Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)


 

 

MUSTAFA ACAR

14001022

YÜKSEK LİSANS

Kuran Ve Bağlamı

(Yazar: Ahmed Nedim Serinsu )

Kitabın amacı, esbabu nuzul olgusunun günümüze nasıl taşınabileceğini araştırmaktır. Söz konusu eser, 3 kitap şeklinde tasnip edilmiştir. A) I. Kitap, B) II. Kitap, C) III.Kitap

 

I. KİTAP: KURANIN ANLAŞILMASINDA ESBAB-U NUZULÜN ROLÜ

 

Birinci Bölüm: Kuran İlimleri Ve Esbab-Ü Nuzul İlmi

A.    Genel Mülahazalar

            Burada öncelikle  Kuran ilimleri kavramı, doğuşu ve gelişimi ele alınmıştır. Buna göre hz. Peygamber ve ashap döneminde Kuran ilimleri telif edilmemiştir. Çünkü hz. Peygamber hayattadır ve oluşabilecek sorulara cevap vermiştir. Yine Kuranla karışabileceği endişesiyle söz konusu ilmin tedvininden kaçınılmıştır. Ancak bu ilim, hz. Peygamber döneminde bilinmektedir. Sahabe döneminde ise bu ilimler, rivayet yoluyla diğer nesillere aktarılmıştır.

            Kuran ilimleri, sınırların genişlemesi, arap olmayanlarında müslüman olması ve kültürel etkileşimler ile Kuranı anlama ihtiyacı gibi gerekçeler bağlamında tedvin edilmiştir. Ve tabiin alimleri ve diğerleri, Kuran ilimlerinin esasını oluşturmuştur. Ve h.1. asırdan itibaren Kuranla ilgili ilimler tek tek ele alınmaya başlamıştır. Kıraat ilmi, i’rabul Kuran, Esbab-ul Nuzul vs. gibi ilimler bunlardan bir kaçıdır. Kuran ilimlerinin tek bir eser içerisinde toplayan Zerkeşi olmuştur. (El Buhari fi Ulumi’l Kuran). Kuran ilimleri, çağın gerekleri bağlamında da güncellenmiştir.

Kuran İlmi Ve Tefsir İlmi Kavramları: Kuran ilimleri kavramının netleşmesi, h. 8. asırda gerçekleşmiştir. Bu çalışmada bu kavramla ilgili tanımlara yer verilmiştir. Bu çerçevede Kuran ilmi, konusu her yönüyle Kuran olan, Kuran’la ilgili ya da Kuran’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kuran’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.

Tefsir ilmi ise, Kuranın sözcüklerini, anlamlarını, Kuran’la ilgili ilimler gereğince araştıran ilimdir. Dolayısıyla tefsirle ilgilenen Kuran’la da ilgilenecektir.

Kuran ve tefsir ilimleri, tedvin döneminin başlarından itibaren aynı manada kullanıldı. Zerkeşi ise bu iki kavramın farkını ortaya koyma noktasında önemli katkı sağladı. Buna göre tefsir ilmi, Kuran’a yönelik ilimleri; Kuran ilimleri ise Kuran’la ilgili bütün ilimleri ve bu ilimlerle ilgili umumi kaideleri içinde barındıran kavramdır.

Kuran İlimleri İçerisinde Esbab-ı Nuzulün Yeri: Esbab-ı nuzul, Kuran’ın anlaşılmasında önemlidir. Sahabe ve tabiun döneminde müstakil olarak ele alınmıştır ve Kuran’ın anlaşılmasında çok önemsenmiştir. Esbab-ı nuzul, tedvin ile birlikte ilk telif edilen ilimlerdendir. Naklidir ve bilgin sahabiler tarafından tabilere talim yoluyla ve sözlü olarak aktarılmıştır.

B. Esbab-ı Nuzul İlmi: Söz konusu eserde bu konu, alimlerin görüşleri bağlamında müzakere edilmiştir. Ve genel olarak şu şekilde tanımlanabilir: Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir ya da daha fazla ayetin, tazammum etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye denir.

            Esbab-u nuzul ile ilgili ayetler, rivayetlerle sonraki nesillere aktarılmıştır. İlk önce hadis kitaplarında kendilerine bir yer bulmuştur. bu eserde konuyla ilgili yazarlar ve eserleri hakkında bilgiler verilmiştir. (Bkz. Ss. 60-70).

C. Esbab-ı Nuzul Rivayetleri: Esbab-ı nuzül, tarihi vakıa veya nuzul asrında meydana gelmiş bir hadisedir. Bu, sahih nakille bilinir. Sahabe kadar tabiin de esbab-ı nuzul rivayetleri nakletmiştir. Hadis usulu  açısından bu rivayetler, mürsel hükmündedir. Esbab-ı nuzulü bilmek açısından onlar da sahabeden sonra kaynaktır. Ancak bu  tür rivayetlerin bazı şartları taşıması gerekmektedir. Buna göre sahabe naklinde senedin ve metnin sahih olması gerekmektedir. Tabiin naklinde senedin ve metnin sahih olması, rivayeti destekleyen başka bir tabi rivayeti, ravinin tefsir imamlarından olması ve ilmini doğrudan bilgin sahabiden almış olması gerekmektedir. Bir ayetin nuzul sebebi, ancak o ayetin nuzulünü bizzat müşahede edenlerden öğrenilmektedir. Ayrıca sebeplerini yakından bilip bunlardan bahsedenlerden rivayet ve sema yoluyla nakl ve izah etmenin de caiz olduğu sonucuna varılmaktadır. Genelde bunlar, sahabelerdir. Onların konuyla ilgili haberleri de ‘el hadisül müsned’dir. Bir hadisin müsned olması da, senedin ittisal ve merfu olmasına bağlıdır. Merfu hadis ise, hz. Peygambere isnad edilen söz, fiil ve takrirlerden oluşan hadislere denilmektedir.

Genel olarak sahabinin sebebi-nuzul tefsirlerini  kabul etmede kriter olan rey, içtihad, bilinemezlik ilkesi, tabiun için de geçerli olmuştur. Ancak istisnai olarak tabiinlerin ref etmeleri, mürsel hükmünü almaktadır. Bu çalışma içerisinde sebeb-i nuzul rivayetlerinin sıygaları hakkında ayrıntılı olarak bilgiler sunulmuştur.

            Esbab-ı nuzul rivayetleri şu şekilde tasnif edilmiştir:

Ø  Vurudu itibariyle tasnif etme: bir kısım Kuran ayetleri, sebebe binaen inmiştir. Örneğin soruya binaen inen ayetler, hükmü beyan maksadı ile varid olanlar, bunlardan bir kaçıdır.

Ø  Bir ayet iç in çeşitli sebepler zikredildiğinde hadis usulü kriterleri uygulanarak yapılan tasnif: bir ayet için farklı sebepler söz konusu olduğunda hadis usulünde rivayetlerin tenkit edilmesinde uygulanan yönteme göre tasnif edilmektedir. Örn. Ravilerden birisi sahih olup diğeri değilse  sahih olan tercih edilmektedir.

Ø  Şah veliyullah dihlevinin tasnifi: dihleviye göre nuzul ortamına ait olan rivayetlere ehemmiyet gösterilmelidir. Bunlar, ancak sahih nakil ile bilinebilir.diğer rivayetler ise tefsir için yapılmıştır. Rey ve içtihada açıktır.

Ø  Tahir bin Aşurun tasnifi: senedi sahih rivayetleri öncelemiştir. Konuyla ilgili beş tasniften bahsetmiştir: (Bkz. Ss. 91-92).

Ø  Esbab-ı nuzulu nevileri açısından tasnif etme. Bu, yeni bir yaklaşımdır. Şimdiye kadar yapılmış esbab-ı nuzul sınıflandırmalarını değerlendirmiştir ve bir sonuca bağlamıştır. Böylelikle Kuranı anlama konusunda esbab-ı nuzulden en sağlıklı şekilde yararlanma imkanı sunacaktır. Böylelikle gerçekten bir sebebe binaen inen ayetler ile tefsir için oluşturulmuş sebebi nuzuller birbirinden ayırt edilebilecektir.

 

Esbab-ı Nuzül Rivayetlerinde İhtilaf Edilmesi: Bu konu, iki şekilde gerçekleşmiştir. A) nakle dayalı ihtilaf; b)istidlalden doğan ihtilaf.

Nakle dayalı ihtilaftan maksat, sahih,  zayıf, uydurma haerlerden kaynaklanan ihtilaftır. İstidlalden kaynaklanan ihtilaf ise, daha çok rey ve içtihadla yapılan yorumlardan kaynaklanan ihtilaftır. Bu tür ihtilafların oluşmasında ise şunlar etkili olmuştur:

a)      Sürekli sebep arama souncu mezhep hareketleri, sahışların ebedileştirilmesi, israili haberler, udurma haberlerin sebeb-i nuzüle karışması.

b)      Esbab-ı nuzul riveyatleri, nuzul ortamına ait olanlar ve tefsir için apılan değerlendirmeler olarak tasnif edilmişse bu rivayetler, ihtilafa sebep olmaktadır.

 

Esbab-ı Nuzulle İlgili Meseleler:

Ø Taaddüt Meselesi: Rivayetler arası telif edilemediğinde ya da birini tercih edebileceğimiz sebepler bulamayınca bu konu öne çıkmıştır. Yani nuzul taddüt etmektedir. Burada ya sebepler taaddüt eder ki bu da bir çok nuzul sebebinin taaddütüdür. Diğeri ise nuzulun taaddütüdür ki o ad, birkaç ayet tek sebeple inmiştir. Zerkeşi, ibni teymiyye ve suyuti gibi alimler, taaddüt konusuna olumlu yaklaşmışlardır.

Ø  Hükmün Ya da Nuzulün Taahhuru Meselesi: Burada ya nuzul ya da hüküm sonradan oluşmuştur.

Ø  Umum Husus Meselesi: Nuzul sebebi olmada nass olan bir rivayet ve akabinde inene ayetin umum mu husus mu ifade edilmektedir. Burada esas olan sebebin hususisiğli değil lafzın umumiliğine göre icma olmasıdır. Çünkü hüccet olan nassdır. Sebep değildir.

Esbab-I Nuzulle İlgili İlimler:

Ø  Hikmeti Teşrii İlmi: Hükümlerin teşri buyurulmasında etken olan hikmetin sebeplerini, hakikatini arar. Maddi manevi faydası, maslahatı, sosyal menfaatler bunlardandır.

Ø  Mübhematül Kuran: Kuran’da müphem olan bırakılan bazı kelimeleri açıklamayı bırakır.

Ø  Tenasüp ve İnsicam ilmi: Ayetler ve sureler arasındaki tenasüp ve insicamı konu  edinir. Burada içtihad gündeme gelmektedir. İçtihadı ise şunlar oluşturmaktadır:

·         Edebi zevk sahibi olmak

·         Arap dilinde lisan zevki olmak

·         Kuran-ı kerim bütünlüğünü dikkate almak.

F.İslam Kültür Tarihinde Esbab-ı Nuzul Rivayetlerinin Değerlendirilmesine Genel Bir Bakış

Tefsir nakille başladı. Ve bunun ötesine geçilmedi. Bu da, ilk zamanlarda az sayıda rivayet olduğunu göstermektedir. Rivayetler sonradan çoğaldı. Sonradan sağlam olmayan rivayetler, işin içerisine girdi. Ancak tefsir rivayetleri ve ve raviler hakkında tenkitler yapıldı. Genel olarak müfessirlerin rivayetlerinde zayıf, garirp, münker hatta mevzu rivayetler de yer aldı.

Sonuç olarak tefsir rivayetlerinin çoğunluğu sahih temellere dayanmaz. Ve zayıf rivayetler, islam toplumuna girmiş ve bütün dini kıssaları etkilemiştir. Çare ise, rivayetleri sened ve metin olarak olarak tenkide tabi tutulmasıdır.

II. Bölüm :Kuran-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı Nuzul Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları

A.    Kuran’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nuzulun Yetersiz Kalmasının Sebepleri

Rivayet Açısından:

Ø  Merfu Müsned Esbab-ı Nuzul Rivayetleri: sahabe rivayetleri, rivayet ve sema yoluyla nakletmiştir ve izah etmiştir. Bu doğrultud asahabe sözü (mevkuf), Tabiun sözü (maktu) ve Peygamber sözü (müsned) birbirinden ayrılmalıdır. Sebebi nuzul konusunda peygambere ya da o döneme izafe edilen her müsned, sahih değildir. Dolayısıyla bütün rivayetler, kritik edilmelidir.

Ø  Mürsel Esbab-ı Nuzul rivayetleri: Burada tabiun akla gelmektedir. Onlar, sahabeyi anmazlar. Onların rivayetleri, tartışılmıştır. Bunların rivayetleri sened ve metin yönünden tenkide tabi tutulmalıdır.

Ø  Senedlerin Hazfedilmesi: Burada da munkatı gündeme gelmektedir. Burada da sened metin tenkidi önem arz etmektedir. Böylece mevzu olanlar ayıklanabilir.

Ø  Rivayetlerin Tasnifine Dikkat Etmeme: Çok sayıda rivayet vardır. Ve bunlar, sebeb-i nuzul konusunda rekabet halindedir. Dolayısıyla burada da tasnif büyük önem arz etmektedir. Rivayetler, önce tür olarak tasnif edilir. Usul açısından bütün rivayetler gözden geçirilmelidir. Yani esbab-ı nuzul  ile tefsir rivayetleri birbirinden ayırt edilmelidir.

Ø  Rivayet Sigalarına Dikkat Göstermeme: Nass olan rivayetler ile nass olmayan rivayetler aynı derecede değildir. Bu durumda rivyaet sahih olmalı, sebep ifade etmeli, sebebi nuzul rivayetin sebep ifade etmede ‘nass olmalı”dır.

Umumu Hususileştirme Açısından: Sebeb-i nuzulun (nass) umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılmak istenmesi burada kastedilendir. Sahabe, tabiun, tebe-i tabiun hep umum ile delil getirmiştir. Esas olan sebebin hususiliği değil, lafzın umumiliğidir.

Taaddüt ve Taahhür Meselesi: Burada nuzul sebebi olarak bir ayet için bir çok rivayet bulunması sebebiyle ortaya çıkan nuzülün taaddüt ve taahhür etmesi söz konusudur. Bu doğrultuda sebeb-i nuzul rivayetleri tasnif edilmeli, sıgalar tetkik edilmeli konunun çözülmesi için önemlidir.

Tarih İlminden Yararlanma: Sebeb-i Nuzulün yetersiz kalmasının sebeplerinden birisi de söz konusu rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi gerçekliğe aykırılık ve zamansal uyumsuzluktur. Sebep ise, her ayetin nuzul sebebini bulmaya çalışmaktır. Geçmiş ümmetlerle ilgili olaylar ile nuzul ortamı olaylarını birbirine karıştırmaktır.

B.     Kuran’ı Kerimin Anlaşılmasında Esbab-ı Nuzul Rivayetlerinin Doğurduğu Olumsuz Sonuçlar

Yorum Zenginliğine engel olması: Bu, iki şekilde gerçekleşmektedir. Ya her ayete bir nuzul sebebi arama ya  ayetin mana olarak bir çok vechesi olabilir diye düşünmek varken nuzul sebebi ile sınırlı kalma ihtiyacı ya da ayetin sebebi nuzulündeki olayın çerçevesinde sıkışıp kalmak şeklide gerçekleşmektedir.

Kuran’ı Kerimin Evrensel Hedefi Olan Kuran-İnsan-Hayat Bütünleşmesinin Önlenmesi: Bir ayetin anlamı, nazil olduğu zaman-mekan bağlamının ifade ettiklerinden daha fazla anlam ifade etmektedir. Ancak her ayette sebebi nuzul aranmaz. Nahl suresi 24-30. Ayetler bu çerçevede değerlendirilebiilir.

Konunun istismar edilmesi: Tarihçiler, rivayet tefsiri yazarları ile vaazlarında aktarımda bulunan kıssacıların söz konusu rivayetleri kendi çıkarıları doğrultusunda kullanmak istemeleri. Bazen sahışlar ebedileştirilebilir. Yani esbab-ı nuzul rivayetlerinin ayetlerin nuzul sebebi olarak şahısları hedef gösterebilmektedir. Bu da, Kuranın anlaşılmasında bakış açısını daraltabilmektedir.  Bazen de mezhep hareketlerine etkisi söz konusu olmaktadır. Diğer bir değişle mezhep taassubu ile Kuran’a yaklaşmak, burada kastedilmektedir. Çünkü burada mezhebi fikirlerin Kuran’a tatbik edilme çabası mevcuttur. Ayrıca sebebi nuzul ilmine vakıf olmamak ve rivayetlerin kasten tahrip edilmesi nedeniyle tefsirlerde yanlış hüküm verilmektedir.

III. Bölüm: Esbab-ı Nuzule Yeni bir Yaklaşım

Kuran’ı anlamada onun yerinin belirlenmesi büyük önem arz etmektedir. Bu da, yeni  ona yeni bir yaklaşım geliştirmek gerektiğini göstermektedir. Bu da şu şekilde olmaktadır.

A.    Esbab-ı Nuzul Rivayetlerinin Yeniden Değerlendirilmesi:

Esbab-ı Nuzule Olan İhtiyacın Sınırlarını Belirleyen İlkeler: Konuyla ilgili olumsuz sonuçları kaldırmak için öncelikle bu konuya nasıl yaklaşılması ve değerlendirilmesi hususuna odaklanılmalıdır. Konuyla ilgili genel ilkeler şunlar olmalıdır:

·         Esbab-ı nuzul rivayetlerinin tamamı ihata edilemez.

·         Esbab-ı nuzulu bilmeden de Kuran’ı kerim anlaşılır.

Özel ilkeler ise şunlar olmalıdır:

·         Sebebi nuzulu bilmenin durumun gereğini/gerektirdiğini bilmek gibi olduğu hallerde.

·         Sebebi nuzulu bilmemenin Kuran’ın zahir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu hallerde.

·         Kuran’ı kerimin anlaşılmasında esbab-ı nuzule ihtiyacı ilk planda Kuran belirlemelidir.

Esbab-ı Nuzul Rivayetlerinin Hadis Usulu Açısından Tenkidi

Söz konusu rivayetler hadis usulu açısından şu şekilde ele alınmalıdır:

·         Esbab-ı nuzul rivayetleri, rivayet tefsirine ait olmak bakımından bu tefsirin zaaf noktalarını taşımaktadır.

·         Rivayet tefsirinde uydurma rivayetlerin çokluğu söz konusu ise bu esbab-ı nuzul rivayetleri için de geçerlidir. Hadis usulünün kriterleri ciddiyetle uygulandığında sağlam isnatlı haberlerle zayıf ve uydurma olanlar birbirinden ayrılacaktır.

·         Bir çok esbab-ı nuzul rivayetinin senetsiz veya kesintili senetle nakledilmiş olması üzerinde önemle durulmalıdır.

·         Çeşitli sapık mezheplere mensup kimselerin kendi görüş ve kanaatlerine mesnet teşkil etmek üzere vaz ettikleri sözleri hadis ismi altında ileri sürmüş olabilir.bu noktada sebebi nuzul rivayetlerini sahih-merdud ya da mevzu hadis kriterleri bağlamında yeniden gözden geçirmek gerekmektedir.

·         Müsned ve merfu hadislere öncelik tanınmalıdır.

·         Sahabe rivayetlerinin –konuyla ilgili olarak- mevkuf olduğu bilinmelidir.

·         Tabiunun rivayetlerinin maktu olduğu bilinmelidir.

·         Metin tenkidi yapılmalıdır.

Rivayetleri Tasnif Etme: Bu konu iki şekilde mütaala edilmektedir. Birincisi, esbab-ı nuzul rivayetleridir. Sened-metin açısından sıhhat taşıyan müsned merfudur. Rivayet sigaları sebepçe nass olanlardır. İkincisi ise, tefsir için olan esbab-ı nuzul rivayetleridir. Bunlar, Kuran’ın anlaşılması için nuzul sebebi değerlendirmeleridir. Ancak ayetin inmesinin nedeni değildir. Bunu peygamberimiz, (as), sahabe, tabiun yada müfessir alimler yapmaktadır. Elbette bunların tasnifi yapılmaktadır. Vahyin ilk yorumu, ilk muhatapların bulundukları sosyal ve psikolojik şartlar, sahabenin içinde bulunduğu fikri durum ve buna dayanan yorumları tespit etmek, ancak rivayetleri tasnif etmekle mümkün olacaktır.

B. Kuranın Bütününe Dikkate Alma: Bütün olarak Kuran’ı kerim kavramı, Kuran’ın tüm özelliklerini ve bütünlüğüne ait tüm vecheleri ve bunlar arasındaki ilişkileri kucaklayan, kendisinin hususi, mu’ciz vahiy mahsulu karakterini belirleyen tastamamlık, kendi iç kesinliği ve bunların tümünün oluşturduğu bir sistem anlamındadır.

Kuran, Allah üzerinde yoğunlaşır. Bu arada insana da değer verilmektedir. Kuran ise, kendisiyle ilgili “sözün en güzeli” ifadesini kullanmaktadır. Sebebi nuzul ise Kuran ile ilgili yeni boyutlar oluşturabilir.

C.Siyak ve Sibakın Göz Önünde Bulundurulması: Bu konudan maksat, sözün baş ve sonunda uygunluk ve tutarlılıktır. Buna olgu ya da sosyal bağlam da demek mümkündür. Kuran’ın doğrudan ya da bir sebebe bağlı olarak inişi,siyak ve sibakın nasıl oluştuğunu göstermektedir.

D. Esbab-ı Nuzul ve Tarihilik Kavramı: İnsan, tarihi bir varlıktır. Kuran hemen hemen her suresinde mutlaka ya insanı, ya insan topluluklarını ya da olğu ve olayları anlatmaktadır. Kuran, fıtrata hitap etmektedir. Zira hem insanı hem de Kuran’ı indiren Allah’tır. İnsanın görevi ise, kulluktur. Nuzul sırasında insan aktiftir. Kurani değer olgusuna sahiptir. Hz.peygamber konuyla ilgili örnektir. Kuran, insanın faaliyet alanını düzenlemek ister. Onun ilk muhatabının yapıp ettikleri sebeb-i nuzul olabilmektedir. Zira yapıp etmeler, süreklilik arz etmektedir.

E. Esbab-ı nuzülün Tarihiliği: Bu konuda şunlar öne çıkmaktadır:

Ø  Tarihsel olanın varlık biçimi: Sebebi nuzul, hz. Peygamber ve sahabenin yapıp etmeleri sonucu oluşmuştur.

Ø  Zamana bağlılık/geçicilik: Bu konu, sebebi nuzulun tarihiliği konusuyla uyuşmamaktadır. Buna göre Kuran’ın mesajı bütün insan ve zamanlar için geçerlidir. Dolayısıyla sebebi nuzul, nuzul ortamının somut şartlarına bağlı olarak oluşan Kuran mesajının kendine özgü insani biçimidir.

Ø  Tarihe bağlı olma: Bu da, Kuran mesajı için uygun  değildir. Tarihi olmak ile tarihe bağımlı olmak birbirinden farklıdır. Nuzul ortamına ait esbabı nuzul rivayetleri orijinal yorum ve orijinal tarihtir.

Ø  Bir şeyin gerçketne tarihi olarak var olduğu olgusu:Sebebi nuzul tarihi olarak vardır. Örneğin hz. Musa, hz. İsa ve Hz.Peygamber örnek verilebilir.

II. KİTAP:SALEBE KISSASI (SEBEB-İ NUZÜLE YENİ BİR YAKLAŞIM)

Burada salebe kıssası yeni yaklaşım bağlamında değerlendirilmiştir. Salebenin koyunlarla zenginleşmesi ve zekat vermemesiyle ilgili rivayet, hadis usulü açısından tenkid edilmelidir. Söz konusu rivayetler tasnif edilmelidir. Tarih ilminden yararlanılmalı. Kuran bütünlüğü, siyak ve sibak uygunluğu açısından hadis yeniden göz geçirilmelidir.


 

 

III. KİTAP: TARİHSELLİK VE ESBAB-I NUZUL

            Tarihsellik felsefi bir kavramdır. Tarihsellik insanın tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cerayan eden zihni faaliyeti sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır.

            Tarihselliğin “açıklık” özelliği bulunmaktadır. Yani bu kavram,dönem dönem değişmiştir. Her dönemin filozofu kendi birikimi çerçevesinde tarihselliğin kapsamını belirlemiştir. Tarihselliğin mahiyeti değişmese de içeriği değişmiştir.

            Tarihsellik ve tarihselcilik 17 ve 19. Yüzyıllarda tarih ilminin amacı, eğilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıkmıştır. Dönemin siyasi, iktisadi ve ilmi vs. gibi alanlarda gelişmeler buda etkili olmuştur. Tarihselcilik ilk olarak Almayada ortaya çıkmıştır. Çünkü burada tarihi zihniyet beşeri ilimlerle değerlendirilmiştir. Dolayısıyla tarih okulu, hukukçular okulu tezahür etmiştir. Diğer bir ifadeyle 17-19. Yüzyıllarda tabiat ilimleri ile beşeri ilimler arasında zıtlık epistemolojik çatışmaya dönüşmüştür. Bu da tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarını gündeme taşımıştır. Bu kavramlar, tarih alanında kullanılmıştır. More, Bayer ve Hegel bunlardandır. Tarihselcilik kavramı ise, Novalis tarafından 19. Yüzyılda kullanılmıştır.

            Metodolojik olarak tarihselliğin en büyük özelliği, onun geçmiş olaylar hakkında bütün açıklama ve değerlendirmelerdeki önceden var sayılan düşünce olmasıdır.

            Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları batıya aittir. Batı kültürünün etkilerini taşımaktadır. Bu kavramlarla insanlar, artık ilmin, bilmin ve teknolojinin peşine düşmüştür. Oysa islam beşeri ve tabiat ilimleri arasında ilişki bulmaktadır. İnsanla tabiat ayrılmaz bir niteliğe sahiptir. Kainattaki düzen ilahi bir lutuftur. Ve bu kainatta insanın özel bir yeri bulunmaktadır. İslam kültüründe batı kültürünün bir parçası olan tarihsellik kavramı kültürel farklılığı gözetilmek kaydıyla kullanılmıştır. Ayrıca nuzul ortamında muhataplar aktiftir. Faaliyetleri akide ile yönlendirilmiş ve hz. Peygamber örnek olmuştur. Bu çerçevede ilk muhatapların faaliyetleri esbab-ı nuzul olabilmektedir. Nuzul sebebi de nuzul ortamında somut ve fili olanı gösterme açısında araç görevi üstlenmiştir. İnsan faaliyetleri bu çerçevede geçmiş ve gelecek arasında görev yapmış ve sonraki zamanı etkilemiştir. Tarihsellik  konusu bu çerçevede ele alınmalıdır. Konuyla ilgili esbab-ı nuzulün tahselliği bölümünde yeterli açıklamalar yapıldığı için yeniden aynı konular tekrar edilmeyecektir. 


0 Yorum - Yorum Yaz


Bochra Refas 
14922707
doktora  

KUR’ÂN VE BAĞLAM KİTABININ ÖZETİ 

Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU tarafından kaleme alınan ve 2008 yılında Şule Yayınları tarafından neşredilen Kur’ân ve Bağlam isimli eserde, esbâb-ı nüzûl konusu geniş bir bağlamda ele alınarak, konuyla ilintili değişik yaklaşımlar ve alanlar detaylı bir biçimde ortaya konulmuştur. 

Esbâb-ı nüzûl konusunun önemini ortaya koymak bağlamında, eserin başında ilk dönem tefsir bilgisinin tamamıyla bu konuyla sınırlı olduğunun altını çizen yazar, günümüzde de Kur’ân’ın anlaşılmasında en önemli aracın esbâb-ı nüzûl bilgisi olduğunu ortaya koymaktadır. 

Bu noktada yazar, klasik ulemanın esbâb-ı nüzûlu değerlendirme sadedinde ‘metodik’ bir yaklaşıma sahip olmadıklarına dair önemli bir tespitte bulunmakta ve bazı alimlerin çok önemli gördükleri bir konuyu bazılarının ise hiçbir biçimde dikkate almadıklarını belirterek, özelde esbâb-ı nüzûl konusunun genel olarak ise tefsir ilminin insanlara fayda sağlamasının ancak sağlıklı bir metodik kurgu ile mümkün olabileceğini dile getirmiştir.    

Yazarın ilk bölümde üzerinde önemle durduğu ve ayrıntılı örneklerle desteklediği bir başka konu ise, tefsir kaynaklarında kullanılan hadislerin sıhhati ile ilgilidir. Bu noktada tefsir rivayetlerini eserlerinde kullanan birçok önemli müfessirin, sağlığı tartışılacak hadisleri kullanmaktan imtina etmediklerinin altı çizilmekte ve bu rivayetlerin aktarılmış olmasının rivayetlerin sıhhatini gerektirmeyeceğinin altı çizilmiştir. Tam da bu noktada Taberî’nin Tarihi’nin önsözünde yer verdiği, “Bu kitabımızla hüccet olarak gösterilecek bir eser ortaya koymayı gaye edinmedik” sözüne yer verilmektedir. Böylelikle günümüzde Kur’ân’ın anlaşılmasında tefsir kitaplarında yer alan sağlıklı olmayan pek çok rivayetin temizlenmesinin gerekliliği ortaya konulmuştur.   

Yazar, çalışmanın ikinci bölümünde ise esbâb-ı nüzûl konusunu eleştirel bir bağlamda ele alarak, bu konunun Kur’ân’ın anlaşılmasında yegane yöntem olarak benimsenmesinden doğan sorunları ele almaktadır.  Bu çerçevede konunun değişik başlıkları üzerinde duran yazar, günümüzde de mezhep mutaassıplarının esbâb-ı nüzûl bilgisine vakıf olmamaları ve rivayetlerde kasdi tahrifat yapmaları gibi önemli sorunlara dikkatleri çekmektedir. 

Çalışmanın üçüncü bölümünde ise, daha önceki bölümlerde ortaya konulan bilgi birikiminin üzerinde yeni bir esbâb-ı nüzûl anlayışı formülize edilmektedir. Yazar böylelikle konuyu günümüze taşımaya çalışmakta ve esbâb-ı nüzûl bilgisini ve yöntemini Kur’ân’ın anlaşılması bağlamında yeniden verimli ve değerli kılmaya çalışmaktadır. 

Bu çerçevede öncelikli olarak esbâb-ı nüzûl rivayetlerini sağlıklı bir biçimde elemeye tabi tutmak için bir takım ilkeler ortaya konulmakta ve ardından esbâb-ı nüzûlun değerlendirilmesi için Kur’ân’ın bütünlüğü ilkesinin üzerinde durulmaktadır. Bütünlük kavramı ve çerçevesi geniş bir biçimde ele alındıktan sonra, tefsir ilminin önemli konuları olan siyak-sibak, tarihilik/tarihselcilik konuları üzerinde durulmaktadır.



0 Yorum - Yorum Yaz

Bochra REFAS    18.04.2015

BOCHRA REFAS -17922707 DR

KUR’ÂN VE BAĞLAM KİTABININ ÖZETİ

Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU tarafından kaleme alınan ve 2008 yılında Şule Yayınları tarafından neşredilen Kur’ân ve Bağlam isimli eserde, esbâb-ı nüzûl konusu geniş bir bağlamda ele alınarak, konuyla ilintili değişik yaklaşımlar ve alanlar detaylı bir biçimde ortaya konulmuştur.

Esbâb-ı nüzûl konusunun önemini ortaya koymak bağlamında, eserin başında ilk dönem tefsir bilgisinin tamamıyla bu konuyla sınırlı olduğunun altını çizen yazar, günümüzde de Kur’ân’ın anlaşılmasında en önemli aracın esbâb-ı nüzûl bilgisi olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu noktada yazar, klasik ulemanın esbâb-ı nüzûlu değerlendirme sadedinde ‘metodik’ bir yaklaşıma sahip olmadıklarına dair önemli bir tespitte bulunmakta ve bazı alimlerin çok önemli gördükleri bir konuyu bazılarının ise hiçbir biçimde dikkate almadıklarını belirterek, özelde esbâb-ı nüzûl konusunun genel olarak ise tefsir ilminin insanlara fayda sağlamasının ancak sağlıklı bir metodik kurgu ile mümkün olabileceğini dile getirmiştir.    

Yazarın ilk bölümde üzerinde önemle durduğu ve ayrıntılı örneklerle desteklediği bir başka konu ise, tefsir kaynaklarında kullanılan hadislerin sıhhati ile ilgilidir. Bu noktada tefsir rivayetlerini eserlerinde kullanan birçok önemli müfessirin, sağlığı tartışılacak hadisleri kullanmaktan imtina etmediklerinin altı çizilmekte ve bu rivayetlerin aktarılmış olmasının rivayetlerin sıhhatini gerektirmeyeceğinin altı çizilmiştir. Tam da bu noktada Taberî’nin Tarihi’nin önsözünde yer verdiği, “Bu kitabımızla hüccet olarak gösterilecek bir eser ortaya koymayı gaye edinmedik” sözüne yer verilmektedir. Böylelikle günümüzde Kur’ân’ın anlaşılmasında tefsir kitaplarında yer alan sağlıklı olmayan pek çok rivayetin temizlenmesinin gerekliliği ortaya konulmuştur.   

Yazar, çalışmanın ikinci bölümünde ise esbâb-ı nüzûl konusunu eleştirel bir bağlamda ele alarak, bu konunun Kur’ân’ın anlaşılmasında yegane yöntem olarak benimsenmesinden doğan sorunları ele almaktadır.  Bu çerçevede konunun değişik başlıkları üzerinde duran yazar, günümüzde de mezhep mutaassıplarının esbâb-ı nüzûl bilgisine vakıf olmamaları ve rivayetlerde kasdi tahrifat yapmaları gibi önemli sorunlara dikkatleri çekmektedir.

Çalışmanın üçüncü bölümünde ise, daha önceki bölümlerde ortaya konulan bilgi birikiminin üzerinde yeni bir esbâb-ı nüzûl anlayışı formülize edilmektedir. Yazar böylelikle konuyu günümüze taşımaya çalışmakta ve esbâb-ı nüzûl bilgisini ve yöntemini Kur’ân’ın anlaşılması bağlamında yeniden verimli ve değerli kılmaya çalışmaktadır.

Bu çerçevede öncelikli olarak esbâb-ı nüzûl rivayetlerini sağlıklı bir biçimde elemeye tabi tutmak için bir takım ilkeler ortaya konulmakta ve ardından esbâb-ı nüzûlun değerlendirilmesi için Kur’ân’ın bütünlüğü ilkesinin üzerinde durulmaktadır. Bütünlük kavramı ve çerçevesi geniş bir biçimde ele alındıktan sonra, tefsir ilminin önemli konuları olan siyak-sibak, tarihilik/tarihselcilik konuları üzerinde durulmaktadır.

Sonuç olarak yazar, esbâb-ı nüzûlun belirli ilkeler çerçevesinde ele alınması halinde Kur’ân’ın anlaşılmasına önemli katkılar sağlayacağını vurgulamaktadır. 


0 Yorum - Yorum Yaz


HATİCE MERVE ÇALIŞKAN

13922768 DOKTORA

KUR’ÂN VE BAĞLAM KİTABININ ÖZETİ

              Kur’ân ve Bağlam kitabı; “Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü”, “Sa’lebe Kıssası” ve “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” isimli üç kitaptan oluşmaktadır.

I.            Kitap; Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü

              Esbâb-ı Nüzul hakkında tek kaynak olan sahabilerden Kur'ân-ı Kerim’den inen her ayetin ne hakkında, kim hakkında ve nerede nâzil olduğu bilgisine ulaşmaktayız. Bu kitap, bu bilgilerin Kur'ân-ı Kerim’i anlama noktasında önemli bir yere sahip olması nedeniyle, geçmişten günümüze bir nevi muhasebesini yapmak amacıyla hazırlanmıştır.

              Birinci kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, “Kur’ân İlimleri ve Esbâb-ı Nüzûl İlmi” başlığı ile yazılmıştır. Burada öncelikle Kur'ân-ı Kerim İlimlerinin ne olduğundan, doğuşundan ve gelişiminden bahsedilmiştir. Daha sonra bu ilimlerden biri olan Esbâb-ı Nüzûl ilminin tanımı yapılmış, doğuşu ve gelişimi açıklanarak Kur'ân-ı Kerim İlimleri arasındaki konumuna vurgu yapılmıştır. Hadis Usûlü açısından Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri incelendikten sonra, bu rivayetler tasnif edilmiştir. Sonrasında taaddüt, taahhür ve umum-husus meselelerine yer verilip, islam kültür tarihinde Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin değerlendirilmesine genel bir bakış getirilmiştir.

              İkinci bölüm, “Kur'ân-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları” başlığı altında yazılmış, Esbâb-ı Nüzûl’un Kur'ân-ı Kerim’in anlaşılmasında yetersiz kalması ve rivayetlerinin doğurduğu olmuşuz sonuçlar incelenmiştir. Üçüncü bölüm, “Esbâb-ı Nüzûle Yeni Bir Yaklaşım” başlığı ile Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri yeniden bir değerlendirmeye tâbi tutulmuştur.

              Özet olarak, Hz. Peygamber ve ashabı döneminde Kur'ân-ı Kerim’in nüzulüne bizzat şahit oldukları için telifine gerek duyulmayan Kur'ân-ı Kerim İlimleri, Kur'ân-ı Kerim’in tefsirinin yapıldığı zamanlar bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Başlangıçta Kur'ân-ı Kerim ile alakası bulunan tüm bilgiler Kur'ân-ı Kerim İlimleri diye adlandırılırken, Zerkeşî (794/1391) ile birlikte sistematik bir hal kazanmıştır. Bu ilimlerden biri olan Esbâb-ı Nüzûl İlmi, “Nüzûl ortamında meydana gelen bir hâdiseye veya Hz.Peygamber’e yönetilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hâdisedir.” Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin ilk kayda geçirildiği eserler hadis kitapları olmuştur ve Esbâb-ı Nüzûlü bilmek ise ancak nakil yoluyla mümkündür. Sahabe nakli ve tâbiûn nakli ile gelen rivayetlerden, olayı müşahede edenlerin sahabiler olması nedeniyle sahabe nakli ile olanın tercih edilmesi söz konusudur. Bu rivayetlerin sigaları ise, sebep ifade etmede nass olan ve nass olmayan şeklinde iki grupta incelenmektedir.

              Esbâb-ı Nüzûl İlminin Kur'ân-ı Kerim’i anlama açısından yetersiz kaldığı bir takım hususlar bulunmaktadır. Bunlar, rivayetler açısından (merfu-musned, mursel Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri, senedlerin hazfedilmesi, rivayetlerin tasnifine ve rivayet sigalarına dikkat edilmemesi), umumu hususileştirme açısından (sebebiyet ifade eden sebeb-i nüzulün nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şekilde anlama çabaları), taaddüt-taahhür açısından (nüzul sebebi olarak bir ayet için bir çok sebep bulunması nedeniyle ortaya çıkan mesele)  ve tarih ilmi açısından (her ayete bir nüzul sebebi arama çabaları ve geçmiş ümmetlerle ilgili olaylar ile nüzul ortamı olaylarını karıştırma) olmak üzere 4 grupta toplanmaktadır. Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar ise, yorum zenginliğine engel olması, Kur'ân-ı Kerim’in evrensel hedefi olan Kur’ân-İnsan-Hayat bütünleşmesini önlemesi ve konunun istismar edilmesidir.

              Esbâb-ı Nüzûle yeni bir yaklaşımın neticesinde, ilk olarak ona olan ihtiyacın sınırlarını belirlenmesi gerekmektedir. Bu ilkeler genel olarak, Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin tamamının ihata edilmesinin mümkün olmayışı ve Esbâb-ı Nüzûlü bilmeden de Kur'ân-ı Kerim’i anlamanın mümkün oluşudur. Özelde ise, sebeb-i nüzulü bilmenin durumun gereğini bilmek gibi olduğu ve Kur'ân-ı Kerim’in zâhir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu haller ve Kur'ân-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule olan ihtiyacı ilk planda Kur’ân’ın belirlemesi gerektiğidir. İkinci olarak Kur'ân-ı Kerim’in bütünlüğü dikkate alınmalıdır. Üçüncü olarak siyak-sibak ilişkisi göz önünde bulundurulmalıdır.

II.         Kitap; Sa’lebe Kıssası (Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım)

              Bu kitap ise 5 ana bölümden oluşmaktadır. Ana bölümlere gelmeden önce esbâb-ı nüzûlün ne olduğu açıklanıp, Kur'ân-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule yeni bir yaklaşıma ihtiyacın ne olduğundan bahsedilmiştir. Bu kitapta amaç, esbâb-ı nüzûle yeni yaklaşımın ilkelerini bir sebeb-i nüzûl rivayeti üzerinde uygulamaktır.

              Kitabın ilk bölümünde Sa’lebe Hadisine yer verilmiştir. İkinci bölümünde s’îre, ricâl ve tarih kitaplarında bu kıssanın nasıl ele alındığı incelenmiştir. Bu kıssanın sıhhatinde sıkıntı görmeyenler, olayın doğru ancak kahramanın başkası olduğunu söyleyenler ve kıssanın sıhhatinden şüphe edenler olmak üzere 3 farklı durum olduğundan söz edilmiştir. Üçüncü bölümde hadis kitaplarından, dördüncü bölümde tefsir kitaplarından Sa’lebe kıssası incelenmiştir. Son bölümde ise esbâb-ı nüzule yeni bir yaklaşım ile bu kıssa değerlendirilmiştir. Buna göre ilk olarak bu kıssanın hadis usulü açısından tenkid edilmesi gerekmektedir. Zira senedi zayıftır. İkinci adımda rivayetler tasnif edilmelidir. Çünkü hadis kitaplarının tefsir kısımlarında bir ayetin nüzul sebebi olarak pek çok rivayet örnek gösterilmektedir. Bu kıssa da onlardan biridir. Üçüncü olarak tarih kitaplarından yararlanılmalı ve son olarak ise, Kur’âni bütünlük ve siyak-sibak bağlamında bu kıssa değerlendirilmelidir.

III.      Kitap; Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl

              Bu kitapta ilk olarak konuya bir giriş ile başlanmış, ardından amaç ve metot anlatılmıştır. Bu giriş kısmında tarihsellik kelimesinden bahsedilmiştir. Tarihsellik, felsefeye ait bir kavramdır. Kavram ise, düşünme faaliyetinin temel amacıdır. Bir kavram dil ile ifade edildiğinde terim adını alır. Yani terim, kavramı dil aracılığı ile anlatan dilsel bir simgedir. Bu bağlamda tarihsellik, tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyetlerin sonucu oluşan düşüncelere işaret eden bir kavramdır.  Bu kitapta tarihsellik kavramı esbâb-ı nüzul çerçevesinde ele alınıp, incelenmiş ve kendi kültür alanımızda bu kavramın nasıl kullanılabileceği irdelenmiştir.

              Kitap, iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, “Tarihsellik Kavramının Temellendirilmesi” dir. Özet ile, tarihsellik ve tarihselcilik terimleri, Batı’da XVII. ve XIX. yüzyıllarda tabiat ilimleri ile beşerî ilimler arasındaki zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış kavramlardır. Bu kavramlardan doğan anlam çerçeveleri günümüzde de bulanık halini korumaktadır. Bu durum bu kavramların çoğu zaman birbirlerinin yerine kullanılmalarına neden olmaktadır. Bu kavramlar, Batı düşünce sistemine ait çok geniş anlam alanlarına sahiplerdir.

              İkinci bölüm “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl” başlığı altında incelenmiştir. Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları Batı’nın kültürüne ait kavramlar olduğu için, kendisini kuşatan bu kültürel ortamdan etkilenmesi de kaçınılmazdır. Kur'ân-ı Kerim insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinerek, tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Onun hemen hemen her suresinde insan ve insan toplulukları ve onlar ile ilgili oldular ve olaylar anlatılmaktadır. Ki zaten nüzûl asrı yapıp-eden ve ne yapıp-ettiğini bilen insanlardan oluşmaktaydı. Bu yapıp-etmeleri yöneten ise değer duygusudur. İnsan tarihsel bir varlık olduğuna göre, onun yapıp-etmelerinin neticesinde oluşan esbâb-ı nüzûlün tarihsellik kavramıyla ilgili olduğu ise kaçınılmazdır. Esbâb-ı nüzulün tarihselliği; nüzûl ortamında ne gibi olaylar olmuş, hangi sorular sorulmuş, nasıl olmuş da ayetler nâzil olmuş sorularının karşılığı ve Kur'ân-ı Kerim ile insan ilişkilerinin bir bölümüne verilmiş ilahi cevaplardır.

              Yani, esbâb-ı nüzûl-tarihsellik kavramı ilişkisine, esbâb-ı nüzulün Kur'ân-ı Kerim’in bütünlüğü içerisindeki yeri ve insanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılmalıdır. Kur'ân-ı Kerim’in soyut bir düşünce biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet rehberi olduğu unutulmamalıdır. Başka kültürlere ait kavramlar kullanılırken, söz konusu kavramların tarihleri ve içerikleri göz önünde bulundurulmalıdır. 


0 Yorum - Yorum Yaz

KUR’AN VE BAĞLAM    03.05.2015

Hikmet Kıratlı 

12912709

Doktora 

 

Esbâb-ı Nüzul ilmi Kur'ân-ı Kerîm’in soyut düşünce veya düşünce biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat hidayet rehberi olduğunun delilidir. Esbâb-ı Nüzul bilgisi Kur’ân-ı Kerîmin nüzul ortamının asli unsurudur ilk zamanlarda tefsir ilmi Esbab-ı Nüzulü bilmekten ibaret olduğu belirtilmiştir. Hz. Ali, İbn Mesut ve İbn Abbas gibi bazı sahabiler; Kur'an'dan inen her ayetin ne hakkında, kim hakkında ve nerede nazil olduğunu bildiklerini söylemişlerdir. Onun için Esbâb-ı Nüzul hakkında tek kaynak sahabedir. Hocamız birinci bölümde Esbâb-ı Nüzul rivayetlerinde olgusal bir yaklaşımda bulunmuş, ikinci bölümde rivayetlerin olgusallığını eleştirmiş, son bölümde terkibi bir yaklaşımla Esbâb-ı Nüzul rivayetlerini nasıl kullanılmamız gerektiği ile ilgili sonuçları belirlemiştir.

Kur'an ilimlerinin kaynağı Kur'an-ı Kerim'dir. Hz. peygamber onu tebliğ ve tebyin etmekle görevlendirilmiştir. Hz. peygamber ve sahabe Ulumu’l Kur'an’a vakfı idiler. Sahabe ve Tabiin bu ilimleri amel etmekle birlikte öğreniyorlardı. Hicri birinci asırdan itibaren Kur'an ilimlerini öncelikle musafın çoğaltılması ile kıraat ilmi ve resmü’l Kur'an ilmi önceliklidir. Kur'an’ın lugavi yönden ele alınması Ebu’l Esved Ed Düeli (69/688) ile Kur an'ın noktalanması, harekelenmesi başlamıştır. Böylece i’rabu’l Kur'an ilmi doğmuş oldu. Ayrıca Kur'an ilimlerinin ilklerinden, mekki- medeni, nasih- mensuh ve garibul Kur'an’ı sayabiliriz. Tedvin dönemi ile bunlar kitaplaşmıştır. Zerkeşi, el- Burhan fi ulumi’l Kur'an isimli eserinde 74 Kur'an ilmini ele almış, incelemiştir.

 Kur'an ilimleri kavramı hicri 2. asırda müstakil eserler halinde görmekteyiz. Çünkü bu ilimler sahabeden tâbiuna sözlü(müşafehe) ve nakil yoluyla aktarılmıştır. Ulumi’l Kur'an kavramının günümüzdeki kullanım şekli Zerkeşi (794/1391) sayesinde vuku bulmuştur.

Kur'an ilimleri konusu her yönüyle Kur’ân-ı Kerîm olan, Kur’ân’la ilgili veya Kur’ân’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur'an'ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.

Tefsir ilmi Kur'ân I Kerîm'in sözcüklerini, anlamlarını Kur’ân’la ilgili ilimleri gereğince araştıran bir ilimdir. Tefsir ilmi ile meşgul olan Kur'an ilimlerinden yararlanmak zorundadır. Zekeşi bunu üç noktada toplar.

  1. Kitabulah'ı anlamak

  2. Kitabulah'ın manalarını açıklamak

  3. Kitabulah'ın hükümlerini tespit edip çıkarmak

  Kur'an ilimleri arasında Esbâb-ı Nüzul ilmini Dihlevi en zorları arasında saymıştır. Esbâb-ı Nüzul semadan gelen vahy-i ilahinin yeryüzünde istikbal ediliş çerçevesidir. Vahyin geldiği ortamdır. Prof. Dr. Suat Yıldırım şöyle tarif ediyor. “Bir veya daha fazla ayetin tazammun etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden hadiseye denir.” Şatibi ise Esbâb-ı Nüzul bilgisine:” muktezayı hale bilmektir “demiştir.

Sahabeden gelen Esbâb-ı Nüzul rivayetleri hadis ilminde merfu hükmündedir. Tabiun da Esbâb-ı Nüzul rivayetlerini nakletmişlerdir. Bunlara da mürsel denir. Sahabenin tesir rivayetleri rey ve içtihada imkan olmayan alana Sebeb-i Nüzul,eğer rey ve içtihat varsa gramer belagat şer-i hüküm bilgisi denir. Esbâb-ı Nüzul rivayetlerinin kalıpları vardır. Ayrıca bu rivayetlerin tasnifi de yapılmıştır. Örneğin vürudu itibariyle tasnif etmek gibi... Esbâb-ı Nüzul ile ilgili meselelerden, örneğin taaddüt meselesi, rivayetler arasında te’lif edemeyen veya tercih edecek sebep bulamayan alimler bunun ayetleri için taaddüt ettiği tezini ileri sürerler.

Birçok nüzul sebebi ile bir ayet nazil olmuş ise buna sebebin taaddüdü, tam tersine birkaç ayet tek sebep için inmişse buna nüzulün taaddüdü denir. Hükmün veya nuzülün taahhürü meselesi, bu konuda bir iki misal verecek olursak; zekât Medine'de farz olduğu halde Allah Teala zekatı Mekke'de ima ile zikretmiştir. Medine'de abdest hakkındaki ayete icma vardır. Halbuki abdestin farz oluşu Mekke'de vuku bulmuştur.

 

Esbâb-ı Nüzul’e yeni bir yaklaşımla değerlendirilmesi, Kur an'ın anlamlandırılması (tefsiri) noktasında hocamızın yaptığı tespitlere katılmamak mümkün değil. Elimizdeki Kur'an Ve Bağlam kitabının bize yön gösteren, yolumuzu aydınlatan bir deniz feneri gibi olduğunu düşünüyorum. Bu eser Esbâb-ı Nüzul’ün Kur an'ı bütünsel olarak anlamadaki önemini gözler önüne seriyor. Hocamız bizlere üzerinde çalışmamız gereken bazı hedef ve projeleri tavsiye ediyor. Ansiklopedik çalışmalar, rivayetleri yeni bir yaklaşımla tasnifi, hadis metodolojisi kriterleri ile tefsir rivayetlerinin elden geçirilmesi hedefleri diyebiliriz.

SA’LEBE KISSASI

Esbab-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım

Tefsir rivayetlerinde , esbab-ı nüzul  rivayetleride dahil ilmi yeterlilikleride olması rağmen müfessirlerimiz zayıf, garib, münker ve israiliyatı içeren bir çok hadis rivayet etmişlerdir. Şöyle diyebiliriz kültür hazinemiz olması cihetiyle  ulaşan her haberi kabul etmekle kendilerini sorumlu tutmuşlardır. Onlar senedi zikretmekle kurtulacaklarını zannediyorlardı . İmam Ahmet bin Hanbel senedi olmayan rivayete itibar edilmemeli diyerek “ şu üç şeyin aslı yoktur : Melahim, Megazi ve tefsirin” diyerek durumu tesbit etmiştir. Esbab-ı Nüzul yeni bir uslub belirlenmeli derken hocamız bunu bize Sa’lebe kıssası ile ortaya koymuştur. Tevbe 9/75 . âyetin anlaşılması adına sebebi  nüzul olarak zikredilen  Sa’lebe b. Hatıb’tir. Tevbe 75. Âyeti meali ; “ Yine onlardan kimi de Allah’a : Eğer bize lutfünden ihsan ederse muhakkak tasaddukta  bulunuruz.  Ve muhakkak salih kimselerden oluruz diye söz vermişlerdi.” Kıssa özetle şöyle: Sa’lebe Rasulullah’ın huzuruna gelmiş : “Ya Rasulallah,  Allah’a dua et de bana çok mal versin” demiş. Hz. Peygamber de Ya Sa’lebe , hakkını eda ettiğin az mal çoktan hayırlıdır” diyerek cevap vermiş. Sa’lebe dileğini yinelemiş .demiş ki: seni hak ile gönderen Allah’a  yemin ederim ki muhakkak bana çok verirse her hak sahibine hakkını veririm. Bunun üzere Rasulullah dua buyurmuş. O da bir davar edinmiş , Derken çoğalmış Medine vadisi dar gelmeye başlamış. Derken bir vadiye yerleşmiş namazlara gitmemeye başlamış derken cumaya gitmez olmuş. Hz, Peygamber sual buyurmuş , demişler ki malı çoğaldı, vadi almaz oldu . O sebeble namazlara gelmiyor. Hz. Peygamber;  Vay Sa’lebe’ye ! buyurmuş ve sadakaları toplamak üzere gönderdiği  iki tahsildara, Bu cizyeler ne ?. İstediğiniz cizyenin kardeşi diyerek zekatları vermemiştir. İki tahsildar durumdan haberdar edince  Hz. Peygamber iki defa Vay Sa’lebe’ye ! buyurmuştur. Bu olay üzerine bu âyetler nazil olmuş. Sonra Sa’lebe  sadakayı getirmiş . Hz. Peygamber : Hz Allah  beni senin sadakanı almaktan men etti. Diyerek hükmünü açıklamış.  O zaman Sa’lebe başına  toprak saçmağa başlamış. Hz. Peygamber de “ Bu senin amelindir . Emrettim itaat etmedin. Şeklinde cevab vermiştir.

Sa’lebe , Hz.Peygamberin irtihalinden sonra Hz. Ebu Bekir’e  getirmiş o da Allahın rasulünden kıskandığın bir oğlağı almam demiş, ondan sonra Hz. Ömer’de aynısını yapmış taki Hz. Osman döneminde helak olmuştur.

İbn Esir, Bu rivayetteki şahıs başkadır diyor. İbn Hacer iki tane Sa’lebe var diyor. İbn Esiri gerekçesi ne bu kıssa doğru değildir diyor , çünkü H.3.yılında cerayan eden bir harpte ölen kimsenin H. 9. Yılda olan bir olayın kahramanı nasıl olabilir demiştir. İbn Hacer. Hz. Peygamberin Salebenin zekatını kabul etmemesini, Ebu bekr ve Ömer’in de kabul etmemeleri ile ilgili haberleri sahih değildir demektedir. İbn Hazm meseleye hadis usul tekniği açısından konuya yaklaşmış; Bu âyetin kişi hakkında ne bir delil ne de bir nas vardır diyerek  bu Sa’lebe hakkındaki rivayet sahih  değildir diyor.

Sa’lebe kıssası, sebeb-i nüzul rivayet kalıplarının ikinci türü diyebileceğimiz bir tarzdadır.Sonuç olarak bu kıssadan yola çıkarsak yeni yaklaşım için: a- Hadis usulü açısından tenkid olmalıdır. b- Rivayetler tasnif edilmelidir. C- Tarih ilminden yararlanılmalıdır. D- Kur’an i bütünlük ve siyak- sibak bağlamında geğerlendirilmelidir.

                                  

TARİHSELLİK

    

            Tarihsellik; insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir durumla, tarihle ile ilğilidir. Dolayısıyla filozoflar, tarih üzerine zihinsel faliyette bulunurken, insanın reel olarak yaşadığı tarih üzerine tasarımlarından bir fikri, bir ideyi, bir bilgiyi dilsel bir simge olarak taihsellik kelimesiyle ifade etmişlerdir.

              Esbab-ı nüzul, Kur'an-ı insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insani yapıp etmelerdir. Dolayısıyla her mekan -zaman'da benzeri insani yapıp etmelerle temelde benzerlik gösterir. Aslolan bu tarihsel yapıp etmelerden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tesbit edebilmektir. Bundan daha önemlisi bunları eylem haline getirebilmektir.

               Konfüçyüs'e sordular: “Bir memleketi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağı-nız ilk iş ne olurdu ?” Konfüçyüs şöyle cevap verdi:”Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle işe başlardım.” Ve dinleyicilerin hayret dolu bakışları arasında sözlerine şöyle devam etti: ”Dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmaz ise,yapılması gereken şeyler doğru yapılmaz. Ödev gereği gibi yapılmaz ise töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, şaşkınlık içine düşen halk neyapacağını, işin nereye gideceğini bilemez. İşde bunun içindir ki

hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” (Kur'an ve Bağlam)


0 Yorum - Yorum Yaz

kuran ve Bağlam özeti    12.05.2015

Ahmed OBAID
Doktora Öğrencisi no/ 13922724 
Bahar Dönemi 2015

Kur'an kıraati Bağlam hülasası .

Birinci Kitap
Kur'ân'ın ANLAŞILMASINDA ESBÂB I NUZUL'ÜN ANLAŞILMASI

A_ ARAŞTIRMANIN Konusu, Önemi, Amaç Metodu .
1.BÖLÜM

KUR’AN VE ESBÂB-I NUZUL İLMİ

A-     Kur’an İlimleri Hakkında
B-  ESBÂB-I NÜZUL İLMİ
 c_    ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİ
1)      Sahabe nakli (merfu)

2)      Tabiun nakli ( mursel)

2. BÖLÜM

A) KUR’ANI KERİMİN ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZULÜN YETERSİZ KALMA SEBEPLERİ
1. Rivayetler Açısından.
a) Merfu-Musned Esbabı Nüzul Rivayetleri Üzerine.

b_Mürsel Esbabı Nüzul Rivayetler Üzerine.
C-Senetlerin Hazfedilmesi.

d _ Rivayetlerin Tasnifine Dikkat etmeme.
e_Rivayet Sığalarına Dikkat Göstermeme.
2_ KERİMİN ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİNİİN DOĞURDUĞU OLUMSUZ SONUÇLAR

1) YORUM ZENGİNLİĞİNE ENGEL OLMASI
2) UMUMU HUSUSİLEŞTİRME AÇISINDAN. 

.3_BÖLÜM

1) ESBABI NÜZULE OLAN İHTİYACIN SINIRLARINI BELİRLEYEN İLKELER

a) GENEL İLKELER.
b)  ÖZEL İLKELER.

2) ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİNİN HADİS USULÜ AÇISINDAN TENKİDİ.
3) RİVAYETLERİ TASNİF ETME.
4) KUR’ ANI KERİMİN BÜTÜLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI.

5) SİYAK-SİBAK’IN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI.

0 Yorum - Yorum Yaz

KUR'AN NEDİR?    14.05.2015

Ensar YILMAZ

Doktora No: 14922712

Ders: Esbab-ı Nüzul II

Ödev: “Kur’an Nedir” kitap özeti.

 

 

KUR’AN NEDİR? (Ahmet Nedim SERİNSU)

 

Hayatın değişen görünümleri karşısında Kur’an-ı Kerimin öngördüğü reel cevapları anlamak ve hayata taşımak şekli ile Kur’an-ı anlamak gerekmektedir. Kur’an insandan, okunmasını, üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını ister. Hz. Peygamber Kur’an-ı bizzat yaşantısıyla tebliğ ve tebyin etmekteydi. O Kur’an-ı ve onunla ameli birlikte öğretmekte, bir ömür boyu eğitimi hedef edinmekteydi. Ondan tevarüs eden bu eğitim Sahabe ile tabiun arasında sözle gerçekleşmiştir. Bu şekilde tedvin dönemine gelindi. Bu dönemde Kur’an-ı anlama çabaları Ulumül Kur’an başlığı altında derlendi. Bu çalışmayı yapan alimler Kur’an’ı ilim ve amel ilkesini gözeterek yapmışlardı. Amaç Kur’an-ı daha iyi anlamak ve yaşamaktı. Kur’an Nedir? Sorusuna yanıt ararken, konuya Kur’an insanın hayatını anlamlandıran kitaptır temel düşüncesi ile yaklaşılmaktadır.

İnsanda, tabiatı gereği anlama ve öğrenme merakı vardır. İnsan, hayatını anlamlandıracak bir hedefin peşindedir. Her insan kendin göre bir hakikat arayışı içinde yaşar. Bu durum eleştirici ve sentezci bir zihniyetin gelişmesine sebep olmuştur. Anlam insanın tüm yapıp etmeleriyle alakalı bir durum olduğu gibi özellikle onun inancıyla alakalı bir şeydir. İnsanın eylemleri değerleri tarafından yönetilir. Bunun içinde insanın eylemlerinin bir anlamı vardır. İnsan eylemlerini yöneten değerler üç gurupta ele alınır. Bunlar; Yüksek değerler; Sevgi inanç v.b; Araç değerler; menfaat, hasetlik v.b; Alışılan değerler; moda, zevk  gibi. Bu çerçevede hayatını anlamlandırmaya çalışan insan bunu iç ve dış dünyasında var eder. Bu var oluş üç şekilde kendini ortaya koyar. 1-Amel-eylem ortaya koyarak 2- Bir şeyi bir insanı severek 3- Sıkıntılara sabrederek. İnsan hayatına anlam ararken kendi varlığını meşrulaştırmak ister. Bu olmadan yaşayamaz. Bu arayışta başarılı olursa yeteneklerini ortaya çıkarır mutlu olur. Başarısız olursa hayat yük olur, geçici zevklerle tatmin arar.

Kişi obje ile ilişki kurmaya başlayınca fıtratından gelen imkanlar ortaya çıkar. Bunlar Ana zihniyetler, Akıl yürütme ve Alıştır. Ana zihniyetler vehbidir. Nitelikleri değişmez. Akıl yürütme herkeste aynıdır. Alış ise varoluş ile ilgilidir. Sonradan kazanılır,  nitelikleri değişir. Öz içinde anlam kazanır. İnsanın, hayatın yaşamaya değer olduğuna ilişkin bilgisi ve çabası, hatta umutsuzluğu, varoluşsal bir durumdur. Onun için insana hayatında anlam bulması, özlediği şeyleri ona fark ettirmesi, egosunun yada süper egosunun çatışan istekleri arasında uzlaşma sağlaması ve çevreye nasıl uyum sağlaması gerektiği hakkında ona yardım edecek, yol gösterecek bir rehbere ihtiyaç vardır.

 

İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KUR’AN-I KERİM

İnsan özel fıtri kabiliyetlere sahip başka hiçbir canlıya benzemeyen bir varlıktır. İnsanın bu kabiliyetinin kaynağı iki şekilde ele alınabilir. Tabiat veya Tanrı. İnsan hayatını anlamlandırırken bu ikisinden birini özgür iradesiyle seçer. Birinciyi seçen insan ben merkezli hayata anlam verme, ikinciyi seçen fıtrat-vahiy temelli anlam verme işini yapmış olur. Filozof ve düşünürlerin yaptığı ben merkezli hayatı anlama faaliyetidir. Bu faaliyet tüm insanları kuşatıcı değildir, çünkü o kendi açısından olması gerekeni yansıtır. O halde insanı anlamak için görünür fenomenlerin gerisinde var olan dünyayı anlamak gerekmektedir. Bu da fıtri ilkeleri temel alan anlam vermedir.

Allah insanı yaratmış hem fıtratını vermiş hem de hayat nimetini bahşetmiştir. Allah peygamberler aracılığı ile yarattığı insanla konuşmuş ve insanlığını, fıtrata uygun hayatı anlamlandırmalar gerçekleştirmesi için rehberler göndermiştir. O halde hayatı, tabiatı ve evreni değerlendirmek ve anlamlı kılmak, Allahın bütün varlıkların fıtratına ait ilkeleri ihtiva eden vahyine uymakla mümkündür.

İnsan imtihan edilmekte olan bir varlıktır. Bu durum iki anlam içerir, birincisi yüklenilmiş sorumluluk(emanet), yani hayatı anlamlandırma; ikincisi hürriyettir(eylem, seçme), yani iman veya inkar.

İnsan Allahın yeryüzündeki halifesidir. Diğer varlıklarla ilişkisini bu bilinç ile kurmalıdır. Tüm varlıklarla varoluşunu paylaşmalıdır. Aksi halde ben-şey ilişkisi yaşar ve bu onu mutsuz eder. Kur’anın insanın hayatını anlamlandırabilmesi için önerisi şudur. Oku, düşün, anla ve ihlasla yaşa. Kur’an insanın hayatını anlamlandıran iki yöne hitap eder. Dış dünya(dünya), İç dünya(ahiret). Bu iki yön hayatın dengesidir. Kur’anla gerçekleştirilmiş anlam insana, Allaha yönelme, yüksek ahlaki değerleri yaşama, Allahın insan için yarattıklarından gerekli ölçülerde faydalanmanın yollarını sağlar. Kur’an, insanın zihniyetini Kur’anla inşa ederek homo-quranicus’u(Kur’an’ın insanı) gerçekleştirmesini bekler. Bunun birçok yolu vardır.

 

KUR’AN NEDİR?

 

Kur’an Hz. Muhammede arapça olarak vahiy yoluyla indirilen, bize tevatür ile naklolunan Tanrı kitabının özel adıdır. Herhangi bir kökten türememiş olabileceği gibi hemzeli ve hemzesiz olmak üzere iki ayrı kökten türemiş olabilir. Kutsal kitabımız daha adında bize kendini tanıtmaktadır. Tanrı, insan sistemi düzgün kullanabilsin diye dünya, hayat, everen karşısındaki takınacağı ve bütün varlıklarla paylaşacağı tavra ait ilkeleri toplamak, birbirini tamamlayan ifadelerle birleştirerek insana oku ması için bildirmektedir. Kur’an şekil olarak bir kitap ise de diğer kitaplardan farklıdır. Çünkü o vahiy mahsulüdür. Evrenseldir. Mu’cizdir. Akli bir mucizedir. Süreklidir. Üslubu ve içeriği farklıdır. Yeterlidir. Daima yenidir. Hz. Peygamberin arzusuna uymamıştır.

Vahiy bir bilgiyi bir işareti yazılı veya sözlü olarak muhataba en hızlı ve en kestirme yoldan ulaştırmak anlamını ifade eder. Vahiy Allah’ın bütün varlıklara fıtratlarına uygun hareket etme yöntemini bildirme yolu ve insanlarla konuşma şeklidir. İnsanlarla konuşması çeşitli yollarla peygamberine bildirdiği vahiylerdir.

Kur’an ayet ve surelerden oluşan bir kitaptır. Ayet Allah’ın varlığına, Peygamberlerin doğruluğuna işaret eden, delil ve mucizedir. Ayete muhatap olan insandır. İnsan onu incelemelidir. Kur’anın tamamına ayet denildiği gibi her bir cümlesine de ayet denir. İnsanı kuşatan aleme ait ayetlere Afaki, insanın kuşattığı aleme ait ayetlere Enfüsi ayetler denir. O halde ayet insanı Allaha yönelten, ona gidişinde iz ve işaret veren her şeydir. Kevni ve kavli olarak kategorize edilir. İnsanın bir ayet olan fıtratı ve onu kuşatan evren ayeti ile örtüşen bir hayat sürdürebilmesi Kur’an’ın kanunlarına emirlerine hükümlerine uymasına bağlıdır.

Yüksek yer, rütbe, şan şeref, alamet nişan manasına gelen Sure, ayetlerden meydana gelen Kur’an bölümlerinin adıdır. Literatürde Kur’an tanımı şu şekilde yapılmıştır. Kur’an Hz.Peygambere vahiy yoluyla parça parça indirilmiş, Mushaflara yazılmış, tevatürle nakledilmiş, tilavetiyle ibadet edilen, mu’ciz, ilahi kelamdır. Kur’an kendisini el-Kitap, el-Furkan, ez-Zikr olarak isimlendirmektedir.

Sonuç olarak insan fıtratını aramaktadır. İnsan sadece vahyin insan modelinde fıtratı ile buluşabilir. İşte o zaman Kur’an’ın insanı (insanı kamil) ortaya çıkacaktır. Bu, hayattan beklentilerin tümünün fıtrat ve vahiyle örtüşmesini gerektiriyor. Dolayısıyla Kur’an insanın hayatını anlamlandıran kitaptır.


0 Yorum - Yorum Yaz

Kur'an ve Bağlam    17.05.2015

KUR’ÂN VE BAĞLAM

Zekeriya EFE

14922723

Doktora

Giriş

Sebeb-i Nüzul dendiğinde ilk akla gelen; ayetlerin veya surelerin inmesine sebep teşkil eden zeraif ve şerait gelir. Yani indiği ortamla kurulan bağlantının dikkate alınması ve bununda ayetlerin anlaşılması yönünde katkı sağlaması şeklinde anlaşılan sebep ve olaylardır. Bunun böyle olması Esbab-ı Nüzul ilmini ortaya çıkarmıştır. Yoksa Kur’ân’ı Kerim’in soyut bir düşünce veya düşünme biçimi anlamına gelmez. Bilakis Kur’ân’ın yaşanmış, yaşanabilir, yaşanacak bir hakikat ve hidayet rehberi olduğunu gösterir.

A.                    Araştırmanın Konusu ve Önemi

Kitap “Esbab-ı Nüzul" meselesinin tabii ve mantıki olarak İslam'ın başlangıcından beri Kuranın anlaşılmasında merkezi bir yer işgal ettiğine vurgu yaparak HZ. Ali, İbn Mesut ve İbn Abbas gibi bazı Sahabilerin “Kur’ân’da inen her ayetin ne, kim hakkında  ve nerede nazil olduğunu bildiklerini” söylemelerine yer vererek başlamakta ve “başlangıçta tefsir ilmi, esbab-ı nüzulü bilmekten ibaretti"[1] cümlesiyle sürdürmektedir.[2]

Kitapta;

1. Bir vakıa olarak "Esbab-ı Nüzul";

2. Kur’ân’ın anlaşılması konusundaki çabaların  esbabı nüzul olgusununda oluşturduğu çerçeve;

3. Günümüzde Kur’ân’ın anlaşılması noktasında esbabı nüzulüne yeni bir yaklaşım denemesi ele alınıyor. Şimdiye kadar esbabı nüzul konusunda yapılmış çalışmaların iki ortak yönünün olduğu vurgulanıyor.

1. Klasik Kur’ân İlimlerinde ki malumatı nakletmek;

2. Esbabı Nüzulü bilmenin faydalarından bahsetmek;

[3]. Esbabı Nüzulün Kur’ân’ın anlaşılmasında ne kadar yararlı olduğunu tartışmaya açmak, şeklinde ifade edilmektedir. Kafiyeci’nin bir sözüne atıfta bulunularak esbabı nüzulden yararlanma noktasında bazı ilkelerin vaz edileceği belirtilmektedir.[4]

B.                    ARAŞTIRMANIN AMACI

"Akli ve zihni mirasımıza yeniden kıymet taktir etmeliyiz. Bunun için umumi İslam tefekkürüne hususi bir şey ilave edemezsek de, hiç olmazsa, sağlam muhafazakar tenkit yoluyla, İslam âleminde alabildiğine yol alıp gitmekte olan hareketi kontrol altında tutacak bir hizmette bulunabilelim." İkbal’ın sözüyle esbabı nüzul rivayetlerinin değerini belirterek "Kur'an ilimleri" ve "Esbab-ı Nüzul" kavramlarını tanımlayarak  konuyu ifade etmektedir. Bunun gerekliliğini vurgulamak birlikte kitaplarda aynen geçen Esbab-ı Nüzul ilminin yararlarını onaylamak gayesinde olmadığını sunmaya çalışmaktadır.[5]

C. ARAŞTIRMANIN METODU

Serinsu hocamız, Kur’ân’ın anlaşılmasında Esbabı nüzulün bilgisini göstermeye çalışacağını ifade ederek, esbabı nüzul alanında çalışmaların;

1. Malumat çokluğu,

2. Bu malumatların sistemsizliği gibi iki olguyla karşılaştığını belirtmektedir. daha sonra esbabı nüzulün faydalarını esas alan klasik yaklaşıma karşılık sorgulayıcı yaklaşımın önemini belirtmekle kalmaz aynı zamanda üç aşamalı bir yöntem önerir.

1.  Vakıayı tespiti, (ayetin inişine neden olan olayın zamanını, kişilerini ve yerini tespit etmek.)

2.  Vakıanın sorgulanması, (Hadis Usulü kriterlerine ve tarihi vakıaya uygunluğuna göre tenkidi...)

3.  Yeni bir yaklaşım İlkesi belirlemek.

Bunların akabinde bu yöntemlerin gerekliliğini şu satırlarla savunur: “çünkü eleştirel yaklaşım, esbabı nüzulü iyi anlamayı, iyi açıklamayı, iyi tahlil etmeyi ve bir hükme varmayı gerektirir.”[6]

KUR'AN İLİMLERİ VE ESBABI NÜZUL İLMİ

 Hocamız, genel mülahazalar küçük başlığı altında Kur'an’ın anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ün rolünü incelemekte ve bazı kavramların açıklığa kavuşturulması gerektiğini vurgulayarak;

1-                    Ulumu’l- Kur’ânla ne kast ediliyor?

2-                    Tarih boyunca Kur'an İlimleri kavramından ne anlaşılmaktadır? Şeklinde soruları açıklığa kavuşturulması gerektiği inancını taşımaktadır.

Kur'an ilimleri kavramının aydınlanması dolayısıyla esbabı nüzulün bu ilmin bir dalı olacağını ortaya çıkaracağından bahsetmektedir.[7]

A. KUR'AN İLİMLERİ HAKKINDA

1. Kur'an İlimlerinin Doğuşu ve Gelişmesi

Bu bölümde Kur'an İlimleri, Kur'an’ın anlaşılmasının ilmi bir disiplin içinde  ele alınması gerektiğini ifade ederek, öncelikle Kur'an’ın kendisinin bu ilimleri teşvik ettiğine dikkat çekmektedir. Oku emri ile başlamasına dikkat çekilmiş ve Allah Resul’ünün esirlerle okuma öğretme karşılığı serbest bırakılma anlaşması ve Suffe ehli  hatırlatılarak Hamidullah'ın Suffe Ehli için "İslam’ın ilk Üniversitesi" tespitine yer verilmiştir.[8]  Öyle anlaşılıyor ki bu dönemdeki temel ilmi faaliyet Kur'an’ı doğru anlama merkezli bir okuma faaliyetidir.

Kur'an ilimleri olarak ifade edilen disiplin, kavramsal yapının Allah Resulü ve sahabesinin tavırlarıyla geliştiğini ancak onların döneminde telif eserler ortaya çıkmamasının tabii olduğu, çünkü bu disiplinin canlı şahitlerinin bulunduğu, Kur'an harici bir yazın faaliyetine gerek duyulmadığı vurgulamaktadır. Bu dönemdeki ilmi faaliyetin bir yönü Arap dili (Mecazu’l- Kur’an, İ’cazu’l-Kur’an gibi Kur’an İlimleri …) ve diğer yönü de Gözler önünde cereyan eden hadiselerdir. (Esbab-ı Nüzul, Muktezayı Hal, Vucuhul Kur’ân gibi…)[9]

Allah Resulünden sonra da özellikle birkaç sahabenin çevresinde benzer faaliyet sürdürüldü. Mekke'de İbn Abbas, Medine'de Ubey b K’ab, Kufe'de Abdullah b Mesud her birisi bir okul olmuştur. Bulundukları yerlerde öğrenciler yetiştirmişlerdir

I. Asrın sonlarından itibaren Arap dilinin kurucusu sayılan Ebu Esved ed-Dueli’nin Kur’an’ı harekelendirmesiyle Kur’ân ilimleri başlamış oldu. II. Asrın başlarında Tedvin faaliyetleri diğer dallarda olduğu gibi başladı. İslam ülkesinin sınırlarının hayli genişlemiş olması, İslam'a yeni giren insanların eğitim ihtiyacı, Sahabe neslinin ve onların yetiştirdiği insanların da sayıca azalması Tedvin faaliyetlerini zorunlu hale getirmiştir.[10]

Kur'an ilimlerinden ilk bahseden eserleri bu ilimleri tek-tek ele almışlardır. Bütün Kur'an ilimlerinin tek bir eserde bütün olarak ele alınmasını ilk defa Zerkeşi yapmıştır. Zerkeşi "El Burhan fi Ulum,'l Kur'an" adlı eserinde 74 ilimden bahsetmiştir. Onu Suyuti "El itkan fi Ulumi'l Kur'an" adlı esriyle takip etmiş ve 80 ilimden bahsetmiştir.[11]

2. Kur'an İlimleri Ve Tefsir İlimleri Kavramları

Zerkani, "Ulumu’l Kuran" ibaresinin kavram olarak ortaya çıkışı hakkında ilk fikir beyan edendir. Hocamız, H.V. Asırda Ali b. İbrahim b. Said el Hufi ye ait “el Burhan fi Ulumul kur’ân” isimli eserde ilk defa “Ulumul Kuran” kavramının ıstılahı anlamı kullanılmış olduğunu belirtmiştir.[12] Yazar, bugünkü manada açık bir kullanımın H.VIII. asırda Zerkeşi tarafından yapıldığını ifade etmektedir. Zerkeşi nin bir sözünü naklederek O'nun tıpkı Hadis ilimlerinde olduğu gibi Kur'an ilimlerinde de sistemleşmeye ihtiyaç olduğunu düşündüğünü ve bunu yapmak istediğini aktarmaktadır.

Bu arada Adnan Zarzur, İbn Teymiye, Şatıbi, Kafiyeci gibi araştırmacıların da görüşlerine başvurularak konu izaha çalışılıyor. Ulumul Kur’ân kavramının tanımı ve ne zaman kim tarafından kullanıldığı üzerine söze devam ediliyor.[13]

3. Kur'an İlimleri Arasında Esbab-ı Nüzul İlminin Yeri

Kur’ân’ın inişine şahitlik yapmış sahabenin ve daha sonra da tabiinin Esbab-ı Nüzul' hakkında haklı olarak büyük önem verildiği ifade edilerek, Esbab-ı Nüzul'ü bilme Kur’ân’ı bilmekle eşdeğer tutulduğu vurgusu yapılmıştır. Tedvin döneminde ve daha sonraları da Esbab-ı Nüzul Kur'an ilimlerinin başında gelmiştir...[14]

B. ESBAB-I NÜZUL İLMİ

1- Esbab-ı Nüzul İlminin Tanımı

"Sebep" kelimesinin irdelenmesinden sonra "Esbab-ı Nüzul" tanımları verilmektedir. Burada, "Bir ayetin sebeb-i nüzulü bu hadisedir” dendiği zaman “ayetin varoluşu, indirilişi o hadise sebebiyledir" denmek istenmez. Zira olaylar ayetin kavranmasının sebebidir. Çünkü Kur’ân hidayet rehberidir. Bununla birlikte hocamız daha önce de adı geçmiş ilim adamlarından da yararlanarak tanımları detaylı bir şekilde vermektedir. Bu tanımların ortak ve farklı yönlerini fark edebilmesi için özellikle okuyucuya bırakmakla birlikte[15] Geçmiş ümmetlere dair tarihi malumatların ve geleceğe ait haberlerin verildiği ayetlerin bir sebebe bağlı olmadan inen ayetler olduğuna değinmektedir.

Prof. Suat Yıldırımın, esbab-ı nüzulü "vahyin geldiği ortam" olarak tanımlaması, Hasan Hanefi’nin “vakıanın fikre sebkat etmesi ve olgunun düşünceyi davet etmesi” şeklinde tanımlaması dikkat çekicidir.[16]

2- Doğuşu ve Gelişimi

Bu ilmin doğuşu Kur’an İlimlerinin doğuş ve gelişimiyle aynı olarak ifade edilmekte, Esbab-ı Nüzul'ü, Kur'an’ın tedirici inişiyle, Arap kültürünü, Arap edebiyatını birlikte düşünmek lazım geldiği belirtilmektedir.[17] Sahabelerin Hem Arap kültür hayatını iyi bilmeleri, hem Arap diline vakıf olamaları ve hem de Esbab-ı Nüzul bilgisine hakim olmaları nedeniyle Kur’anı daha iyi anlıyor ve bazae içtihatlarıyla tefsir etmelerine dikkat çekilmekte ve Hasan el- Basri’nin "Cenabı Hak, ayetlerinin ne maksatla indiğini, ne murat olunduğunun bilinmesini elbette ister “sözüne vurgu yapılmaktadır.[18]

İlk tefsirler çoğunlukla rivayet tefsiri olmuştur. Müfessirler ayetlerin tefsirine sebebi nüzulünü vererek başlamayı adet edinmişlerdir. Ancak bu durumun olumsuz bir yanı müfessirler, Sebebi nüzul naklederken bazı zayıf rivayetleri de nakletmişler, bir diğer yanı insanları sanki her ayetin bir sebebi nüzulu varmış veya olmalıymış gibi bir vehime sürüklemişler ve son olarak ayetin anlam sınırlılığına insanı sevk etmektedir.[19]

3- Bu konuyla ilgili eserler.

Esbab-ı Nüzul üzerine yazılmış eserlerin, yapılmış çalışmaların bir dökümü  verilerek bir kısım eserlerin yazarı belli iken bir kısmının da belli olmadığını vurgulamakla beraber İbn Teymiye, İbn Hacer, Vahidi, Suyuti,..vb. isimleri  öne çıkardığı görülmektedir.[20]

C. ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ

1- Esbabı Nüzulü Bilmenin Yolu

Kitabımızda esbabı nüzulün ancak sahih nakille bilineceğine değinilerek esbab-ı nüzul rivayetleri  Sahabe nakli (Merfu’) ve Tabiin nakli (Mürsel) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

2- Hadis Usulü Açısından Esbabı Nüzul Rivayetleri

Kitabımızda bahsedilen "Merfu rivayet," senedin Allah Resulüne ulaşması, yani ona izafe edilmesi; “Mürsel Rivayet” ise senedin sahabede kalması yani Allah Resulüne dayandırılmamış olması olarak tanımlanmıştır.[21]

Sahabenin tefsir rivayetlerinde, Rey ve İçtihada imkân bulunmayan alanda sebebi nüzulü kullandığında; Rey ve içtihada imkân olan alanda ise "gramer, belagat, şer'i hüküm bilgisi" ne başvurduğunu ifade eden bir şema ile gösterilmesini müteakip ibni kayyım el-Cevziyye’nin beş şartına yer verilmektedir.[22]

a-Sahabe, bu izahı Hz peygamberden işitmiş olabilir.

b-Hz. Peygamberden işitenden işitmiştir.

c-Kur’ân’dan öyle anlamış olabilir.

d-İttifak edilen sözün yerine izahın bize ulaşmış olabilmesi.

e-Sahabelerin doğal dile hakim olmaları dolayısıyla daha iyi anlamış olabilmeleri.[23]

 

3- Esbabı Nüzul Rivayetlerinde Kalıplar

Kitabımızda "Esbab-ı Nüzul" rivayetlerinde kullanılan kalıbın önemli olduğuna dikkat çekildikten sonra bu alanda yapılan çalışmaların da düzenin bir sistematiğin olmadığına, kafa karıştırıcı olduğuna değinilmektedir.[24] Sebebi nüzul rivayetlerinin belirli bir kalıbı olması gerektiği, bu kalıba uymayan rivayetlerin dikkate alınmaması gerektiği vurgulayarak rivayet kalıplarını iki başlık altında inceleniştir:

a-Sebebi İfade Etmede Nass Olan Rivayetler

Yani sebebi açıkça söylenen( Şöyle oldu da şu ayet indi.. vb. Veya Kur’an’ın ifade biçiminden de sebebi anlaşılan rivayetler)

b-Sebebi İfade Etmede Nass Olmayan Rivayetler

Sebebi tahminle, ihtimal ile ifade edilen rivayetler diye ifade edildikten sonra birtakım kalıp örnekleri verilmektedir.[25]

4- Rivayetlerin Tasnifi

Hocamız, nüzul sebeplerinin tasnif edilmesi ihtiyacından söz ettikten sonra tasnif için bazı önerilerde bulunmaktadır. Bunları şu şekilde sıralaya biliriz. a- Vürudu İtibariyle Tasnif, b- Hadis Usulü Kriterleri Tasnifi, c- Şah Veliyullah Dihlevi’nin Tasnifi, d- İbn Aşurun Tasnifi ve e- Nevileri Açısında Tasnif.[26]

D.ESBAB-I NÜZULLE İLGİLİ MESELELER

Bu ilmin içerisinde bazı problemlerin olduğunu kabul eden hocamız, taaddüt ve teehhürü haklı olarak göstermektedir.

1. Taaddüt Meselesi

a- Sebebin Taaddüdü, yani birçok sebebe karşın bir ayetin nüzulüne denirken,

b- Nüzulün Taaddüdü, yani birkaç ayet bir sebebe binaen nazil olmuştur.

Bu iki maddeden sora bu görüşte olan Zerkeşi, ibn Teymiyye ve Suyuti gibi alimleri zikrederek konuya devam etmektedir.[27].(s98)

 2. Hükmün Veya Nüzulün Taahhurü (Ertelenmesi)

Bu konuda ilk söz eden İmam Zerkeşi’dir. Daha sonra İmam Suyuti de zerkeşiyi takip ederek bu konuyu incelemiştir. Zekatla ilgili ayetlerin Mekki olduğu, ancak hükmün Medine döneminde uygulanmasını özellikle örnek olarak gösterdiklerine değinilmiştir.

3. Umum Husus Meselesi

Bu bağlamda umum hususla ilgili bir takım sorular yönelterek muteber olan lafsın umumu ifade etmesidir yoksa sebebin hususiliği nassında hususiliğini ifade etmez” denilerek bir soru yönetilmektedir.

Nass umumi (genel) bir kalıp içinde ise uygulama da umumi olur...[28]

E.ESBAB-I NÜZULLE İLGİLİ DİSİPLİNLER

 1. Hikmet- Teşriiye İlmi (Ahkâm)

Teşrii, yani Şeriata dayalı kanun yapma. Şari'nin maksadını anlamada sebeb-i nüzulun önemi açıktır. Sahabe hükümlerin sebebini bildiği için Allah'ın muradını daha iyi anlayabiliyordu. Fukahanın, Sahabenin yaşantısını gören Tabiinin yaşantılarını görmek için Medine’ye gittikleri aktarılmaktadır

2.Mübhemâtu-l Kuran

Kur'an’da müphem bırakılan işaret isimleri, ismi mevsüller, zamirler vb. gibi konuları ele alan ilim dalını incelemektedir. 

3.Tenasub ve İnsicam İlmi

Ayetler arasındaki münasebeti ve uyumu konu edinen bu ilmi Zerkeşi, "Kelamın akışını düzenleyen bir mantıki olgu" olarak tanımlar. Fahreddin Razi, "Kur'anın incelikleri ayetlerdeki tertip ve münasebette bulunmaktadır" der. Ebu Bekr İbnu'l Arabi de "Kur'an ayetlerinin bir kısmının diğerlerine münasebeti; anlamları birbirine kenetlenmiş ve ifade çatısı iyi oturtulmuş tek metin, tek cümle gibi oluşudur" diyerek tanımlar.[29]

F. İSLAM KÜLTÜR TARİHİNDE ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNE GENEL BİR BAKIŞ

Kitabımızda hocamız, Esbabı Nüzul ilmini ele alan önceki alimlerin metodik davranmadıklarını, birinin önemsediğini diğerinin dikkate almadığını vurgulamakta ve tefsirin, sahabenin Allah Resulünden yaptığı nakillerle başladığını ancak giderek farklı kültürlerden insanların İslam'a girmesiyle daha kapsamlı tefsir çalışmalarına ihtiyaç duyulduğunu, bu ihtiyaca bilgin sahabelerin, sonra onlardan ders alan tabiinin sonrada tedvin döneminde ulemanın cevap vermeye çalıştığını ifade edtmektedir. Tefsirin önce nakille başladığı, az sayıda rivayetin giderek kişisel görüş ve anlayışların da eklenerek çoğaldığı ve bunlara karşı tenkitlerin de ortaya çıktığını belirtilmekte ve Tenkit yapanlara İmam Ahmed b. Hanbel’in "Üç şeyin isnadı veya aslı yoktur; Tefsir,  Melahim (savaşların),  Megazi (gazaların)" sözü örnek verilerek konu tartışmaya açmaktadır. Müfessirlerin birçoğunun tefsir rivayetlerinde özensiz davrandıklarına, sorunlu rivayetlere ve İsrâiliyât kitaplarında yer verdiklerine işaret edilmektedir.[30](s126)

II. BÖLÜM

KUR'ANI KERİMİN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNİN SONUÇLARI

Genel mülahazalar çerçevesinde tefsir alanında ilkesiz tavırlar nedeniyle, yorum zenginliğine açık olan Kur’ân’ın anlaşılmasının sığlaştırıldığı tespiti yapılmaktadır.

A. KUR'AN-I KERİM'İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZULÜN YETERSİZ KALMA SEBEPLERİ

Bu kısımda, Esbab-ı nüzulden yararlanırken ilkeleri göz ardı eden tutumlar bazı problemlere yol açmıştır denilerek Kur’ân’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kalmasının sebepleri” anlatılmaya çalışılmıştır:

a) Hadis âlimlerinin kendi derledikleri sadece nüzul açısından ele alarak "müsned" olarak niteledikleri belirtmektedir...

b)Tabiin den yapılan bazı mürsel rivayetlerde sahabe isimlerinin anılmamasıdır... İbn Teymiyye Esbab-ı Nüzul haberlerinin büyük çoğunluğunun müsned olmadığını, mürsel olduğunu söyler.[31] Gerek "müsned" gerekse "mürsel" haberlere hem sened tenkidi hem de metin tenkidi açısından ilkesel yaklaşılması gerektiğini vurgulamakta ve

bir dönem senedi bulunmayan rivayetlerin itibar görmesini İmam Suyuti bu kabil haberlere bakılması gerekmeyen haberler olarak değerlendirdiğini ifade etmektedir.

c) İsnad kusuru. Sebebi nüzul rivayetlerinde kusurun daha çok isnadında (senedinde) olduğunu ancak  metinde de kusurlar bulunduğunu, münekkit âlimlerin belirlediği ilkeler çerçevesinde bütün sebebi nüzul rivayetlerinin tenkide tabi tutulması gerektiğini belirtmektedir.

d) Ortalıkta dolaşan rivayetin çokluğuna karşın rivayetlerin doğru bir tasnife tabi tutulmaması. Şah Veliyullah Dihlevi'nin tasnif konusunu ele aldığını ve bu konuda en geçerli yolu tutan alim olduğunu vurgulamaktadır.

Hocamız, kendisinin sebebi nüzul rivayetlerini "nevi" açısından tasnife tabi tuttuktan sonra hadis usulü kriterlerine göre değerlendirmek gerektiğini ve "sebebi nüzul rivayetleri" ile "Tefsir rivayetlerinin" birbirinden ayrılması gerektiğini ifade etmektedir.

e) Rivayetlerin kalıplarına özen göstermeme. Sebep ifade etmede açık olan rivayetlerle ihtimal ifade eden rivayetlerin birbirine karışması gibi sorunlar dile getirilmektedir.

TAADDÜD-TEAHHÜR AÇISINDAN

a- Taaddüd Açısından

Hocamız, esbab-ı nüzulün taaddüdü konusunda ki görüşleri ileri sürerek ikiye ayırmıştır. Bir kısmı taaddüdün varlığını kabul etmeyerek akıllarına güvenerek “1- hâsılı tahsil etmek, 2- Mekke’de inen ayetin Medine’de de inmiş olması gerekir, 3- Cibril, her gelişinde Hz. Peygambere daha önce nazil olmamış ayetleri getirmekte idi” şeklinde üç madde öne sürmüş; buna mukabil taaddüdün varlığını kabul edenlerin de akıllarına güvenerek “1- bilineni bilmenin yararı yoktur anlamına gelmeyerek bazı âlimlerin faydalarından bahsedilmekte, 2- Mekkî ve Medenî olma gibi bir zaruret ortaya çıkma zorunluğu yoktur, 3- Cibril’in her geldiğinde yeni ayetler getirmesi gereklidir şartı öne sürülemez” şeklinde üç madde ve itiraz öne sürmelerini ortaya koyarak en önemli bir meseleyi atladıklarını dile getirmemektedir. Zira Nahl 16/126. Ayet hakkında Mahmut Zalt’ın İfadelerine ve aktarılan iki rivayetin sahihliğine değinerek taaddüdün varlığına örnek gösterenleri “bir çok âlim bu görüştedir.” Diye belirttikten sonra eleştirmiş ve şöyle demiştir: “Hâlbuki bu iki rivayet arasında bir olgu olarak işlenen duyguyu, benzeri hadislerin cereyan ettiği her zaman ve zeminde görmek mümkündür. Binaenaleyh nüzulün tekrar etmesi için bir sebep söz konusu değildir.[32]  şeklinde eleştirmiş ancak hocamızın da klasik ulemanın akıllarına güvenerek maddeler döktürmelerini ifade ederek Hz. Peygamberin aklını hesaba katmamalarını da fark edememiştir. Zira yüce Allah, “biz sana okutacağız ve sende unutmayacaksın[33] diye birçok ayetle peygamberin aklına güvenerek peygamberin fetanet sıfatına dikkat çekmiştir. “Taaddüdü savunanlara taaddüde bir engel yoktur.”[34] diyerek en büyük engelin peygamberin hafızası olduğunu unutuyorlar. Oysa Taaddüd olayında sanki şöyle denmektedir; “ne unutkan adamsın! Daha önce benzer meseleler ve sebepler muvacehesinde indirdiğimiz ayeti al sana bir daha indirelim!” bu tutum peygamberin aklına güvenmemek ve olayları analiz edebilecek yetiye sahip olmamakla suçlamak anlamına geldiğinden taaddüdün varlığı asla kabul edilemez.[35]

b- Taahhür Açısından

Taahhür olayını ayetin önce inmesi, hükmünün ise daha sonra uygulanması olarak ele aldığımızda bu olayını dile getiren Zerkeşi ve Suyuti’den bahsedilmekte ve Mennau’l-Kattan’ın bu konudaki görüşlerine kitabımız değinmektedir. Zerkeşi’nin verdiği örneklerle taahhürda ki hikmet şu ihtimallerle dile getiriliyor: “ a- Ayet, birçok manayı ihtiva edebilir, b- ihbar sığası ile gelecekte vuku bulacak bir olayı haber veren bir üslupta bulunabilir.” Denerek kamer 54/45. Ayet örnek olarak gösterilmektedir. Bu görüşe hocamız şu şekilde itiraz etmektedir: “halbuki bir anlayış ve yorum söz konusudur. Hz. Peygamber istidlal ve istişhad amacıyla bir ayeti tilavet buyurmuşsa ve ayetin nüzulü ile bu hadise arasında bir zaman farkı varsa hemen taahürden bahsedilmiştir.[36] Haklı olarak böyle bir itiraza yer vermiştir ancak yukardaki iki âlimin dikkatlerinden kaçan yüce Allah’ın hesapla ve hikmetle iş yapmasını ifade etmemiştir. Oysa en önemli olan itiraz bu olsa gerek.

A.KUR'AN-I KERİM'İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZULÜN DOĞURDUĞU OLUMSUZ SONUÇLAR

1.Yorum zenginliğine engel olması. Örnek olarak 9/75.ayet hakkında verilen Salebe olayının ayetin anlamını daralttığı görüşü verilmektedir. İbn Hazım’ın Salebe olayını hem  hadis usulü açısından değerlendirdiği ve sahih görmediği.. hem de olay çerçevesinde aktarılan malumatı Kur'an bütünlüğü ile değerlendirdiği ve uyuşmadığını söylediği aktarılmaktadır...

2. Kur'anın Evrensel Hedefi Olan Kur'an-İnsan-Hayat bütünlüğüne Engel olması...

3. Kıssa Anlatmaya Meraklı Kimselerin Konuyu İstismar Etmeleri...

III.BÖLÜM

ESBAB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM

Nüzul sebebi ile aydınlanacak ayetler belirlenmelidir. Nüzul asrının Sosyal, Fikri, İktisadi, Siyasi şartları ve insan özelliklerinin araştırılması gereklidir.

A. ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

 1. Ebab-ı Nüzule Olan İhtiyacın Sınırlarını Belirleyen İlkeler

a) Genel İlkeler

1.Sebebi nüzul rivayetlerinin tamamını derlemek mümkün değildir. Yazar burada yapılacak derlemenin zorluğu ile birlikte sıhhat derecesinden emin olmanın mümkün olamayacağını söylemek istemektedir..

2.Kur'anı anlamada sebebi nüzul zorunlu değildir. Ayetler Kur'an bütünlüğü içinde anlaşılabilir...

b) Özel İlkeler

1.Sebebi bilmek durumun gereğini bilmektir.

2."Sebebi bilmenin Kur'anın zahir (açık) naslarını mücmel (kapalı) naslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu hallerde(!?...)" diyen yazarın ilke olarak ne kast ettiği anlaşılmamaktadır....

3.Sebebi nüzule ihtiyacı Kur'an belirlemelidir. Yani Kuranı okuyan (dinleyen) kapalı ifadeler konusunda bir bekleyiş içinde ise sebebi nüzule ihtiyaç var demektir... 3/188 ayeti gibi bazı örnekler verilmektedir...

1. Ebab-ı Nüzule Rivayetlerinin Hadis Usulü Açısından Tenkidi

Yazar, rivayet tefsirlerinde özensiz bir şekilde verilen sebebi nüzul rivayetlerine dikkat çekiyor ve bunların hadis usulü kriterlerine göre senet ve metin tenkidi yapılması gerektiğini söylüyor...

Yazar burada rivayetleri öncelikle tasnif etmenin önemine tekrar dikkat çekiyor.. Tefsir için yapılan sebebi nüzul rivayetleri için "nüzul ortamında meydana gelmiş olaylar olsa bile ayetin inmesine sebep olan olaylar değildir" diyor.

3/188 Ayeti hakkında İb. Abbas'a soru soran Mervan b. Hakem olayını aktarıyor ve bu olayın kendisinin" Tefsir için yapılmış rivayet" olduğunu; İbn Abbas'ın aktardığı, ayetin iniş sebebini ise "Sebebi Nüzul" rivayeti" olarak niteliyor...

B. KUR'AN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI

Yazar biraz geç de olsa "Kuran bütünlüğünün dikkate alınmasını" önemli bir ilke olarak niteliyor... Sonra yazar genel olarak "Bütünlük" kavramını ve özel olarak ta "Kuran Bütünlüğü" kavramını tartışıyor.

"Bütün olarak Kur'anı Kerim" altınta "Kur'ani cümleler ile oluşan bütünlük, Tarihi bütünlük, Siyak bütünlüğü, Kur'ani cümleler ve sureler arasındaki bütünlük, Surelerin iç bütünlüğü, Teşrii bütünlük şeklinde

 



[1] İsmail Cerrahoğlu, Tefsir usulü, Ankara Ün. İlahiyat yay., Ankara, 1976, s. 116.

[2] Ahmet Nedim Serinsu, Kur’ân ve Bağlam, Şule yay., 2012, s. 17

[3] Serinsu, s. 18.

[4] Serinsu, s. 19.

[5] Serinsu, s. 20-21.

[6] Serinsu, s. 23-24.

[7] Serinsu, s. 29.

[8] Serinsu, s. 31.

[9] Serinsu, s. 33.

[10] Serinsu, s. 36.

[11] Serinsu, s. 37.

[12] Serinsu, s. 38.

[13] Serinsu, s. 40-43.

[14] Serinsu, s. 49.

[15] Serinsu, s. 37.

[16] Serinsu, s. 55.

[17] Serinsu, s. 56-57.

[18] Serinsu, s. 58.

[19] Serinsu, s. 59.

[20] Serinsu, s. 61.

[21] Serinsu, s. 73.

[22] Serinsu, s.77.

[23] İ’lamu’l-Muvakkiîn, ed-Dımeşki, Kahire, IV. S. 12.

[24] Serinsu, 79.

[25] Serinsu, s. 81-83.

[26] Serinsu, s. 86

[27] Serinsu, s. 98.

[28] Serinsu, s. 106.

[29] Serinsu, s. 114-115.

[30] Serinsu, s. 123-126.

[31] Serinsu, s. 140.

[32] Serinsu, s. 153-155.

[33] Â’la 87/6

[34] İbni Hacer, Fethu’l-Bari, VIII. 450; İmam Suyuti, el-İtkan, I.106.

[35] Zekeriya EFE

[36] Serinsu, s. 162.



0 Yorum - Yorum Yaz


Sema YİĞİT

14952706

Birleşik Doktora

PROF.DR. AHMET NEDİM SERİNSU’NUN ‘KUR’AN VE BAĞLAM’ ADLI KİTABININ HULASASI

 

Kur’an-ı Kerim ve doğru anlaşılması açısından esbâb-ı nuzûl kavramının yeri önemlidir. Esbâb-ı nuzûl kavramının açıklığa kavuşması için Kur’an ilimleri (Ulûmu’l-Kur’an) kavramının iyi anlaşılması gerekmektedir. Kur’an ilimleri başlangıçta Kur’an’ı anlama çabası içerisinde ortaya çıkmış, onu anlama yolculuğuna çıkanların disiplinize ettiği bir çalışmalar bütünüdür. Esbab-ı nüzulün kavramlaştırılması ve literatüre yerleşmesi ilk defa Zerkeşî ile birlikte h. 8. asırda gerçekleşmiştir. Kur’an ilimleri konusu her yönüyle Kur’anla ilgili olan ve Kur’an’ın daha iyi anlaşlılmasına yardımcı olan Kur’anla ilgili ya da Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan bilgi alanıdır. Kur’an ayetlerinin nazil olduğu ortamda meydana gelen bir olay ya da Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulan bir hadise ya da açıklanması gereken bir mevzu üzerine ayetlerin nazil olmasıyla, vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nuzûl denir. Esbâb-ı nuzûl rivayetlerinin ilk kayda geçirildiği eserler tefsir kitapları değil hadis mecmualarıdır. Hadis kitaplarında geçen ilgili bablardaki rivayetler ve esbâb-ı nuzûl kitapları sonraki nesillere o ayetlerin vahyedildiği ortamı resmedebilmek için ortaya çıkarılmış eserlerdir. Esbâb-ı nuzûl konusunda iki türlü rivayet sözkonusudur. Bunlardan birincisi sahabenin ayetlerin sebeb-i nuzûlunu izah için müsned-merfu naklettikleri rivayetler, diğeri ise sahabeden müsned-merfu olmayan rivayetlerdir ki bunlar ayetleri tefsir için söylenmiş izah mahiyetindeki değerlendirmelerdir. Rivayetleri çeşitleri açısından a)Nuzûl ortamına ait ve o ortamın özelliklerini yansıtan müsned- merfu hadislerden oluşan esbâb-ı nuzûl rivayetleri b)Ayet ve ayetlerin manasının kapsamına giren nuzûl asrında vuku bulmuş veya bilahare meydana gelmiş bir hadisenin rey ve ictihad ile misal getirildiği haberlerden oluşan esbâb-ı nuzûl rivayetleri olarak ayırmak gerekir.

Esbab-ı nüzul rivayetleri hakkında dikkat edilmesi gereken hususlar vardır: a) Her ayete bir sebep arayanların tutumları sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedileştirilmesi, isrâilî haberler ve uydurma rivayetlerin esbâb-ı nuzûl alanına dahil edilmesi, b) Esbâb-ı nuzûlun nuzûl ortamında cereyan etmemesine rağmen o döneme mal edilmesi. Elbette bunun sonucunda bazı problemler zuhur etmiştir. Bunlar taaddüd (sebeb-i nuzûlun taaddüdü, nuzûlun taaddüdü), taahhur (hükmün veya nuzûlun taahhürü), nassın umum mu yoksa husus mu olduğudur. Ortada birçok rivayet vardır ve bu rivayetlerin rekabeti içerisinde titiz bir çalışmayla tasnif edilmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu çelişkilere bir örnek vermek gerekirse Sa’lebe kıssasından bahsedilebilir.Tevbe suresi 75. ayette kendilerine nimet verildiği halde azgınlaşan insan profilinden bahsedilirken tefsirlerde bu ayetin Sa’lebe için nâzil olduğu rivayet edilmektedir. Sa’lebe Hz. Peygamber’den zenginlik için dua istemiş, Hz. Peygamber’in kendisine ‘hayırlı olanı iste’ ikazına rağmen kendisi zenginlik talebinde ısrar etmiş ve zenginliği elde ettikten sonra da tedrici olarak İslam toplumundan uzaklaşmıştır. Kimi rivayetlerde Uhud’da şehid olduğu söylenmekte iken kimi rivayetlerde ise Hz. Osman döneminde helak olduğundan bahsedilmektedir. Hz. Peygamber hayatta iken kendisinin pişman olup sadakasını getirdiği ancak Hz. Peygamber’in kabul etmediği, arkasından Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in de sadakalarını kabul etmedikleri rivayetler arasındadır.

            Esbâb-ı nuzûl ilmi ile ilgili bir diğer tartışma konusu da tarihselciliktir. 18. ve 19. yy’da Batı’da ortaya çıkan tarihselcilik anlayışı kutsal metinlerin zamansal ve mekansal olgulara hapsedilmesine yol açmaktadır. Unutulmamalıdır ki Batı’daki Aydınlanma ve Modernite sonrasında kendi kutsal kitaplarına makuliyet kazandırma çabası içerisinde ortaya çıkan bu kutsal kitap okuma metodunun elbette Kur’an için uygulanması sözkonusu olamaz. Vahyedilen ayetlerin insan ve zaman gerçeğinden kopuk olarak vahyedilmesi muhatabın insan olmasının bir sonucudur. Zira Kur’an, her nasıl 14 asır evvel hayatın tam ortasında cereyan eden hadiseler üzerine nâzil olduysa bugün de aynı insanoğlu arasında cereyen eden hadiselere uyarlanabilecek, hayatın gerçeklerinin soyutlanmış bir şekilde değil elbette insanoğlunun ihtiyaçları neticesinde peyderpey vahyedilmiştir.

            Sonuç, esbâb-ı nuzûl konusunda tefsirlerde yer alan kafa karışıklığı ve birbirine zıt rivayetlerin yer alması, sahabeden rivayet edilen müsned ve merfu olan rivayetlerle müsned ve merfu olmayan rivayetlerin birbirine karışması, bu rivayetleri aktaranların ciddi bir isnad tenkidi yapmaması hatta isnatsız bir takım rivayetlere bile yer verilmesinden meydana gelmektedir.Tüm bu rivayetlerin ciddi çalışmalar ile ele alınması gerekmektedir.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


         

         Durmuş Erdal Atak

         NO: 14922720

      DOKTORA BAHAR YARIYILI(İKİNCİ DÖNEM) NİSAN 2015

         KUR’AN VE BAĞLAM KİTABI

        ÖDEVİN İÇERİĞİ:

1-    BİRİNCİ KİTAP

A-  Birinci bölüm; Kur’an ilimleri ve esbâb-ı nüzul ilmi,

B-   İkinci bölüm; Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesinin sonuçları,

C-    Üçüncü bölüm; esbâb-ı nüzule yeni bir yaklaşım,  

2-    İKİNCİ KİTAP

-         Esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşım; Sa’lebe kıssası.

3-    ÜÇÜNCÜ KİTAP

-         Tarihsellik ve esbâb-ı nüzul

 

 EKLER

1-     “KUR’AN’I KERİM’İN NÜZUL SIRASINA GÖRE TERTİB EDİLMESİ TEKLİFİ“NE EDEBİ ELEŞTİRİ.

2-    “ESBAB-I NÜZULÜN ANLAMI NEDİR?”

          GİRİŞ

       Kitap; toplam 377 sayfadır. Birinci kitap; Bir giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde araştırmanın konusu, önemi, amacı ve metodu izah edilmektedir. Esbabı nüzulün ne olduğunu Kur’an’ı anlamada ne kadar yararlı olduğunu tartışıyor. İkinci kitap ise; Sa’lebe kıssası. Üçüncü kitap; tarihsellik ve esbab-ı nüzul. Ve iki ayrı ekten oluşmaktadır.

 

     Amaç, vahyin ışığında konuya bakarak esbabı nüzul olgusunun günümüze nasıl taşınacağını gaye edinmiştir.

    Metot olarak birinci bölümde Esbab’ı nüzul rivayetlerine, olgusal-vakıi bir yaklaşımda bulunuluyor, ikinci bölümde, bu rivayetlerin olgusalı eleştirilmiş, üçüncü bölümde ise, terkîbî bir yaklaşımla Kur’an’ın anlaşılmasında Esbab’ı nüzul rivayetlerini nasıl kullanmak gerekirle alakalı sonuçlar ortaya konulup tartışılmıştır.
 

                                                      1.BÖLÜM

    A. KUR'AN İLİMLERİ

   B.ESBAB-I NÜZUL İLMİ

   C.ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ

  D. ESBAB-I NÜZULLE ALAKALI MESELELER: TEADDÜD, TEAHHÜR, UMUM-HUSUS

  

     Birinci bölümde; genel mülahazalar kısmında "ulûmül Kur’an’’ denildiği zaman ne kast olunuyor ve tarih boyunca bu kavramdan ne anlaşılmıştır soruları cevaplanmaya çalışılmıştır. Ulûmül Kur’an, Kur’an tefsir edilirken onu anlama çabaları sürecinde bir ihtiyaç sonucu ortaya çıkmış olan Kur’an-ı Kerim’le alakalı hususi araştırmalardır, bu ibareyi ilk kullanan Zerkânî (ö.1367) olmuş, bu konuda ilk eser yazan da Zerkeşî'(ö.794)dir.

    Tefsir ilimleri ise, Kur’an ilimlerinin içinde daha dar alanlı Kur'an'ın izahını amaçlayan bir ilimdir. Kur'an ilimleri arasında, esbab-ı nüzul ilminin vahiy-vakıa  münasebetinden dolayı, onun anlaşılmasında mühim bir yeri bulunmaktadır. Esbab-ı nüzul ilmini, âlimler, Kur’an’ın anlaşılmasına imkân sağlayan, bilmek zorunda olduğumuz, muktezayı hali izah eden bir ilim olarak tarif etmektedirler. Bu ilim Kur’an ilmi ile beraber doğup gelişmiştir. Kur'an ilimlerinden biridir. Hadis ve tarihle soyutlanamayacak yoğun ilişkisi vardır. Bu konuda eski yeni her dönemde birçok eser yazılmıştır, bu konudaki en eski eser Vahidî (ö.468)'nin "esbab-ı nüzul" adlı kitabıdır. Bu konuda ikinci mühim eser Suyûtî( ö.911) nin "Lübâb ' in nükûl" adlı eseridir. Vahidî de  600 ayet, Suyûtî de ise 800 ayet vardır. Vahidî' nin eseri kendinden sonra yaşamış olan Suyutî'ye bir kaynak olmuştur denilebilir.
  Esbabı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir dolayısıyla bu alanda içtihada veya i'mali fikir etmeye mahal yoktur. Esbab-ı nüzul, Merfû yani sahabe yoluyla, Mürsel tabiûn yoluyla bilinebilir. Esbab-ı nüzul tarihi bir vakadır. Ayetlerin nüzulünü yakından müşahede edenler sebeplerini bilip nüzul keyfiyetlerinden bahsedenler sahabelerdir.  Sahabelerine bu konudaki haberleri "el-hadîsu'l musned"  addolunmuştur. Bir hadisin müsned olması için iki şart vardır:

1-    Ya senedinin ittisâli; bizzat ravinin şeyhinden işitmesi ki, mevkuf, Mürsel, muz’al olması lazımdır.

2-    Ya da Merfû, Hadis’in bizzat hazreti Peygamber’e isnat edilmesi gerekir.

                       ESBAB-I NÜZUL KALIPLARI
           Esbabı nüzul rivayetlerinin kalıpları; sebep ifade etmede "nass" olan "نص في السببية" rivayetler ve nass olmayan "ليست نصا في السببية" rivayetlerdir. "sebebi nüzul budur, şu olaydan dolayı bu ayet nazil olmuştur" şeklinde yapılan rivayetler,  nassun fissebebiyyedir. Diğeri ise; "sebebi" budur denilerek yapılmayan, olay anlatıldıktan sonra "ف" gelmemiş ve kelamın gelişinden nüzul sebebi rivayeti olduğu anlaşılmayan rivayetlerdir.
  

           Esbabı nüzul rivayetleri kitapta beş ayrı tasnifle incelenmiştir. Biz burada iki tanesini özetle inceleyeceğiz:

   1- Vürudu  itibari ile tasnif etme, çünkü Kur'an ayetlerinin bir kısmı bir sebebe binaen nazil olmuştur. Ekseriyeti ise" iptidaen" bir sebebe bağlı olmaksızın nazil olmuştur. Bir soruya cevap olarak bir sual sorma ya da fetva istemek amacıyla vârid  olanlar ki bunlar tasnifi en kolay olanlardır. Kur'an'da,
                                           "قل-يسألونك- يستفتونك"
kalıplarıyla ifade edilen cevaplardır. Birde hükmü beyan maksadı ile bir hal veya durumdan dolayı ve bir hâdisenin meydana gelmesi ile vârit olup tasnifi en zor olanlar vardır.
 2- Bir ayetin sebebi nüzulü birçok rivayet olabilir. Bu durumda sahih olanını, olayı bizzat yaşayan sahabenin veya ondan rivayet eden "tâbiînin" rivayetini, cem etme imkânı varsa Cem'i  ya da zaman farkı sebebiyle cem' etme imkânı yoksa "taaddüdün nüzul" olarak hükmedilir ve tasnifi hadis usulünün disiplinlerine göre yapılır.
   Esbab’ı nüzul rivayetlerinde ihtilafın sebebi, her ayete sebep arayanların tutumları, mezhep hareketleri, şahısların ebedîleştirilmesi arzusu, İsrail’i ve uydurma rivayetlerin bu alana sokulması gösterilebilir. İhtilaf; a- nakle dayanan; sahih, zayıf, uydurma. b- istidlalden doğan; nakle dayanmayan rey ve  içtihatla yapılan yorumlardan kaynaklananlar olarak sıralanabilir.
     Esbabı nüzul  ile ilgili meseleleri:

   1- Taaddüt meselesi, a-sebebin, b-nüzulün taaddüdü yani, sebep bir ama inen ayet çok, bir sebep iki ayrı ayet olabilir.
   2- hükmün veya nüzulün  teahhüru meselesi ki, önce hüküm sonra olay olabilir.
   3- Umum- Husus meselesi ki, "muteber olan lafzın umumudur sebebin hususu değildir."

            ESBAB-I NÜZULLE ALAKALI İLİMLER


   Esbâb'ı nüzul ile ilgili disiplinler-ilimler: bu alanda akıl, rey- içtihat söz konusu olamaz.

1- Hikmeti teşriiyye  ilmi; hikmetini bilmek amacıyla, ulemanın daha sonraları bir hükmün neden ve nerede nazil olduğunu görüp anlamak için Medine'ye gittikleri bilinmektedir.
2- Muphemât'ül- Kur'an ilmi: Kur’an’da müphem bırakılan bazı kelimeleri konu edinen ilimdir. Bu ilimler nakli ilimlerdir.

3- Tenasüp ve insicam ilmi; Kur’an’ın parçaları arasındaki nedenleri araştıran, bildiren ilimdir yani "tevkifi" bir ilim değil ictihadî bir ilimdir.


  İslam kültür tarihinde esbabı nüzul rivayetleri hakkında birçok tenkitler yapılmış, râviler hakkında az denilemeyecek sayıda tafsilatlı tenkitler yapılmış bu rivayetleri toptan eleştirenlerde olmuştur. Mesela İmam Ahmet bin Hanbel  (ö.241); üç şeyin senedi, aslı yoktur;  "tefsir, melahim, megâzî" demiştir. Bunun gerekçesi ise kitabımızda senetten mahrum olarak yapılmış rivayetlerdir denilmektedir. Tefsir rivayetlerinin çoğu sahih temeller üzerinde durmamaktadır. Bugün İslam toplumunda ki bu sahih olmayan sıkıntılı bir sürü rivayeti temizleme adına toplu,  genel bir sahih tefsir rivayetleri çalışması yapılmasına ihtiyaç vardır. Önerisi yapılmaktadır.

                                                

 

  



                                      2.BÖLÜM

A. KUR'AN'IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZULÜN YETERSİZ KALMA SEBEPLERİ

B. KUR'AN'IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DOĞURDUĞU OLUMSUZ SONUÇLAR


  Kitabımızın ikinci bölümünde ise, Kur’an’ın anlaşılmasında esbabı nüzul ün yetersiz kalma sebepleri ve onun anlaşılmasında esbabı nüzul rivayetlerinin doğurduğu sonuçlar detaylı olarak incelenmektedir.
Kur'an'ın anlaşılmasında esbab ı nüzul ün yetersiz kalma sebepleri…

1- Rivayetler açısından; senet de sahabe ve tabiinden birinin düşmesi ile senetteki kopukluktan dolayı yetersizlik olabilir.
2- Senedin hazfı  ya da rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme veya rivayetlerin sîgalarına dikkat etmeme yetersizliğe neden olabilir.

3- Kur’an’ın umum değil husus ifade ettiği anlamı verilme çabaları başka bir neden olabilir.

 4- Taaddüt ve teahhür  açısından yapılan yanlış değerlendirmeler.

5- Tarihi gerçekler ile zamansal uyumsuzluk Kur’an’ın anlaşılmasında esbab ı nüzul nüzulün yetersiz kalma sebepleri olarak gösteriliyor.
   Kur'an ı Kerim’in anlaşılmasın da esbab-ı nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar ise; bu ayetlerin,

1- Yorum zenginliğine engel olduğu,

2- Evrensel hedefi olan Kur’an’ın, Kur’an- insan- hayat bütünleşmesine engel olduğu,
3- Konunun istismar edildiği gibi birtakım sebepler gösterilerek, bunlar ikinci bölümde izah edilmektedir.

                               

 

                                                     3. BÖLÜM

A.ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

B. KUR'AN'IN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI

C.SİYAK-SİBAKIN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI

D.ESBAB-I NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI


   Kitabımızın üçüncü bölümünde ise; esbabı nüzul rivayetlerinin yeniden değerlendirilmesi, Kur’an’ın bütünlüğünün dikkate alınması, siyak sibak ın göz önünde bulundurulmasının gerekliliği, esbabı nüzul ve tarihilik kavramları incelmektedir. Esbâb'ı nüzulün yeniden değerlendirilmesi yani geleneksel yorumlardan çıkılması demektir. Kur’an’ın anlaşılmasında Esbâb'ı  nüzulün sınırlarının belirlenmesi için iki grup ilke kitabımızda söz konusu edilmiştir. Genel ilkeler; A- esbabı nüzul rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir. B- esbabı nüzul bilmeden de KUR'AN'I anlamak mümkündür.  Bu konuda ikinci grup "özel İlkeleri" ise;

a-     Sebebi nüzulü bilmenin muktezayı hali bilmek gibi olduğu haller.

b-    Esbabı nüzul bilmek, Kur’an’ın zahir naslarını mücmel naslar konumuna getirme şüphesinin bulunduğu haller

c-     Kur’an’ın anlaşılmasında esbabı nüzule olan ihtiyacı yine Kur’an’ın kendisi belirler şeklinde izah edilen özel ilkelerdir.

    Kuran-ı kerimin anlaşılmasında esbab ı nüzul rivayetlerini değerlendirirken hadis metodolojisinden yararlanarak yapılacak, tenkit, senet-metin bütünlüğü içinde yapılarak sahihini mevzu ‘undan ayırarak doğru anlamaya yardımcı olacağı ifade edilmektedir. Rivayetler, hadis ilminin disiplinleri içinde tasnif edilebilirlerse ki, bu konu kaynaklarda ele alınmamış bir konudur, Kur’an’ın anlaşılmasında daha yararlı olacaktır. Bu sebeple kitabımızda rivayetleri iki grupta mütalaa etmenin isabetli olacağı kaydedilmektedir.

1-    Esbâb'ı nüzul  rivayetleri,

2-    Tefsir için olan esbabı nüzul rivayetleri değerlendirmeleridir.

 

  Kur'an'ın anlaşılmasında esbabı nüzul ün rolü açısından Kuran’ın bütünlüğü kavramına bakıldığında Kur’an’ı cümleler ile oluşan teşrii, tarihi, siyak- sibak, sûrelerin dâhili, cümleler ve sureler arasındaki bütünlüğün dikkate alınmasının gerekliliği izah edilmektedir.

   Siyak-sibak; tenasüp ve insicam ilminin bir parçasıdır. Kur’an üzerinde düşünen nüzül ortamında yaşamış Araplar, eğer cümlelerin biri haber cümlesi ise diğeri de haber, biri inşa cümlesi ise diğeri de inşa cümlesi, ilave olarak bunlar arasında aklî, hayalî, hissi veya vehmî bir birleştirme yönü ile siyak- sibak’a işaret etmiş ve Kur’an’ın anlaşılmasında mutlaka nass, siyak-sibak, rivayet uyumu göz ardı edilmemelidir demişlerdir.

   Esbabı nüzül ve tarihîlik kavramı; esbâb'ı nüzulün  bir zaman-mekân içinde vuku bulması, sahih ( müsned- merfu) rivayetle bize ulaşmış olması sebebiyle tarihidir ve tarihi gerçekliktir. Ortamda cereyan eden hâdiselerin, soruların karşılığı olarak da tarihi olanın varlık biçimidir. Fakat tarihi koşulluluk ifade etmez. Yani Kur’an’ın vücut bulması onun varlığı ile kaim ve yokluğu ile mümkün olamaz denilemez. Vahiy mahsulü olan Kur’an ilahi iradenin meşieti ile inzal olunmuştur. Harici etkilerin ortaya çıkışı örneğin nüzul sebepleri gibi, onun indirilişi için gerçek sebep değildir. Dolayısıyla tarihsellikle Kuran’ın bir alakası olmaz. Tarihçilik kavramı Müslümanlıkla alakalı değildir. On yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda batıda ortaya çıkmış onlarla alakalı bir kavramdır.
     Sonuç olarak; bu eserde net olarak izah edilmektedir ki, Kur’an ilimleri denen ilimler bir birine tedahül etmiş birbiriyle alakalı ilimlerdir ve birbirlerini desteklemektedirler. Esbabı nüzul ilmi de bu ilimlerden biridir. İslam kültür tarihinde esbabı nüzulün Kur’an’ın anlaşılması sürecinde bir yol olduğu anlaşılmaktadır. Ama genel olarak Ahmet b. Hanbeli’n dediği gibi tefsir rivayetleri problemlidirler ve bugün günümüzde yeniden tasnif edilmeleri gerekmektedir. Esbabı nüzul Kuran’ın soyut olmadığını, yaşanabilir olduğunu çünkü bir dönemde yaşandığını gösteren en büyük bir delildir. Büyük bir iddia ile Kur’an’ın anlaşılmasında tek yol esbabı nüzul rivayetlerdir diyen âlimler olsa da bu eserde ısrarla esbabı nüzule olan ihtiyacı kuran kendisi belirler, belirlemelidir denilmektedir.
   

      Okumuş olduğunuz bu eser, genel itibariyle, içinde aynı konu madde ve mevzuların sık sık tekrar ederek, Esbab’ı nüzul mevzusunu efradını cami ağyarını mani bir şekilde izah edip öğretmektedir. Çok ilmi bir eser ve de çok fazla dipnot ve kaynakçaya başvurmuş güvenilir bir kaynak olmuştur. Kitapta her konuda kareler içine alınarak ve sık sık özet sonuç bölümleri verilerek konu yeterince aydınlatılmıştır.

     Kitabımızda tarihselcilik konusu insan ve Kuran’ın bir tarihi gerçekliği vardır, her insan bir zamanın ve hadiselerin içerisinde yaşayarak dünyadan ayrılmıştır. Asıl olan tarihi yapıp etmelerden bugüne bir ilke çıkarabilmektir. Bu gerçeği ilahi kitaba uyarlayınca evrenselliği içerisinde sebepler hususi birileri ve yerleri için olsa da umumi ve daimidir. Mevzusu üzerinde durulmuş ve yeterli bir şekilde izah edilmiştir.

 

 

                               İKİNCİ KİTAP

                     SALEBE KISSASI ÖRNEĞİ VE ESBAB-I NÜZULE YENI BİR YAKLAŞIM

   Hadis Kitaplarında bu kıssanın ele alınışı, tefsir tarihi açısından da önem arz etmektedir. İlk devirde tefsir, hadis ilminin içerisinde mütalaa ediliyordu. Tefsir ilmi müstakil olarak Tabiinden sonra yazılmaya ve ayrılmaya başlamıştır.

   Kitabımızın ilk bölümünde Sa’lebe Hadis’ine yer verilmiştir. İkinci bölümünde s’îre, ricâl ve tarih kitaplarında bu kıssanın nasıl ele alındığı incelenmiştir.  Bu kıssada Üç farklı durum olduğundan söz edilmiştir;

 

1-Bu kıssanın sıhhatinde sıkıntı görmeyenler,

2-  Bu olayın doğru ancak kahramanın başkası olduğunu söyleyenler,

3- Kıssanın sıhhatinden şüphe edenler.

  Üçüncü bölümde hadis kitaplarından, dördüncü bölümde tefsir kitaplarından Sa’lebe kıssası incelenmiştir. Son bölümde ise esbâb-ı nüzule yeni bir yaklaşım ile bu kıssa değerlendirilmiştir.

    Tefsirlerinde SA’LEBE kıssasını zikreden müfessirlerin hadisi naklederlerken iki yol takip ettiğini görüyoruz. Çoğunluk, Kıssayı Taberi'nin tefsir rivayetleri ansiklopedisi olarak tanımlanan eserinden nakletmişler. Diğer müfessirler muhtelif tarik ve kaynaklardan nakletmişlerdir.

    SALEBE kıssası tevbe suresi 75. Ayetin anlaşılmasında bize müşahhas kanaat vermemektedir. Dolayışı ile bu bilginin Kuran'ın anlaşılmasında değerlendirilmesi için yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu bağlamda SALEBE kıssasını inceleyince şu sonuçları görüyoruz;

            1-  Buna göre ilk olarak bu kıssanın hadis usulü açısından tenkit edilmesi gerekmektedir. Zira senedi zayıftır.

 

           2-İkinci olarak rivayetler tasnif edilmelidir. Çünkü hadis kitaplarının tefsir kısımlarında bir ayetin nüzul sebebi olarak pek çok rivayet örnek gösterilmektedir. Bu kıssa da onlardan biridir.

 

           3- Üçüncü olarak tarih kitaplarından yararlanılmalı ve son olarak ise, Kur’âni bütünlük ve siyak-sibak bağlamında bu kıssa değerlendirilmelidir.

 

    Sonuç olarak; Tefsir rivayetlerini eserlerinde nakleden tefsircilerin birçoğu ilmi yeterliliklerine Salah ve takva ehli oluşlarına rağmen zayıf, garip, münker ve İsrail'i birçok hadis zikr etmişlerdir. Hatta Uydurma hadis naklettikleri olmuştur. O halde âlimlerimizin bir tefsir haberini kitaplarında rivayet etmiş olmaları her zaman o rivayetin doğru olduğuna delil teşkil etmemelidir. Kuran'ın anlaşılması konusunda esbâb-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesinde yeni bir usul takip edilmelidir. Böylece tefsir kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivayet temizlenmiş olacak ve Kuran'daki bir ayeti anlamak için tefsir kitaplarını bakan kimseler onlarla karşılaşıp hiçbir esasi olmayan haberlerle meşgul olmaktan kurtulacaklardır.

 

     Tevbe suresi 75. âyeti kerimesine anlamak ve doğruyu bulmak maksadıyla nakledilen Salebe kıssası âyetin anlaşılmasına yönelik yorumları bu hadisenin sınırları içerisinde bırakmıştır. bu sebeple tefsircilerin bu konudaki yorumları birbirine zıt olmuş ve Kur’an'ın yorum zenginliğini tehdit etmiştir. Hâlbuki tevbe suresi 75. ayetini ve sebebi nüzulu olarak anlatılan SA’LEBE olayını Önerilen ilkeler ışığında bakılmış olsaydı Kur’an'ı Kerim'in mana zenginliği anlaşılacaktı. Çünkü Kur’an' la aydınlanacak hayatımızın zenginliği onun zengin bir biçimde yorumlanmasıyla pratiğe taşınmasıyla mümkündür.

 

                     ÜÇÜNCÜ KİTAP

A-Tarihsellik ve esbâb-ı nüzul

B-Tarihsellik problemi ve açıklanması

    Tarihsellik denilince ne anlıyoruz?

    Tarihsellikte tarih yapan bir varlık olarak insanın tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyetlerin sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır. Tarihsellik insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı tecrübe ettiği bir durumla, tarihle ilgilidir.

Felsefi kavram olarak tarihsellik nedir?

   Sorusuna herkesi tatmin edecek bir cevap vermek güçtür. Nitekim tarih felsefesi, epistemoloji, Hermeneutics gibi çeşitli alanlarıyla ilgisi olan bu kavramı bu sahalarda çalışan ilim adamlarından hemen hepsinin yeniden tarif etme teşebbüsü de bunu göstermektedir.

    Tarihsellik kavramının doğuşu ve gelişmesi

    Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının 17. yüzyıl ile 19. yüzyıllar arasında tarihi ilminin amacı, eğilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir.

   Tarihselliğin temel fikri, sonuç olarak tabiat bilimleri ve beşeri bilimler, ne sonuçlarının bilimsel geçerliliği ne de konuları bakımından farklıdırlar. Çünkü aynı gerçeklik, disiplinlerin beriki veya öteki kategorinin konusu olabilir, fakat metotlarına gelince ancak bu noktada birbirlerinden ayrılan bilirler.

 

      Tarihsellik ve Esbabı nüzul

Esbâb’ı nüzul, kuran insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insani yapıp etmelerdir. Dolayısıyla her mekân zamanda benzeri insani yapıp etmelerle temelde benzerlik gösterir. Asıl olan bu tarihsel yapıp etmelerden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tespit edebilmektir. Bundan daha önemlisi ise onları eylem haline getire bilmektir.

 

Sahabenin müsnet Merfû rivayetleriyle nakledilen nüzul ortamına ait Esbâb-ı nüzul rivayetleri Kur'an'ı Kerim’in anlaşılmasında orijinal yorum olarak değerlendirilebilir. Yine bu rivayetler Kur’an’ın anlaşılma sürecinde ve Kur’an’ı kerim Tarihi'nde orijinal tarihi olarak isimlendirilebilir. Tefsir için olan Esbâb-I nüzul rivayetleri ve değerlendirmelerini ise kamı var kuranının anlaşılmasında düşünülmüş yorum olarak nitelendirilebilir. Bu tür rivayetler Kur’an’ın anlaşılma sürecinde ve tarihinde düşünülmüş tarihi olarak değerlendirilebilir.

 

Esbab-ı nüzul rivayetleri ile yazılacak orjinal tarih, asrın en sahih şekilde izleme imkânı verecektir. Tefsir için yapılan Esbâb-i nüzul rivayetleri ile yazılacak düşünülmüş tarihte çok sayıda insanın iyi faaliyeti Kur’an’ı Kerim'i anlamak isteyen insanın bakış ufkuna sunacaktır.

Bütün bunlar ise siyer, tarih yazımında insani faaliyet ve davranışların başarıların tarihini ortaya koyma, tespit etme imkânı verecek, bu da insanın varlık bilincine katkıda bulunacaktır. Bu ise Esbabı nüzulün Kur’an’ı kerimin anlaşılmasındaki önemini ortaya koymaktadır çünkü bu yaklaşımla Esbabı nüzul, nüzul ortamının tarihsel bir unsuru olarak kurulan insan, hayat bütünleşmesinin nasıl temin edildiğinin somut örneklerini vermektedir. O halde orijinal tarih bize kurulan insan hayat bütünleşmesini gösteriyor. Düşünülmüş tarih ise orijinal tarihin içinde bulunan mekân, zamana nasıl uyarlandığını yani Kur’an’ın yaşanabilir olduğunu gösteriyor. Kur’an’ın da halife olarak tanımladığı insandan beklediği, kurulan insan, hayat bütünlüğünü gerçekleştirmesi değil midir?

EK 1: “KUR’AN’I KERİM’İN NÜZUL SIRASINA GÖRE TERTİB EDİLMESİ TEKLİFİ“NE EDEBİ ELEŞTİRİ

        Bu makale Mısırlı âlim Muhammed Ali Dıraz tarafından 1951 yılında “Mecelletül Ezher’e“ yazılmış bir makaledir. Mısır adalet bakanlığından Yusuf Raşid’in ,“Kur’an’ı Kerim’i Allah’ın inzal ettiği üzere tertip edin!“ isimli araştırması üzerine Ezher üniversitesi rektörlüğünün isteği üzerine yazmıştır.

      Rıza, şu anki tertibin okuyucuyu şok ettiğini, kafaları karıştırdığın dolayısıyla makul bir Kur’an anlayışı için nüzul sırasına göre tertibin zaruri ve faydalı olacağını iddia ediyor. Buna mukabil Dıraz ise,

Rıza bilmeden iki itirafta bulunuyor.

 1-     Hem Mekkî hem de Medeni parçalar ihtiva eden bir surede ifadeyi akıcı buldu ise nasıl olurda  biri Mekkî diğeri Medenî  olan iki komşu arasında rahat akıcı bir geçiş bulamaz. Hâlbuki her bir sûre müstakil bir bütünlük olduğu için, bu durum sûrelerde daha kolaydır. Şüphesiz iki yabancı cismin komşuluk etmesi bir cisme yabancı nesnelerin girmesinden daha kolaydır. Buna göre Rıza’nın  önerdiği üzere Mekkî'nin Medenî ile komşuluk etmesi kaçınılmaz bir durumdur.
   Netice olarak Mekkî sûreden Medenî sureye geçmeye mecbur olacaktır. İşte o zaman Mekkî sürenin sonunda medeni surenin başına geçişten dolayı ortaya çıkacak ve onun görüşüne göre iki renk arasındaki kadar olan boşluğu nasıl yorumlayacaktır?

2-      Rıza’nın, ifadesine göre ayetlerin terkibindeki sistemi değiştirmeye engel olan şey, onların sürelerde yalnız sahabenin içtihadıyla değil, hazreti peygamberin tevkifi ilahi ile bir araya getirmesi dolasıyla tağyir ve tebdilin arız olması mümkün olmayan bu tertipte var olan kutsiyeti gözetmek zorunludur.

Bu tümdengelimin gereği şudur ki eğer yazar surelerin bugün bulundukları konumlardaki tertibin tevkifi tertip olduğunu idrak etseydi onu kesinlikle muhafaza ederdi bu tertibin tağyirine asla cüret etmezdi.

 Rıza’nın görüşlerini kısaca özetleyip cevaplayacak olursak;

1-Rıza, “Mekkî sureden Medeni ye geçişte okuyucu bir sarsıntıya uğruyor, siyaktan kopuk yabancı bir ortama tepeden inme sokuluyor” diyor.

 Cevabımız ise, “ şiddetli sarsıntı”, “yabancı ortam” ve benzerleri yazarların üslubunda bilinen ibareler ve kullanılan kalıplardır ki realiteye uymadığı ve sırf genel anlamda kullanıldıkları sürece hakikati arayan kişiyi tatmin etmez. Böyle olduğu zaman da bu ibarelerin ne hariçte ve ne de yazarın zihninde bir medlulü olmayan soyut lafızlar olmasından korkulur.

2-Rıza, “surelerin mevcut tertibi teşrideki tedriç hikmetini ihlal etmektedir.” diyor.

Bu görüş müthiş bir gaflet ve iki farklı makamı birbirine katan bir bakış açısına delalet etmektedir:1- tenzil ve talim makamı, 2-tedvin ve tertil makamı. Bu ikisi ilk günden iki farklı amacı gerçekleştirmek üzere konulmuş makamlardır. Birincisi teşriin ihtiyaçlarını tesbit etmeye dayanır; ikincisi ise beyani durumun ihtiyaçları arasında bağlantı kurar. Bu iki ihtiyaçtan birini diğerinin yerine koyma çabasında olmak hikmetten nasibi olmamak, bir şeyi layık olmadığı yere bırakmak demektir.

3-Rıza,” kur’an’ı kerim’in konularında, meselelerinde  konu konu maharet kazandığında, surelerde ayetkerin tertibindeki sırra ayet ayet vakıf olduğunda; ve bundan sonra da surelerin tertibindeki vecihleri öğrenmeye arzu duyduğunda şunu iyi bilsin ki bu konuda insanların görüşlerinden, bakış açılarından dolayı sahip oldukları, birbirlerinden daha incelikli ve derinlikli olanları vardır.

  Bu konuya en yakın, kabul edilebilir görüş müsteşriklerin ki,

“ Kur’an’ı Kerim’in tertibinde genel olarak surelerin uzun olanları ile başlanmış, sonra da orta uzunlukta olanlar ve nihayet kısa olanlar gelmiştir.”

  Surelerin tertibinin ne ilahi tevkif ve ne de nebevi tevkif olmadığını, bu tertibin sahabenin içtihadına ait bir tasarruf olduğunu varsaysak bile, o zaman bize sahabenin ve onlardan sonra gelen bütün Müslümanların icmaıının bu tertip üzerinde karar kılmış olmasının kutsiyeti ve saygınlığı yeterlidir.

 

 

 

EK 2:” ESBAB-I NÜZULÜN ANLAMI NEDİR?”

    Hasan Hanefi’nin bu makalesi “ Maza ta’ni esbâbu’n nüzul” ismiyle: ed din ve’s-sevra fi Mısr(1952-1981), el- yemin ve’l yesar fi’l-fikri’d-dini(mektebetu’l-mebduli,kahire 1989)’nin 7. Cilt 69-75. Sahifelerinde yayımlanmıştır.

1-    Vahiy ve gerçeklik

      Esbâb-ı nüzul şu demektir ki, gerçekliğe yani nüzul ortamına, doğrudan doğruya , zorla kabul ettirilmiş, indirilmiş değildir. Bilakis, özellikle vakıaya, olgusal olana, vahiy ortamına bir hitaptır. O dönemin liderini, önderini arayan, kendi zihin dünyasını kuramayan Arap yarımadasına hitap ediyordu.

2-    Nass ve maslahat

       Nass: usulcülere göre, Kur’an ve sünneti ifade eden bir terimdir.  Genel olarak tanımı ise; kendisi dışında bir unsura ihtiyacı olmadan, kendi lafzı ve sigasıyla manaya delalet eden ve kelamın siyakından asli maksadın bu olduğu lafızdır.

       Esbâb-ı nüzul, aynı zamanda, gerçekliği, vaki, hakiki ve gerçek olanı insanın fıtratı ile idrak etmesi, anlaması; diğer insanların da bu gerçekliği kabul etmesi ve onaylaması demektir. Gerçeklik, somut hayat, vakıa ile kaynaşarak, problemlerin çözümünün düzenlenmesi vahyin ölçütlerine zaruri olarak uyması demektir.

      Esbâb-ı nüzul, meselelerimize, problemlerimize çözüm bulduğumuz, her vesile ile vahiyden seçtiğimiz şey demektir. Ama tek başına bütün olarak vahyin tefsiri için girişilen her çaba ve onun tek bir parça olarak alınması, vahyin başlangıçtaki nüzul üslubuna tenakuz teşkil eder.

   ALLAAH-U A’LEM BİS-SAVAP…


0 Yorum - Yorum Yaz



KUR’AN VE BAĞLAM KİTABI ÖZETİ 20.05.2015

 

Adı ve Soyadı: ALİ AKKUŞ

Öğrenci No: 14922706 ( DOKTORA)

Dönem: 2014/2015 BAHAR DÖNEMİ

Konu: ESBAB-I NÜZUL II-1.ÖDEV

BİRİNCİ KİTAP

Ulum’ul Kur’an ve sebebi nüzul kavramları Kuran’ın ve sebebi nüzulün rolünün anlaşılmasında önem arz eden kavramlardır. Öncelikle bunların tahlil edilmesi gerekmektedir. Böylece sebeb-i nüzulün önemi de daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır.

Kuran ilimleri, ilk asırlarda genel kuran bilgisini ifade edecek şekilde kullanılmış olsa bile daha sonraları tek ve bağımsız olarak ele alınmış ve muayyen bir alanda uzmanlaşmış özel bir bilgi alnı olarak görülmüştür. Ulum’ul Kuran kavramını ilk kez kimin kullandığı kapalı bir konudur. Ancak ZERKEŞİ’nin (v. 794), Hicri 8.yüzyılda kur’an ilimlerini sistemleştirdiği bilinmektedir. Bu ilimlerin sayısı tam olarak belirlenememiştir, çünkü bu ilimlerin sayısına herhangi bir sınır konulamaz ve her âlimin kendi döneminin kültür ve bilim anlayışı ile doğru orantılı olarak da sayıları değişebilir.

Kuran ilimlerini genel olarak tanımlayacak olursak; konusu her yönüyle Kur’anı Kerim olan, Kur’an ile ilgili veya kuranın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, kuranın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bilgi türüdür, diyebiliriz. Bu açıdan bakılacak olursa, kuran ilimlerini genel bir isim ve sebeb-i nüzul ilmini de bu ilimler altındaki özel bir ilim dalı olarak ele alabiliriz.

Esbab-ı nüzul ilminin, Kuran’ın anlaşılmasında çok önemli bir yere sahip olduğunu, sahabelerin bu ilmi, nerdeyse kuranın anlaşılması ile eş değer tutmalarından anlayabiliyoruz. Bu ilmin tanımını ise ‘’ nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilen bir soruya karşılık vuku bulduğu günlerde bir veya birkaç ayete cevap vermek ve hükmü açıklamak için nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir’’ şeklinde yapabiliriz.

Esbab-ı nüzulü kayda geçip nakleden ilk eserler hadis mecmualarıdır ve bu rivayetler hadis kitaplarının tefsir bölümlerinde zikredilmiştir. Bu rivayetler ancak sahih nakille bilinebilir. Bu anlamda içtihada ve rey’e yer yoktur. Sebebi nüzul akılla idrak edilmesi mümkün olmayan, sahabelerden müsned-merfu olarak nakledilen rivayetlerdir. Sahabenin müsned-merfu olmayan rivayetleri ise tefsir rivayeti yerine geçer ve mevkuf olarak isimlendirilir. Bunlara sahabenin sebeb-i nüzul değerlendirmesi diyebiliriz. Tabiundan gelen esbab-ı nüzul rivayetleri ise “mürsel rivayetler” olarak adlandırılır. Bu rivayetlerde sahabe ismi anılmaz ise ref adını alır ve bu yine mürsel olarak bilinir.

Hadis mecmualarında zikredilen rivayetlerin sığaları yani kalıpları çok önemlidir. Genelde iki gruba ayrılabilir;

                 1-Sebep ifade etmede nass olan kalıplar----merfu kalıplar

               2-Sebep ifade etmede nass olmayan kalıplar----mevkuf ve mürsel kalıplar        

Nass ifade eden kalıplar, nüzul ortamı rivayetleri kapsamında bir delil olarak kullanılır. Ancak nass olmayanlar bu dönemin kapsamı dışında kalırlar. Sadece içeriksel manasına delalet ederler. Bu ikinci tür rivayetlerin tefsir için olduğunu bilmek lazımdır.

Müfessirlerin sebebi nüzul rivayetleri hadisçiler tarafından tenkit edilmiştir. Çünkü bu eserlerde tenkit edilen bol miktarda zayıf ve mevzu rivayet bulunmaktadır. Müfessirlerimizin hadis bilgilerinin zayıf olması nedeniyle, zayıf, garip, münker ve israili birçok hadis zikretmişlerdir.

Nüzul rivayetlerinin sistemli bir şekilde değerlendirilmemesinden dolayı bazı sorunlar ortaya çıkmıştır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz;

a.       Müfessirlerimiz tefsirlerinde senedi kaldırmışlar ve senedsiz rivayetler nakletmişlerdir.

b.      Sebeb-i nüzulün yetersiz kaldığı başka bir alan da rivayetin umum değil husus ifade etmesidir. Âlimlerimizin çoğunluğu “muteber olan, lafzın umumudur, sebebin hususu değildir” kuralına tabi olmuşlardır.

c.       Rivayetlerin çokluğu nedeniyle taadüt ve taahür sorunu ortaya çıkmıştır.

d.      Rivayetlerin bir kısmı, tarihi gerçeklere aykırılık arz etmekte ve zaman bakımından uygunsuzluk oluşturmaktadır.

Sebeb-i nüzulün belirtilen sebeplerden dolayı bazı olumsuz yönleri de ortaya çıkmıştır;

a.       Kuranın anlaşılmasında yorum zenginliğini engellemektedir.

b.      Kuranın evrensel hedeflerini ve hayatla bütünleşmesini engellemektedir.

c.       Mezhep hareketlerinde ve şahısların ebedileştirilmesinde kullanılmıştır.

Belirtilen olumsuz yönleri ortadan kaldırmak için bazı genel ilkeler belirlememiz gerekmektedir bunları;

a.       Esbab-ı nüzul rivayetlerinin bütününü kuşatmak imkânsızdır.

b.      Esbab-ı nüzulü bilmeden Kuran’ı anlamak mümkündür, şeklinde genel olarak belirtebiliriz.

Ancak bu durum kuranın anlaşılmasında sebebi nüzule ihtiyacın olmayacağı anlamına gelmemelidir. Çünkü Kur’an okurken üstü kapalı bir bekleyiş ortaya çıkıyorsa sebeb-i nüzule ihtiyaç vardır. Bu durumu anlatmak için sebeb-i nüzul ile ilgili aşağıdaki özel ilkeler de genel ilkelere ilaveten konulması gerekmektedir;

a.       Durumun gerektirdiğini bilmek için esbab-ı nüzul gereklidir.

b.      Kuranın zahir nasslarının mücmel konumuna düşmesi durumunda esbab-ı nüzul bilinmelidir.

c.       Esbab-ı nüzule olan ihtiyacı ilk etapta Kur’an belirlemelidir.

İşte bu özel durumlarda da sebeb-i nüzule ihtiyaç oluşmaktadır.

Bütün bu anlatılanlardan hareketle sebeb-i nüzulün bilinmesinde birçok faydaların olduğunu söylenebilir. Çünkü bunlar kuranın soyut bir düşünce değil yaşanmış ve yaşanabilir bir hakikat olduğunu ortaya koyar. Bu nedenle esbab-ı nüzulün faydaları da vardır.

Bu faydaları maddeler halinde;

                1.Kuranın anlaşılmasında bakış ufkuna girmemiş çok sayıda unsurun olduğunu bildirmesi

                2. Konulu tefsir çalışmalarında istifade edilebilmesi

                3. Nedensel halkları geriye doğru izleme fırsatı vermesi

                4. Müfessirlerin monografik çalışmalarında fayda sağlamsı, olarak tespit etmek mümkündür.

Sonuç olarak, sebeb-i nüzul rivayetleri de bir tür insan yapıp etmeleri olması nedeniyle, her insani fiilde olduğu gibi tarihsellik içermektedir ve sürenin nüzul sebebinin bilinmesi, siyak ve sibak konusunun da anlaşılması için faydalı olmaktadır.

İKİNCİ KİTAP

Kur’anı kerimin anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetleri çok faydalı olmuştur. Ancak, senetteki zayıflıkları yüzünden birçok taaddüdü de beraberinde taşımıştır. Bu nedenle müfessirlerin rivayetlerinin sahih bir nass olarak değerlendirilmesi gerekmemektedir.

Müfessirler her rivayeti, zayıf olsun, mevzu olsun, olmasın kitaplarında aktarmışlardır. Bunun nedeni buldukları şeylerin yok olmasından korkmalarıdır. Sonra gelenleri de bunları kabule zorlamamışlardır. Hadisçilerin bunları nakletme sebepleri ise senedini zikrettikten sonra kendilerinden sorumluluğun kalkmış olduğunu düşünmeleridir. Bu nedenle Ahmet bin Hanbel başta olmak olmak üzere birçok hadisçi tarafından eleştirilmişlerdir.

Bu rivayetlerin örneklerinden biri de SA’LABE Kısassıdır. Tevbe suresi 75. Ayetin anlaşılması için zikredilmiştir. Olayın özü, sa’labenin zekâtının Hazreti Peygamber ve daha sonraki halifeler tarafından alınmayıp reddedilmesidir. Başta söylenen ilkeler uygulandığı zaman bu rivayetin sahih nass olmadığı ve dolayısı ile nüzul dönemine ait olmadığı görülecektir. Ancak kuranın mana zenginliklerini anlaşılması ve benzer olaylar açısından değerlendirilebilir ancak nass ifade etmez.

 

 

ÜÇÜNCÜ KİTAP

Tarihsellik kavram olarak, tarih yapan bir varlık olan insanın tarih hakkındaki tecrübelerinden elde ettiği bilginin bir boyutunu ifade eder. Yani insanın varlık şartlarından ve tecrübelerinden kaynaklanan bir durumdur.

Tarihsellik kavramı 18.yüzyılda insan bilimleri ile doğa bilimlerinin ayrıştırılma çabaları sonucu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle filozoflar da bu konuda görüşlerini bildirmişlerdir. Kendilerine göre kavramlar geliştirmişlerdir. Ancak her kavram izafidir ve değişebilir. Buna kavramların AÇIKLIK özelliği denir.  Kavramların değişmeyen yönüne ise SEÇİKLİK denir. Bu bir var olanı diğerlerinden ayıran yönüdür aynı zamanda. Tarihsellik kavramını da felsefi kılan bu iki yöndür. Mesela Dilthey iki bilimin konuları bakımından değil, yöntemleri bakımından ayrıldıklarını söyler ve insan bilimlerinin tarihle özdeş, tarihin kendisi olduğunu ve bunun ancak dil ile öğrenilebileceğini hatta anlaşılabileceğini söyler. Ancak başka kültürlere ait kavramlar İslam dünyasında kullanılırken çok dikkatli olunmalı ve iyice tetkik edilmelidir. Bu nedenle kültürler arası kavram aktarmalarına çok dikkat edilmelidir. Sebeb-i nüzul ve kültür bağlantısı da böyle kurulmalıdır. Bu açıdan bakılınca Kuran’ın insanı tarihsel bir varlık olarak gördüğü açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle Kur’an geçmişi, şimdiyi ve geleceği insan eyleminin bir alanı olarak görür. Kuran’ın kendisi de, insanın sadece tarihsel değil aynı zamanda bütün varlık koşullarına cevap veren ilahi bir mesajdır.

Bu bağlamda, nüzul ortamı da kuranın hayatı göstermesi konusundaki aracı delilleri olarak görülebilir. Nüzul ortamının tarihsel bir unsuru olan esbab-ı nüzul, tarihsel bir şart değildir. Yani Kuran’ın inzali esbab-ı nüzulün varlığına veya yokluğuna bağlı değildir. Kuran’ın nüzulü ilahi iradeye bağlıdır. O halde nüzul sebepleri-tarihsellik ilişkisine, esbab-ı nüzulün Kuran’ın bütünlüğü içindeki yeri ve insanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılmalıdır.

Bunu sağlamak için de aşağıdaki önerilere dikkat edilmelidir;

1.Esbab-ı nüzul rivayetleri orijinal tarihtir.  Sahabenin rivayetleri ile aktarılan bu nüzul ortamı bilgisi, Kura’nı- Kerimin orijinal yorumu, Kuran’ın tarihine de orijinal tarih denilebilir.

2.Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri düşünülmüş tarihtir.  İncelendiğinde görülecektir ki esbab-ı nüzul Kuran-insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş, insanın kendi yapıp etmelerdir. Buradan insan ve hayatla ilgili, genel ilkeler tespit edilebilmektedir.

Esbab-ı nüzul rivayetleri ile yazılacak orijinal tarih nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkânını verebilir. Orijinal tarih kuranın hayatla bütünleşmesini verirken,  yorumlanmış tarih, kuranın yaşanabilir olduğunu anlamada faydalı olabilir. Sonuçta aşağıdaki yargılara varmak imkân dâhilinde olmaktadır. Bunları da şöylece sıralamak mümkündür;

I-Esbab-ı nüzul, Kuran’ın soyut bir düşünce değil, yaşanmış bir hakikat olduğunu ortaya koyar.

II-Başka kültürlerin kavramları kullanılırken içerikleri dikkate alınmalıdır.

III-Her yazar kullandığı kavramı açıklık-seçiklik olarak ortaya koymalıdır.

VI-Hermeneutik, semantik ve linguistik gibi kavramları bu şekilde içselleştirerek kullanmalıyız.

               V-Esbab-ı nüzulden tarih-siyer yazımında faydalanmak da ancak bu şekilde olabilir.


0 Yorum - Yorum Yaz




      Kur'an ve Bağlam Kıraati Hulasası
    

 

ADI VE SOYADI: Turhan YOLDAŞ

ÖĞRENCİ NO:    14922720

DÖNEM:           2014-215 BAHAR DÖNEMİ 

POĞRAM:         DOKTORA

 

            Kur'an ve Bağlam Kıraatin Kısaca Hulasası: 

           

Kur'an ve bağlamın kitabı Prof. Dr. Ahmet Nedin SERİSU tarafından kaleme alınmış ve 2008 yılında yayınlanmıştır. Bu eserde Esbab'ı-Nüzul geniş bir şeklde,  değişik yaklaşım ve açıdan ele alınmıştır.

Birinci kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Kur'an ilimleri, Esbab'ı-Nüzul ilmi başlığı ile ele alınmıştır. Bubölümde Kur'an'ı Kerim ilmini doğuşundan, gelilimine kadar ele alınmış ve Esbab'ı-Nüzul ilminin tanımı yapılarak, Kur'an ilimleri arasındaki konumuna vurgu yapılmıştır.

Kitapta Esbab’ı-Nüzul kononun ehemiyeti kaynak bağlamında eseringirişinde ilk dönem tefsir bilgisinin bu konuda sınırlı olduğunu belirten, yazar bu çağda Kur'an'ın anlaşılmasında en önemli aracın esbab'ı-Nüzul bilgisinin olduğunu belirtmektedir. Bu konuda yazar, kılasık alimlerin esbab'ı-Nüzul hakında "metodik" bir yaklaşıma sahip olmadıklarını önemli bir şekilde tesbit ettip, bazı alimler bu konuyu önemli bulup ve bazı alimler ise bu konuyu hiçbir şekilde dile gedirmediklerini belirtmiştir. Kitapta esbab'ı-Nüzul ilmi çok olup, insanlar, fadalı ve sağlıklı bir bilgi ancak "metodik" bir şekilde alabileceğine vurgu yapılmıştır.  

İkinci bölümde: Kur'an'ı Kerim'in anlaşılmasında esbab'ı-Nüzul ile ilgili rivayetleri değerlendirip, sonuçlarını bu başlığın altında yazmıştır.

Üçüncü bölümde: Esbab'ı-Nüzul yeni bir yaklaşım başlığı ile bu konudaki rivayetleri yeniden değerlendirmiştir.

İkinci kitap: Beş ana bölümden olumaktadır. Burada esbab'ı-Nüzulun ne olduğunu açıklamış ve Kur'an'ı Kerim'in anlaşılmasında esbab'ı-Nüzule ne şekilde ihtiyaç olduğunu bu bölümde ele almıştır.

Üçüncü kitap: Bukitapta konuya ana giriş yapıp, ardında amaç ve metod anlatılmıştır. Ondan sonra tarihsellik kavramı esbab'ı-Nüzul çerçevesinde ele alıp, incelemiş ve kendi kültür alanımızda bu kavramın nasıl kulanılacağını belirtmiştir.

 Bu çerçevede öncelikli olarak esbab'ı-Nüzul rivayetlerini sağlıklı bir şekilde ele almak için bir takım ilkeler ortaya koymaktadır. Esbab'ı-Nüzulun değerlendirilmesi için Kur'an'ın bütünlüğü ilkesinin üzerinde durulmaktadır. Bütünlük kavramı geniş bir şekilde ele almış ve tefsir ilminde siyak-sibak, tarihli/tariselcilik konuları üzerne durulmuştur. 

 

                                                                                                                                 


0 Yorum - Yorum Yaz

Kur'an ve Bağlam    22.05.2015

2014-2015 Doktora/ Bahar Yarıyılı

Zeliha ÇİFTÇİ

Öğrenci No: 13922757

 

KUR’AN VE BAĞLAM HÜLASASI

Ahmed Nedim Serinsu hocamızın yazdığı bu eser üç ayrı kitaptan oluşmaktadır.

BİRİNCİ KİTAP

I.KUR’AN İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZÛL İLMİ

Hz. Peygamber ve ashab döneminde Kur’an ilimlerinin telifine gerek duyulmamıştır. Çünkü nüzulü müşahede edenler mesajı anlayabilmekte veya anlayamadıklarını soracak kimseleri bulabilmektedirler. Kur’an-ı Kerim’le karıştırılabilir endişesiyle telif hareketine sıcak bakmamaktadırlar. Fakat sonradan “Ulumu’l Kur’an” olarak adlandırılacak olan bahislerin Hz. Peygamber ve ashabı tarafından bilindiğini söyleyebiliriz. Çünkü bu bahislerin hepsi iki kaynağa dayanmaktadır.

1-      Arap dili (Garibu’l Kur’an, İcazu’l Kur’an, Mecazu’l Kur’an..)

2-      Gözleri önünde cereyan eden hadiseler (Hz. Peygamber’in tefsiri, esbab-ı nüzul, muktazay-i hal, Vucuhu’l Kur’an..)

Mushafın çoğaltılması ile kıraat ilmi ve resmu’l Kur’an ilminin ilk ele alınan ilimler olduğu bilinmektedir. Ayrıca esbab-ı nüzul, Mekkî-Medenî, nâsih-mensuh ve garîbu’l Kur’an ilimleri ilk tedvin edilen, kayda geçirilen Kur’an ilimleridir.

Hicrî II. asra kadar indiğimizde Kur’an ilimleri kavramına dahil olan ilimlerin müstakil eserler halinde telif edildiğini görmekteyiz. Zamanla “Ulumu’l Kur’an” başlığı altında Kur’an ilimlerinin tek bir eserde muhtasar olarak toplanması zarureti hasıl oldu. Bunu ilk gerçekleştiren ise Zerkeşî(794/1391) olmuştur. Ulumu’l Kur’an kavramının bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde billurlaşması Zerkeş’i sayesinde h.VIII. asırda vuku bulmuştur. El-Burhan fî Ulumi’l Kur’an isimli eserinde 74 Kur’an ilmini ele alıp incelemektedir. Onun takipçisi Suyutî ise el- İtkan fî Ulumi’l Kur’an isimli eserinde 80 Kur’an ilmini inceler.

Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramları tedvin döneminin başlarından itibaren aynı manada kullanılmışlardır. Zerkeşî’nin Kur’an ilimlerini tek bir kitapta toplaması ile bu iki kavram arasında bir farkın ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Tefsir ilmi daha özel bir alanda ve daha özel bir gaye ile Kur’an’a yönelir. Kur’an ilimleri ise daha genel alanda ve daha genel bir gaye ile Kur’an’ı anlamak isteyen okuyucuya fikrî zemin hazırlar.

Esbab-ı nüzul ilmi ilk dönemlerden itibaren Kur’an ilimleri arasında ayrıcalıklı bir konuma sahip olmuş, bu ilmi bilmek Kur’an’ı anlamakla ve bilmekle neredeyse eşdeğer tutulmuştur. Bu ilim rivayet yoluyla nesilden nesile aktarılmıştır.

Esbab-ı nüzul ilminin tanımı ise şöyledir: nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, tazammun etmek (hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek), cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.

İlk müfessirler ayetin tefsirine sebeb-i nüzulünü zikrederek başlamayı adet edinmişlerdi. Esbab-ı nüzul rivayetlerinin ilk kayda geçirildiği eserler hadis mecmualarıdır. Bunların bir babı tefsire ait olmuş ve hemen hemen hepsi sebeb-i nüzule tahsis edilmiştir.

Esbab-ı nüzul eserlerinin müstakil olarak telif edilmeleri Ali b. el-Medinî (234/848) ile başlatılmaktadır. Bu eserlerden elimizde matbu halde bulunanların yazım tarihi en eski olanı Vahidî’nin “Esbabu’n-Nuzul” adlı kitabıdır.

Esbab-ı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir. Dolayısıyla bu alanda içtihada veya imal-i fikir etmeye mahal yoktur. Yani nüzul sebebi akılla idrak edilmesi mümkün olmayan, sadece işitme veya görme suretiyle bilinebilen ve sahabîden gelen rivayettir.

Esbab-ı nüzul rivayetleri ve aranan şartlar ikiye ayrılır. 1- Sahabe Nakli (merfu): Senedin ve metnin sahih olması. 2- Tabiûn Nakli (Mürsel): Bu nakilde üç şart aranır a) senedin ve metnin sahih olması b) rivayeti destekleyen bir başka tabiî rivayeti c) Ravinin tefsir imamlarından olması ve ilmini doğrudan bilgin sahabîden almış bulunması.

Esbab-ı nüzulle ilgili meselelerde taaddüt meselesi; nüzul sebebinin taaddütü ve nüzulün taaddütü olmak üzere iki başlıkta incelenir. Esbab-ı nüzulle ilgili ilimler ise; hikmet-i teşriiye ilmi, mübhematu’l Kur’an ilmi, tenasüb ve insicam ilmidir.

II.KUR’AN-I KERİM’İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNİN SONUÇLARI

Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kalma sebeplerinin başında rivayetler meselesi gelmektedir. Merfu-müsned ve mürsel esbab-ı nüzul rivayetleri hüccet olma şartları göz önünde bulundurularak derlenmelidir. Diğer sebepler ise senedlerin hazfedilmesi, rivayetlerin tasnifine dikkat edilmemesi, rivayet kalıplarına dikkat göstermemedir.

Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin doğurduğu bazı olumsuz sonuçlar da mevcuttur. Yorum zenginliğine engel olması bunlardan biridir; her ayete bir nüzul sebebi arama çabası, ayetin mana bakımından birçok veçhesi olabilir diye düşünmek varken nüzul sebebiyle sınırlı kalma ihtimali ve ayetin sebeb-i nüzulündeki olayın çerçevesinde sıkışıp kalmak şeklinde gerçekleşebilir.

Kur’an-ı Kerim’in evrensel hedefi olan Kur’an-insan-hayat bütünleşmesini önleyebilir. Çünkü bir ayetin anlamı-anlamları, nazil olduğu zaman-mekan bağlamının ifade ettiklerinden daha fazla anlam ifade etmektedir. Ayrıca esbab-ı nüzul rivayetlerini eserlerinde çokça nakleden tarihçiler, rivayet tefsiri yazarları ve vaazlarında aktaran kıssacılar bu alanda kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmişlerdir.

III.ESBAB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM

Kur’an-ı Kerim-i anlama çabasında esbab-ı nüzulden yararlanmada ihtiyacın sınırlarını belirleyen iki grup ilke söz konusudur. Birinci gruptaki ilkeler genel ilkeler, ikinci gruptaki ilkeler ise özel ilkelerdir.

Genel ilkelerin birincisi; esbab-ı nüzul rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir. İkincisi ise esbab-ı nüzulü bilmeden de Kur’an’ı anlamak mümkündür. Özel ilkelerde ise ilk ilke sebeb-i nüzulü bilmenin muktezay-ı hali (durumun gerektirdiğini) bilmek gibi olduğu hallerde. İkincisi Kur’an’ın zahir naslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu hallerde. Üçüncü ilke ise diğer iki ilkeyi kapsar mahiyettedir. Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzule ihtiyacı ilk planda Kur’an belirlemelidir.

Esbab-ı nüzul rivayetleri iki başlık altında tasnif edilebilir. 1- Esbab-ı nüzul rivayetleri 2- Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri. Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü açısından Kur’an’ın bütünlüğü kavramına bakıldığında sadece bir vecih ön plana çıkmaktadır: ”Bütün Olarak Kur’an-ı Kerim”. Bu kavram Kur’an’ın tüm özelliklerini, yanlarını ve bütünlüğüne ait veçheleri ve bunlar arasındaki ilişkileri kucaklayan, kendisinin hususî, mu’ciz vahiy mahsulü karakterini belirleyen tastamamlık, kendi iç keskinliği ve bunların tümünün oluşturduğu bir sistem anlamındadır. Esbab-ı nüzul rivayetleri Kur’an’ın bütünlüğü çerçevesinde değerlendirilirken Kur’an’daki siyak-sibakı görebilme imkanı sağlayan unsurlardandır.

İKİNCİ KİTAP

SA’LEBE KISSASI –Esbab-ı Nüzule yeni Bir Yaklaşım-

Tefsir rivayetlerini eserlerinde nakleden müfessirlerimizin birçoğu ilmî yeterliliklerine, salah ve takva ehli oluşlarına rağmen zayıf, garib, münker ve israili birçok hadis zikretmişlerdir. O halde âlimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivayet etmiş olmaları, her zaman o rivayetin sıhhatine delil teşkil etmemelidir.

İmam Ahmed, “Üç şeyin aslı yoktur: Melahim, Megazi ve Tefsir” demiştir. Onun bu ifadesini senedi olmadan rivayet edilen bir habere itibar edilmemelidir, ama sahih bir senet ve sağlam bir metinle rivayet edilen haber de elbette kabul edilmelidir şeklinde anlamak isabetli olur. O halde esbab-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesinde yeni bir usul takip edilmelidir. Böylece tefsir kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivayet temizlenmiş olacak ve Kur’an’daki bir ayeti anlamak için tefsir kitaplarına bakan kimseler, onlarla karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle meşgul olmaktan kurtulacaklardır.

Tevbe suresi 75. Ayet-i kerimesini anlama çabasında nakledilen Sa’lebe kıssası ise ayetin anlaşılmasına yönelik yorumları bu hadisenin sınırları içerisinde bırakmıştır. Bu kıssaya kitapta önerilen ilkeler ışığında bakılmalı ve Kur’an’ın mana zenginliği anlaşılmalıdır.

ÜÇÜNCÜ KİTAP

TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL

Tarihsellik kavramı, tarih yapan bir varlık olan insanın tarih hakkındaki tecrübelerden elde ettiği bilginin bir boyutunu ifade eder. Yani tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir durumla, tarihle ilgilidir. Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları, XVIII ve XIX. Yüzyıllar arasında tarih ilminden ne anlaşılacağı konusundaki felsefî tartışmalar sürecinde ortaya çıkmıştır.

Kur’an-ı Kerim, insanın tarihsel bir varlık olduğunu ve bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunun belirtir. Aslında Kur’an insanın sadece tarihsel varlık koşulu ile değil bütün varlık koşulları ile uyumlu olan ve o koşullara cevap veren ilahi bir mesajdır. Esbab-ı nüzul tarihsel olarak Kur’an-insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insanî yapı etmelerdir. Aslolan, bu tarihsel yapıp-etmelerden, vahyin insanla ve hayatla bu ilişkisinden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tespit edebilmektir.

Esbab-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken konu, Kur’an’ın soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak, insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.

Başka “özgü” kültürlere ait kavramları kullanırken; kavramların tarihleri, içerikleri (açıklık-anlam çerçevesi) ve kullananların dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bu kavramları kullanan ilim adamları ve düşünürlerimizin hem böylesi bir yaklaşımı benimsemeleri hem de kullandıkları kavramı tarif etmeleri gerekmektedir.

 


0 Yorum - Yorum Yaz

murat kayalık    23.05.2015

Kitap Özeti                                                                                  Murat Kayalık

                                                                                                     14922718

                                                                                                     Doktora

 

Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu, Kur`an ve Bağlam, Şûle Yayınları, İstanbul 2008, s.356.

 

 

 

I-Kur’ân’ın anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl’ün rolü (s.17-268).

Kur’ân İlimleri kavramı:

Zerkeşî:“Kur’an ilimlerinden kasdolunan üç şeydir.”

Ibnu’l-Arabî:“Kur’an ilimleri üç nevidir: tevhid (Kelam), tezkir (Tasavvuf) ve ahkam (Fıkıh).”

Zerkânî:“Kur’an ilimleri: Kur’an olması, hidayet rehberi oluşu, veya i’cazı açılarından Kur’an-ı Kerim’le alakalı bütün ilimlerdir.”

Nedim bey:“konusu her yönüyle Kur’an-ı Kerim olan, Kur’an’la ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur’ân’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.”

 

Tefsir İlimleri kavramı:                                                                                

İzz b. Abdisselâm:“Tefsir ilmi, Kur’ân-ı Kerim’in sözcüklerini, anlamlarını Kur’ân’la ilgili ilimler gereğince araştıran bir ilimdir.”

Nedim bey:“İki kavram tedvin döneminin başlarından itibaren aynı manada kullanılmıştır. Bugün ise tefsir ilimleri: müfessirin Kur’ân tefsirine yöneldiğinde bilmesi gereken ilimler olarak kavramlaşmıştır. Kur’an ilimleri ise daha kapsamlı olarak Kur’an-ı Kerim’le ilgili bütün ilimler ve bu ilimlerle ilgili umumi kaideler olarak kavramlaşmıştır.”

 

Sebeb-i Nüzûl:

Nedim bey:“Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz.Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, tazammun etmek (hadiseye-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek), cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadise.”

 

Esbâb-ı Nüzûlle ilgili meseleler:

1-Taaddüt.

a) Sebebin Taaddütü: Bir çok nüzul sebebi dolayısıyla bir ayetin nazil olmasıdır.  b) Nüzulün Taaddütü: Bir kaç ayetin tek bir sebep için inmiş olmasıdır.

2-Hükmün veya Nüzulün Taahhürü.

3-Umûm-Husûs meselesi.

           

Esbâb-ı Nüzûlle ilgili ilimler:

1-Hikmet-i Teşriiye ilmi: “Hükümlerin hikmet(ler)ini araştıran ilimdir.”

2-Mübhemâtü’l-Kur’ân ilmi: “Kur’an-ı Kerim’de müphem bırakılan (anlaşılması açık ve belirli olmayan) bazı kelimeleri açıklamayı konu edinen ilimdir.”

3-Tenâsüb ve İnsicâm ilmi: “Ayetler ve sureler arasındaki tenâsüb (münâsebât) ve insicamı konu edinen ilimdir.”

 

Esbâb-ı Nüzûl Rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar:

1-Yorum zenginliğine engel olması. a) Her ayete nüzul arama çabaları. b) Ayetin mana bakımından bir çok vechesi olabilir diye düşünmek varken, nüzul sebebi ile sınırlı kalma ihtimali. c) Ayetin sebeb-i nüzulündeki olayın çerçevesinde sıkışıp kalmak. 

2-Kur’ân-ı Kerim’in evrensel hedefi olan Kur’ân-İnsan-Hayat bütünleşmesini önlemesi.

3-Konunun istismar edilmesi. a) Şahısların ebedileştirilmesi. b) Mezhep hareketlerine etkisi.

 

Bu hatalara girmenin sebepleri:

-Her ayete bir nüzûl sebebi arama çabaları.

-Senetleri hazfederek rivayet etmeleri.

-Esbâb-ı nüzûl rivayetlerini tasnif etmemeleri.

-Rivayet sıygalarına dikkat etmemeleri.

-Tarih ilminden yararlanmamaları.

           

II-Sa’lebe kıssası: Esbâb-ı Nüzûl’e yeni bir yaklaşım (s.269-302).

Ahmed b. Hanbel’in: “Üç şeyin aslı yoktur: Melâhim, Megâzî ve Tefsîr” ifadesini, senedi olmadan rivayet edilen bir habere itibar edilmemelidir; ama sahih bir senet ve sağlam bir metinle rivayet edilen haber de elbette kabul edilmelidir, şeklinde anlamak daha isabetlidir.

Nedim bey: Alimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivayet etmiş olmaları, her zaman o rivayetin sıhhatine delil teşkil etmemelidir. Kendilerine ulaşan her haberi yazıya aktarmalarından amaçları, toplamaya imkan buldukları her şeyin yok olup gitmesinden endişe etmeleridir. Onlar senedi zikretmiş olmakla mesuliyetten kurtulacaklarını ümit etmişlerdir. Bizi de bu haberleri kabul etmekle yükümlü de tutmuşlardır.

           

III-Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul (s.303-342).

Kavram-Terim:

Kavram: “Bir şeyin zihindeki tasarımı” (Zaman ve mekana göre değişir, yanılmak mümkündür, son tanımı mümkün değildir). Terim: “Bir kavramın dille ifade edilmesidir.”

 

İki temel nitelik:

1-Seçiklik (Zaman ve Mekana göre değişmez).

2-Açıklık  (Zaman ve Mekana göre değişir).

İnsanın bütün iradi eylemleri, kazandığı kavramlara bağlıdır.

Tarihsel: “Tarihe mal olmuş”.

Tarihsellik: “Bir Paradigma’dır”. (dünya görüşü) Kökleri Batı düşüncesine dayanmaktadır. Felsefi bir terimdir. (17 yy.-19 yy. Almanya’da ortaya çıkmıştır. Amacı: yeni bir zihniyet ve yeni bir kozmos anlayışı oluşturmak).

 

Tarihsellik üzerine çalışanlar: Branis Schelling, Hegel, Prantl, Feuerbach, Chalybaeus, W. Dilthey, E. Troeltsch, K. Manheim, F. Meinecke, Croce, Erich Rothacker, Nietzsche, Husserl, K. Popper, E.H. Carr, M. C. D’arcy, Gilbert Ryle, Julien Freund, Comte, Marx ve Spencer.

 

Nedim bey: Tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir durumla, tarihle ilgilidir. Tarihsellik, bir kavram olarak oluşum süreci bakımından ortak kültüre aittir. Anlam içeriği dolayısıyla da özgü kültüre ait bir kavramdır. Kur’an’ı kerim’in temel konusunun insan oluşu ve insanı hidayete iletme rehberi olmayı ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında onun temel karekteristiğini ortaya koymaktadır. Kur’an, ilm-i ilâhinin murad ettiği hikmete binaen bilinen ortamda nazil olmuştur. Dış etkenlerin ortaya çıkışı (nüzul sebepleri gibi) onun indirilişinin gerçek sebebi değildir. Esbab-ı nuzül, doğrudan doğruya nüzul ortamında fiili olanı ve somut hayatı göstermek konusunda aracı deliller olarak değerlendirilebilir. Orijinal tarih: Esbab-ı nüzul rivayetleri, Düşünülmüş tarih: Tefsir için olan Esbab-ı nüzul rivayetleri değerlendirmeleri.

 

EK-1.

Kitap Değerlendirmesi                                                                 Murat Kayalık

                                                                                                     14922718

                                                                                                     Doktora

 

Ahmet Nedim Serinsu, (Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl’ün Rolü) “Kur’ân ve Bağlam” içerisinde, Şûle Yayınları, İstanbul 2008, s.226.

 

 

 

Eser bir giriş, üç bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Eserin yazılma amacı, esbâb-ı nüzûl ilmini yeni bir yaklaşımla ve bütün yönleriyle ortaya koymak, Kur’ân’ın anlaşılmasında bu bilginin doğurdğu sonuçları uygulamalı olarak değerlendirmek olduğu anlaşılmaktadır. Girişte, araştırmanın metodu üç aşamalı olarak gerçekleştirildiğini ifade edilmektedir: birinci aşama; esbâb-ı nüzul vakıasının tesbiti, ikinci aşama; yeni bir yaklaşımın ilkeleri sunulmuştur.                

I.Bölümde, Küll’den Cüz’e doğru bir yaklaşım görülmektedir. Öncelikle “Kur’ân ilimleri”nden neyin kastedildiğini, tarihçesi, tanımı (“Konusu her yönüyle Kur’ân-ı Kerîm olan, Kur’ân’la ilgili veya Kur’ân’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur’ân’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bilgi alanıdır”) ve ‘tefsir ilimleri’ kavramı ile ilişkisi işlenmiştir. Ardından ‘esbâb-ı nüzûl’ kavramına geçilip Kur’ân İlimleri arasındaki yeri, tanımı (“Nüzûl ortamında meydana gelen bir hâdise veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya,vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla âyetin, hadiseyi –soru- yu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nâzil olduğu ortamı resmeden hâdise”), tarihçesi ve bu konuda yazılan eserlere değinilmiştir. Bu yapıldıktan sonra esbâb-ı nüzûl rivayetleri’nin farklı konular altında tahlil edilmiştir: esbâb-ı nüzûlü tanıma yolları, hadis usûlü açıdan bu tür rivayetlerine bakış, (sebep ifade etme açısından nass olan ve olmayan) kalıplar, tarih içinde farklı tasnifler ve esbâb-ı nüzûl rivayetlerinde ihtilaf edilme sebepleri. Bu sistematik bir şekilde yapıldıktan sonra, esbâb-ı nüzûlün temel üç meselesine yer verilmiştir: 1- Teaddüt meselesi (Nüzûl sebebinden veya nüzûlün kendisinde) 2- Teahhür meselesi (hükmünde veya nüzûlün kendisinde) ve 3- Umûm-Husûs meselesi.                                       

II.Bölümde, esbâb-ı nüzûlun yetersiz kaldığı dört noktaya değinilmiştir: rivayetlerin, değer bakımından, farklı konumlarına dikkat edilmesi (Böylece bütün rivayetlerin aynı değerde olduğu muteber olmasına rağmen sebebin husûsiyetine karar verilmesi (Böylelce verilen meseaj’a değil, kişilere odaklanmış olunuyor ki maksat bu değildir), bir çok rivayet bulunması, ve bunları telif etme imkanı olmadığı durumda nüzûl’ün teaddüt veya teahhür karar verilmesi (ki buna imkan sunulmaktadır) ve esbâb-ı nüzûl rivayetlerinde tarihi bilgileri doğrulamayan unsurların da bulunması, bu tür rivayetlerin yetersiz kılma sebeplerdendir. Nedim bey’e göre bu sebepler, bazı olumsuz sonuçlar doğurduğu kanaatindedir: 1- yorum zenginliğine engel olması, 2- evrensel hedefine engel olması, 3- konunun istismar edilmesi ( -şahısların ebedîleştirilmesi, -meshebçilik’e imkan vermesi).                         

III.Bölümde ise esbâb-ı nüzûl rivayetlerin değerlendirilmesi yapılmış, bu ilime duyulan ihtiyacın sınırları çizilmiş ve bunun ilkeleri tespit edilmiş, hadîs usûlü açısından bir tenkidi yapılmış, rivayetler farklı bir tasnife tabi tutularak esbâb-ı nüzul’e “yeni” bir yaklaşım sergileme gayretinde bulunuldu.  

Sonuç: İlk müfessirler “Kur’ân İlimleri” olgusuna, Kur’ân’ın anlaşılması ve yorumlanmasına imkan hazırlayan “ilmî araç” olarak bakmışlar. Bu tabir ilk devirde ulumu’t Tefsîr anlamında da kullanılmıştır. Bu kavram Zerkeşî ile birlikte kavramlaşmıştır. Esbâb-ı nüzûl alanında re’ye/ictihada yer yoktur, ancak sahih nakille bilinebilir, bunlara “musned-merfû” rivayetler denilmektedir. Bu kategori’ye girmeyen esbâb-ı nüzûl rivayetler ise esbâb-ı nüzûl değerlendirmelerdir. Burada ise yorum/ictihad söz konusudur. Esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin kalıplarını iki gruba ayırmak mümkündür: 1-Sebep ifade etmede nass olan kalıpla rivayet edilmiş bir haber. Yani; âyetin inişine sebep olan hâdiseyi bildirmeyi ve âyetin delâlet ettiği manaya açıklık getirmeyi murat edinmiştir. 2- Sebep ifade etmede nass olmayan kalıpla rivayet edilmiş bir haber. Yani; rivayette kelâmın gelişinden ve kalıptan nüzûl sebebi rivayet olduğu anlaşılmaz, sadece âyetin içerdiği mana(lardan) birinii beyan ettiği anlaşılır. İmam Ahmed’in: “Üç şeyin aslı yoktur: Melâhim, Megâzî ve Tefsîr” sözü, kitaplarına yöneliktir. Çünkü oldukça fazla miktarda zayıf ve mevzu rivayet  bulunmaktadır. Aynı zamanda şöyle de anlaşılabilir: Senedi olmadan rivayet edilen bir haber itibar edilmemelidir, ama sahîh bir senet ve sağlam bir metinle rivayet edilen haber de elbette kabul edilmelidir.


0 Yorum - Yorum Yaz


Zeyneb SOYARSLAN

14922724 Doktora

Sahabe döneminin sonlarına doğru Kur'an'ın ulaştığı sınırlar genişlemiş, Arap olmayan kavimler Müslüman olmuş ve kültürel etkileşimler başlamıştır. Bu Şartlar Ulumu'l-Kur'an'ın tedvini için gerekli ortamı hazırlamıştır. Bu zaman dilimi h.1. Asrın sonları ile h. 2. asrın başlarına tekabül edip Tedvin asrını başlangıcı kabul edilir.

Kur'an ilimleri İslamiyetin ilk yıllarından beri alimlerin dikkatini çekmiş eserlerinde yer bulmuş olmasına rağmen müstakil bir Kur'an ilimleri kitabı ortaya çıkmamıştır.

İlk derli toplu ve müstakil Ulûmu'l-Kur'an eseri Zerkeşî'nin el-Burhan'ıdır. Kur'an ilimleri tefsir ilimlerini kapsamaktadır. Esbab-ı nüzul Kur'an ilimlerinden bir tanesidir.

Esbâb-ı Nüzul bilinmeden de Kur'an anlaşılabilir. Fakat bu bireysel olarak yeterli olur. Toplumsal bazda yeterli olmayabilir.

Kur'an ilimlerinden birisi olan ve rivayetler yoluyla bilinen esbâb-ı nüzul ilmi Kur'an'ı anlamada olumsuz durumlar ortaya çıkarabilir. Bu durumlar genele şamil olan bir mesele özele hasredilmesi, esbâb-ı nüzul ilminin yorum zenginliğine engel olacak şekilde istihdam edilmesi, Kur'an-insan-hayat bütünleşmesinin engellenmesi gibi şekillerde tezahür edebilir. Sa'lebe kıssası bunun güzel bir örneğidir. Bu olumsuzlukların önüne geçmek için öncelikle esbâb-ı nüzul rivayetlerini değerlendirirken

a) sebep ifade etmede nass olan rivayetler ile

b) sebep ifade etmede nass olmayan rivayetlerin sıygalarınınn farklı olduğu unutulmamalıdır.

Ve Esbâb-ı nüzul rivayetleri

a) Esbâb-ı nüzul rivayetleri

b) Tefsir için olan esbâb-ı nüzul rivayetleri

şeklinde tasnif edilerek etüt edilmelidir.

Esbâb-ı Nüzul'e yeni bir yaklaşım geliştirilmelidir. Eserin ikinci kitabında buna bir örnek olarak Sa'lebe kıssası uygulaması yapılmıştır. Kur'an ve Bağlam kitabı içerisindeki üçüncü kitap olan Tarihsellik ve Ebâb-ı Nüzul ise Esbâb-ı Nüzul'e yeni bir yaklaşımın bir diğer uygulamasıdır. Üçüncü kitaptan şu sonucu çıkarabiliriz; Esbâb-ı nüzul rivayetleri bize tarih bilgisi sağlar yani bunlar orijinal tarihtir. Esbâb-ı nüzul değerlendirmeleri ise düşünülmüş tarih olup ufuk genişliği sağlamada yardımcı olabilir.

Yukarıda zikredilen problemlerin ortadan kaldırılması için kitabın farklı yerlerinde kollektif çalışma usulü teklifleri yapılmıştır.


0 Yorum - Yorum Yaz



Abdulkadir Demir

Doktora  14922701

Kur’an ve Bağlam özeti:

Eser ikinci baskı olarak Kasım 2012 yılında Şule Yayınları tarafından basılmıştır. Toplamda 383 sayfadan oluşmaktadır. Önsöz ve üç kitaptan oluşan eserde birinci kitapta Kur’anın anlaşılmasında esbabı nüzulün rolü, ikinci kitapta sa’lebe kıssası, üçüncü kitapta da tarihsellik ve esbabı nüzul konuları işlenmiştir. Her kitabın sonunda sonuç ve kaynakça yer almıştır. Kitabın en sonunda da ekler bölümü yer almıştır.

Önsözde Kur’anı Kerim’in kıyamete kadar baki kalacağı ve insanların sorunlarına ve meselelerine Kur’an çerçevesinde çözüm arama durumunda oldukları ifade edilerek bu anlamda Kur’an’ı anlamak isteyen insanların esbabı nüzul ilmini bilmek durumunda oldukları ifade edilerek Sa’lebe Kıssasının, Tarihsellik ve Esbabı Nüzul başlıklarının bu bağlamda önemlerinden bahsedilmiş ve kitabın oluşumu ile ilgili bilgiler verilmiştir.

Birinci Kitap, Kur’an’nın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzulün Rolü’nü konu edinmiştir. Giriş, üç bölüm ve sonuç bölümünden oluşmuştur. Birinci bölümde Kur’an ilimleri ve esbabı nüzul ilmi, ikinci bölümde Kur’anı Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesinin sonuçları, üçüncü bölümde de esbabı nüzule yeni bir yaklaşım ana başlıkları yer almıştır. Araştırmanın konusu ve önemi şöyle ifade edilmiştir: Esbabı nüzul Kur’anın anlaşılmasında en önemli unsurlardan birisidir. Bu çalışma Kur’anın anlaşılmasına bağlı olarak esbabı nüzul meselesine bazı prensipler vaz’ ederek açıklık getirmek bakımından önemlidir. Araştırmanın amacı, Kur’anın anlaşılmasında esbabı nüzulü kullanırken ve değerlendirirken yapılan hataları ortaya koymak ve düşülebilecek hatalara dikkat çekmek olarak belirtilmiştir. Araştırmanın metodu olarak esbabı nüzul ilmine vakıanın tesbiti, onun tenkidi ve yeni yaklaşım ilkeleri şeklinde bir yönelişle bu konuda bütüncül bir değerlendirme metodunun tercih edildiği belirtilmiştir. Birinci bölümde esbabı nüzul rivayetlerine olgusal bir yaklaşımla (vakii) bakıldığı ikinci bölümde bu olugusallığın eleştirildiği, üçüncü bölümde de esbabı nüzul rivayetlerinin nasıl kullanılması gerektiği hakkında çıkarılan sonuçlar ortaya konmuştur.

Birinci bölümde Kur’an ilimleri ve esbabı nüzul ilmi başlığı altında, ulumül kur’an denildiği zaman ne anlaşılmalıdır? Tarih boyunca bu kavramdan ne anlaşılmıştır? Sorularına cevap aranmıştır. Bu çerçevede esbabı nüzul ilminin ulumül kur’anın bir dalı olduğu belirtilmiştir. Kur’an ilimleri adı altında toplanan bütün ilim dallarının vahiy asrında bilindiği ve uygulandığı ifade edilerek bu konudaki tedvinin de aynen diğer ilim dallarında olduğu gibi hicri ikinci asırdan itibaren ortaya çıktığı ifade edilmiştir.

Ulumül Kur’an ibaresini kavram olarak ortaya çıkaran ilik ismin  Zerkani olduğu, bu ilimleri tek bir eserde toplayanın da Zerkeşi olduğu ifade edilmiştir. İleriki süreçlerde ise Kur’an ilimleri ile Tefsir ilimlerinin birbirinden ayrıldığından bahsedilmiş ve tefsir ilmiyle meşgul olanların Kur’an ilimlerinden de yararlanması mecburiyetinden söz edilmiştir.

Kur’an ilimleri arasında esbabı nüzul ilminin yeri nedir? Sorusuna ise bu ilmin Kur’anı Kerimi anlama gayreti içinde olanların mutlaka bilmesi gereken bir ilim olduğu vurgulanmıştır.

Esbabı nüzul ilminin tanımı söz konusu edildiğinde yapılan çok çeşitli tanımlardan sonra “Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygambere sorular bir soruya cevap vermek veya hükmünü açıkalamak inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebebi nüzul denir” şeklinde bir tanım yapılmıştır. Esbabı nüzul ilmi Kur’anın indirilmeye başlanmasıyla birlikte başlamış, insanların onu anlama gayretine bağlı olarak da devam etmiştir. Sahabeyle birlikte başlayan bu çalışmalar tedvin dönemine kadar sürmüş ve o dönem kayıt altına alınarak düzenli hale getirilmiştir.

Esbabı nüzulü bilmenin yolu olarak bu konudaki sahih rivayetlerden bahsedilmiş, sahabe nakilleri merfu, tabiin nakilleri de mürsel olarak adlandırılmış ve bu konuda ictihada imkan bulunmadığı ifade edilmiştir. Konu hadis usulü açısından da değerlendirilmiştir. Daha sonra sebebi nüzul rivayetlerinin kalıplarından bahsedilmiş ve esbabı nüzul rivayetlerinin tasnifine yer verilmiştir.

Esbabı nüzulle ilgili meseleler konusunda da taaddüt, taahhür, umum-husus konularına değinilerek örnekler verilmiştir. Taaddüt meselesinde sebebin veya nüzulün taaddüdünden, taahhürde de hükmün veya nüzulün taahhürü konu edilmiştir.

Esbabı nüzulle ilgili ilimler başlığı altında Hikmeti Teşriiyye ilmi, Mübhematül Kur’an ilmi, Tenasüb ve insicam ilminden söz edilerek bu alanlarda aklın yani rey ve ictihadın kullanılmasından söz edilerek bu alanın ihtilafa açık alanlar olduğu belirtilmiştir.

İkinci bölümde Kur’anın anlaşılmasında esbabı nüzul rivayetlerinin değerlenedirilmesinin sonuçları olarak bu alanda ilkesiz yaklaşımlar olduğundan söz edilmiş, bu konuda esbabı nüzulün yetersiz kalmasından ve bunun sebeblerinden bahsedilmiştir.  Konu önce rivayetler açısından, merfu ve müsned rivayetlerden, mürsel rivayetlerden, senetlerin hazfedilmesinden, rivayetlerin tasnifine dikkat edilmemesinden, rivayet sigalarına dikkat edilmemesinden, bu açılardan değerlendirilmiştir. Sonra umumu hususileştirme açısından, taaddüt-taahhür açısından, tarih ilminden yararlanma açılarından değerlendirilerek örnekler verilmiştir.

Kur’anın anlaşılmasında esbabı nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar başlığında da yorum zenginliğine engel olması, Kur’anın evrensel hedefi olan Kur’an-insan-hayat bütünleşmesini önlemesi, konunun istismar edilmesi açısından konu değerlendirilmiştir.

Üçüncü bölümde esbabı nüzulü yeni bir yaklaşım başlığında bu konudaki rivayetlerin yeniden değerlendirilmesi ve bu konuda bazı ilkelerin belirlenmesinden, yine bu rivayetlerin hadis usulü açısından tenkidinin yapılması, rivayetlerin tasnif edilmesi gibi yönlerin dikkatle ele alınması; diğer tarafan Kur’anı Kerim’in bütünlüğünün dikkate alınması, siyakın göz önünde bulundurulması, esbabı nüzulü tarihilik açısından değerlendirme yapılmış ve örneklerle öneriler ve eleştiriler getirilmiştir.

Sonuç bölümünde de konuyla ilgili bazı öneriler getirilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır: Kur’an ilimleri ansiklopedisi hazırlanması, el-Vadii’nin eserinin tahkikli neşrinin yapılması, sahabenin icma ettikleri rivayetlerin toplanması, esbabı nüzul rivayetlerinin sistematik bir tasnife tabi tutulması, tefsir rivayetlerinin hadis kritik esaslarına göre  değerlendirilerek ayıklanması ve bunun için bir enstitü çatısı altında çalışmalar yapılması.

İkinci kitapta Sa’lebe Kıssası, Esbab-ı Nüzule yeni bir yaklaşım başlığı altında esbabı nüzulün tanımı yapıldıktan sonra bunun bize ne kazandıracağı konusu üzerinde durulmuştur. Daha sonra Kur’anın anlaşılmasında esbabı nüzule yeni bir yaklaşım ihtiyacı konusu ele alınmıştır. Kur’anın anlaşılmasına katkı sağlama açısından esbabı nüzulün yeniden ele alınması teziyle böyle bir çalışma yapıldığı ifade edilmiştir. Ardından Tevbe suresi 75. Ayette belirtilen Bazılarının Allah’ın kendilerine lütuf ve ihsanda bulunmaları durumunda tasaddukta bulunacaklarına dair söz veren insanlarla ilgili olarak hemen hemen her müfessirin bu ayetin nüzul sebebil olarak gösterdiği sa’lebe kıssası incelenmiştir. Olay anlatıldıktan sonra sire, rical ve tarih kitaplarında geçen sa’lebe kıssası çeşitli yönlerden (Sa’lebenin vasıfları ve hadisenin sıhhat derecesi) değerlendirilmiştir. Sonra da hadis ve tefsir kitaplarında geçen şekliyle Sa’lebe kıssası incelenmiştir. Bütün bunlardan sonra esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşım ışığında Sa’lebe kıssasının değerlendirilmesi yapılarak, ilkönce kıssayla ilgili rivayetlerin hadis usulü açısından tenkid edilmesi gerektiği, bu konudaki rivayetlerin tasnif edilmesi gerektiği, tarih ilminden faydalanmanın lüzumu, Kur’ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında konunun değerlendirilmesi gereği vurgulanarak konu açıklığa kavuşturulmak istenmiştir. Sonuç bölümünde ise tefsir rivayetlerinin, esababı nüzul rivayetlerinin çok dikkatli bir inceleme ile tahkik ve tetkike tabi tutulup ayıklanması, sıhhatli olmayanların ayrılması ve Kur’an’ın anlaşılmasında yeni bir yaklaşımla sahih bilgi ve rivayetlerle günümüz teknolojisinden de faydalanarak yeni bir yaklaşım ve yöntem geliştirmenin lüzumu dile getirilmiştir.

Üçüncü kitapta Tarihsellik ve Esbabı Nüzul konusu incelenmiştir. Girişte tarihsellik problemi ve açıklanması başlığında tarihselliğin ne olduğu, terim ve kavram bağlamında ele alınmıştır. Araştırmanın amacı ve metodu, tarihsellik kavramını esbabı nüzul çerçevesinde inceleyerek batı kökenli bir kelimenin kendi kültürümüzde nasıl kullanacağımıza dair bir deneme yapmak, konuyu incelerken başlığın çizdiği çerçeveye bağlı kalmaya özen gösterildiği ifade edilmiştir. Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının doğuşu ve gelişmesi başlığında kavramın 17. Ve 19. Yüzyıllar arasında ortaya çıktığı vurgulanmıştır. Tarihsellik kavramının kullanım çerçevesi ve alanları başlığında bu kavramı felsefi anlamda ilk defa Hegel’in kullandığı belirtilmiş daha sonra 19. Yüzyılda yeniden ele alındığı ifade edilmiştir. Daha sonra tarihselcilik kavramının tarifi ile ilgili bir tablo hazırlanarak kimin nasıl ne zaman bu tarifi yaptığı konusu incelenmiştir. Tarihsellik ve esbabı nüzul başlığında da konunun esbabı nüzul ile ilgisi ve İslam kültür tarihindeki yeri açısından ele alınmış ve nüzul ortamının tarihselliği ve bu güne aktarılması gibi konular üzerinde durulmuştur. Sonuç bölümünde de tarihsellik ile esbabı nüzul arasındaki bağıntı irdelenmiş ve  özellikle Kur’an’ın yaşanmış ve yaşanacak insanın öz niteliği ile örtüşen bir hidayet rehberi olduğu, başka özgü kültürlere ait kavramların çok dikkatli kullanılması gereği ve esbabı nüzul ile yazılacak orijinal bir tarih yazılmasının önemi üzerinde durulmuştur.

Ekler bölümünde de önce Kur’anı Kerim’in nüzul sırasına göre tertip edilmesi teklifine edebi eleştiri başlıklı yazıda Yusuf Raşid isimli yazarın başlıktaki görüşünün ortaya çıkması üzerine Abdullah Draz tarafından kaleme alınan bir rapora yer verilmiştir. Sonra da Hasen Hanefi’nin Esbabı nüzulün anlamı nedir isimli makalesine yer verilmiştir.

 


0 Yorum - Yorum Yaz

KUR’ÂN VE BAĞLAM    26.05.2015

KUR’ÂN VE BAĞLAM

 

Abdulalim DEMİR

Tefsir doktora öğrencisi

Öğrenci No:149 227 50

 

 

Prof. dr. Ahmet Nedim Serinsu hocamız tarafından hazırlanan, bu kıymetli eseri; daha önce doktora tezi olarak hazırlamış olduğu “Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ün Rolü” isimli çalışmasını,  “Sa’lebe Kıssası Esbâb-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım” ve “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” isimli eserlerini birleştirerek Kur’ânve Bağlam ismiyle bu üç eseri bir araya getirerek yeniden istifadeye sunulmuş halidir. Bu eser; toplamda 383 sayfadan oluşmakta olup hocamızın doktora tezi olan; “Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ün Rolü”,  kitabın ilk 266 sayfasını oluşturmaktadır. “Sa’lebe Kıssası Esbâb-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım” isimli eseri kitabın 267-299 arasını, “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” isimli üçüncü kitabı da kitabın 300-356 arasını, kitabın sonuna ek 1olarak ilave edilen “Kur’an’ı Kerim’in Nüzul Sırasına Göre Tertip Edilmesi Teklifi”ne edebi eleştiri isimli makalesi kitabın 359-375 arasını, ek 2 olarak ilave edilen “Esbâb-ı Nüzul’ün Anlamı Nedir?” isimli makalesi de kitabın 377-383 arasını oluşturmaktadır.

Kitap gayet güzel bir metotla hazırlanmış olup okuyucunun dikkatini canlı tutmak için kitapta geçen önemli yerlerin önüne önemine göre işaretler konulmuştur. Bu da trafikte seyreden bir şoförün trafik işaret ve işaretçilerine dikkat ederek yoluna devam etmesi ve hedefine sağlıklı bir biçimde varması kadar önemlidir.

Kur’ân ve bağlam kitabı A/4 boyutunda basılmış olup yazı pontusu gayet güzel olup dipnotlar usulüne uygun olarak sayfanın altında verilmiş olup, yararlanılan eserlerin kaynakçasına da kitabın en sonunda verilmiştir.

 

“KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL’ÜN ROLÜ”

-BİRİNCİ KİTAB-

 

 Hocamızın doktora tezi olarak hazırlamış olduğu bu çalışması; bir giriş, üç bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır.

Müfessirimiz eserinin giriş bölümünde; sahabe, tabiin ve tebe-i tabiinden olan müfessirlerin Kur’ân’ı Kerim’i,  Esbâb-ı Nüzul ile tefsir ettiklerine dikkat çekerek başlangıçta tefsir ilmi esbab- ı nüzulden ibaretti. Esbâb-ı Nüzul hakkında yegâne kaynak sahabedir.

Araştırmanın metodu başlığında Esbâb-ı Nüzulü çalışmak isteyenlerin malumat çokluğu ve bu malumatlardaki sistemsizlikle karşılaşacağını belirtmektedir. Esbâb-ı Nüzulü iyi anlamak için iyi tahlil etmeyi ve onunla iyi bir hükme varmayı gerekli görür.

Eserinin birinci bölümüne hocamız;  “Kur'ân İlimleri ve Esbâb-ı Nüzul İlmi” ana başlığında Kur’ân ilimleri hakkında geniş bilgiler vermektedir. Ulumu’l-Kur’ân ve Ulumu’t-Tefsir arasındaki ayrıma dikkat çekmekte ve bu konu ile ilgili müfessirlerin görüşlerine yer vermektedir.

Esbâb-ı Nüzule dair eser veren müfessirler ve eserlerine geçmeden önce bunların Esbâb-ı Nüzule ilgili eser yazmalarının nedenini üç maddede açıklamaktadır:

1- Sahabenin nüzul sebeplerini bilmekle övünme­leri, yani önemi vurgulanmış bir ilim olması.

2- Bu bilgiyi sonraki nesillere ve onların da sonra­kilere nakletmelerini sağlama.

3- Tedvin dönemi ile hadîs mecmualarına, tefsir eserlerine girmesi, dolayısıyla yazılı olarak kaydedilmiş bulunması.

 Hocamız ilahiyat fakültelerinde Esbâb-ı nüzulle ilgili yapılmış olan tezleri ve yayınlanmış olan kitapların isimlerine kronolojik sıraya göre yer vermektedir.

“Esbâb-ı Nüzulle İlgili Disiplinler (İlimler)” başlığında hocamız disiplinle ilim arasındaki farka dikkat çekerek üç ana ilme/disipline yer vermektedir:

1- Hikmet-i Teşriiye İlmi: Sebeb-i Nüzul rivayetlerinin nüzul ortamını tasvir ettiğini, nakil yoluyla elde edilen bilgilerin, nüzul çağının sosyal ve psikolojik şartla­rını ve ortamını gösteren bir özelliğe sahip olduğunu dile getirmektedir..

2- Mübhemâtu'l-Kur'ân İlmi: Kur'ân-ı Kerîm'de müp­hem bırakılan (anlaşılması açık ve belirli olmayan) bazı kelimeleri açıklamayı konu edinen ilimdir.

Tanımlamada "bazı kelimeler" ibaresi ile kasd olunan ise: “İsm-i işaretler, “ism-i mevsûller, “zamirler, “cins isimler”, “belirsiz zaman zarfları, “belirsiz mekân zarfları, “belirsiz miktar bildiren kelimelerdir. Mübhemâtu'l-Kur'ân ilmi naklî ilimlerdendir. Dolayısıyla sebeb-i nüzul ilminde olduğu gibi bilinmesi sade­ce nakle dayanır. İçtihada mahal yoktur.

3- Tenâsüb ve İnsicam İlmi: Ayetler ve sûreler arasındaki tenâsüb (münâsebât) ve insicamı konu edinen bu ilmi Zerkeşî, mantıkî bir gerçeklik ve kelâm'ın akışını düzenleyen bir olgu olarak tanımlar. Bu ilim, bağlaç işlevini yükle­nen“umumî veya hususî, “aklî,  “hissî veya hayalî, “zihnî (sübjektif) veya haricî (objektif) anlamlar üzerinde durmaktadır. Yani sûreler ve âyetler arasın­da birtakım irtibatlar bunlarla kurulabilir.

Hocamız tezinin ikinci bölümüne “Kur'ân-ı Kerimin Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları” ana başlığında iki önemli konuyu alt başlıklara ayırarak incelemektedir.  Bu başlıklardan en dikkat çekici ve zikretmeye değer başlık şudur: “Kur'ân-ı Kerîm’in Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul Rivayetlerinin Doğurduğu Olumsuz Sonuçlar” başlığında şu konulara değinmektedir:

1- Yorum Zenginliğine Engel Olması: Esbâb-ı nüzul rivayetleri yorum zenginliğine şu şe­killerde engel olur:

  1.  Her âyete nüzul sebebi arama çabaları,

  2.  Ayetin manâ bakımından birçok veçhesi olabilir diye düşünmek varken, nüzul sebebi ile sınırlı kalma ih­timali,

  3.  Âyetin sebeb-i nüzulündeki olayın çerçevesinde sıkışıp kalması gibi ihtimaller

 Kur’ân ayetlerini tefsir ederken yorum zenginliğine engel olmaktadır. Kafalar kilitlenir, ufuklar daralır. Sonucunda bir önceki asırda yaşamış müfessir ne demişse, o nüzul sebebi, âyeti anlamada belirleyici olur. Bu gayret sahabe dönemine kadar gerilere gider. Esbâb-ı nüzul rivayetleri tasnif edilmediğinden sebeb-i nüzulün tefsir için olanları ile nüzul ortamını anlatanlar karıştırılır. Bir âyet için birçok sebeb-i nüzul rivayeti aktarılır. Hatta bazıları birbirleri ile çelişik yorumlara imkân verecek ifadeler taşırlar. Âlimler bu durumu izâle etmek için epey çaba sarf etmektedirler.

“Kur'ân-ı Kerim'în Evrensel Hedefi Olan Kur'ân-İnsan-Hayat Bütünleşmesini Önlemesi” başlığında hocamız; Kur’ân-ı Kerim’in birçok mümeyyiz sıfatlarından birisi de evrensellik olduğunu, ferde, topluma, bütün insan sı­nıflarına, bütün memleketlerde ve bütün devirlerde, in­san hayatının bütününe maddî olduğu kadar manevî bir hidayet rehberi olduğunu söyler. Her insan -hükümet başkanından sokaktaki ada­ma kadar herkes- Kur'an'da kendisiyle ilgili olan bilgi­yi bulur ve eylemlerini mükemmele yönlendirebilir.

2-Konunun İstismar Edilmesi: Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzul ri­vayetlerinin değerlendirilmesi sırasında istismara te­vessül edilebildiği bir vakıadır. İstismardan murad olu­nan ise esbâb-ı nüzul rivayetlerini eserlerinde çokça nakleden Tarihçiler, Rivayet tefsiri yazarları ve vaazlarında aktaran kıssacılar (kussâs)'ın bu alanda kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmiş olmalarıdır, Esbâb-ı nüzulün istismara imkân veren ba­zı hususiyetleri de onların bu çabalarına imkân sağla­mıştır.

Konunun İstismar Edilmesini şu alt başlıklarla ifade edilmiştir.

  1.  Her âyete bir nüzul sebebi arama çabaları,

  2.  Senetleri hazfederek rivayet etmeleri,

  3.  Esbâb-ı nüzul rivayetlerini tasnif etmemeleri,

  4.  Rivayet sıygalarına dikkat etmemeleri,

  5.  Tarih ilminden yararlanmamaları

Hocamız eserinin üçüncü bölümüne “Esbâb-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım” ana başlığında dört ana konuyu incelemektedir.  Esbâb-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirleyen hocamız, Esbâb-ı nüzulle ilgili genel ve özel olmak üzere bazı ilkeleri açıklamaktadır. Genel ilkeleri iki ilkede zikretmektedir:

Birinci ilke:

Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir.

Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin sahih olanlarının ve olmayanlarının tamamını bir araya getirmek ve Kur'ân-ı Kerîm'i yorumlamada (tefsir), anlamada bunları ihata edebilmek pek mümkün görülmemektedir, bütün rivayetleri toplayıp son­ra bunları senet-metin tenkidine tabi tutmak ciltler do­lusu kitap demektir.

İkinci ilke:

Esbâb-ı nüzulü bilmeden de Kur'ân-ı Kerîm'i anla­mak mümkündür.

Kur'ân-ı Kerîm'in özünü, bir bağlam bütünü ola­rak genel anlamını, mesajını tanımak ve kavramak mümkündür. Yani insan, Kur'ân'ı bir hidayet rehberi olarak kendisine sunduğu mesajın temel ilkelerini (Al­lah'ın varlığı, birliği, Hz. Peygamber'in risâleti, iman esasları, kulluk-ibadet görevleri... gibi) genel anlamını tanıyabilir, kavrayabilir. Selef-halef bütün âlimlerin nü­zul sebeplerini bilmenin önemi üzerinde durdukları bi­linmektedir. Bunu da âyetin manâsının veya manâları­nın daha iyi anlaşılabilmesine bağlamışlardır.

Özel ilkeler başlığı altında hocamız üç ilkeye değinmektedir:

Birinci ilke:

Sebeb-i nüzulü bilmenin muktezây-ı hâli (durumun gerektirdiğini, gereğini) bilmek gibi olduğu hallerde.

Arap dilinde kelâmın anlaşılması, birçok unsurun bir arada veya tek tek düşünülmesi ile bağlantılıdır. Hitap eden, hitap edilen ve hitabın durumuna, keyfiyetine (niteliğine) veya hepsinin birden mütalaa edilmesine göre kelâmın anlamı farklılık göstermekte­dir.

Arab'ın kelâmının manâ ve kasıtlarını araştırmayı ve bilmeyi amaç edinen maânî ve beyân ilimleri Kur'ân metnini ve o metindeki i'câzı anlamakta da kullanılmış­tır.

İkinci ilke;

Sebeb-i nüzulü bilmemenin Kur’ân’ın zahir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu hallerde zahir olan nassın mücmel nass olarak anlaşılması ise ihtilafların doğmasına sebep olmuştur.

Üçüncü ilke:

Bu ilke önceki iki ilkeyi kapsayan bir niteliktedir. Buna göre: Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule olan ihtiyacı ilk planda Kur'ân belirlemelidir.

Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan veya dinleyen kimse bu eylemi sırasında âyet veya âyetlerde bulunan üstü ka­palı bir ifade (ima, telmih) hakkında manâyı yakalamak için bir bekleyişe, arayışa giriyorsa o zaman sebeb-i nü­zulü nakletmeye, olayı ayrıntılarıyla anlatmaya ihtiyaç var demektir.

Hocamız eserinin sonuç bölümünde yaptığı çalışmayı özetleyip Netice itibariyle esbâb-ı nüzul, Kur'ân-ı Ke­rîm'in soyut bir düşünce veya düşünce biçimi ola­rak kalmadığının, aksine, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat, bir hidayet rehberi ol­duğunun en büyük delilidir.

Esbâb-ı nüzulün Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında tespit edilen ilkeler çerçevesinde ve onlara uyarak değerlendirilmesi birçok faydalar temin edecektir:

  1.  Kur'ân-ı Kerim'in anlaşılmasında insanın bakış ufkuna henüz girmemiş, insanın dikkatine açılmamış sınırsız sayıda olgu olduğu göz önünde tutulacaktır.

  2. Konulu tefsir çalışmalarında esbâb-ı nüzu­lün, nüzul ortamını ve şartlarını aksettiren yö­nünden sağlıklı bir şekilde istifade olunacaktır.

  3.  Esbâb-ı nüzul bilgisi ile oluşan nedensel halkaları nüzul asrına doğru izleme imkânı doğa­caktır. Bundan da insanî davranışların tarihini tespit etmede, yazmada yararlanılabilecektir.

     Müfessirler üzerine yapılan monografik çalışmalarda esbâb-ı nüzulle ilgili zikredilen ilke­lerin uygulanması çok isabetli olacaktır. Bir kere müfessirin esbâb-ı nüzul alanındaki ilkelerini or­taya koymak mümkün olacaktır. Bu da Kur'ân-ı Kerim'in anlaşılması sürecinde bu malzemenin nasıl değerlendirildiğini tespit etme imkânı vere­cektir.

Hocamızın tezi baştan sona Esbâb-ı Nüzulü en ince ayrıntısına varana kadar doyurucu bilgilerle sistematik bir biçimde bilginin seyrini takip edebilme imkânını okuyucuya vermekte, bilgileri aktarırken objektifliği dikkatlerden kaçmamaktadır.

SA’LEBE KISSASI ESBÂB-I NÜZUL’E YENİ BİR YAKLAŞIM

-İKİNCİ KİTAP-

 

Hocamızın bu eseri; bir giriş, beş ana başlık ve bir sonuçtan meydana gelmektedir.

Yıllarca vaaz kürsülerinde zekât konusu işlendiğinize hoca efendiler tarafından zekât vermeyenlerin akıbetleri anlatılırken anlatılan, cemaatin de gözyaşı içersinde dinlediği bu kıssa ve kıssa kahramanın gerçekte yaşamadığını bir kurgudan ibaret olduğunu hocamızın bu çalışmasını incelediğimizde görmekteyiz.

Hocamız eserinin giriş kısmında esbâb-ı Nüzulu şu şekilde tanıtmaktadır: Esbâb-ı Nüzul, nuzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi/soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir.

SA’LEBE HADİSİ

9/Tevbe 75. Ayetin nüzul sebebi olarak zikredilen Sa’lebe b. Hatıb kıssası özetle şu şekildedir:

Sa’lebe, Hz. Peygamberin huzuruna gelerek 

  • “Ya Resullullah! Allah’a dua et de bana çok mal versin”

    Hz. Peygamber de

  • Ya Sa’lebe hakkını eda ettiğin az, takat getiremeyeceğin çok maldan hayırlıdır.” diye cevap vermiş. Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki:

  • Seni hak ile gönderene yemin ederim ki ban çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin hakkını veririm.

Bunun üzerinde Resulullah ona dua etmiş o da bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış, Medine arazisi dar gelmeye başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve böylece cemaate devam etmekten ve hatta cumadan bile uzaklaşmış bunun üzerine Hz. Peygamber bir sual buyurmuş, denilmiş ki

  • Malı çoğaldı vadi almaz oldu.  

    Hz. Peygamber:

  • Vay Sa’lebe’ye!

Buyurmuş ve sadakaları toplamaları için iki tahsildar göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler. Ancak Sa’lebe’ye Hz. Peygamber’in farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakalarını istediklerinde:

  • Bu cizyeler ne? Bu cizyenin kardeşi, hele siz gidin de düşüneyim, demiş.

Tahsildarlar dönüp Resülullah’a geldiklerinde, daha onlar bir şey söylemeden iki kere Vay Sa’lebe’ye buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuştur. Daha sonra Sa’lebe sadakayı alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber:

Allah (cc) beni senin sadakanı kabulden men eyledi, diyerek kendisi hakkında hükmü açıklamış.

O zaman Sa’lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber de:

  • Bu senin amelindir. Emrettim itaat etmedin.

Şeklinde cevap buyurmuş. Sa’lebe Hz. Peygamberin irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr’e Hz. Ömer’e getirmiş ama onlar da kabul etmemiş. Sa’lebe daha sonra Hz. Osman zamanında helak olmuş.

Hocamız bu hadiseyi Sîre, Ricâl ve Tarih kitaplarında incelemiş olup konu ile ilgili alimlerin rivayet ettiklerini aktarmıştır.

Hadis tetkikçilerinin çoğunluğuna göre hadis zayıftır.

Bu hadise daha çok tefsir kitaplarında geçmekte olup tefsirciler kıssa ile ilgili olarak herhangi bir sıhhat değerlendirmesinde bulunmamışlardır.

Esbâb-ı nüzul’e yeni bir yaklaşım ışığında Sa’lebe kıssasının değerlendirilmesi başlığı altında hocamız konuyu madde madde açıklamaktadır. Hocamızın bu kıssa ve benzeri kıssalar için önemsediği maddeler şunlardır:

1.      İlk olarak Sa’lebe kıssası Hadis usulu açısından tenkid edilmelidir.

2.      Rivayetler tasnif edilmelidir.

3.      Tarih ilminden faydalanmalıdır.

4.      Kur’anî bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.

 

TARİHSELLİK VE ESBAB’I NÜZUL.. 1

-ÜÇÜNCÜ KİTAP-

 

Hocamızın üçüncü eseri olan Tarihsellik ve Esbab’ı Nüzul.. 1 isimli çalışması bir giriş ve iki ana başlık ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Hocamız bu eserini hazırlarken bolca yabancı kaynaklardan yararlanmış olup okuyucu anlasın diye tablolar yapmış, zaman zaman kavramları verirken kavramları birbirleriyle karşılaştırarak mukayeseli bir biçimde vererek okuyucunun daha iyi anlamasına katkıda bulunmuştur. Hocamızın bu eseri kitapta 303–356 arasındaki sayfaları kapsamaktadır.

Hocamız giriş bölümünü kendi içersinde iki ana başlığa ayırmış olupTarihsellik Problemi ve Açıklanması başlığına” Tarihsellik denilince ne anlıyoruz? Sorusuyla başlamakta ve verilecek olan muhtemel cevapları vermekte, kavram ve terim arasındaki farklara dikkat çekmektedir.

Tarihsellikle ilgili olarak filozof ve diğer bilginlerin yaptıkları yorumlara değinen hocamız kısaca Tarihselliği şu şekilde açıklamaktadır; tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihnî faaliyetinin sonucu oluşan düşünce ve on­dan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır. Tarihsellik kavramının mahi­yeti (seçikliği), yani diğer var olandan ayıran niteliği değişmemekte, ama içeriği (açıklığı) değişmektedir.

Araştırmanın Amacı ve Metodu başlığında öncelikle tarihsellik kavramı­nı esbâb-ı nüzul çerçevesinde ele alıp inceleyerek bu kavramın doğuşunu ve gelişimini özet bir şekilde or­taya koymak istiyoruz. Böylece "Batı" kökenli bir kavramı kendi kültür alanımıza nasıl nakledeceği­miz ve kullanacağımıza dair ipuçlarını, o kavramın kültürel ve tarihsel serüveninde arama imkânı bula­cağımızı düşünüyoruz.

Çalışmamızın ikinci amacı, tarihsellik kavramı­nın kendi kültür alanımızda nasıl kullanılabileceği­ne dair bir deneme yapmaktır. Böyle bir deneme ile "insanı zaman içinde inceleyen bir ilim" olarak ta­rih ve "bütün insanlığın tarihini idare eden kanun­ları matematik formüllerle vermek iddiasındaki tarih felsefesi alanlarına ait tarihsellik kavramını "yaşamak, anlamını araştırmak ve anlamak" amaçlanmaktadır.

Özetle bu çalışma, insanın bizzat tecrübe ettiği tarih alanına ait bir tasarımı (kavra­mı) içselleştirerek kültür hayatımıza nasıl katabileceğimize, kavramsal aktarımı nasıl sağlayabileceği­mize ve bu kavramla nasıl hesaplaşabileceğimize dair bir arayışı ifade etmektedir.

“Tarihsellik Kavramının Temellendirilmesi” ana başlığında müfessirimiz iki ana konuyu incelemektedir. “Tarihsellik Kavramının Doğuşu ve Gelişmesi” ile “Tarihsellik Kavramının Kullanım Çerçevesi ve Alanları”

Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının, XVII. yüzyıl ile XIX. yüzyıllar arasında tarih ilminin, eğilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir.

Bu dönemde siyasî ihtilaller, ilmî ve teknik ke­şifleri izleyen iktisadî ve sosyal değişim, tarihin geli­şimini daha çok belirleyen unsurlar olarak "tarih duygusunu" canlandırmıştı. Böylece tarihçiler, yaşayan bir geçmişi yeniden yaratmaya, olayların havasını yeniden bulmaya çalışıyordu. Bu dönemde tabiat ilimlerinin başdöndürücü gelişimi, modern çağın karakteristiği olan "yeni zihniyet ve yeni kozmos anlayışı" sistemini getirdi. Bu ise tabiat ilimleriyle beşerî ilimler ara­sındaki kopukluğu gösteriyordu. Galileo (1564-1642) ile başlayıp Descartes (1596-1650) ve New-ton (1642-1727) ile devam eden tabiat ilimleri meto­dunu, bütün bilimselliğin modeli olarak görme anla­yışı, matematik kanunlarla yönetilen mükemmel makina olarak tabiatı ve mekanik prensiplerle açık­lanan insan anlayışını doğurdu.

 

Tarihsellik teriminin Almanya'da ortaya çık­masının temel sebebi ise bu ülkede tarihi zihniyetin beşerî idlerde (hukuk, ilahiyat, dilbilim, iktisat vs.) değerlendirilmesidir.

Söz konusu hadise­lerin zaman içindeki durumlarını, halkın oluşumuna ve değişimine katkılarını, halkın tarihî gelişmesiyle şartlanmış Özel gelişmeleri içinde tahlil etmek gerekir. Bu da tarihin, geçmişin basit bir izahı değil, varlığı, oluşu (değişim süreci) içinde belirleyen ve so­nunda değişim sürecinin temeline kadar çıkmaya imkân sağlayan ontolojik bir boyut olması demektir.

"Buradan şu netice çıkar: Hukukun, dilin, örf ve âdetlerin muhtelif biçimleri kesinlikle ayrı varlığa sahip değillerdir. Bu biçimler ancak aynı halkın tabiat içinde çözülmez bir tarzda birbirine bağlan­mış, ancak tahlilde ayrı özellikler olarak ortaya çıkan, tekil güçleri ve faaliyetleridir. Bunları bir bütün haline getiren halkın ortak kanaati, her türlü mümkün ve keyfî bir yaratılış düşüncesini tardeden, onların aynı zorunluluk hissidir. Bu zorunluluk, kesinlikle mekanikçi değil, fakat canlı I yaşayan bir anlam içinde anlaşılmış olmak zorundadır."

"Böyle anlaşılan tarihselcilik, sırf önceki asrın mekanikçi maddeciliğine karşı değil, fakat Aydınlan-macıların yapaycı akılcılığına karşı da tepki halindedir.

Hukukçu Tarih Okulu'nu büyük bir etki uyandıran iktisatçıların okulu izlemiştir. Bu okulun iki eğilimi bulunmaktaydı.

1- Eski Tarih Okulu: Eski Tarih Okulu'nun önderleri, iktisat tarihçi­leri olmuştur.

2- Yeni Tarih Okulu: Hâkim etkiyi icra eden okul­dur. Julien Freund'a göre Batı zihniyeti, bu an­layışın bilmeksizin vârisi olmuştur.

Tarihsellik ve tarihselcilik terimleri, Batı'da XVII. ve XIX. yüzyıllarda tabiat ilimleri ile beşerî ilimler arasındaki zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış kav­ramlardır.

“Tarihsellik Kavramının Kullanım Çerçevesi ve Alanları” başlığında hocamız Tarihsellik kavramı, tarih ilmi alanında kullanılan bir teknik terimdir. Tarihçilerin eskiden beri kul­landıkları bu terimi, İngiliz filozof Henry More (1614-1687) 1664'de historicity, historicalness ke­limeleri ile ifade etmiştir. Daha sonra E.Bayer, aynı terimi "tarihsel olayların olgusallığı" anlamın­da kullanmıştır.

 Tarihsellik kavramını felsefî an­lamıyla kullanan ilk filozof Hegel'dir. Hegel'e göre tarihsellik kavramının iki anlamı vardır:

1. Tarihsellik, geçmişte olup-biten her şeyin geçmişte kalmasına rağmen etkisini de­vam ettirmesi halidir.

2. Tarihsellik, sürekli tarihsel bir et­kililiktir. Meselâ Grek tininin "tarihsellik karakteri", özgürlük ve güzellik idelerine göre anlaşılabilir. Tarihsellik kavramı,

Hocamız tablo içersinde tarihisellik kavramını ve onu tarif eden yazarları tariflerini enfes bir biçimde vermektedir.

Tarihselcilik İki Zıt Eğilime Ayrı­lır:

1. A priori bir prensipten (ilerleme, sınıf savaşı gibi) hareketle bütün beşerî olu­şu, dogmatik olarak sistem­leştirmeye çalışır. Gelecek, bu sistemleştirme temeli üzerinde açıklanır iddiasındadır.

2. Tarih, hiçbir kesinlik veya ha­kikat sağlamaz gerekçesiyle her şeyi nisbil eştirmeye yönelir. Felsefî nihilizme götüren bir şüp­heciliği getirmiş olur.

Tarihselcilik kavramının; tarih felsefesi, hermenötik (yorumbilim), linguistik (dilbilim) gibi çeşitli alanlarda kullanılışını ifade ettikten sonra şöyle bir soru akla gelebilir:

Tarihselciliğin kullanıldığı çeşitli biçimlerini birleştirecek, birbirine bağlayabilecek ve aynı za­manda ona göreceli açık bir anlam verebilecek bir ayırıcı özelliği yok mudur?

"Tarihselcilik (Historicism)'in anlam sapmaları ile ilgili bütün meselelerinin bu yolla çözümlenebile­ceğini iddia etmeksizin aşağıdaki tanımın, bu amaca yaklaşık bir tanım olduğu söylenebilir.

Historicism, bir şeyin tabiatının yeter derecede anlaşılması ve değerinin yeteri kadar takdir edilmesinin, o şeyi, işgal ettiği yere ve gelişim süreci içerisinde oynadığı role göre düşünmekle (gözönüne almakla) elde edilebileceğine inanmaktır.

Bu tanımın Tarihselciliği özel bir meltan-schaung (dünya görüşü) olarak değil, tam aksine açıklama (explanation-erklarung) ve değerlendirme ( evaluation) ile ilgili metodolojik bir inanç olarak nitelendirdiği görülecektir.

"Tarihselliğin temel fikri şudur: Sonuç olarak tabiat bilimleri ve beşerî bilimler, ne sonuçlarının bilimsel geçerliliği ne de konuları bakımından fark­lıdırlar. Çünkü aynı gerçeklik, disiplinlerin beriki veya öteki kategorinin konusu olabilir; fakat metad-larına gelince ancak bu noktada birbirlerinden ayrılabilirler.

Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının içinde doğup-geliştiği ortam ve şartlar göz önüne alındığın­da ve bütün anlatılanlar ışığında değerlendirildiğin­de, bu terimlerin, Batı düşünce sistemine ait çok ge­niş bir anlam alanına sahip olan kavramlar olduğu gerçeği anlaşılmış olmalıdır.

 “Tarihsellik ve Esbab-I Nüzul” başlığına hocamız bir soru sorarak başlamaktadır. Eğer Ortaçağ'da yaşasaydınız, Siz de öyle olurdunuz diyerek o zamanın koşullarında yaşayanların şartlarını hatırlatmaktadır.

Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları Batı dü­şüncesinde ilimlerin tasnifi ile ilgili olarak, beşeri ilimler-tabi at ilimleri ayırımı epistemolojik bir çatış­maya dönüştüğünde ortaya çıkmış kavramlardır. Bu asrın ortalarından itibaren tabiat ilimlerindeki yeni keşifler, yeni teknolojilerin doğmasına sebep olunca beşerî ilimlerin statüsü üzerindeki tartışmalar da felsefenin ana meselesi olma imtiyazını kaybetmişti. Artık çağdaş ilim, bilim ve teknolojinin peşinden koşmakta, bilim ve teknolojinin ortaya çıkardığı me­selelere çözüm aramaktadır.

Tarihsellik ve tarihselcilik kavram­ları her ne kadar Batı'nın Özgü kültürüne ait kav-ramlarsa da yapıları gereği ortak kültürle etkileşim halindedir. Çünkü "İnsanın tabiatı insanın var ola­na bakış açısı bakımından kültür unsurları katego­rik olarak üniversaldır" . 

İnsan bir kavram üze­rinde düşüncelerini açıklarken bir varolan hakkın­daki bilgisini ifade etmekte, bir varolan hakkında hükümler vermektedir. Kavramlar arasında bağ ku­rarak bilgi aktarmakta, böylece kavramları belirgin­leştirmektedir. "Bu bakımdan kavram, deyim yerin­deyse varolanın kütüğüdür.  Bu kütük ka­panmayan bir kütüktür. Varolan tanındıkça, ona nü­fuz edildikçe kütüğe kaydedilen hükümler çoğalır. Önceden verilen hükümler değişebilir de. Bu yüzden bir kavramın içeriği sürekli değişir. İnsan bilgisinin değişip gelişmesi de bu anlamdadır. Ancak kavra­mın seçikliği değişmez.

İnsan tarihsellik kavramı üzerine fikir beyan ederken, bir varolan hakkında bilgisini ifade etmek­tedir. Tarihsel olan ne ise onun hakkında hükümler vermektedir. Zihnindeki diğer kavramlar arasında bağ kurarak bilgi aktarmakta, böylece tarihsellik kavramının tarifini belirginleştirmektedir. Ancak ta­rihsel olanı tanıdıkça, bu kavrama nüfuz etmekte, yeni hükümleri zihnine bir kütüğe kayıt eder gibi kaydetmektedir. Bu yüzden tarihsellik'in anlam içe­riği sürekli değişmektedir 

O halde kavramın anlam çerçevesinin değişmesi insanın fıtratından, varoluş şartlarından ve "kavra­mın mahiyeti"nden kaynaklanmaktadır. Her ferdin bilme gücü alış kabiliyeti aynı değil­dir. Ayrıca her ferdin varolana bakış açısı farklıdır. Birincisi vehbîdir. Yani doğuştandır, sonradan kaza­nılmış değildir. İkincisi ise Cenab-ı Hakk tarafından ferdin hür bırakıldığı alanla ilgilidir. Bu alan, onun kendini, hayatı ve evreni anlamlandırması ile ilgili­dir. Bu alan, ferdin varolanı algılayışına temel oluş­turur, onun dünya görüşünü teşkil eder.

Bu açıdan bakıldığında tarihsellik kavramının îslâm kültüründe kullanılmış olduğunu söyleyebili­riz. Ancak kültür farklılığı göz önünde bulundurul­mak şartıyla İslâm kültüründe bu kavramın hangi terimlerle ve hangi anlam çerçevesinde ve içe­rikle kullanıldığı ise ayrı bir çalışma konusu olarak incelenmelidir.

Şimdi bütün bu ifade edilenler çerçevesinde es­bâb-ı nüzul ile tarihsellik kavramı arasında nasıl bir ilişki kurulabilir sorusuna cevap aramak istiyoruz. Böyle bir arayışa Öncelikle Kur'ân-ı Kerîm'in tarih ve tarihsel bilgi alanındaki genel ilkelerinden hareket­le başlamanın daha yerinde olacağı kanaatindeyiz:

Kur'ân-ı Kerîm insanı ana konu ve insana hida­yet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih ve ta­rihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymuş olmaktadır. Çünkü insan her zaman geçmi­şe mâl olacak, bir "şimdi" nin kalıcı ve belirgin izle­rini yaşatarak kendini sürdürmeye, aynı zamanda, bu gününü dünle doğrulamak için nereden geldiğini, kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir varlıktır. Bir başka deyişle insan, tarihsel bir var­lıktır ve bu insanın varlık koşullarından bir tanesi­dir.

Esbâb-ı nüzul-tarihseîîik kavramı ilişkisine anılan bağlam­da baktığımızda, insanın varlık koşulu olarak tarih­sel bir varlık olması gerçeğini esbâb-ı nüzul alanına taşımamız gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü nerede ve ne zaman insanla karşılaşırsak orada onun "var­lık koşullan" ile karşılaşırız.

Nüzul asrı insanı da şüphesiz aktif olan yani yapıp-eden ve ne yapıp-ettiğini de bilen insandı. Ay­rıca duraklama tanımayan hayatı ve onun getirdiği soruları, meseleleri ve yapılması gerekli birçok şeyi çözmeye veya yapacaklarını sıraya koymaya çabalı­yordu; buna göre de tavır takınıyordu. Bunu ona sağlayan muhakkak ki "insan"m yapıp etmelerini yöneten değer duygusudur.  Kur'ân-ı Kerîm, bu de­ğer duygusunun temelini "akide" olarak tespit eder.

Kur'ân ile birlikte Sîret-Megâzî kitaplarına bak­tığımızda o dönem insanının bu "Kur'ânî değerduygusunu" tam anlamıyla idrak ettiklerini görmek­teyiz. Onlar, kendi hareketleri arasında bir "seçme" yapmayı sağlamak ve "öne alınacak" eylemler ile "sonraya bırakılacak" eylemler arasında ayırım yap­mak için Kur'ânî değer-duygusuna yöneldiler. Hazreti Peygamber bu fıtrî olguyu hayata aktarmada önderleri "örnek insan" dır.

Bu noktada Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul ortamına yönelik üslûbundan söz etmek gerekmektedir. Kur'ân, toplumun dünya görüşünü, kavramlarını yani tüm insanî yapıp-etmeleri, ilahî mesajla oluş­turmak ister.  İşte, bu hedef kitlenin yani Kur'ân'ın ilk muhatabı olan insanların yapıp-ettikleri esbâb-ı nüzul olabilmektedir. Dolayısıyla esbâb-ı nüzul, doğrudan doğruya nüzul ortamında fiilî olanı (de facto) ve somut hayatı göstermek konusunda aracı deliller olarak değerlendirilebilir.

Bu demektir ki Kur'ân vahyi, nazil olduğu fikrî, sosyal ve manevî çerçevede (Mekke'de olsun, Medine'de olsun) var olan

1- İnsanî birçok probleme,

2- İnsanların bu problemlerden kurtulmak ve rahatlamak arzularına cevap vermiştir. Bu durum yirmi üç yıl sürmüştür. Vahyin tamamlanması ve Hz. Peygamberin irtihali ile artık vahiy-insan ilişkisinin bir bölümü olan esbâb-ı nüzul olgusu da son bulmuş olmaktadır.

Esbâb-ı nüzul-tarihsellik ilişkisine bu noktada insanın tarihsel bir varlık oluşu bakımından yaklaş­mak mecburiyeti doğmaktadır. Çünkü insanın yapıp-etmeleri "şimdi" içinde olup bitmez; onlar, za­manın boyutlarına yayılmışlardır. Zamanın boyut­ları ise uzayıp giden boyutlar değil, yapıp-etmeler-le, onların ürünleriyle, olaylarla doludur  "Bu, in­sanın zamanın boyutları arasında bir bağ kur­masını, onları birbirine bağlamasını gerektirir. Bu da ancak bilen bir varlığın işi olabilir. Bunun içindir ki, insan tarihsel bir varlıktır. Eğer insan hayvan gibi yalnızca şimdi içinde yaşasaydı, o zaman insanın yapıp-etmeleri  arasında  bir süreklilik söz konusu olmayacaktı.

Tarihsel bir varlık olan insan, çeşitli durumlar içinde yaşar. Bu durumlar, insanı realite ile karşı karşıya getirirler; hatta onun içine sürükleyebilirler. İnsanın hayatını sürdürebilmesi, bu durumları ideleştirmesiyle, onlara bir anlam vermesiyle, onlar­da bir değer görmesiyle gerçekleşebilir.

İnsan, içinde yaşadığı durumlara bir anlam veremediği, onlarda bir değer göremediği zaman onun yapıp-etmeleri sona erer; o, artık yaşayamaz. "Bundan dolayıdır ki, dünyanın hiçbir gücü, olup-biteni olup-bitmemiş, yapılan-edileni yapılmamış edilmemiş, yaşanmış olanı yaşanmamış ya­pacak bir durumda değildir.

Esbâb-ı nüzul-tarihsellik ilişkisini insanın var­lık koşulları bağlamında inceledikten sonra esbâb-ı nüzulün tarihsellik meselesini tartışmak istiyoruz. Tarihsellik kavramı Felsefe Terimleri Sözlüğü'nde şöyle tanımlanmaktadır:

1- Tarihsel olanın varlık biçimi.

2- Zamana bağlılık, gelip geçicilik.

3- Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma. (Ör. Tinin, törenin tarihselliği)

4- Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu. (Ör. isa'nın tarihselliği.)

Tarihsellik sözcüğünün terim olarak ifade ettiği anlamlar bunlardır. İnsan tarihsel bir varlık olduğu­na göre onun yapıpetmelerinin sonucu oluşan es­bâb-ı nüzulün tarihsellik kavramı ile bir ilgisi muhakkak ki vardır. Şimdi tarihsellik kavramının tanımıyla gelen anlamlar ışığında esbâb-ı nüzulün tarihselliğine bakalım.

Birinci anlam: Tarihsel olanın varlık biçimi esbâb-ı nüzul, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul ortamı­na ait bir gerçeklik olarak gerçekliğini o dönemde yaşamış kişilerden (Hz. Peygamber ve Ashabı) ve onların yapıp etmeleri sonucu meydana gelen olay­lardan almaktadır.

 

İkinci anlam: Zamana bağlılık, gelip geçicilik esbâb-ı nüzulün tarihselliği hakkında zamana bağlılık, gelip geçicilik tanımının isabetli olmaya­cağını düşünüyoruz.

Öte yandan esbâb-ı nüzul kıssaları, sadece bu kıssaların cereyan edişlerine dair ayrıntılar ve hadiselerin kahramanları bağlamında ele alınabilir. Böyle bir durumda esbâb-ı nüzule yaklaşım bu çerçevede kilitlenmiş olur. Esbâb-ı nüzul kıs­salarının, Kur'ân mesajının kendine özgü insanî biçimleri olduğu gözardı edilir. Hâlbuki esbâb-ı nüzul kıssalarının bu nitelik­leri, zamana bağlı, gelip geçici (tarihsel) nitelik­lerdir. Yani nüzule sebep teşkil eden kıssaların ve kahramanlarının yapıp-etmeleri zamana bağlı, gelmiş geçmiş (tarihsel) yapıp-etmelerdir. Ama bu anlayışla esbâb-ı nüzule yaklaşmak hatalı bir tavır olacaktır. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm -nüzul ortamı- esbâb-ı nüzul ilişkisini "insan" açısından değer­lendirdiğimizde, Kur'ân vahyinin, insanı ve onun varlık koşullarını reddeden değil, aksine insanın varlık koşullarını onaylayan ve insanın onların şuu­runa vararak geliştirmesine imkân sağlayan bir mesajı içerdiğini görmekteyiz.

Bu gerçeğin nüzul asrı ve insanı açısından an­lamı, Kur'ân-ı Kerîm'in o dönem insanının karşısına onların varlıklarını ve varlıklarını oluşturan (kültürel-ahlakî-siyasî-ekonomik) tavırlarını hiçe sayan bir yaklaşımla karşı çıkmamış oluşudur

Sonraki asırlar ve çağımız insanı açısından bu gerçek, nüzul asrı insanı için neyi ifade ediyorsa onu ifade etmektedir. Çünkü Kur'ân vahyinin insanın varlık koşulları ile uyumlu olması, tevhid mesajını veya ilahî mesajdaki bütünlüğü gösterir. Ancak in­san, sorumluluğunu yerine getirmeli, bu ilahî mesajı kendi çağına taşımalıdır.

Bu bağlamda esbâb-ı nüzule, Kur'ân-ı Kerîm ile insan (birey-toplum) ilişkilerinin bir bölümüne ve­rilmiş ilahî cevap (âyet) olarak yaklaşmak mümkündür. Bunun anlamı, Kur'ân'ın dinî bilincin oluşmasını sağlamak amacıyla esbâb-ı nüzul olgusu çerçevesinde birey ve topluma yönelme üslûbudur. Bu olgu, vahyin nüzul asrı ve insanı için ne kadar gerçek ve geçerli ise, bugünün insanı ve toplumu için de o kadar gerçek ve geçerlidir. Çünkü sebeb-i nüzul ve inen âyet, insanın yapip-etmeleriyle ilgilidir. İnsanın Önemli yapıp-etmeleri sürekli olduğu­na, insan zamanın boyutları arasında bir bağ kur­duğuna ve yalnız "şimdi" içinde yaşamadığına göre, onun yapıp-etmeleri arasında bir süreklilik sözkonusudur. Bu da insanın tarihsel bir varlık ol­masından kaynaklanır. O halde sebeb-i nüzul ve nazil olan âyet dolayısıyla oluşan tarihsellik, in­sanın tarihsel bir varlık oluşu bağlamında değer­lendirilmelidir. Böyle bir yaklaşım Kur'ân-ı Kerîm'in evrensel ve ebedî mesajından hiçbir şey eksiltmez. Kur'ân mesajı, bütün insanlar ve bütün zamanlar için geçerli bir eylem prensibidir. Bu durumda se­beb-i nüzul, nüzul ortamının somut şartlarına bağlı olarak oluşan Kur'ân mesajının kendine özgü insanî bir biçimidir. Bu sebeple önemli olan, bu tarihsel icraatlardan bugünün insan meselelerine çözüm bul­maya imkân verecek ebedî ilkeleri yakalayabilmek, ve onları hayata aktarıp, uygulayabilmektir.

Üçüncü anlam: Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma.

Esbâb-ı nüzulü tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma olarak da tanımlamak mümkün değildir. Es­bâb-ı nüzul bilgisi, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul or­tamının temel bir parçası olabilir ama yokluğu halinde Kur'ân gerçeğinin vücut bulması mümkün olamaz diye bir şey de söz konusu edilemez.

Esbâb-ı nüzul, Kur'ân-insan ilişkisinin; bir bölü­münde oluşmuş insanî yapıp-etmelerdir. Dolayısıyla her mekân-zaman'da benzeri insanî yapıp-etmeîerle temelde benzerlik gösterir. Aslolan bu tarihsel yapıp-etmelerden bugünün insan meselelerine yöne­lik ilkeleri tespit edebilmektir. Bundan daha önem­lisi ise onları amel (eylem) haline getirebilme mese­lesidir.

            Hocamız sonuç bölümüne bir hadis ve Konfüçyüs sorulan bir soruyla sonuç bölümüne giriş yapmaktadır.

Tarihsellik kavramı, tarih yapan bir varlık ola­rak insanın tarih hakkındaki tecrübelerden elde et­tiği bilginin bir boyutunu ifade eder. Yani tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir du­rumla, tarihle ilgilidir.

"Tarih nedir ?" "Tarihsellik nedir ?" soruları her felsefe sorusunda olduğu gibi prensip bakımından birçok cevabı olan sorulardır. Çünkü her felsefe so­rusu, felsefede o soruya verilebilecek bütün cevap denemelerine açıktır. Dolayısıyla "tarihsellik veya tarih nedir?" sorularına eksiksiz, başka türlüsü ta-sarlanamayan cevaplar verilemez.

Demek ki felsefî kavramlar olarak bu sorulara herkesi tatmin edecek bir cevap vermek güçtür. Ni­tekim tarih felsefesi, hukuk felsefesi, epistemoloji, hermenötik, linguistik gibi çeşitli alanlarla ilgili olan bu kavramı bu sahalarda çalışan ilim / düşünce adamlarından hemen hepsinin yeniden tarif etme girişimi de bunu göstermektedir.

Dolayısıyla tarihsellik, birçok şekilde tarif edil­miş; her tarif, onun bir yönünü açıklamıştır. Böyle olması da normaldir. Çünkü her kavramın bir tarihi vardır. Bu tarih, gerektiğinde başka felsefî meselele­rin içinden geçen veya çeşitli felsefi alanlara temas eden bir tarihtir. Bu tarihsel ve kültürel serüveni gö-zardı ederek tarihsellik kavramını anlamamız müm­kün değildir.

O halde esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişki­sine;

1- Esbâb-ı nüzulün Kufân-ı Kerîm'in bütünlüğü içerisindeki yeri,

2- İnsanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılmalıdır.

Bunun için de esbâb-ı nüzul rivayetlerinin, es­bab-ı nüzule yeni bir yaklaşım  olarak Önerdiğimiz şekilde sınıflandırılması gerekmektedir.

1- Esbâb-ı nüzul rivayetleri: "Orijinal tarih"

Sahâbe'nin rivayetleriyle nakledilen nüzul orta­mına ait bu tür esbâb-ı nüzul rivayetleri Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında "orijinal yorum" olarak de­ğerlendirilebilir. Yine bu rivayetler, Kur'ân'm anla­şılma sürecinde ve Kur'ân-ı Kerîm tarihinde "oriji­nal tarih" olarak adlandırılabilir.

Sonuç olarak:

1- Esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken konu, Kur'ân-ı Ke-rîm'in soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.

2- Başka "Özgü" kültürlere ait kavramları kul­lanırken yukarıda ele alman yaklaşım benimsen­meli, kavramların tarihleri, içerikleri (açıklık-anlam çerçevesi)  ve kullananların  dünya  görüşleri gözönünde bulundurulmalıdır.

3- Bu kavramları kullanan ilim adamları ve düşünürlerimizin hem böylesi bir yaklaşımı benim­semeleri hem de kullandıkları kavramı tarif et­meleri gerekmektedir. Aksi halde bu kavramları kul­lananlar ile onları anlamakta zorlananlar veya an­lamak istemeyenler arasındaki "tartışma" yapıcı bir zemine oturmayacaktır. Bu ise İslâm düşüncesinin yeniden yapılanması ümidi açısından çok olumsuz bir düşünce ortamı demektir.

Her yazar, kullandığı bu tür odak kavramlara yüklediği anlamları açık bir şekilde ortaya koyar-sa"tartışma" için yapıcı bir ortam oluşturulabilir.

4- Hermenötik (yorumbilim), semantik (anlam-bilim), linguistik (dilbilim) gibi beşerî bilimlerden yararlanabilmemizin, bu alanlara ait yeni kavram­ları özgü kültürümüze mal edebilmemizin, içselleş-tirebilmemizin, yani bu kavramları yaşayabil­memizin, anılan tavrın hakim olmasıyla mümkün o-labileceği umulur.

5- Böylesi bir yaklaşıma, İslâm kültüründeki ta­rih anlayışı ile Batı kültüründeki tarih anlayışları­nın  birbirlerinden beşerî bir ilim olarak tarih'in iki ayrı şekilde mütalaası olarak yararlanabilmesi için de ihtiyaç vardır. (Babanzâde Ahmed Naîm, Tec­ridi Sarih Tercemesi'nde (1.74-100) buna bir misal vermiştir. A. Naîm, burada hadis usûlüne tarih fel­sefesi bağlamında bakmıştır. Bunun için de tarih an­layışımızı/felsefemizi ortaya koyan çabalara ih­tiyacımız olduğu açıktır.)

6-  Esbâb-ı nüzul'den, tarihsel bir olgu olarak tarih-siyer yazımında en isabetli şekilde faydalan­mak da bu yaklaşımla mümkündür.

"Esbâb-ı nüzul rivayetleri " ile yazılacak "oriji­nal tarih", nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkânı verecektir. "Tefsir için yapılan esbâb-ı nüzul rivayetleri" ile yazılacak "düşünülmüş tarih" de çok sayıda insanî faaliyeti/başarıları, Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak isteyen insanın bakış ufkuna sunacaktır. Bütün bunlar ise siyer-tarih yazımında insanî faaliyet ve davranışların/başarıların tarihini ortaya koyma, tespit etme imkânı verecek; bu da insanın varlık bilincine katkıda bulunacaktır.

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz

KİTAP ÖZETİ    27.05.2015

KUR’AN VE BAĞLAM KİTABININ ÖZETİ

Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU

Muhammet Ali ÖZER

14922747 DOKTORA

            GİRİŞ

Esbâb-ı Nüzûl başta tefsir ilmi açısından önemli olduğu kadar diğer dinî ilimler açısından da faydalanılan ve üzerinde önemle durulan bir bilgi kaynağıdır. Zira bu sayede Kur’an-ı Kerim’in soyut bir bilgi kaynağı olmaktan ziyade hayatın her alanında yaşayan somut bir hidayet rehberi olduğunu anlarız.

Esbab-ı Nüzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının aslî bir unsuru aynı zaman da onun anlaşılması için bilinmesi gereken bir bilgidir. Sahabe, Tâbiûn, Tebe-i Tâbiûn Kur’an tefsiri yaparken esbâb-ı Nüzulü kullanmışlardır.

ARAŞTIRMANIN AMACI VE METODU

Esbâb-ı Nüzûle olan ihtiyacımızın boyutlarının tespiti, ilgili rivayetlerin geçmişten günümüze muhasebesi yapılmasına ihtiyaç vardır. Bu amaçla ilgili kavramların tanımlanmasıyla çalışmaya başlanmıştır. Bu gibi kavramların Kur’an’ın anlaşılması için kullanımı esnasında yapılan hatalar ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Bu alanla ilgilenen araştırmacının karşısına iki durum çıkar: 1- Malumat çokluğu 2- Bu malumattaki Sistemsizlik. İzlenilen metot öncekinin tekrarı olmaktan ziyade çözüm odaklı olmalıdır. Bu amaçla Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerine olgusal bir yaklaşımda bulunulmuş ikinci bölümde bu olgu eleştirilmiş son bölümde de söz konusu rivayetlerin nasıl kullanılması gerektiği ile ilgili çıkarılan sonuçlar ortaya konmuştur.

I. BÖLÜM

A. KUR’AN İLİMLERİ VE ESBÂB-I NÜZÛL İLMİ

Esbâb-ı Nüzûl’ün tefsir ilmi içindeki rolünü anlayabilmek için “Ulûmu’l-Kur’an denildiği zaman ne kast olunur ve bu kavramdan ne anlaşılmıştır?” sorularına cevap bulunması gerekir.

Bu amaçla Kur’an ilimlerinin doğuşunu ve gelişmesini iyi bilmemiz gerekir. Kur’an ilimlerinin ilk ve en önemli kaynağı bizzat Kur’an’ın kendisidir. Kur’an kendisin anlaşılmasına, yaşanmasına ve izahına önem vermekte ve bunu teşvik etmektedir. Ashâb-ı Kiram anlayamadıkları kısımları bizzat kaynağından öğrenebilme durumunda idiler. Tabi bu, sahabenin Kur’an’ı anlama konusunda eşit seviyede olduğu anlamına gelmemektedir. Fakat önemli olan nokta sonradan “Ulûmu’l-Kur’an” denilecek olan ilimleri Hz. Peygamber ve sahabenin bildiği söylenebilir. Çünkü bu bahislerin iki kaynağı mevcuttur ki sahabe de bundan haberdardır. Bu kaynakların ilki Garibu’l-Kur’an, İ’câzû’l-Kur’an, Mecazu’l-Kur’an gibi birkaç tanesini saydığımız Arap dilinin kapsamına giren Kur’an İlimleri diğeri de Allah Rasulü’nün tefsiri, esbâb-ı nüzul, muktezây-i hal gibi gözleri önünde cereyan eden hâdiseler.

 Esbâb-ı Nüzûl ilminin İslam’ı ilk asırlarından itibaren Kur’an’ın anlaşılmasında önemli bir ilim olarak kabul edilmiştir. Ashabın anlayışına göre ve Şâtibî’nin de ifade ettiği gibi bu ilmi bilen Kur’an’ı bilmiş olacaktır.

B. ESBÂB-I NÜZÛL İLMİNİN TANIMI

Bu ilmin birçok tarifi olmakla beraber hocamızın tercih ettiği tanım: Nüzul ortamında meydana gelen hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, tazammun etmek cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hâdiseye sebeb-i nüzul denir.

Esbâb-ı Nüzûle dair birçok eser yazılmıştır ve hocamız çalışmasında bunlardan örnekler vermiştir. Bu eserlerin yazılmasındaki amaçlar şöyle sıralanabilir: Ashab-ı Kiram açısından bu ilmi bilmek övünme sebebi olarak telakki ediliyordu ki bu da bizim için mezkûr ilmin ne derece önemli olduğunun göstergedir. Ayrıca bu bilginin sonraki nesillere aktarımını sağlama ve son olarak da tedvin döneminde hadis mecmualarına ve tefsir eserlerine girerek yazılı hale getirilmesi ona ne kadar önem verildiğinin göstergesidir.

C.  ESBÂB-I NÜZÛL RİVAYETLERİ

Esbâb-ı Nüzûl sadece sahih nakille bilinebilir. Dolayısıyla bu alanda içtihada gerek yoktur. Bu da, akılla idraki mümkün olmayan, sadece işitilerek ve görülerek bilinebilen sahabe rivayeti anlamına gelir. Dolayısıyla o ancak nakil yoluyla bilinebilir. Bu nakil sanki Hz. Peygamber’den bildirilmiş hükmündedir. Bu rivayetler gelirken şu kalıplarla gelir: Sebep ifade edecekse “sebebi nüzulü” “sebebi budur” gibi ifadeler kullanılır. Bu şekilde kullanım nass ifade eder. Bir de kelamın gelişinden nüzul sebebi olduğu anlaşılmayan, ayet şu olay hakkında indiğini zannediyorum tarzında olan ama sebeb-i nüzule tam olarak delalet etmeyen ifadeler sebeb-i nüzul olarak değerlendirilmediği için nass olarak da kabul edilemez. Bu rivayetler bazı krıterler dikkate alınarak yapılmaktadır. Bunlar ise Vürûdu itibariyle tasnif, bir ayet için hadis usulü kriterleri uygulanarak yapılan,Şah Veliyyullah Dehlevi’nin tasnifi, Esbab-ı Nüzul Nevileri açısından tasnif.

D. ESBÂB-I NÜZÛL İLE İLGİLİ MESELELER

Esbâb-ı Nüzûl ilmi alanına dâhil taaddüt ve taahhür konuları bu ilmin problemli konularıdır.

Taaddüt Meselesi: Sahih hadislerin cem edilmesi yani Te’lif edilmesi durumu bu ilim açısından önemli bir durumdur. Bazen aynı ayet için birkaç sebeb-i nüzul –ki buna “sebebin taaddüdü” denir- olabilirken bazen de birkaç ayetin bir tek sebeb-i nüzulü –ki buna da “nüzulün taaddüdü” denir- olabilmektedir. Durum böyle olunda âlimler bu ayetlerin sebeb-i nüzulünün taaddüt ettiğini söylemek zorunda kalmışlardır.

Taahhür Meselesi:  Vahiy ile te’ekid edilmesi amacıyla nüzulü taahhür ile gerçekleşmiştir. Bunu da âlimler abdest ayeti üzerinden aktarmışlardır.

E. ESBAB-I NUZUL İLE İLGİLİ DİSİPLİNLER

Bu ilim bazı alanların konusu ve malzemesidir. BU ilimler; Hikmet-i Teşri’ İlmi, Mübhemâtü’l-Kur’an İlmi, Tenasüb ve İnsicam İlmi.

II. BÖLÜM

KUR’AN- KERİM’İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNİN SONUÇLARI

Kur’an’ın anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl’den faydalanırken yapılan ilkesel hatalar bazı problemlere sebep olmaktadır. Bu problemler Kur’an’ın anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl’ün yetersiz kalma sebepleri olarak adlandırılabilir ki bunları şöylece satabiliriz: Rivayet açısından, Umumu hususileştirme açısından, Teaddüt-Teahhür açısından.

Bu rivayetlerin anlaşılmasında bazen olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Bunları da şu şekilde sıralayabiliriz: Yorum zenginliğine engel olması, Kur’an’ın asıl hedefi olan Kur’an- İnsan- Hayat bütünleşmesini önlemesi, Konun istismar edilmesi.

III. ESBÂB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM

Esbâb-ı Nüzûl ilk iki bölümde bir olgu olarak ve doğurduğu sonuçlar itibariyle incelenmişti. Buraya kadar anladık ki tek başına kullanılan bu ilim Kur’an’ın anlaşılmasında bazı sıkıntılara sebep olmaktadır. Kur’an’ın anlaşılması için onun nüzulü asrındaki muhatabın anlayışına ihtiyaç duyulduğu ayetlerin tespiti gereklidir. Nüzul asrının sosyal şartları, fikrî şartları, iktisadi şartları, siyasi şartları ve dönemin insanını araştıran araştırmalar bu ilimden faydalanma oranımızı arttıracaktır. Esbâb-ı Nüzûl bilgisine karşı duyarsız kalamayacağımız gibi kullanımının ilkelerinin belirlenmemesi şeklindeki bir serbestliğe de gidemeyeceğimiz aşikârdır. Bu amaçla Esbâb-ı Nüzûle olan ihtiyacın sınırlarını belirleyen ilkeleri de belirlememiz gerekir. Bu rivayetleri bir araya getirme imkânı yoktur ama Esbâb-ı Nüzûl bilgisi olmadan Kur’an’ın anlaşılması mümkündür. Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerini hadis usulü açısından da tenkide tabi tutmak gerekir. Ayrıca bu rivayetlerin tasnifi de önem arz eder.

Bütün bunları yaparken ve anlama faaliyeti esnasında Kur’an’ın bütünlüğünün dikkate alınması gerekir. Ayrıca siyak sibak ilişkisinin anlama faaliyeti esnasında gözden kaçırılmaması gerekir. Bu bilgi metnin kastettiği şeyin doğru ve amaca uygun şekilde anlaşılması ile ilgilidir. Bunun için de insanoğlunun aradığı şey metnin ifade şekli ve tarzı, sözün gelişi, başı ve sonu ile uygunluğu, tutarlılığı, sözlerin uygun bir şekilde birbirini izlemesidir.

Kur’an’ın bir başka anlayışı da insanın geçmişi, bu günü ve geleceği ile bütüncül olarak değerlendirilmesi gerektiğidir. Bu amaçla dönemin insanının yapıp ettikleri ile ilgili geçmişte yapılanlardan ve akıbetten bahsedilerek ders verilme yolu tercih edilir. Bu açıdan insanın tarihi ve onun tarihiliği Kur’an’ın konusu olmuştur.

Sonuç olarak Kur’an’ın anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl bilgisinin sanılandan daha ziyade önemi vardır. Fakat yararlanılması konusunda ilkelerin belirlenmesi, kriterlerin özellikle usul ilimleri açısından konulması gerekmektedir. Çalışmanın bu kısmında üç bölümün bir hulasası yapılmıştır.

İKİNCİ KİTAP SA’LEBE KISSASI

Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım

Bu kitapta halk arasında da meşhur olan Sa’lebe kıssası anlatılıp rivayet Esbâb-ı Nüzûl bilgisi açısından bir tenkide tabi tutulmaktadır. Özellikle bu rivayetin hadis usulü açısından değerlendirilip tenkitçi bir bakış açısıyla gözden geçirilmesi gerektiği ifade edilmektedir.  Bu olayla ilgili rivayetler tasnif edilmelidir. Kuran bütünlüğü, siyak ve sibak uygunluğu açısından hadis yeniden göz geçirilmelidir. Sanki burada önceki kitabın uygulamalı değerlendirilmesi yapılmış gibidir. Bu da çalışmanın sadece teoride kalmadığını göstermesi açısından önemlidir.

ÜÇÜNCÜ KİTAP TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZÛL

Tarihsellik denilince ne anladığımız çok önemlidir. Zira bu kavram felsefi bir kavramdır. Fakat dikkat çeken bir nokta da felsefecilerin tarihsellik kavramı üzerinde hemfikir olamayıp, tanımı üzerinde ittifak edememeleridir. Çalışmada hocamız kavramın ne olduğu üzerinde durup tanımına da girmiştir.

Bu kavram XVII-XIX. y.y. arasında tarih ilminin geçirdiği değişim sürecinde ortaya çıkan bir kavramdır. Tarihselcilik ilk olarak Almanya’da ortaya çıkmıştır. Tarih alanında da kullanılmıştır hatta ilk kullananlar More, Bayer ve Hegel olmuştur. Oluşum süreci dikkate alındığında da ortak kültüre ait bir kavramdır. Buna göre Tarihsellik; tarih yapan bir varlık olarak insanın tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyetinin sonucunda oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır. Kur’an-ı Kerim insanla tabiat arasında organik bir bağ görür. Her iki varlık da öz niteliklerine uygun hareket etme metodunu vahiyden alır. İslam tabiata farklı bir bakış açısıyla bakar. Dolayısıyla kavramlara da bu gözle bakıp değerlendirir. Çalışmada hocamızın üzerinde durduğu şey tarihsellik kavramının batıya ait bir kavram olduğu ve filozofun olaylara bakarken ait olduğu toplumun değer yargılarıyla baktığı fikrini anlatmaktır. Bu sebepledir ki bir kültürün üzerinde hâkim olduğu kavramlar diğer bir kültüre kolay aktarılamazlar. Tarihsellik kavramı da bu cinsten bir kavramdır. O halde Esbâb-ı Nüzûl – tarihsellik ilişkisine; bu ilmin Kur’an’ın içindeki yerine ve insanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılması gerekir. Çünkü Kur’an soyut fikirleri ihtiva eden bir kavram değil tamamen hayatın içinde somut bir kavramdır.  

           


0 Yorum - Yorum Yaz



 
 

0 Yorum - Yorum Yaz


Celaleddin GÜL

DOKTORA (ÖĞRENCİ NO: 14922708)

2014/2015 BAHAR DÖNEMİ

KUR’AN VE BAĞLAM KİTABININ HULASASI

Esbab-ı Nüzul bilgisi, Kur’an’ı Kerim’in nüzul ortamının asli bir unsurudur. Çünkü Esbab-ı nüzul Kur’an’ın anlaşılmasında gereklidir. Bu ilme vakıasını tespit, tenkidi ve yeni bir yaklaşım ile yönelip yararlanma yoluna gideceğiz. Bu sebeple işe önce Ulumu’l-Kur’an denildiğinde kast olunan şeye ve tarih boyunca bu kavramdan anlaşılan manaya değineceğiz.

Kur’an ilimlerinin kaynağı vahiy mahsulü olan Kur’an’dır. Hz. Peygamberin görevi ise tebliğ ve tebyindir. Hz. Peygamberin maarif siyasetinin temelini kıraat-kitabet oluşturmuştur. Bu sebeple ilk üniversite diye isimlendirilen Suffe’yi oluşturmuştur. Bu dönemde Kur’an ilimlerinin telifine gerek duyulmamıştır. Çünkü mesajı anlıyor ve muhatabına direk her şeyi sorabiliyorlardı. Hz. Ebu Bekir döneminde Kur’an’ı Kerim cem edildi, Hz. Osman döneminde çoğaltıldı, Hz. Ali ve sonrasında dönemde ise harflerin noktalanması ile hareketlenmesine başlanmıştır. İslamiyet’in genişlemesi ve yeni kültürler Ulumu’l-Kur’an’ın tedvinini hazırladı.

Ulumu’l-Kur’an kavramının bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde berraklaşması Zerkeşi sayesinde h. VIII. asırda vuku bulmuştur. Şatibi’ye göre Ulumu’l-Kur’an’a dahil olan ilimler muradı ilahinin anlaşılmasına yardımcı olan ilimlerle Kur’an’ın anlaşılmasında araç olan ilimlerden oluşmaktadır. Kur’an ilimleri konusu her yönüyle Kur’an’ı Kerim olan, Kur’an’la ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur’an’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bilgi alanıdır.

Sahabe için esbabı nüzul çok önemli bir bilgi olarak telakki edilmiş ve kuranı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğer görmüşlerdir. Özünde nakil ilmidir ve sahabeler tabiilere bunu öğretim yani sözlü yolu kullanarak aktarmışlardır. Sonraki asırlarda bile bu ilim kuran ilimleri arasındaki yerini korumaya devam etmiştir. İlk tefsir kitapları rivayet tefsir metoduna dayalı idi ve esbabı nüzul rivayetleri de bu kitaplardaki asarı merviyyeden idi. Esbabı nüzul rivayetleri ilk önce hadis mecmualarında ve bilahare de tefsir eserlerinde kaydedilmiştir.

El yazması şeklinde elimize ulaşan herhangi bir eser yoktur. Tüm eserler sadece bibliyografik malumat olarak vardır. Sebebi nüzul eserlerinin müstakil olarak telif edilmeleri Ali b. El-Medini ile başlamıştır. Esbabı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir. Dolayısıyla bu, hadis usulünde hükmen merfu sayılmıştır. Rivayet sığaları iki şekilde oluşmuştur. Birincisi, sebep ifade etmede nass olan rivayetler, ikincisi ise, sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler şeklindedir.

Esbabı nüzul rivayetlerinin vürud itibariyle tasnifi kısmı genelde ya bir suale cevap veya istifta olarak adlandırılan fetva verme maksadları gütmektedir. Ayrıca hükmü beyan maksadı ile bir hal veya durum ya da bir hadisenin meydana gelmesi sebebiyle olur. Bir ayet için çeşitli sebebi nüzullar zikredildiğinde hadis usulünde rivayetlerin tenkid edilmesinde uygulanan yönteme göre tasnif yapılır. Mezhep hareketleri ve israili haberler esbabı nüzul rivayetlerinde ihtilaf sebebi olmuştur.

Zerkani, nüzulde teaddütten bahsedilmesine sebep olan hadiseler arasında zaman yakınlığını şart koşmuştur. Aslında alimlerimizin ekseriyeti taaddütü kabul etmişlerdir. Bir ayet için iki ayetin nazil olması ise nüzulün taadütü olarak isimlendirilmiştir. Mesela Ali imran 195. ayet ve Ahzab 35. ayet bu kabildendir.

Zerkeşi nüzülün, hükümden önce olabileceğini şöyle ifade eder:

واعلم انه قد يكون النزول سلبقا على الحكم

Örnek: 87/ A’la 14. Ayyetidir: قد افلح من تزكى  

Bu ayetle, Beyhaki’nin İbn Ömer’den rivayet ettiğine göre fıtır sadakasına istidlal olunmuştur. Hâlbuki bu ayet Mekki’dir.

Umum ve husus meselesinde nass, amm sıga ile varid ise, nassın umumuyla amel etmek lazımdır. Bu umumi nassın vüruduna sebep teşkil eden nüzul sebebi halleri nazarı dikkate alınmaz. Çünkü nassın umum sığasıyla varid olması demek Şeriat sahibinin, nassın hükmünün umumi olmasını istemesi, sebebine has ve mahsus olmamasını dilemesi demektir. Örneğin; Lian ayetinin zevcesinin zinakar olduğunu iddia ederek, bunu şahitlerle ıspat edemeyen Hilal b. Ümeyye hakkında veya bu hadise sebebiyle inmiş olduğu rivayet edilmiştir. Böyle olsa bile ayet, karılarının zinakar olduğunu iddia eden bütün kocalar hakkında umumidir, ammdır.

Esbabı nüzulle ilgili ilimlerden hikmet-i teşriiye ilmi hakkında şu söylenebilir. İslam dini ilahi dinlerin sonu ve hepsinin tamamlayıcısıdır. O halde Müslümanlıktaki dini hükümlerin, emirlerin, nehiylerin hikmetten hali olamayacağı pek açıktır. Bundan dolayı birçok şer’i hükmün hikmetlerini araştırmak caiz, bu alanda filozofça görüşler serdedilmesi kabildir.

Mübhematu’l Kur’an ilmi nakli ilimlerdendir. Zerkeşi ve Suyuti selef alimlerinin bu ilme çok önem verdiğini söylerlerse de bu konunun istismar edilmiş olduğu yaygın olan kanaattir. Zerkeşi’nin mantıki bir gerçeklik ve kelam’ın akışını düzenleyen bir olgu olarak tarif ettiği tenasub ve insicam ilmi, ayetler ve sureler arasında olan şeydir. Ne var ki selef alimleri bu ilimle uğraşmamışlardır. Onlara göre beyan ilimleri tenasub-tenasuk konusunda söylenebilecekleri incelemişler ve en güzel şekilde açıklamışlardır. Bu konuda ayrıca çalışma yapmayı tekellüf olarak görmüşlerdir. Kur’an okuyucusu münasebat-insicam hususunda sunulan ilkeler ışığında bir noktaya kadar varabilir. Ancak onun ötesine geçmemelidir.

İslam kültür tarihinde esbabı nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesi hususunda kastedilen, metodik açıdan bir değerlendirmeye tabi tutmasıdır. Tefsir rivayetlerinde zayıf, garip, münker ve israili bir çok hadisin zikredilmiş olması, hatta mevzu hadis dahi nakledilmesi, alimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivayet etmiş olmaları, o rivayetin sıhhatine delil teşkil etmemelidir. İbn Salah bu durumu “çünkü isnad ilmi tam anlamıyla ve mükemmel bir şekilde hayatlarına girmemişti” diyerek açıklamıştır. Bu rivayetlerin senet ve metin tenkidi kurallarının sıkı eleğinden geçirilmesi bir zarurettir. Böylece tefsir kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivayet temizlenmiş olacaktır.

Bu bölümde Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzulün yetersiz kalması hakkında bilgiler vereceğiz. Çünkü göz ardı edilen bazı tutumlar bazı problemlere sebep olmuştur. Özellikle rivayet açısından ve hadis usulü açısından incelendiğinde görülecektir ki, bu rivayetler sema yoluyla nakl ve izah edilmiştir. Müsned hadis ismi konusu incelenirken özellikle esbabı nüzul açısından ele alınınca bir çok husus izaha muhtaç kalmaktadır.

Esbabı nüzul rivayetlerinin yetersiz kaldığı hususlardan bir diğeri de tabiilerden yapılan ve onların Hz. Peygambere veya dönemine izafe ettikleri esbabı nüzullerdir. Mursel olan rivayette tabii, sahabinin ismini anmaz. Bu rivayeti nakleden Mursil sika’dan rivayetle irsal’de bulunuyorsa bu mursel kabul edilmiştir. Eğer sika ve gayri sika’dan rivayet etmekle maruf ise, rivayeti de hali meçhul olandan yapıyorsa bu mursel mevkuf olur. Sika ravilerin rivayetlerine muhalif murseller ise merdud olur.

İmam Şafii, tabiilerin önderlerinden olmak şartıyla mursel haberi kabul etmektedir. İbn-i Teymiyye ise آحاديث سبب النزول فغالبها مرسل ليس بمسندdemektedir. Zahid Kevseri ise murseli kabul etmeyenin, sünnetin yarısını da kabul etmemiş olacağını vurgulamıştır. Esbabı nüzulün rivayetler açısından yetersiz kalmasının başka bir sebebi de, senetsiz rivayetlerin bir dönem mevcut olmasıdır. Aslında bütün sebebi nüzul rivayetleri tenkide tabi tutulmalıdır, böylece hangi rivayetlere itimad edilebileceği bilinmiş, mevzu olanlar ayıklanmış olur. Rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme de yine bu rivayetlerin yetersiz kalma sebeplerinden sayılmıştır. Esbabı nüzul rivayetleri ile tefsir rivayetleri kesinlikle birbirinden ayırtabilmelidir.

Bu konuda yetersiz kalınan bir konu da, umumu hususileştirmedir. Lafız, umumiliği üzere baki kalamaz. Vüruduna sebep olan hal üzere sınırlı kalır. Böylece lafız hususun murad edildiği umumu ifade eder. Asıl olan sebebin hususiliği değil, lafzın umumiliğidir. İslam hukukunda hususi bir sebeple varid olan her amm ifadenin umumuyla amel edilmesi tatbikatı aynen beşeri hukuklarda da yürürlüktedir.

Taaddüt-Taahhür hususu da Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzülün yetersiz kalma sebeplerindendir. Çünkü bir ayet için birçok rivayetin bulunması sorun olmuştur. Bazıları, hasıl olan tahsil bilinen olayı veya olguyu tekrarlamak olduğu için faydasız bir şeydir demişlerdir. Bazı alimler ise bu meseleyi kabul ve taaddüt’ün varlığında bir çok faydalar mülahaza ettikleri yönünde görüşleri vardır.

Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzulün yetersiz kalma sebeplerinden biri de bu rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi gerçeklere aykırılık ile zamansal uyumsuzluktur. Buna en güzel örnek olarak Bakara suresinin 114. Ayeti gösterilir. Taberi de dahil olmak üzere bir çok müfessir bu ayetle ilgili olarak Buhtunnasır’dan bahsederler ama halbuki tarih sahnesinde iki kişi vardır bu ismi kullanan. Hangisi olduğu tarih gerçeklerine uygun halde işlenmemiştir tefsirlerde.

Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar arasında en önde zikredileni yorum zenginliğine engel oluşu gelmektedir. Bir ayetteki lafız birkaç manaya gelebilir. Her sahabi, tabii veya müfessir bir manaya veya birkaç manaya ayeti, tevcih edebilir ve etmişlerdir de… Kur’an’ı Kerimin anlaşılmasında esbabı nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlardan biri de Kur’an’ı Kerim’in evrensel hedefi olan Kuran-insan-hayat bütünleşmesini önlemesidir. Bu sebepledir ki, esbabı nüzul rivayetleri ile aktarılan nüzul ortamı hadiselerinin ve hatta sahabe ve tabiilerin kendi dönemlerinin izlerini taşıyan ve bunların tefsir için yaptıkları esbabı nüzul rivayetlerinde anlatılan olayların gelecekte aynı durumlar ile karşılaşacak, aynı halleri yaşayacak insanlar içinde geçerli olduğunu görmemiz gerekmektedir.

Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlardan biri de  konunun istismar edilmesidir. Yani tarihçiler, rivayet tefsiri yazarları ve vaazlarında aktaran kıssacıların bu alanda kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmiş olmalarıdır. Har ayete bir sebebi nüzul arama çabası, senetleri hazfederek rivayet etme çabası, rivayetleri tasnif etmeme, sığalara dikkat etmeme ve tarih ilminden yararlanmama bunlar arsında sayılır. Ayrıca şahısların ebedîleştirilmesi ve mezhep hareketlerine etkisi de istismarın en belirgin olduğu alanlar arsında gösterilmiştir.

Esbab-ı nüzul bilgisine bigane kalınamayacağı gibi, kullanımının, değerlendirilmesinin ilkeler konulmadan serbest bırakılması da doğru değildir. Esbabı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirleyen ilkeler nasıl olmalıdır.? Birinci ilke şudur: Esbab-ı nüzul rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir. İkinci ilke ise; esbabı nüzulü bilmeden de Kur’an’ı Kerim’i anlamak mümkündür. Esbabı nüzul rivayetlerinin hadis usulü açısından değerlendirilmesi konusu çok önemlidir. Emin el-Huli bu konuda “ayetin sebebi nüzulü işte bu hadisedir demeden önce ciddi bir araştırma yapmak gerektiğini, bu hükmü vermeden önce epeyce düşünmek zaruretini öne sürmektedir” der. Esbabı nüzul rivayetlerinin hadis usulü kriterleri uygulanarak değerlenmesini izleyecek adım, bu rivayetlerin tasnif edilmesi adımı olmalıdır. Çoğu şey bu sayede açıklanmış olacaktır.

Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzulün değerlendirilmesi sırasında en önemli ilkelerden biri de Kur’an’ı Kerim’in bütünlüğünün dikkate alınmasıdır. Kur’an’ı Kerim’in cümleler ile oluşan bütünlük, teşrii bütünlük, sürelerin dahili bütünlüğü, tarihi bütünlük, siyak-sibak bütünlüğü ve Kur’an’i cümleler- süreler arasındaki bütünlük bir bütün olarak Kur’an’ı Kerim’dir.

Esbab-ı nüzul rivayetlerinde gelen örnekler her nesil ve asırda, her zaman ve mekanda görülen örnek kişilere aittir. Bunlar her ne kadar ilk bakışta belirli kişilerden bahsediyorlarsa da, Kur’an’ı Kerim’de benzer insani nitelikleri konu edinen bir çok ayetin nüzul sebebini tespit etmek hiçbir müfessir için mümkün değildir. Çünkü Kur’an’ı Kerim’in zaman mekan ve kişiler üzerinde ibtidaen inen ayetleri vardır.  Mesela 10/Yunus süresi 12. Ayetinde bir insan karekteri resmedilmektedir. Bu insan tipi her toplumda ve her kuşaktaki insanlar arasında görülebilir.

Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzul’dan yararlanırken siyak-sibakın göz önünde bulundurulması ilkesi, genel ilke olarak zikredilen kuran bütünlüğü kavramına dahil bir prensiptir. Siyak-sibak’ın kavram karşılığı olarak günümüz Türkçe’sinde bağlam, kontekst sözcükleri kullanılmaktadır. Bağlam olgusu mantıki bir gerçekliktir. Nass-siyak-sibak-rivayet uyumu kesinlikle gözardı edilmemelidir.

Kur’an’ı Kerim’in hemen her süresinde mutlaka ya insan ve insan toplulukları ya da onlarla ilgili olgular ve olaylar anlatılır. Dolayısıyla kuran, tarih ve tarihilik’i geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görmektedir. Aslında bu olgu çok tabii ve doğaldır. Esbabı nüzul-tarihilik münasebetine insanın tarihi bir varlık oluşu bakımından yaklaşmak zarureti vardır. Çünkü insanın yapıp etmeleri “şimdi” içinde olup bitmez, onlar zamanın boyutlarına yayılmışlardır.

Esbabı nüzul rivayetleri Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında biçimsel olarak doğruyu bulmak iddiasıyla kullanılmışlardır. Ama buna rağman rivayetlerin içeriği ve müfessirlerin bu konudaki kanaatleri birbirine zıttır. Bu durumun, geçerlilik iddiası taşıyan çok sayıda rivayetin bulunmasından kaynaklandığı söylenebilir. Kısacası, rivayet çokluğu vardır ve esbabı nüzul probleminin temel motifi, bu çok sayıda rivayetlerin rekabetidir. O nedenle bu rivayetlerin tasnif edilmesi zorunlu hale gelmiştir.

Esbabı nüzulün Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında tespit edilen ilkeler çerçevesinde ve onlara uyarak değerlendirilmesi bir çok faydalar temin edecektir. Kuranın anlaşılmasında insanın bakış ufkuna henüz girmemiş insanın dikkatine henüz açılmamış sınırsız sayıda olgu olduğu göz önünde tutulacaktır. Konulu tefsir çalışmalarında esbabı nüzulün, nüzul ortamının ve şartlarını aksettiren yönünden sağlıklı bir şekilde istifade olunacaktır. Esbabı nüzul bilgisi ile oluşan nedensel halkaları nüzul asrına doğru izleme imkanı doğacaktır. Bundan da insani davranışların tarihini tespit etmede ve yazmada yararlanılabilecektir. Müfessirler üzerine yapılan monografik çalışmalarda esbabı nüzulle ilgili zikredilen ilkelerin uygulanması çok isabetli olacaktır.

Tevbe Suresi 75. Ayet hakkında sebeb-i nüzul olarak gerek hadis gerekse tefsir rivayetlerinde Sa'lebe bin Hatıb'ın başından geçen olaylar anlatılmaktadır. Hadis ve tefsir rivayetlerinde bu konu oldukça şöhret bulmuş Sa'lebe bin hatıb adeta ayetle özdeşleşmiştir. Hadis ilminin münekkidleri hadisin zayıflığına işaret etmişlerdir. Müfessirlerden Taberi, yaşadığı dönemde isnad ilminin gelişmesinden dolayı sahih ve zayıf pek çok malumat ve rivayeti kaybolup yok olmasın diye tefsirine almıştır. Rivayetlerin kritiğini ise uzmanlarına bırakmış tefsirinin mukaddimesinde de bu hususa temas etmiştir. Kurtubi’nin de dediği gibi bu rivayet( Salebe kıssası) müfessirler ve kussas arasında meşhur olmuştur.

Burada esbabı nüzul rivayetleri konusunda bir tasnife gidilmesi gerektiği lüzumu açıkça kendini göstermektedir. Zira müsned ve merfu olan esbabı nüzul rivayetleri ile tefsir için olan esbabı nuzül değerlendirmelerini birbirinden ayırmak gerekir. Tevbe Suresi 75.ayetin sebebi nuzulü olarak zikredilen rivayet sahabenin tabiinin kendi rey ve ictihatları ile yaptıkları bir sebebi nüzul değerlendirmesidir. Fakat bu tasnif yapılmadığından nuzül asrında olmuş gibi kabul edilmektedir. 

Salebe kıssası ile ilgili rivayetlere bakıldığında sebeb ifade etmede nass olmayan rivayet kalıplarının da gösterdiği üzere ikinci tür tefsir için olan esbabı nuzül değerlendirmesi türünden bir rivayet olduğu anlaşılmaktadır. Yani bu olay sanılanın aksine cereyan etmemiş, ayetin nüzulüne sebeb olmamıştır. Rivayetin gerçek olmadığı Hamidullah'ın da belirttiği üzere; hicri 9.asrın tarihsel gerçekliğiyle bağdaşmamaktadır.

Sa'lebe kıssasını, tefsirlerinde naklederek bu ayetleri yorumlayan bir çok müfessir siyak-sibakı ihmal etmişler ve yanlış anlamalara düşmüşlerdir. Halbuki bağlam çerçevesinin Kur'an ın anlaşılmasındaki yerine özen gösterselerdi, Tevbe suresinin bu ayetlerini doğru anlayacaklardı. Çünkü siyak-sibak münafıklardan bahsetmektedir. Dolayısıyla ayet; bu bağlamda Allah'a ahdini bozan, ahdinin hilafına hareket eden ve bu eylemlerin sonunda da kalplerine nifakın yerleştiği insan karakterlerinden bahsedildiği görülecektir. O halde Tevbe suresinin bu ayetlerinin bağlamı münafık insan tipine ait birtakım sıfatlardır. Verilmek İstenen mesaj belli bir şahsın kınanması değil evrensel bir karakterin sıfatlarını sayarak müminleri bunlardan sakınmaya çağırmaktadır.

Tarihçilik ve tarihsellik kavramı batı kültürüne ait kavramlardır. Bu kavram oluşum süreci bakımından ortak kültüre aitken; açıklık özelliği dolayısıyla da özgü  kültüre ait bir kavramdır. Batılı filozoflar mensup olduğu milletlerin ortak kültürüne, değerlerine ait kavramlarla kişiliklerini ve yaşantılarını yoğurmuşlar olaylara bu çerçeveden bakıp yorumlar getirmişlerdir. Dolayısıyla da bu zemin üzerine oturan fikir ve ortak kültürleri tamamiyle İslam kültürüne taşıyıp içselleştirmemiz mümkün değildir. İslam kültürünün kendi farklılığı ve yapısı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan tarihsellik kavramı her ne kadar Batı’nın özgü kültürüne ait bir kavramsa da ortak kültürle de etkileşim halindedir.

Kur’an’ı Kerim insanı tarihsel varlık olarak kabul eder. Bu insanın varlık koşullarından bir tanesidir. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim hemen hemen her suresinde insan ve insan topluluklarından bu topluluklarda yaşanan olay ve olgulardan bahseder. Kur’an’ı Kerim tarih ve tarihsel olanı yani geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği bir bütün olarak insanın faaliyet sahası olarak görmektedir.

Esbâb-ı nüzul ile tarihsellik kavramı arasında nasıl bir ilişki olduğuna gelince Kur’an insanı ana konu edinmekle tarihselliğini ortaya koymaktadır, çünkü insan az önce de ifade ettiğimiz gibi varlık koşullarından biri olarak tarihsel bir varlıktır. İnsanı insan yapan bu varlık koşulları hep aynıdır. Nüzul asrı insanının varlık koşullarını yöneten ise Kur’anî değer duygusudur. Yani Kur’an tüm insani yapıp etmeleri, ilahi bir mesajla oluşturmak ister. İşte bu yapıp etmeler nüzul ortamıdır. Yapıp etmeler, şimdi içinde olup bitmez zamana yayılmıştır. Şimdiki zaman, yapıp etmeler için bir orta noktadır  ve dün ile yarın arasında bağ kurar.

Esbâb-ı nüzul, tarihsel olanın varlık biçimidir. Esbâb-ı nüzulün tarihselliği hakkında zamana bağlılık, gelip geçicilik tanımı isabetli değildir. Çünkü Kur’an vahyi insanı ve varlık koşullarını onaylar ve onları geliştirmesine imkan sağlar.

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


KERİM ENDEZ

BİRLEŞİK DOKTORA

NO: 14952705

DÖNEM:2014/2015 BAHAR

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

KUR’AN VE BAĞLAM

 

         Yüce Mevla insanı en güzel surette yaratıp ona, aklı düşünsün diye bahşetti. Bu düşünce incelendiği andan itibaren, tarih boyunca insanın kainat ve hayat hakkında hep sorular sormuş ve cevap aramıştır. Bugün de aramaktadır.

 Hz. Allah bu sorulara cevap vermek üzere keremi ve de lütfuyla resul ve enbiyayı ilahi vahiyle vazifelendirmiştir.Bu görev halkalarının sonuncusu Kur’an’dır, bu Kur’an on dört asır evvel Hz. Muhammed vasıtasıyla nazil olmuştur. İnsan da Kur’an’dan çözüm aramak zorundadır.

 Bu bağlamda kur ’andan faydalanmak isteyen başta, sahabiler, tabiiler, ve tebe-i tabiiler, Esbab-ı Nüzul ilminden yararlanmayı düstur edinmiş, onu tefsir etmiş ve de anlamaya çalışıp, onu yaşama gayreti içinde olmuşlardır. Bu da Kur’an’ın yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet rehberi olduğunun delilidir.

 

BİRİNCİ KİTAP :KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NUZÜL’ÜN ROLÜ

         Esbab-ı Nüzul ilmi, Kur’an’ın nüzul safhasında ana unsuru teşkil etmiştir. Çünkü Kur’an’ın anlaşılmasında sahabe, tabiin, tebe-i tabiin esbab-ı nüzulü Kur’an-ı tefsir ederken kullanmışlardır.

Hz. Ali, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas gibi sahabiler, ‘’Kur’an’da inen her ayetin kim hakkında ve nerede nazil olduğunu bildiklerine dair ‘’rivayetler de vardır.

Esbab-ı Nüzul ilmi, madem Kur’an’ın anlaşılmasında önemli bir yer alıyor, bu sahadaki sağladığı etki ve katkı ve ona olan ihtiyaç ortaya konmak üzere bu tespit gayet önem arz ediyor. Muhammed İkbal şöyle diyor: ‘’Akli zihni mirasımıza yeniden kıymet takdir etmeliyiz. Bunun için umumi İslam tefekkürüne hususi bir şey ilave edemsek de hiç olmazsa, sağlam muhafazakar, tenkit yoluyla, İslam aleminde alabildiğine yol alıp gitmekte olan hareketi kontrol altında tutacak bir hizmette bulunabilelim.’’

BİRİNCİ BÖLÜM: KUR’AN İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZUL İLMİ

KUR’AN’IN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ

Kur’an ilimlerinin kaynağı yine Kur’an’dır. Kur’an üzerinde tefekkür edilmesini[1], anlaşılmasını[2] ve açıklanmasını[3] isteyen muhataplarından isteyen yaşanılır bir ilahi kitaptır.Ümmi olan  efendimize tebliğ ve tebyin vazifesi yüklendiği, Kur’an’da ifade edilmiştir.

  Ümmi olan bu peygambere inen ilk emrin ‘’Yaratan Rab’ının adıyla oku…[4] olması oldukça manidardır. Efendimiz bu siyaseti bu ilk vahiyle birlikte ortaya koymuş, Bedir deki esirlerin okuma yazma bilenlerin on Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmeleri karşılığı serbest bırakılmaları bunun en güzel örneğidir.Ayrıca Mescidi  Nebevide eğitim öğretim için ‘’suffe ‘’ denen yerleri inşa etmesi bu siyasetinin bir başka öneli destekçisidir.

  Açık bir dille peyderpey inen Kur’an’ı öğrenen ashab, anlayamadıkları yeri efendimize sorarak öğreniyorlardı. Öğrendiklerini yaşadıktan sonra ezberliyor, başka ayetlere öylece geçiş yapıyorlardı.

 İlk Muallimin içlerinde yaşıyor olması Kur’an ve ilimlerini tedvin ihtiyacı olmamıştır. Bu ilimler Arap dili ve meydana gelen vakıalara binaen Resulullah’ın tefsiridir. İlk şahitleri olan ashab elbette bunları en iyi bilenlerdi.

Hz. Ebubekir döneminde Kur’an bir araya getirildi.Hz.Osman döneminde çoğaltıldı.Hz. Ali ve sonraki  dönemlerde harekeleme- noktalama işine başlandı.

Tabiin de sahabilerin öğretisine binaen hal ve hareketleriyle ve de kavilleri ile Kur’an’ı  tefsir etmeye çalışmışlardır. Adeta bunu da arkadan gelen nesillere telkin etmişlerdir. Zaten hemen sora gelen nesillerde bunun semeresini görmekteyiz. İlk semereler Kur’an ilimlerine yönelik Kur’an’a noktalama ve hareke konmasıyla neş’et etmiş, diğer Kur’an ilimleri olan esbab-ı nüzul, Mekki-Medeni,nasih-mensuh gibi ilimler takip etmiştir. Kur’an’ın anlaşılmasında diğer disiplinler müteakip asırlarda çoğalmıştır. Bu da tabi bir sonuçtur.

Ulumu’l-Kur’an’ın sistematik olarak h.8.asırda vuku bulduğu, tercih edilen bir görüştür.Ancak selefi salihinin ve mütekaddimun alimlerinin de sistematik olmayarak bu ilmi kullandıkları gözlemlenir.

Bununla beraber Ulumu’l-Kur’an ile Ulumu’t-Tefsir arasında  bir ilişki söz konusudur. Ulumu’l-Kur’an Kur’an’ın bütün ilim ve araştırmalarıyla alakalı iken, Ulumu’t-Tefsir ise sadece Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik bir ilimdir.

Kur’an ilimleri arsında esbab-ı nüzul ilminin sahabiler kanalıyla müşahede olunan olaylara binaen zuhur etmesi, tabiine şifahi olarak öğretilmesi ehemmiyetini ortaya koymaktadır.Ayrıca Esbab-ı nüzul ilminin nakli ilimlerden olduğunun da göstergesidir. 

 

ESBAB-I NUZUL İLMİ  TANIMI,DOĞUŞU VE GELİŞİMİ

  Esbab-ı Nüzulün tarih boyunca birçok tarifi olmuştur. Farklı tariflerden yola çıkarak esbab-ı nüzulün tarifini yapacak olursak :

 ‘’ Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.’’

          Gelişim ve Doğuşuna gelince;Esbab-ı nüzul Kur’an’la paralel olarak gelişim göstermiştir. Tedrici inen Kur’an, hayatla beraber canlı örnekler ve derslerle, insanın kalbine ve şuuruna hitap etmiştir.Kur’an nüzul olurken,dönemin edebi geleneklerini, zevklerini kaile alarak hitap etmiş, etkisini edebi yönden de göstererek bu alanda da icazını göstermiştir. Bu da bizlere Kur’an’ın anlaşılmasında Arap dili belağatının ve de şirinin anlaşılması önemini ortaya koymaktadır. Bundan anlaşılıyor ki, dönemin insanları bu bilgilere vakıf oldukları için Kur’an’ı daha iyi anlıyorlardı. Doğal olarak ayetlerin hangi şartlar çerçevesinde nazil olduklarını öğrenmek istemişlerdir.

Efendimizin vefatından sonra İslamiyet’i kabul edenler Peygamberler ve Kur’an’da ki kıssalar hakkında bilgiyi sahabilerden öğrenmeye çalışmışlardır. Bu da zamanla bu ilimleri tedvin edecek insanlar çıkmış, bu bilgilerde bir disiplin halini almıştır.

         Sonuç olarak birçok ilimle( hadis, kur’ an ilimleri, tarih...) münasebeti bulunan esbab-ı nüzul ilmini, tarihi seyrinde görülen bu münasebetlerden soyutlamak mümkün değildir.Ancak bütünlük çerçevesi içinde ele alınırsa en sağlıklı sonuçlara ulaşılabilir.

 

ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ

ESBAB-I NÜZULÜ BİLMENİN YOLU

          Esbab-ı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir. Esbab-ı nüzulde ictihada ve fikir beyanına mahal yoktur. Ancak işitme ve görme yoluyla sahabilerden gelen rivayetlerle bilinebilir. Bu da Efendimizden gelmiş olarak addedilir. Demek ki sahabiden nakledilen sebeb-nüzul rivayeti onu bilmenin yoludur. Suyuti bu olguyu, sahabenin, olayları kuşatan şartları bilmekle elde ettiklerini söyler. Şöyle zihnimizde bir tablo tasavvur ettiğimizde, vahiy, nüzul ortamı, Hz peygamber, sahabiler ve nüzul ortamı bu olguyu oluşturduğunu tasavvur edebiliriz.

HADİS USULÜ AÇISINDAN ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLRİ

         Bu açıdan ele alınıp incelenmesi, bu rivayetlerin hadis usulü açısından hükmünün ne olduğunun, söylenenleri ortaya koymak amacını güder.

 Daha evvel bahsettiğimiz gibi nüzul sebebini, ayetlerin nüzulünü müşahede eden sahabeden sema ve nakl yoluyla sonraki nesillere aktaran sahabiler olduğunu, esbab-ı nüzulü de en sağlıklı yolu bu olduğunu söylemiştik.

Buna binaen sahabeden gelen rivayetler Musned(zahiren muttasıl bir senetle sahabenin resulullah’a ref’ ettiği haber)  olarak geldiği gibi Mürsel (sahabinin düşüp tabiinin Resulullah’a ref’ettiği) olarak gelen rivayetlerdir.

Bu açıdan ele alındığında esbab-ı nüzul tasnif edilmiş, tasnifinde ihtilafa düşülmüştür.       

Ayrıca esbab-ı nüzul ile ilgili bazı problemli meseleler vuku bulmuştur. Bunlar tasnif sırasında, taaddüt ve taahhür meselesi ile nüzule sebep olan hadiseye bağlı olarak nüzul eden ayetin has mı olduğu, yoksa umum mu ifade ettiği meselesidir.    

  

ESBAB-I NÜZULLE İLGİLİ DİSİPLİNLER (İLİMLER)

          Esbab-ı nüzulle ilgili bir takım disiplinler söz konusudur. Bunlar hikmet-i teşriiye, mübhemat, tenasüb ve insicam birer disiplindir. Bu disiplinlerde esbab-ı nüzulden farklı olarak en önemli husus, aklın, yani re’y-ictihad’ın söz konusu olmasıdır.Bu da şu demektir; bu disiplinlerin ihtilafa açık olmalarıdır.

 

2. BÖLÜM

KUR’AN-I KERİM’İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRMESİNİN SONUÇLARI

  Kur’an’ın evrensel mesajı gözetilmesi, yorum zenginliğine açık olduğu bilinmesi bu gölgelenmemesi gerekir. Aksi olduğunda o zaman ilkesiz bir yaklaşım olur.

Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul ’un yetersiz kalma sebepleri ;

Rivayetler açısından yetersiz olabilir. Bu da senedde sahabe veya tabiinin birsinin düşmesi sonucu senedde bir kopukluğun oluşması bir eksikliği doğurabilir.

Senedlerin hazf edilmesi veya rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme veya rivayet siygalarına dikkat göstermeme yetersizliğe sebebiyet verebilir.

 Ayrıca Kur’an’ın Umum değil husus ifade ettiği anlamı verilmesi çabalarıdır.

Taaddüt-taahhür açısından yanlış değerlendirme yapılması da sebepleri doğuran unsurlardandır.

Tarihi gerçekler ile zamansal uyumsuzluk bir başka sebebi teşkil eder.

 

KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİNİN DOĞURDUĞU  OLUMSUZ SONUÇLAR

         Bu olumsuzlukların başında yorum zenginliğine engel olmasıdır.  Kur’an’ın evrensel hedefi olan Kur’an-İnsan hayat bütünleşmesini engelleyebilir. Kur’an en önemli özelliği evrensel olmasıdır. Kur’an ferde ve topluma, bütün insanlığa bütün memleketlerde bütün devirlerde insanın hem maddi hem de manevi yönüne hitap ederek hidayete vesile olur.

  Kur’an anlaşılmasında bazen tarihçiler, rivayet tefsiri yazarları vaaz eden kussas çıkarları doğrultusunda esbab-ı nüzul konusu istismar edilebilir.

3.BÖLÜM

ESBAB- NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM

          Sahabe döneminde kitabet ve tedvin hareketi ortaya çıkmadan nüzul ortamına ait bilgilerin şifahi olarak aktarıldığını hatırlarsak selef alimlerinin esbab-ı nüzule önem vermeleri daha iyi anlaşılmış olacaktır.

 Efendimiz ve ashabın tefsirle ilgili açıklamaları rivayet yoluyla nakledilmiş bu da İslam tarihinde büyük tesir oluşturmuştur. Çünkü esbab-ı nüzul hem tarihi hem de aktüel bir gerçek olarak nüzul ortamına ait gerçekleri de bünyesinde barındırmaktadır.

Kur’an’ ın anlaşılması çabasında Kur’an nüzul asrı insanını yansıtan esbab-ı nüzul rivayetlerinin aktüel fonksiyonunu tespit etmek, çağımız Kur’an araştırmacılarını ilgilendirmektedir. Bunu gerçekleştirmek için esbab-ı nüzule ihtiyaç duyulan noktaları belirlemek gerekir. Mesela nüzul asrının;sosyal, fikri, iktisadi, siyasi şartları ve dönemin insanını inceleyen araştırmalar esbab-nüzulden Kur’an’ı anlamak için daha fazla faydalanmamızı sağlayacaktır.

 

 

ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

Esbab-ı nüzul bilgisine birebir bağlı kalınmayacağı gibi, tamamen de uzak serbest bir şekilde ilkesiz değerlendirilme yapılması da doğru değildir. Her iki durum da Kur’an’ın anlaşılmasında ciddi problemler doğurur. Bu nedenle ilk yapılması esbab-ı nüzul rivayetlerinin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirilme ilkeleri de belirlenip ortaya konmalıdır.

Bu ilkeler belirlenirken esbab-ı nüzul rivayetleri ihata edilemeyeceğinden; Kur’an’ı bir bütün içinde okumak ve onu anlamaya çalışmak gerekir.

Sebeb-i nüzulü bilmenin gereklerini tespit ederken, Arap dilinde kasıt ve manayı araştırıp, ifade ettiği manayı belirlemek gerekir. Kur’an’ın anlaşılmasında zahir nassları, mücmel naslardan ayırt etmek  gerekir.

KUR’AN-I KERİM’İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DiKKATE ALINMASI

Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü açısından Kur’an’ın bütünlüğünü en iyi ifade eden ‘’Bütün olarak Kur’an’ı kerim’ dir. Bütün olarak Kur’an tamamen birleşik bir bütün olarak kavranmalıdır. Çünkü Allah-insan –evren ilişkisinin anlaşılması ve de Kur’an’daki kelimelerin, cümlelerin, ayetlerin ve surelerin manaları ve de kazandıkları yeni manaları hep Kur’an’ın bütünlüğü dahilindedir.

Kur’an’ın bütünlüğü dikkate alınırken onun bir hidayet rehberi olduğu unutulmamalı bundan kasıt onunla yaşamak veya onu anlamak isteyen insan o anda iniyormuş gibi ele almak gerekir. Esbab-ı nüzulün yeri bu bağlamda anlaşılmalıdır.

SİYAK-SİBAK ‘IN GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMASI

Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulden yararlanırken siyak-sibak ‘ın göz önünde bulundurulması Kur’an’ın bütünlüğü açısından önemlidir.

 Sibak :Bir şeyin öncesi geçmişi, bağ, sözün baş tarafı gibi anlamlara gelir. Siyak ise: İfade üslup, sözün gelişi gibi anlamlara gelir.  

Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerini değerlendirirken ayetlerin siyak-sibakına mutlaka bakılmalıdır. Ayetlerin bağlamı ile münasip olmayan rivayetlere itibar edilmemesi gerekir. Nass-siyak-sibak-rivayet uyumuna  kesinlikle dikkat etmek gerekir.

ESBEBI NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI

         Kur’an’ı Kerim’in muhatabı insan olup, onun ana gayesi de insana hidayet rehberi olmaktır. Bu bağlamda tarih ve tarihlilik karakteristiği ortaya koymaktadır. Yani insan tarihi bir varlıktır. Yani yaptıkları ‘’şimdi’’ içinde olup bitmez.Yaptıkları zamanın safhalarına yayılmışlardır.  Bu yayılma insanın tarihselliğini oluşturur. Yapıp etmeler, amaçlar, değerler, dinsel inançlar… vb. faktörler insanın bütünlüğünü oluşturur.

İKİNCİ KİTAP

SA’LEBE KISSASI

ESBAB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM

Esbab-ı nüzul daha önce de bahsettiğimiz üzere, nüzul ortamında meydana  gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi veya soruyu cevaplamak veya hükmünü açıklamak üzere inmesine teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir.

Bu sebeple esbab-ı nüzul; nüzul zamanı ve ortamında meydana gelen Kur’an-insan ilişkisini gösteren olaylardır, oluşan süreçtir. Bu süreçteki olayları bilmek Kur’an’ı anlamada ve anlaşılmasında önemli bir yer alır.  Ancak sadece bu olumlu yönünü alıp eleştiriden uzak bir yaklaşımdan çok, medar-ı iftiharımız olan kültür mirasımızı bırakan alimlerimizin düşünceleri eserleri doğrultusunda geçmişi hırpalamadan yıpratmadan yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu da günümüzde Kur’an’ın daha kolay ve de daha sağlıklı anlaşılmasına vesile olacaktır.

SALEBE KISSASI

         Hemen her müfessirin Tevbe süresi 75. Ayetin nüzul sebebi olan Sa’lebe kıssası, bilinen bir kıssa olup özetle şöyledir:

 Sa’lebe efendimizin huzuruna gelmiş:

-‘’Ya Resul Allah, Allah’a dua et de bana çok mal versin’’ demiş.

- Hz. Peygamber de :

-Ya Sa’lebe!hakkını eda ettiğin az, takat getirmeyeceğin çoktan hayırlıdır’’ diyerek cevap vermiş. Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki:

-Seni Hakk ile gönderene yemin ederim ki bana çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin hakkını veririm.

Bunun üzerine Efendimiz dua etmiş, o da bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış. Medine arazisi dar gelmeye başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve böylece cemaate devam etmekten ve hatta Cuma’dan bile uzaklaşmış. Bunun üzerine Hz. Peygamber sual buyurmuş, denilmiş ki :

-Malı çoğaldı, vadi almaz oldu.

Hz. Peygamber:  -Vay Sa’lebe ’ye! buyurmuş ve sadakaları toplamaları için, iki tahsildar göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler. Ancak Sa’lebe ‘ye  Hz. Peygamber’in farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakayı istediklerinde :

‘’Bu cizyeler ne? Bu cizyenin kardeşi,hele siz gidin de düşüneyim’’ demiş. Tahsildarlar dönüp Resulullah’a geldiklerinde, daha onlar bir şey söylemeden iki kere vay Sa’lebe’ ye buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuş. Sonra Sa’lebe sadakayı alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber:

-Allah Teala beni senin sadakanı kabulden men eyledi. diyerek kendisi hakkındaki hükmü açıklamış.O zaman Sa’lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber de :

-Bu senin amelindir. Emrettim itaat etmedin.şeklinde cevap buyurmuş.Sa’lebe, zekatını Hz. Peygamber’in irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr’e, Hz. Ömer’e getirmiş onlar da kabul etmemiş. Sa’lebe daha sonra Hz. Osman zamanında helak olmuş. 

Kıssa sire ,rical, tarih, hadis, tefsir kitaplarında  yer almış. Kıssanın gerçek olduğu veya gerçek olmadığı açıklanmış. Bu kıssa Tevbe 75. ayetinin anlaşılmasında bize pek müşahhas bir kanaat vermemiştir. Kur’an’ın anlaşılmasında yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu açıktır. Bu yeni yaklaşım yapılırken

-Hadis usulü açısından tenkid edilmeli

-Rivayetler tasnif edilmeli

-Tarih ilminden faydalanılmalı

-Kur’ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.

Sonuç olarak bu kıssa Kur’an’ın anlaşılmasında bir örnektir. Bu örnek ve benzerleri yukarıdaki değerlendirmeler göz önünde bulundurularak yapıldığında Kur’an’ın mana zenginliği anlaşılacaktır. Kur’an’la aydınlanacak hayatımızın zenginliği, Kur’an’ın zengin bir biçimde yorumlanmasıyla ve hayata geçirilmesiyle mümkündür.

3.KİTAP

TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL

Tarihsellik kavram olarak, tarihi oluşturan insanın tarih ile ilgili yaşam tecrübesinden elde ettiği bilgidir. Bir başka ifadeyle tarihsellik, insanın varlığıyla beraber ortaya çıkan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, hayata geçirdiği bir vakıa ile tarihle ilgilidir.

Filozoflarda bu alanda faaliyette bulunmuşlardır. Tarih hakkında hüküm ve değerlendirmelerde bulunmuşlar içeriğini belirlemişlerdir. Bu kavramı belirlerken anlam yüklerken kişisel yaklaşım arz etmektedir. Kişinin hayatı algılayışına dünya görüşüne ve anlama kabiliyetine bağlıdır. Fertlere ve zamana göre değişim gösterir.

Bu sebeple tarihsellik, birçok şekilde tarif edilmiş, hepsi de tarihselliğin bir yönünü ele almıştır.

Kur’an, insan ve tabiat arasında bir ilişkiye işaret eder. Birbirinden ayrı tutmaz. Her ikisi de fıtratlarına uygun hareketi vahiyden alır.

Kur’an’ın ana muhatabı insan oluşu ve onu doğru yola iletme ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Bu sebeple  Kur’an; geçmişi,yaşanılan zamanı , ve geleceği bir bütün halinde ele alır. Bunu da hemen hemen her sürede ele alır. İnsanın tarihsel bir varlık olduğunu bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunu belirtir.

Kur’an’ın nüzul ortamına yönelik üslubuna gelince ; Mekke’de olsun Medine’de olsun Kur’an; vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır. İşte nüzul asrında muhatap olan insanlar dünyevi hayatı sürdürüp gündelik işlerini görürlerken bu Kur’ ani ilke işlevini yerine getirmiştir. Esbab-ı nüzul doğrudan doğruya nüzul ortamında fili olanı gerçek hayatı gösterme konusunda aracı olmuştur. Yani esbab-ı nüzul vahiyle beraber birebir münasebet içerisindedir. Vahiy tamamlanmasıyla bu münasebet son bulmuştur. Fakat Kur’an-insan-hayat münasebeti devam edeceğini Kur’an beyan etmiştir.

Sonuç olarak:

-Esbab-ı nüzul-tarihsellik kavram ilişkisinde vurgulanması gereken, Kur’an’ın yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet rehberi olduğudur.

-Başka özgü kültürlere ait kavramlar kullanılırken ,kavramların tarihleri, içerikleri ,kullanıcının dünya görüşü göz önünde bulundurulmalı.

-Kullanılan kavramların hangi manada kullanıldıkları belirtilmelidir.

Esbab- nüzul rivayetleri ile yazılacak orijinal tarih nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkanı sunacaktır. Tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri ile yazılacak düşünülmüş tarih, Kur’an’ı anlamaya çalışan insanın ufkuna sunacaktır. Bu da insanın varlık bilincine katkı sağlayacaktır. Bu da esbab-ı nüzulün Kur’an’ın anlaşılmasındaki önemini ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım Kur’an-insan-hayat bütünleşmesinin canlı örneğini ortaya sermektedir. Bu da Kur’an’ın yaşana bilirliğini göstermektedir.

      Selam ve Saygılar.        

    

                

 

 

  

 

 

 



[1] Bakara,219.

[2] Nisa,82.

[3] Bakara,118

[4] Alak,1-5.


0 Yorum - Yorum Yaz


                                                                                  ŞERİF GEDİK 14922746

                                                             2015 BAHAR DÖNEMİ/ DOKTORA

                                                                        

KURAN VE BAĞLAM KİTABININ ÖZETİ

 

Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU tarafından kaleme alınan ve 2012 yılında Şule Yayınları tarafından neşredilen Kur’ân ve Bağlam isimli eserde, esbâb-ı nüzûl konusu geniş bir çerçevede ele alınarak, konuyla ilgili değişik yaklaşımlar ve alanlar detaylı bir biçimde ortaya konulmuştur. 

  Kur’ân ve Bağlam kitabı; “Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü”, “Sa’lebe Kıssası” ve “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” isimli üç kitaptan oluşmaktadır. Bu üç kitabında kendi içerisinde bölümleri vardır. Bu bölümleri kısaca bir göz atalım.

1.            Kitap; Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü

              Esbâb-ı Nüzul hakkında tek kaynak sahabedir. Çünkü onlar nüzul ortamında bizzat yaşamış olmanın avantajıyla o ortamın hadiselerinin içinde bulunmuş ve hadiselerin zuhur sebeplerini müşahede etmişlerdir. Dolayısıyla ayetlerin hangi olaylar üzerine indiğinin bilgisine sahiptirler. Onun için esbab-ı nüzul konusunda söz söyleme yetkisine sahip tek mercidirler. Kuran’ı Kerim’i anlama çabasında esbab-ı nüzulün teorik temellerini bilmek ve onun ilkelerine uymak gerekir. Vahiy sürecini gözden geçirdiğimizde her ayet için bir nüzul sebebinden bahsetmek mümkün değildir ancak herhangi bir olay veya soru üzerine inen ayetlerin ne hakkında, kim hakkında ve nerede nazil olduğu bilgisine ulaşabiliyoruz.

Bu kitap, Kur’an-ı Kerim’i anlama noktasında önemli bir yere sahip olan, esbab-ı nüzul konusunun geçmişten günümüze nasıl algılandığını hangi ilimler silsilesinde tasnif edildiğini âlimlerin bu konudaki rivayetlere karşı tavrının bir nevi muhasebesini yapmak amacıyla hazırlanmıştır.

              Bu kitaba baktığımızda birinci kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, “Kur’ân İlimleri ve Esbâb-ı Nüzul İlmi” başlığı altında kaleme alınmıştır. Bu bölümde öncelikle Kur’an-ı Kerim İlimlerinin ne olduğundan, doğuşundan ve gelişiminden bahsedilmiştir. Kuran ilimleri ile Tefsir ilimlerine değinilmiş bunlar arasındaki fark ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Daha sonra bu ilimlerden biri olan Esbâb-ı Nüzûl ilminin tanımı yapılmış, Kuran ilimleri arasındaki yeri tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu ilmin doğuşu ve bu ilmin başlangıç itibariyle hangi ilimlerle iç içe olduğu ve hangi ilimlerden kendisini soyutlayamayacağı ifade edilmiş bu ilmin gelişim evreleri açıklanarak, esbab-ı nüzul ile ilgili kaleme alınmış olan eserler zikredilerek bu ilmin Kur’an-ı Kerim İlimleri arasındaki konumuna vurgu yapılmıştır. Bir sonraki başlıkta esbab-ı nüzul rivayetleri üzerinde özenle durulmuş bu rivayetleri bilme yolları, rivayet kalıpları ve bu rivayetlerin tasnifi üzerinde önemli durularak okuyucuya bu konuda bir bilgi aktarımında bulunulmuştur. Hadis Usûlü açısından Esbâb-ı Nüzul rivayetleri incelendikten sonra, bu rivayetler tasnif edilmiştir. Sonrasında taaddüt, taahhür ve umum-husus meselelerine yer verilip, İslam kültür tarihinde Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin değerlendirilmesine genel bir bakış getirilmiştir.

Yukarıda aktarmış olduğumuz bu bölümde önemli görmüş olduğumuz bir takım bilgileri biraz detaylandırarak aktarmak istiyoruz.  

Kuran ve tefsir ilimleri, tedvin döneminin başlarından itibaren aynı manada kullanıldı. Zerkeşi ise bu iki kavramın farkını ortaya koyma noktasında önemli katkı sağladı. Buna göre tefsir ilmi, Kuran’a yönelik ilimleri; Kuran ilimleri ise Kuran’la ilgili bütün ilimleri ve bu ilimlerle ilgili umumi kaideleri içinde barındıran kavramdır.

Kuran ilimleri, sınırların genişlemesi, Arap olmayanlarında Müslüman olması ve kültürel etkileşimler ile Kuranı anlama ihtiyacı gibi gerekçeler bağlamında tedvin edilmiştir. Ve tabiin âlimleri ve diğerleri, Kuran ilimlerinin esasını oluşturmuştur. Ve h.1. asırdan itibaren Kuranla ilgili ilimler tek tek ele alınmaya başlamıştır. Kıraat ilmi, İ’rabul Kuran, Esbab-ul Nüzul vs. gibi ilimler bunlardan bir kaçıdır. Kuran ilimlerinden olan Esbab-ı nüzul, tedvin ile birlikte ilk telif edilen ilimlerdendir. Naklidir ve bilgin sahabeler tarafından tabilere talim yoluyla ve sözlü olarak aktarılmıştır.

 Sebeb-i nüzul hakkında birçok tanım yapılmıştır. Genel bir tanım yapılacaksa şu tanımı yapmak uygun olur. Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir ya da daha fazla ayetin, tazammum etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye denir. Sebeb-i nüzul ancak sahih nakille bilinebilir. Dolayısıyla bu alanda içtihada ve imali fikir etmeye mahal yoktur. Yani nüzul sebebi akılla idrak edilmesi mümkün olmayan ancak görme ve işitmeye dayalı olan sahabeden gelen rivayetlerdir. Bundan dolayı bu rivayetlerin senedinin muttasıl yani kopuk olmamak suretiyle Efendimize isnat edilmesi gerekir. Yani gelen rivayetin hükmen merfu olması gerekir.

Esbab’ul nüzul rivayetlerine baktığımızda bütün rivayetlerin sahih olduğunu söyleyemeyiz Çünkü İsrailyat türü birçok rivayetin bilerek veya bilmeyerek nakledildiğini görmekteyiz. Kıssalar konusunda ise bu rivayetlerin biraz daha artığı müşahede edilmektedir.

Esbab-u nüzul ile ilgili rivayetlerle sonraki nesillere aktarılmıştır.  Ancak bu rivayetler ilk önce hadis kitaplarında kendilerine bir yer bulmuştur. Bugün bu rivayetleri rahatlıkla birçok tefsir kitabında bulmamızda mümkündür.

Genel olarak sahabenin sebebi-nüzul tefsirlerini  kabul etmede kıstas olarak kabul etmiş oldukları rey, içtihat, bilinmezlik ilkesi, tabiun için de geçerli olmuştur. Ancak istisnai olarak tabiinler in ref etmeleri, mürsel hükmünü almaktadır. 

Esbab-ı nüzul ile ilgili disiplinlere baktığımızda ise bu ilmin, hikmeti teşrii ilmiyle, Mübhematü’l Kuran ilmiyle ve özelliklede tenasüp ve insicam ilmiyle yakından bir ilgisinin olduğu görülür.

Bu kitabın ikinci bölümü ise, “Kur'ân-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları” başlığı altında yazılmış, Esbâb-ı Nüzulün Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında yetersiz kalması ve rivayetlerinin doğurduğu olmuşuz sonuçlar incelenmiştir. Bu olumsuz sonuçlar teker teker tespit edilmeye çalışılmış bu konuyla alakalı âlimlerin görüş ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması açısından nüzul sebeplerine baktığımızda gelen rivayetlerin birçoğunun birçok problem içerdiğini görmekteyiz biz sebebi nüzul rivayetlerini

1-      Esbabul nüzul rivayetleri

2-      Tefsir için yapılan esbabun nüzul rivayetleri değerlendirmeleri

Şeklinde bir tasnife tabi tutarsak bu alanda karşılaşacağımız bir çok sorunu da bertaraf etmiş oluruz.

Kuran’ı Kerimin anlaşılmasında Esbab-ı Nuzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar ise şöyle sıralanabilir:

1-Yorum Zenginliğine engel olması

2-Kuran’ı Kerimin Evrensel Hedefi Olan Kuran-İnsan-Hayat Bütünleşmesinin Önlenmesi

3-Konunun istismar edilmesi 

 

Üçüncü bölümde ise, “Esbâb-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım” başlığı ile Esbab-ı Nüzul rivayetleri yeniden bir değerlendirmeye tâbi tutulmuş Esbâb-ı Nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirleyen ilkeler tespit edilmiş, gelen rivayetler hadis usulü açısından tenkide tabi tutularak bu rivayetler tasnif edilmeye çalışılmıştır.

 

2.         Kitap; Sa’lebe Kıssası (Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım)

              Bu kitap ise 5 ana bölümden oluşmaktadır.  Kitabın ilk bölümünde Sa’lebe Hadisine yer verilmiştir. İkinci bölümünde sîre, ricâl ve tarih kitaplarında bu kıssanın nasıl ele alındığı incelenmiştir. Bu kıssanın sıhhatinde sıkıntı görmeyenler, olayın doğru ancak kahramanın başkası olduğunu söyleyenler ve kıssanın sıhhatinden şüphe edenler olmak üzere 3 farklı durum olduğundan söz edilmiştir. Üçüncü bölümde hadis kitaplarından, dördüncü bölümde tefsir kitaplarından Sa’lebe kıssası incelenmiştir. Son bölümde ise esbâb-ı nüzule yeni bir yaklaşım ile bu kıssa değerlendirilmiştir.

Tefsir rivayetlerini eserlerinde nakleden müfessirlerimiz birçoğu ilmi yeterliliklerine ve takva sahibi olmalarına rağmen zayıf, garib, münker ve İsraili birçok rivayeti eserlerinde zikretmişlerdir. O halde âlimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivayet etmeleri her zaman o rivayetin doğru olduğu anlamına gelmez.

Salebe kıssasına baktığımızda bu konuyla ilgili rivayetler değerlendirildiğinde bu kıssada nakledilen olay nüzul ortamında cereyan etmemiştir veya etmişse bile ayetin nüzulüne sebebi olmamıştır. Fakat bu kıssanın bir çok müfessir tarafından nüzul sebebi olarak nakledildiği de bilinen bir gerçektir.

Ancak bu tür rivayetlerin yeni bir yaklaşım ile değerlendirilmesi gerekir.

 

3.      Kitap; Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl

              Bu kitapta ilk olarak tarihsellik problemi ve açıklaması yapılmış, tarihsellik kavramının doğuşundan gelişiminden söz edilmiş, bu kavramın kullanım alanları ve çerçevesi tespit edilmiştir. Bu kitapta tarihsellik kavramı esbâb-ı nüzul çerçevesinde ele alınıp, incelenmiş ve kendi kültür alanımızda bu kavramın nasıl kullanılabileceği irdelenmiştir.

Tarihsellik felsefi bir kavramdır. Tarihsellik insanın tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyeti sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır. Tarihsellik ve tarihselcilik 17 ve 19. Yüzyıllarda tarih ilminin amacı, eğilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıkmıştır. Dönemin siyasi, iktisadi ve ilmi vs. gibi alanlarda gelişmeler buda etkili olmuştur. Tarihselcilik ilk olarak Almayada ortaya çıkmıştır.

İslam kültüründe batı kültürünün bir parçası olan tarihsellik kavramı kültürel farklılığı gözetilmek kaydıyla kullanılmıştır  İnsan tarihsel bir varlık olduğuna göre, onun yapıp-etmelerinin neticesinde oluşan esbâb-ı nüzûlün tarihsellik kavramıyla ilgili olduğu ise kaçınılmazdır. Esbâb-ı nüzulün tarihselliği nüzûl ortamında ne gibi olaylar olmuş, hangi sorular sorulmuş, nasıl olmuş da ayetler nâzil olmuş sorularının karşılığı ve Kur'ân-ı Kerim ile insan ilişkilerinin bir bölümüne verilmiş ilahi cevaplardır.

Esbab-ı nüzul –tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken konu Kuran’ı Kerim’in soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış yaşanabilir ve yaşanacak, insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


Hikmet MAVİYILDIZ

14922748

Doktora – 2015 Bahar Dönemi

 

KUR’AN VE BAĞLAM

 

Kur’an ve Bağlam kitabı Prof. Dr. Ahmed Nedim SERİNSU tarafından kaleme alınmış ve incelemiş olduğumuz eser 2008 tarihinde Şule Yayınları tarafından basılmıştır. Söz konusu eser toplam üç kitaptan müteşekkildir. İlk kitapta, Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü bağlamında Kur’an ilimleri ve esbab-ı nüzul kavramları irdelenerek esbab-ı nüzul bilgisinin Kur’an’ın anlaşılmasına ilişkin değerlendirmesi yapılmıştır. İkinci kitapta ise, esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşım olarak adlandırılan usulün, Sa’lebe Kıssası örneğiyle uygulamalı olarak incelenmesini görmekteyiz. Son kitapta da, Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul başlığı ile tarihsellik kavramı esbab-ı nüzul bağlamında irdelenmiştir.

BİRİNCİ KİTAP

Birinci Kitap giriş ve üç bölüm ile sonuç kısımlarından oluşmaktadır. Giriş kısmında araştırmanın konusu, önemi, amacı ve metodu üzerinde duran yazar, ilk bölümde Kur’an İlimleri ve Esbab-ı Nüzul ilmini tanımlamış olup ikinci bölümde Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirmelerinin sonuçları ele almıştır. Son bölümde ise Esbab-ı nüzule ilişkin yeni bir yaklaşım ortaya koymaktadır.

Esbab-ı nüzul bilgisi Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının asli unsuru olması münasebetiyle Kur’an’ın anlaşılmasında gerekli bir bilgi türüdür. Bu bilginin tek kaynağı ise sahabedir. Şimdiye kadar ki esbab-ı nüzul konulu çalışmalar genelde esbab-ı nüzulden bahseden eserlerdeki malumatı nakletmek ve bu bilginin önemini vurgulamaktan ibarettir. Dolayısıyla ne esbab-ı nüzul bilgisinin Kur’an’ın anlaşılmasındaki yarar ölçüsü ve ne de bu bilgiye ait rivayetlerin hadis metodolojisi açısından tenkite tabi tutulmadan, tasnif edilmeden ve rivayet kalıplarını göz önüne almadan değerlendirmesi ele alınmıştır.  Bu bakımdan bu çalışma, Kur’an’ın anlaşılması noktasında esbab-ı nüzule ilişkin bir takım prensipler ileri sürmektedir. Bunu yaparken öncelikle esbab-ı nüzul değerlendirmelerinde yapılan hatalara dikkat çekilmek istenmiştir. Bunun yanı sıra esbab-ı nüzule bütüncül bir yaklaşımla bu olgunun günümüze nasıl taşınabileceği araştırılmaya çalışılmıştır.

Metot olarak, esbab-ı nüzul ve faydaları alanında bütüncül bir değerlendirmeye imkân sağlamaya matuf olarak esbab-ı nüzul vakıası ortaya konmuş, sonrasında iyi bir tahlille onun tenkidi yapılmış ve yeni yaklaşım ilkeleri ortaya konmuştur.

Birinci bölümde Kur’an’ı anlamada esbab-ı nüzulün rolünü anlamaya yönelik Kur’an ilimleri kavramları ve doğuşu ile gelişimleri ele alınmaktadır. Böylelikle esbab-ı nüzulün de içerisinde bulunduğu bu ilimlere bakmakla bu çalışma için daha bütüncül bir bakış açısı yakalanabilecektir. Bu bağlamda, Kur’an ilimlerini tarif etmenin zorluğuyla birlikte tarihsel süreci içerisinde kazandığı anlam itibariyle ele alınmıştır.

Hz. Peygamber döneminde, okuma yazma oranı çok düşük olmasından o dönemin ağırlık noktası okur-yazarlık üzerineydi. O dönem Hz. Peygamber Kur’an’ı bizzat tefsir ediyordu. Dolayısıyla Kur’an ilimlerinin telif edilmesine ihtiyaç duyulmamıştı. Sahabe döneminde ise bilgiler rivayet yoluyla sonraki nesle nakledilmiştir.

İlk dönemlerde Kur’an ilimleri, ilk müfessirler tarafından Kur’an’ı anlamaya imkan veren ilmi araçlar olarak algılanmışlardır. Tedvin döneminde ise, Kur’an ile alakalı garib-ul Kur’an, İ’rab-ul Kur’an gibi bütün bilgiler muayyen olarak Kur’an ilimlerine dahil olmuş. Ancak bu ilimler Kur’an’ın anlaşılması bağlamında birbirleriyle iç içe geçmiş çok alakalı ilimlerdir. İlk dönem âlimleri tarafından Kur’an ilimleri tefsir ilimleri gibi görülse de, onların zihinlerinde Kur’an ilimleri kavramı teşekkül etmemişti. Ancak yine de Kur’an ilimlerine vakıf idiler.  Bu muvacehede; Kur’an ilimleri, konusu Kur’an-ı Kerim olup, Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik Kur’an’la ilgili ve Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalarından oluşmaktadır.

Öte yandan tefsir ilmi ise, Kur’an-ı Kerim’in sözcüklerini, anlamlarını Kur’an’la ilgili ilimler gereğince araştıran ilimdir. Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri birbirlerine çok yakın ve ilişkili olmasına karşın ez-Zerkeşi ile birlikte iki ayrı kavram olarak ayrılmıştır. Tefsir ilimleri, Kur’an’ı tefsir ederken, bilinmesi gereken ilimleri kapsarken, Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir mefhum olarak Kur’an-ı Kerim’le ilgili bütün ilimleri ve bunlarla ilgili genel kaideleri kapsamaktadır.

İlk dönemlerden itibaren Kur’an ilimleri arasından esbab-ı nüzul ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Kitaptaki tanıma göre sebeb-i nüzul: Nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayeti resmeden hadisedir. İlk olarak da esbab-ı  nüzul rivayetleri hadis eserlerinde kaydedilmiştir. Ve de genellikle hadislerin tefsir babında yer almıştır. Eserde esbab-ı nüzul alanında yazılan önemli eserlere de yer verilmiştir.

Esbab-ı nüzul tabiatı itibariyle ancak sahih nakille bilinebilir. Yani, işitme ya da görme yoluyla bilinebilen ve sahabeden müsned-merfu olarak gelen rivayetlerdir. Sahabenin müsned-merfu olmayan esbab-ı nüzul rivayetleri ise tefsir için yaptıkları esbab-ı nüzul değerlendirmeleridir. Öte yandan, tabiundan gelen esbab-ı nüzul rivayetleri de vardır ki onlar da Mürsel kabilinden sayılmaktadır.  

Ayrıca, sebeb-i nüzul rivayetleri sıygaları bakımından da ayrı bir öneme sahiptir. Bu sıygalar iki guruba ayrılır: sebep ifadesi nass olan ve olmayan kalıplar. Birincisinde, rivayet kalıbın nüzul sebebi olarak delil iken, ikincisinde rivayet kalıbının nüzul sebebi olarak delil ya da hüccet olarak anlaşılmaz. Bu da, sebeb-i nüzul rivayetlerinde kaçınılmaz bir tasnife ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, rivayetleri türlerine göre tasnif etmek mümkündür: müsned-merfu hadislerden oluşan esbab-ı nüzul rivayetleri; tefsir için, nüzul asrında meydana gelen bir hadisenin re’y ve içtihad ile misal getirildiği esbab-ı nüzul rivayetleri.

Diğer yandan, esbab-ı nüzul rivayetleri arasında ihtilaflar da vuku bulmuştur. Bunlar temelde; her ayete sebep arayanların uydurma rivayetleri sebeb-i nüzul alanına dâhil etmeleri ve nüzul ortamında cereyan etmemesine rağmen bir olayın o döneme mal edilmesi nedeniyledir.  Bu ihtilaflar aynı zamanda sebeb-i nüzulün taaddüdü, taahhürü, nassın umum ya da husus olmaması gibi sorunlara da yol açmaktadır.

Esbab-ı Nüzul ilmi kaynak olma babından, hikmet-i teşriiye, mübhemat-ul Kur’an, tenasüb-insicam gibi disiplinlerle de yakından ilişkilidir. İslam kültür tarihinde esbab-ı nüzul rivayetleri Kur’anın anlaşılmasında önemli ölçüde faydalanılan kaynak olsa da bu faydalanmanın belli ilkeler doğrultusunda olduğu söylenemez. 

İkinci bölümde esbab-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirmelerinde ilkesiz yaklaşımlardan bahisle bu değerlendirmelerin sonuçları ele alınmıştır. Bu ilkesiz yaklaşımlar, rivayetlerin değerlendirmesinde bir takım olumsuzluklara neden olmuştur. Bunların başında, Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin yetersiz kalması gelirken diğer yandan Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar gelmektedir.

Rivayetlerin yetersiz kalmasının başlıca nedeni ise rivayetlerden kaynaklanan sorunlardır. Esbab-ı nüzul rivayetleri, rivayet ve sema yoluyla geldiği için hadis usulü kriterlerine uyulmadığı takdirde sorunlara yol açmaktadır. Rivayet senedlerinin zikredilmemesi, rivayetlerin tasnif edilmemesi ise esbab-ı nüzul rivayetlerin yetersiz kalmasında ayrıca bir rol oynar. Diğer bir neden ise, rivayetlerin nass olarak husus ifade ettiği şeklinde anlaşılmasıdır. Hâlbuki nassın umum olarak değerlendirilmesi daha muteberdir. Ayrıca, bir ayet için birçok rivayetin bulunması ve dolayısıyla nüzulün taaddüdü ve taahhürü meselesinin ortaya çıkması da esbab-ı nüzulün Kur’an’ı anlamada yetersiz kalmasının bir sebebidir. Öte yandan, rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi gerçeklere aykırılık da rivayetlerin yetersiz kalmasına sebebiyet vermektedir.

Bu olumsuzluklar tabii seyri içerisinde Kur’an’ın yorum zenginliğinin engellenmesine yol açmaktadır. Böylelikle her ayete nüzul sebebi aramak, nüzul sebebi ile sınırlı kalmak ve sebeb-i nüzuldeki olayda sıkışıp kalmak gibi kısır bir döngüye hapsolma riski bulunmaktadır. Dolayısıyla Kur’an’ın evrensel hedefi; Kur’an, insan, hayat bütünleşmesi ıskalanmış olacaktır. Bu olumsuz sonuçlardan biri de konunun istismar edilmesidir. Özellikle şahısların ebedileştirilmesinde, mezhep hareketlerinde bunun örnekleri görülebilir.            

Üçüncü bölümde yazar, esbab-ı nüzulden yararlanmada ihtiyacın sınırlarını belirleyen iki grup ilkeden bahsetmektedir: genel ilkeler ve özel ilkeler. Birincisinde; rivayetlerin tamamının ihata edilmesinin mümkün olmadığı ve de esbab-ı nüzulün bilinmeden de Kur’anın anlaşılabileceği ileri sürülür. İkincisinde ise; sebebi nüzulü bilmenin muktezay-i hali bilmek gibi olduğu hallerde esbab-ı nüzulün bilinmesi, sebeb-i nüzulü bilmemenin Kur’anın zahir nasslarını mücmel durumuna getirme şüphesi bulunduğu halde esbab-ı nüzulün bilinmesi ve de esbab-ı nüzule olan ihtiyacı ilk planda Kur’anın belirlemesi gerektiği ileri sürülür.  

Yazar burada esbab-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirledikten sonra esbab-ı nüzul rivayetlerinin hadis usulü açısından değerlendirilmesini gerekli görür. Böylelikle bu alandaki birçok problemin aşılacağını belirtmektedir. Yazar bu bağlamda aşağıdaki ilkeleri önermektedir:

1-      Bir rivayet, sebep ifade etmede nass ve nüzul ortamına ait olabilmesi için musned-merfu olmalıdır.

2-      Sahabenin esbab-ı nüzul değerlendirmelerinin mevkuf olduğu bilinmelidir.

3-      Tabiunun esbab-ı nüzul değerlendirmeleri de mürseldir.

4-      Rivayetler senet-metin bütünlüğü içerisinde tenkit edilmelidir.

Öte yandan, bu tenkit aşamasından sonra rivayetler tasnif edilmelidir. Bu ilkelerin yanı sıra Kur’an’ın bütünlüğünün dikkate alınması ve siyak-sibakın göz önünde bulundurulması da diğer ilkeleri tamamlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla esbab-ı nüzulün yeri Kur’an’ın bütünlüğü bağlamında ele alınmalıdır. Ayrıca nüzul sebebinin bilinmesi siyak-sibakın anlaşılmasına da olanak sağlayabilecektir.

Birinci kitabın sonucu olarak; esbab-ı nüzulün belirtilen ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi, Kur’anın anlaşılmasında insanın bakış açısı dışında kalan sınırsız sayıda olgu olduğunun hesap edilmesi, konulu tefsir çalışmalarına olumlu etki etmesi, nüzul asrına eğilinmesi ile insani davranışların tarihi olgularını anlama ve son olarak esbab-ı nüzulün müfessirlerce nasıl değerlendirildiğinin anlaşılması noktalarında çok faydalar sağlayacağı mülahaza edilmiştir.

İKİNCİ KİTAP

Sa’lebe Kıssası (Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım)

İkinci kitap beş bölümden oluşmaktadır. Bu kitapta yazar, ilk kitapta esbab-ı nüzulle ilgili ortaya koymuş olduğu yeni yaklaşım ilkelerini, bir sebeb-i nüzûl rivayeti üzerinde uygulamalı olarak ele almaktadır.

İlk bölümde Sa’lebe Kıssasına yer verilmiştir. Hadis ve tefsir rivayetlerinde, Tevbe Suresi 75. Ayetin sebeb-i nüzulü olarak görülen, Sa'lebe bin Hatıb'ın kıssası ikinci bölümde; sîre, ricâl ve tarih kitaplarındaki haliyle incelenmiştir. Sa’lebe kıssasının sıhhatine ilişkin, gelen hadis ve tefsir rivayetlerinde inceleme yapılmış ve sahih olabileceği gibi sıhhatinde şüphe olduğu da kaydedilmiştir. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde hadis ve tefsir kaynaklarından irdelenen Sa’lebe kıssası, beşinci bölümde ise önceki kitapta tespit edilen esbâb-ı nüzule yeni yaklaşım ilkeleri ile değerlendirmeye tabii tutulmuştur.

Hadis münekkitlerince senedi zayıf olması itibariyle tenkit edilmektedir. Diğer yandan, rivayetlerin tasnif edilmesi gerekir. Çünkü müsned-merfu olan esbabı nüzul rivayetleri ile esbab-ı nüzul değerlendirmeleri birbirlerinden farklıdır. Sa’lebe kıssasında olduğu gibi, hadis kitaplarının tefsir kısımlarında bir ayetin sebeb-i nüzulü olarak çok sayıda rivayetler gösterilmektedir. Bu rivayet, sahabenin ve tabiunun yaptıkları bir sebebi nüzul değerlendirmesidir. Ayrıca değerlendirmede tarih eserlerinden de yararlanılmalıdır. Bu bağlamda, bu rivayetin gerçek olmadığı düşünülmektedir. Son olarak ise, Kur’âni bütünlük ve siyak-sibak bağlamında bu kıssa değerlendirilmelidir. Bu kapsamda ise, siyak-sibaka bakıldığında münafıklardan bahsedildiği görülmekte olup, Sa’lebe’nin kınanması ile ilişkili görülmemektedir.

ÜÇÜNCÜ KİTAP

Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl

Üçüncü kitap giriş ile iki bölümden oluşmaktadır. Giriş ile konunun amacı ve metodu belirtilerek, tarihsellik kelimesi kavram ve terim bağlamlarında irdelenmiştir. Buna göre; tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyetlerin sonucu oluşan düşüncelere işaret eden bir kavrama tarihsellik denir. Burada esasen; esbâb-ı nüzul, tarihsellik kavramı bağlamında ele alınmaktadır.

İlk bölümde tarihsellik kavramı temellendirilmeye çalışılmıştır. Buna göre, tarihsellik ve tarihselcilik terimlerinin batıda ortaya çıkışına bakılmış olup, bu kavramların halen dahi belirsizliklerini korudukları ifade edilmektedir. 

İkinci bölümde tarihselliğin esbâb-ı nüzul bağlamında irdelendiği görülmektedir. Öncelikle bu iki kavramın birbirleriyle ilişkisi ve kesişme noktalarına değinen yazar, batıya ait tarihsellik ve tarihselcilik kavramları ile Kur'ân-ı Kerim’in tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Buna göre, Kur’an’da anlatılan insan ve insan toplulukları ve onlarla ilgili olayların tarihselliğinin yani sıra sahabenin nüzul asrında yapıp-etmeleri de tarihselliğin konusudur. Sahabenin yapıp-etmelerinin neticesinde esbâb-ı nüzul meydana gelmiştir ki, bu da onun tarihselliğini gösterir. Dolayısıyla, nüzûl ortamında gerçekleşen olaylar, sorulan sorular ve ayetlerin nâzil olma keyfiyeti esbâb-ı nüzulün tarihselliğinin konusudur. 


0 Yorum - Yorum Yaz

Kuran ve Bağlam Özeti    29.05.2015

Adı ve Soyadı            : Hüseyin DURAKOĞLU

                          (Doktora Öğrencisi)

Dönemi           : 2014-2015

Öğrenci No     : 14922714

Konu               : Kuran ve Bağlam Özeti

 

BİRİNCİ KİTAP

KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZÜL’ÜN ROLÜ

 

A-Araştırmanın Konusu Ve Önemi

Esbab-ı nüzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının asli bir unsurudur. Bundan dolayıdır ki Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında gerekli bir bilgi olarak değerlendirilmiş hatta başlangıçta tefsir ilmi esbab-ı nüzulü bilmekten ibaretti denilmiştir.

Birinci bölümde Kur’an ilimleri ve esbab-ı nüzul ilmi incelenmiş ve bu ilimler içirisinde esbab-ı nüzul ilminin konumu araştırılmıştır.

İkinci bölümde Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması çabalarında esbab-ı nüzul olgusunun oluşturduğu çerçeve ve sonuçları ele alınmıştır. Ve esbab-ı nüzule eleştirel bir yaklaşımla konuya sağlıklı bir çerçeve belirlenmeya çalışılmaktadır.

Üçüncü bölümde ise esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşım denemesinde bulunulmaktadır.

Esbab-ı nüzul konusu zamanımıza kadar yapılan araştırmalarda ortak bir özellik dikkati çekmektedir. Bu özellik konu ile ilgili malumatı nakletmek özellikle esbab-ı nüzulü bilmenin faydalarından söz etmek şeklindedir.

Bu çalışma Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına bağlı olarak esbab-ı nüzul meselesine bazı prensipler vazederek açıklık getirmeye çalışması bakımından önem arz etmektedir.

Esbab-ı nüzul olgusunun Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması maksadıyla kullanılırken ve değerlendirilirken yapılan hataları ortaya koymakla düşülebilecek yanlışlıklara dikkati çekmek bu çalışmanın amacı olmuştur.

Esbab-ı nüzul ilmine; 1-Vakasını tesbit, 2- Onun tenkidi, 3- Yeni bir yaklaşım ilkeleri ile yönelmek, esbab-ı nüzulden yararlanacak ihtisas sahibi olsun veya olmasın araştırmacılara esbab-ı nüzul ve faydaları hakkında bütüncül bir değerlendirme imkanı vermek araştırmada yöntem olarak seçilmektedir.

 

KUR’AN İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZUL İLMİ

Bu bölümde esbab-ı nüzul ilminin de bir disiplini olarak takdim edildiği Kur’an ilimleri kavramı incelenmektedir.

Kur’an ilimlerinin kaynağını Kur’an oluşturmaktadır. Hz. Peygamber döneminde ve sahabe devrinde Kur’an ilimlerinin telifine gerek görülmemiştir. Çünkü nüzulü müşahede edenler ve İlk Müallim hayattadır.

Nübüvvetten sonra sahabiler  döneminde ise bilgilerin rivayet yoluyla devamlı olarak kendilerinden sonraki nesillere öğretildiğini görmekteyiz.

Sahabe döneminin sonlarına doğru İslamiyet’in ulaştığı sınırlar genişleyince ve Arap olmayan kavimler Müslüman olmuşlar ve kültürel etkilenmeler başlamıştır. İşte bütün bu şartlar Ulumu’l- Kur’an’ın tedvini için gerekli şartlar oluşmaya başlamıştır. Bu dönem İslam kültür tarihinde “Tedvin asrı” olarak kabul edilen hicri birince asrın sonu ikinci asrın başına tekabül eden yıllardır.

Kur’an ilimleri önceleri Kur’an’ı tefsir edilirken onu anlama çabaları sürecinde bir ihtiyaç sonucu ortaya çıkmış olan Kur’an-ı Kerim’le ilgili hususi araştırmalardır.

Mushafın çoğaltılması ile kıraat ilmi ve resmu’l- Kur’an ilminin ilk ele alınan ilimler olduğu bilinmektedir. Kur’nı’n noktlanması ile i’rabu’l-Kur’an ilmi esbab-ı nüzül, nasih-mensuh ve garibu’l- Kur’an ilimleri tedvin edilen Kur’an ilimleridir.

            Ulumu’l-Kur’an başlığında Kur’an ilimlerini tek bir eserde el-Burhan fi Ulumi’l Kur’an’da toplayan kişi Zerkeşi (h.794) olmuştur. 

 

            Kuran İlimleri ve tefsir İlimleri Kavramı

Ulumu’l-Kur’an Kavramının bu günkü araştırmalarda kullanıldığı şekli ile billurlaşması Zerkeşi (h.794) sayesinde olmuştur. Selefin Kuran ilimlerinden anladığı Kuran’ı Kerimin muhtevasında bulunan bilgilerin sistemleştirilmesi ve bu usulun Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında kullanulmasıdır.

            Tefsir ilmi Kur’an’ı Kerim’in izahını amaçlayan bir ilimdir. Ulumul Kuran ilminin bir cüzüdür. Tedvin döneminin başlarından itibaren aynı manada kullanılmaya başlanmuştır. Zerkeşi’nin Kuran ilimlerini toplamasından itibaren bu iki kavram arasındaki fark ortaya çıkmıştır. Tefsir ilmi özel bir anlam ifade ederken Kuran ilimler ise genel bir mana ifade etmektedir.

           

            KURAN İLİMLERİ ARASINDA ESBAB-I NÜZUL İLMİNİN YERİ

Kuran ilimlerinden birisi olan esbab-ı nüzul ilmi ilk asırdan itibaren Kuranın anlaşılmasında önemli bir ilim olarak değerlendirilmiştir.

            Esbabı nüzul ilmi nakli bir ilimdir. Bu ilim ilk dönemden itibaren Kuran ilimleri arasında ayrıcalıklı bir konuma sahip olmuştur.

            Esbabı nüzul ilmi Zerkeşi’ye kadar mustekil telif eserler halinde veya ilgili ayetler ele alınarak gelmiştir.

 

ESBAB-I NÜZUL İLMİ

Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin tazammun etmek cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye seneb-i nüzul denir.

Bu ilmin doğuşu ve gelişimi Kuran ilimlerinin doğuşu ve gelişimi ile paralellik arz etmektedir.sahab döneminde bu ilemle ilgilenilmiş İbn. Abbas sahabiler içerisinde sebebi nüzulleri soran ve araştıran sahabi olarakta anılmaktadır. 

Tabiun döneminde de esbab-ı nüzul rivayetleri toplanmaya devam etmiştir. İslamiyete yeni girenleri ve ehli kitaptla olan münasebetler sebebiyle rivayetlerde bir artış olmuştur.

Bu rivayetler sonraki nesillere öğretim ve sözle ağızdan naklediliyordu. Tedvin dönemine kadar böyle devam etmiştir. İlk tefsirler yazılmaya başlayınca işte esbab-ı nüzul rivayetleri de bu kitaplarda zikredilmiş, ilk müfessirler ayetin tefsirine esbab-ı nüzulü zikrederek başlamak adetten olmuştur.

Esbab-ı nüzul rivayetlerinin ilk kayda geçirildiği eserler tefsir kitapları diğil hadis mecmualarıdır. Eserlerin bu babı tefsir babı olmuştur.

Tahir İbn-i Aşur (1879-1973) esbabı nüzulün tarihi seyri ile ilgili olarak; Mütegaddimun esbab-ı nüzlul alanında pek çok rivayet nakletmişleridir. Boşluk bulunan sahada doyma bilmeyen bir iştahla boşluğu doldurmaya çalışmışlardır. Zavıf rivayetler hakkında dikkati çekmemişler böylece zayıf rivayetlere subut kazandırmışlardır. Böylece insanlar her ayetin nüzulünü bir hadisenin sebep olduğu vahmine kapılmışlardır.

 

ESBAB-I NÜZULE DAİR ESERLER.

Ali b. El Medini (h.234),                    Esbabu’n Nüzul

El Vahidi, (468)                                 Esbabu’n Nüzul

İbnu’l Cevzi (h.597)                           Esbabu Nuzüli’l Kuran

İbn. Teymiye (h.728)                         el-İlm bi-Ebbai’n Nuzül

İbn. Hacer el- Askalani(h.852)          el- Ucab fi Beyani’l Esbab

Celaluddin es- Suyuti (h.911)            Lubabu’n Nukul fi Esbbi’n-Nüzul

 

Esbabı nüzule dair eserler İbnu’n Nedim’in Fihrist adlı eserinde İkrime’nin ibn. Abbas’tan naklen bir kitabın olduğunu nakletmiş olsa da su an matbu olarak bulunan eserler arasında en eski yazım tarihli olan Vahidi’nin  Esbabu’n Nüzul’dür.

 

ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ

1- Esbab-ı Nüzul rivayetlerini bilme yolları

Esbab-ı Nüzul ancak nakille bilinebilir. Dolayısıyla bu alanda ictihada imali fikir yapmaya mahal yoktur. Sadece işitme veya görme suretiyle bilinebilen ve sahabedeb gelen rivayetlerdir. Bu rivayetler Hz. Peygamber (s.a.v.)’den bildirilmiş hükmünde kabul edilir. Bunun için hadis ilminde hükmen merfu sayılır.

Sahabiden nakledilen esbabı nüzul rivayeti onu bilmenin yoludur. Sahabilerden sonra onlardan ilim tahsil eden tabiiler de esbab-ı nüzul rivayetleri nakletmişleridir. Bu rivayetler hadis usulunda mürsel hükmündedir. Dolayısıyla onlarda sahabeden sonra esbab-ı nüzulü bilmede kaynaktır. Ancak bu rivayetlerin bazı şartları taşımları lazımdır.

Sahabe nakli (Merfu) ; senedin ve metnin sahih olması  

Tabiun Nakli(mürsel); senedin ve metnin sahih olması, rivayeti destekleyen bir başka tabii rivayeti, ravinin tefsir imamlarından olması (mücahid, ikrime, Said b. Cubeyr gibi) ve ilmini doğrudan bilgin sahabiden olmış bulunması.

 

SEBEB-İ NÜZUL RİVAYETLERİNİN KALIPLARI (SIYGALARI)

Hadis mecmualarında tefsirlerde tarih kitaplarında sebebi nüzul rivayetleri zikredilirken kullanılan sıyga önemlidir. Bu konu ile ilgili eserlerde sistematik olarak konunun ele alınmadığını görmekteyiz.

Rivayet sıygalarını iki ana başlıkta incelenebilir.

1-Sebep ifade etmede nass olan rivayetler.

a- “Sebebi nüzul” ibaresi terim olarak ele alındığında kavramın sınırları içinde kalan rivayetlerdir.

b- “Sebebi budur” dinilerek yapılan rivayetlerdir. Bu ayetin nüzul sebebi şöyledir.

c- Sıyga nüzul sebebi olduğunu gösterir. Başka tafra hamledilemez.

d- “Şu olay vuku buldu da…”  denilerek yapılan rivayette olay anlatıldıktan sonra “fe” harfi ile başlayan ibareler. Hz. Peygambere şu mesele hakkında konuşuldu da şu ayet iddi..

e- “Sebep” ifadesinin kelamın gelişinden ve ibaredeki açık bir delilden anlaşıldığı rivayetler.

2-Sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler. 

a- “Sebebi budur” denilerek yapılmayan  olay anlatıldıktan sonra “fe” gelmemiş ve kelamın gelişinden anlaşılmayan rivayetler.

b- “Sıyga”dan sadece ayetin içerdiği mana ve manalardan birini beyan ettiği anlaşılır.

c- Ayet şu olay hakkında inmiştir. İndiğini zannediyorum. Gibi ifadeler.

d- Allah’ın bu ayetten muradı budur.

 

 SEBEB-İ NÜZUL RİVAYETLERİNİN TASNİFİ

Bu konudan bahseden eserlerde veya kuran ilimleri eserlerinin ilgili bölümlerinde esbab-ı nüzul rivayetleri bazı özellikleri ile ilgilenmiş ve bunlar bu konunuyu bilmenin yararları şeklinde nakledile glemiştir. Dolayısıyla esbab-ı nüzul rivayetlerinin sistematik bir tasnife tabi tutulması bir zorunluluktur. Bu rivayetler

1- Esbab-ı nüzul rivayetlerini vürudu itibari ile tasnif etmek.

2- Bir ayet için çeşitli sebepler zikredildiğinde hadis usulu kriterleri uygulanarak yapılan tasnif. Bu iki tasnif klasik tasnifleridir.

3- Şah Veliyullah Dihlevi’nin tasnifi.

4- Tahir bin Aşur’u tasnifi. Bu iki yaklaşım geleneksel yaklaşımı aşan yaklaşımlardır.

5- Esbab-ı nüzulü Nevileri Açısından Tasnif Etme

Bu yaklasım yeni bir yaklaşımdır. Kuran-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulden en sahih şekilde yararlanılacaktır.

a- Esbab-ı nüzul rivayetleri.

Bu rivayetler nüzul ortamına ait rivayetlerdir.O ortamın özelliklerini yansıtır. Mutlaka müsned merfu hadis olamalıdır. Ve sıhhat şartlarını taşımaları gerekir.

b- Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayeti.

Bu rivayetlrin ayetin anlaşılması sürecinde manasının kapsamına giren rey ve ictihad ile misal getirmeye imkan veren rivayetlerdir.

 

ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNDE İHTİLAF EDİLMESİ

İki sebebi vardır.

1-Her ayete sebep arayanların tutumları sonucu mezhep hareketleri ve israili haberler ve uydurma rivayetlerin esbab-ı nüzul alanına dahil edilmesi.

Bu tür rivayetlerin kuranın anlaşılmasında perde olmaktadır.

2-nüzul ortamına ait olanlar ve tefsir için yapılan değerlendirmelerin tasnif edilmeden rivayet edilmeleridir.

 

ESBAB-I NÜZULÜN TEADDÜDÜ

Usul alimlerimizin çoğu (Zerekeşi, İbn-i Teymiye, Suyuti gibi) teaddüdün mümkün olduğu görüşündedidir. Böylece ayetin nüzül sebebi tekerrür etmiş olmaktadır.

İbn-i Hacer: “Esbabın teaddüd etmesinde engel olacak bir şey söz konusu değildir” demiştir.

Ayrıca klasik usul allimlarimiz ayetin nüzülünün tekerrürü de kabul edilmiştir.

Her iki teaddüdde de hadis usulü metodlarıyla rivayetleri telif edilmeye çalışılmıştır.

ayetin nüzulu tekerrür etmiş olmaktadır.

 

UMUM HUSUS MESELESİ

Hüküm nasslara, nassın şumulündeki hükümleri göredir. Yoksa nassların varid olmasına vesile olan sebeplere göre değildir. Çünkü nassın umum sıygasıyla varid olması demek şeriat sahibinin nassın hükmünün umumi olmasını istemesi, sebebine has ve mahsusu olmamasını dilemesi demektir. Ekseri alimlerimiz sebebin hususiliğine değil lafzı umumiliğine göre hüküm olduğunda icma vardır demektedirler.

Netive itibari ile esbab-ı nüzul rivayetleri Kuran-ı Kerim’in anlaşılmasında araç olarak kullanılmalıdır.

 

İSLAM KÜLTÜR TARİHİNDE ESBAB-I NÜZUL

Sahabelerden itibaren tefsirde nakiller başlamıştır. İlk müallimden öğrendikleri bilgileri tabilere ulaştırmışlardır. Sahabiyi ise onlardan ilim alan tabii izlemiştir.

İlk zamanlarda tefsirde fivayetler çok fazla değildi zamanla bu rivayetler çoğalmış hatta sağlam olmayan rivayetler bunlara ilave edilmiştir. Bundan dolayıdır ki bu rivayetler hakkında tenkitler olmuştur.  Ahmet b. Hanbel (h.241) “Üç şeyin senedi (bir rivayette  aslı) yoktur. Tefsir, Melahim, Meğazi”  demiştir.

Ahmet b. Hanbel’in tefsir rivayetlerinin Melahim ve Meğazi rivayetleri ile aynı kefeye koymadının sebebi senetten mahrum olarak rivayet edilmesidir. Yeni senedi olamdan rivayet edilen bir habere itibar edilmez. Elbette sahih bir senetle ve metni sağlam bir haber kabul edilir.

İlmi yeterliliklerine, salah ve takva ehli olmalarına rağmen müfessirlerin bir çoğu zayıf, garib münker ve israili haberleri eserlrinde zikretmelerine gelince, bilginin yok olup gitmesinden endişe etmeleri olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca bu alimden kendilerinden sonra gelenleri bu haberleri kabul etmekle sorumlu tutmamışlardır. Bu haberlerin sahihini sahih olmayanından ayırma işinin hadis tenkitçilerine bırakmışlardır.

Tefsir kitaplarındaki bu tefsir ve sebab-i nüzul rivayetlerinin hadis tenkitçilerinin kullandıkları senet ve metin tenkidi kurallarının sıkı eleğinden geçirilmesi bu gün zaruridir. Böylece tefsir kitaplarında kalmaya hakkı bulunmayan pek çok rivayet temizlenmiş olacaktır. Kuranı anlamaya çalışan kimseler esası olmayan haberlerle meşgul olmaktan kurtulmuş olacaktır. 

 

ESBAB-I NÜZÜL TERİMİ VE ESBAB-I NÜZÜLÜN PROBLEMLERİ VE ÇÖZÜMLER

Esbab-ı nüzül terimi ve esbab-ı nüzülün problemleri ve çözüm önerileri.

Kuran ilimleri içerisinde esbab-ı nüzül ilmi ilk dönemden itibaren Kuran’ın anlaşılmasındaki önemine binaen ayrıcalıklı bir konumda değerlendirilmiştir. Sebebi nüzül kavramlarının ne  olduğunu, ve esbab-ı nüzül rivayetlerinin ilk kayda geçirildiği kaynakların hadis mecmuaları olduğunu, esbab-ı nüzül tabirlerinin neler olduğunu ve bu sahaya dair eserlerin döneminin özelliklerini taşıdığını, Esbab-ı nüzül rivayetlerini ancak nakille bilinebileceğini ve sahada re’ye mahal olmadığını  görmekteyiz.Bu konu Kuran ilimleri tefsir usulu gibi eserlerde sistematik olarak ele alınmadığı için esbab-ı nüzül kalıplarının (sıygalarının)                                                                                                                 

1- sebep ifade etmede nass olan kalıplar (rivayetler)

            2- sebep olmada nass olmayan kalıplar (rivayetler) tespit edilmesi çok önemlidir.  Bu sayede esbab-ı nüzül kavramına dahil olmayan rivayetleri  tanımamız mümkün olacaktır.

Günümüze kadar müfessirlerin eserlerinde Esbab-ı nüzül ile ilgili çeşitli problemler belirlemişler ve bunlarla alakalı çözüm yolları ortaya koymuşlardır. Bu dönemde konu ile alakalı en önemli problemin esbab-ı nüzül rivayetlerinin sistematik bir tasnife tabi tutulmadığının bilinmesidir.

Esbab-ı nüzül yeni bir yaklaşımla tasnif edilmesi , Kuran’ın anlaşılmasında sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu da esbab-ı nüzül rivayetlerini nevileri açısından tasnif etmekle mümkündür:

1- Nüzül ortamına ait ve o ortamın özelliklerini yansıtan musned-merfu hadislerden oluşan esban-ı nüzül rivayetleri.

2- Ayet veya ayetlerin manasının kapsamına giren nüzül asrında vuku bulmuş bir hadisenin re’y ve ictihad ile misal getirildiği haberlerden oluşan (tefsir için) esbab-ı nüzül rivayetleri. 

Bu sayede nüzül ortamına ait rivayetle ayetin manasını beyan etmeyi murat edinen tefsir rivayeti kesin hatlarla birbirinden ayrılmış olacaktır. Bu da Kuran’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzülden yararlanırken en sağlıklı ilkedir.

Esbab-ı nüzül rivayetlerini yukarda belirtilen yöntemle yeniden tasnifiyle beraber tefsir kitaplarındaki esbab-ı nüzül rivayetleri hadis tenkitçilerinin rivayetlerin tenkidinde kullandıkları senet ve metin tenkidi kurallarının sıkı eleğinden geçirilmesi gerekmektedir.

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


 RECEP TURAN-11912710 (DOKTORA-ÖZEL OĞRENCİ)

 ÖNSÖZ

Kur’an’ı anlama/anlamlandırma faaliyetini gerçekleştrimek için dilsel ögelerin yanında (Kur’an belli bir tarihte, belli bir topluma indiği için) tarihsel unsurların da dikkate alınması gerekmektedir. Bu unsurların kullanımı esbab-ı nüzul dediğimiz bilimsel saha içerisinde gerçekleşmektedir.

Esbab-ı nüzul hakkında kapsamlı bilgileri içeren “Kur’an ve Bağlam” isimli çalışmanın 1. bölümde Kur’an ilimleri ve esbab-ı nüzul ilmi hakkında bilgiler verilmiş; 2. bölümde esbab-ı nüzul konusuna yeni bir yaklaşımı ve Sa’lebe kıssasını bu yaklaşımla değerlendirilmiş ve 3. bölümde ise tarihsellik ve esbab-ı nüzul arasındaki ilişki değerlendirlmiştir.

Bu çalışmanın yapılması noktasında bizleri teşvik eden değerli hocamız Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu’ya teşekkürlerimi sunarım.

 

 

                                                                                  Recep Turan

Ankara - 2015

 

 

 

 

 

 

 

 

A. KUR’AN İLİMLERİ, TEFSİR İLİMLERİ VE ESBÂB-I NÜZÛL

A.1. Kur’an İlimlerinin Doğuşu ve Gelişimi

Kur’an-ı Kerim, Allah (cc) tarafından melek/cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed (sav)’e yaklaşık 23 senelik zaman diliminde indirilen, tevatürle nakledilen ve insanların benzerini getirmekten aciz kaldığı Arapça bir kelamdır.

Kuran ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’an-ı Kerim’dir. Çünkü Kur’an kendisi üzerine düşünülmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen ve sonuçta yaşanılır kılınmasına muhattaplarını teşvik eden vahiy mahsulu bir kitaptır.

Arap diline vakıf olan sahabe, mevcut kültürel birikimleri ile Kur’an’ı daha iyi anlıyorlardı. Bu anlama onları ayetlerin iniş durumlarını/ortamlarını bilmeye teşvik ediyordu. Sahabenin yetiştirdiği tabiun alimleri ve diğerleri Kur’an ilimlerinin esaslarının koyan bilginlerimiz olarak bilinmektedir. Dolayısıyla Kur’an ilimleri İslam’ın ilk döneminden itibaren alimlerimizin özel olarak ilgilendiği sahayı teşkil etmektedir.

Katib Çelebi (Keşfu’z-Zünûn isimli eserinde) bu dönem alimlerinin tedvin eylemindeki ortak gaye ve özelliklerini Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına katkıda bulunmak, hadisleri tespit etmek ve Kur’an ile hadisin manalarını açıklamak olarak tanımlamaktadır. Bu amacı gerçekleştirmek için bu iki ilmi elde etmeye yarayacak araç ilimleri tedvin etmeye girişmişlerdir.

Kur’an ilimleri tarihinden bahseden ilim adamlarımız bu sahada eser veren müellifleri zikrederler. Bu listeden anladığımıza göre ilk eserler, Kur’an ilimlerinin müstakil ele alınması, konunun derinlemesine ve bütün yönleriyle incelenmesi metoduna dayanmaktadır

 

Öte yandan Kur’an ilimleri sahasında eser vermiş müelliflere baktığımızda tedvin döneminin başlarında alimlerin Kur’an ilimleri  terimini  sözlük anlamında ele aldıklarını  ve  Kur’an ile alakası bulunan bütün bilgilere  delalet  eden bir anlam yüklemiş bulunduklarını  tesbit  etmekteyiz. Böylece tek tek kuran ilimleri belirli bir  alanda uzmanlaşmış özel  bilgi alanı olarak görülmüştür.

 

 

Dr. Adnan Zarzur’a  göre  Ulumu’l-Kur’an tabirini  terimsel olarak  kimin ilk defa kullandığını  tesbit  etmek zordur.  Bunun sebebi  ilk  dönem alimlerimizin Ulumu’l-Kur’an lafzını  Ulumu’t-Tefsir anlamında kullanmalarından kaynaklanmaktadır.  Yani ilk devir alimlerimizin bazıları tefsirlerine  bir  mukaddime ile başlamayı ilke edinmişler ve burada Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik  izahatta bulunurken bazıları ise bu malumatı konuyla ilgili ayetin  tefsiri esnasında kaydetmişlerdir. İşte bu malumat  Ulumu’l-Kur’an veya Ulumu’t-Tefsir bilinmektedir. Ulumu’l-Kur’an kavramanın bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı  şekilde billurlaşması Zerkeşi  sayesinde h. 8 asırda vuku bulmuştur.[1]

 

Zerkani’nin Kur’an ilimleri kavramına yaklaşımında Ulumu’l-Kur’an  ‘ı sınırları ve kapsamı genişleyen bir alan olarak mütala etmesi. Kur’an ilimleri’ni Kur’an’ın işaret ettiği  veya Kur’an’da delaleti bulunan bütün bilgi sahalarını kapsayan bir alan olarak tanımlayan bazı çağdaş bilginlerin anlayışına yol açmamalıdır. Aksi halde güünümüz tecrübi ilimleri ile Kur’an (direct olarak) irtibatlandırılmaya çalışılır ki bu yöntemin yararlı olmayacağı açıktır.

 

A.2. Tefsir İlimleri

 

Tefsir ilmi, Kur’an’ın izahını amaçlayan bir ilimdir  ve Kur’an’ı her bakımdan açıklamaya ve bildirmeye yardımcı olmaktadır ki tefsir ilmi kuran ilimlerinden biridir

 

Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramı tedvin döneminin başlarının itibaren aynı anlamda kullanılmışlardır. Zerkeşi’nin Kur’an ilimleri’ni tek bir kitapta ve bütün konularını kapsayacak şekilde toplaması ile bu iki kavram arasında bir  farkın ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Tefsir ilimleri artık müfessirin tefsire yöneldiğinde bilmesi gereken ilimleri ifade ederken Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir ifadeyi içermektedir.

 

 

A.3. Esbâbu’n-Nüzûl

 

Nüzûl ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber (as)’a yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu  günlerde bir veya daha fazla ayetin soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere immesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.

 

Esbâbu’n-Nüzûl bilgisi sahabeye şahit oldukları ortamda insanî yapıp-etmelerin sonucunda inen ayet ve o ayetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması yeteneğini kazandırmıştı. Bunun anlamı, onların Kur’an ilmini, onu  hayata tatbik etme usulü ile birlikte öğrenmiş olmalarıdır. Bu açıdan (ancak sahih nakille bilebileceğimiz) esbâbu’n-nüzûl onlar için çok önemli bir bilgi olarak görülmüş ve Kur’an’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eş değerde tutulmuştur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

B. ESBÂB-I NÜZÛL KONUSUNA YENİ BİR YAKLAŞIM VE SA’LEBE KISSASININ BU YAKLAŞIM ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ

 

B.1. Esbâb-I Nüzûl Konusuna Yeni Bir Yaklaşım

B.1.1. Rivayetlerin Değerlendirilmesi

 

Kuruluş Şeması

 

Kuruluş Şeması

Kuruluş Şeması

 

 

B.1.2. Kur’an-ı Kerim’in Bütünlüğünün Dikkate Alınması

 

KUR’AN-I KERİM

        kaynağa dönüş/başvuru                                                                   vahiy

 

İNSAN                                                                       HZ. PEYGAMBER

    öğretim/aktarım                                                                                      ileti

                                                                      SAHABE

 

 

 

 

 

         B.1.3. Siyak-Sibak (Bağlam/Kontekst)’ın Göz Önünde Bulundurulması

 

Kuruluş Şeması

 

B.2. Sa’lebe Kıssasının Değerlendirilmesi

 

Kuruluş Şeması

 

 

 

 

C. TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZÛL İLİŞKİSİ

 

İnsanın akıl sahibi bir varlık olması dolayısıyla kesbettiği bilginin edinimi ve kullanımı tarihsel süreç içerisinde (bir bakıma) kültürün unsurlarını taşır. Bütün bilgi çeşitleri, hayatı anlama ve anlamlandırma faaliyeti içerisinde yer alır ve farklı fonksiyonları yerine getirir. Bilgi türlerinin kullanım sahası ve bütünüğü aynı zamanda kültür dediğimiz olguyu oluşturur. Bu kültürün bir kısmı sınırları belirli toplumlara/milletlere özgü karakter taşırken (özgü kültür) bir kısmı tüm insanlığa özgüdür (ortak kültür).

Tarihsellik bir kavram olarak oluşum süreci bakımından ortak kültüre aittir. Anlam içeriği dolayısıyla da özgü kültüre ait bir kavramdır. Aslında bu durum bütün kavramlar için reel bir durumdur.

 

Kur’an toplumun dünya görüşünü, kavramlarını yani tüm insanî faaliyetleri ilahi mesajla oluşturmak ister. işte hedef kitle yani Kur’an’ın ilk muhataplarının yapıp-etmeleri esbâb-ı nüzul olabilmektedir. Esbab-ı nüzul ve tarihsellik ilişkisine de insanın tarihsel bir valık olması açısından bakmalıyız. İnsanın bütün faaliyetleri de tarih dediğimiz olgu içerisinde meydana gelir. Yani tarih, insanın yapıp-etmelerinin toplamıdır.

 

Bu açıları değerlendirerek esbâb-ı nüzulün tarihselliğini anlamlandıralım:

Birinci anlam : Tarihsel olanın varlık biçimi

(Esbab-ı nüzul, gerçekliğini nüzul ortamında yaşanmış olylardan almaktadır).

İkinci anlam : Zamana bağlılık, gelip geçicilik

(Esbab-ı nüzul kıssaları tarihsel nitelik arzetse de sebep-nüzul-insan ilişkisi Kur’an’ın insanın varlık koşullarını gerçekleştirmesini sağlayan ilahi mesaj olduğunu göstermektedir).

Üçüncü anlam : Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma

(Esbab-ı nüzulun tarihsel bir gerçek olması ile onun tarihe bağlı olması farklı şeylerdir. Çünkü esbab-ı nüzul dini bir fenomen olarak hakikati, tarihten bağımsız bir gerçek olarak düşünülmelidir. Çünkü esbab-ı nüzul orjinal yorum-orjinal tarihtir).

 



[1] Kuran ilimleri kavramını tanımsal olarak ifadeleştirirsek :

  Kur’an ilimleri, konusu her yönüyle Kur’an-ı Kerim olan, Kur’anla ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve

  araştırmalardan oluşan Kur’an‘ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.


0 Yorum - Yorum Yaz


 RECEP TURAN-11912710 (DOKTORA-ÖZEL OĞRENCİ)

 ÖNSÖZ

Kur’an’ı anlama/anlamlandırma faaliyetini gerçekleştrimek için dilsel ögelerin yanında (Kur’an belli bir tarihte, belli bir topluma indiği için) tarihsel unsurların da dikkate alınması gerekmektedir. Bu unsurların kullanımı esbab-ı nüzul dediğimiz bilimsel saha içerisinde gerçekleşmektedir.

Esbab-ı nüzul hakkında kapsamlı bilgileri içeren “Kur’an ve Bağlam” isimli çalışmanın 1. bölümde Kur’an ilimleri ve esbab-ı nüzul ilmi hakkında bilgiler verilmiş; 2. bölümde esbab-ı nüzul konusuna yeni bir yaklaşımı ve Sa’lebe kıssasını bu yaklaşımla değerlendirilmiş ve 3. bölümde ise tarihsellik ve esbab-ı nüzul arasındaki ilişki değerlendirlmiştir.

Bu çalışmanın yapılması noktasında bizleri teşvik eden değerli hocamız Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu’ya teşekkürlerimi sunarım.

 

 

                                                                                  Recep Turan

Ankara - 2015

 

 

 

 

 

 

 

 

A. KUR’AN İLİMLERİ, TEFSİR İLİMLERİ VE ESBÂB-I NÜZÛL

A.1. Kur’an İlimlerinin Doğuşu ve Gelişimi

Kur’an-ı Kerim, Allah (cc) tarafından melek/cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed (sav)’e yaklaşık 23 senelik zaman diliminde indirilen, tevatürle nakledilen ve insanların benzerini getirmekten aciz kaldığı Arapça bir kelamdır.

Kuran ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’an-ı Kerim’dir. Çünkü Kur’an kendisi üzerine düşünülmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen ve sonuçta yaşanılır kılınmasına muhattaplarını teşvik eden vahiy mahsulu bir kitaptır.

Arap diline vakıf olan sahabe, mevcut kültürel birikimleri ile Kur’an’ı daha iyi anlıyorlardı. Bu anlama onları ayetlerin iniş durumlarını/ortamlarını bilmeye teşvik ediyordu. Sahabenin yetiştirdiği tabiun alimleri ve diğerleri Kur’an ilimlerinin esaslarının koyan bilginlerimiz olarak bilinmektedir. Dolayısıyla Kur’an ilimleri İslam’ın ilk döneminden itibaren alimlerimizin özel olarak ilgilendiği sahayı teşkil etmektedir.

Katib Çelebi (Keşfu’z-Zünûn isimli eserinde) bu dönem alimlerinin tedvin eylemindeki ortak gaye ve özelliklerini Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına katkıda bulunmak, hadisleri tespit etmek ve Kur’an ile hadisin manalarını açıklamak olarak tanımlamaktadır. Bu amacı gerçekleştirmek için bu iki ilmi elde etmeye yarayacak araç ilimleri tedvin etmeye girişmişlerdir.

Kur’an ilimleri tarihinden bahseden ilim adamlarımız bu sahada eser veren müellifleri zikrederler. Bu listeden anladığımıza göre ilk eserler, Kur’an ilimlerinin müstakil ele alınması, konunun derinlemesine ve bütün yönleriyle incelenmesi metoduna dayanmaktadır

 

Öte yandan Kur’an ilimleri sahasında eser vermiş müelliflere baktığımızda tedvin döneminin başlarında alimlerin Kur’an ilimleri  terimini  sözlük anlamında ele aldıklarını  ve  Kur’an ile alakası bulunan bütün bilgilere  delalet  eden bir anlam yüklemiş bulunduklarını  tesbit  etmekteyiz. Böylece tek tek kuran ilimleri belirli bir  alanda uzmanlaşmış özel  bilgi alanı olarak görülmüştür.

 

 

Dr. Adnan Zarzur’a  göre  Ulumu’l-Kur’an tabirini  terimsel olarak  kimin ilk defa kullandığını  tesbit  etmek zordur.  Bunun sebebi  ilk  dönem alimlerimizin Ulumu’l-Kur’an lafzını  Ulumu’t-Tefsir anlamında kullanmalarından kaynaklanmaktadır.  Yani ilk devir alimlerimizin bazıları tefsirlerine  bir  mukaddime ile başlamayı ilke edinmişler ve burada Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik  izahatta bulunurken bazıları ise bu malumatı konuyla ilgili ayetin  tefsiri esnasında kaydetmişlerdir. İşte bu malumat  Ulumu’l-Kur’an veya Ulumu’t-Tefsir bilinmektedir. Ulumu’l-Kur’an kavramanın bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı  şekilde billurlaşması Zerkeşi  sayesinde h. 8 asırda vuku bulmuştur.[1]

 

Zerkani’nin Kur’an ilimleri kavramına yaklaşımında Ulumu’l-Kur’an  ‘ı sınırları ve kapsamı genişleyen bir alan olarak mütala etmesi. Kur’an ilimleri’ni Kur’an’ın işaret ettiği  veya Kur’an’da delaleti bulunan bütün bilgi sahalarını kapsayan bir alan olarak tanımlayan bazı çağdaş bilginlerin anlayışına yol açmamalıdır. Aksi halde güünümüz tecrübi ilimleri ile Kur’an (direct olarak) irtibatlandırılmaya çalışılır ki bu yöntemin yararlı olmayacağı açıktır.

 

A.2. Tefsir İlimleri

 

Tefsir ilmi, Kur’an’ın izahını amaçlayan bir ilimdir  ve Kur’an’ı her bakımdan açıklamaya ve bildirmeye yardımcı olmaktadır ki tefsir ilmi kuran ilimlerinden biridir

 

Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramı tedvin döneminin başlarının itibaren aynı anlamda kullanılmışlardır. Zerkeşi’nin Kur’an ilimleri’ni tek bir kitapta ve bütün konularını kapsayacak şekilde toplaması ile bu iki kavram arasında bir  farkın ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Tefsir ilimleri artık müfessirin tefsire yöneldiğinde bilmesi gereken ilimleri ifade ederken Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir ifadeyi içermektedir.

 

 

A.3. Esbâbu’n-Nüzûl

 

Nüzûl ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber (as)’a yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu  günlerde bir veya daha fazla ayetin soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere immesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.

 

Esbâbu’n-Nüzûl bilgisi sahabeye şahit oldukları ortamda insanî yapıp-etmelerin sonucunda inen ayet ve o ayetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması yeteneğini kazandırmıştı. Bunun anlamı, onların Kur’an ilmini, onu  hayata tatbik etme usulü ile birlikte öğrenmiş olmalarıdır. Bu açıdan (ancak sahih nakille bilebileceğimiz) esbâbu’n-nüzûl onlar için çok önemli bir bilgi olarak görülmüş ve Kur’an’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eş değerde tutulmuştur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

B. ESBÂB-I NÜZÛL KONUSUNA YENİ BİR YAKLAŞIM VE SA’LEBE KISSASININ BU YAKLAŞIM ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ

 

B.1. Esbâb-I Nüzûl Konusuna Yeni Bir Yaklaşım

B.1.1. Rivayetlerin Değerlendirilmesi

 

Kuruluş Şeması

 

Kuruluş Şeması

Kuruluş Şeması

 

 

B.1.2. Kur’an-ı Kerim’in Bütünlüğünün Dikkate Alınması

 

KUR’AN-I KERİM

        kaynağa dönüş/başvuru                                                                   vahiy

 

İNSAN                                                                       HZ. PEYGAMBER

    öğretim/aktarım                                                                                      ileti

                                                                      SAHABE

 

 

 

 

 

         B.1.3. Siyak-Sibak (Bağlam/Kontekst)’ın Göz Önünde Bulundurulması

 

Kuruluş Şeması

 

B.2. Sa’lebe Kıssasının Değerlendirilmesi

 

Kuruluş Şeması

 

 

 

 

C. TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZÛL İLİŞKİSİ

 

İnsanın akıl sahibi bir varlık olması dolayısıyla kesbettiği bilginin edinimi ve kullanımı tarihsel süreç içerisinde (bir bakıma) kültürün unsurlarını taşır. Bütün bilgi çeşitleri, hayatı anlama ve anlamlandırma faaliyeti içerisinde yer alır ve farklı fonksiyonları yerine getirir. Bilgi türlerinin kullanım sahası ve bütünüğü aynı zamanda kültür dediğimiz olguyu oluşturur. Bu kültürün bir kısmı sınırları belirli toplumlara/milletlere özgü karakter taşırken (özgü kültür) bir kısmı tüm insanlığa özgüdür (ortak kültür).

Tarihsellik bir kavram olarak oluşum süreci bakımından ortak kültüre aittir. Anlam içeriği dolayısıyla da özgü kültüre ait bir kavramdır. Aslında bu durum bütün kavramlar için reel bir durumdur.

 

Kur’an toplumun dünya görüşünü, kavramlarını yani tüm insanî faaliyetleri ilahi mesajla oluşturmak ister. işte hedef kitle yani Kur’an’ın ilk muhataplarının yapıp-etmeleri esbâb-ı nüzul olabilmektedir. Esbab-ı nüzul ve tarihsellik ilişkisine de insanın tarihsel bir valık olması açısından bakmalıyız. İnsanın bütün faaliyetleri de tarih dediğimiz olgu içerisinde meydana gelir. Yani tarih, insanın yapıp-etmelerinin toplamıdır.

 

Bu açıları değerlendirerek esbâb-ı nüzulün tarihselliğini anlamlandıralım:

Birinci anlam : Tarihsel olanın varlık biçimi

(Esbab-ı nüzul, gerçekliğini nüzul ortamında yaşanmış olylardan almaktadır).

İkinci anlam : Zamana bağlılık, gelip geçicilik

(Esbab-ı nüzul kıssaları tarihsel nitelik arzetse de sebep-nüzul-insan ilişkisi Kur’an’ın insanın varlık koşullarını gerçekleştirmesini sağlayan ilahi mesaj olduğunu göstermektedir).

Üçüncü anlam : Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma

(Esbab-ı nüzulun tarihsel bir gerçek olması ile onun tarihe bağlı olması farklı şeylerdir. Çünkü esbab-ı nüzul dini bir fenomen olarak hakikati, tarihten bağımsız bir gerçek olarak düşünülmelidir. Çünkü esbab-ı nüzul orjinal yorum-orjinal tarihtir).

 



[1] Kuran ilimleri kavramını tanımsal olarak ifadeleştirirsek :

  Kur’an ilimleri, konusu her yönüyle Kur’an-ı Kerim olan, Kur’anla ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve

  araştırmalardan oluşan Kur’an‘ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.


0 Yorum - Yorum Yaz

Kur'ân ve Bağlam    31.05.2015

Nazım Çetin, Doktora    

Öğrenci No: 12912769 

Kur’ân ve Bağlam                                       

       

 

 

       Kur’ân-ı  Kerim’i anlama çabasında esbab-ı  nüzûlün teorik temellerini bilmek ve onun ilkelerine uymak gerekmektedir. Nüzûl sebeplerinin bilinmesi sayesinde, ayetlerin kastettiği mana, içerdiği hüküm ve hikmetleri daha yakından kavrama imkanını elde ederiz. Çünkü Kur’ân, temas ettiği konuyla ilgili sonuç hükmünü özlü bir şekilde belirtmekte; ancak buna sebep olan olay ve olgulara çoğunlukla değinmemektedir.

        Hz. Peygamber döneminde hem de ashab döneminde Kur’ân ilimlerinin telifine gerek duyulmamıştır. Çünkü Sahabe-i Kiram Hz. Peygamber’in kendilerine Kur’ân-ı  ve onunla amel etmeyi birlikte öğrettiğini söylüyorlar.

        Kur’ân  ilimleri, başlangıçta  Kur’ân   tefsir  edilirken ,onu anlama çabaları sürecinde bir ihtiyaç sonucu ortaya çıkmıştır. Nitekim  Kur’ân’ın   ilk muhatabı olan insanlar ‘’salat’’ denilince duayı ,’’zekat’’ denilince  bereketi ve arınmayı ,’’hacc’’ denilince  kasd manalarını anlamaktaydılar.Ama bu kelimelerin Kur’ân’da ve onun getirmiş olduğu risalette ifade ettiği manaları yani ıstılahî  anlamlarını kavramaları mümkün değildi.

        Sahabe döneminde Kur’ân’ı   anlama faaliyeti ;  Kur’ân,  sünnet, içtihat ve rey ile anlamaya ve yorumlamaya çalışmıştır.Tabiîn döneminde bunlara sahabe görüşleri de ilave edilmiştir.

        Ulûmül Kur’ân  kavramının bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde billurlaşması Zerkeşî (794/1391) sayesinde h. VIII. asırda vuku bulmuştur.

        Kur’ân  ilimlerinden selefin anladığı, Kur’ân-ı  Kerim’in muhtevasında bulunan bilgilerin sistemleştirilmesi ve bu usûlün Kur’ân-ı  Kerim’in anlaşılmasında kullanılmasıdır.

        Ulûmül Kur’ân  kavramının bir cüzü olan tefsir ilmi Kur’ân-ı  Kerim’in izahını açıklayan bir ilimdir. bu ilmin konusunu Kur’ân-ı  Kerim teşkil eder.

        Esbab-ı  nuzûl ; ‘’Nuzûl ortamında meydana gelen bir hâdise veya Hz.Peygamber’e yöneltilmiş  bir  soruya, vuku  bulduğu  günlerde, bir  veya  daha  fazla  ayetin,  tazammun       ( hâdiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek),cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hâdiseye sebeb-i nüzûl denir.’’

        Kur’ân-ı  Kerim’i  anlayabilmemiz  için Ulûmul  Kur’ân  ve  esbab-ı  nüzulu  iyi  bilmemiz gerekir. Sûrenin hangi gaye ile indiğini bilmek  Kur’ân-ı  Kerim’deki münasebet-insicâmı tespit için önemlidir. Esbab-ı  nuzûlü bilmeden Kur’ân-ı  anlamaya çalıştığımızda bağlamdan uzak bir değerlendirme yapmış oluruz.

        Sahabe her ayetin nuzûl sebebini bilmek iddiasında olmamıştır. bir insan için bunca geniş zaman diliminde ve muhtelif mekanlarda nazil olmuş ayetlerin sebeplerini ihata etmek elbette imkansızdır.[1] Bilgin sahabilerin her nuzûl   sebebini bilme, her ayeti tefsir edebilme gibi bir iddiaları da olmamıştır. Onlara bu alanda yöneltilen sorulara “bilmiyorum” cevabını vermeleri bunu ifade eder.

        Tabiîlerin esbab-ı  nuzûle bakışını Hasan-ı Basrî’nin (110/728) şu ifadeleri açıklamaktadır ; “ Cenâb-ı Hak inzal buyurduğu bir ayetin hangi sebeple indirildiğinin, bu ayetle ne murad olunduğunun ve çıkarılan hükümlerin bilinmesini kesinlikle ister, bundan hoşnut olur.”[2]

        Kur’ân-ı   Kerîm tedricî (parça parça) olarak inmesi sebebiyle akıp giden hayatla birlikte canlı misaller ve dersler vererek insanların kalbine nufûz etmiştir. Eğer Kur’ân , bir hamlede inmiş olsaydı, çarçabuk hareketsiz bir söz, hayatiyetten mahrum bir düşünce ve basit bir dinî vesika haline gelirdi.

        Esbab-ı  nuzûl rivâyetlerinin ilk kayda geçirildiği eserler tefsir kitapları değildir. Hadis mecmuaları tefsirlerden önce telif edilmiş ve bu eserlerin bir bâbı da tefsire ait olmuştur. Bu bablar hemen hemen sebeb-i nüzûle tahsis edilmiş gibidir.[3]

        Kur’ân-ı   Kerîm’in anlaşılmasında esbab-ı  nuzûlden yararlanırken siyâk ve sibâkın göz önünde bulundurulması gerekir. Kur’ân’daki  siyâk ve sibâkı görebilmeye imkân sağlayan unsurlardan birisi de esbab-ı  nuzûl bilgisidir.Sûrenin veya ayetlerin nâzil olmasındaki sebeplerin bilinmesi  siyâk ve sibâkın idrâk edilmesini mümkün kılmaktadır.

        Sebebi  nuzûl   tarihî koşulluluk , tarihe bağlı olma olarak tanımlamak mümkün değildir.Şöyle ki iki veya daha fazla kişi arasında cereyan eden bir olayı anlatan birisi olmadan  olayın sebebini  doğru bir şekilde anlayamayız. Esbab-ı nüzûl-tarihîlik münasebetine insanın tarihî bir varlık oluşu bakımından yaklaşılmalıdır. Tarihî bir varlık olan insan , çeşitli durumlar içinde yaşar. Bu durumlar insanı realite ile karşı karşıya getirirler, hatta onun içine sürükleyebilirler. İnsan içinde yaşadığı durumlara bir anlam veremediği, onlarda bir değer göremediği zaman, onun yapıp etmeleri sona erer, o, artık yaşamaz.

         Tefsirin nakille başlamış olması ve akabinde bundan ileri gidilmemesi, ilk zamanlarda az sayıda rivâyet olduğunu ortaya koymaktadır. Bilâhere bu c çoğalmış ve genişlemiştir. Hatta zamanla daha ileri gidilerek, sağlam olmayan rivâyetler bile bunlara ilâve edilmiştir. Daha sonra bu  rivâyetlerin yanına, şahsî anlayış denemeleri[4]metodunda esbab-ı nüzûlle ilgili ilkeleri vardır.

         Tefsir kitaplarındaki bu tefsir ve sebebi  nuzûl   rivâyetlerinin, hadis tenkitçilerinin rivâyetlerin tenkidinde kullandıkları senet ve metin tenkidi kurallarının  sıkı eleğinden geçirilmesi bugün bir zarurettir.[5] Böylece tefsir kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivâyet temizlenmiş olacak ve Kur’ân-ı   Kerîm’deki bir ayeti anlamak için tefsir kitaplarına bakan kimseler, onlarla karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle meşgul olmaktan kurtulmuş olacaktır.

         Rivâyetlerin  derlenmesi, senet ve metin tenkidi yapılabilmesi için gerekli  malzeme mevcuttur. Mesele hadis mecmuaları, rical kitapları, cerh ve ta’dîl eserlerinden oluşan bu külliyatı fonksiyonel hale getirmektedir. Bilgisayar teknolojisindeki imkanlar bu düşünceyi pratiğe aktarabilir. Ancak bu alanda ilahiyatçı bilim adamları ile bilgisayar programcısı bilim adamlarının ortak çalışması gerekmektedir.

        Sonuç olarak ;

        Esbabu'n-nüzülle ilgili rivayetlerin kaynağı, ayetlerin inişine şahid ve sebeplerine vakıf olan sahabilerdir. Çünkü nüzul sebepleri, yalnız müşahedeye ve semaya (işitmeye) dayanmaktadır. Dolayısıyla müşahede ve sema da, nüzül ortamında bizatihi olayları gören ve onları kuşatan şartları bilen sahabiler için mümkündür. Bu yüzdendir ki, el-Vahidi (ö. 468/1075): "Nüzul sebepleri, ancak tenzil dönemine şahid ve ayetlerin iniş sebeplerine muttali olan sahabilerin rivayetleriyle bilinebilir." · demiştir.[6]

 

        Bu sebebi  nuzûl   rivâyetlerinin değerlendirilirken riayet edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Bazı hadis mecmualarında ve tefsir kitaplarında bazen bir ayetin iniş sebebiyle ilgili birden fazla rivayet nakledilebilir.

        İslam alimleri ayetlerin lafızlarıyla nüzul sebepleri arasında irtibat kurmaya çalışmışlar ve bu durumda lafzın umumiliğine mi, yoksa sebebin hususi oluşuna mı itibar edileceği konusunda ihtilaf etmişlerdir.

        Nüzül sebeplerini bilmenin, hükümlerin vaz edilmelerine sebep olan hikmetleri kavramak, ayetlerde görülebilen bazı müşkilleri halletmek, hasr şüphesini ortadan kaldırmak ve Kur'an'ın ezberlenmesini kolaylaş­tırmak gibi yararları olduğu muhakkaktır. Ancak bu yararları yanında insanı, her ayete nüzül sebebi arama çabası içine sokarak adeta kendi

anlam çerçevesi içerisine sıkıştırması ve böylece de farklı yorumlara imkan tanımaması gibi olumsuz sonuçları da vardır.



[1]  Subhi Salih, Mebahis fi ulumil Kur’ân, s.133-134.

[2]  Kurtubi, et-Tefsîr, Dâru İhyai’t-Turâsi’l-Arabî,Beyrut, I,26.

[3]  İ. Cerrahoğlu, Kur’ân Tefsirinin Doğuşu ve Buna Hız Veren Amiller, AÜİF Yay. Ankara, 1968, s. 48.

[4]  Tefsir için yapılmış   esbab-ı  nuzûl değerlendirmeleri bu bağlamda anlaşılmalıdır. Fazlurrahman bu şahsî anlayış denemelerini, pek erken devirde Müslümanların Kur’ân-ı    oldukça serbest bir şekilde yorumladıklarına inanmak hususunda deliller olarak yorumlamaktadır.(İslam, s.48.)

[5]  İbnu’s-Salah, Elfiyyetu’l-Mustalah, s. 106.

[6]  el-Vahid1, Esbiıbu'n-nüzul, s. 4. 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


Sakina Onen

13912744 

“ Kur’an ve Bağlam “ Üzerine Kısa Bir  Değerlendirme.

 Bu çalışmanın hedefi Ahmet Nedim Serinsu Hoca’nın Kur’an ve Bağlam isimli eserini değerlendirmektir.Kitapta geçen konular tetkik edilerek tespitler ve sonuçlar şeklinde sunulacaktır.

 Hayatımız boyunca- Tabiat ve İnsanın yaratılışı hakkında aklımızda her zaman birçok soru var olmuştur. Bu sorunun bizi ikna edecek bir cevabı nasıl ve nerede bulunacaktır?

Allah vahiylerini, Hz. Peygambere, Kur’an’ı kerim olarak indirmiştir. Her İnsan istedikten sonra, bu Kitabı incelerken, anlamaya çalışırken kendi soruları, yaşadığı müşküllerinin çözümlerini, Kur’an Kerim çerçevesinde aramaktadır. Bağlam ifadesi, Yazarın kullandığı esas kelimedir: Bağlamı anlamak için esbabı nüzul ilmi gerekli bir kaynaktır. Çünkü “Esbabı Nüzul” yaşanmış bir delildir.

Kur’an’ı Kerim’in anlaşılması için:

“ Başlangıçta tefsir ilmi, esbabınüzulu bilmekten ibaretti” (İsmail Cerrahoğlu) .

Bu çalışmanın Giriş kısmının başında, Sahabilerden, Ali,İbnMesud, İbn Abbas gibi kişilerin adlarını verirken, esbabı nüzul hakkında tek kaynak sahabedir demiştir. Çünkü onlar hadiselerin sebeplerini yaşamışlar ve ortamda bulunmuşlardır.

Sonraki İslam Âlimleri Zerkaşi gibi “ Kur’an’ın anlaşılmasında en önemli yol esbabı nüzuldür “ demiştir.

Şatibi ise esbabınüzulü bilen kimsenin Kur’an’ı Kerimi bileceği ” görüşünü savunur. Bu anlayışı vahiyden sonra, iki asra kadar devam etmiştir.

Birinci bölüme “ Kur’an İlimleri ve Esbabı Nüzul İlmi” adı verilmiştir. Kur’an ilimlerinin doğuşu gelişimi ve kavramlar hakkında açıklamalar yapılmıştır. Tefsir İlimleri kavramı incelenmiştir.

“ Kur’an ilimleri arasında Esbabı Nüzul ilminin yeri ayetlere dayanarak geniş olarak örneklerle anlatılmıştır.

Hz. Peygamber hayatı boyunca, kadın, erkek, herkesi ilim tahsiline yönlendirmiştir. Hatta Bedir savaşında, harp esirlerinden kalan okuma yazma bilenlerin on Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmesi şartı vardır. Bu faaliyet ilmin yayılması için önemli bir adım idi. Kaynak olarak Hamidullah’ın kitabında - Muhtasar Hadis Tarihi - söylediği bu sözleri nakil ediyor. Medine’ye geldiği zaman ilk işi Mescit ve o binanın bir tarafında “ İslam’ın ilk üniversitesini kurdu” denilebilir.

Sahabe, Hz. Peygamberin, dediğini ve yaptığını bilmek ve öğrenmek için ne gerekirse yerine getirmektedir. Mesela Ebu Hureyre Hz. Peygamberin dediklerini ve yaptıklarını öğrenmek için 3 yıl başka işlerle ilgilenmedi ve devamlı onun yanında bulundu.

Kurtubi bir rivayeti şöyle değerlendiriyor: Osman, İbnMesud ve Ubey’den kendileri sadece onar ayet ezberliyorlardı. Bu ayetlerle amel olarak yaşanacak, hayataaktırılacak, ilkeleri öğrenecek,ondan sonra ayrı bir on ayetle devam edeceklerdi.

O dönemde, Hz. Peygamber ve Sahabe, Kur’an ilimlerini teliflerine gerek görmemişlerdi çünkü nüzul sırasına ve sebeplerini görüyorlardı hem de yaşıyorlardı. Bu rivayetin son cümlesi “ Hz. Peygamber bize Kur’an’ı ve onunla amel etmeyi birlikte öğretiyordu” şeklindedir.

Sahabe döneminde, rivayetlerle devam ettiler ve şu şekilde sonraki nesiller öğrendi. Böylece, sahabe yerleştikleri şehirlerde öğrencilere eğitim verdiler:

-         Mekke’de Ibn Abbas(68/687), Mücahid (104/772), Ikrime(107/775) gibi öğrencileri yetiştirdi.

-         Medine’de, Ubeyb.Kab (30/650), İbn Abbas gibi öğrenciler yetiştirmiştir.

-         Kufe’de Abdullah b. Mesud (32/652), Hasan el Basri  (110/728),  Katade (118/736) ve bir çok öğrencilere eğitim vermiştir.

-         Hz.Ebubekir zamanında Kur’an cem edildi, Hz. Osman döneminde çoğatıldı.

-         Hz. Ali  (40/661) döneminde harflerin noktalanması ve harekelenmesi başladı.

Böylece Hz.Peygamber ve Sahabe Kur’an’ı Kerimi hem sözleriyle hem de eylemleriyle tefsir etmişlerdi

Hicri1. Asrın sonlarından itibaren Kur’an Kerimle ilgili ilimler incelenmeye başlanmıştır.

Lugavi, nokta ve hareke koymaları, İrabu’l Kur’an, sebebi nüzul, Mekki- Medeni, nasih-mensuh ve garibul’lkur’an ilimleri ilk tedvin edilen ilimlerdir. Zerkeşi’ye göre Kur’an ilimlerini bir ilim olarak, bir araya getirmeye ihtiyaç başlamıştır.

 Böylece her çağın bilgisine ekleyerek, Ulumu’l Kur’an, konuları sayısını artırmıştır. Nedim Hoca,Ulumu’l Kur’ankonusunda Zerkeşi, İbnTeymiye, Suyuti’ye ve başka âlimlerin çalışmalarının bulunduğunu belirtiyor.

Zerkeşi, tefsir ilimleri kavramını üç önemli noktada özetliyor:

1-    Kitabullah’ı anlamak

2-    Onun manalarını açıklamak

3-    Hükümlerini tespit edip çıkarmak.

 

Esbabı nüzul ilmi akli bir ilimdir.

Sahabeden, Tabiunun sözlü aktarması devam etmektedir.

Bu bölümün devamında, esbabı nüzul ilmi rivayetleri ve ihtilaf edilen konular tasnif edilerek incelenmiştir.

Esbabı nüzul ile ilgili meseleler, ilimler ve rivayetlerinin değerlendirmesi, İslamkültür tarihindeki yeri bu bölümde açıklanmıştır.

 

İkinci bölüm, “Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında Esbabı Nüzul rivayetlerinin değerlendirmesini “ ihtiva etmektedir.

Bu bölümde,“ Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında EsbabıNüzulunyetersiz kalma sebepleri ” tartılmıştır.

 Ayrıca, “ Kur’an Kerim’in anlaşılmasında Esbabı Nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar “ değerlendirmiştir.

 

Üçüncü bölümde “Esbabı nüzule yeni bir yaklaşım” ismiyle değerlendirmelere yer vermiştir. Rivayetler Hadis Usulü yönünden tenkit edilmiştir. Rivayetleri, Kur’an’la ilgili siyak- sibak uyumu ve tarihilik kavramı içerisinde incelenmiştir.

Kur’an’ı Kerimin anlaşılmasında Esbabı nüzul ilminin rolünü belirlemek gerekir. Bu teklifler arasında şunlar bulunmaktadır:

1.     Esbabı Nüzul rivayetlerinin tenkidi

2.     Rivayetlerin tasnifi

3.     Kur’an’ı kerimin bütünlüğünün dikkate alınması

4.     Siyak- sibakın gözetilmesi

 

Sonuç olarak Kur’an’ın anlaşılmasında Esbabı Nüzul önemli bir yoldur.

 

  


0 Yorum - Yorum Yaz

Kur'an ve Bağlam nedir?    02.06.2015

Kur'an insanın anlam arayışına oku, düşün, anla ve uygula düsturları ile bu talebi karşılar. , Yaratıcı kur'an ile insandan ve hayattan beklentilerini ortaya koyarken, insanoğlu da bu ayetlerin ışığında hayatına yön vermekte ve hayatınının anlam ve sırrına erişmeye çalışmaktadır. Kur'an ve Bağlam kitabı yüce kitabın ne olduğu ve nasıl olduğu esbab-ı nüzul ışığında nasıl anlaşılması gerektiğine dair bize ışık tutmaktadır.
0 Yorum - Yorum Yaz


Adı ve Soyadı:  Mehmet UZUN

                                 (Doktora Öğrencisi)

Dönemi           : 2014-2015

Öğrenci No      : 14922717

Konu               :Kur'an ve Bağlam Kitabının Hülasası

 

Esbâb-ı nüzûl konusunun önemini ortaya koymak bağlamında, eserin başında ilk dönem tefsir bilgisinin tamamıyla bu konuyla sınırlı olduğunun altını çizen yazar, günümüzde de Kur’ân’ın anlaşılmasında en önemli aracın esbâb-ı nüzûl bilgisi olduğunu ortaya koymaktadır. 

Yazarın ilk bölümde üzerinde önemle durduğu ve ayrıntılı örneklerle desteklediği bir başka konu ise, tefsir kaynaklarında kullanılan hadislerin sıhhati ile ilgilidir. Bu noktada tefsir rivayetlerini eserlerinde kullanan birçok önemli müfessirin, sağlığı tartışılacak hadisleri kullanmaktan imtina etmediklerinin altı çizilmekte ve bu rivayetlerin aktarılmış olmasının rivayetlerin sıhhatini gerektirmeyeceğinin altı çizilmiştir. Tam da bu noktada Taberî’nin Tarihi’nin önsözünde yer verdiği, “Bu kitabımızla hüccet olarak gösterilecek bir eser ortaya koymayı gaye edinmedik” sözüne yer verilmektedir. Böylelikle günümüzde Kur’ân’ın anlaşılmasında tefsir kitaplarında yer alan sağlıklı olmayan pek çok rivayetin temizlenmesinin gerekliliği ortaya konulmuştur.   

Yazar, çalışmanın ikinci bölümünde ise esbâb-ı nüzûl konusunu eleştirel bir bağlamda ele alarak, bu konunun Kur’ân’ın anlaşılmasında yegane yöntem olarak benimsenmesinden doğan sorunları ele almaktadır.  Bu çerçevede konunun değişik başlıkları üzerinde duran yazar, günümüzde de mezhep mutaassıplarının esbâb-ı nüzûl bilgisine vakıf olmamaları ve rivayetlerde kasdi tahrifat yapmaları gibi önemli sorunlara dikkatleri çekmektedir. 

Çalışmanın üçüncü bölümünde ise, daha önceki bölümlerde ortaya konulan bilgi birikiminin üzerinde yeni bir esbâb-ı nüzûl anlayışı formülize edilmektedir. Yazar böylelikle konuyu günümüze taşımaya çalışmakta ve esbâb-ı nüzûl bilgisini ve yöntemini Kur’ân’ın anlaşılması bağlamında yeniden verimli ve değerli kılmaya çalışmaktadır. 

Bu çerçevede öncelikli olarak esbâb-ı nüzûl rivayetlerini sağlıklı bir biçimde elemeye tabi tutmak için bir takım ilkeler ortaya konulmakta ve ardından esbâb-ı nüzûlun değerlendirilmesi için Kur’ân’ın bütünlüğü ilkesinin üzerinde durulmaktadır. Bütünlük kavramı ve çerçevesi geniş bir biçimde ele alındıktan sonra, tefsir ilminin önemli konuları olan siyak-sibak, tarihilik/tarihselcilik konuları üzerinde durulmaktadır 


0 Yorum - Yorum Yaz


KUR'AN VE BAĞLAM ÖZETİ

1. BÖLÜM

Kur’ân’ın tefsiri için esbâb-ı nüzul şarttır. Bu dönemde yaşamış olan Sahabilerin Hz. Peygamber’i bizzat görmüş, hadiselere şahitlik etmiş olmaları ve Hadislerin beyanında direkt kaynak olan Hz. Peygamber’den faydalanmış olmaları bu avantajı sağlamaktadır.

Bizim bu birikimden istifade edebilmemiz için, esbâb-ı nüzulun teorik temellerini bilmemiz ve ilkelerine uymamız gerekir.

İnsan hayatına yön ve anlam vermek için var olan Kur'an'ı anlama çabasında esbab-ı nüzulün teorik temellerini bilmek ve onun ilkelerine uymak gerekmektedir. O zaman nüzul ortamını tanımış ve o döneme tarihi açıdan bakıp, nüzul ortamına getireceğimiz açıklamalarla bu insani varlık alanına ait yapıp etmeleri günümüze taşıyıp anlamlandırabiliriz, yorumlayabiliriz.

Esbâb-ı nüzûl ilmi sahabeye göre çok önemli bir bilgi olarak görülmüş ve Kur’ân’ı anlamayı, bu bilgiye (esbab-ı nüzul) sahip olmakla eşdeğerde görmüşlerdir.

Esbâb-ı nüzûl, nakil ilim olması hasebiyle talim yolu ile sözlü olarak nakledilmiştir.

Sahabiler her zaman ayetlerin nüzul sebeplerine vakıf değillerdi. Çünkü bilindiği üzere ayetler belli zamanlarda, belli mekanlarda ve belli olaylar üzerine nazil olmuşlardı. Zaten sahabinin her nüzul sebebini bilme veya her ayeti tefsir etme gibi bir iddiaları da olmamıştır.

Bir ayetin nüzul sebebini, ayetin nüzulunü bizzat müşahade edenlerden öğreniyoruz.

Esbab-ı nüzul rivayetlerini birçok yönden tasnife tabi tutmak mümkündür. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

·      vürud itibariyle tasnif etmek

·      bir ayet için çeşitli sebepler zikredildiğinde hadis usulü kriterleri uygulanarak yapılan tasnif

·      Şah Veliyullah Dehlevi'nin tasnifi

·      Tahir bin Aşur'un tasnifi

·      rivayetleri nevileri açısından tasnif etme

Esbâb-ı nüzûl ilmini inceleyen alimler metodik üzerinde pek durmamışlar. Nitekim birinin önemle aldığı bir konuyu diğeri bu tartışmalara değinmeden geçebilmiştir. Kalbuki esbab-ı nüzul ilminin ve genel olarak kur'an ilimlerinin taliplerine en yararlı bir şekilde takdim edilmesi, ancak metodik yönlerinin ayrıntılı tartışılmasıyla sağlanabilir.

2. BÖLÜM

Rivayetler açısından esbab-ı nüzul:

Sahabenin tevilleri ayetin muhtemel anlamlarından birini tercih etmek yönündedir. Bu tercih kesinlik ifade etmez. Yani sahabi belirli bir ayet ile belirli bir olay arasında ilişki kurarak tefsirde bulunmuştur. Bu, Hz. Peygamberden'den (as.) işitilmemiş tamamen öznel bir yoldur. Sahabiler arasındaki bu ihtilaf Hz. Peygamberden'den (as.) kendilerine ulaşan bir nass'ın bulunması sebebiyle zuhur etmektedir. Her ravinin kendi ictihadı söz konusudur. Bunun bir delili olarak, bu tür rivayetler arasındaki çelişkili ifadeleri gösterebiliriz.

 3. BÖLÜM

Esbab-ı nüzul rivayetleri hadis usulü açısından değerlendirilmelidir. Hadis metodolojisinden yararlanarak yapılacak tenkit, senet-metin bütünlüğü içinde yapılmalıdır.

Sebeb-i nüzul rivayetleri tasnif edilmediği sürece;

Kur'an, kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılması gerekiyor. Siyak-sibak bu olgunun önemli bir parçasıdır.

Eski ilimler o tarihin kavramlarıyla anlatılmaya çalışılmışsa, yakın tarihte yer alan kavramlarda günümüz kavramlarıyla yer değiştirmelidir.

Bu girişimi başarabilmenin temel şartı da dil yeteneği ve kullanımından geçmektedir.

Tarihsellik, ortak kültüre aittir; anlam içeriği ise özgü kültüre aittir.

Böylece esbâb-ı nüzûl ortak kültür bağlamında insanlığa sadece tarihsel değil, Kur’ân ışığında bütün varlık koşullarına cevap veren bir mesajdır.

Nitekim Kur’ân, vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır. Vahyin sona ermesi ile, vahy-insan münasebetinin bir bölümü olan esbâb-ı nüzûl olgusu son bulmuştur. Kur’ân bu ilişkinin devamını beyan eder. 

Sonuç:

Kur’ân soyut bir düşünce değil, yaşanabilir bir hidayet rehberidir.

Başka kültürlere ait kavramlar ve dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalıdır.

Kullanılan kavramlar bilim adamları tarafından tarif edilmeli ve bilinmeyen kavramlarda tartışmalardan kaçınılmalıdır.

Hermenötik (yorumbilim), semantik (anlambilim) ve linguistik (dilbilim) gibi beşeri bililerden faydalanılabilir.

İslam ve Batı kültüründeki tarih anlayışı birbirinden ayrı olarak yararlanılabilir.

‘Esbâb-ı nüzûl  rivayetleri’ Kur’ân’ı anlamak isteyenlere geniş bir yelpaze bakışı sunup, insanın varlık bilincine katkı sağlayacaktır.


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi