektedir.
Edip, eğitimli manası; Lisan’ul Arab’da,
insanla içinde eğitim almış bir kişi olarak geçmektedir. Böyle
isimlendirilmesinin sebebi- yani edeb kelimesi ile ifade edilmesinin nedeni-
insanlara övülmeye layık şeyler öğretilmesinden dolayıdır. Onları kötü
şeylerden de engeller.
TA’LÎM - تعليم – kelimesi
Kelimenin asıl kökü,
A-L-M fiilidir. Bu kelime, aslen bir şeyi bilip ayırmak için işarettir. Es-sıhah’ta
bildirdiğine göre de bir elbise deseniyle, ordu sancağıyla, yaratıcı âlem ile
yani varlıktaki işaretleriyle bilinip tanınır. Bu anlamda bilmek, anlamak,
kavramak, tanımak o şeyi kavramak için zihinde işaretler koyarak ayırmaktır.
Yani onları diğer varlıklardan ayıracak işareti ile bilmektir. Bilmenin en üst
düzeyi ise o şeyi tam olarak ayıran bütün işaretleri ile bilmektir. Yani bir
şeyi tam olarak hakikatiyle bilmektir. Ta’lim kelimesi de a-l-m fiilinin tefi’l
bab’ında kullanılmakta olup aşağıda belirtilen manalara gelmektedir.
İslâm kültüründe
genellikle öğretimin karşılığı olarak tâlim, eğitimin karşılığı olarak terbiye
kullanılmaktadır. Ayrıca öğrenim için tahsil ve daha çok eğitimi ifade etmek
üzere tedrîs, te’dîb, tehzîb, siyaset, tezkiye, irşad gibi kelimelere yer
verilmektedir. Sözlükte “bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, bir nesnenin şekli
zihinde oluşmak, nesneyi gerçek haliyle bilmek” anlamındaki ilm kökünden
türeyen ta‘lîm “birine bilgi öğretmek, ders okutmak” demektir. Bilgi öğretme
işini yapana muallim, bilgi öğrenene müteallim denir.
Öğretme, öğrenme
manası; Kanar, a-l-m kökünden gelen kelimenin bu anlamlara geldiğini
söylemektedir. Mutçalı, kelimenin tefil tartısında kullanıldığını ve öğretmek,
bildirmek ve eğitmek anlamlarına geldiğini belirtmektedir. ‘a’la’ harfi cer-i
ile işaret etmek, nişan koymak ve alamet manalarına gelmektedir. ‘ tağlimat ‘
yönerge, direktif ve duyuru manasında, ‘ tağlimu’l-a’li ‘ yükseköğrenim
manasında, ‘ fennü’t-Tağlim ‘ pedegoji anlamında kullanılır. Es-sıhah’ta ‘ ‘allemtuhu
fe te’alleme ‘ – ona öğrettim ve o da öğrendi- deyimi aynı manada
kullanılmıştır.
KAYNAKÇA
http://tdk.gov.tr/
Şimşek, M. Said ve Tacettin Uzun, Arapça-Türkçe
Deyimler Kalıp İfadeler Atasözleri sözlüğü, Elif Yayınları, İstanbul.
http://www.almaany.com/ar/dict/ar-tr/
El-Cevheri, İsmail Bin Hammad, Es-Sıhah, Daru’l İlm Yayınları, 2.Baskı,
Lübnan-Beyrut, H.1399 M.1979
İbn-i Manzur, İbn Fadıl Cemalüd’din M.b.Mükrem, Lisanu-l
‘Arab, Dar-ul Fikr Yayınları, 3.Baskı, Lübnan-Beyrut, H.1413 M.1994
Develioğlu, Ferit (1405/1985), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat: Eski ve
Yeni Harflerle,
Kanar, Mehmet, Türkçe
– Osmanlı Türkçesi, Say Yayınları, İstanbul 2011.
Ziya
Kazıcı-Halis Ayhan, “Talim ve Terbiye”, DİA, c.39,s.515
Mehmet Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk
Terimleri, İstanbul: Ensar yay. 2010,s.544.
Muhsin Demirci, Tefsir Terimleri
Sözlüğü, İstanbul: İFAV, 2011, S.9.
ADI :KERİM
SOYADI :ENDEZ
BÖLÜMÜ :BÜTÜNLEŞİK DOKTORA
ÖĞRENCİ NO :14952705
DÖNEM :2014/2015 BAHAR
KONU :KUR’AN
VE KAREKTER EĞİTİMİ HAKKINDA LİTERATÜR
1. Saliha İnal, Kur'an'a Göre Edep ve Ahlak,
Çıra Yayınları, İstanbul 2013.
2. Faruk Kanger, Peygamber Ahlâkını Referans Alan
Karakter Eğitimi, Kampanya Kitapları, İstanbul 2012.
3. Abdurrahman Kasapoğlu, Kur'an'da Ahlak Psikolojisi,
İzci Yayınları, 1997.
4. Musa Kazım Gülçür, Kur'an'da Karakter Eğitimi,
Işık Yayınları, İzmir.
5.
Şerafeddin Gölcük, Kur’an
Ve İnsan, Kitap Dünyası.
6. Hayati Hökelekli, Ailede, Okulda, Toplumda Değerler
Psikolojisi ve Eğitimi, Timaş Yayınları, İstanbul 2013.
7. Seyyid Abdüllatif, Kur'an'ın
Zihni İnşası, Pınar Yayıncılık, İstanbul.
8. Yakup Alan, Değerler Eğitimi Açısından Kur’an
Kıssalarının Türkçe Ders Kitaplarında Kullanılması, basılmamış makale, 2012.
9. Abdullah Draz, Kuran Ahlakı, İz Yayıncılık,
İstanbul.
10. Recep Kaymakcan, Hasan Meydan, Ahlak Değerler ve Eğitimi, Dem
Yayınları, İstanbul 2014.
ADI :KERİM
SOYADI :ENDEZ
BÖLÜMÜ :BÜTÜNLEŞİK
DOKTORA
ÖĞR.NO :14952705
DÖNEM :2014/2015
BAHAR
KONU :ÂDÂB VE TA’LİM
KELİMELERİNİN ARAPÇA VE TÜRKÇE SÖZLÜKLERDE ANLAMLARI
ARAPÇA ANLAMLARI:
تعريف الأدب
الكلمة مختلفٌة في
أصولها وتطورها، قيل إنها من الأدب بمعنى الدعوة إلى الولائم، أو مفرد الآداب –
جمع دأب – بعد قلبها إلى آداب، وتدل على رياضة النفس على ما يستحسن من سيرة وخلق،
وعلى التعليم برواية الشعر والقصص والأخبار والأنساب، وعلى الكلام الجيد من النظم والنثر وما اتصل بهما ليفسرهما وينقدهما. فكانت العلوم
اللغوية تندرج تحت الاسم، ثم أخذت تستقل بنضج كل منها. فابن الأنباري في ((نزهة الألبا في طبقات الأدبا)) يترجم
للنحاة وللغويين والشعراء والكتاب. وأطلق بعضهم الأدب على التأليف عامة، فترجمياقوت الحموي في ((معجم الأدباء))
للمؤلفين في جميع أنواع المعرفة. وأطلقه بعضهم على النظم والثقافات الضرورية لفئة
من المجتمع، كما في كتب أدب الكتاب والوزراء والقضاة وغيرها، وأدخل بعضهم فيه
المهارات الخاصة، كالبراعة في اللعب بالشطرنج والعزف على العود. وللأدب
الآن معنيان: عام يدل على الإنتاج العقلي عامة مدوناً في كتب، وخاص يدل على الكلام
الجيد الذي يحدث لمتلقيه لذة فنية، إلى جانب المعنى الخلقي. وكان الأدب في الجاهلية شعراً، وخطباً، وانضم
إليهما في أواخر العصر الأموي الكتابة الفنية. وكان القدماء يصنفون الشعر، تبعاً
لموضوعاته، إلى فخر، وغزل، ومدح، وهجاء، وغيرها. والكتابة إلى رسائل ديوانية،
وإخوانية، ومقامات. واختلفوا في القصص. وخضعت هذه التقسيمات كلها لتغيرات كبيرة،
تبعاً للاتصال العربي بالأدب الغربي، واتخاذ المفاهيم الغربية أساساً للتصنيف.
تعريف التّعليم
التعليم هو العمليّة
المنظّمة الّتي تمارس من قبل المعلّم؛ بهدف نقل المعارف المهاراتيّة إلى الطلبة،
وتنمية اتّجاهاتهم نحوها، ويعدّ التعلّم هو النّاتج الحقيقي لعمليّة التّعليم.
TÜRKÇE ANLAMLARI:
Âdâb: Âdâb kelimesi edeb kelimesinin çoğuludur. Edeb kelimesi
ise, güzel davranış, ahlak, edep, terbiye, nezaket anlamlarına gelmektedir.
Âdâbu’s-Sulûk görgü kuralları, kalilu’l-edeb terbiyesiz anlamlarında kullanılan
tamlamalardır.Saygı ile insanları terbiye etmek ve onları kötülükten men
etmektir. Bunun aslı ise duadır.Yine nefsi, talim ile razı etmek anlamında da
kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra tarih, dil ilmi, coğrafya, felsefe gibi
ilimleri de içinde barındırmaktadır.Her konuda haddini bilip, sınırı aşmamak,
insanlara iyi muamelede bulunmak,peygamberin buyurduğu gibi hareket ederek,
hataya düşmekten sakınmaktır. Ayrıca, dinin gerekli gördüğü ve aklın güzel
bulduğu söz ve davranışlar, uyulması gerekli görgü kuralları, göz önünde
bulundurulması gerekli esasları ifade etmektedir.
Ta’lim: Ta’lim kelimesi a-l-m kökünün “tef’il” babında
çekilmiş halidir. Fiil halinde birisine bir şeyi öğretmek, bildirmek,
yetiştirmek, terbiye etmek anlamına gelmektedir. Dolayısıyla “ta’lim” ise,
öğretme, eğitme, öğretim, tedris, inanç, öğreti, kaide, esas anlamına
gelmektedir. İsfehâni, manaları, kavramları tasavvur etmek için nefsi
uyandırmak anlamında kullanıldığını ve öğrenmenin nefiste etki oluşuncaya kadar
defalarca tekrarlanan bilgi anlamına geldiğini söylemektedir.Alleme fiili
öğretmek manasındadır.Bu bab olayın şiddetli olduğunu değil, çokça yapıldığını
göstermektedir.
KAYNAKLAR
1- Dinî Kavramlar
Sözlüğü, DİB Yayınları
2- http://www.dildernegi.org.tr
3- Kadir Güneş, Arapça-
Türkçe Sözlük, Mektep Yayınları, İstanbul 2014, s.19.
4- Zemahşeri,
Esâsu’l-Belağa, Dêru’l-Kitap, Kahire 1922, c.1, s.7.
5- İbn Manzur, Lisênu’l-Arab,
Beyrut 1955, c.2, s.870.
6- El-Mu’cemu’l-Vasît,
Çağrı Yayınları, İstanbul 1992, c.1, s.624.
7- Kur’an
Kavramaları Sözlüğü, s.3.
8-Dini Kavramlar
Sözlüğü, DİB Yayınları, Ankara 2006, s.5.
9-Güneş, Arapça-
Türkçe Sözlük, s.806-807.
10- Rağıb
El-İsfahanî, Müfredât, Çıra Yayınları, İstanbul 2012, s.719.
11- El-Mu’cemu’l-Vasît,
Çağrı Yayınları, c.1, s.624.
12-İbn Manzur, Lisênu’l-Arab,
c.2, s.870.
ADAB VE TALİM
Adab: Arapça “edübe” fiilinden cemi isim olan kelime, incelik, kibarlık, edep, terbiye, adap, töre, usul, yol manasına gelir. Adab-ı Süluk, adab-ı muaşeret manasına terkiptir. Göz önünde bulundurulması gerekli kurallar, usüller. Ahlaken uyulması gerekli hususlar; terbiye ve nezaket kaideleri. Fütüvvet mensuplarına derecelerine göre öğretilen sırlar. Adab İlmi: Adabla yeme, içme, giyim, oturup kalkma, yolculuk ve benzeri konularla ilgili hadisler için kullanılır. Şemsettin Sami edep olarak almıştır. Edebi ise; terbiye, güzel ahlak, zerafet, hicap, haya olarak açıklar. İlim olarak Edebül Kadi, Edebül Katip gibi terkipleri örnek verir. Bunun anlamı kişinin kendi mesleğinde bilmesi ve riayet etmesi iktiza eden kaidelerdir der.
Kökü itibariyle “davet, çağrı” mânası ifade eden edep, dinin gerekli gördüğü ve aklın güzel saydığı bütün söz ve davranışları kapsar. Hayır ve iyiliğe yöneltmesi bakımından insanın övgüye değer vasıflarına da edep adı verilmiştir. Edep aynı zamanda Arapça’da “edebiyat” anlamına gelir. Bu kökten türetilmiş olan edîb, hem “edepli kimse” hem de “edebiyatçı” mânasını ifade eder. Toplum fertlerinin yaşayış ve karşılıklı münasebetlerine genel ve ortak bir tarzda hâkim olan ve aksine davranışların yerine göre ayıp, terbiyesizlik, edepsizlik sayılarak kınandığı ahlâkî ve içtimaî kuralların bütününe hukukta umumî âdâb denir. Hadis kitaplarında müstakil başlıklar altında yer alan “Kitâbü’l-edeb” veya “Kitâbü’l-âdâb” bölümlerinde, Hz. Peygamber’in yaşayış tarzı, ferdî ve içtimaî münasebetlerde sünnetten farza kadar dinen uyulması gereken hususlar, bu konuda Hz. Peygamber’in emir ve tavsiyeleri bulunur. Âdâb kelimesi, bir iş veya sanata, bir hal veya davranışa nisbet ve izâfe edildiği zaman o alana ait özel kuralları, incelikleri, o konuda uyulması gerekli olan dinî, ahlâkî, meslekî esas ve hükümleri ifade eder: “Âdâbü’l-mülûk”, “âdâbü’l-vizâre”, “âdâbü’l-muhaddis”, “âdâbü’l-mürîd”, “âdâbü’s-sülûk”, “âdâbü’d-ders”, “âdâbü’l-muallim”, “âdâbü’l-müteallim”, “âdâbü’l-bahs”, “âdâbü’l-muâşeret”, “âdâbü kitâbeti’l-Mushaf”, “âdâbü tilâveti’l-Kur'ân”, “âdâbü’l-kadî”, “âdâbü’l-müftî” gibi.
Yüce Mevlamızda insanlara adab ve edep konusunda emirler ve öğütler vermiştir. Örnek olarak “Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider.” (Hucurat-2) ayeti ve bir çok ayet gösterilebilir.Adab terimini bilhassa tasavvufi terimler arasında yeralmaktadır. Zira tasavvuf bir usul ve eğitim terbiye metodu olduğu için adabta tasavvufun bir parçasıdır. Çünkü adab denilince eğitim, yapılması gerekenler manası kastedilmektedir.
Talim: Bir işi öğrenmek ya da alışmak için yapılan çalışma, meşk. Yetiştirme öğretim, askeri eğitim. Arapça kökenli kelime “alime” fiilinden türemiş, tef’il babından mastardır. Anlamı öğretme, belletmedir. Allah, Ademe eşyanın isimlerini talim etti. Diğer manası okutma ders verme, tedris. Meşk veya idman ile alıştırma. Yazı talim ediyorum gibi. Veya masdariyet manasından tecerrüt ederek muntazam askerin öğrendiği yürüyüş ve silah istimali ve sair harekatı askeriyeyi ifade eder. Birine şifahen veya tahriren verilen tembihat ve evamirdir.
İslâm kültüründe genellikle öğretimin karşılığı olarak tâlim, eğitimin karşılığı olarak terbiye kullanılmaktadır. Ayrıca öğrenim için tahsil ve daha çok eğitimi ifade etmek üzere tedrîs, te’dîb, tehzîb, siyaset, tezkiye, irşad gibi kelimelere yer verilmektedir. Sözlükte “bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, bir nesnenin şekli zihinde oluşmak, nesneyi gerçek haliyle bilmek” anlamındaki ilm kökünden türeyen ta‘lîm “birine bilgi öğretmek, ders okutmak” demektir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât,). Bilgi öğretme işini yapana muallim, bilgi öğrenene müteallim denir. “Korumak, ıslah etmek, gözetmek, yükseltmek” anlamındaki rabv kökünden türeyen terbiye kelimesine “çocuğu veya ekini besleyip büyütmek, geliştirmek” mânası verilir (Fîrûzâbâdî, el-Ķāmûsü’l-muĥîŧ, “rbv” md.). Râgıb el-İsfahânî, terbiyeyi “bir şeyi en mükemmel derecesine ulaşıncaya kadar adım adım inşa etmek” şeklinde tanımlar (el-Müfredât, “rbv” md.). Beyzâvî ise “bir şeyi derece derece geliştirerek kemaline ulaştırmak” diye açıklayarak bunun bütün canlılar için söz konusu olduğunu söyler (Envârü’t-tenzîl, I, 7). Yetişme ve gelişme bütün canlılarda görülürse de terbiye daha çok insan hakkında kullanılan, onun bedenî, zihnî, ahlâkî gelişmesini ve olgunlaşmasını sağlamayı ifade eden bir terim haline gelmiştir. Bu faaliyetin önemi, ilkeleri, metotları, etkileri ve hedefleri gibi konulardan bahseden disipline de terbiye ilmi veya kısaca terbiye denilmiştir. “Öğrenmek ve ezberlemek” anlamındaki ders kökünden türeyen tedrîs “öğretmek, ders vermek” demektir. Ders veren kimseye müderris, ders okutulan yere medrese adı verilir. Terbiyeden başka eğitim karşılığında kullanılan bir kelime “iyi tutum, incelik, kibarlık” anlamındaki edeb kelimesinin türevi olup “eğitmek, bilgilendirmek” mânası taşıyan te’dîbdir. Cevherî te’dîbi “kişinin eğilim ve davranışlarının bizzat kendi iradesiyle veya dış bir otoritenin etkisiyle kontrol edilip yönlendirilmesi” diye açıklar. Aynı müellif tehzîbi de “arıtmak, ahlâkını güzelleştirmek” şeklinde tarif eder (eś-Śıĥâĥ, “edb”, “hźb” md.leri). Ayrıca te’dîbi “tâlim”, tehzîbi “temizlemek, saflaştırmak” biçiminde açıklayanlar vardır (Fîrûzâbâdî, el-Ķāmûsü’l-muĥîŧ, “edb”, “hźb” md.leri; Lisânü’l-Arab, “edb”, “hźb” md.leri; Tâcü’l-arûs, “edb”, “hzb” md.leri). Ahlâk eğitimi ve öğretimi için “tehzîbü’l-ahlâk” terkibi kullanılmıştır. Yahyâ b. Adî, İbn Miskeveyh, Nasîrüddîn-i Tûsî, Gazzâlî gibi müellifler ahlâk konusundaki kitaplarına veya eserlerinin ahlâka ilişkin bölümlerine bu adı vermiştir. Siyâset kelimesinin “yönetmek, emretmek ve yasaklamak, boyun eğdirmek” gibi mânaları yanında “eğitmek, te’dip etmek” anlamına geldiği de belirtilir (Fîrûzâbâdî, el-Ķāmûsü’l-muĥîŧ, “svs” md.; Lisânü’l-ǾArab, “svs” md.; Tâcü’l-Ǿarûs, “svs” md.). Tezkiye ise “temizlemek, ıslah etmek” ve özellikle “nefsi arındırmak, geliştirmek” gibi kısmen terbiyeye yakın anlamlarda kullanılır.
Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde ilim kökünden türeyen pek çok kelime bulunmakta,
ayrıca tâlim masdarından fiiller “öğretmek”, teallüm masdarından “öğrenmek”
anlamında geçmektedir. Bu âyetlere göre Allah, Âdem’in üstünlüğünü meleklere
göstermek için ona meleklerin bilmediği isimler öğretmiştir (el-Bakara 2/31).
Kur’an’ı Allah tâlim etmiş, insana beyanı O öğretmiştir (er-Rahmân 55/2).
İnsana kalemle yazmayı öğreten ve ona bilmediklerini belleten de O’dur (el-Alak
96/4-5). Allah, Îsâ’ya kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i (el-Mâide 5/110),
Yûsuf’a olayların te’vilini öğretti.
Kaynaklar
Mu’cemu’l Arabi’l Hadis, Serdar MUTÇALI, İstanbul, 1995
Büyük Türkçe Sözlük, Doğan, Mehmet, İz Yay.1996
Kamus-i Türki, Şemsettin Sami, Çağrı Yay. İstanbul, 1996
Diyanet İslam Ansiklopedisi
Büyük Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu.
Ad Soya : Ensar YILMAZ
Program : Doktora
Öğrenci No: 14922712
Ödev : Adab ve Talim Kelimelerinin Türkçe ve Arapça Karşılıkları.
ADAB VE TALİM
Adab: Arapça “edübe” fiilinden cemi isim olan kelime, incelik, kibarlık, edep, terbiye, adap, töre, usul, yol manasına gelir. Adab-ı Süluk, adab-ı muaşeret manasına terkiptir. Göz önünde bulundurulması gerekli kurallar, usüller. Ahlaken uyulması gerekli hususlar; terbiye ve nezaket kaideleri. Fütüvvet mensuplarına derecelerine göre öğretilen sırlar. Adab İlmi: Adabla yeme, içme, giyim, oturup kalkma, yolculuk ve benzeri konularla ilgili hadisler için kullanılır. Şemsettin Sami edep olarak almıştır. Edebi ise; terbiye, güzel ahlak, zerafet, hicap, haya olarak açıklar. İlim olarak Edebül Kadi, Edebül Katip gibi terkipleri örnek verir. Bunun anlamı kişinin kendi mesleğinde bilmesi ve riayet etmesi iktiza eden kaidelerdir der.
Kökü itibariyle “davet, çağrı” mânası ifade eden edep, dinin gerekli gördüğü ve aklın güzel saydığı bütün söz ve davranışları kapsar. Hayır ve iyiliğe yöneltmesi bakımından insanın övgüye değer vasıflarına da edep adı verilmiştir. Edep aynı zamanda Arapça’da “edebiyat” anlamına gelir. Bu kökten türetilmiş olan edîb, hem “edepli kimse” hem de “edebiyatçı” mânasını ifade eder. Toplum fertlerinin yaşayış ve karşılıklı münasebetlerine genel ve ortak bir tarzda hâkim olan ve aksine davranışların yerine göre ayıp, terbiyesizlik, edepsizlik sayılarak kınandığı ahlâkî ve içtimaî kuralların bütününe hukukta umumî âdâb denir. Hadis kitaplarında müstakil başlıklar altında yer alan “Kitâbü’l-edeb” veya “Kitâbü’l-âdâb” bölümlerinde, Hz. Peygamber’in yaşayış tarzı, ferdî ve içtimaî münasebetlerde sünnetten farza kadar dinen uyulması gereken hususlar, bu konuda Hz. Peygamber’in emir ve tavsiyeleri bulunur. Âdâb kelimesi, bir iş veya sanata, bir hal veya davranışa nisbet ve izâfe edildiği zaman o alana ait özel kuralları, incelikleri, o konuda uyulması gerekli olan dinî, ahlâkî, meslekî esas ve hükümleri ifade eder: “Âdâbü’l-mülûk”, “âdâbü’l-vizâre”, “âdâbü’l-muhaddis”, “âdâbü’l-mürîd”, “âdâbü’s-sülûk”, “âdâbü’d-ders”, “âdâbü’l-muallim”, “âdâbü’l-müteallim”, “âdâbü’l-bahs”, “âdâbü’l-muâşeret”, “âdâbü kitâbeti’l-Mushaf”, “âdâbü tilâveti’l-Kur'ân”, “âdâbü’l-kadî”, “âdâbü’l-müftî” gibi.
Yüce Mevlamızda insanlara adab ve edep konusunda emirler ve öğütler vermiştir. Örnek olarak “Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider.” (Hucurat-2) ayeti ve bir çok ayet gösterilebilir.Adab terimini bilhassa tasavvufi terimler arasında yeralmaktadır. Zira tasavvuf bir usul ve eğitim terbiye metodu olduğu için adabta tasavvufun bir parçasıdır. Çünkü adab denilince eğitim, yapılması gerekenler manası kastedilmektedir.
Talim: Bir işi öğrenmek ya da alışmak için yapılan çalışma, meşk. Yetiştirme öğretim, askeri eğitim. Arapça kökenli kelime “alime” fiilinden türemiş, tef’il babından mastardır. Anlamı öğretme, belletmedir. Allah, Ademe eşyanın isimlerini talim etti. Diğer manası okutma ders verme, tedris. Meşk veya idman ile alıştırma. Yazı talim ediyorum gibi. Veya masdariyet manasından tecerrüt ederek muntazam askerin öğrendiği yürüyüş ve silah istimali ve sair harekatı askeriyeyi ifade eder. Birine şifahen veya tahriren verilen tembihat ve evamirdir.
İslâm kültüründe genellikle öğretimin karşılığı olarak tâlim, eğitimin karşılığı olarak terbiye kullanılmaktadır. Ayrıca öğrenim için tahsil ve daha çok eğitimi ifade etmek üzere tedrîs, te’dîb, tehzîb, siyaset, tezkiye, irşad gibi kelimelere yer verilmektedir. Sözlükte “bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, bir nesnenin şekli zihinde oluşmak, nesneyi gerçek haliyle bilmek” anlamındaki ilm kökünden türeyen ta‘lîm “birine bilgi öğretmek, ders okutmak” demektir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât,). Bilgi öğretme işini yapana muallim, bilgi öğrenene müteallim denir. “Korumak, ıslah etmek, gözetmek, yükseltmek” anlamındaki rabv kökünden türeyen terbiye kelimesine “çocuğu veya ekini besleyip büyütmek, geliştirmek” mânası verilir (Fîrûzâbâdî, el-Ķāmûsü’l-muĥîŧ, “rbv” md.). Râgıb el-İsfahânî, terbiyeyi “bir şeyi en mükemmel derecesine ulaşıncaya kadar adım adım inşa etmek” şeklinde tanımlar (el-Müfredât, “rbv” md.). Beyzâvî ise “bir şeyi derece derece geliştirerek kemaline ulaştırmak” diye açıklayarak bunun bütün canlılar için söz konusu olduğunu söyler (Envârü’t-tenzîl, I, 7). Yetişme ve gelişme bütün canlılarda görülürse de terbiye daha çok insan hakkında kullanılan, onun bedenî, zihnî, ahlâkî gelişmesini ve olgunlaşmasını sağlamayı ifade eden bir terim haline gelmiştir. Bu faaliyetin önemi, ilkeleri, metotları, etkileri ve hedefleri gibi konulardan bahseden disipline de terbiye ilmi veya kısaca terbiye denilmiştir. “Öğrenmek ve ezberlemek” anlamındaki ders kökünden türeyen tedrîs “öğretmek, ders vermek” demektir. Ders veren kimseye müderris, ders okutulan yere medrese adı verilir. Terbiyeden başka eğitim karşılığında kullanılan bir kelime “iyi tutum, incelik, kibarlık” anlamındaki edeb kelimesinin türevi olup “eğitmek, bilgilendirmek” mânası taşıyan te’dîbdir. Cevherî te’dîbi “kişinin eğilim ve davranışlarının bizzat kendi iradesiyle veya dış bir otoritenin etkisiyle kontrol edilip yönlendirilmesi” diye açıklar. Aynı müellif tehzîbi de “arıtmak, ahlâkını güzelleştirmek” şeklinde tarif eder (eś-Śıĥâĥ, “edb”, “hźb” md.leri). Ayrıca te’dîbi “tâlim”, tehzîbi “temizlemek, saflaştırmak” biçiminde açıklayanlar vardır (Fîrûzâbâdî, el-Ķāmûsü’l-muĥîŧ, “edb”, “hźb” md.leri; Lisânü’l-Arab, “edb”, “hźb” md.leri; Tâcü’l-arûs, “edb”, “hzb” md.leri). Ahlâk eğitimi ve öğretimi için “tehzîbü’l-ahlâk” terkibi kullanılmıştır. Yahyâ b. Adî, İbn Miskeveyh, Nasîrüddîn-i Tûsî, Gazzâlî gibi müellifler ahlâk konusundaki kitaplarına veya eserlerinin ahlâka ilişkin bölümlerine bu adı vermiştir. Siyâset kelimesinin “yönetmek, emretmek ve yasaklamak, boyun eğdirmek” gibi mânaları yanında “eğitmek, te’dip etmek” anlamına geldiği de belirtilir (Fîrûzâbâdî, el-Ķāmûsü’l-muĥîŧ, “svs” md.; Lisânü’l-ǾArab, “svs” md.; Tâcü’l-Ǿarûs, “svs” md.). Tezkiye ise “temizlemek, ıslah etmek” ve özellikle “nefsi arındırmak, geliştirmek” gibi kısmen terbiyeye yakın anlamlarda kullanılır.
Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde ilim kökünden türeyen pek çok kelime bulunmakta,
ayrıca tâlim masdarından fiiller “öğretmek”, teallüm masdarından “öğrenmek”
anlamında geçmektedir. Bu âyetlere göre Allah, Âdem’in üstünlüğünü meleklere
göstermek için ona meleklerin bilmediği isimler öğretmiştir (el-Bakara 2/31).
Kur’an’ı Allah tâlim etmiş, insana beyanı O öğretmiştir (er-Rahmân 55/2).
İnsana kalemle yazmayı öğreten ve ona bilmediklerini belleten de O’dur (el-Alak
96/4-5). Allah, Îsâ’ya kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i (el-Mâide 5/110),
Yûsuf’a olayların te’vilini öğretti.
Kaynaklar
Mu’cemu’l Arabi’l Hadis, Serdar MUTÇALI, İstanbul, 1995
Büyük Türkçe Sözlük, Doğan, Mehmet, İz Yay.1996
Kamus-i Türki, Şemsettin Sami, Çağrı Yay. İstanbul, 1996
Diyanet İslam Ansiklopedisi
Büyük Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu.
SAKİNA ÖNEN
13912744
DOKTORA
كلمات
قريبة
·
تعليلا
·
تعليم
·
تعليمات
·
تعليمة
·
تعليمي
معنى تعليم في معجم المعاني الجامع - معجم
عربي عربي
1.
تَعليم: (
اسم )
مصدر
عَلَّمَ
وِزَارَةُ التَّعْلِيمِ وَالتَّرْبِيَةِ
: الوِزَارَةُ الْمَسْؤُولَةُ عَنْ تَلْقِينِ أَبْنَاءِ الشَّعْبِ الْمَعَارِفَ
وَمَبَادِئَ العُلُومِ فِي الْمَدَارِسِ الابْتِدَائِيَّةِ وَالثَّانَوِيَّةِ
وَالجَامِعِيَّةِ
التَّعْلِيمُ الابْتِدَائِيُّ
وَالثَّانَوِيُّ وَالجَامِعِيُّ : مَرَاحِلُ تَلْقِينِ ، وَتَدْرِيسِ الْمَعَارِفِ
وَالْمَهَارَاتِ التَّعْلِيمُ التِّقْنِيُّ
وَالفَنِّيُّ لِكُلِّ شَخْصٍ الحَقُّ فِي التَّعْلِيمِ
يُمَارِسُ التَّعْلِيمَ مُنْذُ
سَنَوَاتٍ : مِهْنَةَ الْمُعَلِّمِ وَالأُسْتَاذِ
التَّعليم الإلزاميّ
: دخول المدرسة والدراسة فيها لفترة معيّنة بصورة إجباريّة ،
التَّعليم الأهليّ
/ التَّعليم الحرّ
/ التَّعليم الخاصّ
: التعليم الذي
ينظمه الأفراد والشركات الذين لا تتوافق احتياجاتهم التعليميّة مع مناهج المدرسة
الأساسيّة ،
التَّعليم التَّكميليّ
: مرحلة بين الابتدائيّة والثَّانويّة ، ( المتوسط )
التَّعليم الثَّانويّ
: مرحلة بين التَّعليم المتوسِّط
والتَّعليم العالي في بعض الدول ،
التَّعليم الرسميّ
/ التَّعليم الحكوميّ
/ التَّعليم العامّ
: هو التّعليم الذي
تؤمِّنه الدولة للمواطنين ، بخلاف التعليم الخاص
،
التَّعليم المختلط
: تعليم الأولاد
والبنات في مدرسة أو جامعة واحدة ،
العِلْم التَّعليميّ :
العلْم الرّياضيّ كالحساب والمساحة والموسيقى ،
تعليم الكبار
: تعليم البالغين
الذين لم يدخلوا المدرسة في طفولتهم ،
تكييف التَّعليم :
إدخال تعديلات على موادّه وأساليبه من شأنها أن تجعله ملائمًا لحاجات الطالب
ومقدرته ،
سِنّ التَّعليم :
العمر الذي يذهب فيه الأطفالُ إلى المدرسة ،
عرَّب التَّعليمَ :
جعله عربيًّا ،
مراحل التَّعليم :
الفترات الزمنيّة التي يتمّ فيها التَّعليم كالابتدائيّة
والثَّانويّة والجامعيّة ،
وزارة التَّعليم العاليّ
: الوزارة المسئولة عن التعليم في
الجامعات والمعاهد العليا
التَّعليم الأساسيّ
: الخبرة العلميَّة والعمليَّة التي لا غنى عنها للنَّاشئ
2.
تعليم: ( اسم )
تعليم :
مصدر عَلَّمَ
3.
عَلَّمَ: (
فعل )
علَّمَ / علَّمَ على
يعلِّم ، تعليمًا ، فهو مُعلِّم ، والمفعول مُعلَّم
علَّم الشّيءَ
/ علَّم على
الشّيء : وضع عليه علامة
عَلَّمَ له
علامةً : جعل له أَمارةً يعرفها
علَّمه القراءةَ : جعله يعرفها ، فهَّمه إيّاها : وما درَّبتم
كلمات
ذات صلة
·
اِستعلمَ
·
إِعلاَم
·
إِعلاميّ
·
أَعْلَام
·
أَعْلَمَ
·
أَعاليمُ
·
تَعَلَّم
·
تَعالَمَ
·
تَعليم
·
تَعليميّ
·
تعليمات
·
عَلَم
·
عَلاَمَ
·
عَلاَّمة
·
عَلالِمُ
·
عَلمانيّ
·
عَلمويّة
·
عَليم
ترجمة و معنى تعليم في
قاموس المعاني. قاموس عربي عربي
1.
تعليم ابْتدائيّ:
المرحلة
الأولى مِن التعليم يليها التعليم المتوسط أو الإعدادي أو الثانوي على اختلاف
أنظمة التعليم في الدول .
المعجم: عربي
عامة
2.
تعليم ثانويّ:
مرحلة
تعليميَّة بعد الإعداديَّة في بعض البلاد العربية ، أو المتوسطة في بعض آخر
وتُعِدّ للتعليم الجامعي ? شهادة ثانوية
المعجم: عربي
عامة
3.
تَعْلِيمٌ :
[
ع ل م ]. ( مصدر عَلَّمَ ).
1 . :- وِزَارَةُ التَّعْلِيمِ وَالتَّرْبِيَةِ :- : الوِزَارَةُ الْمَسْؤُولَةُ
عَنْ تَلْقِينِ أَبْنَاءِ الشَّعْبِ الْمَعَارِفَ وَمَبَادِئَ العُلُومِ فِي
الْمَدَارِسِ الابْتِدَائِيَّةِ وَالثَّانَوِيَّةِ وَالجَامِعِيَّةِ .
2 . :- التَّعْلِيمُ الابْتِدَائِيُّ وَالثَّانَوِيُّ وَالجَامِعِيُّ :- :
مَرَاحِلُ تَلْقِينِ ، وَتَدْرِيسِ الْمَعَارِفِ وَالْمَهَارَاتِ . :-
التَّعْلِيمُ التِّقْنِيُّ وَالفَنِّيُّ :- :- لِكُلِّ شَخْصٍ الحَقُّ فِي
التَّعْلِيمِ .
3 . :- يُمَارِسُ التَّعْلِيمَ مُنْذُ سَنَوَاتٍ :- : مِهْنَةَ الْمُعَلِّمِ
وَالأُسْتَاذِ .
المعجم: الغني
4.
تعليم :
تعليم :-
جمع تعاليم ( لغير المصدر ) وتعليمات ( لغير المصدر ):
1 - مصدر علَّمَ / علَّمَ على .
2 - فرع من التَّربية يتعلّق بطرق تدريس الطلاب أنواع المعارف والعلوم والفنون :-
التَّربية والتَّعليم ، - مناهج التَّعليم :-
• التَّعليم الإلزاميّ : دخول المدرسة والدراسة فيها لفترة معيّنة بصورة إجباريّة
، - التَّعليم الأهليّ / التَّعليم الحرّ / التَّعليم الخاصّ : التعليم الذي ينظمه
الأفراد والشركات الذين لا تتوافق احتياجاتهم التعليميّة مع مناهج المدرسة
الأساسيّة ، - التَّعليم التَّكميليّ : مرحلة بين الابتدائيّة والثَّانويّة ، (
المتوسط ) - التَّعليم الثَّانويّ : مرحلة بين التَّعليم المتوسِّط والتَّعليم
العالي في بعض الدول ، - التَّعليم الرسميّ / التَّعليم الحكوميّ / التَّعليم
العامّ : هو التّعليم الذي تؤمِّنه الدولة للمواطنين ، بخلاف التعليم الخاص ، -
التَّعليم المختلط : تعليم الأولاد
والبنات في مدرسة أو جامعة واحدة ، - العِلْم التَّعليميّ : العلْم الرّياضيّ
كالحساب والمساحة والموسيقى ، - تعليم الكبار
: تعليم البالغين
الذين لم يدخلوا المدرسة في طفولتهم ، - تكييف التَّعليم : إدخال تعديلات على
موادّه وأساليبه من شأنها أن تجعله ملائمًا لحاجات الطالب ومقدرته ، - سِنّ
التَّعليم : العمر الذي يذهب فيه الأطفالُ إلى المدرسة ، - عرَّب التَّعليمَ :
جعله عربيًّا ، - مراحل التَّعليم : الفترات الزمنيّة التي يتمّ فيها التَّعليم
كالابتدائيّة والثَّانويّة والجامعيّة ، - وزارة التَّعليم العاليّ : الوزارة
المسئولة عن التعليم في الجامعات والمعاهد العليا .
• التَّعليم الأساسيّ : ( علوم الاجتماع ) الخبرة العلميَّة والعمليَّة التي لا
غنى عنها للنَّاشئ .
المعجم: اللغة
العربية المعاصر
5.
تعليم :
تعليم
1 - مصدر علم . 2 - حرفة المعلم . 3 - « التعليم الرسمي » : هو الذي تؤمنه الحكومة
وتشرف عليه . 4 - « التعليم الحر أو الخاص » : هو الذي يؤمنه مالكو المدارس أفرادا
وجماعات ومؤسسات ، دينية وعلمانية . 5 - « التعليم الابتدائي » : هو الذي يعنى
بتزويد الطالبين بالمبادىء العلمية الأولى . 6 - « التعليم الثانوي » : هو الذي
يعنى بتزويد الطالبين بمعرفة اللغات وآدابها ، قديمها وحديثها ، وبمبادىء العلوم
الرياضية والطبيعية والكيماوية ونحوها ، وبتجهيزهم لمرحلة الدراسة الجامعية . 7 -
« التعليم العالي أو الجامعي » : هو الذي تؤمنه الجامعات ومعاهد الدراسات العليا ،
والذي يوسع فيه الطالب آفاق معارفه ويعمق فرعا منها خاصة . 8 - « التعليم المهني »
: هو الذي يزود الطالبين بالمعارف التجارية والزراعية والصناعية ونحوها .
المعجم: الرائد
6.
قرض تعليم :
يمنح
للطلبة . ، وتعني بالانجليزية : education loan
المعجم: مالية
7.
التّعليم
الأساسيّ:
(
مع ) الخبرة العلميَّة والعمليَّة التي لا غنى عنها للنَّاشئ .
المعجم: عربي
عامة
8.
التّعليم
الأساسيّ:
الخبرة
العلميَّة والعمليَّة التي لا غنى عنها للنَّاشئ .
المعجم: عربي
عامة
9.
علَّمَ:
علَّمَ
/ علَّمَ على يعلِّم ، تعليمًا ، فهو مُعلِّم ، والمفعول مُعلَّم :-
• علَّم الشّيءَ / علَّم على الشّيء وضع عليه علامة :- علَّم مقطعًا في الكتاب ، -
علَّم على فقرة / أسماء الغائبين ، - علَّم كلبَه بعلامة في رقبته .
• علَّمه القراءةَ : جعله يعرفها ، فهَّمه إيّاها :- علَّمه الكتابةَ ، - علَّمه
الرِّمايةَ : درَّبه عليها ، - علَّم الناشئَةَ ، - عَلِّمُوا أَوْلاَدَكُمُ السِّبَاحَةَ وَالرِّمَايَةَ وَالفُرُوسِيَّة [
حديث ]: من كلام عمر بن الخطاب ، - { وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ } - {
وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ }: وما درَّبتم .
• علَّم له علامةً : جعل له سِمةً أو أمارةً يعرفها .[1]
المعجم: اللغة
العربية المعاصر
التعليم من الناحية الأكادمية
يعتبر العلم أساس الحياة العلميّة والتعليميّة الّتي
يتمّ من خلالها انتقال المعلومات، والأفكار، والاتّجاهات، والمهارات من خلال
الوسائل المختلفة الّتي يتّفق عليها المربّون رغم وجود الاختلاف في اتجاهاتهم.
ويعتبر الهدف الأساسي للتّعليم هو إعداد الفرد للمضيّ قدماً على درب التعلّم.
محتويات
تعريف
التّعليم
التعليم هو العمليّة المنظّمة الّتي تمارس من قبل
المعلّم؛ بهدف نقل المعارف المهاراتيّة إلى الطلبة، وتنمية اتّجاهاتهم نحوها، ويعدّ
التعلّم هو النّاتج الحقيقي لعمليّة التّعليم.
أساليب التعليم
لفهم
مصطلح التّربية والتّعليم يتم تقسيم أساليب التعليم إلى ثلاثة أنواع رئيسة :
1- نظامي.
2- تلقائي.
3- غير رسمي.
يعرّف التّعليم النّظامي بأنّه: هو التّعليم
الّذي يتعلّمونه النّاس في المدرسة ويعرف بالتعليم المدرسي.
يعرّف التّعليم التّلقائي بأنّه:
هو التّعليم الّذي يتعلّمونه النّاس من خلال ممارستهم
لحياتهم اليومية، مثل: الأطفال الّذين يتعلّمون اللغة من خلال الاستماع إلى
الآخرين فيكتسبونها.
يعرّف التّعليم غير الرسمي بأنّه: هو التّعليم الّذي يكون بين التّعليم النظامي
والتّلقائي. يكون التّعليم غير الرسميّ أقلّ انضباطاً من إجراءات التّعليم
النظاميّ، مثلاً كأن يقوم الشّخص المتعلّم بتعليم شخصٍ أميَ كأسلوبٍ لمحاربة
الأميّة.
أنواع التعليم
يقسم التّعليم في جميع الأمم المتحضّرة إلى نوعين:
1- التّعليم العام.
2- التّعليم الفنّي أو المهني.
يعرّف التّعليم العام بأنّه: هو التعليم الّذي
يهتمّ بإعداد مواطنين لهم القدرة على المعرفة والاستنارة وتحمّل المسؤوليّة، كما
يعمل هذا النّوع من التّعليم على نقل الثّقافة المشتركة من جيل إلى جيل، مثل:
التّعليم في المراحل الابتدائيّة؛ حيث يدرّسون موادً مثل: الجغرافيا، والتّاريخ،
والعلوم.
يعرّف التعليم المهني بأنّه: هو التعليم الذي
يهتم بإعداد مواطنين مؤهّلين للعمل بالمهن، وهناك مدارس ثانويّة متخصّصة يطلق
عليها أحياناً اسم المدارس الثانويّة الفنيّة، وهي مدارس مهنيّة ثانويّة متخصّصة،
تدرّس فيها مواد كالنّجارة، والمعادن والإلكترونيّات والزّراعة والصّناعة.
هناك أنواع أخرى للتعليم تشمل تعليم ذوي الاحتياجات
الخاصّة، وهو ما يسمّى بالتعليم الخاص أو ما يسمّى بالتربية الخاصة، وهو يهدف إلى تعليم ذوي
الاحتياجات الخاصة برامج تربويّة خاصّة بهم؛ كالصم، والبكم، والمكفوفين،
والمعوّقين جسديّاً أو عقليّاً.
كما يتمّ تقديم برامج تعليم الكبار لمن يرغبون في مواصلة تعليمهم بعد انقطاعهم عنه؛ ويتمّ
ذلك بتقديم برامج للدّراسات الإضافيّة في بعض الجامعات الّتي تتيح الفرصة للكبار
في السّن من دراسة مقرّرات في مستوى الكليّات، كما تقدّم المؤسّسات التجاريّة،
ووكالات المجتمع المختلفة، ومدارس المراسلة، والمستشفيات، والمؤسّسات الصّناعيّة،
والنّقابات، والمتاحف، والسّجون، ومحطّات التّلفاز، برامج متنوعةً لتعليم الكبار.
الملخّص
يعدّ التعليم من أحد الأساسيّات للنهوض في المجتمع،
وتحسين مستوى ثقافته؛ فإنّ عملية التعلّم تلازم الكائن الحي ما دام على قيد
الحياة، أمّا عن علاقة التّعليم بالتعلّم فكلاهما يمدّ الآخر بالأفكار.
ويعدّ التّعليم أيضاً من أهم وأبرز الأمور المهمّة في
حياتنا؛ فبالتّعليم نتطوّر فكريّاً وحضاريّاً وعلميّاً، ويمكن أن نصل إلى المستحيل
من تطور واكتشافات، كما إنّ التعليم يهدف إلى إبراز أفراد ذو فكر ووعي، وهو
استثمار في إعمار الأرض، واستمرار الحياة بطرق سلسة ومريحة وذات طعم رائع ، كما
أنّ التعليم يعرف أيضاً بأنّه عبارة عن مجموعة من الممارسات الّتي يقوم بها الفرد
من مهارات ومعارف، بالإضافة إلى القيم الجديدة، والّتي تهدف بأن يكون الفرد قد
اكتسب بعدها مهارةًً ومعرفةً وخبرة، كما أنّ للتعليم أساليب منوّعة ومنها نظاميّة،
وتلقائيّة، بالإضافة إلى غير الرسميّة؛ فالتّعليم الّذي نتعلّمه أثناء حياتنا من
لغة وعادات وأعمال ما هو إلّا تعليم تلقائي، وأمّا التّعليم النّظامي فهو التّعليم
الّذي يكون في مصارح علميّة من مدارس وجامعات، والتعليم غير الرّسمي وهو أن يقوم
شخص بتعليم شخصٍ مباشرةً وهو ليس بالمدارس، وليس ممّا يتعلّمه الإنسان تلقائيّاً
في الحياة.[2]
.
SAKİNA ÖNEN
13912744
DOKTORA
معنى آداب في معجم المعاني الجامع - معجم عربي عربي
1.
آدابٌ: ( اسم )
جمع
أدَب
قواعد متَّبعة في مجال أو سلوك معيَّن
الآدَابُ وَالفنُونُ
: الإنْتَاجُ الفِكْرِيُّ شِعْراً أَو نَثْراً
يُتَابِعُ دِرَاسَتَهُ فِي كُلِّيَّةِ الآدَابِ :
كلِّيَّة تُدَرَّسُ فِيهَا العُلومُ وَالْمَعَارِفُ الإنْسَانِيَّةُ
الآداب :
مصطلح يُطلق على جملة المعارف الإنسانيّة وبخاصّة على الأدب الإنشائيّ والأدب
الوصفيّ والتَّاريخ والجغرافية وعلم اللغة والفلسفة وغيرها من العلوم الاجتماعيّة
آداب اجتماعيَّة
: قواعد اللياقة والذوق العام ،
الآداب العامّة
: العُرْف المقرَّر المُرْضي ،
مُخِلّ بالآداب : منافٍ لها
آداب البحث
والمناظرة : ( الفلسفة والتصوُّف ) قواعِد تبيِّن وتُنظِّم كيفيّة المناظرة
وشرائِطها
شُرْطة الآداب :
الشرطة المكلَّفة بمراعاة الآداب العامّة
2.
أدَبُ: ( اسم )
الجمع
: آداب
الأدَبُ : رياضة النَّفس بالتعليم والتَّهذيب على ما ينبغي
الأدَبُ : جُملة ما ينْبَغي لذي الصِّناعة أَو الفن أن يتمسك به ، كأَدب القاضي ،
وأَدب الكاتب
الأدَبُ الجميلُ من النَّظم والنَّثر
الأدَبُ : كل ما أنتجه العقل الإنْسَاني من ضُروب المعرفة وعلوم الأَدب عند
المتقدَّمين تشمل : اللغة والصّرف ، والاشتقاق ، والنَّحو ، والمعاني ، والبيان
والبديع ، والعَروض ، والقَافِيِة ، والخَطّ ، والإنشاء ، والمحاضرات والجمع : آداب ،
وتطلق الآداب حديثاً على الأَدب بالمعنَى الخاصّ ، والتاريخِ والجغرافية ، وعلوم
اللسان ، والفلسفة
والآدابُ العامة : العُرْف المقرَّر المَرْضِيّ
وآداب البحث والمناظرة : قواعد تبين وتنظِّم كيفية المناظرة وشرائطها
بَيْتُ الأَدَب : الحمّام أو المرحاض ،
قليل الأَدَب : غير مهذَّب
أَدَب المناسبات
: ما يُلقى في المناسبات من خطب وقصائد ،
الأدب العالميّ : الأدب الَّذي لا يعرف حدًّا للأمم ، والذَّي يمكن اعتباره جزءًا
من تراث الإنسانيّة بأسرها
رجال الأَدَب / أهل الأَدَب : رجال الفكر
الأدب القصصيّ : الأدب الَّذي يكون موضوعه قصّ حوادث أو مغامرات حقيقيّة أو
خياليّة
الأدبُ المقارن : ( آداب )
الأدب الَّذي يُعنى بدراسة التأثيرات الأدبيّة المتبادلة التَّي تتعدّى الحدود
اللُّغويّة والجنسيّة والسِّياسيّة كأن يدرس آداب بلدين
فيقابل بينها ، ويربط الواحدة بالأخرى ، مستخلصًا أوجه الشَّبه والتأثيرات
المتبادلة
أدب الرِّحلات
: ( آداب )
مجموعة الآثار الأدبيّة التي تتناول انطباعات المؤلّف عن رحلاته في بلاد مختلفة ،
وقد يتعرّض فيها لوصف ما يراه من عادات وسلوك وأخلاق
علوم الأَدَب : علوم يُحترَز بها من الخطأ والخلل في كلام العرب لفظًا وكتابةً
كعلوم اللغة والنحو والصرف والبلاغة وغيرها
اللاَّأدب : ما يجرح الحياء ولا يُلتزم فيه بحدود اللِّياقة والأخلاق
الأدب الرِّوائيّ : النوع الأدبي المتمثِّل في القصص الطويلة
كلمات
ذات صلة
·
إِيداب
·
أَدَبَ
·
أَدّ
·
أَدبيّ
·
أَديب
·
أدِيد
·
آدَبَ
·
آدابٌ
·
تاَدُّب
·
تاديب
·
تاديبيّ
·
تأَدَّبَ
·
مَأْدَبة
·
مُتأدَّب
·
مُؤَدَّب
·
مأدوب
·
مآدِبُ
ترجمة
و معنى آداب في قاموس المعاني. قاموس عربي عربي
1.
آداب البحث
والمناظرة:
( سف )
قواعِد تبيِّن وتُنظِّم كيفيّة المناظرة وشرائِطها .
المعجم: عربي
عامة
2.
آداب التعامل
الدبلوماسي:
قواعد
وأعراف ليست لها قوة القانون لكنها تساهم في سلاسة العلاقات الدبلوماسية .
مصطلحات سياسية
المعجم: عربي
عامة
3.
آدابٌ :
جمع
أدَب . [ أ د ب ].
1 . :- آدابُ السُّلُوكِ
:- : أخلاقُ السُّلُوكِ .
2 . :- الآدَابُ وَالفنُونُ :- : الإنْتَاجُ الفِكْرِيُّ شِعْراً أَو نَثْراً .
3 . :- يُتَابِعُ دِرَاسَتَهُ فِي كُلِّيَّةِ الآدَابِ :- : كلِّيَّة تُدَرَّسُ
فِيهَا العُلومُ وَالْمَعَارِفُ الإنْسَانِيَّةُ .
المعجم: الغني
4.
آداب :
آداب :-
مفرد أَدَب : قواعد متَّبعة في مجال أو سلوك معيَّن :- آداب الطعام
/ الاستئذان :-
• آداب اجتماعيَّة
: قواعد اللياقة والذوق العام ، - الآداب العامّة : العُرْف المقرَّر المُرْضي ، -
مُخِلّ بالآداب : منافٍ لها .
• الآداب : مصطلح يُطلق على جملة المعارف الإنسانيّة وبخاصّة على الأدب الإنشائيّ
والأدب الوصفيّ والتَّاريخ والجغرافية وعلم اللغة والفلسفة وغيرها من العلوم
الاجتماعيّة .
• آداب البحث
والمناظرة : ( الفلسفة والتصوُّف ) قواعِد تبيِّن وتُنظِّم كيفيّة المناظرة
وشرائِطها .
• شُرْطة الآداب : الشرطة المكلَّفة بمراعاة الآداب العامّة .
المعجم: اللغة
العربية المعاصر
5.
أدَب:
أدب
- ج ، آداب
1 - مصدر أدب . 2 - ظرف . 3 - تهذيب . 4 - الجميل من نتاج الكتاب نظما ونثرا . 5 -
ما أنتجه العقل الإنساني من أنواع المعرفة .
المعجم: الرائد
6.
آداب الإحرام
:
القواعد التي يجب اتباعها عند الإحرام
المعجم: مصطلحات
فقهية
7.
آداب الوقوف
بعرفة :
عرفة هو جبل يقف عليه الحجاج يوم التاسع من ذي الحجة
المعجم: مصطلحات
فقهية
8.
آداب تعدد
الزوجات :
التعدد هو التزوج بأكثر من امرأة
المعجم: مصطلحات
فقهية
·
·
معنى الأدب ·
نفهم من كلمة الأدَبِ اليومَ الكلامَ البليغَ الذي
يُقصد به إلى التأثيرِ في النفوس، شعرًا كان أم نثرًا.
|
Hikmet
MAVİYILDIZ
14922748
Doktora
– 2015 Bahar Dönemi
“ADAB”
VE “TALİM” KELİMELERİNİN TÜRKÇE VE ARAPÇA SÖZLÜKLERDEN ANLAMLARI
1
- ADAB
Adab sözcüğü Türk Dil Kurumunun web sayfasında
yer alan “Güncel Türkçe Sözlük”te;
1. Töre.
2. Yol
yordam anlamına gelir. Örnek: Edebiyatın da kendine mahsus adabı var. -O.
V. Kanık.
Yine Türk Dil Kurumuna göre, “Medeni
Hukuk Terimleri Sözlüğü”nde aktöre anlamına gelir. Aktöre ise; bir toplumda, bir
toplumsal kümede belli bir tarihsel dönemde benimsenmekte olan ve nesnel
toplumsal yasalarla belirlenen doğru ve yanlışa ilişkin davranış kuralları
anlamına gelir.
Öte yandan www.almaany.com isimli web sayfasının Arapça-Türkçe sözlüğünde edeb,
edepler, adap, terbiye anlamlarına gelir.
Ayrıca, www.almaany.com isimli web sayfasının Arapça sözlüğünde Arapça olarak
aşağıdaki anlamlara gelmektedir:
1. آدابٌ: ( اسم )
جمع أدَب
قواعد متَّبعة في مجال أو سلوك معيَّن
الآدَابُ وَالفنُونُ : الإنْتَاجُ الفِكْرِيُّ
شِعْراً أَو نَثْراً
يُتَابِعُ دِرَاسَتَهُ فِي كُلِّيَّةِ الآدَابِ : كلِّيَّة تُدَرَّسُ
فِيهَا العُلومُ وَالْمَعَارِفُ الإنْسَانِيَّةُ
الآداب : مصطلح يُطلق على جملة المعارف الإنسانيّة وبخاصّة على
الأدب الإنشائيّ والأدب الوصفيّ والتَّاريخ والجغرافية وعلم اللغة والفلسفة وغيرها
من العلوم الاجتماعيّة
آداب اجتماعيَّة : قواعد اللياقة والذوق العام ،
الآداب العامّة : العُرْف المقرَّر المُرْضي ،
مُخِلّ بالآداب : منافٍ لها
آداب البحث والمناظرة : ( الفلسفة والتصوُّف ) قواعِد تبيِّن
وتُنظِّم كيفيّة المناظرة وشرائِطها
شُرْطة الآداب : الشرطة المكلَّفة
بمراعاة الآداب العامّة
2. أدَبُ: ( اسم )
الجمع : آداب
الأدَبُ : رياضة النَّفس بالتعليم والتَّهذيب على ما ينبغي
الأدَبُ : جُملة ما ينْبَغي لذي الصِّناعة أَو الفن أن يتمسك به ، كأَدب القاضي ،
وأَدب الكاتب
الأدَبُ الجميلُ من النَّظم والنَّثر
الأدَبُ : كل ما أنتجه العقل الإنْسَاني من ضُروب المعرفة وعلوم الأَدب عند
المتقدَّمين تشمل : اللغة والصّرف ، والاشتقاق ، والنَّحو ، والمعاني ، والبيان
والبديع ، والعَروض ، والقَافِيِة ، والخَطّ ، والإنشاء ، والمحاضرات والجمع
: آداب ، وتطلق الآداب حديثاً على الأَدب بالمعنَى الخاصّ ،
والتاريخِ والجغرافية ، وعلوم اللسان ، والفلسفة
والآدابُ العامة : العُرْف المقرَّر المَرْضِيّ
وآداب البحث والمناظرة : قواعد تبين وتنظِّم كيفية المناظرة وشرائطها
بَيْتُ الأَدَب : الحمّام أو المرحاض ،
قليل الأَدَب : غير مهذَّب
أَدَب المناسبات : ما يُلقى في المناسبات من خطب وقصائد
،
الأدب العالميّ : الأدب الَّذي لا يعرف حدًّا للأمم ، والذَّي يمكن اعتباره جزءًا
من تراث الإنسانيّة بأسرها
رجال الأَدَب / أهل الأَدَب : رجال الفكر
الأدب القصصيّ : الأدب الَّذي يكون موضوعه قصّ حوادث أو مغامرات حقيقيّة أو
خياليّة
الأدبُ المقارن : ( آداب ) الأدب الَّذي يُعنى
بدراسة التأثيرات الأدبيّة المتبادلة التَّي تتعدّى الحدود اللُّغويّة والجنسيّة
والسِّياسيّة كأن يدرس آداب بلدين فيقابل بينها ،
ويربط الواحدة بالأخرى ، مستخلصًا أوجه الشَّبه والتأثيرات المتبادلة
أدب الرِّحلات : ( آداب ) مجموعة الآثار
الأدبيّة التي تتناول انطباعات المؤلّف عن رحلاته في بلاد مختلفة ، وقد يتعرّض
فيها لوصف ما يراه من عادات وسلوك وأخلاق
علوم الأَدَب : علوم يُحترَز بها من الخطأ والخلل في كلام العرب لفظًا وكتابةً
كعلوم اللغة والنحو والصرف والبلاغة وغيرها
اللاَّأدب : ما يجرح الحياء ولا يُلتزم فيه بحدود اللِّياقة والأخلاق
الأدب الرِّوائيّ : النوع الأدبي المتمثِّل في القصص الطويلة
2- TALİM
Talim sözcüğü Türk Dil Kurumunun web sayfasında
yer alan “Güncel Türkçe Sözlük”te;
1. Öğretim.
2. Alıştırma
(Örnek: Sudan çıktıktan sonra tabanca ile nişan talimi yapardı). -Y.
K. Beyatlı.)
3. Uygulamalı
olarak yapılan askerlik eğitimi (Örnek: Eğil dağlar, eğil üstünden aşam /
Yeni talim çıkmış varam alışam -Halk türküsü.) anlamlarına gelir.
Diğer yandan www.almaany.com isimli web sayfasının Arapça-Türkçe sözlüğünde talim,
öğretme, ders verme anlamlarına gelir.
Ayrıca, www.almaany.com isimli web sayfasının Arapça sözlüğünde Arapça olarak
aşağıdaki anlamlara gelmektedir:
1. تَعليم: ( اسم )
مصدر عَلَّمَ
وِزَارَةُ التَّعْلِيمِ وَالتَّرْبِيَةِ :
الوِزَارَةُ الْمَسْؤُولَةُ عَنْ تَلْقِينِ أَبْنَاءِ الشَّعْبِ الْمَعَارِفَ
وَمَبَادِئَ العُلُومِ فِي الْمَدَارِسِ الابْتِدَائِيَّةِ وَالثَّانَوِيَّةِ
وَالجَامِعِيَّةِ
التَّعْلِيمُ الابْتِدَائِيُّ وَالثَّانَوِيُّ
وَالجَامِعِيُّ : مَرَاحِلُ تَلْقِينِ ، وَتَدْرِيسِ الْمَعَارِفِ
وَالْمَهَارَاتِ التَّعْلِيمُ التِّقْنِيُّ
وَالفَنِّيُّ لِكُلِّ شَخْصٍ الحَقُّ فِي التَّعْلِيمِ
يُمَارِسُ التَّعْلِيمَ مُنْذُ سَنَوَاتٍ :
مِهْنَةَ الْمُعَلِّمِ وَالأُسْتَاذِ
التَّعليم الإلزاميّ : دخول المدرسة والدراسة فيها
لفترة معيّنة بصورة إجباريّة ،
التَّعليم الأهليّ / التَّعليم الحرّ / التَّعليم الخاصّ : التعليم الذي ينظمه الأفراد
والشركات الذين لا تتوافق احتياجاتهم التعليميّة مع مناهج المدرسة الأساسيّة
،
التَّعليم التَّكميليّ : مرحلة بين الابتدائيّة
والثَّانويّة ، ( المتوسط )
التَّعليم الثَّانويّ : مرحلة بين التَّعليم المتوسِّط والتَّعليم
العالي في بعض الدول ،
التَّعليم الرسميّ / التَّعليم الحكوميّ / التَّعليم العامّ : هو التّعليم الذي تؤمِّنه الدولة
للمواطنين ، بخلاف التعليم الخاص ،
التَّعليم المختلط : تعليم الأولاد والبنات في
مدرسة أو جامعة واحدة ،
العِلْم التَّعليميّ : العلْم الرّياضيّ
كالحساب والمساحة والموسيقى ،
تعليم الكبار : تعليم البالغين الذين لم
يدخلوا المدرسة في طفولتهم ،
تكييف التَّعليم : إدخال تعديلات على موادّه وأساليبه من
شأنها أن تجعله ملائمًا لحاجات الطالب ومقدرته ،
سِنّ التَّعليم : العمر الذي يذهب فيه الأطفالُ إلى
المدرسة ،
عرَّب التَّعليمَ : جعله عربيًّا ،
مراحل التَّعليم : الفترات الزمنيّة التي يتمّ فيها التَّعليم كالابتدائيّة
والثَّانويّة والجامعيّة ،
وزارة التَّعليم العاليّ : الوزارة المسئولة عن التعليم في الجامعات والمعاهد
العليا
التَّعليم الأساسيّ : الخبرة العلميَّة والعمليَّة
التي لا غنى عنها للنَّاشئ
2. تعليم: ( اسم )
تعليم : مصدر عَلَّمَ
3. عَلَّمَ: ( فعل )
علَّمَ / علَّمَ على يعلِّم ، تعليمًا ،
فهو مُعلِّم ، والمفعول مُعلَّم
علَّم الشّيءَ / علَّم على الشّيء : وضع عليه
علامة
عَلَّمَ له علامةً : جعل له أَمارةً يعرفها
علَّمه القراءةَ : جعله يعرفها ، فهَّمه إيّاها : وما درَّبتم
KAYNAKÇA:
1. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5566f60c34c961.15378127
2. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5566f5d9708832.40340966
3. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5566f5cece8a82.82493314
4. http://www.almaany.com/tr/dict/ar-tr/%D8%A2%D8%AF%D9%8E%D8%A7%D8%A8/
5. http://www.almaany.com/ar/dict/ar-ar/%D8%A2%D8%AF%D9%8E%D8%A7%D8%A8/
6. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5566f64353ad78.45264661
7. http://www.almaany.com/tr/dict/ar-tr/%D8%AA%D9%8E%D8%B9%D9%92%D9%84%D9%90%D9%8A%D9%85/
8.
http://www.almaany.com/ar/dict/ar-ar/%D8%AA%D9%8E%D8%B9%D9%92%D9%84%D9%90%D9%8A%D9%85/
ŞERİF
GEDİK 14922746
2015
BAHAR DÖNEMİ /DOKTORA
ADAB
VE TALİM KAVRAMLARI
ADAB:
1.Ahlâk kuralları
2.Toplum töresine uygun
davranma
3.İyi ahlak, incelik,
terbiye
4.Güzel terbiye, iyi
davranış, güzel ahlâk, hayâ, nezaket, zarafet gibi manalara gelir.
Güzel
terbiye ve güzel huylarla vasıflanmaktır, utanılacak şeylerden insanı koruyan
bir hal demektir.
Edeb, insan için büyük bir şereftir. Edebin karşıtı İsaet'dir ki, kötülük
yapmak ve terbiyeye aykırı davranmak demektir.
الناس
من الاديب به
يتئدب الذى أدب
عن ينهاهم و المحامد الي
الناس يأدب لانه
أدبا به سمي
المقابه
الأخلاق محاسن
و لنفس
رياضة علمته
أدب
TALİM:
1.Öğretim.
2.Alıştırma
Örnek: Sudan çıktıktan
sonra tabanca ile nişan talimi yapardık. Y. K. Beyatlı
3.Uygulamalı
olarak yapılan askerlik eğitimi
Örnek: Eğil
dağlar, eğil üstünden aşam / Yeni talim çıkmış varam alışam. Halk türküsü
4.Öğretmek.
Yetiştirmek. Alıştırmak. Belli etmek. İdman. (Osmanlıca'da yazılışı: ta'lim)
osmanlıca hukuk terimi meali:
öğretim.
الوصف جهالة
الجنس إعلام بعد
علم
Zekeriya EFE
14922723
Doktora
ADAP
KELİMESİNİN SÖZLÜK ANLAMLARI
Edep
kelimesinin çoğuludur.
1.
Güzel huy ve alışkanlıklar, edepler, kibarlık ve incelik manalarına gelir. ( Kanar, Mehmet, Türkçe – Osmanlı Türkçesi, Say Yayınları, İstanbul
2011
2.
Töre, usul, adet 3. yol yordam, yol, yöntem, erkân. (www.dilderneği.org)
3.
Terbiye, güzel ahlak, nefsin terbiye ve eğitiminde gerekli riyaziyatı, edebiyat.
(Mevlit Sarı, Mevarid, Bahar yay. İstanbul ts.)
4.
Edip, eğitimli, münevver. (İbn-i Manzur, İbn Fadıl Cemalüd’din M.b.Mükrem, Lisanu-l
‘Arab, Dar-ul Fikr Yayınları, 3.Baskı, Lübnan-Beyrut, H.1413 M.1994)
5.
Ahlak, terbiye. (Serdar Mutçalı, Dağarcık)
6. Nefsi,
talim ile razı etmek. (El-Mu’cemu’l-Vasît, Çağrı Yayınları, İstanbul
1992, c.1, s.624)
7. Edep
kelimesin çoğulu olan adap; gerekli gördüğü ve aklın güzel bulduğu bütün
söz ve davranışları, uyulması gereken görgü kurallarını, göz önünde
bulundurulması ve izlenilmesi gereken esasları ifade eder. İyiliğe ve güzelliğe
yönelttiği için, insanın övgüye değer özelliklerine de edep denir. ( Komisyon,
Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 2006, s. 5 )
8. Usul,
yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye. Ahlak ve Terbiyenin gerektirdiği
konuşma hareket tarzı. Adaba uymayanlara edepsiz denir. Âdâb-ı Milliye,
Âdâb-ı Muaşeret, Âdâb-ı Umumiye, Âdâb-ı Erkân gibi terkipler
içerisinde de kullanılmıştır. (Heyet, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik
Büyük Lügat, İstanbul 1995, s. 22.)
TAĞLİM
KELİMESİNİN SÖZLÜK ANLAMLARI
A-l-m
fiilinin Tef’il babındandır.
1.
Öğretmek ve öğrenmek. (Mutçalı, Serdar, Arapça-Türkçe Sözlük, Dağarcık
Yayınları, İstanbul- Aralık 1995 )
2. Eğitmek,
te’dip etmek. ( Fîrûzâbâdî, el-Ķāmûsü’l-muĥît.)
3.
İşaretlemek. (Bustani, Fuad
Efraim, Müncid-üt Tüllab, Dar el-Meşrik Yayınları,
Lübnan-Beyrut, 1974 )
4. Öğretme eğitme, öğretim eğitim, çıraklık. (Mutçalı, Serdar, Arapça-Türkçe Sözlük, Dağarcık Yayınları,
İstanbul- Aralık 1995 )
5. Manaları,
kavramları tasavvur etmek için nefsi uyandırmak. (El-Esfehânî, Ebû’l-Kâsim el-Huseyn b. Muammed
er-Râġıb, El-Mufredâtu fî Ġarîbi’l-Kur’ân,
Dâru’l-Marife, Beyrût, H.1418 M.1997 )
6. İdarî
salahiyeti haiz amirlerin, maiyetindeki memurlara iş ve hizmetlerinde takip
edecekleri hareket tarzını tayin eden resmî emirler. (Mehmet Erdoğan, Fıkıh
ve Hukuk Terimleri, İstanbul: Ensar yay. 2010,s.544.)
7. Bilgi
öğretme işini yapana muallim, bilgi öğrenene müteallim denir. “Korumak, ıslah
etmek, gözetmek, yükseltmek” anlamındaki rabv kökünden türeyen terbiye
kelimesine “çocuğu veya ekini besleyip büyütmek, geliştirmek” mânası verilir
(Fîrûzâbâdî, el-Ķāmûsü’l-muĥît, “rbv” md.)
ÂDÂB
الآداب
Dinî ve sosyal ilimlerde farklı anlamlarda kullanılan bir terim.
Kökü itibariyle “davet, çağrı” mânası ifade eden edep*, dinin gerekli gördüğü
ve aklın güzel saydığı bütün söz ve davranışları kapsar. Hayır ve iyiliğe
yöneltmesi bakımından insanın övgüye değer vasıflarına da edep adı verilmiştir.
Edep aynı zamanda Arapça’da “edebiyat” anlamına gelir. Bu kökten türetilmiş
olan edîb, hem “edepli kimse” hem de “edebiyatçı” mânasını ifade eder.
Fıkıh terimi olarak edep, Hz. Peygamber’in devamlı değil de ara sıra yaptığı
işler, davranışlar karşılığında ve genellikle çoğul olarak (âdâb) kullanılır.
Hüküm bakımından gayri müekked sünnet gibi olup bunu yapan kimse sevap kazanır,
yapmayansa günaha girmez ve kınanmaz; bu bakımdan nâfile, mendup, müstehap,
tatavvu ve fazilet ile eş anlamlıdır. Âdâb çerçevesinde mütalaa edilen
davranışlar, farz ve vâcibe bir ilâve olduğu için nâfile, Allah ve Resûlü
tarafından teşvik edildiği için müstehap, karşılığında sevap vaad edildiği için
mendup, dinî bir mecburiyet olmaksızın yapıldığı için tatavvu, yapılması
yapılmamasından daha iyi olduğu veya yapanın ahlâkî kemalini arttırdığı için de
fazilet diye adlandırılmıştır. Edep karşılığında bazan sünnet kelimesi
kullanılmışsa da edep derece bakımından “zevâid sünnet”ten daha aşağıdır. Fıkıh
kitaplarında, ait olduğu bölümün farz, vâcip ve sünnetlerinden sonra zikredilen
âdâb, yukarıda kaydedilen mânalarda kullanılmıştır: “Âdâbü’s-salât”,
“âdâbü’l-vudû”, “âdâbü’l-i‘tikâf”, “âdâbü’l-ihrâm”, “âdâbü’l-cum‘a”,
“âdâbü’l-istincâ” gibi. Ancak herhangi bir konuda neyin âdâb olduğu, neyin
olmadığı hususunda mezhepler arasında görüş ayrılıkları vardır. Daha çok
Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine ait fıkıh kitaplarında, sünnet ve farz
olan davranışların da bazan bu kapsam içine alındığı görülür. Bu gibi yerlerde
âdâb kelimesi terim mânası yanında sözlük anlamıyla da kullanılmıştır.
Toplum fertlerinin yaşayış ve karşılıklı münasebetlerine genel ve ortak bir
tarzda hâkim olan ve aksine davranışların yerine göre ayıp, terbiyesizlik,
edepsizlik sayılarak kınandığı ahlâkî ve içtimaî kuralların bütününe hukukta
umumî âdâb denir. Hadis kitaplarında müstakil başlıklar altında yer alan
“Kitâbü’l-edeb” veya “Kitâbü’l-âdâb” bölümlerinde, Hz. Peygamber’in yaşayış
tarzı, ferdî ve içtimaî münasebetlerde sünnetten farza kadar dinen uyulması
gereken hususlar, bu konuda Hz. Peygamber’in emir ve tavsiyeleri bulunur. Âdâb
kelimesi, bir iş veya sanata, bir hal veya davranışa nisbet ve izâfe edildiği
zaman o alana ait özel kuralları, incelikleri, o konuda uyulması gerekli olan
dinî, ahlâkî, meslekî esas ve hükümleri ifade eder: “Âdâbü’l-mülûk”,
“âdâbü’l-vizâre”, “âdâbü’l-muhaddis”, “âdâbü’l-mürîd”, “âdâbü’s-sülûk”,
“âdâbü’d-ders”, “âdâbü’l-muallim”, “âdâbü’l-müteallim”, “âdâbü’l-bahs”,
“âdâbü’l-muâşeret”, “âdâbü kitâbeti’l-Mushaf”, “âdâbü tilâveti’l-Kur'ân”,
“âdâbü’l-kadî”, “âdâbü’l-müftî” gibi.
TALİM
Sözlükte “bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, bir nesnenin şekli zihinde oluşmak, nesneyi gerçek haliyle bilmek” anlamındaki ilm kökünden türeyen ta‘lîm “birine bilgi öğretmek, ders okutmak” demektir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “Ǿalm” md.). Bilgi öğretme işini yapana muallim, bilgi öğrenene müteallim denir. “Korumak, ıslah etmek, gözetmek, yükseltmek” anlamındaki rabv kökünden türeyen terbiye kelimesine “çocuğu veya ekini besleyip büyütmek, geliştirmek” mânası verilir (Fîrûzâbâdî, el-Ķāmûsü’l-muĥîŧ, “rbv” md.). Râgıb el-İsfahânî, terbiyeyi “bir şeyi en mükemmel derecesine ulaşıncaya kadar adım adım inşa etmek” şeklinde tanımlar (el-Müfredât, “rbv” md.). Beyzâvî ise “bir şeyi derece derece geliştirerek kemaline ulaştırmak” diye açıklayarak bunun bütün canlılar için söz konusu olduğunu söyler (Envârü’t-tenzîl, I, 7). Yetişme ve gelişme bütün canlılarda görülürse de terbiye daha çok insan hakkında kullanılan, onun bedenî, zihnî, ahlâkî gelişmesini ve olgunlaşmasını sağlamayı ifade eden bir terim haline gelmiştir. Bu faaliyetin önemi, ilkeleri, metotları, etkileri ve hedefleri gibi konulardan bahseden disipline de terbiye ilmi veya kısaca terbiye denilmiştir. “Öğrenmek ve ezberlemek” anlamındaki ders kökünden türeyen tedrîs “öğretmek, ders vermek” demektir. Ders veren kimseye müderris, ders okutulan yere medrese adı verilir.
Kaynak: İslam Ansiklopedisi
Hikmet Kıratlı- Doktora
12912709
RECEP TURAN-11912710 (DOKTORA-OZEL OGRENCİ)
KAYNAK : http://www.almaany.com/ar/dict/ar-ar/%D8%A2%D8%AF%D8%A7%D8%A8/
الأدَبُ : كل ما أنتجه العقل الإنْسَاني من ضُروب المعرفة وعلوم الأَدب عند المتقدَّمين تشمل : اللغة والصّرف ، والاشتقاق ، والنَّحو ، والمعاني ، والبيان والبديع ، والعَروض ، القَافِيِة ، والخَطّ ، والإنشاء ، والمحاضرات والجمع : آداب ، وتطلق الآداب حديثاً على
الأَدب بالمعنَى الخاصّ ، والتاريخِ والجغرافية ، وعلوم اللسان ، والفلسفة
1 - مصدر علم . 2 - حرفة المعلم . 3 - « التعليم الرسمي » : هو الذي تؤمنه الحكومة وتشرف عليه . 4 - « التعليم الحر أو الخاص » : هو الذي يؤمنه مالكو المدارس أفرادا وجماعات ومؤسسات ، دينية وعلمانية . 5 - « التعليم الابتدائي » : هو الذي يعنى بتزويد الطالبين بالمبادىء العلمية الأولى . 6 - « التعليم الثانوي » : هو الذي يعنى بتزويد الطالبين بمعرفة اللغات وآدابها ، قديمها وحديثها ، وبمبادىء العلوم الرياضية والطبيعية والكيماوية ونحوها ، وبتجهيزهم لمرحلة الدراسة الجامعية . 7 - « التعليم العالي أو الجامعي » : هو الذي تؤمنه الجامعات ومعاهد الدراسات العليا ، والذي يوسع فيه الطالب آفاق معارفه ويعمق فرعا منها خاصة . 8 - « التعليم المهني » : هو الذي يزود الطالبين بالمعارف التجارية والزراعية والصناعية ونحوها .
KAYNAK : http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&kelime=adap&uid=493&guid=TDK.GTS.556af9f3e42197.96293571
Adab : Töre, yol yordam.
kaynak : http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.556af9f97bce58.87442938
Talim : Öğretim, alıştırma.
Nazım Çetin
12912769
Doktora
EDEP ; Bir
toplumda örf, âdet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları
kazandıran bilgi anlamında kullanılan terim.[1] Edeb, insanlara karşı bütün davranış ve muamelelerinde
terbiyeli ve ahlâklı olmaktır.
Fıkıh
ıstılahına göre ise edeb, "Hz. Peygamber (s.a.s.)'in sünnetine uygun
olarak yapılan hareketlerdir." Daha geniş ifadesiyle Allah'ın ve
Peygamber'in emir ve yasaklarına uygun biçimde hareket etmektir.
Edeb'in
çoğulu âdâb'tır. En güzel ve hiçbir zaman eskimeyecek olan edeb ve ahlâk,
Kur'an'da öğretilen ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'in sünneti ile tatbik edilip
yaşanan âdâbtır. Hz. Peygamber (s.a.s.) “Her insan, elinin altında bulundurduğu
kimselerin her türlü hak ve hukukundan eğitim ve öğretiminden, terbiyesinden,
sorumludur.” [2]
ÂDÂB
Ahlâk, terbiye ve nezâket kuralları. Birini
ziyafete davet etme mânâsını ifade eden edep, İslâm'ın güzel saydığı söz ve
davranışlardır. Âdâb fıkhî terim olarak ele alındığında 'sünnet-i gayr-i
müekkede' hükmündedir.
Bu
itibarla edep, insanların kendisine davet olunan bilumum hayır, zarâfet,
usluluk ve güzel ahlâk demektir. Seyyid Şerîf, (et-Tarifât) adlı eserinde
edebi, "bütün hatâ türlerinden kendisiyle korunulan şeyi bilmekten
ibarettir" diye tarif etmektedir.
Bu iki kavram İslam’ın temel
ilkelerinden olup insanın ahlaki gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Bu
itibarla eğitimde öncelikle verilmesi gereken dersler arasında olmalıdır. Bu
eğitim daha ana sınıfında verilmelidir. Aksi halde verilen dersin tesiri
oldukça az olacaktır.
[1] M. Çağrıcı, Diyanet İslam Ansiklopedisi, cilt: 10, sayfa: 412-414
[2] Tecrîd-i Sarih trc., Hadis no: 487
Adı ve
Soyadı: Mehmet UZUN
(Doktora Öğrencisi)
Dönemi
: 2014-2015
Öğrenci
No : 14922717
Konu : Adab ve Talim Kelimelerinin Anlamları
ADAB-I DERS
Klasik İslâm eğitiminde,
öğretmen-öğrenci münasebetleri başta olmak üzere, pedagojik kuralları
düzenleyen disipline verilen ad.
İslâm eğitimcilerine göre
öğretmenlik, geniş bilgiyle birlikte bazı özel yetenekler isteyen bir sanattır
(bk. İbn Haldûn, s. 502-509). Bu sebeple öğretmenin bilgili olması yanında,
psikoloji ve pedagoji formasyonunun tam olmasını da gerekli gören İslâm
eğitimcileri, eğitim ve öğretimin başarıya ulaşmasını öğrenci, öğretmen ve aile
üçlüsünün birlikte sarfedecekleri çabaya bağlamışlardır. Buna göre, Allah adına
yapıldığı kabul edilen ve ibadet sayılan öğretmenlik mesleğini icra edecek
kişinin, öncelikle hem bilgi hem de ahlâk ve fazilet bakımından bu mesleğin
ehli olması, öğrencilerine karşı şefkatli ve nazik davranması gerekir.
TA'LİM
Tefil babından masdar olan talim kelimesi, birisine bir şey
öğretmek anlamında kullanılmaktadır.
Kaynak: Diyanet İslam Ansiklopedisi
KUR'AN VE KARAKTER EĞİTİMİ
HAKKINDA 10 LİTERATÜR
1.
Yüksek
Öğretim ve Öğretmen Yetiştirmede Karakter Eğitimi; Prof. Dr. Ayşen Bakioğlu,
Nur Sılay
2.
Peygamber
Ahlakını Referans Alan Karakter Eğitimi; Faruk Kanger
3.
Karakter
Eğitiminde Adalet Eğitimi; Yener Özen
4.
Karakter
Eğitimi El Kitabı; Halil Ekşi , Ahmet Katılmış
5.
Hikayelerle
Mizaç ve Karakter Eğitimi; A. Rahşan Gürel , Perihan Gürel
6.
Çocuklarda
ve Gençlerde Ahlak ve Karakter Eğitimi; Recep Şükrü Apuhan
7.
Karakter
Eğitimi; Kollektif çalışma (Kubbealtı Neşriyat)
8.
Kur'an'da
Karakter Eğitimi; Musa Kazım Gülçür
9.
Kur'an'da
Zihin Eğitimi; Yaşar Fersahoğlu
10. Kur'an'da Tevhid Eğitimi; Abdullah Özbek