Fatma Sönmez
Yüksek Lisans
Öğrenci N0 :
14912785
İnsanın Anlam Arayışı ve Kur'an-ı Kerim :
Kuran'ı kerim, hayatın , reel olanın, bizzat yasadığımızın değeşen safhalarını yönetme kabiliyetine sahip ve her asra hitap edecek yeterlikte yegane semavî kitaptır ; hayatın değişen görünümleri karşısında Kuran'ı Kerîm'in öngördüğü gerçek cevapları anlamak ve hayata taşımakdır . Tümüyle insanıanlatan ve insanla ilgili olanı tespit eden bu ayetler, insana "yaşam boyu egitimi" zorunlu kılmaktadır.
İnsan, hayatı anlamdırırken fıtratını tatmin etmeyi hedefler . Bu sebeple bir sistemi diğer insanların beğenmesini sağlayan, sağlamlığnı ve değerini oluşturan ''mantıksal tutarlık'' vr ''gerçeğe uygunluğu''dur. Bu ''gerçek'' asla bir bilimin sınırları içinde değildir. Her bir bilgi, ondan bize bir tarif, bir görüş sunmakta ve ''fıtratı'' yani ''kendimizi'' tanımamıza imkan vermektedir .
İnsanın özel fıtri kabiliyetlerinin kaynağı :
1) İnsanın fıtri kabiliyetlerinin kaynağı, kendisi ile savaştığı kaynaktır
Tabiat
2) İnsanın fıtri kabiliyetlerinin kaynağı, kendisin, ve evreni yaratan aşkın kaynaktır
Tanrı
''Anlam''ın manası :
Anlam insan gerçeğnin bir olgusudur . Anlam görülen, bilincine varılan ve inanmayı da içeren bir şeydir . Anlam sözcüğü insanın bütün yapıp-etmelerini yöneten, insanın somut varlık-bütününe ait temelini bulan fıtri imkanlarından birini ifade etmektedir.
Hayatının anlamının gerçekleştirilmesi iki yönde olur :
1- İç dünyada .
2- Dış dünyada .
İnsanın bir bütün olarak varoluşunu gerçekleştirmesi, hem iç hem de dış dünyasındaki başarılarıyla birlikte sağlanır .
İnsan anlam arayışında başarılı olduğunda fıtri yeteneklerini keşfetmiş olur ve bu sayede hayatın problemleriyle başa çıkabilecek bir yetenek kazanır. Aynı zamanda hayatta aradığı 'denge' yi keşfeder ve en önemlisi mutlu olur.
İnsanın anlam arayışı boşa çıkarsa o zaman fıtri yeteneklerini iptal eder, hayat ona yük olur ve anlık haz arayışlarına yönelir. Örneğin sigara, içki, uyuşturucu gibi. Bunun yanında 'denge'yi tamamen yitirir ve en önemlisi anlam arayışı yönelimini geri çeker, her şeyden vazgeçer ve bütün bunlar öldürücü bir durumla sonuçlanabilir.
İnsanın anlam arayışına Kuran'la cevap vermenin somut örneğiise: Kuran'ı ezberlemek, yazdırmak, tebliğ ve tebyin etmek, açıklamak, tefsir etmek ve uygulamaktır.
İnsan eylemlerini yöneten değerler :
- Yüksek değerler : insan bu değerlere doğuştan sahip olur. Yani keşfedilmiş değerlerdir.
Sevgi, inanmak, sözde/eylemde doğruluk, çalışkanlık, dürüstlük, insaflılık, dostluk, vefa, güven ve saygı gibi.
- Araç değerler : ilgi ve manfaat alanının değerleridir. Her türlümaddi-manevi servet değerleridir. Insan hayatı büyük ölçüde bu değerlerin gerçekleştirmesine dayanir. Ekonomik ve teknik değerlerdir.
-Alışılan değerler : Temelini toplum ve kültür hayatında bulan, zamanla otomatikleşen ve doğal olarak algılanan eylemleri yöneten değerlerdir. Yüksek ve araç değerlerin yonettiği eylemlerle oluşan maddi-manevi kültür kalıplarıdır.
Kur'an Nedir ??
kuran Hz. Muhammed'e sav. vahiy yoluyla tek tek, sure sure bazen surenin parcasi olarak indirilmiş mushaflarda yazılmış tevatürle nakledilmiş tilavetiyle ibadet edilen muc'iz ilahi kelamdır. Ayrıca insanların hayatını anlamdıran, yol gösteren ve düyan ile ahirette selamete ermeyi öğreten ve Peygamberimiz hz. Muhammed sav. tarafından bize sünnetiyle ve yaşantısıyla açıklanan ilahi bir Rehberdir. kuran insanin hayatini anlamlandiran kitaptir. o vahiy yoluyla hz. muhammede indirilendir ve insanlara teblig edilen ilahi kelamdir. Kuran evrenseldir, butun insanlara ve her zamanda ve her asirda hitap eder.
Vahiy nedir?
Lügat manası: Bir bilgiyi yada bir işareti yazılı veya sözlü olarak muhataba en hızlı ve yoldan ulaştırmak.
Terim anlamı: Allah'ın dilediği şeyleri peygamberlerine çeşitli yol ve melekleriyle bildirmesi.
Vahyin Geliş Şekilleri :
1) sadık rüya : ilk vahiy böyle geldi
2) Cebrail as. asıl görünüşüyle gelip vahyi getirmesi : iki defa olmuştur
3) Meleğin görünmeden Allahın sözü direk kalbe düşmesiyle : en ağirı idi
4) meleğin insan şeklinde vahyi getirmesi
5) Hz. Peygamberin sav. kalbine üflenmesiyle
6) Uyanıkken doğrudan doğruya Allahın kelamını duymak : Mirac da olmuşdur
7) uykuda iken meleğin vahyi getirmesi
Kur’an’ın Mümeyyiz Nitelikleri :
- Vahiy mahsulü bir kitaptır.
- Evrenseldir.
- Mucizdir. İnsanı benzerini getirmekten aciz bırakır. Hz. Peygamberin en büyük mucizesidir.
- Akli bir mucizedir. Bu özellik, Hz. Peygamberin ve diğer peygamberlerin mucizelerinde yoktur, onlar hissi mucizeler idi.
- Süreklidir. İndiği döneme bağlı değildir. Tarihselliğinde süreksizdir.
Kur’an i’cazının konumuzla ilgili olarak bazı yönleri şunlardır:
- Üslubu
- İçeriği
- İnsanın hayatını anlamlandırması
- Daima yeni kalması
Kevni Ayet İle Kavli Ayet Arasındaki Fark :
Kevni ayet :
- Yaradılış/fıtrat yoluyla varlıklar dünyasına çıkarılan ve evrende fiilen var olan ayetlerdir.
- Kâinattaki âfâkî ve enfüsî ayetler ve onlarla oluşan evrendeki sistem Allah’ın varlığını, birliğini ve yüce sıfatlarını gösteren delillerdir, mucizelerdir.
Kavli ayet :
- Vahiy yoluyla inmiş ayetlerdir.
Ad-Soyad: Abdulbari FAİK
Numara: 14912701
Alan: Tefsir, Yüksek Lisans
KUR’AN ve BAĞLAM
Bu ödeve de KUR’AN ve BAĞLAM kitabının özetini ve esbab-ı nuzül
hakkındaki bayanını yazacağız. Şu bir
gerçektir ki Kur’an Allah’ın kelamı olup 23 yıl da sevgili peygamberimiz
vasıtasıyla insanlığın aydınlanması için Cebrail yoluyla bize gelmiştir; fakat
bu kitap’ta ki gelen vahiylerin birçoğu bir olay üzere inmiştir. Fakat bu
sebepler kimi zaman kabul edilmiş kimi zaman ise tartışma konusu olarak ortaya
atılmış her ne kadar tartışmalı bir konu olsa da şunu söylemek gerekir ki birçok
ayetin iniş sebebi belli dir. Ki buna da esbab-ı nuzl denilmiştir. Bu ilim (Esbabı
nüzul) Kuran’ın anlaşılması için gerekli ve hangi nerde, ne zaman, ne için
indiğine dair bilgi vermekte ve Ali, İbn-i Mes’ûd ve İbn-i Abbas gibi
bazı sahabiler, bir ayetin nerde indiğine dair söz söylemişlerdir. Ancak İslam
âlimlerinin bu konudaki görüşlerine bir göz atalım; örneğin Şatibi:
“esbabı nüzulu bilen kimsenin Kur’an-ı kerimi de bileceğini” söylemiş. Emin
el-Hulli ise: “Ayetin sebebi nüzulu şu hadisedir” demeden önce iyice bir
araştırmak gerekir demiştir yani bir kaynak olmadan bunu söyleminin abes
olduğunu vurgulamış.
Araştırmanın amacı. Kur’an-ı
Kerim’in iyi anlaşılmasında yardımcı olan Esbabı nüzul konusuyla ilgili
kavramlar tanımlamak ve bu bu konuda yapılan hataları tespit edip düzeltmek ve
esbabı nüzul’den bahseden eserleri inceledikten sonra onaylamak veya reddetmeyi
gaye edindik.
Araştırmanın metodu.
Belli ki her ilim dalına araştırma yapmak için kendine özgü bir
metodunun olması şarttır onun için; biz burada Kur’an-ı kerimi daha iyi
anlaşılması için esbabı nüzul bilgisini göstermeye çalışacağız. Bu sebeple Kur’an-ı
Kerimi anlaşılması için sınırlamak, bilgi felsefesi, tarih felsefesi ve başka
ilimlerle iç içe geçtiği bir meseleyi bu yönden görmeyi mümkün kılar. Bu
araştırmada kavramların tanımı ve onların farklı karşılıkları, ayrıca
Türkçedeki karşılıkları ve yabancı dildeki karşılıkları lüzum görüldüğü yerde
verilmiştir.
Kur’an İlimlerinin
Doğuşu ve Gelişmeleri.
Kuran’a dair her bir ilmin kaynağı belli ki yine Kur’anın
kendisidir çünkü kendisi üzerine düşünülmesini, anlaşılmasını, yaşanılır
kılınmasını yine bizzat Kur’anın kendisi söylemiştir. Ancak peygamber
efendimizin zamanında ve sahabe devrinde bu ilimlere gerek duyulmamıştır çünkü
bizzat nüzulü müşahede edenler ve ilk kişinde öğrenenler hayattadır. Fakat
Kur’an ilmi hicri birini asrın ortalarında yavaş yavaş çıkmaya başlamış ancak
bunu ilk olarak eser haline getiren şahıs ise zerkeşi, البرهان فی علوم القرآن
adlı eserinde
is3 74 Kur’an ilmini incelemektedir. Fakat zaman bu ilme dair bazı mübalağalar
ortaya çıkmıştır mesela: Kur’anın kelimeleri sayısınca ilmi vardır. Fakat bunu
böyle olmadığı da bir hakikattir.
Kur’an ilimleri kavramı
Hicri 2. Asır’a baktığımız zaman bir müstakil
olarak eserler haline gelmiş ve bu ilim sahabe den tabiun’a şifahi olarak
nakledilmiştir. Fakat علوم القرآن tabirini ilk defa kimin kullandığını tespit
etmek zor olup kimisi ise bunu A.Zaruri, kimi ise İmam şafiî’ye
ait olduğunu söylemektedirler ancak kavramın bugünkü durumunu şeffaflaşmasını
sağlayan kişi ise zerkeşî sayesinde (794/1391) H.VIII asırda vuku
bulmuştur.
Peki, Kur’an ilimleri? Bu ilimler: Tevhid,
Tezkir, Ahkam olmak üzere bazı alimlerce otuza çıkartılmıştır ancak suyûtî
gibi bazı alimler ise Kur’an ilmini üçe ayırır ki bunları şu şekilde
sıralayabiliriz:
Allah Teâlâ’nın zatına mahsus eylediği kısım.
Peygamberine öğrettiği kısım
Öğretmekle kalmayıp açık gizli yerleştirdiği
ve onun öğrenimini emir buyurduğu kısım. Suyuti bunu da ikiye ayırır:
İşitme metodundan başka bir söz söylemenin
vaiz olmadığı,
Tedebbür, istidlal, istinbat. Yapabilecek
kısım.
Kısaca söylemek gerikirse Kur’an ilmi,
Kur’anın daha güzel b ir biçimde anlaşılmasına yardımcı olan bir ilimdir.
·
Yukarıda belirtildiği üzere Kur’an ilmi kapsamı çok geniş
olup yine de konusunu kuran teşkil etmektedir. Tefsir ilmi de Kur’an’ı Kerimi
daha açık ve onun muradını Allah’ın ne demek istediğini açıklamaya çaılışan bir
ilim olup yine konusu kur’andır ancak tefisr ile uğraşan kimse, Kur’an
ilimlerinden yararlanmak mecburiyetindedir. Çünkü zerkeşi’nin dediğine göre ü
ana noktada toplanır:
·
Kitabullah’ı anlamak,
·
Kitabullah’ın manalarını açıklamak,
·
Kitabullah’ın hükümlerini tespit edip çıkarmak,
Dolayısıyla tefsir ilmi Kur’an-ı daha özel bir
gayeye doğru ulaştırır ancak Kur’an ilimleri böyle olmayıp daha genel ve
okuyucu ile Kur’an-ı anlamak isteyen bir kişi için altyapı oluşturur.
·
Esbabı nüzul bilinmesi konusuna gelince bu ilmin
bilinmesi ancak sahih nakillerle mümkündür. Sadece işitme yol ile ve görme ile
anlaşılabilir ki bu da sahabe tarafından bize nakil olarak gelmiştir. Şimdi
ise, peygamber ve ondan sonrakilerin dönemini daha kolay anlaşılması için bir
şema ile anlatmaya gayret edelim.
NÜZUL ORTAMI
Hz. Peygamber (s.a.v)
(vahyi alan ve tebliğ eden insan)
Sahabeler
Vahyi işiten ve inişini ve olayları müşahede
eden insan
Yukarıda zikrettiğimiz gibi sebebi nüzul
sahabe yol ile bize nakil olarak gelmiştir demiştik fakat şimdi onu dönem
olarak bir tablo ile gösterelim.
ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİ
Sahabe nakli
Tabiûn nakli
(merfü)
(Mürsel)
Senedin ve metnin sahih olması
senedin ve metnin
Rivayetleri destekleyen ir Tabiî rivayeti
Ravinin tefsir imamlarından olması
(mücahit, İkrime, Sa’d b.Cubeyr gibi)
Yani ilmini doğru olarak bilgin sahabiden
alması gerekmektedir.
Hadis usulü açısından esbabı nüzul
rivayetlerinin sınıflandırmasına gelince sadece farklı açılardan bakıp esbabı
nüzul konusunu değerlendirmede bütüncül olarak yaklaşılmamızı sağlayacaktır.
·
Rivayet siygalarına geçmeden önce bir nüzul rivayeti
nasıl oluşur ona bir bakalım.
·
Nüzul sebebi
·
Hz. Peygamber
·
Ashabı
·
Tabiîler
·
Müfessirlere ulaşan rivayet
·
Şimdi ise rivayet siygalarını iki ana başlık altında
inceleyebiliriz.
·
Bunlardan birisi ise: Nass olan rivayetler
·
Nass olmayan rivayetler.
·
Fakat bu iki ana başlık da kendi aralarında küçük
başlıklara ayrılıyor
Ancak konumuz özet olduğu için derine inemeden
şunu açıklığa kavuşturalım ki rivayetlerin tasnifine daha güzel bir biçimde
yazmaya çalışacağız.
·
Esbabı Nüzul Rivayetleri Tasnifi
Bu başlık altında çeşitli âlimlerin yaptığı
tasniflerden bahsederiz. Ve bunlar:
A. Vürudu itibarıyla
B. Hadis uslu kriterleri uygulandığında
C. Şah veliyullah dehlevî’nin yaptığı tasnif
D. Tahir b. Aşur’ün sebebi nüzulü beş kısıma
ayırması
E. Rivayetlerin nevileri açısından yapılan tasnif
F. Sebebi nüzul rivayetleri
G. Rivayetlerin değerlendirmeleri
Kur’an ilimleri bilginleri genel olarak bu
tasnifi yapmışlar, fakat sistemli bir şekilde ifade edilmediği için esbabı
nüzul rivayeti ile tefsir rivayeti arasındaki fark ve KUR’AN’I KERİM’İN anlaşılması
çabasında nasıl değerlendirileceği gereğince açıklanmamıştır.
Esbab-ı Nüzul İle İlgili Meseleler
Bu başlık altında esbabı nüzul problemlerinin
değerlendirilmesi yani bir hadise nedeniyle inen ayetin umum mu yoksa has mı
ifade edeceği meselesidir. Birinci nemli husus, Taadütü melesidir; yani taaddüt(bir
kaç ayet tek sebep için inmesi) meselesinin varlığından söz eden
rivayetlerin mutlaka sahih olması ve nass olan rivayetlerden olmasıdır. Ayrıca
bu meseleyi zerkeşi, İbn-i Teymiyye ve Suyuti, bunu tekerrür olarak
tanımlamışlar çünkü bu konuda mani olan bir şey söz konusu olmamaktadır لا مانع من تعددالاسباب
Bir
diğer husus ise, Nüzulün Teehhürü meselesidir ki bu konu hakkında Suyuti ve
zerkeşi olup örneklerle açıklamıştır ki biz burda sadece birisini el
alabiliriz. Örnek: قَد اَفلَح من تَزکَّی bey haki’nin İbn Ömer den naklettiğine göre
fıtır sadakasına delil olmuştur, hâlbuki bu ayet Mekki dır ve Mekke döneminde
ise fıtır ve bayram yoktur. Suyuti ise bu meseleyi iki yönlü olarak ele almaktadır.
Önce hükmün teehhürünü sonra ise nüzulün teehhürünü.
Bir diğer mesele, Esbab-ı nüzulün malzemesidii
ki buna da temas etmek yerinde olur. Fakat bunu küçük başlıklar altında
toplamak mümkündür.
Hikmet-i
Teşriyye İlmi
Bu konu hakkında söz söyleyen şahıs ise, Tahir
b Âşur dur ki, “lafızların delaletinde ortaya çıkan bazı ihtimaller açıklığa
kavuşur. Örnek: namazda kıbleye yönelmenin bir fariza olduğunu biliyoruz, fakat
“her nereye dönerseniz Allah’ın vechi ordadır” ayetinden önceki fariza zahiren
iptal edilmiş olur ki ancak bu ayetin yolcular için indiğini bilmemiz bu
şüpheyi ortadan atar.
Mübhematu’l
Kur’an İlmi
Bu ilim, Kur’an da belirsiz bırakılan ve
anlamı net olmayan ayetleri açılığa kavuşturan ilimdir mesela: İsmi işart,
İsmi mevsûller, Zemirler, Cins isimler belirsiz zaman zarfları, Belirsiz mekân
zarfları, miktar bildiren kelimeler, gibi konuları ele almaktadır. Şu bir
gerçektir ki Kur’an indikten sonra âlimler Kur’anın daha iyi anlaşılması
konusunda çeşitli yöntemler geliştirdi ve bugün bu ilimler sayesinde Kur’ânın
daha derinliklerine inmemize imkân sağladılar. Bunlardan bir diğeri ise:
Tenasüp ve insicam ilmidir. Zerkeşi kelamın akışını düzenleyen bir ilim
olarak tanımlar. Tahir el-Cezairî Kur’an-ı Kerimin parçalarının
tertibindeki illetleri bildiren bir ilim olarak tanımlar. Yukarıdaki ilkeleri
içeren bir diğere husus, Kur’nın bütünlüğünü dikkate almak, bu konuyu daha
açığa çıkarmak için Subhi Salih, insicam konusunu örneklerle açıklamıştır.
İslam Kültür Tarihinde Esbabı Nüzul
Rivayetlerinin Değerlendirmesine
Genel Bir Bakış
Sebebi
nüzul rivayetlerini tarihi süreç içerisinde değerlendirmek ve bu konuda hangi
nasıl bir görüş ileri sürmüş onu bir bakımda aktarmak olacaktır. Tefsir
tarihine bakıldığı zaman müfessirler esbabı nüzule çok önem verdiklerini
görmekteyiz. Fakat peygamber efendimiz zamanında sahabeler onun yaptığı
tefsirle yetinip daha sonra, fetihler çoğalınca ve Arapça bilmeyen insanlar
bile Müslüman olmaya başladıklar zaman peygamber efendimiz zamanında çekingen
davranan sahabeler ve bir tarafı da tabiiler tefsir ilmini genişlemesine
silsileli bir şekilde bildiklerini yazmaya ve insanlara aktarmaya başlayınca,
tenkitler de çoğaldı. Mesela imam Hanbel ise: üç şeyin aslı yoktur Tefsir, Melâhim
ve Megazi demiştir. İbn-i Teymiyye, İbn Hacer, Tûfi gibi âlimler
görüşlerini söyleyen âlimlerdendir. Kısaca şunu söyleyebiliriz ki tefsir
rivayetlerinin çoğu sahih rivayetler üzerinde durmamaktadır.
Kur’an-ı
Kerimin anlaşılmasında Esbabı nüzulün yetersiz kalma sebeplerine gelince, bunu
bir kaç madde halinde yazacağız.
1.Rivayetler açısından
A. Merfû Musned Esbab-ı Nüzul Rivayetleri üzerine
B. Mürsel Esbab-ı Nüzul Rivayetleri Üzerine (Mürsel
Hadisin Hüccet olup olamayacağı Âlimler arasında tartışılmıştır. İbni
Teymiyye ise: Esbab-ı Nüzul haberlerinin bir çoğu mürseldir Musned değildir
demiş).
C. Senedlerin hazfedilmesi (Abdullah b.Mubarek: “
İsnad dinin bir parçasıdır, isnad olamasaydı kim ne istiyorsa dilediğini
söylerdi” demiştir)
D. Rivayetlerin Tasnifine dikkat etmeme
E. Rivayet siygalarına dikkat göstermeme
2. Umumu Hususileştirme Açısından
Buna bir örnek: humeze suresinin Hz.
Peygamberi gördüğü zaman onu kaş göz hareketleriyle alay eden Umeyye b.
Halef ‘a nazil olduğu rivayet edilmiştir. Ancak başka rivayete göre Ahnes
b.Şurayk diğer bazıları da Cemil b.Âmir hakkında nazil olduğunu
söylerler.
3.
Taaddüt Teehhür açısından
4. Tarih ilminden yararlanma
Esbab-ı
nüzul rivayetlerinde böyle bir Tarihi bilgiden yararlanmama sebebiyle okuyucuyu
yanıltılabilecek hatalar yapılmıştır ve iki sebebi vardır.
1. Her ayette nüzul sebebi arama
2. Nüzul sebebini geçmiş ümmetlerin olaylarıyla
karıştırma
Esbab-ı nüzul’ün olumlu yanları olduğu gibi olumsuz
yanları da vardır. Örnek olarak: Kura’nın yorum zenginliğine engel olması ve
Kura’nın evrensel hedefi olan insan hayat bütünleşmesini engellemesi konunun
istismar edilmesi. Bu konuda bir örnek olarak Muhammed b. Yakut b. İshak
el-kuleyni’nin (329/940) Mâide süresi 3.ayetinin nüzul sebebi olarak Hz.
Ali’nin velayetinin tamam eylemek olarak açıklamasıdır.
Geçtiğimiz
bölümlerde Esbab-ı nüzul, Kura’nın anlaşılmasında ve zorunlu olan ilimlerin
başında geldiğini açıkladık fakat bu geleneksel bir yaklaşım idi ancak şimdi
ise genel ilkeleriyle izah etmeye çalışalım. Birincisi şu ki: Esbab-ı nüzul
rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir ve bu ilmi (Esbab-ı
nüzul’ü) bilmeden Kura’nı anlamak da mümkün olmaz çünkü Kura’nı bir bütün
içinde okumak şarttır. Şimdi ise Esbab-ı nüzul’ü hadis usulü açısından nasıl
ele alacağız? Sorusuna cevap verelim: bir ayetin “sebep ifade etmede nass” ve
nüzul ortamına ait olabilmesi için Musned Merfû olması lazımdır. Bir diğer ilke
de Kura’nı Kerimin bütünlüğünü dikkate alınması meselesidir ki: Kura’nı
cümleler ile oluşan bütünlük, teşrii bütünlük, sürelerin dâhili bütünlüğü siyak
sibak ve tarihi bütünlük olmak üzere bu parçaları da dikkate almak
gerekmektedir. Ancak konu bununla kalmayıp bir bütünlük söz konusu dediysek
Esbab-ı nüzul ve tarihilik meselesini de göz ardı etmeyerek ki Kura’nın hemen
hemen her sürede mutlaka ya insan ve ya topluluktan ya da bunlarla ilgili
olguları ve olayları anlatmaktadır. Dolayısıyla Kur’an geçmişi ve geleceği de
bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görmektedir.
Esbab-ı nüzule
yeni bir yaklaşım ve Sa’lebe kıssası
v Esbab-ı nüzulü genel bir değerlendirmeye tabi tutarsak ve
içerik olarak neyin kastedildiğine bakarsak özetle şunu söyleyebiliriz ki:
nüzul ortamında ve ya bir hâdise gereği ya da bir soruya cevap olarak inen ve
vahyin ortamını resim eden hâdisedir. Ve bu araştırmanın da iki hedefi vardır
ki bunlardan birincisi: Kura’nın anlaşılmasında Esbab-ı nüzulün rolü diğeri
ise, Kura’n-ı Kerimin anlaşılmasında Esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşımın
ilkelerini bir sebebi nüzul rivayeti üzerinde tatbik etmesidir. Şimdi ise
sa’lebe kıssasını özetle aktarmaya çalışalım: Sa’lebe, Hz. Peygamberin
huzuruna gelmiş: Ya Rasulullah, “Allah’a dua et bana çok mal versin” demiş. Hz.
Peygamber de: “Ya Sa’lebe, hakkını eda ettiğin az, takat
getirmeyeceğin çoktan hayırlıdır” diyerek cevap vermiş. Sa’lebe dilediğini
tekrarlamış ve demiş ki: seni hak ile gönderene yemin ederim ki bana çok
verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin hakkını veririm. Bunun üzerine
peygamber efendimiz dua etmiş ve malı çoğalmış ancak vad ettiği şeyler olmamış
ve Peygamber de ona şöyle demiş: vay Sa’lebe’ye daha sonra sadaka toplamak için
iki kişi gitmiş onlara da “düşüneyim” diyerek vermemiş; en sonunda peygamber
buyurmuş ki “bu senin emelindir emrettin itaat etmedin” ancak Peygamber
efendimiz irtihal ettikten sonra sırasıyla halifelere getirmişse de onlar kabul
etmemişler. Hadis âlimleri açısından, kimisi sadece bu kıssayı zikretmiş
bazı âlimler ise, kıssanın sıhhatini araştırmıştır. Müfessirle ise sa’lebe
kıssasını naklederken, iki yol takip etmişledir. Onarın çoğu kıssayı Taberi’den
nakletmişlerdir. Bazı müfessirler ise, muhtelif tariklere farklı kaynaklardan
almışlardır. Hadis usulü açısından bakıldığı zaman, bu kıssanın senedi zayıftır
bur da soru şu: zayıf olmasına rağmen neden bu kıssa, müfessirlerin
tefsirlerine zikredilmiştir? İster müfessirler isterse muhaddisler olsun
kendilerine ulaşan her bilgiyi almalarından maksat bilginin kaybolup
gitmesinden korkmalarıdır. Bunun için müfessirler bu konuda titizliklerini her
konu hakkında çok ciddi bir şekilde göstermişlerdir.
Tarihsellik ve tarihselcilik kavramına
geçmeden önce, önce bu kavramı bir tanıyalım daha sonra konunun ana başlıklar
altında alarak buradan ne kastedildiğine bakalım. Şimdi ise tarihsellik
kavramını tarifi: her şeyin kökenini tarihte arayarak insanı yenilikten
alıkoyan bir politik tutuculuk’un simgesidir. Demiş “Chalybaeus” ancak
bu kavramlar, (tarihsellik ve tarihselcilik) batı’nın özgü kültürüne ait
kavramlardır. Yine de bu kavramların yapıları gereği, ortak kültürle etkileşim halindedir.
Fakat bu ifadeden sonra Esbab-ı nüzul ile tarihsellik kavramı arasında nasıl
bir ilişki kurulabilir sorusunu cevaplandırmaya çalışalım. Esbab-ı
nüzul-tarihsellik ilişkisine insanı tarihsel bir varlık oluşu bakımından
yaklaşmak mecburiyeti doğmaktadır. Yani insanın yapıp etmeleri şimdi için
bitmez onlar zamanın boyutlarına yayılmıştır. Zamanın boyutları ise uzayıp
giden bir boyut değil insanın ürünleriyle ve olaylarla doludur. Bu, insanın zamanın boyutları arasında bir bağ kurmasını, onları
bir birine bağlamsını gerektirir, bu da ancak bilen bir varlığın işi olabilir.
Bunun içindir ki, insan tarihsel bir varlıktır. Eğer insan hayvan gibi şimdi
içinde yaşasaydı, o zaman insanın yapıp- etmeleri arasında bir süreklilik söz
konusu olamazdı. Şimdi ise tarihsellik ve insan ilişkisini inceledikten sonra,
Esbab-ı nüzul ve tarihsellik meselesine bakmamız gerekir. Felsefe açısından ele
alındığında: 1.tarihsel olanın varlık biçimi 2. Gelip geçicilik 3. Tarihe
bağlı olma 4. Bir şeyin tarihsel olarak var olduğu olgusu.
Görüldüğü üzere Esbab-ı
nüzul ve tarihsellik kavramı ilişkisinde vurgulanması gereken konu, Kura’nı
Kerimin soyut bir düşünce biçimi değil de insanın öz niteliğiyle örtüşen bir
hidayet rehberi olduğudur. Diğer bir husus ise: kültürlere ait kavramları
kullanırken ele alınan yaklaşım benimsenmeli ve kullananların dünya görüşü göz
önünde bulundurulalı yani bu kavramları kullanan ilim adamları böylesi bir
yaklaşımı benimsemeleri hem de kullandıkları kavramı tarif etmeleri
gerekmektedir. Aksi halde bu kavramları kullananlar ile onları anlamakta
zorlananlar arasındaki “tartışma” yapıcı bir zemine oturmayacaktır.
ALLAH’IN YARDIMIYLA TAMAMLADIM
Hafize ELDERŞEVİ
Kur’an ve Bağlam kıraati hülasası
Birinci
Kitap
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NUZUL’ÜN ANLAŞILMASI
Araştırmanın Konusu, Önemi, Amaç ve Metodu
Esbâb-ı nüzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının asli bir unsurudur. Esbâb-ı nüzul, Kur’anı Kerimin anlaşılasında gerekli bir bilgi olarak değerlendirilmiştir. Sahabe, tabin ve teber tabiinden olan müfessirler Kur’anı özellikle esbâb-ı nüzulle tefsir etmişlerdir. Bu çalışmamızın Kur’anı Kerimi anlama gayreti içerisindeki araştırmacılara esbâb-ı nüzulden nasıl faydalanacakları, hangi ilkeler doğrultusunda rivayetleri değerlendirecekleri hususunda yararlı olacaktır. Emin el-Huli “ayetin sebebi nüzulü işte bu hadisedir.“ demeden önce ciddi bir araştırma yapmanın art olduğunu, bu hükmü vermeden önce epeyce düşünmek gerektiğini söylemektedir. (O halde bu ilkeleri pratiğe aktarmanın nasıl mümkün olacağına yönelik bir araştırmanın önemi bir kez daha anlaşılmaktadır.)
Amaç: esbâb-ı nüzul olgusunun Kur’anı Kerimin anlaşılması maksadıyla kullanılırken ve değerlendirirken yapılan hataları ortaya koymakla düşülebilecek yanlışlıklara dikkat çekmeyi amaçladık.
Metot:
1) Esbâb-ı nüzulün vakıasını ortaya koymak
2) Vakıayı ortaya koyduktan sonra eleştirmek
3) Eleştirdikten sonra hükme varmak
1.BÖLÜM
KUR’AN VE ESBÂB-I NUZUL İLMİ
A-
Kur’an İlimleri
Hakkında
Kur’an ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’anı Kerimdir. Çünkü Kuran kendisi üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen neticede yaşanılır kılınmasına, okuyucularını, muhataplarını teşvik eden vahiy mahsulü bir kitaptır.
Hz. Peygamber ve ashab döneminde Kuran ilimlerinin telifine gerek duyulmamıştır. Çünkü nüzule şahit olan sahabe mesajı anlayabilmekte ve anlayamadıklarını peygambere sormaktadır. Fakat daha sonra “ulumul Kuran” olarak adlandırılan bahislerin Hz. Peygamber ve ashabı tarafından bilindiğini söyleyebiliriz. Çünkü bu bahislerin iki kaynağı vardır.
1) Arap dili
2) Gözleri önünde cereyan eden hadiseler
Sahabe döneminde ulumul Kur’an faaliyetleri devam etmiştir. Tabiinden birçok öğrenci, yetiştirmişlerdir.
Hz. Ebubekir döneminde Kur’an cemedildi. Hz. Osman zamanında çoğaltıldı ve Hz. Ali döneminde harflerin noktalaması ve harekelemesine başlandı.
İslamiyet’in sınırlarının genişlemesiyle Arap olmayan kavimler Müslüman olmuştur. Bu şartlar ulumul Kur’an’ın tedvini için gerekli ortamı hazırlamıştır. Tabiin âlimleri ve diğerleri Kuran ilimlerinin esaslarını koymuştur. Mushaf’ın çoğaltılması ile kıraat ilmi ve resmu’l Kur’an ilminin ilk ele alınan ilimler olduğu bilinmektedir. Kur’an’ın lugavi yönden ele alınması kur ’ana noktalama ile hareke koymasıyla başladı. Böylece irab’ul Kur’an ilmi neşet etmiş oldu. Ayrıca esbâb-ı nüzul, mekki-medeni, nasih-mensuh ve garibul Kur’an ilimleri ilk tedvin edilen, kayda geçirilen Kur’an ilimleridir.
Ulumul Kur’an kavramının bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde billurlaşması zerkuşi sayesinde h8 vuku bulmuştur. Zerkesinin de katıldığı İbn’ul-Arabiden aktardığı görüşe göre Kur’an ilimleri üç nevidir; tevhid, tezkir ve ahkâm. Böylece Kur’an mesajının insan hayatını kuşatan ve yaşanan, akıp giden hayatı yorumlayan ilahi kapsamını üç başlıkta toplamış olmaktadır.
Genel olarak Kur’an ilimleri, konusu her yönüyle Kur’anı kerim olan Kur ’anla ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalarda olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.
Tefsir ilmi ise, Kur’an-ı kerimin izahını amaçlayan bir ilimdir. Yani ilmu’l tefsir veya ilmu tefsiri’l Kur’an, Kur’anı her bakımdan tetkik edip açıklamaya ve bildirmeye yarayan ilimdir. Bu ilmin konusunu Kur’anı kerim teşkil eder.
Kur’an ilimlerinden biri olan Esbâb-ı nüzul bilgisi sahabeye, müşahede ettikleri ortamda insani yapıp etmelerin sonucunda inen ayet ve ayetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması yeteneğini kazandırmıştır. Bunun anlamı onların Kur’an ilmini, onu hayata tatbik etme usulü ile birlikte öğrenmiş olmalarıdır. Bu açıdan esbâb-ı nüzul, kur ’anı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğer görmüşlerdir. Ayrıca rivayet yoluyla sonraki nesillere aktarıldığını tespit etmiş oluyoruz.
B- ESBÂB-I NÜZUL
İLMİ
Prof. Dr. Suat Yıldırım esbabı nüzulü “vahyin geldiği ortam” olarak yorumlamakta ve onu şöyle tanımlamaktadır:” bir veya daha fala ayeti tazammun etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden hadiseye denir.” Sebebi nüzul, semadan gelen vahi ilahinin, yeryüzünde istikbal ediliş çerçevesidir.
Esbabı nüzulün yeni bir tanımını şöyle yapabiliriz: nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya daha fazla ayetin, tazammun etmek ( hadiseyi soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri Kur ’anın cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebebi nüzul denir.
İbn Abbas sebebi nüzulleri soran ve araştıran bir sahabi olarak anılmaktadır. Tabiun döneminde de esbabı nüzul rivayetleri toplanmaya devam edilmiştir. İslamiyet’e gren kavimler ve ehli kitaplara olan münasebetler sebebiyle rivayetlerde artış olmuştur.
İlk müfessirler ayetin tefsirine sebebi nüzulünü zikrederek başlamayı adet edinmişlerdir.
İbn Aşur’a göre insanlar her ayetin nüzulüne bir hadisenin sebep olduğu vehmine düşmüşlerdir. Hâlbuki bu ne kadar yanlış bir vehimdir. Çünkü Kur’an insanların kurtuluşu için hidayet rehberi olarak gelmiştir. Onun nüzul hükümlerinin teşriine mudar olan hadiselerle sınırlandırılamazlar.
Esbabı nüzul alanında yazılan iki önemli eser vahidinin nüzulü ve Suyuti’nin “Lubabu’n-nükûl-fi esbabın-nuzül”dür.
C-
ESBABI NÜZUL
RİVAYETLERİ
Esbabı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir. Dolayısıyla bu alanda içtihada veya imal-i fikir etmeye mahal yoktur. Yani nüzul sebebi akılla idrak edilmesi mümkün olmayan, sadece işitme veya görme suretiyle bilinebilen ve sahabeden gelen rivayettir bu rivayet adeta Hz. Peygamber’den bildirilmiş hükmünde kabul edilir. Bunun için hadis usulünde hükmen merfu sayılır. Esbabı nüzulün iki kaynağı vardır:
1) Sahabe nakli (merfu)
2) Tabiun nakli ( mursel)
Bilindiği gibi ayetlerin nüzulünü yakından müşahede edenler sebeplerini bilip nüzul keyfiyetinden bahsedenler sahabeler olmuştur. Onların bu husustaki haberleri ‘el-hadisul-musned’ ad dolmuştur. Bir hadisin musned olması için hadisin muttasıl ve merfu olması gerekir. Merfu hadis; özellikle Hz. Peygamber’e isnat edilen söz, fiil ve takrirlerden ister mukatı isnatla, ister muttasıl isnatla rivayet edilmiş olsun bütün hadislere denir.
Sebebi nüzul rivayetlerinin bir kısmının tabiundan geldiğini görmekteyiz. Bu kabil rivayetlere de Mürsel denilmektedir.
Mürsel hadis: birçok sahabeye mülaki olmuş tabiunun Resulullah şöyle dedi yahut şöyle yaptı gibi sözlerle rivayet ettiği ve senette sahabe atlanış bulunan hadistir.
Sebebi nüzul rivayetlerinin hadis usulü açısından hükmünün ne olduğuna ve bu rivayetlerin rivayet siğaları açısında incelenmesi önemlidir. Rivayet siğaları iki başlık altında incelenir:
1) Sebep ifade etme nass olan rivayetler
2) Sebep ifade etmede nass olmayan ifadeler
Esbabı Nüzulü Nevileri Açısından Tasnif Etme
a) Esbabı nüzul rivayetleri: bu rivayetler nüzul ortamına ait surelerdir. O ortamın özelliklerini yansıtırlar. Mutlaka müsned-merfu hadis olmaları ve sıhhat” şartlarını taşımaları gerekir.
b) Tefsir için olan esbabı nüzul rivayetleri: bu rivayet kapsamına giren re’y ve içtihad ile misal getirmeye imkân veren rivayetlerdir.
Esbabı Nüzul rivayetlerinde İhtilaf Edilmesi
Tefsirde iki türlü ihtilaf vardır:
1) Nakle dayanan ihtilaf ( sahih, zayıf ve uydurma haberler)
2) İstidlalden doğan ihtilaf ( nakle dayanmayan ve akılla re’y ve içtihat yapılan yorumlardan kaynaklanan ihtilaf)
Umum-Husus Meselesi
Nüzul sebebi olmada nass olan bir rivayet ve akabinde inen ayetin hükmünün umum mu yoksa husus mu ifade ettiği meseledir. Hüküm “naslara nasların şümulündeki hükümlere göredir. Nüzul sebepleri nass’ları anlamak için vasıta olur; fakat onları tahsis vasıtası olamaz.
2. BÖLÜM
A) KUR’ANI KERİMİN
ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZULÜN YETERSİZ KALMA SEBEPLERİ
1. Rivayetler Açısından: kuranı Kerimin anlaşılmasında esbabı nüzulün yetersiz kalma sebeplerinin başında rivayetler meselesi gelmektedir. Esbabı nüzul rivayetlerinin yeteriz kalma sebeplerinin başında hadis usulü açısında incelendiğinde ulaşılan sonuçtur.
a) Merfu-Musned Esbabı Nüzul
Rivayetleri Üzerine
Esbabı nüzulün rivayet ve sema yoluyla nakil ve izah edildiği malumdur. Bu keyfiyeti icra edenler ise sahabeler olmuştur. Usulcü hadis âlimleri sahabenin Hz. Peygamber’e ref ettikleri ve ayetin nüzulünü yakından müşahedelerine veya sebeplerini bilip nüzul keyfiyetinden bahsettikleri haberlere “el-Hadis’ul musned” demişlerdir. Ancak mevkuf denilen sahabe sözleri ile maktu denilen nüzul meselesinin tespiti konusunda açıklığa kavuşturulması gereken bir kriterdir. Bunun anlamı sahabe ve tabiinden rivayet edilmiş ahval ve efal hakkında “müsned” terimi kullanılamaz. Dolayısıyla bu rivayetler tefsir için yapılmış rivayetlerdir.
b)
Mürsel Esbabı Nüzul
Rivayetler Üzerine
Tabiinlerden yapılan ve onların Hz. Peygamber’e veya dönemine izafe ettikleri esbabı nüzuller Mürsel rivayetlerdir ve sahabe ismi anılmaz. Mürsel hadisin hüccet olup olmayacağı âlimler arasında tartışılmıştır. Burada Mürsel esbabı nüzul rivayetleri hakkında söylenmesi gereken hususlar ise şunlardır:
1) Sebebi nüzul rivayetini nakleden mürsil “sika” dan rivayetle irsal ’de bulunuyorsa bu Mürsel kabul edilir.
2) Mürsil, sika ve gayr-i sikadan rivayet etmekle maruf ise rivayeti de hali meçhul yapıyorsa bu Mürsel mevkuf” olur.
3) Sika ravilen rivayetlerine muhalif Mürseller ise merduddur. Mürsel sebebi nüzul rivayetleri hüccet olma şartları göz önünde bulundurularak derlenmelidir. Sonra senet ve metin tenkidi yapılmalıdır.
c)
Senetlerin
Hazfedilmesi
Bir dönem senetsiz rivayetler mevcut olmuştur. Bundan esbabı nüzul rivayetlerinin ne derece etkilendiği araştırılabilir ve ortaya konabilir. Senet ulema tarafından çok önemsenmiştir. Abdul b. Mubarek: “ isnad dinin bir parçasıdır isnat olmasaydı kim ne istiyorsa dilediğini söylerdi.” Senedin önemli olmasının sebebi şüpheye mahal bırakmayan zannı galiple “bu hadis Hz. Peygamber tarafından söylenmiştir.” Diyebilmektir. Ta ki şeriatı hadise bina edelim, ahkâm-ı ona dayandıralım.
d)
Rivayetlerin
Tasnifine Dikkat etmeme
Sebebi nüzulde rivayet çokluğu vardır ve bu çok sayıda rivayetlerin tasnif edilmesi zorunlu hale gelmektedir. Sebebi nüzul rivayetlerinin;
1- Esbabı nüzul rivayetleri
2- Tefsir için yapılan esbabı nüzul rivayetleri ( değerlendirmeleri) olarak iki nevi halinde incelenmesi bize makul yol görünüyor.
Esbabı nüzul Kur’an-ı Kerimin bütünlüğüne dâhil bir olgudur ve anlaşılması konusunda Kur ’anı “tarihi bir görüş açısı” içine koyar ve anlaşılması yolunda iki hususta bizi aydınlatır.
1- Ayetlerin imada bulunduğu hususu anlamak ancak bu olayları bilmekle mümkündür.
2- Ayetin umum ifadesini tahsis edecek olay ve ayeti zahirinden çevirecek vecihlerden bir veçhi bilmek ayetin maksadının bilinmesine imkân sağlar.
Esbabı nüzul tasnifinde ilk grup rivayetler nüzul asrını yansıtmakta veya Hz. Peygamber’in Kur’an anlayışını, yorumlayışını aydınlatmaktadır. İkinci grup rivayetlerde ise sahabeler ve tabiinlerin tefsir rivayeti olarak yorumladığımız esbabı nüzul rivayetleridir. Bu rivayetler kendi dönemlerinden ve deneyimlerinden bir şeyler katarak Kur ’anı anlama gayretleridir.
e)
Rivayet Sığalarına
Dikkat Göstermeme
Sahih rivayetlerin ibaresi bütün hallerde nüzul sebebini beyan etmekte nass değildir. Nass olmayan (ihtimal bildiren) rivayetler de vardır. Rivayetin sahih olması şartı yanında bir de “sebebiyet” ifade etmesi gerekmektedir. Sebebi nüzul rivayetinin sığasının “sebep ifade etmede nass olması” ilkesini ekliyoruz. Nass olmayan esbabı nüzul rivayetleri kesinlik ifade etmez ravinin re’yi, içtihadı söz konusudur. Bu durum “bu ayet bu anlama gelmektedir.” Şeklinde ifade edilir, yoksa asrında vuku bulmuş bir olayı nakletme türünden bir rivayet değildir.
2) UMUMU
HUSUSİLEŞTİRME AÇISINDAN
Esbabı nüzulün (nass) olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılması çabasıdır. Tartışmanın odağında muteber olan sebebin hususiyetidir. Görüşü ile muteber olan lafzın umumiyetidir görüşü teşkil etmektedir.
Âlimlerin ekseriyeti hükmün, sebebinin hususiliğine değil lafzın umumiliğine göre olduğunda ima vardır. Hz. Peygamber zamanından beri sahabe ve müçtehit imamların anlayış ve tatbikatı bu olmuş ve buna hiçbir zaman karşı çıkan bulunmamıştır. Hüccet nasların kendisidir, sebepleri değildir.
B)
KUR’AN-I KERİMİN ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİNİİN DOĞURDUĞU OLUMSUZ
SONUÇLAR
1) YORUM
ZENGİNLİĞİNE ENGEL OLMASI
Kur’an-ı Kerim içinde bulunan lafızların manalarını bilmek istemelerinin insanların fıtri bir gereksinimi olduğunu dikkate alır. Bu nedenle de onları ayetleri üzerinde tefekküre, tezekküre ve tedebbüre davet eder. O, insanların karşısına duygu ve düşüncelerine uygun düşen, inan ve eylemlerine cevap veren ve kafalarını kurcalayan büyük meselelere tam bir çözüm getiren kendine has br cazibe ile çıkmıştır. Bu gerçek, Kur ’anı Kerimin yorum zenginliğine tanıdığı imkânları gösterir.
Kavrayış ve yorumlayış biçimlerinin farklılık gösterebilir olması öncelikle Kur’ anın sonra da insan fıtratın tabii bir sonucudur. Kavrayış-yorum farklılıklarından da Kur’an mesajının ortadan kaldırıldığı sonuç çıkmaz. Aksine onun mesajının hakikatine ait vecihler ortaya konulmuş olur. “herkes Kur’an’dan Cenab-ı Hakk’ın kendisine ihsan ettiği yetenekleri ölçüsünde yararlanır der zerkesi.
Bu genel çerçeveden hareketle esbabı nüzul rivayetleri yorum zenginliğini şu şekilde engeller;
1- Her ayete nüzul sebebi arama çabaları
2- Ayetin mana bakımından birçok veçhesi olabilir diye düşünmek varken nüzul sebebi ile sınırlı kalma ihtimali
3- Ayetin sebebi nüzulündeki olayın çerçevesi içinde sıkışıp kalma
2)KUR’ANI
KERİMİN EVRENSEL HEDEFİ OLAN KUR’AN-İNSAN-HAYAT BÜTÜNLEŞMESİNİ ÖNLEMESİ
Kur’ anı Kerimin birçok mümeyyiz sıfatından biri evrenselliktir. Kur ’anı Kerim, ferde ve topluma, bütün insan sınıflarına, bütün memleketlerde ve bütün devirlerde, insan hayatının bütününe maddi olduğu kadar manevi bir hidayet rehberi olduğunu söyler.
Esbabı nüzul rivayetleri ile aktarılan nüzul ortamı hadiselerinin hatta sahabe ve tabiinlerin kendi dönemlerinin izlerini taşıdığı ve bunların tefsir için yaptıkları esbabı nüzul rivayetlerindeki olayların, gelecekte aynı durumlar ile karşılaşacak aynı halleri yaşayacak insanlar içinde geçerli olduğunu görmemiz gerekmektedir. Çünkü bir ayetin anlamı-anlamları nazil olduğu zaman-mekân bağlamının ifade ettiklerinden daha fazla anlam ifade etmektedir.
3.BÖLÜM
1) ESBABI
NÜZULE OLAN İHTİYACIN SINIRLARINI BELİRLEYEN İLKELER
a) GENEL İLKELER
Birinci ilke: esbabı nüzul rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir.
İkinci ilke: esbabı nüzulü bilmeden de Kur’ anı Kerimi anlamak mümkündür. Kur’ anı Kerimin özünü bir bağlam bütünü olarak genel anlamını mesajını tanımak ve kavramak mümkündür. Selef-Halef bütün âlimlerin nüzul sebeplerini bilmenin önemi üzerinde durmuşlar. Onların tavrı, ayet, nüzul sebebi bilinmeden anlaşılmaz anlamına gelmez. Nüzule sebep olan hadisenin veya sorunun cevabı Kur’ anı kerim elimizdedir.
a- Kur’ anı Kerimi bütünlüğü içinde okuyarak
b- Zahirinden gücümüzün yettiğini anlamaya gayret ederek çözümü Kur’ anda onun manalarında bulabiliriz.
b) ÖZEL İLKELER
Birinci ilke; sebebi nüzulü bilmenin muktezayı hali (gereğini) bilmek gibi olduğu hallerde şatibi “sebebi bilmenin anlamı halin muktezasını bilmek demektir.
İkinci ilke; sebebi nüzulünü bilmenin Kur’ anın zahir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu hallerde.
Üçüncü ilke; Kur’ anı Kerimin anlaşılmasında esbabı nüzule ihtiyacı ilk planda Kur’ an belirlemelidir. Kur’ anı Kerimi okuyan veya dinleyen kimse bu eylemi sırasında ayet ve ayetlerde bulunan üstü kapalı bir ifade hakkında manayı yakalamak için bir bekleyişe, arayışa giriyorsa o zaman sebebi nüzulü nakletmeye olayı ayrıntılarıyla anlatmaya ihtiyaç var demektir.
2) ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİNİN HADİS USULÜ AÇISINDAN TENKİDİ
a) bir rivayetin “sebep ifade etmede nass ve nüzul ortamına ait olabilmesi için müsned-merfu olması lazımdır.
b) sahabenin esbabı nüzul değerlendirmeleri sebep ifade etmede nass olmayan” rivayetlerdir. Bu kabil haberlerin hükmünün “mevkuf” olduğu bilinmelidir.
c) tabiunun esbabı nüzul değerlendirmeleri sebep ifade etmede nass değillerdir. Bu kabil haberlerin hükmünün ise “Mürsel” olduğu bilinmelidir.
d) metin tenkidi yapılmalıdır. Hadisin, haberin aslını oluşturur.
3)
RİVAYETLERİ TASNİF ETME
a) Esbabı nüzul rivayetleri; bu rivayetler ayet veya ayetlerin gerçek nüzul sebebi olan kıssaları, nüzul asrında ve nüzul ortamında meydana gelmiş hadiseleri ihtiva ederler. Sahabenin re’y ve içtihat söz konusu değildir.
Senet ve metin bakımından sıhhat şartlarını taşıyan müsned-merfu hadislerdir. Rivayet sığaları sebep ifade etmede nass olan sığalardandır. Burada önemli bir hususta rivayetleri muayyen kişiler veya olaylar sebebiyle nazil olan ayet ayetlerden söz etse bile asıl olan “umum” olduğunu unutmamaktır.
b) Tefsir için olan esbabı nüzul rivayetleri: Kur’ anı Kerimin anlaşılması amacıyla yapılmış nüzul sebebi değerlendirmeleridir. Bunlar nüzul asrında ve ortamında cereyan etmiş olsa bile sonucunda ayetin inmesine sebep olmuş hadiseler değildirler. Üç grup değerlendirme vardır;
1) Hz. Peygamber’in yaptığı sebebi nüzul değerlendirmesi
2) Sahabe ve tabiunun yaptığı sebebi nüzul değerlendirmesi
3) Müfessirlerin yaptıkları sebebi nüzul değerlendirmeleri
4) KUR’
ANI KERİMİN BÜTÜLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI
Bütün olarak “Kur’ anı Kerim” kavramı, Kur’ anın tüm özelliklerini yanlarını ve bütünlüğüne ait veçheleri ve bunlar arasındaki ilişkileri kucaklayan, kendisinin hususi muciz vahiy mahsulü karakterini belirleyen tastamamlık kendi iç kesinliği ve bunların tümünün oluşturduğu bir sistem anlamındadır. Kur’ an özne vurgusunu Allah merkezli oluşu üzerinde odaklaştırmıştır. Kur’ an, bütün yaratıklar arasında en büyük önemi insana vererek Allah kadar insana da dikkat çekmektedir. Kur’ anın esas düşüncesi insanın kurtuluşu ile ilgilenmektir. Hatta inzaline sebep olan mesele budur. İnsan, Kur’ anın bu ana vurgusuna ancak ona “bütün” olarak yaklaştığında ve bu çerçevede anlayabilir, kavrayabilir.
Kur’ anı Kerimin bütünlüğü içerisinde esbabı nüzulün yeri de bu bağlamda anlaşılmalıdır.
5)
SİYAK-SİBAK’IN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI
Kur’ anı Kerimin bütünlüğünü kavrayan ve bu bütünlük içerisinde siyak-sibak dikkatlice değerlendiren Kur’ an araştırıcılarının onu anlamakta sağlıklı ilkeler edinmiş olacaklarını söyleyebiliriz.
“gerçekten şu ayet veya ayetin şu bölümü bizim görüşümüzün doğruluğunu gösterir yahut şu kelimeden şöyle bir hüküm çıkarabiliriz. Gibi ifadelerle Kur’ anın küçük birimlerini fikri bütünlükten mücerret olarak değerlendirme siyak-sibakın göz ardı edilmesinde en büyük faktörlerden olmuştur. Ne yazık ki gerek tefsir kitaplarında, gerekse kelam ve İslam hukukuna dair kitaplarda bu tür değerlendirmeler çok geçmektedir. İhtilafları körükleyen en büyük amillerden birinin bu siyak-sibak çerçevesini dikkate almama hatası olduğu ortadadır.
İKİNCİ KİTAP
SA’LEBE KISSASI (Esbab-I Nüzule Yeni Bir Yaklaşım)
Hemen her müfessir tarafından Tevbe
suresinin 75. ayetinin nüzul sebebi olarak Sa’lebe b. Hâtıb kıssası
gösterilmiştir.Sire, Rical ve Tarih kitaplarında Sa’lebe kıssası iki yönden ele
alınmıştır. Bunlardan birincisi Sa’lebe’nin vasıfları ikincisi ise hadisenin
sıhhat derecesidir. Sa’lebe’nin vasıflarıyla ilgili olarak çeşitli bilgiler
verilmiştir. Hadisenin sıhhat derecesine gelince; Sa’lebe kıssası rivayetleri
hadis usulü açısından tenkit edilmelidir: Bu rivayetin senedi zayıftır. Ama
yine de bu hadiseye müfessirler eserlerinde yer vermişlerdir. Bunun sebebi
olarak ise isnad ilmi tam anlamıyla hayatlarına girmiş olan şahsiyetlerin,
isnadın zayıf olmasına önem vermeden, isnadın zikredilmesiyle mesuliyetten
kurtulacaklarına inanmaları ve ma lumatın yok olmayıp kendilerinden sonraki
nesillere aktarılmasını sağlama düşüncesi gösterilebilir. Müfessirlerden
bazıları bunu Taberi’den nakletmiş, bazıları ise farklı kaynaklardan
almışlardır. Müfessirlerden bazıları kıssayı kabul etmiş bazıları ise kabul
etmemiştir. El Uceyli, Sa’lebe’yi münafıklardan saymıştır. Taberi ise tevbe
suresinin 75. ayetini Sa’lebe kıssasıyla ilişkilendirmemiş ve bu ayette Cenab-ı
Hakk tarafından nifak ehlinin alametleri ortaya konulmuştur demiştir. Fahruddin
er Razi’de bu ayeti Sa’lebe ile ilişkilendirmeyen müfessirlerdendir. Çağdaş
alimlerimizden Süleyman Ateş’te çeşitli akıl yürütmelerle bu kıssanın doğru
olmadığına işaret eder.
Sa’lebe kıssası rivayetlerini incelediğimizde sebep ifade etmede nass
olmayan rivayetler grubuna girdiğini görmekteyiz. Yine Sa’lebe kıssasını
esbab-ı nüzul rivayeti mi yoksa tefsir için yapılmış esbab-ı nüzul rivayeti mi
olduğu açısından incelediğimizde ikinci gruba girdiğini kolaylıkla
anlayabiliriz. Hem bu ayet sadece bu olayla sınırlandırılırsa Kur’an’ın yorum
zenginliği engellenmiş olur.
O
dönemi incelediğimizde tarihi veriler bize Sa’lebe’nin vergi hükmünden muaf
tutulmasının mantıklı olmadığını gösteriyor. Çünkü o dönemde savaş giderleri
vb. giderler için devlet halktan vergi topluyordu.
Sa’lebe kıssasını siyak-sibak bağlamında
incelediğimizde,Tevbe suresinin 75. ayetini bu şekilde değerlendirdiğimizde
Allah’ın ahd edip de ahdini bozan , vaadinin hilafına hareket eden ve bu
eylemin sonucunda kalplerinde nifakın yerleştiği kişiler karakterize edildiğini
görmekteyiz. Kur’an vrensel mesajının muayyen fertlerle kilitlenip kalmasını
istemez.
Sonuç olarak;Tefsir
rivayetlerini eserlerinde nakleden tefsircilerin birçoğu ilmi yeterliliklerine
Salah ve takva ehli oluşlarına rağmen zayıf,garip, münker ve İsrail'i bir çok
hadis zikr etmişlerdir. hatta Uydurma hadis naklettikleri olmuştur. O halde
âlimlerimizin bir tefsir haberini kitaplarında rivayet etmiş olmaları her zaman
o rivayetin doğru olduğuna delil teşkil etmemelidir. Kuran'ın anlaşılması
konusunda esbab-U nüzül rivayetlerinin değerlendirilmesinde yeni bir usul takip
edilmelidir. Böylece tefsir kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivayet
temizlenmiş olacak ve Kuran'daki bir ayeti anlamak için tefsir kitaplarına
bakan kimseler onlarla karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle meşgul
olmaktan kurtulacaklardır.
Tevbe suresi 75. âyeti kerimesine anlamak ve
doğuruyu bulmak maksadıyla nakledilen Sa’lebe kıssası âyetin anlaşılmasına yönelik yorumları bu hadisenin sınırları
içerisinde bırakmıştır. Bu sebeple tefsircilerin bu konudaki yorumları birbirine
zıt olmuş ve Kuran'ın yorum zenginliğini tehdit etmiştir. Halbuki tevbe suresi
75. ayetini ve sebebi nüzulu olarak anlatılan Sa’lebe olayını Önerilen ilkeler ışığında bakılmış olsaydı Kuran'ı
Kerim'in mana zenginliği anlaşılacaktı. çünkü Kuran' la aydınlanacak
hayatımızın zenginliği onun zengin bir biçimde yorumlanmasıyla pratiğe
taşınmasıyla mümkündür.
ÜÇÜNCÜ KİTAP
TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik, tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyetinin sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır. Tarihsellik ve tarihselcilik 18-19. Yüzyılda tarih ilminden ne anlaşılacağı konusundaki felsefi tartışmalar sürecinde ortaya çıkmıştır. Batı düşüncesine ait bu kavramların İslam düşüncesi içerisinde değerlendirilmesi halinde, geçirmiş oldukları tarihsel sürecin ve mana sapmalarının göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
İnsan tarihsel bir varlık olarak
zamanı üç boyutu ile reel olarak yaşamaktadır. Bu durum onun tabiatını
gereğidir. İşte bu yönüyle tarihsellik kavramı ortak kültüre aittir. Ancak
anlam yüklerken, anlam çerçevesini belirlerken toplumlar farklı yaklaşımlar
sergilemektedir. Tarihsellik bu yönüyle de özgü kültür vasfını oluşturur. Bu bilgiler ışığında esbab-ı nüzul ve
tarihsellik kavramları arasında ortak kültür bağlamında nasıl bir ilişki
kurulabilir sorusuna şu açıklama yapılmaktadır. Bunun için Kur’an-ı Kerim’in
tarih ve tarihsel bilgi alanındaki genel ilkeler zikredilmelidir. Kur’an-ı
Kerim’in temel konusunun insan oluşu ve insanı hidayete iletme rehberi olmayı
ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında onun temel karakteristiğini
ortaya koymaktadır. Kur’an tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan zamanı
ve geleceği ile bir bütün halinde insanı faaliyet sahası olarak görür. O halde
esbab-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisine
1)Esbab-ı nüzulün
Kur’an’ın bütünlüğü içindeki yeri,
2) İnsanın tarihsel bir
varlık olması bağlamında bakılmalıdır.
Sonuç olarak: Esbab-ı nüzul-tarihsellik kavram ilişkisinde
vurgulanması gereken, Kur’an’ın yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet
rehberi olduğudur.
Başka
özgü kültürlere ait kavramlar kullanılırken, kavramların tarihleri, içerikleri,
kullanıcının dünya görüşü göz önünde bulundurulmalı. Kullanılan kavramların hangi manada
kullanıldıkları belirtilmelidir.
“Esbab- nüzul rivayetleri” ile yazılacak
“orijinal tarih” nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkanı sunacaktır.”
Tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri” ile yazılacak “düşünülmüş tarih”,
çok sayıda insani faaliyeti/başarıları, Kur’an’ı anlamaya çalışan insanın bakış
ufkuna sunacaktır. Bu, insanın varlık bilincine katkı sağlayacaktır. Bu ise
esbab-ı nüzulün Kur’an’ın anlaşılmasındaki önemini ortaya koymaktadır. Bu
yaklaşımla esbab-ı nüzul, nüzul ortamının tarihsel bir unsuru olarak Kur’an-insan-hayat
bütünleşmesinin nasıl temin edildiğinin somut örneklerini vermektedir. O halde orijinal
tarih bize Kur’an-insan-hayat bütünleşmesinigösteriyor; düşünülmüş tarih ise Kur’an’ın yaşanabilir olduğunu göstermektedir.
Kur'an ve Bağlam
- Kur'an ilimlerinin kaynağı bizzat
Kur'an'ı Kerim'dir . Çünkü Kur'an'ı Kerim, kendisi üzerinde düşünülmesini ,
anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen, neticede yaşanılır kılınmasına
okuyucularını-muhatablarını teşvik eden vahiy mahsulu bir kitaptır .
- Kur'an ilimleri konusu her yönüyle
Kur'an'ı Kerim olan , Kur'anla ilgil, veya Kur'an'ın içerdği ilim ve
araştırmalardan oluşan , Kur'an'ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı
olmayı gaye edinme bir bilgi alanıdır .
Tefsir ilmide , Kur'an-ı Kerim'in sözcüklerini ,
anlamlarını Kur'an'la ilgili ilimler gereğince araştıran bir ilimdir .
- Mushafın çoğaltılması ile kıraat
ilmi ve resmu-l Kur'an ilminin ilk ele alınan ilimler olduğu bilinmektedir .
Kur'an'ın lugavi yönden ele alınması ise Ebu'l-Esved ed-Dueli'nin Kur'an'an
noktalama ile hareke koymasıyla başldı . Böylece i'rabu'l-Kur'an ilmi neşet
etmiş oldu ç Ayruca esbab-ı nüzul, Mekki-Medeni, nasih-mensuh ve garib'l-Kur'an
ilimleri ilk tedvn edilen , kayda geçirilen Kur'an ilimleridir .
Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya
Hz.Peygamber'e yöneltilmiş bir souya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha
fazla ayetin, tazammun etmek (hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve
özellikleriiçermek), cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile
teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir
.
- Esbab-ı Nuzul ilmi nakli
ilimleridir.Okuma yazma bilen sahabelerin sayısı çok olmadığından öğretim
‘talim’ yoluyla sözlü olarak aktarılmıştır. Esbab-ı nuzul rivayetlerinde sahabe nakli ve tabiun nakli öne
çıkar.Sahabe nakli merfudur.Sened ve metin sahihdir.Tabiun nakli ise mürsel
olup aranan şartlar; senedin ve metnin sahih olması,rivayeti destekleyen bir
başka tabii rivayeti, ravinin tefsir imamlarından olması (Mücahid,İkrime,Said
b.Cübeyir gibi),ve ilmi doğrudan bilginin sahibinden almış olması sayılır.
Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü açısından
Kur’an’ın bütünlüğünü en iyi ifade eden ‘’Bütün olarak Kur’an’ı kerim’ dir.
Bütün olarak Kur’an tamamen birleşik bir bütün olarak kavranmalıdır. Çünkü
Allah-insan –evren ilişkisinin anlaşılması ve de Kur’an’daki kelimelerin,
cümlelerin, ayetlerin ve surelerin manaları ve de kazandıkları yeni manaları
hep Kur’an’ın bütünlüğü dahilindedir.
- Kur’an-ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulden yararlanırken siyak-sibak ‘ın göz
önünde bulundurulması Kur’an’ın bütünlüğü açısından önemlidir.
Sibak
:Bir şeyin öncesi geçmişi, bağ, sözün baş tarafı gibi anlamlara gelir. Siyak
ise: İfade üslup, sözün gelişi gibi anlamlara gelir.
Kur’an’ın
anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerini değerlendirirken ayetlerin
siyak-sibakına mutlaka bakılmalıdır. Ayetlerin bağlamı ile münasip olmayan
rivayetlere itibar edilmemesi gerekir. Nass-siyak-sibak-rivayet
uyumuna kesinlikle dikkat etmek gerekir.
- Esbab-ı nüzulün tarihsel bir gerçek olması ile onun
tarihe bağımlı olması da birbirinden farklı şeylerdir . Çünkü esbab-ı nüzul
dini bir fenomen olarak, hakikati , tarihsellikten bağımsız olan bir gerçek
olarak da düşünülmelidir . Çünkü esbab-ı nüzul orijinal yorum -orijinal
tarihtir .
- Esbab-ı nüzul Kur'an'ı Kerimin soyut bir düşünce veya
düşünce biçimi olarak kalmadığının, aksine yaşanmış , yaşanabilir ve yaşanacak
bir hakikat , bir hidayet rehberi olduğunun en büyük delilidir .
Esbab-ı nüzulun Kur'an'ı Kerim'in anlaşılmasında tespit
edilen ilkeler çerçevesinde ve onlara uyarak değerlendirilmesibirçok faydalar
temin edecektir :
1- Kur'an'ı Kerim'in anlaşılmasında insanın bakış ufkuna
henüz girmemiş , insanın dikkatine açılmamış sınırsız sayıda olgu olduğu göz
önünde tutulacaktır .
2- Konulu tefsir çalışmalarında esbab-ı nüzulün, nüzul
ortamının ve şartlarını aksettiren yönünden sağılıklı bir şekilde istifade
olunacaktır .
3- Esbab-ı nüzul bilgisi ile oluşan nedensel halkaları
nüzul asrına doğru izleme imkanı doğacaktır . Bunun da insani davranışların
tarihini tespit etmede, yazmada yararlanılabilecektir .
4- Müfessirler üzerine yapılan monografik çalışmalarda
esbab-ı nüzulle ilgili zikredilen ilkelerin uygulanması çok isabetli olucaktır
. Bir kere müfessirin esbab-ı nüzul alanındaki ilkelerini ortaya koymak mümkün
olacaktır . Bu da Kur'an'ı Kerim'in anlaşılması sürecinde bu malzemenin nasıl
değerlendirildiğini tespit etme imkanı verecektir .
Sema YİĞİT
14952706
Birleşik Doktora
PROF.DR. AHMET NEDİM SERİNSU’NUN ‘KUR’AN VE BAĞLAM’ ADLI KİTABININ HULASASI
Kur’an-ı Kerim ve doğru anlaşılması açısından esbâb-ı nuzûl kavramının yeri önemlidir. Esbâb-ı nuzûl kavramının açıklığa kavuşması için Kur’an ilimleri (Ulûmu’l-Kur’an) kavramının iyi anlaşılması gerekmektedir. Kur’an ilimleri başlangıçta Kur’an’ı anlama çabası içerisinde ortaya çıkmış, onu anlama yolculuğuna çıkanların disiplinize ettiği bir çalışmalar bütünüdür. Esbab-ı nüzulün kavramlaştırılması ve literatüre yerleşmesi ilk defa Zerkeşî ile birlikte h. 8. asırda gerçekleşmiştir. Kur’an ilimleri konusu her yönüyle Kur’anla ilgili olan ve Kur’an’ın daha iyi anlaşlılmasına yardımcı olan Kur’anla ilgili ya da Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan bilgi alanıdır. Kur’an ayetlerinin nazil olduğu ortamda meydana gelen bir olay ya da Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulan bir hadise ya da açıklanması gereken bir mevzu üzerine ayetlerin nazil olmasıyla, vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nuzûl denir. Esbâb-ı nuzûl rivayetlerinin ilk kayda geçirildiği eserler tefsir kitapları değil hadis mecmualarıdır. Hadis kitaplarında geçen ilgili bablardaki rivayetler ve esbâb-ı nuzûl kitapları sonraki nesillere o ayetlerin vahyedildiği ortamı resmedebilmek için ortaya çıkarılmış eserlerdir. Esbâb-ı nuzûl konusunda iki türlü rivayet sözkonusudur. Bunlardan birincisi sahabenin ayetlerin sebeb-i nuzûlunu izah için müsned-merfu naklettikleri rivayetler, diğeri ise sahabeden müsned-merfu olmayan rivayetlerdir ki bunlar ayetleri tefsir için söylenmiş izah mahiyetindeki değerlendirmelerdir. Rivayetleri çeşitleri açısından a)Nuzûl ortamına ait ve o ortamın özelliklerini yansıtan müsned- merfu hadislerden oluşan esbâb-ı nuzûl rivayetleri b)Ayet ve ayetlerin manasının kapsamına giren nuzûl asrında vuku bulmuş veya bilahare meydana gelmiş bir hadisenin rey ve ictihad ile misal getirildiği haberlerden oluşan esbâb-ı nuzûl rivayetleri olarak ayırmak gerekir.
Esbab-ı nüzul rivayetleri hakkında dikkat edilmesi gereken hususlar vardır: a) Her ayete bir sebep arayanların tutumları sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedileştirilmesi, isrâilî haberler ve uydurma rivayetlerin esbâb-ı nuzûl alanına dahil edilmesi, b) Esbâb-ı nuzûlun nuzûl ortamında cereyan etmemesine rağmen o döneme mal edilmesi. Elbette bunun sonucunda bazı problemler zuhur etmiştir. Bunlar taaddüd (sebeb-i nuzûlun taaddüdü, nuzûlun taaddüdü), taahhur (hükmün veya nuzûlun taahhürü), nassın umum mu yoksa husus mu olduğudur. Ortada birçok rivayet vardır ve bu rivayetlerin rekabeti içerisinde titiz bir çalışmayla tasnif edilmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu çelişkilere bir örnek vermek gerekirse Sa’lebe kıssasından bahsedilebilir.Tevbe suresi 75. ayette kendilerine nimet verildiği halde azgınlaşan insan profilinden bahsedilirken tefsirlerde bu ayetin Sa’lebe için nâzil olduğu rivayet edilmektedir. Sa’lebe Hz. Peygamber’den zenginlik için dua istemiş, Hz. Peygamber’in kendisine ‘hayırlı olanı iste’ ikazına rağmen kendisi zenginlik talebinde ısrar etmiş ve zenginliği elde ettikten sonra da tedrici olarak İslam toplumundan uzaklaşmıştır. Kimi rivayetlerde Uhud’da şehid olduğu söylenmekte iken kimi rivayetlerde ise Hz. Osman döneminde helak olduğundan bahsedilmektedir. Hz. Peygamber hayatta iken kendisinin pişman olup sadakasını getirdiği ancak Hz. Peygamber’in kabul etmediği, arkasından Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in de sadakalarını kabul etmedikleri rivayetler arasındadır.
Esbâb-ı nuzûl ilmi ile ilgili bir diğer tartışma konusu da tarihselciliktir. 18. ve 19. yy’da Batı’da ortaya çıkan tarihselcilik anlayışı kutsal metinlerin zamansal ve mekansal olgulara hapsedilmesine yol açmaktadır. Unutulmamalıdır ki Batı’daki Aydınlanma ve Modernite sonrasında kendi kutsal kitaplarına makuliyet kazandırma çabası içerisinde ortaya çıkan bu kutsal kitap okuma metodunun elbette Kur’an için uygulanması sözkonusu olamaz. Vahyedilen ayetlerin insan ve zaman gerçeğinden kopuk olarak vahyedilmesi muhatabın insan olmasının bir sonucudur. Zira Kur’an, her nasıl 14 asır evvel hayatın tam ortasında cereyan eden hadiseler üzerine nâzil olduysa bugün de aynı insanoğlu arasında cereyen eden hadiselere uyarlanabilecek, hayatın gerçeklerinin soyutlanmış bir şekilde değil elbette insanoğlunun ihtiyaçları neticesinde peyderpey vahyedilmiştir.
Sonuç, esbâb-ı nuzûl konusunda tefsirlerde yer alan kafa karışıklığı ve birbirine zıt rivayetlerin yer alması, sahabeden rivayet edilen müsned ve merfu olan rivayetlerle müsned ve merfu olmayan rivayetlerin birbirine karışması, bu rivayetleri aktaranların ciddi bir isnad tenkidi yapmaması hatta isnatsız bir takım rivayetlere bile yer verilmesinden meydana gelmektedir.Tüm bu rivayetlerin ciddi çalışmalar ile ele alınması gerekmektedir.
Sema YİĞİT
14952706
Birleşik Doktora
PROF.DR. AHMET NEDİM SERİNSU’NUN ‘KUR’AN VE BAĞLAM’ ADLI KİTABININ HULASASI
Kur’an-ı Kerim ve doğru anlaşılması açısından esbâb-ı nuzûl kavramının yeri önemlidir. Esbâb-ı nuzûl kavramının açıklığa kavuşması için Kur’an ilimleri (Ulûmu’l-Kur’an) kavramının iyi anlaşılması gerekmektedir. Kur’an ilimleri başlangıçta Kur’an’ı anlama çabası içerisinde ortaya çıkmış, onu anlama yolculuğuna çıkanların disiplinize ettiği bir çalışmalar bütünüdür. Esbab-ı nüzulün kavramlaştırılması ve literatüre yerleşmesi ilk defa Zerkeşî ile birlikte h. 8. asırda gerçekleşmiştir. Kur’an ilimleri konusu her yönüyle Kur’anla ilgili olan ve Kur’an’ın daha iyi anlaşlılmasına yardımcı olan Kur’anla ilgili ya da Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan bilgi alanıdır. Kur’an ayetlerinin nazil olduğu ortamda meydana gelen bir olay ya da Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulan bir hadise ya da açıklanması gereken bir mevzu üzerine ayetlerin nazil olmasıyla, vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nuzûl denir. Esbâb-ı nuzûl rivayetlerinin ilk kayda geçirildiği eserler tefsir kitapları değil hadis mecmualarıdır. Hadis kitaplarında geçen ilgili bablardaki rivayetler ve esbâb-ı nuzûl kitapları sonraki nesillere o ayetlerin vahyedildiği ortamı resmedebilmek için ortaya çıkarılmış eserlerdir. Esbâb-ı nuzûl konusunda iki türlü rivayet sözkonusudur. Bunlardan birincisi sahabenin ayetlerin sebeb-i nuzûlunu izah için müsned-merfu naklettikleri rivayetler, diğeri ise sahabeden müsned-merfu olmayan rivayetlerdir ki bunlar ayetleri tefsir için söylenmiş izah mahiyetindeki değerlendirmelerdir. Rivayetleri çeşitleri açısından a)Nuzûl ortamına ait ve o ortamın özelliklerini yansıtan müsned- merfu hadislerden oluşan esbâb-ı nuzûl rivayetleri b)Ayet ve ayetlerin manasının kapsamına giren nuzûl asrında vuku bulmuş veya bilahare meydana gelmiş bir hadisenin rey ve ictihad ile misal getirildiği haberlerden oluşan esbâb-ı nuzûl rivayetleri olarak ayırmak gerekir.
Esbab-ı nüzul rivayetleri hakkında dikkat edilmesi gereken hususlar vardır: a) Her ayete bir sebep arayanların tutumları sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedileştirilmesi, isrâilî haberler ve uydurma rivayetlerin esbâb-ı nuzûl alanına dahil edilmesi, b) Esbâb-ı nuzûlun nuzûl ortamında cereyan etmemesine rağmen o döneme mal edilmesi. Elbette bunun sonucunda bazı problemler zuhur etmiştir. Bunlar taaddüd (sebeb-i nuzûlun taaddüdü, nuzûlun taaddüdü), taahhur (hükmün veya nuzûlun taahhürü), nassın umum mu yoksa husus mu olduğudur. Ortada birçok rivayet vardır ve bu rivayetlerin rekabeti içerisinde titiz bir çalışmayla tasnif edilmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu çelişkilere bir örnek vermek gerekirse Sa’lebe kıssasından bahsedilebilir.Tevbe suresi 75. ayette kendilerine nimet verildiği halde azgınlaşan insan profilinden bahsedilirken tefsirlerde bu ayetin Sa’lebe için nâzil olduğu rivayet edilmektedir. Sa’lebe Hz. Peygamber’den zenginlik için dua istemiş, Hz. Peygamber’in kendisine ‘hayırlı olanı iste’ ikazına rağmen kendisi zenginlik talebinde ısrar etmiş ve zenginliği elde ettikten sonra da tedrici olarak İslam toplumundan uzaklaşmıştır. Kimi rivayetlerde Uhud’da şehid olduğu söylenmekte iken kimi rivayetlerde ise Hz. Osman döneminde helak olduğundan bahsedilmektedir. Hz. Peygamber hayatta iken kendisinin pişman olup sadakasını getirdiği ancak Hz. Peygamber’in kabul etmediği, arkasından Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in de sadakalarını kabul etmedikleri rivayetler arasındadır.
Esbâb-ı nuzûl ilmi ile ilgili bir diğer tartışma konusu da tarihselciliktir. 18. ve 19. yy’da Batı’da ortaya çıkan tarihselcilik anlayışı kutsal metinlerin zamansal ve mekansal olgulara hapsedilmesine yol açmaktadır. Unutulmamalıdır ki Batı’daki Aydınlanma ve Modernite sonrasında kendi kutsal kitaplarına makuliyet kazandırma çabası içerisinde ortaya çıkan bu kutsal kitap okuma metodunun elbette Kur’an için uygulanması sözkonusu olamaz. Vahyedilen ayetlerin insan ve zaman gerçeğinden kopuk olarak vahyedilmesi muhatabın insan olmasının bir sonucudur. Zira Kur’an, her nasıl 14 asır evvel hayatın tam ortasında cereyan eden hadiseler üzerine nâzil olduysa bugün de aynı insanoğlu arasında cereyen eden hadiselere uyarlanabilecek, hayatın gerçeklerinin soyutlanmış bir şekilde değil elbette insanoğlunun ihtiyaçları neticesinde peyderpey vahyedilmiştir.
Sonuç, esbâb-ı nuzûl konusunda tefsirlerde yer alan kafa karışıklığı ve birbirine zıt rivayetlerin yer alması, sahabeden rivayet edilen müsned ve merfu olan rivayetlerle müsned ve merfu olmayan rivayetlerin birbirine karışması, bu rivayetleri aktaranların ciddi bir isnad tenkidi yapmaması hatta isnatsız bir takım rivayetlere bile yer verilmesinden meydana gelmektedir.Tüm bu rivayetlerin ciddi çalışmalar ile ele alınması gerekmektedir.
Ziya CEBECİ
Öğrenci No: 14912739
Tezli Yüksek Lisans
KUR'AN VE BAĞLAM
Yüce Mevla insanı en güzel surette yaratıp ona, aklı düşünsün diye bahşetti. Bu düşünce incelendiği andan itibaren, tarih boyunca insanın kainat ve hayat hakkında hep sorular sormuş ve cevap aramıştır. Bugün de aramaktadır. Hz. Allah bu sorulara cevap vermek üzere keremi ve de lütfuyla resul ve enbiyayı ilahi vahiyle vazifelendirmiştir.Bu görev halkalarının sonuncusu Kur'an'dır, bu Kur'an on dört asır evvel Hz. Muhammed vasıtasıyla nazil olmuştur. İnsan da Kur'an'dan çözüm aramak zorundadır. Bu bağlamda kur 'andan faydalanmak isteyen başta, sahabiler, tabiiler, ve tebe-i tabiiler, Esbab-ı Nüzul ilminden yararlanmayı düstur edinmiş, onu tefsir etmiş ve de anlamaya çalışıp, onu yaşama gayreti içinde olmuşlardır. Bu da Kur'an'ın yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet rehberi olduğunun delilidir.
BİRİNCİ KİTAP :KUR'AN'IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NUZÜL'ÜN ROLÜ
Esbab-ı Nüzul ilmi, Kur'an'ın nüzul safhasında ana unsuru teşkil etmiştir. Çünkü Kur'an'ın anlaşılmasında sahabe, tabiin, tebe-i tabiin esbab-ı nüzulü Kur'an-ı tefsir ederken kullanmışlardır.Hz. Ali, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Abbas gibi sahabiler, ‘'Kur'an'da inen her ayetin kim hakkında ve nerede nazil olduğunu bildiklerine dair ‘'rivayetler de vardır.
Esbab-ı Nüzul ilmi, madem Kur'an'ın anlaşılmasında önemli bir yer alıyor, bu sahadaki sağladığı etki ve katkı ve ona olan ihtiyaç ortaya konmak üzere bu tespit gayet önem arz ediyor. Muhammed İkbal şöyle diyor: ‘'Akli zihni mirasımıza yeniden kıymet takdir etmeliyiz. Bunun için umumi İslam tefekkürüne hususi bir şey ilave edemsek de hiç olmazsa, sağlam muhafazakar, tenkit yoluyla, İslam aleminde alabildiğine yol alıp gitmekte olan hareketi kontrol altında tutacak bir hizmette bulunabilelim.''
BİRİNCİ BÖLÜM: KUR'AN İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZUL İLMİ
KUR'AN'IN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
Kur'an ilimlerinin kaynağı yine Kur'an'dır. Kur'an üzerinde tefekkür edilmesini anlaşılması ve açıklanmasını isteyen muhataplarından isteyen yaşanılır bir ilahi kitaptır.Ümmi olan efendimize tebliğ ve tebyin vazifesi yüklendiği, Kur'an'da ifade edilmiştir.Ümmi olan bu peygambere inen ilk emrin ‘'Yaratan Rab'ının adıyla oku...olması oldukça manidardır. Efendimiz bu siyaseti bu ilk vahiyle birlikte ortaya koymuş, Bedir deki esirlerin okuma yazma bilenlerin on Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmeleri karşılığı serbest bırakılmaları bunun en güzel örneğidir.Ayrıca Mescidi Nebevide eğitim öğretim için ‘'suffe ‘' denen yerleri inşa etmesi bu siyasetinin bir başka öneli destekçisidir. Açık bir dille peyderpey inen Kur'an'ı öğrenen ashab, anlayamadıkları yeri efendimize sorarak öğreniyorlardı. Öğrendiklerini yaşadıktan sonra ezberliyor, başka ayetlere öylece geçiş yapıyorlardı. İlk Muallimin içlerinde yaşıyor olması Kur'an ve ilimlerini tedvin ihtiyacı olmamıştır. Bu ilimler Arap dili ve meydana gelen vakıalara binaen Resulullah'ın tefsiridir. İlk şahitleri olan ashab elbette bunları en iyi bilenlerdi. Hz. Ebubekir döneminde Kur'an bir araya getirildi.Hz.Osman döneminde çoğaltıldı.Hz. Ali ve sonraki dönemlerde harekeleme- noktalama işine başlandı.
Tabiin de sahabilerin öğretisine binaen hal ve hareketleriyle ve de kavilleri ile Kur'an'ı tefsir etmeye çalışmışlardır. Adeta bunu da arkadan gelen nesillere telkin etmişlerdir. Zaten hemen sora gelen nesillerde bunun semeresini görmekteyiz. İlk semereler Kur'an ilimlerine yönelik Kur'an'a noktalama ve hareke konmasıyla neş'et etmiş, diğer Kur'an ilimleri olan esbab-ı nüzul, Mekki-Medeni,nasih-mensuh gibi ilimler takip etmiştir. Kur'an'ın anlaşılmasında diğer disiplinler müteakip asırlarda çoğalmıştır. Bu da tabi bir sonuçtur.
Ulumu'l-Kur'an'ın sistematik olarak h.8.asırda vuku bulduğu, tercih edilen bir görüştür.Ancak selefi salihinin ve mütekaddimun alimlerinin de sistematik olmayarak bu ilmi kullandıkları gözlemlenir. Bununla beraber Ulumu'l-Kur'an ile Ulumu't-Tefsir arasında bir ilişki söz konusudur. Ulumu'l-Kur'an Kur'an'ın bütün ilim ve araştırmalarıyla alakalı iken, Ulumu't-Tefsir ise sadece Kur'an'ın anlaşılmasına yönelik bir ilimdir.
Kur'an ilimleri arsında esbab-ı nüzul ilminin sahabiler kanalıyla müşahede olunan olaylara binaen zuhur etmesi, tabiine şifahi olarak öğretilmesi ehemmiyetini ortaya koymaktadır.Ayrıca Esbab-ı nüzul ilminin nakli ilimlerden olduğunun da göstergesidir.
ESBAB-I NUZUL İLMİ TANIMI,DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
Esbab-ı Nüzulün tarih boyunca birçok tarifi olmuştur. Farklı tariflerden yola çıkarak esbab-ı nüzulün tarifini yapacak olursak : ‘' Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber'e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.''
Gelişim ve Doğuşuna gelince;Esbab-ı nüzul Kur'an'la paralel olarak gelişim göstermiştir. Tedrici inen Kur'an, hayatla beraber canlı örnekler ve derslerle, insanın kalbine ve şuuruna hitap etmiştir.Kur'an nüzul olurken,dönemin edebi geleneklerini, zevklerini kaile alarak hitap etmiş, etkisini edebi yönden de göstererek bu alanda da icazını göstermiştir. Bu da bizlere Kur'an'ın anlaşılmasında Arap dili belağatının ve de şirinin anlaşılması önemini ortaya koymaktadır. Bundan anlaşılıyor ki, dönemin insanları bu bilgilere vakıf oldukları için Kur'an'ı daha iyi anlıyorlardı. Doğal olarak ayetlerin hangi şartlar çerçevesinde nazil olduklarını öğrenmek istemişlerdir.
Efendimizin vefatından sonra İslamiyet'i kabul edenler Peygamberler ve Kur'an'da ki kıssalar hakkında bilgiyi sahabilerden öğrenmeye çalışmışlardır. Bu da zamanla bu ilimleri tedvin edecek insanlar çıkmış, bu bilgilerde bir disiplin halini almıştır. Sonuç olarak birçok ilimle( hadis, kur' an ilimleri, tarih...) münasebeti bulunan esbab-ı nüzul ilmini, tarihi seyrinde görülen bu münasebetlerden soyutlamak mümkün değildir.Ancak bütünlük çerçevesi içinde ele alınırsa en sağlıklı sonuçlara ulaşılabilir.
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ
ESBAB-I NÜZULÜ BİLMENİN YOLU
Esbab-ı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir. Esbab-ı nüzulde ictihada ve fikir beyanına mahal yoktur. Ancak işitme ve görme yoluyla sahabilerden gelen rivayetlerle bilinebilir. Bu da Efendimizden gelmiş olarak addedilir. Demek ki sahabiden nakledilen sebeb-nüzul rivayeti onu bilmenin yoludur. Suyuti bu olguyu, sahabenin, olayları kuşatan şartları bilmekle elde ettiklerini söyler. Şöyle zihnimizde bir tablo tasavvur ettiğimizde, vahiy, nüzul ortamı, Hz peygamber, sahabiler ve nüzul ortamı bu olguyu oluşturduğunu tasavvur edebiliriz.
HADİS USULÜ AÇISINDAN ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLRİ
Bu açıdan ele alınıp incelenmesi, bu rivayetlerin hadis usulü açısından hükmünün ne olduğunun, söylenenleri ortaya koymak amacını güder.Daha evvel bahsettiğimiz gibi nüzul sebebini, ayetlerin nüzulünü müşahede eden sahabeden sema ve nakl yoluyla sonraki nesillere aktaran sahabiler olduğunu, esbab-ı nüzulü de en sağlıklı yolu bu olduğunu söylemiştik.
Buna binaen sahabeden gelen rivayetler Musned(zahiren muttasıl bir senetle sahabenin resulullah'a ref' ettiği haber) olarak geldiği gibi Mürsel (sahabinin düşüp tabiinin Resulullah'a ref'ettiği) olarak gelen rivayetlerdir.
Bu açıdan ele alındığında esbab-ı nüzul tasnif edilmiş, tasnifinde ihtilafa düşülmüştür.
Ayrıca esbab-ı nüzul ile ilgili bazı problemli meseleler vuku bulmuştur. Bunlar tasnif sırasında, taaddüt ve taahhür meselesi ile nüzule sebep olan hadiseye bağlı olarak nüzul eden ayetin has mı olduğu, yoksa umum mu ifade ettiği meselesidir.
ESBAB-I NÜZULLE İLGİLİ DİSİPLİNLER (İLİMLER)
Esbab-ı nüzulle ilgili bir takım disiplinler söz konusudur. Bunlar hikmet-i teşriiye, mübhemat, tenasüb ve insicam birer disiplindir. Bu disiplinlerde esbab-ı nüzulden farklı olarak en önemli husus, aklın, yani re'y-ictihad'ın söz konusu olmasıdır.Bu da şu demektir; bu disiplinlerin ihtilafa açık olmalarıdır.
2. BÖLÜM
KUR'AN-I KERİM'İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRMESİNİN SONUÇLARI
Kur'an'ın evrensel mesajı gözetilmesi, yorum zenginliğine açık olduğu bilinmesi bu gölgelenmemesi gerekir. Aksi olduğunda o zaman ilkesiz bir yaklaşım olur.Kur'an'ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul 'un yetersiz kalma sebepleri ; Rivayetler açısından yetersiz olabilir. Bu da senedde sahabe veya tabiinin birsinin düşmesi sonucu senedde bir kopukluğun oluşması bir eksikliği doğurabilir.
Senedlerin hazf edilmesi veya rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme veya rivayet siygalarına dikkat göstermeme yetersizliğe sebebiyet verebilir. Ayrıca Kur'an'ın Umum değil husus ifade ettiği anlamı verilmesi çabalarıdır.Taaddüt-taahhür açısından yanlış değerlendirme yapılması da sebepleri doğuran unsurlardandır.Tarihi gerçekler ile zamansal uyumsuzluk bir başka sebebi teşkil eder.
KUR'AN'IN ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİNİN DOĞURDUĞU OLUMSUZ SONUÇLAR
Bu olumsuzlukların başında yorum zenginliğine engel olmasıdır. Kur'an'ın evrensel hedefi olan Kur'an-İnsan hayat bütünleşmesini engelleyebilir. Kur'an en önemli özelliği evrensel olmasıdır. Kur'an ferde ve topluma, bütün insanlığa bütün memleketlerde bütün devirlerde insanın hem maddi hem de manevi yönüne hitap ederek hidayete vesile olur. Kur'an anlaşılmasında bazen tarihçiler, rivayet tefsiri yazarları vaaz eden kussas çıkarları doğrultusunda esbab-ı nüzul konusu istismar edilebilir.
3.BÖLÜM
ESBAB- NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Sahabe döneminde kitabet ve tedvin hareketi ortaya çıkmadan nüzul ortamına ait bilgilerin şifahi olarak aktarıldığını hatırlarsak selef alimlerinin esbab-ı nüzule önem vermeleri daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Efendimiz ve ashabın tefsirle ilgili açıklamaları rivayet yoluyla nakledilmiş bu da İslam tarihinde büyük tesir oluşturmuştur. Çünkü esbab-ı nüzul hem tarihi hem de aktüel bir gerçek olarak nüzul ortamına ait gerçekleri de bünyesinde barındırmaktadır.
Kur'an' ın anlaşılması çabasında Kur'an nüzul asrı insanını yansıtan esbab-ı nüzul rivayetlerinin aktüel fonksiyonunu tespit etmek, çağımız Kur'an araştırmacılarını ilgilendirmektedir. Bunu gerçekleştirmek için esbab-ı nüzule ihtiyaç duyulan noktaları belirlemek gerekir. Mesela nüzul asrının;sosyal, fikri, iktisadi, siyasi şartları ve dönemin insanını inceleyen araştırmalar esbab-nüzulden Kur'an'ı anlamak için daha fazla faydalanmamızı sağlayacaktır.
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
Esbab-ı nüzul bilgisine birebir bağlı kalınmayacağı gibi, tamamen de uzak serbest bir şekilde ilkesiz değerlendirilme yapılması da doğru değildir. Her iki durum da Kur'an'ın anlaşılmasında ciddi problemler doğurur. Bu nedenle ilk yapılması esbab-ı nüzul rivayetlerinin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirilme ilkeleri de belirlenip ortaya konmalıdır.
Bu ilkeler belirlenirken esbab-ı nüzul rivayetleri ihata edilemeyeceğinden; Kur'an'ı bir bütün içinde okumak ve onu anlamaya çalışmak gerekir.
Sebeb-i nüzulü bilmenin gereklerini tespit ederken, Arap dilinde kasıt ve manayı araştırıp, ifade ettiği manayı belirlemek gerekir. Kur'an'ın anlaşılmasında zahir nassları, mücmel naslardan ayırt etmek gerekir.
KUR'AN-I KERİM'İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DiKKATE ALINMASI
Kur'an'ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü açısından Kur'an'ın bütünlüğünü en iyi ifade eden ‘'Bütün olarak Kur'an'ı kerim' dir. Bütün olarak Kur'an tamamen birleşik bir bütün olarak kavranmalıdır. Çünkü Allah-insan -evren ilişkisinin anlaşılması ve de Kur'an'daki kelimelerin, cümlelerin, ayetlerin ve surelerin manaları ve de kazandıkları yeni manaları hep Kur'an'ın bütünlüğü dahilindedir.
Kur'an'ın bütünlüğü dikkate alınırken onun bir hidayet rehberi olduğu unutulmamalı bundan kasıt onunla yaşamak veya onu anlamak isteyen insan o anda iniyormuş gibi ele almak gerekir. Esbab-ı nüzulün yeri bu bağlamda anlaşılmalıdır.
SİYAK-SİBAK ‘IN GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMASI
Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasında esbab-ı nüzulden yararlanırken siyak-sibak ‘ın göz önünde bulundurulması Kur'an'ın bütünlüğü açısından önemlidir.
Sibak :Bir şeyin öncesi geçmişi, bağ, sözün baş tarafı gibi anlamlara gelir. Siyak ise: İfade üslup, sözün gelişi gibi anlamlara gelir.
Kur'an'ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerini değerlendirirken ayetlerin siyak-sibakına mutlaka bakılmalıdır. Ayetlerin bağlamı ile münasip olmayan rivayetlere itibar edilmemesi gerekir. Nass-siyak-sibak-rivayet uyumuna kesinlikle dikkat etmek gerekir.
ESBEBI NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI
Kur'an'ı Kerim'in muhatabı insan olup, onun ana gayesi de insana hidayet rehberi olmaktır. Bu bağlamda tarih ve tarihlilik karakteristiği ortaya koymaktadır. Yani insan tarihi bir varlıktır. Yani yaptıkları ‘'şimdi'' içinde olup bitmez.Yaptıkları zamanın safhalarına yayılmışlardır. Bu yayılma insanın tarihselliğini oluşturur. Yapıp etmeler, amaçlar, değerler, dinsel inançlar... vb. faktörler insanın bütünlüğünü oluşturur.
İKİNCİ KİTAP
SA'LEBE KISSASI
ESBAB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbab-ı nüzul daha önce de bahsettiğimiz üzere, nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi veya soruyu cevaplamak veya hükmünü açıklamak üzere inmesine teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir.
Bu sebeple esbab-ı nüzul; nüzul zamanı ve ortamında meydana gelen Kur'an-insan ilişkisini gösteren olaylardır, oluşan süreçtir. Bu süreçteki olayları bilmek Kur'an'ı anlamada ve anlaşılmasında önemli bir yer alır. Ancak sadece bu olumlu yönünü alıp eleştiriden uzak bir yaklaşımdan çok, medar-ı iftiharımız olan kültür mirasımızı bırakan alimlerimizin düşünceleri eserleri doğrultusunda geçmişi hırpalamadan yıpratmadan yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu da günümüzde Kur'an'ın daha kolay ve de daha sağlıklı anlaşılmasına vesile olacaktır.
SALEBE KISSASI
Hemen her müfessirin Tevbe süresi 75. Ayetin nüzul sebebi olan Sa'lebe kıssası, bilinen bir kıssa olup özetle şöyledir:Sa'lebe efendimizin huzuruna gelmiş:Ya Resul Allah, Allah'a dua et de bana çok mal versin'' demiş.- Hz. Peygamber de :-Ya Sa'lebe!hakkını eda ettiğin az, takat getirmeyeceğin çoktan hayırlıdır'' diyerek cevap vermiş. Sa'lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki:-Seni Hakk ile gönderene yemin ederim ki bana çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin hakkını veririm.
Bunun üzerine Efendimiz dua etmiş, o da bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış. Medine arazisi dar gelmeye başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve böylece cemaate devam etmekten ve hatta Cuma'dan bile uzaklaşmış. Bunun üzerine Hz. Peygamber sual buyurmuş, denilmiş ki :
Malı çoğaldı, vadi almaz oldu.Hz. Peygamber: -Vay Sa'lebe 'ye! buyurmuş ve sadakaları toplamaları için, iki tahsildar göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler. Ancak Sa'lebe ‘ye Hz. Peygamber'in farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakayı istediklerinde Bu cizyeler ne? Bu cizyenin kardeşi,hele siz gidin de düşüneyim'' demiş. Tahsildarlar dönüp Resulullah'a geldiklerinde, daha onlar bir şey söylemeden iki kere vay Sa'lebe' ye buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuş. Sonra Sa'lebe sadakayı alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber:
-Allah Teala beni senin sadakanı kabulden men eyledi. diyerek kendisi hakkındaki hükmü açıklamış.O zaman Sa'lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber deBu senin amelindir. Emrettim itaat etmedin.şeklinde cevap buyurmuş.Sa'lebe, zekatını Hz. Peygamber'in irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr'e, Hz. Ömer'e getirmiş onlar da kabul etmemiş. Sa'lebe daha sonra Hz. Osman zamanında helak olmuş.
Kıssa sire ,rical, tarih, hadis, tefsir kitaplarında yer almış. Kıssanın gerçek olduğu veya gerçek olmadığı açıklanmış. Bu kıssa Tevbe 75. ayetinin anlaşılmasında bize pek müşahhas bir kanaat vermemiştir. Kur'an'ın anlaşılmasında yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu açıktır. Bu yeni yaklaşım yapılırken
-Hadis usulü açısından tenkid edilmeli
-Rivayetler tasnif edilmeli
-Tarih ilminden faydalanılmalı
-Kur'ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak bu kıssa Kur'an'ın anlaşılmasında bir örnektir. Bu örnek ve benzerleri yukarıdaki değerlendirmeler göz önünde bulundurularak yapıldığında Kur'an'ın mana zenginliği anlaşılacaktır. Kur'an'la aydınlanacak hayatımızın zenginliği, Kur'an'ın zengin bir biçimde yorumlanmasıyla ve hayata geçirilmesiyle mümkündür.
3.KİTAP
TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik kavram olarak, tarihi oluşturan insanın tarih ile ilgili yaşam tecrübesinden elde ettiği bilgidir. Bir başka ifadeyle tarihsellik, insanın varlığıyla beraber ortaya çıkan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, hayata geçirdiği bir vakıa ile tarihle ilgilidir.
Filozoflarda bu alanda faaliyette bulunmuşlardır. Tarih hakkında hüküm ve değerlendirmelerde bulunmuşlar içeriğini belirlemişlerdir. Bu kavramı belirlerken anlam yüklerken kişisel yaklaşım arz etmektedir. Kişinin hayatı algılayışına dünya görüşüne ve anlama kabiliyetine bağlıdır. Fertlere ve zamana göre değişim gösterir.
Bu sebeple tarihsellik, birçok şekilde tarif edilmiş, hepsi de tarihselliğin bir yönünü ele almıştır.
Kur'an, insan ve tabiat arasında bir ilişkiye işaret eder. Birbirinden ayrı tutmaz. Her ikisi de fıtratlarına uygun hareketi vahiyden alır.
Kur'an'ın ana muhatabı insan oluşu ve onu doğru yola iletme ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Bu sebeple Kur'an; geçmişi,yaşanılan zamanı , ve geleceği bir bütün halinde ele alır. Bunu da hemen hemen her sürede ele alır. İnsanın tarihsel bir varlık olduğunu bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunu belirtir.
Kur'an'ın nüzul ortamına yönelik üslubuna gelince ; Mekke'de olsun Medine'de olsun Kur'an; vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır. İşte nüzul asrında muhatap olan insanlar dünyevi hayatı sürdürüp gündelik işlerini görürlerken bu Kur' ani ilke işlevini yerine getirmiştir. Esbab-ı nüzul doğrudan doğruya nüzul ortamında fili olanı gerçek hayatı gösterme konusunda aracı olmuştur. Yani esbab-ı nüzul vahiyle beraber birebir münasebet içerisindedir. Vahiy tamamlanmasıyla bu münasebet son bulmuştur. Fakat Kur'an-insan-hayat münasebeti devam edeceğini Kur'an beyan etmiştir.
Sonuç olarak:
Esbab-ı nüzul-tarihsellik kavram ilişkisinde vurgulanması gereken, Kur'an'ın yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet rehberi olduğudur.Başka özgü kültürlere ait kavramlar kullanılırken ,kavramların tarihleri, içerikleri ,kullanıcının dünya görüşü göz önünde bulundurulmalı.Kullanılan kavramların hangi manada kullanıldıkları belirtilmelidir.
Esbab- nüzul rivayetleri ile yazılacak orijinal tarih nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkanı sunacaktır. Tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri ile yazılacak düşünülmüş tarih, Kur'an'ı anlamaya çalışan insanın ufkuna sunacaktır. Bu da insanın varlık bilincine katkı sağlayacaktır. Bu da esbab-ı nüzulün Kur'an'ın anlaşılmasındaki önemini ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım Kur'an-insan-hayat bütünleşmesinin canlı örneğini ortaya sermektedir. Bu da Kur'an'ın yaşana bilirliğini göstermektedir.
ADI :FAHRİYE
SOYADI :ERDOĞMUŞ
BÖLÜMÜ :YÜKSEK LİSANS
ÖĞRENCİ NO :14912714 KUR’AN VE BAĞLAM
BİRİNCİ BÖLÜM: KUR’AN İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZUL İLMİ
Bu kitapta esbab-ı nüzul ilminin neyi ihtiva ettiği ortaya konulmaktadır. Esbab-ı nüzul rivayetlerini kuranı anlamada ve anlamlandırmada nasıl kullanmalıyız, şimdiye kadar geleneğimizde bu rivayetler kitaplarımızda nasıl ele alınmıştır gibi sorular cevaplandırılmaya çalışılmaktadır.
KUR’AN’IN DOĞUŞU ,GELİŞİMİ
Kur’an ilimlerinin kaynağı yine Kur’an’dır. Kur’an üzerinde tefekkür edilmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen muhataplarından isteyen yaşanılır ilahi bir kitaptır. Ümmi olan efendimize tebliğ ve tebyin vazifesi yüklendiği, Kur’an’da ifade edilmiştir.
Ümmi olan bu peygambere inen ilk emrin ‘’Yaratan Rab’ının adıyla oku" olması oldukça manidardır. Efendimiz bu siyaseti bu ilk vahiyle birlikte ortaya koymuştur.Bedirdeki esirlerin okuma yazma bilenlerin on Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmeleri karşılığı serbest bırakılmaları bunun en güzel örneğidir. Ayrıca Mescidi Nebevide eğitim öğretim için ‘’suffe ‘’ denen yerleri inşa etmesi bu siyasetinin bir başka öneli destekçisidir.
Açık bir dille peyderpey inen Kur’an’ı öğrenen ashab, anlayamadıkları yeri efendimize sorarak öğreniyorlardı. Öğrendiklerini yaşadıktan sonra ezberliyor, başka ayetlere öylece geçiş yapıyorlardı.
Sahabiler,İlk Muallimin içlerinde yaşıyor olmasından dolayı Kur’an ve ilimlerini tedvin ihtiyacları olmamıştır. Bu ilimler Arap dili ve meydana gelen vakıalara binaen Resulullah’ın tefsiridir. İlk şahitleri olan ashab elbette bunları en iyi bilenlerdi.
Hz. Ebubekir döneminde Kur’an bir araya getirildi. Hz. Osman döneminde çoğaltıldı. Hz. Ali ve sonraki dönemlerde harekeleme- noktalama işine başlandı.
Tabiin de sahabilerin öğretisine binaen hal ve hareketleriyle ve de kavilleri ile Kur’an’ı tefsir etmeye çalışmışlardır. Adeta bunu da arkadan gelen nesillere telkin etmişlerdir. Zaten hemen sora gelen nesillerde bunun semeresini görmekteyiz. İlk semereler Kur’an ilimlerine yönelik Kur’an’a noktalama ve hareke konmasıyla neş’et etmiş, diğer Kur’an ilimleri olan esbab-ı nüzul, Mekki-Medeni , nasih-mensuh gibi ilimler takip etmiştir. Kur’an’ın anlaşılmasında diğer disiplinler müteakip asırlarda çoğalmıştır. Ulumu’l-Kur’an’ın sistematik olarak h.8. asırda vuku bulduğu, tercih edilen bir görüştür. Ancak selefi salihinin de ,mütekaddimun alimlerinin de sistematik olmayarak bu ilmi kullandıkları gözlemlenir.
Bununla beraber Ulumu’l-Kur’an ile Ulumu’t-Tefsir arasında bir ilişki söz konusudur. Ulumu’l-Kur’an Kur’an’ın bütün ilim ve araştırmalarıyla alakalı iken, Ulumu’t-Tefsir ise sadece Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik bir ilimdir.
Kur’an ilimleri arasında esbab-ı nüzul ilmi ,sahabiler kanalıyla müşahede olunan olaylara binaen zuhur etmesi, tabiine şifahi olarak öğretilmesi ehemmiyetini ortaya koymaktadır. Esbab-ı nüzul ilminin nakli ilimlerden olduğunun da göstergesidir.
ESBAB-I NUZUL İLMİ TANIMI,DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
Esbab-ı Nüzulün tarih boyunca birçok tarifi olmuştur. Farklı tariflerden yola çıkarak esbab-ı nüzulün tarifini yapacak olursak :
‘’ Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.’’
Gelişim ve Doğuşuna gelince ; Esbab-ı nüzul Kur’an’la paralel olarak gelişim göstermiştir. Tedrici inen Kur’an, hayatla beraber canlı örnekler ve derslerle, insanın kalbine ve şuuruna hitap etmiştir. Kur’an nüzul olurken ,dönemin edebi geleneklerini, zevklerini kale alarak hitap etmiş, etkisini edebi yönden de göstererek bu alanda da icazını göstermiştir. Bu da bizlere Kur’an’ın anlaşılmasında Arap dili belağatının ve de şİirinin anlaşılması önemini ortaya koymaktadır. Bundan anlaşılıyor ki, dönemin insanları bu bilgilere vakıf oldukları için Kur’an’ı daha iyi anlıyorlardı. Doğal olarak ayetlerin hangi şartlar çerçevesinde nazil olduklarını öğrenmek istemişlerdir.
Efendimizin vefatından sonra İslamiyet’i kabul edenler ,Peygamberler ve Kur’an’da ki kıssalar hakkında bilgiyi sahabilerden öğrenmeye çalışmışlardır. Bu da zamanla bu ilimleri tedvin edecek insanlar çıkmış, bu bilgilerde bir disiplin halini almıştır.
Sonuç olarak birçok ilimle (hadis, kur’ an ilimleri, tarih...) münasebeti bulunan esbab-ı nüzul ilmini, tarihi seyrinde görülen bu münasebetlerden soyutlamak mümkün değildir. Ancak bütünlük çerçevesi içinde ele alınırsa en sağlıklı sonuçlara ulaşılabilir
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ
ESBAB-I NÜZULÜ BİLMENİN YOLU
Esbab-ı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir. Esbab-ı nüzulde ictihada ve fikir beyanına mahal yoktur. Ancak işitme ve görme yoluyla sahabilerden gelen rivayetlerle bilinebilir. Bu da Efendimizden gelmiş olarak addedilir. Demek ki sahabiden nakledilen sebeb-nüzul rivayeti onu bilmenin yoludur. Suyuti bu olguyu, sahabenin, olayları kuşatan şartları bilmekle elde ettiklerini söyler. Şöyle zihnimizde bir tablo tasavvur ettiğimizde, vahiy, nüzul ortamı, Hz peygamber, sahabiler ve nüzul ortamı bu olguyu oluşturduğunu tasavvur edebiliriz.
HADİS USULÜ AÇISINDAN ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ
Bu açıdan ele alınıp incelenmesi, bu rivayetlerin hadis usulü açısından hükmünün ne olduğunun, söylenenleri ortaya koymak amacını güder.
Daha evvel bahsettiğimiz gibi nüzul sebebini, ayetlerin nüzulünü müşahede eden sahabeden sema ve nakl yoluyla sonraki nesillere aktaran sahabiler olduğunu, esbab-ı nüzulü de en sağlıklı yolu bu olduğunu söylemiştik.
Buna binaen sahabeden gelen rivayetler Musned(zahiren muttasıl bir senetle sahabenin resulullah’a ref’ ettiği haber) olarak geldiği gibi Mürsel (sahabinin düşüp tabiinin Resulullah’a ref’ettiği) olarak gelen rivayetlerdir.Bu açıdan ele alındığında esbab-ı nüzul tasnif edilmiş, tasnifinde ihtilafa düşülmüştür.
Ayrıca esbab-ı nüzul ile ilgili bazı problemli meseleler vuku bulmuştur. Bunlar tasnif sırasında, taaddüt ve taahhür meselesi ile, nüzule sebep olan hadiseye bağlı olarak nüzul eden ayetin has mı olduğu, yoksa umum mu ifade ettiği meselesidir.
ESBAB-I NÜZULLE İLGİLİ DİSİPLİNLER (İLİMLER)
Esbab-ı nüzulle ilgili bir takım disiplinler söz konusudur. Bunlar hikmet-i teşriiye, mübhemat, tenasüb ve insicam birer disiplindir. Bu disiplinlerde esbab-ı nüzulden farklı olarak en önemli husus, aklın, yani re’y-ictihad’ın söz konusu olmasıdır. Bu da şu demektir; bu disiplinlerin ihtilafa açık olmalarıdır.
2. BÖLÜM
KUR’AN-I KERİM’İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRMESİNİN SONUÇLARI
Kur’an’ın evrensel mesajı gözetilmesi, yorum zenginliğine açık olduğu bilinmesi bu gölgelenmemesi gerekir. Aksi olduğunda o zaman ilkesiz bir yaklaşım olur.
Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul ’un yetersiz kalma sebepleri ;
Rivayetler açısından yetersiz olabilir. Bu da senedde sahabe veya tabiinin birsinin düşmesi sonucu senedde bir kopukluğun oluşması bir eksikliği doğurabilir.
Senedlerin hazf edilmesi veya rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme veya rivayet siygalarına dikkat göstermeme yetersizliğe sebebiyet verebilir.
Ayrıca Kur’an’ın Umum değil husus ifade ettiği anlamı verilmesi çabalarıdır.
Taaddüt-taahhür açısından yanlış değerlendirme yapılması da sebepleri doğuran unsurlardandır.
Tarihi gerçekler ile zamansal uyumsuzluk bir başka sebebi teşkil eder.
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİNİN DOĞURDUĞU OLUMSUZ SONUÇLAR
Bu olumsuzlukların başında yorum zenginliğine engel olmasıdır. Kur’an’ın evrensel hedefi olan Kur’an-İnsan hayat bütünleşmesini engelleyebilir. Kur’an en önemli özelliği evrensel olmasıdır. Kur’an ferde ve topluma, bütün insanlığa ,bütün memleketlerde bütün devirlerde insanın hem maddi hem de manevi yönüne hitap ederek hidayete vesile olur.Kur’an anlaşılmasında bazen tarihçiler, rivayet tefsiri yazarları vaaz eden kussas çıkarları doğrultusunda esbab-ı nüzul konusu istismar edilebilir.
3.BÖLÜM
ESBAB- NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Sahabe döneminde kitabet ve tedvin hareketi ortaya çıkmadan ,nüzul ortamına ait bilgilerin şifahi olarak aktarıldığını hatırlarsak, selef alimlerinin esbab-ı nüzule önem vermeleri daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Efendimiz ve ashabın tefsirle ilgili açıklamaları rivayet yoluyla nakledilmiş ,bu da İslam tarihinde büyük tesir oluşturmuştur. Çünkü esbab-ı nüzul hem tarihi hem de aktüel bir gerçek olarak nüzul ortamına ait gerçekleri de bünyesinde barındırmaktadır.
Kur’an’ ın anlaşılması çabasında Kur’an nüzul asrı insanını yansıtan esbab-ı nüzul rivayetlerinin aktüel fonksiyonunu tespit etmek, çağımız Kur’an araştırmacılarını ilgilendirmektedir. Bunu gerçekleştirmek için esbab-ı nüzule ihtiyaç duyulan noktaları belirlemek gerekir. Mesela nüzul asrının ;sosyal, fikri, iktisadi, siyasi şartları ve dönemin insanını inceleyen araştırmalar esbab-nüzulden Kur’an’ı anlamak için daha fazla faydalanmamızı sağlayacaktır.
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
Esbab-ı nüzul bilgisine birebir bağlı kalınmayacağı gibi, tamamen de uzak serbest bir şekilde ilkesiz değerlendirilme yapılması da doğru değildir. Her iki durum da Kur’an’ın anlaşılmasında ciddi problemler doğurur. Bu nedenle esbab-ı nüzul rivayetlerinin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirilme ilkeleri de belirlenip ortaya konmalıdır.
Bu ilkeler belirlenirken esbab-ı nüzul rivayetleri ihata edilemeyeceğinden; Kur’an’ı bir bütün içinde okumak ve onu anlamaya çalışmak gerekir.
Sebeb-i nüzulü bilmenin gereklerini tespit ederken, Arap dilinde kasıt ve manayı araştırıp, ifade ettiği manayı belirlemek gerekir. Kur’an’ın anlaşılmasında zahir nassları, mücmel naslardan ayırt etmek gerekir.
KUR’AN-I KERİM’İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI
Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü açısından Kur’an’ın bütünlüğünü en iyi ifade eden ‘’Bütün olarak Kur’an’ı kerim’ dir. Bütün olarak Kur’an tamamen birleşik bir bütün olarak kavranmalıdır. Çünkü Allah-insan–evren ilişkisinin anlaşılması ve de Kur’an’daki kelimelerin, cümlelerin, ayetlerin ve surelerin manaları ve de kazandıkları yeni manaları hep Kur’an’ın bütünlüğü dahilindedir.
Kur’an’ın bütünlüğü dikkate alınırken onun bir hidayet rehberi olduğu unutulmamalı ,bundan kasıt onunla yaşamak veya onu anlamak isteyen insan , o anda iniyormuş gibi ele almaktır. Esbab-ı nüzulün yeri bu bağlamda anlaşılmalıdır.
SİYAK-SİBAK ‘IN GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMASI
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulden yararlanırken siyak-sibak‘ın göz önünde bulundurulması Kur’an’ın bütünlüğü açısından önemlidir.
Sibak :Bir şeyin öncesi geçmişi, bağ, sözün baş tarafı gibi anlamlara gelir. Siyak ise: İfade üslup, sözün gelişi gibi anlamlara gelir.
Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerini değerlendirirken ayetlerin siyak-sibakına mutlaka bakılmalıdır. Ayetlerin bağlamı ile münasip olmayan rivayetlere itibar edilmemesi gerekir. Nass-siyak-sibak-rivayet uyumuna kesinlikle dikkat etmek gerekir.
ESBEBI NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI
Kur’an’ı Kerim’in muhatabı insan olup, onun ana gayesi de insana hidayet rehberi olmaktır. Bu bağlamda tarih ve tarihlilik karakteristiği ortaya koymaktadır. Yani insan tarihi bir varlıktır. Yaptıkları ‘’şimdi’’ içinde olup bitmez. Yaptıkları zamanın safhalarına yayılmışlardır. Bu yayılma insanın tarihselliğini oluşturur. Yapıp etmeler, amaçlar, değerler, dinsel inançlar… vb. faktörler insanın bütünlüğünü oluşturur.
İKİNCİ KİTAP
SA’LEBE KISSASI
ESBAB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbab-ı nüzul daha önce de bahsettiğimiz üzere, nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi veya soruyu cevaplamak veya hükmünü açıklamak üzere inmesine teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir.
Bu sebeple esbab-ı nüzul ,nüzul zamanı ve ortamında meydana gelen Kur’an-insan ilişkisini gösteren olaylar ve oluşan süreçtir. Bu süreçteki olayları bilmek Kur’an’ı anlamada ve anlaşılmasında önemli bir yer alır. Ancak sadece bu olumlu yönünü alıp eleştiriden uzak bir yaklaşımdan çok, medar-ı iftiharımız olan kültür mirasımızı bırakan alimlerimizin düşünceleri, eserleri doğrultusunda ,geçmişi hırpalamadan ,yıpratmadan yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu da günümüzde Kur’an’ın daha kolay ve de daha sağlıklı anlaşılmasına vesile olacaktır.
SALEBE KISSASI
Hemen her müfessirin Tevbe süresi 75. Ayetin nüzul sebebi olan Sa’lebe kıssası, bilinen bir kıssa olup özetle şöyledir:
Sa’lebe peygamberimizin huzuruna gelmiş:
‘’Ya Resul Allah, Allah’a dua et de bana çok mal versin’’ demiş.
Hz. Peygamber de :
"Ya Sa’lebe ,hakkını eda ettiğin az, takat getirmeyeceğin çoktan hayırlıdır’’ diyerek cevap vermiş. Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki:
-Seni Hakk ile gönderene yemin ederim ki Allah bana çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin hakkını veririm.
Bunun üzerine Efendimiz dua etmiş, o da bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış. Medine arazisi dar gelmeye başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve böylece cemaate devam etmekten ve hatta Cuma’dan bile uzaklaşmış. Bunun üzerine Hz. Peygamber sual buyurmuş:
"Malı çoğaldı, vadi almaz oldu"
Hz. Peygamber: -Vay Sa’lebe ’ye! buyurmuş ve sadakaları toplamaları için, iki tahsildar göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler. Ancak Sa’lebe‘ye Hz. Peygamber’in farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakayı istediklerinde :
‘’Bu cizyeler ne? Bu cizyenin kardeşi ,hele siz gidin de düşüneyim’’ demiş. Tahsildarlar dönüp Resulullah’a geldiklerinde, daha onlar bir şey söylemeden iki kere vay Sa’lebe’ye buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuş. Sonra Sa’lebe sadakayı alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber:
-Allah Teala beni senin sadakanı kabulden men eyledi. diyerek kendisi hakkındaki hükmü açıklamış . O zaman Sa’lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber de :
-Bu senin amelindir. Emrettim itaat etmedin. şeklinde cevap buyurmuş. Sa’lebe, zekatını Hz. Peygamber’in irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr’e, Hz. Ömer’e getirmiş onlar da kabul etmemiş. Sa’lebe daha sonra Hz. Osman zamanında helak olmuş.
Kıssa sire ,rical, tarih, hadis, tefsir kitaplarında yer almış. Kıssanın gerçek olduğu veya gerçek olmadığı açıklanmış. Bu kıssa Tevbe 75. ayetinin anlaşılmasında bize pek müşahhas bir kanaat vermemiştir. Kur’an’ın anlaşılmasında yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu açıktır. Bu yeni yaklaşım yapılırken
-Hadis usulü açısından tenkid edilmeli
-Rivayetler tasnif edilmeli
-Tarih ilminden faydalanılmalı
-Kur’ ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak bu kıssa Kur’an’ın anlaşılmasında bir örnektir. Bu örnek ve benzerleri yukarıdaki değerlendirmeler göz önünde bulundurularak yapıldığında , Kur’an’ın mana zenginliği anlaşılacaktır. Kur’an’la aydınlanacak hayatımızın zenginliği, Kur’an’ın zengin bir biçimde yorumlanmasıyla ve hayata geçirilmesiyle mümkündür.
3.KİTAP
TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik kavram olarak, tarihi oluşturan insanın tarih ile ilgili yaşam tecrübesinden elde ettiği bilgidir. Bir başka ifadeyle tarihsellik, insanın varlığıyla beraber ortaya çıkan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, hayata geçirdiği bir vakıa ile, tarihle ilgilidir.
Filozoflarda bu alanda faaliyette bulunmuşlardır. Tarih hakkında hüküm ve değerlendirmelerde bulunmuşlar, içeriğini belirlemişlerdir. Bu kavramı belirlerken, anlam yüklerken kişisel yaklaşım arz etmektedir. Kişinin hayatı algılayışına , dünya görüşüne ve anlama kabiliyetine bağlıdır. Fertlere ,zamana göre değişim gösterir.
Bu sebeple tarihsellik, birçok şekilde tarif edilmiş, hepsi de tarihselliğin bir yönünü ele almıştır.
Kur’an, insan ve tabiat arasında bir ilişkiye işaret eder. Birbirinden ayrı tutmaz. Her ikisi de fıtratlarına uygun hareketi vahiyden alır.
Kur’an’ın ana muhatabı insan oluşu ve onu doğru yola iletme ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Bu sebeple Kur’an, geçmişi, yaşanılan zamanı , ve geleceği ile bir bütün halinde ele alır. Bunu da hemen hemen her sürede ele alır. İnsanın tarihsel bir varlık olduğunu bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunu belirtir.
Kur’an’ın nüzul ortamına yönelik üslubuna gelince ; Mekke’de olsun ,Medine’de olsun, Kur’an ,vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır. İşte nüzul asrında muhatap olan insanlar dünyevi hayatı sürdürüp gündelik işlerini görürlerken bu Kur’ani ilke işlevini yerine getirmiştir. Esbab-ı nüzul doğrudan doğruya nüzul ortamında fiili olanı gerçek hayatı gösterme konusunda aracı olmuştur. Yani esbab-ı nüzul vahiyle beraber birebir münasebet içerisindedir. Vahiy tamamlanmasıyla bu münasebet son bulmuştur. Fakat Kur’an-insan-hayat münasebeti devam edeceğini Kur’an beyan etmiştir.
Sonuç olarak:
-Esbab-ı nüzul-tarihsellik kavram ilişkisinde vurgulanması gereken, Kur’an’ın yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet rehberi olduğudur.
- Başka özgü kültürlere ait kavramlar kullanılırken ,kavramların tarihleri, içerikleri ,kullanıcının dünya görüşü göz önünde bulundurulmalı.
-Kullanılan kavramların hangi manada kullanıldıkları belirtilmelidir.
Esbab- nüzul rivayetleri ile yazılacak orijinal tarih nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkanı sunacaktır. Tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri ile yazılacak düşünülmüş tarih, Kur’an’ı anlamaya çalışan insanın ufkuna sunacaktır. Bu da insanın varlık bilincine katkı sağlayacaktır.
ADI ve SOYADI : Abdulhafız. ALHAJJ
ÖĞ.NO: 14914742
Alan: Tefsir, Tezli Yüksek Lisans
Kur’an-ı Kerim ilminin kaynağı yine kuran dır çünkü Kuran kendisi
üzerine düşünülmesini ve akıl etmelerini, açıklanmasını, ve anlaşılmasını
yine kendisi istemiş netice de insanları teşvik eden vahiy mahsulü bir
kitaptır nitekim kuran in ilk ayetinin اقرا oku yani kelimsiyle başlaması bu
göreve delalettir.
Kur’an-ı Kerim, ilk nâzil olan “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O Allah, insanı bir
alak (kan pıhtısı)’tan yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O Rabb ki, kalemle insana yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti” (‘Alak, 96/1-5) âyetiyle biz Müslümanları ilim öğrenmenin en önemli yolu olarak okumaya, yazmaya, düşünmeye, araştırmaya teşvik etmiştir. Bunun yanında Kur’an, temel bilgi vasıtaları olarak kalem (Kalem, 68/1; ‘Alak, 96/4), mürekkep (Kehf, 18/109) ve yazıdan (‘Alak, 96/4) bahsetmiş, ilme sahip olanlarla ilimden mahrum olanların asla eşit olamayacağını (Zümer, 39/9) bildirerek ilmin önemine işaret etmiştir. Hz Peygamber de (s) “Hikmet, müminin yitik malı gibidir, onu nerede bulursa onu almaya herkesten daha çok hak sahibidir” (Tirmizî, İlim 19; İbn-i Mâce, Zühd, 17) buyurarak ilmî araştırmalar ve incelemeler/gözlemler yapma hususunda biz Müslümanların önüne çok iyi bir hedef koymuştur. İşte temel dinamizmlerini bu teşvik ve tavsiyelerden alan Müslümanlar, çok erken dönemden itibaren ilim ve hikmet adına çok iyi çalışmalar ve eserler ortaya koymuşlar; Mekke, Medine, Şam, Kahire, Kudüs, Bağdat, İstanbul, Kurtuba, Buhara, Semerkand gibi daha pek çok İslam şehri ilim ve kültür merkezi haline gelmiştir
Kur’an’ı kerim anlamak için esbabı nuzule ihtiyaç vardır çünkü bu ilim
Kuran-ı kerimi kötü ve hezeyan bir düşünce olmaktan çıkarıp bir düzgün
ve karakter sahibi bir metin haline getirmektedir nitekim bu konu
hakkında bazı alimlerin görüşleri de bu dediğimizi tasdik etmektedir.
Esbab-ı Nüzul veya Sebe-i Nüzul olarak
bilinen, Kur’an’ın bazı sure veya ayetlerinin inmesi olan olayları inceleyen
bir ilim; Tarih boyunca üzerinde en çok çalışılan ilimlerden olagelmiştir.
Hatta başlangıçta (Sahabe Döneminde) Tefsir ilmi neredeyse Esbab-ı Nüzul dan
ibarettir.
Sahabe Kur’an ilimlerini Esbab-ı Nüzulü bilmek olarak algılamış, ayetlerin iniş
sebepleri üzerine uzun uzun durmuştur.
Hangi ayetin nerede, neden dolayı, hangi olayla bağlantılı olarak indirildiği
üzerine durmuşlardır. Zaman zaman aynı ayet yada sureler için değişik nüzul
sebepleri rivayet edilmiştir.
Kur’an’ın anlaşılmasında çok önemli yeri olan bu ilim, zaman zaman istismarlara
uğramış, bazen bir mezhebin güçlendirilmesinde, bazen de belli grupların ve
şahısların kötülenmesinde kullanılmıştır. Hatta, belli ayetler, bazı insanlara
has kılınmış, şahıslar erilmez insanüstü birer varlıklarmış gibi
gösterilmiştir.
Bütün bunlara karşın her zaman olduğu gibi bu ilme verilmesi gereken kadar
değer veren, istismarını yapmayan, ondan faydalanan istikamet sahipleri de
eksik olmamıştır. Biz bu araştırmamız da bu istikamet sahiplerini
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN SİGASI
1-NASS olan Rivayetler = Nassun Fissebebiyye
A: Sebeb-i Nüzul ibaresi terim olarak ele alındığında kavramın dahilinde olan
ayetler.
B: Sebebi budur diye yapılan rivayetler.
C: Siga nın sebebi nüzul olduğu, başka tarafa hamledilemeyecek şekilde olduğu
durumlar.
D: Şu olay oldu diye başlayıp, ile başlayanlar.
E: “Sebeb” ifadesinin kelamın gelişinden açık bir şekilde anlaşıldığı
rivayetler, bu grupta zikredilmiştir.
2-Sebeb ifade etmede NASS olmayan : Rivayetler;
a) “ Sebebi Budur” diye belirtilmeyen ve olaydan sonra gelmeyen rivayetler,
bunlarda ‘Sıyga’ sebebin ihtimal dahilinde olduğu ifadesini taşır.
b) Sıyga dan ayetin nüzul sebebi olduğu değil de, ayetin manasını, birinin
beyanının anlaşıldığı rivayetler.
c) Bu rivayet şekilleri, zannediyorum, tahmin ediyorum kalıplarıyla gelen
rivayetlerdir. Bunlar; 1- Ayetin manasını, 2-Ayetin manalarını, 3- Ayetin
işaret ettiği ahkamın birini belirtiyor olabilirler.
d) Bu gruptan olan rivayetlere şunlar dahildir:
ESBAB-I NÜZUL BİLMENİN FAYDALARI
1-Kur’an’ın emirlerinin anlamını daha
iyi kavramamızı kolaylaştırır. Müminin imanını güçlendirir.
2-ayetin manasının kolayca anlaşılmasını sağlar. Mesela şarabın haram kılındığına
dair olan ayet inince daha önce şarap içmiş olanların durumu Peygamberimize
sorulunca “İman edip salih amel işleyenlerin (daha önce) içtikleri içkiden
dolayı bir günahları yoktur.(5) ayeti nazil olmuştur. Bunu okuyan Osman Bin
Mazun ve Amr Bin Ma’dı kerip sebe-i nüzulü bilmediklerinden dolayı şarabın
helalliğini iddia etmişlerdi.
3-Hasr, tevehhümünü bertaraf eder. En’am 1’45 de bunun en güzel örneğidir. “De
ki; bana vahyolunanda, yiyenin yiyeceğinden haram olarak; murdar olduğu için
ölüden akan kandan, domuz etinden Allah’ın adının gayrine kesildiğinden başka
bir şey bulamıyorum.
4-ayetin ihtiva ettiği manayı tahsis eder. Zıhar ayetleriyle Evs B. Sabit
ailesine zıhar yapması buna en güzel
Bir ayet için birden fazla Sebeb-i Nüzul
gösterilmiş olabilir. Bu durumda şu esaslara riayet edilir.
1-rivayetlerden biri sahih, biri sahih olmayabilir. Sahih olan tercih
edilir.(1)
2-ikisi de sahih ise, birinde tercihe sebep bir durum varsa- mesela
rivayetlerden birinde ravinin olayı görmesi gibi- tercihe şayan olan rivayet
kabul edilir.
3-iki rivayette sahih tercih edilecek bir yönde bulunmazsa; bu iki olayın da
nüzul dan önce vuku bulduğu labul edilir. (Ancak olayların birbirine yakın
zamanda cereyan etmiş olması şarttır.) (Teaddü Sebep)
4- eğer cem etmek mümkün olmazsa, o zaman ayetin mükerrer nazil olduğu kabul
edilir. (Teaddüdü Nüzul) Bunun en güzel örneği de (TEADDÜDÜ SEBEBİN) Nur suresi
6-9. Ayetlerinin nüzul sebebidir. (a) Hilal b. Ümeyye Peygamberimiz (A.S)
huzurunda hanımını zina ile suçladı. Bunun üzerine Peygamber efendimiz “ bunu
ispatlamazsan sırtını hadden kurtaramazsın.” Cevabını verdi. O’ da “ seni hak
olarak gönderene yemin ederim ki, O benim sırtımı hadden kurtaracak olan vahyi
mutlaka gönderir” dedi ve bu ayet nazil oldu.
b-Uveymir kabilesinin reisi bir adama ‘ Medine’ye gidiyorsun, kişi karısıyla
birini zina halinde bulursa ve onu öldürürse; öldürene kısas uygulamak gerekir
mi’?Rasulullah efendimize bir soruver dedi. O şahıs da Peygamber efendimize bu
soruyu sorunca, Rasulullah (s.a.v) o şahsı ayıpladı. Bunun üzerine Asım b. Ady
kendisi gidip sordu, Peygamber efendimiz (S.AV) de “ Senin ve hanımın hakkında
ayetler nazil oldu, “ buyurdu. Nazil olan ayetler Nur suresi 6-9. Ayetler idi.
c) Ensar dan birisi, karısını zina halinde yakalayan kişinin durumunu Paygamber
efendimiz (S.AV) “Allah’ım bu konuda bir hüküm beyan et” diye duada bulundu da
bunun üzerine bu ayetler indirildi.
İkinci bir örnekte Nahl suresi 126-128. Ayetler nüzül sebebi olarak zikredilen
hadiselerdir.
1- Mesela Bakara suresi 114. Ayeti Katade’ye göre Babilli Buhtun Nasır hakkında inmiştir. O BEYTİ MAKDİSE SALDIRMIŞ, bu saldırıda ona Hristiyan Rumlar yardım etmiştir. “ Bu rivayet tamamen uydurma ve tarih ilmine aykırı bir rivayettir. Çünkü tarih de en son yaşayan BUHTUN NASIR M.Ö den önce (604-561) yılları arasında yaşamıştır. Dolayısı ile Hristiyanlıktan önce yaşamıştır. Hristiyanlık gelmeden önce Hristiyan Rumların olması da mümkün değildir. Bundan dolayı bu rivayet sahih değildir.
a)Beyhaki ve Bazzar’ın rivayetine göre; Peygamberimiz (S.A.V) Uhut harbinde şehit edilen Hz. Hamza’nın başında başında durdu ve misilleme için yemin etti. O yerinden ayrılmadan bu ayetler indirildi.
b)Tirmizi ve Elhakim’in rivayetlerinde; Uhut harbi sonrasında böyle bir daha karşılaşma olursa; Ensar müşriklere misilleme yapacaklarına yemin etti. Ve bu ayetler nazil oldu.(1)
c)Bu ayetler Mekke’nin fethi hakkında
veya zamanında nazil olmuştur.
Şah Veliyullah Dıhlevi (El Fevzul Kebir) de sebebi nüzuldeki ihtilafların
sebebini şu şekilde ifade eder. “Bu sahabe ve tabiinin çeşitli şekilde sebebi
nüzulün terimlerine benzeyen ifadelerle, kendilerinin ayetler hakkındaki
kanaatleri sebebiyle olmuştur.
ESBAB-I NÜZUL’UN YETERSİZ KALMA SEBEPLERİ
Rivayetler Merfu, Müsned olanlar yeniden
gözden geçirilip bir kritere tabi tutulmalıdır. Sahabe den veya tabiin den
rivayet edilen akval ve ahval için, müsnet terimi kullanılamaz. Dolayısı ile
bunlardan rivayet edilen esbab-ı nüzul rivayetleri hadis usulü açısından müsned
haberler değildirler.
2- Ummu , hususileştirmiştir. Mesela maide suresi 45,46,47 sanki sadece
Yahudiler hakkında indirilmiştir gibi kanaat hakim olmuştur. Ve yine Humeze
suresinin Umey B. Halef için indirildiğine dair rivayetlerde aynı yanlışlığı
doğurmuştur. Asıl olan sebebin özelleştirilmesi, lafzın (mananın) umumileşritilmesi
dir. Bazı alimlerce lafzın vüruduna sebep olan hal üzere kalması gerekir,
“görüşü kabul edilirken; bazılarınca lafzın umumiyeti savunulmuştur.” Suyuti
lafzın umumiyetini savunanlardan dır.
3- Ayetlerin birden çok defa inmesi veya hükmün sonraya bırakılması açısından
yetersiz kalmıştır.(2) (Teaddüd-Teahhür)
4- Tarih ilminden yararlanılmaması sebebiyle yetersiz kalmıştır. Mesela Bakara
suresi 114. Ayetinin sebebi nüzulü hakkında Taberi ve Vahidi şöyle rivayet
ederler: “ Bu ayet Babilli Buhtun Nasır ve taifesi hakkında inmiştir. Bunlar
Beyti Mkdisi tahrip etmişlerdir. Bunlara Hristiyan Rumlar yardım etmiştir.” Bu
rivayet tarih ilmine ters tir, çünkü tarihte en son yaşayan Buhtun Nasır, M.ö
604-561 yılları arasında yaşamıştır. Oysa Hristiyanlık Buhtun Nasır’dan 400
sene sonra ortaya çıkmıştır. 4 asır sonra gelen bir dine inanan Hristiyan
Rumlar nasıl olurda kendilerinden 4 asır önce
Bu gibi hatalar 2 sebepten olmaktadır.
1-Her ayete bir nüzul sebebi arama çabaları.
2- Geçmiş ümmetlerle ilgili ortamlarla, nüzul ortamını karıştırma hatası.
—————————————————————————————————–.
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN SEBEP
OLDUĞU OLUMSUZLUKLAR
1-Kur’an ayetleri üzerinde yapılması gereken yorum zenginliği önlenmiştir.
Bu iki şekilde kendini gösterir:
a)Her ayete bir sebeb-i nüzul bulma bulma çabası.
b)Ayetin değişik vecihlerini düşünmek varken sadece nüzul sebebiyle ve o olayın
açısından sınırlı bir düşünce içinde kalmak.
2-Ayetin sebebi nüzuldeki olayın çerçevesinde sıkışıp kalınmaktadır. Mesela
Tevbe suresinin 75-76. Ayetlerinin sebeb-i nüzulü bütün müfessirlerce Salebe
olarak rivayet edilmiştir.
3-Kur’an’ın, KUR’AN,-İNSAN-HAYAT bütünleşmesiyle ilgili hedefiniz bu tür
rivayetler önlenmiştir. Kur’an’ın indirildiği ortamda ki manzaraları, olması
gerekn fazla bir şekilde belirginleştirmek insana o ortama bağlı kılar. Oysa
Kur’an hem zaman hem de mekan açısından evrenseldir.
4-Konunun çokça istismar edilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu istismarlar daha çok
tarihçiler, rivayet tefsircileri ve kıssacı lar tarafından yapılmıştır. Herkes
mezhebini, fırkasını ve grubunu böyle bir sebep uydurarak desteklemek
istemiştir.
A-İSTİSMAR NEDENLERİ ŞUNLARDIR
1-Her ayete bir nüzul sebebi arama
gayretleri.
2-senetleri hazf ederek rivayet etme şekilleri.
3-Esbab-ı nüzul rivayetlerinin tasnif edilmemiş olması.
4-Rivayet sigalarına dikkat edilmemiş olması.
5-Tarih ilminden yararlanılmaması.
Murat
Gültekin Yüksek
Lisans 14912727 Kur’an ve Bağlam Hulasa
KUR’AN VE
BAĞLAM
GİRİŞ
Kaynaklarımızda tekrar eden esbabı nüzul rivayetlerinden ,nasıl ve
ne şekilde faydalanabiliriz. Esbabı nüzul
Kur’an’ın anlaşılmasında gerekli bir bilgidir. Esbabı nüzulde sahabe,
nüzul ortamını bizzat yaşadıklarından tek kaynaktır.
Esbabı nüzul’ün ne olduğu, esbabı nüzul rivayetlerinin hadis usulü
açısından tenkidi yapılarak bu rivayetler tasnif edilecek, rivayet kalıpları
dikkate alınacak ve yapılan değerlendirmede esbabı nüzulle Kuran’ın
anlaşılmasına katkı sunulmaya çalışılacaktır.
Rivayetlerde de tabii ki sema ve müşahede’nin varlığı aranacaktır. Yani
vahyin devam eden etkileri ışığında esbabı nüzul olgusu bugüne nasıl
taşınmalıdır.
Yöntem olarak ise, esbabı nüzul rivayetlerinden Kur’anın
anlaşılmasında istifade edebilmek için;
Esbabı nüzul vakıasının tesbiti,
Esbabı nüzulün tenkidi,
Yeni yaklaşım ilkeleri,
çerçevesinde bütüncül değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.
I.
BÖLÜM
Kur’an İlimleri: Kur’an ilimlerinin kaynağı Kur’andır. Kur’an
ilimleri telifine Hz Peygamber ve sahabe döneminde gerek duyulmadı. Çünkü
Sahabe,nüzule şahit oldu ,ilk
tedrisinden geçtiler. Lisan selikalarını muhafaza edebilenlerdi ve
anlayamadıkları mesajı sorabilecekleri birilerini bulabiliyorlardı. Dahası
Ulumu’l Kur’an denilen konuları Hz. Peygamber ve sahabe biliyordu. Nübüvvet
döneminin durumu bu şekildedir. Sahabe döneminde ise Ulumu’l-Kur’an bilgileri
rivayet yoluyla kendilerinden sonraki nesillere öğretildi. Sahabe devri
sonlarında Kur’an’ı Kerim geniş bir coğrafyaya ulaştı. Arap olmayan kavimler
Müslüman oldu ve kültürel etkilenmeler oldu. Bu şartlar Ulumu’l-Kur’anın
tedvini için gerekli ortamı hazırladı.
Ulumu’l-Kur’an’ın esaslarını tabiun alimleri ve diğer alimler koymuştur.
Bu ilimler, Kur’an tefsir edilirken
anlama çabası sürecinde ihtiyaç sonucu ortaya çıkmıştır. Hicri I. asrın
sonlarından itibaren Kur’an ilimleri tek tek ele alınmaya başlanıp eserler
verilmeye başlandı. Kuranın çoğaltılmasıyla kıraat ilmi, noktalanmasıyla İ’rabu’l-Kur’an
ilmi neşet etti. Bunların yanında esbabı nüzul, Mekki-Medeni,
Nasih-Mensuh, Garibu’l-Kur’an tedvin edilip kayda geçirildi. Kuran ilimleri
konusunda ayrı ayrı tedvin edilen eserlerin Ulumu’l-Kur’an başlığıyla tek bir
eserde muhtasaran toplanması zaruretine binaen ,Zerkeşi, el-Burhan fi
Ulumu’l-Kur’an’ında 74 Kur’an ilmini ele aldı.
Sonra Suyuti 80 Kur’an ilminden bahseder eserinde. Yani hicri VIII. asırdan
beri kullanılan Kur’an İlimleri kavramıyla bugün kullandığımız Kur’an İlimleri
kavramı aynı anlamdadır. Zerkeşi’ye,
yani H. VIII. asra kadar Ulumu’l -Kur’an kavramı nasıl tasavvur edilmiştir.
Selef şunu anlıyordu. Kur’anı Kerim’in muhtevasındaki bilgilerin
sistemleştirilmesi ve bu usulün Kur’an’ın anlaşılmasında kullanılmasıdır.
H.VIII. asırda Şatıbi, Arap dil bilimlerini,nasih-mensuh, fıkıh usulü, esbabı
nüzul gibi ilimleri Kur’an’ın anlaşılmasına yardımcı ilimler olarak kabul eder.
Suyuti de eserinde, Zerkeşi’den nakiller yapar ve tertibini el-Burhan tertibi
üzerine telif eder.
Çağdaş döneme geldiğimizde ,ez-Zerkani (h 1367) ‘ye göre Kur’anı
Kerimle yakından alakalı bütün bilgilere Kur’an İlimleri denir.
Kur’an ilimleri, bir bilgi alanıdır. Bu alanda,Kur’an’ın içerdiği
ilim ve araştırmalar vardır. Kur’anla ilgili araştırmalar vardır. Kur’an’ın
doğru anlaşılmasına yardımcı olan bilgiler vardır.
Tefsir İlimleri
Tefsir ilmi, Kur’an
ilimlerindendir. Ulumu’l-Kur’an kavramının bir cüzüdür. Kur’an’ı Kerim’in izah
amaçlayan bir ilimdir. Kur’an’ı Kerim’i her bakımdan (belagat,tarih vb.) tetkik
edip açıklamayı ,bildirmeyi hedefler. Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramları
tedvin döneminin başlarından itibaren aynı manada kullanılmıştır. Zerkeşi’yle
tefsir ilimleri,Kur’an ilimleri ayırımı yapılmıştır.
Esbab-ı Nüzul
Sahabe ve tabiun’a göre esbab-ı nüzul ilmi,Kur’an’ı Kerim’i anlamak
isteyenlerin mutlaka öğrenmesi gereken bir ilimdir. Esbab-ı nüzul nakli bir
ilim olması hasebiyle bilgin sahabilerce tabiilere ta’lim yoluyla sözlü olarak
aktarılmıştır. Esbabı-ı nüzulü bilmek, Kur’an’ı Kerim’i anlamakla eşdeğer kabul
edilmiştir. Tedvin döneminde de esbab-ı nüzul ilk telif edilen eserler
arasındadır. Zerkeşi ve Suyuti ,ilk olarak eserlerinde bu ilimden bahsederler.
Esbab-ı nüzulde önemli olan ayetin muhtevasının, hadiseyi
kapsamasıdır. Esbab-ı nüzul’e dahil
olmayan rivayetler ise, geçmiş ümmetlere ait tarihi malumat ve geleceğe ait
haberlerdir.
Esbab-ı nüzul, nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz.
Peygamber’e yöneltilen bir soruya vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla
ayetin, tazammun etmek ( hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek) , cevap vermek
veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu
ortamı resmeden hadiseye denir.
Esbab-ı Nüzulün Doğuşu ve Gelişimi
Tedvin dönemindeki ilk tefsirlerde esbab-ı nüzul rivayetleri yer
almıştır. Çünkü bu tefsirlerin ekserisi rivayet tefsirleridir. Tefsirlerden
daha da önce esbab-ı nüzul rivayetleri hadis mecmualarında yer almıştır. Nüzul
çağını,ortamını sonraki nesillere anlatmak, nakletmek gayesiyle esbab-ı nüzul
eserleri telif edimiştir.
Esbab-ı Nüzul’ü Bilmenin Yolu
Esbab-ı nüzul, sahih
nakille bilinebilir. Yani akılla idrak edilemeyen , işitme ve görme suretiyle
bilinebilen ,sahabiden gelen rivayettir. Hz. Peygamber’den bildirilen olarak
kabul edildiği için merfu sayılır. Sahabeden esbab-ı nüzul rivayet eden tabiilerin
rivayetleri de mürsel hükmündedir. Sahabe naklinde sened ve metin sahih
olmalıdır. Tabiin naklinde ise bu şartlara ek olarak, rivayeti destekleyen bir
başka tabii rivayeti ve ravinin tefsir imamlarından olup ilmini doğrudan bilgin
sahabiden alması gerekir.
Hadis Usulü Açısından
Esbab-ı Nüzul Rivayetleri
Sahabinin esbab-ı nüzul
rivayetleri müsned hadistir. Müsned hadis, muttasıl senetle ve merfu, yani Hz.
Peygamber’e ref’ olan rivayetlerdir. Muttasıl, ravinin hadisi rivayet ettiği
şeyhten bizzat işitmesi ve bunun isnadın sonuna kadar devam etmesidir. Merfu,
senedin Hz. Peygambere ulaşmasıdır. Sahabenin sebeb-i nüzul dışındaki tefsir
rivayetleri ise mevkuf haberlerdir. Mevkuf, sahabeye ait söz, fiil ve
takrirlerdir. Ancak bu sahabe rivayeti Hz. Peygamber zamanına izafe edilirse
merfu denir. Sahabenin tefsir rivayetlerine iki şekilde bakarız. Sebeb-i nüzul
rivayetlerinde rey ve içtihad alanı
yoktur. Gramer, belağat ve şer’i hüküm bildiren rivayetler ise rey ve ictihad
alanıdır. Tabiundan gelen sebeb-i nüzul
rivayetleri mürseldir. Tabiun, sahabiyi atlayarak hadisi ref’ etmiştir.
Esbab-ı Nüzul Rivayet
Sigaları
Sebeb ifade etmede nass olan
rivayetlerde, rivayetin lafız ve sigalarından başka bir unsura ihtiyaç olmadan
nüzul ortamına ait olduğu anlaşılır. Sebeb ifade etmede nass olmayan
rivayetlerde ,rivayetin lafız ve sigaları, rivayetin nüzul rivayeti olduğunu
anlamak için yeterli olmaz.
Esbab-ı Nüzul
Rivayetlerinin Tasnifi
Rivayetler, birçok açıdan
tasnif edilmişlerdir.
A. Esbab-ı nüzul rivayetlerini ‘vürudu’ itibariyle tasnif etmek.
B. Hadis usulü kriterlerine
göre tasnif etmek.
C . Şah Veliyyullah Dihlevi tasnifi.
D . Tahir b. Aşur tasnifi.
E . Rivayetlerin nev’ileri açısından tasnif edilmeleri. Bu da kendi
içinde esbab-ı nüzul rivayetleri ve
tefsir için esbab-ı nüzul rivayetleri olarak ikiye ayrılır.
Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinde
İhtilaf
Tefsirde iki tür ihtilaf
vardır. 1. Nakle dayanan ihtilaf. 2.
İstidlalden doğan ihtilaf.
Esbab-ı nüzul rivayetlerinde iki temel ihtilaf sebebi vardır. A.
Her ayete sebep aramanın sonucu mezhebi hareketler, şahısları
ebedileştirmek, haberler ve uydurma
rivayetlerin esbab-ı nüzul alanına dahil edilmesidir. B. Esbab-ı nüzul
rivayetleri, nüzul ortamına dahil olanlar ve tefsir için yapılan değerlendirmeler
olarak tasnif edilmemeleri.
Esbab-ı Nüzul Meseleleri
1
. Taaddüt Meselesi
a Nüzul Sebebinin Taaddüdü: rivayetler öncelikle sahih olmalıdırlar. Sebebin taaddüdünü kabul
etmek, ayetin tekrar tekrar indiğini kabul etmektir. Zerkani’ye göre taaddütten
bahsetmek için iki rivayet de sıhhat
bakımından eşit olmalı, birini tercih etme sebebi olmamalı, iki sebep arasını
cem mümkün olmamalı, bir de zaman birliği , yakınlığı olmamalıdır.
b Nüzulün Taaddüdü: Bir hadise sebebiyle
birden çok ayetin nazil olmasıdır.
2 .
Hükmün veya Nüzulün Taahhuru
Bu meseleden Zerkeşi ve Suyuti bahseder.
Zerkeşi, nüzulün hükümden önce olabileceğini belirtirken, Suyuti, önce hükmün
taahhürünü, sonra nüzulün taahhürünü inceler.
3 .
Umum-Husus Meselesi
Muteber
olan sebebin hususu değil, lafzın umumudur. Nass, amm siga ile varid ise,
nassın umumuyla amel etmek gerekir. Hüküm vermede nasların şümulüne bakılır.
Nasların varid olmasına vesile teşkil eden sebeplere bakılmaz. Bu konuda
icmadan bahsedilebilir. O zaman şu denilebilir. Esbab-ı nüzul rivayetleri
Kur’an’ı anlamada araçtır. Yoksa nüzul sebebi olan soru veya hadiseleri, tahsis
vasıtası kabul etmemek gerekir.
Esbab-ı
Nüzulle İlgili Disiplinler
1
Hikmet-i Teşriiyye: şer’i
hükümlerin hikmetlerini belirlemek için selef alimleri nüzul sebeplerine
başvurarak hikmet ve gayelere vakıf olmuşlardır.
2 Mübhematü’l-Kur’an: Kur’an’ı Kerim’de müphem bırakılan kelimeleri açıklamayı konu
edinen ilimdir. İsm-i işaret, ism-i mevsul,zamirler vs,’leri . Bu ilim,nakli ilimdir.
İçtihada mahal yoktur.
3 Tenasüb-İnsicam: Sureler ve ayetler arasında irtibatlar kurmaktır. Bu irtibatlar,
akli , hissi, umumi-hususi anlamlar üzerinde durur. Selef alimleri bu ilimle
uğraşmazken halef alimleri ilgilenmişlerdir. Parça parça indirilen ayetler,
tevkifi yerine Kur’an’ın insicamını temin etmek üzere edebi siyakla uyumlu
yerleştirilmişlerdir. Münasebet ilkeleri ışığında ancak belirli bir noktaya
kadar varılmalıdır. Zorlamaya gidilmemelidir. Bu da münasebette içtihadın
rolünü gösterir. Münasebet, aklın kabul ettiği mantıki bir olgudur.
İlk dönem alimleri, tefsir olsun hadis olsun, ilimden birşeylerin
kaybolması endişesiyle rivayetleri eserlerinde toplayarak ayıklama işlerini
sonraki alimlere bırakmışlardır.
II.
BÖLÜM
Kur’an’ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ün Yetersiz Kalması
1 Rivayetler Açısından : Hadis usulü açısından incelendiğinde,sahabe ve tabiundan rivayet
edilen esbabı-ı nüzul rivayetleri,tefsir için yapılmış rivayetlerdir. Müsned
hadis değildirler. Çünkü Kur’an’ı anlama hususundaki çaba ve içtihatlardır.
Bütün sebeb-i nüzul rivayetleri hadis usulü kriterleri açısından ele alınarak
sahih,müsned,merfu rivayetler belirlenir.
Tabiinin sahabi ismi
anmadan rivayet ettiği hadise Mürsel denir. Mürsel sebeb-i nüzul rivayetinin
hüccet olma durumu tartışılmıştır.
Senetsiz rivayetlerin varlığı da bir dönem problem teşkil etmiştir.
Bütün sebeb-i nüzul rivayetleri hem sened hem de metin tenkidine tabi
tutulmalıdırlar. Senedler bu alan
kıssacılara kalmıştır.
Rivayetlerin tasnifine dikkat edilmemesi ,esbabı-ı nüzulün
rivayetler açısından yetersiz kalmasının sebeplerindendir. Esbab-ı nüzul
rivayetleri, nev’ileri açısından tasnif edildikten sonra hadis usulü kriterleri
açısından elden geçirilmelidir. Esbab-ı nüzul rivayetleriyle tefsir rivayetleri
ayırımından sonra rivayetlerin sıhhati dikkate alınmalıdır.
Esbab-ı nüzul rivayetinin sahih olmasının yanında sebebiyet de
ifade etmesi gerekir. Sebeb ifade etmede nass olan rivayetlerde bu özellikle
aranmalıdır.
2 Umumu, Hususileştirme
Açısından : Sebebiyet ifade eden esbabı-ı
nüzulün, nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılma
çabalarıdır. Aslaolan, sebebin hususiliği değil, lafzın umumiliğidir.
3 Taaddüd- Taahhür Açısından : Nüzul sebebi olarak bir
ayet için birçok rivayetin bulunması sebebiyle ortaya çıkan nüzulün
taaddüdü-taahhuru meselesidir. Sahih olan farklı rivayetlerden biri nüzul
sebebidir. Diğerleri ise esbab-ı nüzul değerlendirmeleridir.
4 Tarih İlminden Yararlanma : Tarihi gerçeklere
aykırılık, esbab-ı nüzulün Kur’an’ın anlaşılmasında yetersiz kalma sebeplerindendir. Buna da her
ayete nüzul sebebi arama çabaları sebep olmuştur.
III.
BÖLÜM
Esbab-ı Nüzule Yeni Yaklaşımlar
Esbab-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirlemek için, birtakım
ilkelerden bahsedebiliriz. Sebeb-i nüzul
olmazsa, zahir nass, mücmel nass olarak anlaşılabilecekse ve en önemlisi de
Kur’an anlamaya çalışılırken üstü kapalı bir ifade de manayı yakalamak için
bekleyiş oluyorsa , sebeb-i nüzule ihtiyaç var demektir.
Rivayetlerin , hadis usulü kriterleri açısından tenkide tabi
tutulmaları gerekir ki bu şöyle yapılabilir: Rivayet tefsir zaaflarından
kaynaklanan isnatların sağlamı zayıfından ve uydurmadan , hadis usulü kriterleriyle ayıklanabilir.
Senetsiz ve kesintili
senetli rivayetlere dikkat edilmelidir.
Mezhebi kanaatlerle vaz edilen sözlere dikkat edilmelidir.
Esbab-ı nüzul rivayeti müsned-merfu olur,
esbab-ı nüzul değerlendirmesi mevkuf olur.
Tabiinin değerlendirmeleri ise Mürsel olur.
Sened tenkidinin yanında metin tenkidi de yapılmalıdır.
Rivayetlerin tasnif edilmesinde önem arz eder. İkili bir tasnife
gidilmelidir. Biri esbab-ı nüzul rivayetleri, diğeri ise, tefsir için olan sebeb-ı
nüzul rivayetleri-değerlendirmeleridir.
Esbab-ı Nüzul
Rivayetleri
Gerçek nüzul sebebi olan kıssa, hadiselerdir. Sahabenin rey ve
içtihadı yoktur. Bunlar, sened ve metin açısından sahih olan müsned-merfu
hadislerdir. Rivayet sigası, sebeb ifade etmede nass olan sigalardandır. Nüzul
hususi olsa da aslolan umum’dur.
Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri ise;
Kur’an’ı Kerim’in anlaşılması amacıyla yapılmış nüzul sebebi
değerlendirmeleridir. Bunlar, nüzul asrı
ve ortamında cereyan etse de, ayetin inmesine sebep olan değildir. Bu
değerlendirmeler üç gruptur: 1 Hz. Peygamberin yaptığı sebebi nüzul
değerlendirmeleri, 2 sahabe ve tabiinin
değerlendirmeleri, 3 müfessirlerin
değerlendirmeleri.
Esbab-ı nüzul değerlendirmesinde Kur’an’ı Kerim’in bütünlüğü her zaman
gözönünde bulundurulmalıdır. Bütün olarak Kur’an’ı Kerim, Kur’an’ın tüm
özelliklerini kucaklayan bir sistemdir. Kur’an bütün olarak, parçaları inmeden,
ayrıntılı plana göre tertip edilmiştir.
Esbab-ı nüzulden yararlanırken siyak ve sibak gözönünde bulundurulmalıdır.
Kur’an’ın bütünlüğüne dahil bir kavramdır. Bağlam, yani sözün gelişi, öncesiyle
sonrasının uygunluğu dikkate alınmalıdır. Ayetlerin bağlamı,konteksiyle uygun
olmayan rivayetlere itibar edilmemelidir.
SA’LEBE KISSASI
Esbab-ı Nüzul Nedir?
Nüzul zamanı içinde olup biten Kur’an’ı Kerim – insan arasındaki
iletişim , eğitim sürecini gösteren resmedilmiş olaylardır.
Sa’lebe hadisi, Tevbe suresi 75. Ayetin nüzul sebebi olarak Sa’lebe b. Hatıb kıssası zikredilir. Bu kıssa
ilk olarak sire, meğazi ve teracim
kitaplarında zikredilir. Yine rical ve tarih kitaplarında da hadise yer alır.
Ulemanın ,kıssayla alakalı değerlendirmesinde iki husus ortaya
çıkıyor. Sa’lebenin vasıfları ve hadisenin sıhhat derecesi.
Sire, rical ve tarih kitaplarında Sa’lebe kıssasının sıhhat
derecesi hakkında üç farklı görüş vardır. Hadis kitaplarında bu kıssayı rivayet
eden alimlerin bazısı kıssayı nakille yetinmişken, bazısı da sıhhati hakkında
görüş bildirmişlerdir. Bazı muhaddisler de Sa’lebe kıssasını ,hadis ve senedi
hakkında mülahazalarını da ifade ederek rivayet etmiştir.
Tefsir kitaplarında ise, Sa’lebe kıssasına iki türlü yaklaşım
vardır. Kıssayı sahih kabul edenlerle sıhhatine şüpheyle bakanlar şeklindedir.
Esbab-ı nüzule yeni yaklaşımla salebe kıssası değerlendirilirse,
öncelikle, Sa’lebe kıssası rivayetleri hadis usulü açısından tenkit
edilmelidir. Yapılan araştırmada, hadisin senedinin zayıf olduğu anlaşılmıştır.
Tefsir ve hadis eserlerinde yer alma sebebi ise bunların kaybolma endişesi ve
tetkikini sonraki alimlere bırakmaları, hadisçilerin de senedi zikretmeyi
yeterli görmeleridir.
İkinci yaklaşım olarak rivayetler tasnif edilmelidir. Ayetin sebeb-i nüzulü hakkındaki farklı
birçok rivayet ihtilaf sebebidir. Bu rivayetler
a ) sebeb-i nüzul rivayetleri, b ) tefsir için olan esbab-ı nüzul
değerlendirmeleri olarak tasnif edilmelidir. Sa’lebe kıssasında, sebeb-i nüzulü
tayin ederken, rivayetlerin kalıplarından,sigalarından, sebep ifade etmede nass
olup olmadıklarına bakılmak suretiyle yapılacak araştırma neticesinde Sa’lebe
kıssasının , sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler grubuna girdiği
anlaşılmaktadır. Rivayetler, ravileri
açısından da incelendiğinde sa’lebe kıssası, esbab-ı nüzul rivayetleri değil
de, tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri,değerledirmeleri grubuna girer.
Üçüncü yol olarak da tarih ilminden yararlanılmalıdır. Hicretin 9.
Senesindeki bu hadiseye , devlet cebrinin uygulanması gerekip böyle bir cebir söz konusu değilse bu
kıssanın tarihi hakikatlere göre de gerçek olmadığı söylenebilir.
Son olarak da Kur’an’i
bütünlük, siyak-sibak bağlamında değerlendirmek gerekir Tevbe suresi 75.
Ayete , bu açıdan bakıldığında, siyak ve
sibak da, Kur’an, bütün olarak inanan ve inanmayanın karakterlerinden,
ilkelerinden bahsederek evrensel ebedi mesajını fertlere kilitlemez.
Bütün bu yollardan yapılan Sa’lebe kıssasının , Tevbe suresi 75.
Ayetinin sebeb-i nüzulü olup-olmadığı araştırmasında, olayın, ayetin nüzul
sebebi olmadığı anlaşılmıştır.
TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik kavramının dille ifadesi terimdir. Kavram, fikrin
,bilginin dille ifade edilmesidir. Terim de, kavramı dille anlatan dilsel
simgedir.
Tarihsellik de bir kavramdır. Şunu ifade eder. İnsanın tarihi
tecrübelerinin ve bu alandaki cereyan eden zihni faaliyet sonucu oluşan düşünce
ve bu düşünceden doğan fikirlerdir.
Zaman içinde kavramlar da değişebilir. Bu da kavramların
izafiliğini gösterir.
Her kavramda seçiklik ve açıklık vardır, kavramı diğerlerinden
ayırır, açıklık kavramın içeriğini doldurur.
İşte tarihsellik kavramında insanın tarihiyle değişen yön kavrmın
içeriği,mahiyeti yani açıklığıdır. Çünkü insan değişkendir.
Kökü bize ait olmayan tarihsellik kavramının yanında tarihselcilik,
tarihsicilik kavramları da batıda çokça kullanılmış ve bulanık anlam
çerçevelerine sahip olmuşlardır. Bu
anlam bulanıklığı neticesinde çoğu kez birbirlerinin yerlerine kullanılır
olmuşlar, kullanılmaya da devam edilmektedirler.
Tarihselciliğin çeşitli anlam biçimleri şöyle de birleştirlebilir. Tarihselcilik,
bir şeyi yeteri kadar anlamak ve değerini de yeteri kadar takdir etmek için ,o
şeyi, işgal ettiği yer ve gelişim süreci içindeki rolüne göre düşünmektir.
Metodolojik olarak da her olayı, merhalesi olduğu daha geniş bir sürece ve o
süreçte oynadığı role göre göz önününe alınarak anlaşılabilir.
Tarihselciliğe ,şöyle de diyebiliriz. Tarihselcilik, batı
düşüncesinin zihinlere hermenötik bir açılım getirme çabasıdır.
Tarihsellik kavramını, islam düşüncesinde değerlendirirken,
geçirdiği tarihsel süreç ve mana sapmaları göz önünde bulundurulmalıdır.
Batıyla islam dünyasının, kainat, tabiat ve beşere bakışları
farklıdır. Böyle olunca ,batı ürünü aydınlanma dönemi öncesi ve sonrası ürünü
olan tarihsellik kavramını anlamak için buna dikkat edilmelidir. Bunun yanında
islamın beşeri ve tabiat ilimlerine bakış açısı da ortaya konulmalıdır.
Varolanın bilgisine farklı açılardan bakarak, farklı metotlarla
ulaşılır. Bundan , bilgi türleri ( din,felsefe, bilim, sanat, düzenli bilgi,
büyüsel bilgi ) doğar. İnsan , zamana ve
ihtiyaca göre hayatı tanımak ve anlamlandırmak için bunlardan birini kullanır.
Bu bilgi türlerinin kullanımının bütünü kültürdür. Kültürün bir kısmı , onu
inşa eden topluma aittir ki buna özgü kültür denir. Bir kısmı da bütün
insanlığa ait olur. O da ortak kültürdür. Tarihsellik ve tarihselcilik de batı
kültüründen neşet etmiş özgü kültüre ait kavramlardır. Fakat yapıları gereği de
ortak kültürle etkileşim halindedirler.
Kavramlar da adeta var olanın kütüğü gibidir. Var olan tanınıp ona
nüfuz edilince kütükteki hükümler çoğalır, değişebilir. İnsan bilgisinin
değişmesi, ortak kültür etkileşimleri bunu ifade eder.
Esbab-ı nüzulle tarihsellik arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?
Kur’an’a göre tarih ve tarihsel olan, bütün zamanlarıyla insanın faaliyet
sahasıdır. Nüzul asrında insan, kendi hareketleri arasında seçme yapmayı
sağlamak için Kur’ani değer duygusuna yöneldiler ve Hz. Peygamberi, önderleri
olacak örnek insan seçtiler. Esbab-ı nüzul, Kur’an’ın ilk muhatabı olan insanın
yapıp ettikleri ise , Kur’an, bu insanın birçok problemine cevap vermiştir.
İnsan, içinde yaşadığı duruma anlam verdiği sürece hayatını sürdürebilir.
İnsan, tarihsel oluşa bütün varlık koşullarıyla katılır. Hedefleri, değerleri,
dinsel inançlarıyla, bilgisiyle.
Esbab-ı nüzul, mekan-zamanda vuku bulması ve sahih (müsned-merfu)
rivayetle bize ulaşması açısından tarihseldir, tarihsel gerçektir. Nüzul ortamı
hadiselerinin , sorularının karşılığı olarak da tarihsel olanın varlık
biçimidir. Bu rivayetler, Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında orijinal yorum ve
orijinal tarihtir. Ama tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayet ve
değerlendirmeleri Kur’an’ın anlaşılmasında düşünülmüş yorum, Kur’an’ın
tarihinde düşünülmüş tarihtir. Esbab-ı nüzule, doğrudan nüzul ortamında fiili
alanı ve somut hayatı göstermesi açısından aracı delillerdir.
Hamdi KARANFİL
Öğrenci No: 14912718
Tezli Yüksek
Lisans
KUR’AN VE
BAĞLAM
|
||||
BİRİNCİ KİTAP
|
İKİNCİ KİTAP
|
ÜÇÜNCÜ KİTAP
|
||
KUR’AN
İLİMLERİ VE ESBAB-I NUZÜL
|
KUR’AN’I
KERİMİN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NUZÜL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
|
ESBAB-I
NUZÜLE YENİ BİR YAKLAŞIM
|
SA’LEBE
KISSASI ESBAB-I
NUZÜL’E YENİ BİR YAKLAŞIM
|
TARİHSELLİK
VE ESBAB-I NUZÜL
|
KUR’AN ve BAĞLAM
“Kur’an, Allah tarafından Cebrâil vasıtasıyla mahiyeti
bilinmeyen bir şekilde son peygamber Hz. Muhammed’e indirilen, mushaflarda
yazılan, tevâtürle nakledilen, okunmasıyla ibadet edilen, Fâtiha sûresiyle
başlayıp Nâs sûresiyle biten, başkalarının benzerini getirmekten âciz kaldığı
Arapça mûciz bir kelâmdır.” diye tanımlanan Kur’an tüm insanlığa hitab eden , tilavetiyle gönüllere tesir eden,
muhteviyatıyla ilim ehlini kendine aşık eden ilahi bir kitaptır.Bu sebeple
Kitabın lafzını okumaktan maksat muhtevasını ve anlamını ve vermek istediği
mesajı doğru anlamaktır.Bunun için de
Kur’an’a ilk muhatab olan sahabilerin ayetleri nasıl anladığının tesbit
edilmesi ve ayetleri kendi bağlamında
Kuran bütünlüğü içinde anlamamız isabetli bir yol olarak
gözükmektedir.Bu konuda nuzul ortamının bilinmesini sağlayacak olan Kur’an
ilimleri arasında esbab-ı nuzül ayrı bir önem kazanmaktadır.
Kur’an-ı doğru anlama adına yararlanabileceğimiz
sahalardan birisi de esbab-ı nuzul konusudur.Sahabe, tabiun ve tebe-i
tabiin’den olan müfessirler Kur’an-ı özellikle esbab-ı nuzul ile tefsir etmişlerdir.Hatta başlangıçta tefsir
ilmi esbab-ı nüzulu bilmekten ibaretti;
denilmiştir.Yalnız bu konudan azami olarak istifade edebilmek için, bu
sahada eser veren Prof.Dr.Ahmet Nedim Serinsu hocamızın “Kur’an
ve Bağlam” kitabının iyi mütalaa edilip
okunması ve esbab-ı nüzul ile ilgili gerekli olan
uyarılarını ve önerilerini dikkate almak
gerekmektedir.Bu gerçeği hocamız
kitabında, “Çalışmamızın Kur’an-ı Kerim’i anlama gayreti içerisindeki
araştırmacılara esba-ı nüzulden nasıl faydalanacakları, hangi ilkeler
doğrultusunda rivayetleri değerlendirecekleri
hususunda yararlı olacağı kanaatini taşıyoruz” ifadesiyle dile getirmiştir.Bu sebeple bizler de hocamızın “Kur’an ve Bağlam”
kitabından istifade ederek, anladıklarımızı
kısaca özetlemiş olduk.Kur’an ve Bağlam kitabını içeriğinden ,muhtevasından
kısaca bahsetmek konular hakkında bilgi
sahibi olmak açısından ehemmiyet arz etmektedir.
“Kur’an ve
Bağlam” kitabı içerik olarak giriş, üç kitap ve ekler bölümünden oluşmaktadır.Giriş
bölümü Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzül’ün Rolü konu başlığında
araştırmanın konusu ve amacı belirtilmiştir. Birinci kitap ise üç bölümden oluşup, birinci bölüm, Kur’an
İlimleri ve Esba-ı Nuzül İlmi konu başlığında Kur’an ilimleri kavramları,
esbabı nüzül ilimlerinin Kur’an ilimleri arasındaki yeri ve konumu,esbab-ı
nuzül rivayetleri, bunlarla ilgili ilmi konuların bilinmesi , tasnifi , taaddüt
ve taahhür meselesi ve esbab-ı nuzülle ilgili disiplinlerden
bahsedilmektedir.İkinci bölümde ise, Kur’an Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı
Nuzül Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları başlığı altında,
rivayetler, umumu hususileştirme ve taaddüt ve taahhür açısından Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nuzülün
yetersiz kalma sebepleri, tarih ilminden yararlanma ve Kur’an’ı Kerim’in
anlaşılmasında esbab-ı nuzül
rivayetlerinin doğurduğu sonuçlar gibi konulardan bahsedilmektedir.Üçüncü
bölümde ise, Esbab-ı Nuzüle Yeni Bir Yaklaşım konu başlığı altında, esbab-ı
nuzüle olan ihtiyacın sınırlarını belirleyen ilkeler, esbab-ı nuzül
rivayetlerinin hadis usulü açısından tenkidi, rivayetleri tasnif etme ile
ilgili olarak, Kur’an’ı Kerim’in bütünlüğünün dikkate alınması, siyak ve
sibak’ın göz önünde bulundurulması ve esbab-ı nuzül ve tarihilik kavramı
hakkında konulardan bahsedilmektedir.İkinci Kitap bölümünde ise,esbab-ı
nuzüle yeni bir yaklaşım olarak sa’lebe kıssası, hadis ve tefsir kitaplarında
sa’lebe kıssası ve değerlendirme bölümüyle sona ermektedir.Üçüncü Kitab
bölümünde ise , tarihsellik ve esbab-ı nuzül konusu irdelenmektedir.Son bölüm
ise ekler başlığı altında Kur’an’ı
Kerim’in Nuzül Sırasına Göre Tertib Edilmesi Teklifine Edebi bir Eleştiri ve
Esbab-ı Nuzülün Anlamı Nedir konulu iki
makale ile Kur’an ve Bağlam kitabı sona
ermektedir.
İnsan hayatına
yön vermek, anlam vermek için var olan Kur’an-ı Kerim’i anlama çabasında
esbab-ı nüzulün teorik temellerini bilmek ve onun ilkelerine uymak gerekmektedir.Bu
sebeple Esbab-ı nüzul
rivayetlerinin geçmişten günümüze
bir nevi muhasebesinin yapılması,
konuyla ilgili kavramların tanımlanması ve bu konuda yapılan hataları
ortaya koymakla düşülebilecek yanlışlıklara dikkat çekme ve esbab-ı nüzul olgusunu günümüze nasıl
taşınabileceği konusu araştırmanın amacı olarak ifade edilmiştir.
KUR’AN
İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZUL İLMİ
Kur’an
ilimleri kavramının aydınlanması esbab-ı
nüzul ilminin, onun bir dalı olarak, açıklanmasına ve daha net bir şekilde
tanımlanmasına imkan verecektir; yani esbab-ı nüzulu , içinde bulunduğu bütünlük çerçevesinde görebilmek mümkün olacaktır.Kur’an müslümana yaşam boyu eğitimi
zorunlu kılmaktadır.Bunun bir neticesi olarak ilk eğitim faaliyeti Suffede
başlamıştır.Hz Peygamberve sahabe döneminde, Hz Peygamber ve nuzule şahit
olanlar hayatta olmaları sebebiyle Kur’an ilimlerinin telifine gerek
duyulmamıştı.Sahabe döneminin sonlarına doğru Kur’an’ı Kerimin ulaştığı
sınırlar Kuzey Afrikadan Azerbeycan’a kadar ulaşıp, arap olmayan kavimlerin
Müslüman olmasıyla kültürel etkilenmeler başlamıştı.Böylece Ulumu’l Kur’an’ın
tedvini için gerekli ortam oluşmuştu.Mushafın çoğaltılması ile kıraat ilmi ve resmu’l
Kur’an ilminin ilk ele alınan ilimler olduğu bilinmektedir.Kur’an’ın lügavi
yönden ele alınması ise Ebu’l Esved ed-Düeli’nin Kur’an’a noktalama ile hareke
koymasıyla başladı böylece İ’rabu’Kur’an ilmi neşet etmiş oldu.Böylece hicri
I.asrın sonlarından itibaren Kur’an-ı Kerimle ilgili ilimlerin tek tek ele alındığı görülmektedir.Bu ilimler
aynı gayeye yöneldikleri için
birbirlerine geçmiş halde bulundukları bir hakikattir.Bu sahada Kur’an
ilimlerinin tek eserde muhtasar olarak toplanmasını sağlayan hicri VIII.asırda
Zerkeşi’nin telif ettiği ,(794/1391) “el-Burhan fi Ulumi’l-Kur’an” adlı
eseridir.Onun takipçisi Suyuti ise” el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an” adlı eseri
telif etmiştir.
Kur’an
ilimleri Kur’an’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen
bir bilgi alanı olması hasebiyle tefsir ilmi ile meşgul olan kimse, Kur’an
ilimlerinden yararlanmak mecburiyetindedir.Esbab-ı nüzul ilmi ise nakli
ilimlerdendir.Bilgin sahabe tarafından tabilere öğretim yoluyla sözlü olarak
aktarılmıştır.Esbab-ı nüzul ilmi ilk dönemlerden itibaren Kur’an ilimleri arasında ayrıcalıklı
bir konuma sahip olmuş, bu ilmi bilmek Kur’an-ı Kerim’i anlamakla ve bilmekle eşdeğer
tutulmuştur.
Nüzul
ortamında meydana gelen bir hadiseye
veya Hz Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya , vukuu bulduğu günlerde ,
bir veya daha fazla ayetin tazammum etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak
üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden
hadiseye sebeb-i nüzul denir.Esbab-ı
nüzul rivayetlerinin ilk kayda
geçirildiği eserler tefsir kitapları değildir.Hadis mecmuaları tefsirlerden
önce telif edilmiş ve bu eserlerin bir
babı da tefsire ait olmuştur.Bu bablar genellikle sebebi nüzule tahsis edilmiştir.
Esbab-ı
nüzul ancak sahih nakille bilinebilir.Dolayısıyla bu alanda ictihada veya imal-i fikir etmeye
mahal yoktur.Yani nüzul sebebi akılla edilmesi mümkün olmayan, sadece işitme
veya görme suretiyle bilinebilen ve
sahabiden gelen rivayettir.Kur’an’ın anlaşılmasında ilk gruptaki rivayetler
nass teşkil etmektedir.Tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri ise insani
yapıp etmeleri yansıtmasınve ayetteki manalara çeşitli vechelerden bakma
fırsatı vermesi açılarından değerlendirilmelidir.
Esbab-ı
nüzülde , nüzule sebep olan hadise
dolayısıyla inen ayetin bu hadiseye has mı olduğu, yoksa umum mu ifade edeceği
meselesi ile taaddüt ve taahhür mesleleri problemli meslelerdendir.Birçok nüzul
sebebi dolayısıyla bir ayet nazil olmuş ise buna sebebin taaddütü, birkaç ayet
tek sebep için inmiş ise nüzulun taaddütü denilir.Tekrar tekrar nazil olan
ayet, şanının yüceliğini vurgulamak, taşıdığı manaların unutulmaması
gerekliliğini hatırlatmak hikmetine binaen indirilmektedir.Böylece benzeri her
sebepte , olayda bu ayetin muhtevasına dikkat çekilmiş olmaktadır.
Esbab-ı
nüzülde nüzule sebep olan hadise dolayısıyla inen ayetin bu hadiseye has mı
olduğu, yoksa umum mu ifade edeceği meselesine gelince bu konuda genel ilke
“Muteber olan lafzın umumudur, sebebin
hususu değildir.”Hüküm nasslara, nasların şümulündeki hükümlere göredir; yoksa
hüküm nasların varid olmasına vesile teşkil eden sebeplere göre
değildir.Alimlerin ekseriyeti hükmün, sebebin hususiliğine değil, lafzın
umumiliğne göre olduğunda icma vardır demektedirler.Hz Peygamber zamanından
beri sahabe ve müctehit imamların anlayış ve tatbikatı bu olmuş ve buna hiçbir
zaman karşı çıkan olmamıştır.Çünkü hüccet nassların kendisidir, sebepleri
değildir.Esbab-ı nüzul rivayetleri Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında araç olarak
kullanılmalıdır.Nüzul sebebi olan soru veya hadiseleri , tahsis vasıtası olarak
değerlendirmek bazı problemlere neden olabilir.
.
Esbab-ı
nüzül ilmi Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında önemli bir disiplin olan münasebet
–insicam ilmine de, işlevini yerine getirmede yardımcı olmaktadır.Surenin hangi
gaye ile indiğini bilmek, bu gayaye götüren öncülleri araştırmak, Kur’an’ı
Kerim’deki münasebet-insicamı tesbit için önemlidir.Bu ise nüzul
sebeplerine vakıf olmakla mümkündür.Kur’an’ı Kerim’in genel mesajı
kavranmalıdır.Zaman mekan şahıs unsurlarının ötesinde insani örnek oluşturan ,
insan hayatının canlı, somut yönü, bu genel mesaj çerçevesinde ele alınmalı ve
üzerinde düşünülmelidir.
Tefsir
rivayetlerini eserlerinde nakleden müfessirlerimizin birçoğu ilmi
yeterliliklerine, salah ve takva ehli oluşlarına rağmen zayıf, garib, münker ve
israili birçok hadis zikretmişlerdir.Hatta mevzu hadis dahi naklettikleri
vakidir.O halde alimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivayet etmiş
olmaları , o rivayetin sıhhatine delil teşkil etmemelidir.Tefsir kitaplarındaki
bu tefsir ve esbab-ı nüzul rivayetlerinin tenkidinde kullandıkları senet ve
metin tenkidi kurallarının sıkı eleğinden geçirilmesi bugün
zarurettir.Böylece tefsir kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivayet
temizlenmiş olacak ve Kur’an’ı Kerimdeki bir ayeti anlamak için tefsir
kitaplarına bakan kimseler, onlarla karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle
meşgul olmaktan kurtulmuş olacaklardır.
KUR’AN’I KERİM ‘İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN
DEĞERLENDİRMESİNİN SONUÇLARI
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün
yetersiz kalma sebeplerinin başında senetsiz rivayetlerin bir dönem mevcut
olaması gelmektedir. Esbab-ı nüzul
rivayetlerinde kusur en fazla senette bulunmakal beraber, bu kusurun metinde de
bulunabileceğini söylemeyi ihmal etmeyen münekkit alimlerimizin tesbit ettiği
ilkeler çerçevesinde bütün sebebi nüzul rivayetleri tenkide tabi
tututlmalıdır.Böylece hangi rivayetlere itimad edilbileceği bilinmiş, mevzu
olanlar ayıklanmış olur.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün
rivayetler açısından yetersiz kalmasının
bir başka sebebi ise rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme ve
rivayetlerin karıştırılmasıdır.Tasnif olarak rivayetler;
a.Esbab-ı
nüzul rivayetleri
b.Tefsir
için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri
olarak
iki nevi halinde incelenmesi en makul yol olarak gözükmektedir.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün
rivayetler açısından yetersiz kalmasının
diğer sebepleri de rivayetlerin sıygalarına dikkat göstermeme
yanlışlığı, sebebi nüzulun nass olarak umum değilde husus ifade ettiği şeklinde
anlaşılması çabaları ve bir ayet için birçok rivayetbulunması sebebiyle ortaya
çıkan nüzulün taaddütü ve veya taahhürü meselesidir.
Esbab-ı nüzul
rivayetleri aslında Kur’an’ı yorumlamada zengin malzeme kaynağıdır.Fakat rivayetlerin
karıştırılması bir sorundur.Nüzul asrına ait olan rivayetle, tefsir için olan
rivayet ayrılmalı idi.Bu tür rivayetler yorum zenginliğine imkan veren uyarıcı
ve hatırlatıcı bir konum ifade etmelidir.Yoksa tayin edici rol yüklenmeleri
yorum zenginliğine engel teşkil edecektir.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün
rivayetlerinin değerlendirilmesi sırasında istismara tevessül edilebildiği bir
vakıadır.Her ayet bir nüzul sebebi arama
çabaları, senetleri hzfederek rivayet edilmesi, esbab-ı nüzul rivayetlerinin
tasnif edilmemesi,rivayet sıygalarına dikkat edilmemesi, tarih ilminden
yararlanılmaması esbabı nüzulün istismara açık yönleridir.
Bir hadise veya soru sebebiyle inzal olunan ayet
Müslümanlara belirli görevleri bildirmektedir.İşte sebebi nüzulun bize
ulaştırdığı hadise, durum veya soru, insan hayatının ve varlık koşullarının
evrensel boyutudur.Çünkü nered ve ne
zaman insanla karşılaşsak , orada onun fenomenleriyle karşılaşmaktayız.Yani
nuzul asrı insanının insan olma bakımından yapıp etmeleri ile çağımız insanının
yine insan olma bakımından yapıp etmeleri temelde birliktelik arz eder.
EBAB-I NÜZULE
YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbab-ı nüzul
rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir.Esbab-ı nüzulu bilmeden de
Kur’an’ı anlamak mümkündür.Kur’an’ı Kerim’in özünü, bir bağlam bütünü olarak
genel anlamını, mesajını tanımak ve kavramak mümkündür.Yani insan, Kuran’ı bir
hidayet rehberi olarak kendisine sunduğu mesajın temel ilkelerini, genel
anlamını kavrayabilir.Yani ayetler
sebebi nuzulü bilinmeden de anlaşılabilir.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzul
rivayetlerini değerlendirirken hadis metodolojisinden yararlanarak yapılacak
tenkit, senet metin bütünlüğü içinde yapılmalıdır.Hadis Usulü ilmi bunu
gerektirmektedir.Çünkü senet metin ikilisi bu ilmin bütün meselelerini
ilgilendirmektedir.Bu sebeple seneden bahsederken metin; ve metinden
bahsederken sened ihmal edilmiş olmaz.Sened, daha önce vurgulandığı üzere, bir
araçtır.Hedef ise hadisin sıhhat derecelerini tespit ederek sahibini mevzuundan
ayırmaktır.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzulun
rolü açısından Kur’an’ın bütünlüğü kavramına bakıldığında sadece bir vecih ön
plana çıkmaktadır.Bütün olarak Kur’an’ı Kerim.Bu vecih diğer vecheleri de
kapsayan , içeren bir niteliğe sahiptir.Yani Kur’an’ın bütünlüğü kavramının en
geniş olan vechesi budur.Kavrama dahil olan bütün vechelere şamildir.Bunların
bir araya gelmesiyle ontolojik manada varlık kazanır.Bu konu nuzul
rivayetlerinin tasnifiyle beraber düşünülmelidir.
Kur’an’ı Kerim’in
anlaşılmasında ayetlerin siyak ve sibak
olgusu Kur’an’ı Kerim’in bütünlüğü içerisinde görülür.Bağlam olgusu mantıki bir
gerçekliktir.Burada söz konusu edilmesi gereken, anlaşma araçlarının tümü
olarak dil ‘in insan topluluğundaki etkilerini nasıl gerçekleştirdiği
sorusudur.
Kur’an’ı Kerim
insanın sadece tarihi varlık koşulu ile
değil bütün varlık koşulları ile uyumlu ve o koşullara cevap veren bir ilahi
mesajdır.Yani o, Kur’an’i kavramı ile fıtrata hitap eden, insanın fıtri
ihtiyaçalrını en mükemmel şekilde göz önünde bulunduran bir kitaptır.Bu son
derece olağan durumun asıl nedeni insanı yaratanve Kur’an’ı Kerim’i inzal eden
arlığın tek ve bir Yüce Allah olmasıdır.
SA’LEBE KISSASI
Nüzul ortamında
meydana gelen bir hadiseye veya Hz
Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya , vukuu bulduğu günlerde , bir veya daha
fazla ayetin tazammum etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine
vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.
Sa’lebe kıssası
Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzul’e yeni bir yaklaşımın ilkelerini
bir sebebi nüzul rivayeti üzerinde tatbik etmektir.Buradan da esba-ı nüzul’ün
aktüel değerini tesbit etmektir.
Hemen her
müfessirin Tevbe süresi 75. Ayetin nüzul sebebi olan Sa’lebe kıssası, bilinen
bir kıssa olup özetle şöyledir:
Sa’lebe
efendimizin huzuruna gelmiş:
-‘’Ya Resul
Allah, Allah’a dua et de bana çok mal versin’’ demiş.
- Hz. Peygamber
de :
-Ya
Sa’lebe!hakkını eda ettiğin az, takat getirmeyeceğin çoktan hayırlıdır’’
diyerek cevap vermiş. Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki:
-Seni Hakk ile
gönderene yemin ederim ki bana çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin
hakkını veririm.
Bunun üzerine
Efendimiz dua etmiş, o da bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış. Medine
arazisi dar gelmeye başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve böylece cemaate devam
etmekten ve hatta Cuma’dan bile uzaklaşmış. Bunun üzerine Hz. Peygamber sual
buyurmuş, denilmiş ki :
-Malı çoğaldı,
vadi almaz oldu.
Hz. Peygamber:
-Vay Sa’lebe ’ye! buyurmuş ve sadakaları toplamaları için, iki tahsildar
göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler. Ancak Sa’lebe
‘ye Hz. Peygamber’in farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakayı istediklerinde
:
‘’Bu cizyeler
ne? Bu cizyenin kardeşi,hele siz gidin de düşüneyim’’ demiş. Tahsildarlar dönüp
Resulullah’a geldiklerinde, daha onlar bir şey söylemeden iki kere vay Sa’lebe’
ye buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuş. Sonra Sa’lebe sadakayı
alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber:
-Allah Teala
beni senin sadakanı kabulden men eyledi. diyerek kendisi hakkındaki hükmü
açıklamış.O zaman Sa’lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber de :
-Bu senin
amelindir. Emrettim itaat etmedin.şeklinde cevap buyurmuş.Sa’lebe, zekatını Hz.
Peygamber’in irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr’e, Hz. Ömer’e getirmiş
onlar da kabul etmemiş. Sa’lebe daha sonra Hz. Osman zamanında helak
olmuş.
Kıssa sire
,rical, tarih, hadis, tefsir kitaplarında yer almış. Kıssanın gerçek
olduğu veya gerçek olmadığı açıklanmış. Bu kıssa Tevbe 75. ayetinin
anlaşılmasında bize pek müşahhas bir kanaat vermemiştir. Kur’an’ın
anlaşılmasında yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu açıktır. Bu yeni yaklaşım
yapılırken
-Hadis usulü
açısından tenkid edilmeli
-Rivayetler
tasnif edilmeli
-Tarih ilminden
faydalanılmalı
-Kur’ani
bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak, Sa’lebe
kıssası, aynı ayet için zikredilmiş, ibareleri birbirinden farklı esbab-ı nüzul
değerlendirmeleridir.Yapılan izahlardan anlaşıldığı üzere “bu ayet bu hadise dolayısıyla inmiştir.” Denilmesi
isabetli bir değerlendirme olarak gözükmemektedir.Sa’lebe kıssaı , rivayet
kalıplarınında gösterdiği üzere ikinci
tür esbab-ı nüzul rivayetlerindendir.Yani bu kıssada nakledilen olay nuzul
ortamında cereyan etmemiştir veya etmişse bile ayetin nüzulüne sebep
olmamıştır.Bilahere ya sahabileri ya tabiiler, ya tebe-i tabiiler veya
müfessirler tarafından bu ayetin anlaşılmasında
değerlendirmişlerdir.
Nticede “Esbabı
nüzul tefsir rivayetlerinin bilgisayar teknolojisinin imkanlarından
yararlanarak toplanması gerekli olup, bu gayeyi gerçekleştirecek malzeme kültür
mirasımız elde mevcuttur.Ancak bu fertlerin değil müesseslerin ve kurulacak
enstitülerin çatısı altında çağın imkanlarından yararlanan bir alimler grubunun
gerçekleştireceği bir proje olarak düşünülmelidir.”görüşünü bir öneri olarak
hocamız sunmaktadır.
TARİHSELLİK VE
ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik ve
tarihselcilik terimleri, Batıda 17 ve 19. Yüzyıllarda tabiat ilimleri ile
beşeri ilimler arasındaki zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde
ortaya çıkmış kavramlardır. Tarihsellik
kavram olarak, tarihi oluşturan insanın tarih ile ilgili yaşam tecrübesinden
elde ettiği bilgidir. Bir başka ifadeyle tarihsellik, insanın varlığıyla
beraber ortaya çıkan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, hayata geçirdiği
bir vakıa ile tarihle ilgilidir.
Kur’an’ı Kerim
insanı ana konu ve insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih ve
tarihsellik bağlamında temel karekteristiğini ortaya koymuş olmaktadır.Çünkü
insan her zaman geçmişe mal olacakbir şimdinin kalıcı ve belirgin izlerini
yaşatarak kendini sürdürmeye, aynı zamanda, bu gününü dünle doğrulamak için
nereden geldiğini, kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir
varlıktır.Bir başka deyişle insan, tarihsal bir varlıktır ve bu insanın varlık
koşullarından bir tanesidir.Kur’an, insan ve tabiat arasında bir ilişkiye
işaret eder. Birbirinden ayrı tutmaz. Her ikisi de fıtratlarına uygun hareketi
vahiyden alır.Kur’an’ın ana muhatabı insan oluşu ve onu doğru yola iletme ana
gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır.
Bu sebeple Kur’an; geçmişi,yaşanılan zamanı , ve geleceği bir bütün
halinde ele alır. Bunu da hemen hemen her sürede ele alır. İnsanın tarihsel bir
varlık olduğunu bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunu
belirtir.
Hayatta sürekli
olarak yeni gerçekler, yeni durumlar ortaya çıkar.Bunları biricik tarihsel
gerçekler olarak ele almak mümkün olmadığına göre hayatın tarihsel esasını,
temelini açığa çıkarmak gerekir.Kur’an’a göre hayatın tarihsel esası ve temeli
ise geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın
faaliyet sahası oalrak görmesidir.İşte
esbab-ı nüzule bu bağlamda yaklaşırsak
onun Kur’an’i bütünlüğe ait bir olgu olduğunu görürüz.Bu sebeple esbab-ı nüzul,
Kur’an’ı Kerim’i onun anlaşılması meselesinde tarihsel bir görüş açısı içine
koyar.Prof.Dr.Ahmet Nedim Serinsu hocamızın “Kur’an ve Bağlam” kitabının
esbab- ı nüzul konusunda yeni bir bakış açısı getirdiğini, ve bu konuda büyük
bir boşluğu doldurduğunu görmekteyiz.Bu vesileyle hocamıza çok teşekkür ediyor
ve çalışmalarında başarılar diliyor, kendisine, ailesine ve sevdiklerine
sağlık ve huzur dolu bir ömür geçirmesini Yüce Allahtan niyaz
ediyoruz.
KUR’AN VE BAĞLAM
Esbab-ı Nüzulün doğuşu ve gelişimi
Kuran’ Kerimin
ilk muhatabı olan o dönemin Arab’ının kültürel hayatında “sebep” teriminin
yerini tesbit etmek, esbab-ı nüzulün kaynaklandığı bir temele ulaştırabilir.
“Söz” ve “Söz sanatlarının” çok önemsendiği bir toplumda Araplar, hayat
tecrübesine ait yaşantıları sebebiyle söyledikleri sözü veya şiiri benzer
olaylar için daima tekrarlamışlardır. Dolayısıyla bir çok edebi ürün, bir sebeb
sonucu vücut bulmuş olmaktadır. Arap, bir darb-ı meseli veya şiiri , onların
varoluşuna sebep olan hadiseye benzeyen her sosyal ve psikolojik durum ve
ortamda hatırlamakta ve söylemektedir. Kuran’ı Kerimin nüzulü ile bu insanlar
yani Araplar edebi geleneklerini, edebi zevklerini elbette muhafaza
edeceklerdi. O halde Kuranı Kerim, nüzulü öncesi mevcut bu ortam ile son derece
uyumlu bir şekilde indirilmiş olmalıdır. Arab’ın akli, fikri yeteneklerini
kullanmasına ve kültürel imkanlarına harekete geçirmesine fırsat vermiş
bulunmalıdır. Kuran-ı Kerim bunu müneccemen nazil oluşu ve i’cazı ile
gerçekleştirmiştir.
Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramları
Kur’an
ilimlerinin ıstılah olarak kavramlaşması çok
zaman almıştır. Bu kavram birçok alim tarafından da kullanılmıştır.
Istılah olarak ilk kullanan kişi ise Zerkeşi’dir. Kur’an ilimleri, konusu her
yönüyle Kur’an-ı Kerim olan, Kur’an’la ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve
araştırmalardan oluşan, Kur’an’ın en doğru şekilde yardımcı olmayı gaye edinen
bir bilgi alanıdır. Kur’an ilimleri üç çeşittir. Bunlar:
Tevhid; yaradanı
ve yaradılanları, isimleri, sıfatları ve fiilleri ile bilmektir.
Tezkir; va’d,
vaid, cennet-cehennem, zahiri ve batıni tasfiyedir.
Ahkam; şer’i
mükellefiyetler, haram ve helalin açıklanması, emirler ve nehiyler, mendup
amellerdir.
Tefsir ilimleri
ise; Kur’an-ı Kerim’in izahını amaçlayan bir ilimdir. Yani Kur’an-ı Kerimi her
bakımdan (gramer, belagat, tarih vs.) tetkik edip açıklamaya ve bildirmeye
yarayan ilimdir. Kur’an ilimlerinden biridir ve Kur’an ilimlerinin bir
cüz’idir.
Kur’an ilimleri arasında Esbab-ı Nüzul ilminin yeri
Esbab-ı Nüzul
ilmi, İslamiyet’in ilk asrından bu yana Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında önemli
bir ilim olarak mütalaa edilmiştir. Sahabe ve Tabiun dönemlerinde bu ilmin
müstakil olarak ele alındığı ve Kur’an-ı Kerim’i anlama gayreti içine
girenlerin mutlaka bilmesi gereken bir ilim olarak zikredildiği görülmektedir.
Sahabe; Kur’an ilmini, onu hayata tatbik ederek öğrenmiştir. Bu açıdan Esbab-ı
Nüzul, onlar için çok önemli bir bilgi olarak görülmüş ve Kur’an’ı anlamayı bu
bilgiye sahip olmakla eşdeğerde görmüşlerdir.
Esbab-ı Nüzulü tanımı
Nüzul ortamında
meydana gelen bir hadiseye veya H.z. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla
ayetin, tazammun etmek (hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri
içermek), cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden
ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.
Esbab-ı Nüzul hakkındaki Eserler
·
Ali b. El-Medini / Esbab-ı Nüzul
·
İbn.-i Hacer el-Askalani /
el-Ucab fi Beyani’l-Esbab
·
İbn. Teymiyye / el-İlm
bi-Esbabi’n-Nuzul
·
İbn. Teymiyye / Riyad
·
Muhammed b. Es’ad el-Kırafi /
Esbabu’n-Nuzul
·
Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmed
el-Vahidi / Esbabu’n-Nuzul
·
Burhaniddun İbrahim b. Ömer
el-Ca’beri / Muhtasaru Esbabi’n-Nuzul li’l-Vahidi
·
Muhammmed b. Es’ad b. Muhammed
el-Iraki el-Hanefi / Esbabu’n-Nuzul
·
Ebu Cafer Muhammed b. Ali b.
Şuayb el-Mazenderani / Esbabu’n-Nuzul
·
Ebu’l Ferec Abdurrahman b. Ali
İbnu’l Cevzi / Esbabu’n-Nuzul
·
Esbab-ı Nüzulü bilmenin yolu
Esbab-ı Nüzul
ancak sahih nakille bilinebilir. Dolayısıyla bu alanda ictihada veya imal-i
fikir etmeye mahal yoktur. Yani nüzul sebebi akılla idrak edilmesi mümkün
olmayan, sadece işitme veya görme suretiyle bilinebilen ve sahabiden gelen
rivayettir. Bu rivayet adeta Hazreti Peygamber’den bildirilmiş hükmünde kabul
edilir. Bunun için hadis usulünde hükmen merfu sayılır. O halde esbab-ı nüzulün
bilinmesinin ancak rivayet yani nakil yoluyla olabileceği akli ve mantıki bir
sonuç olmaktadır.
Esbab-ı Nüzul rivayetlerinin tasnifi
·
Esbab-ı Nüzul rivayetlerini
‘vürudu’ açısından tasnif etmek,
·
Bir ayet için çeşitli sebepler
zikredildiğinde hadis usülü kriterleri uygulanarak yapılan tasnif,
·
Şah Veliyullah Dihlevi’nin
tasnifi,
·
Tahir b. Aşur’un senedi sahih
olan esbab-ı nüzul rivayetlerini beşe ayırması,
·
Esbab-ı Nüzul rivayetlerini
nevileri açısından tasnif etme.
·
Esbab-ı Nüzul ilmindeki ihtilafları
·
Nakle dayanan ihtilaflar: Sahih,
zayıf ve uydurma hallerden kaynaklanan ihtilaftır.
·
İstidlalden doğan ihtilaflar:
Nakle dayanan ve akılla yapılan yorumlardan kaynaklanan ihtilaftır.
Esbab-ı Nüzulle ilgili Meseleler
Taaddüt-Taahhür
açısından; yani nüzul sebebi olarak bir ayet için birçok rivayet bulunması
sebebiyle ortaya çıkan meseledir. Yani Kur’an’da tekerrür (taaddüt) eden ayet
bulunup bulunmama meselesidir. Taahhür açısından ise; rivayetlerin tasnifi ve
rivayet sıygalarına dikkat etme zarureti, nüzulün taahhür ettiği ileri sürülen
rivayetlerde oluşan meseledir.
Umumu
hususileştirme açısından; yani nassın lafızlarnın umum ifadesinin, varid
olmasına sebep olan hadiseye has olduğunu söylemekle Kur’an’ın anlaşılmasını
güçleştirmektedirler.
Esbab-ı Nüzulle ilgili disiplinler
1.
Hikmet-i Teşriiye İlmi : Nüzul
çağının sosyal ve psikolojik şartlarını ve ortamını gösteren bir disiplindir.
2.
Mübhematü’l Kur’an İlmi :
Kur’an-ı Kerim de müphem bırakılan (anlaşılması açık ve belirli olmayan) bazı
kelimeleri açıklamayı konu edinen disiplindir.
3.
Tenasüb ve İnsicam İlmi : Ayetler
ve sureler arasındaki tenasüb (münasebet) ve insicamı konu edinen bu ilmi
Zerkeşi, mantıki bir gerçeklik ve kelam’ın akışını düzenleyen bir olgu olarak
tanımlamıştır.
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında Esbab-ı Nüzulün
yetersiz kalma sebepleri
· Rivayetler Açısından
a) Merfu-Musned Esbab-ı Nüzul rivayetleri
üzerine
b) Mursel Esbab-ı Nüzul rivayetleri üzerine
c) Senedlerin hazfedilmesi
d) Rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme
e) Rivayetlerin sıygalarına(kalıplarına)
dikkat göstermeme
· Umui Hususileştirme Açısından
· Taaddüt-Taahhür Açısından
a) Taaddüt açısından
b) Taahhür açısından
· Tarih İlminin Yararlanma
Kur'an'ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul
rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçları
Genel olarak ele aldığımızda bu konuyla
ilgili şu sonuca ulaşırız:Bu durum bizi kısıtlar, yorum zenginliğine engel
teşkil eder ve Kur'an- insan- hayat bütünleşmesini engeller.
Esbab-ı Nüzul’e olan ihtiyacı sınırlayan sebepler
Kur’an’ı Kerim’i
anlama çabasında esbab-ı nüzulden yararlanmada ihtiyacı sınırlarını belirleyen
iki grup söz konusudur. Bu iki grup; genel ve özel ilkeler olarak
adlandırılmaktadır.
Genel ilkeler;
a) Esbab-ı Nüzul rivayetlerinin tamamını
ihata etmek mümkün değildir.
b) Esbab-ı Nüzulü bilmeden de Kur’an-ı
Kerimi anlamak mümkündür.
Özel ilkeler;
a) Esbab-ı Nüzulü bilmenin gereğini bilmek
gibi olduğu hallerde. Mesela istifham(soru) tek lafızdır. Ama bu tek lafız
birçok mana taşıyor olabilir.
b) Esbab-ı Nüzulü bilmenin Kur’an’ın zahir
nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu
hallerde.
c) Kur’an- Kerim’in anlaşılmasında Esbab-ı
Nüzule ihtiyacı ilk planda Kur’an belirlemelidir.
Kur'an'ı Kerim’in Bütünlüğü
Kur'an'ın tüm
özelliklerini,bütünlüğüne ait vecheleri,bunlar arasındaki ilişkileri
kucaklayan,kendisinin hususi muciz vahiy mahsulü karakterini belirleyen
tastamamlık,kendi iç kesinliği ve bunların tümünün oluşturduğu bir sistem
adıdır.
Kur'ani bütünlüğün bir boyutu olan siyak-sibak
Sibak,bir şeyin
öncesi,geçmişi,üst tarafı,başlangıcı,söz veya yazının baş tarafıdır.
Siyak,ifade
şekli,tarzı,üslup,biçim ve sözün gelişi demektir.
Tarihsellik ve esbab-ı nuzül
İnsanın varlık
şartlarından kaynaklanan imkan ve yetenekleriyle bizzatyaşadığı, tecrübe ettiği
bir durumla, tarihle ilgilidir.Kur’an hidayet rehberi olmayı gaye edindiği için
tari ve tarihsellilk karakterini ortaya koymuşutur.Çünkü insan her zaman
geçmişe mal olacak,bugününü dünle doğrulamak için kendinden önce ne olduğunu
bulmaya çalışan bir varlıktır.Yani insan tarihsel bir varlıktır ve varlık
koşullarından bir tanesidir.Sebeb-i nuzül ve inen ayet insanın yaptıklarıyla
ilgilidir.Bu yaptıkları sürekli olduğu için zamanlar arası bir bağ kurup ve
sadece şimdide yaşamadığına göre bir süreklilik sözkonusudur.Bu insanın
tarihsel bir varlık olmasından kaynaklanır.Sebeb-i nuzül ve inen arasında olşan
bağla tarihsellik, insanın tarihsel varlık olması bağlamında
değerlendirilmelidir.
Sa’lebe kıssası
Hemen her
müfessirin, “Yine onlardan kimi de Allah’a : Eğer bize lütfundan ihsan ederse
muhakkak tasaddukta bulunuruz ve muhakkak Salih kimselerden oluruz.” ( منهممنعاهدالله
: لإنآتينامنفضلهلنضقنولنكوننمنالصالحينو
) Tevbe Suresi 75. ayetin nüzul sebebi olarak zikrettiği Sa’lebe b. Hatıb
kıssası , şu şekildedir : “Sa’lebe Hz. Peygamber’in huzuruna gelmiş , Ya
Resulallah bana çok dua et Allah bana mal versin demiş. Hz. Peygamber de Ya Sa’lebe hakkında eda ettiğin az, takat
getiremeyeceğin çoktan hayırlıdır, demiştir. Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve
demiş ki seni Hakk ile gönderene yemin ederim ki bana çok verirse mutlak ve
mutlak her hak sahibinin hakkını veririm. Bunun üzerine Rasulalah dua etmiş,
oda bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış ve Medine arazisi dar gelmeye
başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve
böylece cemaate devam etmekten ve hatta Cumadan bile uzaklaşmış. Bunun üzerine
Hz. Peygamber sual buyurmuş, denilmiş ki: Malı çoğaldı, vadi almaz oldu. Hz.
Peygamber “Vay Sa’lebe’ye!” buyurmuş ve sadakaları toplamaları için , iki
tahsildar göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler ancak
Sa’lebe’ye Hz. Peygamberin farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakayı
istediklerinde : Bu cizyeler ne? Bu cizyenin kardeşi, hele siz gidin de
düşüneyim, demiş. Tahsildarlar dönüp Peygambere geldiklerinde daha onlar bir
şey söylemeden iki kere “vay Salebe’ye” buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil
olmuş. Sonra Sa’lebe sadakayı alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber :
Allah beni senin sadakanı kabulden men eyledi. Diyerek kendisi hakkındaki hükmü
açıklamış. O zaman Sa’lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber de :
Bu senin amelindir emrettim itaat etmedin, şeklinde cevap buyurmuş. Sa’lebe
zekatını Hz. Peygamber’in irtihalinden sonra sırayla Hz. Ebu Bekir’e ve Hz.
Ömer’e getirmiştir ancak onlar da kabul etmemişlerdir. Sa’lebe daha sonra Hz.
Osman zamanında helak olmuştur.
Sa’lebe kıssasının Esbab-ı Nüzul rivayetlerini
değerlendirme
Sa’lebe kıssası
rivayetlerini incelediğimizde onun, sebep ifade etmede nass olmayan, tefsir
için yapılmış rivayetler grubuna girdiği söylenebilir. Ayrıca bu ayet sadece bu
olayla sınırlandırılırsa Kur’an’ın yorum zenginliği engellenmiş olur. Sa’lebe
kıssası Kur’ânî bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir: Tevbe
Suresi’nin 75. ayetini bu şekilde incelediğimizde Allah’ın ahd edip de ahdini
bozan , vaadinin hilafına hareket eden ve bu eylemin sonucunda kalplerinde
nifakın yerleştiği kişilerin sembolize edildiğini görülmektedir. Esbâb-ı
Nüzûl’e yeni bir yaklaşım ışığında sa’lebe kıssasının değerlendirilirken, tarih
ilmi’nden faydalanılmalıdır. Tarihi veriler bize Sa’lebe’nin vergi hükmünden muaf
tutulmasının mantıklı olmadığını gösteriyor. Çünkü o dönemde savaş giderleri
vb. giderler için devlet halktan vergi topluyordu.
Tarihsellik kavramı
Hegel: Hegel’e göre tarihsellik kavramının iki
anlamı vardır: Birinci anlam, tarihsellik, geçmişte olup biten her şeyin
geçmişte kalmasına rağmen etkisini devam ettirmesi halidir. Bir çağın, bir
halkın, kendilerini nasıl anladıkları, onların tarihselliklerinin bilincidir.
Yani insan tininin tarihsel varoluş tarzıdır. Mesela batı zihniyetini, Grek
felsefesine bağlayan deruni bir ilişki vardır. Bu sebeple Greklerin kendilerini
nasıl anladıklarını bilmek, Batı’nın özünün kaynağına inmeye ve bu özün
bilincine varmaya imkan verir. Tarihsellik kavramını bu anlamda kullanmak
gerekir. İkinci Anlam : Tarihsellik, sürekli tarihsel bir etkililiktir. Mesela
Grek tinin tarihsellik karekteri, özgürlük ve güzellik idelerine göre
anlaşılabilir. Yani tarihsellik, o çağı yapan etkililik anlamındadır.
Prantl :
Hermenötik tarih kavrayışıdır. Tarihe yönelme tarzımızı hermeneuia etkinliği
oluşturur. Bu etkinliğin tek geneli insani-toplumsal olan her şeyin tarihsel
olduğu varsayımıdır. İşte tarihselcilik, bu varsayımlardan hareket eden bir
tutumdur.
Chalybaeus : Her
türlü tarih metafizikliklerinin ve her şeyin kökenini tarihte arayarak insanı
yenilikten alıkoyan bir politik tutuculuğun simgesidir. Tarihte hırdavata dört
elle sarılan bir gericiliktir.
Feuerbach : Dini
geleneğe tutuklanmış ve geçmişin tam olarak asla kavranılamayacak olan
olaylarını bütünüyle kavrama iddiasında bir görüştür.
F. Meiecke :
Tarihselcilik,statik-dünya anlayışına zıt bir görüştür.
Esbab-ı Nüzulün Ve Tarihsellik
Kuran-ı Kerim
insanı ana konu ve insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih ve
tarihilik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymuş olmaktadır. Çünkü
insan her zaman, geçmişe mal olacak bir şimdinin kalıcı ve belirgin izlerini
yaşatarak, kendini sürdürmeye, aynı zamanda , bugününü dünle doğrulamak için
nereden geldiğini, kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir varlıktır.
Bir başka deyişle, insan, tarihi bir varlıktır ve bu insanın varlık
koşullarından bir tanesidir. Bu
sebepledir ki Kuran-ı Kerimin hemen her suresinde mutlaka ya insan ve insan
toplulukları ya da onlarla ilgili “olgular” ve “olaylar” anlatılır. Dolayısıyla
Kuran, tarih ve tarihilik’i, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir
bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görmektedir. Esbab-ı Nüzul
tarihilik münasebetine bu noktada insanın tarihi bir varlık oluşu bakımından
yaklaşmak zarureti doğmaktadır. Çünkü insanın yapıp etmeleri “şimdi” içinde
olup bitmaz, onlar zamanın boyutlarına yayılmışlardır. Zamanın boyutları ise
uzayıp giden boyutlar değil, yapıp etmelerle , onların ürünleriyle, olaylarla
doludur. Bu insanın zamanın boyutları arasında bir bağ kurmasını, onları
birbirine bağlamasını gerektirir. Bu da ancak bilen bir varlığın işi olabilir.
Bunun içindir ki, insan tarihi bir varlıktır. Eğer insan hayvan gibi
yalnızca şimdi içinde yaşasaydı, o zaman
insanın yapıp-etmeleri arasında bir süreklilik söz konusu olmayacaktı. İnsanın
yapıp-etmeleri onun tarihselliğini oluşturur.
Yapıp-etmeler amaçlar, hedefler, değerler, insanın hak ve haksızlık, dünya, doğa ve kendisi hakkındaki görüşleri, dinsel inançlar bilgi gibi faktörler tarafından yönetilirler. Bütün bu faktörler insanın somut bütünlüğünü oluşturur ve bunun içinde insan , tarihsel oluşa bütün olarak, yani bütün “varlık koşulları” ile katılır. Tarihilik kavramı Felsefe Terimleri Sözlüğünde şöyle tanımlanmaktadır : Tarihsellik, tarihsel olanın varlık biçimi, zamana bağlılık, gelip geçicilik, Tarihsel koşulluluk , tarihe bağlı olma. Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu. Esbab-ı nüzul, Kuran-ı Kerim’in nüzul ortamına ait bir gerçeklik olarak gerçekliğini o dönemde yaşamış kişilerden ve onların yapıp etmeleri sonucu meydana gelen olaylardan almaktadır. Sebeb-i nüzul ve nazil olan ayet dolayısıyla oluşan tarihilik, insanın tarihi bir varlık oluşu bağlamında değerlendirilmelidir. Böyle bir yaklaşım Kuran-ı Kerim’in evrensel ve ebedi mesajından hiç bir şey eksiltmez. Kuran mesajı bütün insanlar ve bütün zamanlar için geçerli bir eylem prensibidir. Bu durumda sebeb-i nüzul , nüzul ortamının somut şartlarına bağlı olarak oluşan Kuran mesajının kendine özgü insani bir biçimidir. Bu sebeple, önemli olan, bu tarihi icraatlardan bugünün insan meselelerine çözüm bulmaya imkan verecek ebedi ilkeleri yakalayabilmek ve onları hayata aktarıp, uygulayabilmektedir. Esbab-ı nüzulün tarihi koşulluluk , tarihe bağlı olma olarak da tanımlamak mümkün değildir. Esbab-ı Nüzul bilgisi Kuranı Kerim’in nüzul ortamının temel bir parçası olabilir ama yokluğu halinde Kuran gerçeğinin vücut bulması mümkünolamaz diye bir şey de söz konusu edilemez. Esbab-ı nüzulün tarihi bir gerçek olması ile onun tarihe bağımlı olması da birbirinden farklı şeyler değildir. Çünkü esbab-ı nüzul dini bir fenomen olarak, hakikati, tarihsellikten bağımsız olan bir gerçek olarak da düşünülmelidir. Çünkü esbab-ı nüzul “orijinal yorum-orijinal tarih” tir.
KERİM
ENDEZ
BİRLEŞİK
DOKTORA
NO: 14952705
DÖNEM:2014/2015
BAHAR
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
KUR’AN
VE BAĞLAM
Yüce
Mevla insanı en güzel surette yaratıp ona, aklı düşünsün diye bahşetti. Bu
düşünce incelendiği andan itibaren, tarih boyunca insanın kainat ve hayat
hakkında hep sorular sormuş ve cevap aramıştır. Bugün de aramaktadır.
Hz. Allah bu sorulara cevap vermek üzere
keremi ve de lütfuyla resul ve enbiyayı ilahi vahiyle vazifelendirmiştir.Bu
görev halkalarının sonuncusu Kur’an’dır, bu Kur’an on dört asır evvel Hz.
Muhammed vasıtasıyla nazil olmuştur. İnsan da Kur’an’dan çözüm aramak
zorundadır.
Bu bağlamda kur ’andan faydalanmak isteyen
başta, sahabiler, tabiiler, ve tebe-i tabiiler, Esbab-ı Nüzul ilminden
yararlanmayı düstur edinmiş, onu tefsir etmiş ve de anlamaya çalışıp, onu
yaşama gayreti içinde olmuşlardır. Bu da Kur’an’ın yaşanmış, yaşanabilir ve
yaşanacak bir hidayet rehberi olduğunun delilidir.
BİRİNCİ
KİTAP :KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NUZÜL’ÜN ROLÜ
Esbab-ı
Nüzul ilmi, Kur’an’ın nüzul safhasında ana unsuru teşkil etmiştir. Çünkü
Kur’an’ın anlaşılmasında sahabe, tabiin, tebe-i tabiin esbab-ı nüzulü Kur’an-ı
tefsir ederken kullanmışlardır.
Hz.
Ali, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas gibi sahabiler, ‘’Kur’an’da inen her
ayetin kim hakkında ve nerede nazil olduğunu bildiklerine dair ‘’rivayetler de
vardır.
Esbab-ı
Nüzul ilmi, madem Kur’an’ın anlaşılmasında önemli bir yer alıyor, bu sahadaki
sağladığı etki ve katkı ve ona olan ihtiyaç ortaya konmak üzere bu tespit gayet
önem arz ediyor. Muhammed İkbal şöyle diyor: ‘’Akli zihni mirasımıza yeniden
kıymet takdir etmeliyiz. Bunun için umumi İslam tefekkürüne hususi bir şey
ilave edemsek de hiç olmazsa, sağlam muhafazakar, tenkit yoluyla, İslam
aleminde alabildiğine yol alıp gitmekte olan hareketi kontrol altında tutacak
bir hizmette bulunabilelim.’’
BİRİNCİ
BÖLÜM: KUR’AN İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZUL İLMİ
KUR’AN’IN
DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
Kur’an ilimlerinin kaynağı yine Kur’an’dır.
Kur’an üzerinde tefekkür edilmesini[1], anlaşılmasını[2] ve açıklanmasını[3] isteyen muhataplarından
isteyen yaşanılır bir ilahi kitaptır.Ümmi olan
efendimize tebliğ ve tebyin vazifesi yüklendiği, Kur’an’da ifade
edilmiştir.
Ümmi olan bu peygambere inen ilk emrin
‘’Yaratan Rab’ının adıyla oku…[4] olması oldukça manidardır.
Efendimiz bu siyaseti bu ilk vahiyle birlikte ortaya koymuş, Bedir deki
esirlerin okuma yazma bilenlerin on Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmeleri
karşılığı serbest bırakılmaları bunun en güzel örneğidir.Ayrıca Mescidi Nebevide eğitim öğretim için ‘’suffe ‘’ denen
yerleri inşa etmesi bu siyasetinin bir başka öneli destekçisidir.
Açık bir dille peyderpey inen Kur’an’ı
öğrenen ashab, anlayamadıkları yeri efendimize sorarak öğreniyorlardı.
Öğrendiklerini yaşadıktan sonra ezberliyor, başka ayetlere öylece geçiş
yapıyorlardı.
İlk Muallimin içlerinde yaşıyor olması Kur’an
ve ilimlerini tedvin ihtiyacı olmamıştır. Bu ilimler Arap dili ve meydana gelen
vakıalara binaen Resulullah’ın tefsiridir. İlk şahitleri olan ashab elbette
bunları en iyi bilenlerdi.
Hz.
Ebubekir döneminde Kur’an bir araya getirildi.Hz.Osman döneminde çoğaltıldı.Hz.
Ali ve sonraki dönemlerde harekeleme-
noktalama işine başlandı.
Tabiin
de sahabilerin öğretisine binaen hal ve hareketleriyle ve de kavilleri ile
Kur’an’ı tefsir etmeye çalışmışlardır. Adeta
bunu da arkadan gelen nesillere telkin etmişlerdir. Zaten hemen sora gelen
nesillerde bunun semeresini görmekteyiz. İlk semereler Kur’an ilimlerine
yönelik Kur’an’a noktalama ve hareke konmasıyla neş’et etmiş, diğer Kur’an
ilimleri olan esbab-ı nüzul, Mekki-Medeni,nasih-mensuh gibi ilimler takip
etmiştir. Kur’an’ın anlaşılmasında diğer disiplinler müteakip asırlarda
çoğalmıştır. Bu da tabi bir sonuçtur.
Ulumu’l-Kur’an’ın
sistematik olarak h.8.asırda vuku bulduğu, tercih edilen bir görüştür.Ancak
selefi salihinin ve mütekaddimun alimlerinin de sistematik olmayarak bu ilmi
kullandıkları gözlemlenir.
Bununla
beraber Ulumu’l-Kur’an ile Ulumu’t-Tefsir arasında bir ilişki söz konusudur. Ulumu’l-Kur’an
Kur’an’ın bütün ilim ve araştırmalarıyla alakalı iken, Ulumu’t-Tefsir ise
sadece Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik bir ilimdir.
Kur’an
ilimleri arsında esbab-ı nüzul ilminin sahabiler kanalıyla müşahede olunan
olaylara binaen zuhur etmesi, tabiine şifahi olarak öğretilmesi ehemmiyetini
ortaya koymaktadır.Ayrıca Esbab-ı nüzul ilminin nakli ilimlerden olduğunun da
göstergesidir.
ESBAB-I
NUZUL İLMİ TANIMI,DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
Esbab-ı Nüzulün tarih boyunca birçok tarifi olmuştur. Farklı tariflerden
yola çıkarak esbab-ı nüzulün tarifini yapacak olursak :
‘’ Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye
veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya
daha fazla ayetin, hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek,
cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin
nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.’’
Gelişim ve Doğuşuna gelince;Esbab-ı nüzul
Kur’an’la paralel olarak gelişim göstermiştir. Tedrici inen Kur’an, hayatla
beraber canlı örnekler ve derslerle, insanın kalbine ve şuuruna hitap
etmiştir.Kur’an nüzul olurken,dönemin edebi geleneklerini, zevklerini kaile
alarak hitap etmiş, etkisini edebi yönden de göstererek bu alanda da icazını
göstermiştir. Bu da bizlere Kur’an’ın anlaşılmasında Arap dili belağatının ve
de şirinin anlaşılması önemini ortaya koymaktadır. Bundan anlaşılıyor ki,
dönemin insanları bu bilgilere vakıf oldukları için Kur’an’ı daha iyi
anlıyorlardı. Doğal olarak ayetlerin hangi şartlar çerçevesinde nazil
olduklarını öğrenmek istemişlerdir.
Efendimizin
vefatından sonra İslamiyet’i kabul edenler Peygamberler ve Kur’an’da ki
kıssalar hakkında bilgiyi sahabilerden öğrenmeye çalışmışlardır. Bu da zamanla
bu ilimleri tedvin edecek insanlar çıkmış, bu bilgilerde bir disiplin halini
almıştır.
Sonuç
olarak birçok ilimle( hadis, kur’ an ilimleri, tarih...) münasebeti bulunan
esbab-ı nüzul ilmini, tarihi seyrinde görülen bu münasebetlerden soyutlamak
mümkün değildir.Ancak bütünlük çerçevesi içinde ele alınırsa en sağlıklı
sonuçlara ulaşılabilir.
ESBAB-I
NÜZUL RİVAYETLERİ
ESBAB-I
NÜZULÜ BİLMENİN YOLU
Esbab-ı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir.
Esbab-ı nüzulde ictihada ve fikir beyanına mahal yoktur. Ancak işitme ve görme
yoluyla sahabilerden gelen rivayetlerle bilinebilir. Bu da Efendimizden gelmiş
olarak addedilir. Demek ki sahabiden nakledilen sebeb-nüzul rivayeti onu
bilmenin yoludur. Suyuti bu olguyu, sahabenin, olayları kuşatan şartları
bilmekle elde ettiklerini söyler. Şöyle zihnimizde bir tablo tasavvur
ettiğimizde, vahiy, nüzul ortamı, Hz peygamber, sahabiler ve nüzul ortamı bu
olguyu oluşturduğunu tasavvur edebiliriz.
HADİS
USULÜ AÇISINDAN ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLRİ
Bu
açıdan ele alınıp incelenmesi, bu rivayetlerin hadis usulü açısından hükmünün
ne olduğunun, söylenenleri ortaya koymak amacını güder.
Daha evvel bahsettiğimiz gibi nüzul sebebini,
ayetlerin nüzulünü müşahede eden sahabeden sema ve nakl yoluyla sonraki
nesillere aktaran sahabiler olduğunu, esbab-ı nüzulü de en sağlıklı yolu bu
olduğunu söylemiştik.
Buna
binaen sahabeden gelen rivayetler Musned(zahiren muttasıl bir senetle sahabenin
resulullah’a ref’ ettiği haber) olarak
geldiği gibi Mürsel (sahabinin düşüp tabiinin Resulullah’a ref’ettiği) olarak
gelen rivayetlerdir.
Bu
açıdan ele alındığında esbab-ı nüzul tasnif edilmiş, tasnifinde ihtilafa
düşülmüştür.
Ayrıca
esbab-ı nüzul ile ilgili bazı problemli meseleler vuku bulmuştur. Bunlar tasnif
sırasında, taaddüt ve taahhür meselesi ile nüzule sebep olan hadiseye bağlı
olarak nüzul eden ayetin has mı olduğu, yoksa umum mu ifade ettiği meselesidir.
ESBAB-I
NÜZULLE İLGİLİ DİSİPLİNLER (İLİMLER)
Esbab-ı nüzulle ilgili bir takım disiplinler
söz konusudur. Bunlar hikmet-i teşriiye, mübhemat, tenasüb ve insicam birer
disiplindir. Bu disiplinlerde esbab-ı nüzulden farklı olarak en önemli husus,
aklın, yani re’y-ictihad’ın söz konusu olmasıdır.Bu da şu demektir; bu
disiplinlerin ihtilafa açık olmalarıdır.
2.
BÖLÜM
KUR’AN-I
KERİM’İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRMESİNİN
SONUÇLARI
Kur’an’ın evrensel mesajı gözetilmesi, yorum zenginliğine açık olduğu
bilinmesi bu gölgelenmemesi gerekir. Aksi olduğunda o zaman ilkesiz bir
yaklaşım olur.
Kur’an’ın
anlaşılmasında esbab-ı nüzul ’un yetersiz kalma sebepleri ;
Rivayetler
açısından yetersiz olabilir. Bu da senedde sahabe veya tabiinin birsinin
düşmesi sonucu senedde bir kopukluğun oluşması bir eksikliği doğurabilir.
Senedlerin
hazf edilmesi veya rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme veya rivayet
siygalarına dikkat göstermeme yetersizliğe sebebiyet verebilir.
Ayrıca Kur’an’ın Umum değil husus ifade ettiği
anlamı verilmesi çabalarıdır.
Taaddüt-taahhür
açısından yanlış değerlendirme yapılması da sebepleri doğuran unsurlardandır.
Tarihi
gerçekler ile zamansal uyumsuzluk bir başka sebebi teşkil eder.
KUR’AN’IN
ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİNİN DOĞURDUĞU OLUMSUZ SONUÇLAR
Bu
olumsuzlukların başında yorum zenginliğine engel olmasıdır. Kur’an’ın evrensel hedefi olan Kur’an-İnsan
hayat bütünleşmesini engelleyebilir. Kur’an en önemli özelliği evrensel
olmasıdır. Kur’an ferde ve topluma, bütün insanlığa bütün memleketlerde bütün
devirlerde insanın hem maddi hem de manevi yönüne hitap ederek hidayete vesile
olur.
Kur’an anlaşılmasında bazen tarihçiler,
rivayet tefsiri yazarları vaaz eden kussas çıkarları doğrultusunda esbab-ı
nüzul konusu istismar edilebilir.
3.BÖLÜM
ESBAB-
NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Sahabe döneminde kitabet ve tedvin hareketi
ortaya çıkmadan nüzul ortamına ait bilgilerin şifahi olarak aktarıldığını
hatırlarsak selef alimlerinin esbab-ı nüzule önem vermeleri daha iyi anlaşılmış
olacaktır.
Efendimiz ve ashabın tefsirle ilgili
açıklamaları rivayet yoluyla nakledilmiş bu da İslam tarihinde büyük tesir
oluşturmuştur. Çünkü esbab-ı nüzul hem tarihi hem de aktüel bir gerçek olarak
nüzul ortamına ait gerçekleri de bünyesinde barındırmaktadır.
Kur’an’
ın anlaşılması çabasında Kur’an nüzul asrı insanını yansıtan esbab-ı nüzul
rivayetlerinin aktüel fonksiyonunu tespit etmek, çağımız Kur’an
araştırmacılarını ilgilendirmektedir. Bunu gerçekleştirmek için esbab-ı nüzule
ihtiyaç duyulan noktaları belirlemek gerekir. Mesela nüzul asrının;sosyal,
fikri, iktisadi, siyasi şartları ve dönemin insanını inceleyen araştırmalar
esbab-nüzulden Kur’an’ı anlamak için daha fazla faydalanmamızı sağlayacaktır.
ESBAB-I
NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
Esbab-ı nüzul bilgisine birebir bağlı
kalınmayacağı gibi, tamamen de uzak serbest bir şekilde ilkesiz değerlendirilme
yapılması da doğru değildir. Her iki durum da Kur’an’ın anlaşılmasında ciddi
problemler doğurur. Bu nedenle ilk yapılması esbab-ı nüzul rivayetlerinin
yeniden değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirilme ilkeleri de belirlenip
ortaya konmalıdır.
Bu
ilkeler belirlenirken esbab-ı nüzul rivayetleri ihata edilemeyeceğinden;
Kur’an’ı bir bütün içinde okumak ve onu anlamaya çalışmak gerekir.
Sebeb-i
nüzulü bilmenin gereklerini tespit ederken, Arap dilinde kasıt ve manayı
araştırıp, ifade ettiği manayı belirlemek gerekir. Kur’an’ın anlaşılmasında
zahir nassları, mücmel naslardan ayırt etmek
gerekir.
KUR’AN-I
KERİM’İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DiKKATE ALINMASI
Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü
açısından Kur’an’ın bütünlüğünü en iyi ifade eden ‘’Bütün olarak Kur’an’ı
kerim’ dir. Bütün olarak Kur’an tamamen birleşik bir bütün olarak
kavranmalıdır. Çünkü Allah-insan –evren ilişkisinin anlaşılması ve de
Kur’an’daki kelimelerin, cümlelerin, ayetlerin ve surelerin manaları ve de
kazandıkları yeni manaları hep Kur’an’ın bütünlüğü dahilindedir.
Kur’an’ın
bütünlüğü dikkate alınırken onun bir hidayet rehberi olduğu unutulmamalı bundan
kasıt onunla yaşamak veya onu anlamak isteyen insan o anda iniyormuş gibi ele
almak gerekir. Esbab-ı nüzulün yeri bu bağlamda anlaşılmalıdır.
SİYAK-SİBAK
‘IN GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMASI
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı
nüzulden yararlanırken siyak-sibak ‘ın göz önünde bulundurulması Kur’an’ın
bütünlüğü açısından önemlidir.
Sibak :Bir şeyin öncesi geçmişi, bağ, sözün
baş tarafı gibi anlamlara gelir. Siyak ise: İfade üslup, sözün gelişi gibi
anlamlara gelir.
Kur’an’ın anlaşılmasında
esbab-ı nüzul rivayetlerini değerlendirirken ayetlerin siyak-sibakına mutlaka
bakılmalıdır. Ayetlerin bağlamı ile münasip olmayan rivayetlere itibar
edilmemesi gerekir. Nass-siyak-sibak-rivayet uyumuna kesinlikle dikkat etmek gerekir.
ESBEBI
NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI
Kur’an’ı
Kerim’in muhatabı insan olup, onun ana gayesi de insana hidayet rehberi olmaktır.
Bu bağlamda tarih ve tarihlilik karakteristiği ortaya koymaktadır. Yani insan
tarihi bir varlıktır. Yani yaptıkları ‘’şimdi’’ içinde olup bitmez.Yaptıkları zamanın
safhalarına yayılmışlardır. Bu yayılma
insanın tarihselliğini oluşturur. Yapıp etmeler, amaçlar, değerler, dinsel
inançlar… vb. faktörler insanın bütünlüğünü oluşturur.
İKİNCİ
KİTAP
SA’LEBE
KISSASI
ESBAB-I
NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbab-ı nüzul daha önce de bahsettiğimiz
üzere, nüzul ortamında meydana gelen bir
hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir
veya daha fazla ayetin, hadiseyi veya soruyu cevaplamak veya hükmünü açıklamak
üzere inmesine teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir.
Bu
sebeple esbab-ı nüzul; nüzul zamanı ve ortamında meydana gelen Kur’an-insan
ilişkisini gösteren olaylardır, oluşan süreçtir. Bu süreçteki olayları bilmek
Kur’an’ı anlamada ve anlaşılmasında önemli bir yer alır. Ancak sadece bu olumlu yönünü alıp eleştiriden
uzak bir yaklaşımdan çok, medar-ı iftiharımız olan kültür mirasımızı bırakan
alimlerimizin düşünceleri eserleri doğrultusunda geçmişi hırpalamadan yıpratmadan
yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu da günümüzde Kur’an’ın daha kolay ve de
daha sağlıklı anlaşılmasına vesile olacaktır.
SALEBE
KISSASI
Hemen
her müfessirin Tevbe süresi 75. Ayetin nüzul sebebi olan Sa’lebe kıssası,
bilinen bir kıssa olup özetle şöyledir:
Sa’lebe efendimizin huzuruna gelmiş:
-‘’Ya
Resul Allah, Allah’a dua et de bana çok mal versin’’ demiş.
-
Hz. Peygamber de :
-Ya
Sa’lebe!hakkını eda ettiğin az, takat getirmeyeceğin çoktan hayırlıdır’’
diyerek cevap vermiş. Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki:
-Seni
Hakk ile gönderene yemin ederim ki bana çok verirse mutlak ve mutlak her hak
sahibinin hakkını veririm.
Bunun
üzerine Efendimiz dua etmiş, o da bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça
çoğalmış. Medine arazisi dar gelmeye başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve böylece
cemaate devam etmekten ve hatta Cuma’dan bile uzaklaşmış. Bunun üzerine Hz.
Peygamber sual buyurmuş, denilmiş ki :
-Malı
çoğaldı, vadi almaz oldu.
Hz.
Peygamber: -Vay Sa’lebe ’ye! buyurmuş ve
sadakaları toplamaları için, iki tahsildar göndermiş. Medine ahalisi bunlara
sadakalarını vermişler. Ancak Sa’lebe ‘ye
Hz. Peygamber’in farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakayı
istediklerinde :
‘’Bu
cizyeler ne? Bu cizyenin kardeşi,hele siz gidin de düşüneyim’’ demiş.
Tahsildarlar dönüp Resulullah’a geldiklerinde, daha onlar bir şey söylemeden
iki kere vay Sa’lebe’ ye buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuş.
Sonra Sa’lebe sadakayı alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber:
-Allah
Teala beni senin sadakanı kabulden men eyledi. diyerek kendisi hakkındaki hükmü
açıklamış.O zaman Sa’lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber de :
-Bu
senin amelindir. Emrettim itaat etmedin.şeklinde cevap buyurmuş.Sa’lebe,
zekatını Hz. Peygamber’in irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr’e, Hz.
Ömer’e getirmiş onlar da kabul etmemiş. Sa’lebe daha sonra Hz. Osman zamanında
helak olmuş.
Kıssa
sire ,rical, tarih, hadis, tefsir kitaplarında
yer almış. Kıssanın gerçek olduğu veya gerçek olmadığı açıklanmış. Bu
kıssa Tevbe 75. ayetinin anlaşılmasında bize pek müşahhas bir kanaat
vermemiştir. Kur’an’ın anlaşılmasında yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu
açıktır. Bu yeni yaklaşım yapılırken
-Hadis
usulü açısından tenkid edilmeli
-Rivayetler
tasnif edilmeli
-Tarih
ilminden faydalanılmalı
-Kur’ani
bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
Sonuç
olarak bu kıssa Kur’an’ın anlaşılmasında bir örnektir. Bu örnek ve benzerleri
yukarıdaki değerlendirmeler göz önünde bulundurularak yapıldığında Kur’an’ın
mana zenginliği anlaşılacaktır. Kur’an’la aydınlanacak hayatımızın zenginliği,
Kur’an’ın zengin bir biçimde yorumlanmasıyla ve hayata geçirilmesiyle
mümkündür.
3.KİTAP
TARİHSELLİK
VE ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik kavram olarak, tarihi oluşturan
insanın tarih ile ilgili yaşam tecrübesinden elde ettiği bilgidir. Bir başka
ifadeyle tarihsellik, insanın varlığıyla beraber ortaya çıkan imkan ve
yetenekleri ile bizzat yaşadığı, hayata geçirdiği bir vakıa ile tarihle
ilgilidir.
Filozoflarda
bu alanda faaliyette bulunmuşlardır. Tarih hakkında hüküm ve değerlendirmelerde
bulunmuşlar içeriğini belirlemişlerdir. Bu kavramı belirlerken anlam yüklerken
kişisel yaklaşım arz etmektedir. Kişinin hayatı algılayışına dünya görüşüne ve
anlama kabiliyetine bağlıdır. Fertlere ve zamana göre değişim gösterir.
Bu
sebeple tarihsellik, birçok şekilde tarif edilmiş, hepsi de tarihselliğin bir
yönünü ele almıştır.
Kur’an,
insan ve tabiat arasında bir ilişkiye işaret eder. Birbirinden ayrı tutmaz. Her
ikisi de fıtratlarına uygun hareketi vahiyden alır.
Kur’an’ın
ana muhatabı insan oluşu ve onu doğru yola iletme ana gaye edinmesi, tarih ve
tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Bu
sebeple Kur’an; geçmişi,yaşanılan zamanı
, ve geleceği bir bütün halinde ele alır. Bunu da hemen hemen her sürede ele
alır. İnsanın tarihsel bir varlık olduğunu bunun da insanın varlık
koşullarından biri bulunduğunu belirtir.
Kur’an’ın
nüzul ortamına yönelik üslubuna gelince ; Mekke’de olsun Medine’de olsun
Kur’an; vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır. İşte nüzul asrında muhatap
olan insanlar dünyevi hayatı sürdürüp gündelik işlerini görürlerken bu Kur’ ani
ilke işlevini yerine getirmiştir. Esbab-ı nüzul doğrudan doğruya nüzul
ortamında fili olanı gerçek hayatı gösterme konusunda aracı olmuştur. Yani
esbab-ı nüzul vahiyle beraber birebir münasebet içerisindedir. Vahiy
tamamlanmasıyla bu münasebet son bulmuştur. Fakat Kur’an-insan-hayat münasebeti
devam edeceğini Kur’an beyan etmiştir.
Sonuç
olarak:
-Esbab-ı
nüzul-tarihsellik kavram ilişkisinde vurgulanması gereken, Kur’an’ın yaşanmış,
yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet rehberi olduğudur.
-Başka
özgü kültürlere ait kavramlar kullanılırken ,kavramların tarihleri, içerikleri
,kullanıcının dünya görüşü göz önünde bulundurulmalı.
-Kullanılan
kavramların hangi manada kullanıldıkları belirtilmelidir.
Esbab-
nüzul rivayetleri ile yazılacak orijinal tarih nüzul asrını en sahih şekilde
izleme imkanı sunacaktır. Tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri ile
yazılacak düşünülmüş tarih, Kur’an’ı anlamaya çalışan insanın ufkuna
sunacaktır. Bu da insanın varlık bilincine katkı sağlayacaktır. Bu da esbab-ı
nüzulün Kur’an’ın anlaşılmasındaki önemini ortaya
koymaktadır. Bu yaklaşım Kur’an-insan-hayat bütünleşmesinin canlı örneğini
ortaya sermektedir. Bu da Kur’an’ın yaşana bilirliğini göstermektedir.
Selam ve Saygılar.
SALİH
ÇAÇAN
14912783
TEFSİR,
YÜKSEKLİSANS, BAHAR YARIYILI
KUR'AN VE BAĞLAM
BİRİNCİ KİTAP
KUR'AN'IN ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NÜZUL'ÜN ROLÜ
Esbâb-ı nüzul bilgisi, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul ortamının aslî bir unsurudur. Çünkü esbâb-ı nüzul, Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında gerekli bir bilgi olarak değerlendirilmiştir. Sahabe, tâbiûn ve tebe-i tâbiîn'den olan müfessirler Kur'ân'ı özellikle esbâb-ı nüzul ile tefsir etmişlerdir.
I.BÖLÜM
KUR'ÂN İLİMLERİ VE ESBÂB-I NÜZUL İLMİ
Kur'ân ilimleri kavramını, doğuşu ve gelişmesi ile incelemekle;
1- "Ulûmu'l-Kur'ân denildiği zaman ne kastediliyor?"
2- "Tarih boyunca bu kavramdan ne anlaşılmış?"
soruları açıklığa kavuşmuş olacaktır.
A.KUR'ÂN İLİMLERİ HAKKINDA
1.KUR'ÂN İLİMLERİNİN DOĞUŞU VE GELİŞMESİ
Kur'ân-ı Kerîm'in nazîl olduğu sıralarda Müslümanlar kutsal kitaplarını Hz.Peygamber veya muallimler vasıtasıyla ezberliyorlardı. Hz.Peygamber gelen vahyi tebliğ etmekte, canlı ve hayatla iç içe kişiliği ile Kur'ân-ı Kerîm'i hem haliyle hem de kavliyle tefsir etmekteydi.
Bu bahislerin hepsi iki kaynağa dayanmaktadır.
1- Arap dili (Garibu'l-Kur'ân, İ'câzûl-Kur'ân, Mecâu'l-Kur'ân…)
2- Gözleri önünde cereyan eden hâdiseler. (Hz.Peygamber'in tefsiri, esbâb-ınüzul, muktezây-i hal, vucûhu'l-Kur'ân…).
Ulûm'ul-Kur'ân böyle geçti. Sahabe döneminde ise bu bilgilerin rivayet yoluyla devamlı olarak kendilerinden sonraki nesillere öğretildiğini görmekteyiz.
Yukarıda anılan bazı sahabenin Kur'ân ve ilimleri sahasındaki üstünlükleri bu dönemde de devam etti. Yerleştikleri şehirlerde birçok öğrenci yetiştirdiler. Onlar da tâbiûn'un ileri gelen Kur'ân âlimleri olarak bilindiler.
Sahabe döneminin sonlarına doğru İslâmiyet'in daha doğrusu Kur'ân-ı Kerîm'in ulaştığı sınırlar, Arap olmayan kavimler de Müslüman olmuşlar ve kültürel etkilenmeler başlamıştı.
İşte bütün bu şartlar Ulûmu'l-Kur'ân'ın tedvini için gerekli ortamı hazırlamıştı. Kaldı ki birinci asrın sonları ile ikinci asrın başlarına tesadüf eden bu tanımlama İslâm kültür tarihinde "Tedvîn asrı"nın başlangıcı olarak kabul edilmektedir.
Sahabenin yetiştirdiği tâbiûn âlimleri ve diğerleri Kur'ân ilimlerinin esaslarını koyan bilginlerimiz olarak anılmaktadırlar. Dolayısıyla Kur'ân ilimleri İslamiyet'in ilk döneminden itibaren âlimlerimizin hususî alâkasını celbetmiştir. Bu sahada müstakil eserler vermemiş olsalar dahi Ulûmu'l-Kur'ân'a ve meselelerine ait sahip oldukları kanaatlerini eserlerinde kaydetmişlerdir.
Hz.Peygmber ve sahabe Kur'ân-ı Kerîm'i hem sözleriyle hem de eylemleriyle tefsir etmişlerdi. Yani yaşanan hayata uyarlamışlar, onun ahkâmını elle tutulur, gözle görülür bir hale koymuşlardı. Bu durum elbette gelecek nesillerin de yapması ve gerçekleştirilmesi gereken bir görevdi.
Mushafın çoğaltılması ile kıraat ilmi ve resmu'l-Kur'ân ilminin ilk ele alınan ilimler olduğu bilinmektedir. Kur'ân'ın lügâvî yönden ele alınması ise Ebu'l-Esved ed-Duelî'nin (69/688) Kur'ân'a noktalama ile hareke koymasıyla başladı. Böylece İ'râbu'l-Kur'ân ilmi neşet etmiş oldu. Ayrıca esbâb-ı nüzul, Mekkî-Medenî, nâsih-mensuh ve garîbu'l-Kur'ân ilimleri ilk tedvin edilen, kayda geçirilen Kur'ân ilimleridir.
2.KUR'ÂN İLİMLERİ VE TEFSİR İLİMLERİ KAVRAMLARI
a. Kur'ân İlimleri Kavramı
Zerkânî H.V. asır âlimlerinden Ali b. İbrahim b. Saîd el-Hufî'ye (430/1038) ait, Dâru'l-Kutubi'l-Mısriyye'de bulunan "el-Burhân fî Ulûmi'l-Kur'ân" isimli yazma "Ulûmu'l-Kur'ân" tabirinin ıstılah olarak ilk defa kullanıldığı eserdir.
"Ulûmu'l-Kur'ân" ibaresinin kavram olarak ortaya çıkışı hususunda A.Jeffery'nin yayımladığı "Mukaddimetân fî Ulûmi'l-Kur'ân" adlı eser öne sürülebilir. Tarih tayini bu esere göre yapılmak istenebilir. Çünkü bu eserin neşri Zerkânî'den sonra olmuştur.
Ulûmu'l-Kur'ân kavramının bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde billûrlaşması Zerkeşî (794/1391) sayesinde h. VIII. asırda vuku bulmuştur.
Kur'ân ilimlerinden selefin anladığı, kanaatimizce, Kur'ân-ı Kerîm'in muhtevasında bulunan bilgilerin sistemleştirilmesi ve bu usûlün Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında kullanılmasıdır.
Taberî (310/922), İbnu Berrecân el-Lahmî (627/1229) ve Zerkeşî (794/1391) Kur'ân ilimlerinden kasdolunan "üç şeydir" diyerek esasta aynı fakat ibareleri farklı tasnifler yapmışlardır. Ali b. İsa er-Rummânî (384/994) ise otuz ayrı ilim saymaktadır. Fakat Zerkeşî, üç-dört ilim görüşlerini Şeyzele'nin (494/1100) bir sözü ile açıklığa kavuşturur.
Şâtibî burada Kur'ân-ı Kerîm'deki anlamları istihraç etmeye "araç" (alet) ve Allah Teâlâ'nın muradının bilinmesine yardımcı olan ilimlerden bahsetmektedir. Bu ilimler şunlardır: Arap dil bilimleri, kıraat, nâsih-mensuh, fıkıh usûlü, esbâb-ı nüzul, Mekkî-Medenî… O bu ilimlerin hepsinin bütün alimler nezdinde Kur'ân'ın anlaşılmasına yardımcı ilimler olarak kabul edildiğini söylemektedir.
Ulûmu'l-Kur'ân kavramının çağdaş âlimlerimiz tarafından nasıl algılandığına gelince, söze Zerkânî 1367/1948 ile başlamak istiyoruz.
Zerkânî, Kur'ân ilimleri tamlamasının, Kur'ân-ı Kerîm ile yakından alakâlı bütün bilgilere işaret etmekte olduğunu söyler.
O halde Kur'ân ilimleri, konusu her yönüyle Kur'ân-ı Kerîm olan,Kur'ân'la ilgili veya Kur'ân'ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur'ân'ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.
b.Tefsir İlimleri Kavramı
"Tefsir ilmi, Kur'ân-ı Kerîm'in sözcüklerini, anlamlarını Kur'ân'la ilgili ilimler gereğince araştıran bir ilimdir.
Bu ilim, Zerkeşî'nin dediği gibi üç ana noktada toplanır:
1- Kitâbullah'ı anlamak
2- Kitâbullah'ın manâlarını açıklamak
3- Kitâbullah'ın hükümlerini tesbit edip çıkarmak.
Kur'ân ilimleri ve tefsir ilimleri kavramları tedvin döneminin başlarından itibaren aynı manâda kullanılmışlardır. ez-Zerkeşî'nin Kur'ân ilimlerini tek bir kitapta ve bütün konularını (ilimlerini) kapsayacak şekilde toplaması ile bu iki kavram arasında bir farkın ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Tefsir ilimleri artık müfessirin Kur'ân tefsirine yöneldiğinde bilmesi gereken ilimleri kavram olarak ifade ederken, Kur'ân ilimleri daha kapsamlı bir mefhum olarak Kur'ân-ı Kerîm'le ilgili bütün ilimleri ve bu ilimlerle ilgili umumî kaideleri içeren bir kavramı ifade etmektedir.
3. KUR'ÂN İLİMLERİ ARASINDA ESBÂB-I NÜZUL İLMİNİN YERİ
Kur'ân ilimlerinden biri olarak esbâb-ı nüzul ilmi, İslamiyet'in ilk asrından bu yana Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında önemli bir ilim olarak mütalaa edilmiştir.
Esbâb-ı nüzul bilgisi sahabeye, müşahede ettikleri ortamda insanî yapıp-etmelerin sonucunda inen âyet ve o âyetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması yeteneğini kazandırmıştı. Bunun anlamı onların Kur'ân ilmini, onu hayata tatbik etme usûlü ile birlikte öğrenmiş olmalarıdır.
Esbâb-ı nüzul ilmi naklî ilimlerdendir. Dolayısıyla bilgin sahabîler tarafından tâbiîlere "öğretim (talim) yoluyla sözlü olarak" aktarılmıştır. Yani yazılı hale gelmeden önce Kur'ân-ı Kerîm'i anlama yolunda bilinmesine pek önem verilmiş bir ilimdir. Bu sebepledir ki tâbiûn döneminde de esbâb-ı nüzule verilen ehemmiyet devam etmiştir.
B. ESBÂB-I NÜZUL İLMİ
1. ESBÂB-I NÜZUL İLMİNİN TANIMI
Nüzul ortamında meydana gelen bir hâdiseye veya Hz.Peygamber'e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, tazammun etmek (hâdiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellileri içermek), cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hâdiseye sebeb-i nüzul denir.
2.DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
Kur'ân-ı Kerîm'i anlamada Arab diline vukufiyetten başka eski Arab şiirini de bilmek lazım geldiğini, zira eski Arab şiirinde kullanılmış bulunan bazı garîb kelimelerin, Kur'ân-ı Kerîm'deki bazı kelimelerin anlaşılmasına yardım edebileceğini bir kısım sahabe bilmekteydi (Tayyib Okiç, Tefsir Ders Notları).
Onlar Arab diline ve edebiyatına vakıf bulunan kimselerdi. Bu bilgi ve kültür ile Kur'ân-ı Kerîm'i daha iyi anlıyorlardı. Dolayısıyla bu insanların, ayetlerin hangi şartlar çerçevesinde nazil olduklarını bilmek istemeleri gayet tabiîdir.
Prof.Dr. Tayyib Okiç: "Tabiatıyla, böyle mücehhez sahabîlerin sayısı da mahdut idi. Bunlar yalnız Hz.Peygamber'den öğrendiklerine değil, bazen kendi ictihatlarına dayanarak Kur'ân-ı Kerîm'i tefsir ederlerdi. Bunların bilhassa esbâb-ı nüzule ait izahları mühimdir."
Mesela İbn Abbas, sebeb-i nüzulleri soran ve araştıran bir sahabî olarak da anılmaktadır. Mustafa es-Sâvî, onun adının "en eski sebeb-i nüzul kaynağı olan İbn-i İshâk'ın 'Sîre'sinde" bu yönü ile sık sık geçtiğini söylemektedir.
Sonraki nesiller (tabiîler ve tebe-i tabiîler) varis oldukları lisan ve edebî kültürü, bir yandan kendi benliklerinde hissederlerken diğer taraftan seleften gelen bilgiyi, izahları, yaklaşım tarzlarını da bilgi hazinelerine dahil ettiler. İnsanların bu gidişatı böylece devam edecektir.
Tabiûn döneminde de esbâb-ı nüzul rivâyetleri toplanmaya devam edilmiştir. İslâmiyet'e yeni giren kavimler ve ehl-i kitapla olan münasebetler sebebiyle rivâyetlerde artış olmuştur.
Tedvin dönemine böyle gelinmiş ve ilk tefsirler yazılmaya başlanmıştır. Bu tefsirlerin ekseriyetinin rivâyet tefsiri olduğu malumdur. İşte esbâb-ı nüzul rivayetleri de bu kitaplardaki âsâr-ı merviyedendir.
3.ESBÂB-I NÜZULE DAİR ESERLER
Esbâb-ı nüzule dair eserler hakkında bilgi vermeden önce, esbâb-ı nüzul eserlerinin telif sebeplerini tartışmakta yarar görmekteyiz. Bu sebeplerden bazıları şunlar olabilir:
1. Sahâbenin nüzul sebeplerini bilmekle övünmeleri, yani önemi vurgulanmış bir ilim olması.
2. Bu bilgiyi sonraki nesillere ve onların da sonrakilere nakletmelerini sağlama.
3. Tedvin dönemi ve hadîs mecmualarına, tefsir eserlerine girmesi, dolayısıyla yazılı olarak kaydedilmiş bulunması.
Esbâb-ı nüzul rivâyetlerinin ilk önce hadîs mecmualarında, bilahare tefsir eserlerinde kaydedildiği daha önce ifade edilmişti. Dolayısıyla esbâb-ı nüzul olarak vârid olan rivâyetlerin toplanması ve telif eserlerde kullanılması İslâmiyet'in ilk asırlarında vuku bulmuş olmaktadır. Ancak müstakil olarak telif edilmiş esbâb-ı nüzul eserlerinin bu dönemlerde bulunmadığını görmekteyiz. Aslında bu hüküm diğer Kur'ân ilimlerinin ekseriyeti hakkında da geçerlidir.
Kur'ân ilimleri alanında çok eser verdiğini söyleyen Vâhidî'nin elimize ulaşan matbu tek Kur'ân ilimleri eseri Esbâbu'n-Nuzûl'dür. Kâtip Çelebi eseri, "bu alanda yazılan en meşhur tasnif" olarak tanıtmaktadır.
Suyûtî, bu eseri "eksik" olarak tanıtır. Ona göre bu alanda tek eser kendisinin telif ettiği Lubâbu'n-Nukûl'dür.
C.ESBÂB-I NÜZUL RİVÂYETLERİ
1.ESBÂB-I NÜZULÜ BİLMENİN YOLU
Esbâb-ı nüzul ancak sahîh nakille bilinebilir. Dolayısıyla bu alanda ictihada veya imal-i fikir etmeye mahal yoktur. Yani nüzul sebebi akılla idrak edilmesi mümkün olmayan, sadece işitme veya görme suretiyle bilinebilen ve sahabiden gelen rivâyettir. Bu rivâyet adeta Hazreti Peygamber'den bildirilmiş hükmünde kabul edilir. Bunun için hadîs usûlünde hükmen merfû sayılır.
Sahabenin bu tecrübesine onlardan ilim almak suretiyle iştirak eden tâbiîler de esbâb-ı nüzul rivayetleri nakletmişlerdir. Bu rivâyetler hadîs usûlünde mürsel hükmündedir.
2.HADİS USÛLÜ AÇISINDAN ESBÂB-I NÜZUL RİVÂYETLERİ
Bir ayetin nüzul sebebini, "ancak o âyetin nüzulünü bizzat müşahede edenlerden öğreniyoruz. Ayrıca sebeplerini yakından bilip bunlardan bahsedenlerden rivâyet ve sema yoluyla nakl ve izah etmenin de caiz" olduğu sonucuna varıyoruz. "Bilindiği gibi âyetlerin nüzulünü yakından müşahede edenler, sebeplerini bilip nüzul keyfiyetinden bahsedenler sahabîler olmuştur. Bunların bu husustaki haberleri 'el-hadîsu'l-musned" addolunmuştur.
Musned hadîsler, "zâhiren muttasıl bir senet ile sahabînin Rasûlullah'a ref ettiği haber"lerdir.
Bir hadîsin musned olabilmesi için iki şart vardır:
1. Senedin ittisali: "Her râvinin, hadîsi rivâyet ettiği Şeyh'ten bizzat işitmiş olması ve bu halin isnadın sonuna kadar devam etmesidir. Mevkûf olmaması lazımdır.
2. Merfû olması: "Senedin Hz.Peygamber'e ulaşması, yani hadîsin Hz.Peygamber'e isnat edilmesidir.
Sebeb-i nüzul rivâyetlerini incelediğimizde bir kısmının da tâbiûn'dan geldiğini görmekteyiz. Hadîs usûlünde tâbiûnun bu kabil rivâyetlerine mürsel denilmektedir.
Mürsel hadîs: Birçok sahabîye mülâki olmuş tâbiûnun, Rasûlullah şöyle dedi, yahut şöyle yaptı gibi sözlerle rivâyet ettiği ve senette sahabî atlanmış bulunan hadîstir. Bir diğer ifadeyle sahabînin ismini anmaksızın tâbiînin hadîsi ref' etmesidir.
3.ESBÂB-I NÜZUL RİVÂYETLERİNİN KALIPLARI (SIYGALARI)
Sebeb-i nüzulün kavramsal tanımı ile rivâyet sıygaları arasında bir bağ vardır ve bu bağ mutlaka kurulmalıdır. Tanımın sınırlarına girmeyen rivâyetler sebeb-i nüzul rivâyeti olarak ele alınmamalıdır. Bunun için rivâyet sıygalarında bu hususa açıklık getiren noktalar iyi tesbit edilmelidir.
Rivâyet sıygalarını iki ana başlık altında inceleyebiliriz.
1. Sebep ifade etmede "nass" olan rivâyetler.
2. Sebep ifade etmede "nass olmayan" rivâyetler.
4.ESBÂB-I NÜZUL RİVÂYETLERİNİN TASNİFİ
Esbâb-ı nüzulden bahseden eserlerde veya Kur'ân ilimleri eserlerinin ilgili bölümlerinde esbâb-ı nüzul rivâyetleri bazı özellikleri ile incelenmiş ve bunlar esbâb-ı nüzulü bilmenin yararları anlatılırken tekrar edile gelmiştir. Ama ne var ki anılan özelliklerin anlatımında araştırmacı-okuyucu açısından bir tasnif karmaşası söz konusudur. Dolayısıyla esbâb-ı nüzul rivayetlerinin niteliklerinin sistematik bir şekilde tasnife tâbi tutulması bir zorunluluktur.
Esbâb-ı nüzul rivâyetlerini birçok açıdan tasnife tâbi tutmak mümkündür. Bunları şöylece sıralayabiliriz:
a.Vürûd 'u İtibariyle Tasnif Etme
Esbâb-ı nüzulü vürûdu itibariyle kısımlara ayırmamız mümkündür. Çünkü Kur'ân âyetlerinin bir kısmı bir sebebe binaen nâzil olmuştur. Ekseriyeti ise bir sebebe mebni olmaksızın "ibtidâen" nâzil olmuştur. Bu kısımlar ise şunlardır:
Soruya cevap olarak vârid olanlar:
a. Bir sual sorma,
b. İstifta (fetva istemek) maksadıyla sorma.
b.Bir Âyet İçin Çeşitli Sebepler zikredildiğinde Hadîs Usûlü Kriterleri Uygulanarak Yapılan Tasnif
Hadis mecmualarının tefsir bablarında ve tefsir kitaplarında bir âyetin sebeb-i nüzulü olarak birçok rivâyet görmek mümkündür. Bu rivâyetlerin aynı hâdiseyi, şahıslar ve mekân, bazen de zaman itibariyle farklı bir şekilde naklettikleri görülmektedir. Âlimlerimiz bu kabil rivâyetleri değerlendirebilmek maksadıyla hadîs usûlü ile kriterlerinden yararlanmışlardır.
c.Şah Veliyyullah Dihlevî'nin Tasnifi
Şah Veliyyullah Dihlevî sebeb-i nüzul rivâyetlerini iki kısma ayırır. Birinci kısım rivâyetleri bilmek gereklidir. İkinci kısım rivâyetleri bilmek ise gereksizdir.
d.Tâhir b. Âşûr'un Tasnifi
Tâhir b. Âşûr, senedi sâhih olan esbâb-ı nüzul rivâyetlerini beş kısma ayırmaktadır. Onun senette sıhhat şartını özellikle vurgulaması önemli bir hususiyettir.
e.Esbâb-ı Nüzulü Nevileri Açısından Tasnif Etme
İnsan için inzâl buyurulan Kur'ân-ı Kerîm'in insana, varlık koşulları Hz.Adem'le başladığı gibi devam eden bu varlığa, sunduğu evrensel mesaj, esbâb-ı nüzul rivayetleri ile şekillenen insanî yapıp-etmelere verilen ilâhî cevaplarla daha iyi anlaşılacaktır.
e1. Esbâb-ı nüzul rivâyetleri:
Bu rivâyetler nüzul ortamına ait sûretlerdir. O ortamın özelliklerini yansıtırlar. Mutlaka musned-merfû hadîs olmaları ve "sıhhat" şartlarını taşımaları gerekir.
e2. Tefsir için olan esbâb-ı nüzul rivâyetleri:
Bu rivâyetler, âyetin anlaşılma çabası sürecinde manâsının kapsamına giren, re'y ve ictihat ile misal getirmeye imkân veren rivâyetlerdir. Rivâyetlerin sıygaları ve üslûplarından anlaşılacağı üzere ravî (yani haberin kaynağı olan sahabî veya tâbiî),
a) nüzul asrında vuku bulmuş bir olaya,
b) kendi dönemlerinde meydana gelen bir hâdiseye
anlamı uygun düşen bir âyeti kendi yargısı, re'yi ile alâka kurarak nakletmiştir.
5.ESBÂB-I NÜZUL RİVÂYETLERİNDE İHTİLAF EDİLMESİ
Tefsirde iki türlü ihtilaf vardır:
1. Nakle dayanan ihtilaf.
Sahih, zayıf ve uydurma haberlerden kaynaklanan ihtilaf.
2. İstidlâlden doğan ihtilaf
Nakle dayanmayan ve akılla (re'y ve ictihadla) yapılan yorumlardan kaynaklanan ihtilaf.
D.ESBÂB-I NÜZULLE İLGİLİ MESELELER
Esbâb-ı nüzul ilminin alanı dahilinde bazı problemli hususlar vardır. Bunlardan ikisi önceki maddede esbâb-ı nüzul rivâyetlerinin tasnif edilmesi konusu incelenirken söz konusu edilen taaddüt ve taahhür meseleleridir. Bir diğeri ise nüzule sebep olan hâdise dolayısıyla inen âyetin bu hâdiseye hâs mı olduğu, yoksa umum mu ifade edeceği meselesidir.
1.TAADDÜT MESELESİ
Esbâb-ı nüzul ilmini ele alıp inceleyen usûlcüler ile, nüzul sebebi rivâyetlerini eserlerinde nakleden âlimlerimizin sebep veya nüzulün taaddüdünden bahsettiklerini görmekteyiz.
Nüzulün taaddüt ettiğine dair rivâyetler de iki türden bahsedilmektedir. Birçok nüzul sebebi dolayısıyla bir âyet nâzil olmuş ise buna "sebebin taaddüdü" denilmektedir. Tam tersi bir durumda, yani birkaç âyet tek sebep için inmiş olabilir. Bu durum da "nüzulün taaddüdü" olarak ifade edilmektedir.
a. Nüzul Sebebinin Taaddüdü
b. Nüzulün Taaddüdü
2.HÜKMÜN VEYA NÜZULÜN TAAHHÜRÜ MESELESİ
Bu meseleden bahseden iki âlim, Zerkeşî ve Suyûtî'dir. İlkinin söyledikleri aynıyla ikincisinde tekrar edilmiş ve bazı ilaveler de yapılmıştır.
"Allah Teâlâ zekâtı Mekkî sûrelerde açıkça ve imâ yoluyla zikretmiş, Allah'ın Rasûlüne vaadini yerine getirerek dinini namaz, zekât ve şer'î hükümleri farz kılarak destekleyeceğini buyurmuştur. Böyle olmasına rağmen zekât, Medine-i Münevvere'de alınmaya başlanmıştır. Bunda bir ihtilaf yoktur.
3.UMUM-HUSUS MESELESİ
"Muteber olan lâfzın umûmudur, sebebin husûsu değildir."
Hükmün "nasslara, nassların şümûlündeki hükümlere göredir; yoksa hüküm nassların vârid olmasına vesîle teşkil eden sebeplere göre değildir.
Buna göre nass, âmm sıyga ile vârid ise, nassın umûmuyla amel etmek lazımdır. Bu umûmi nassın vürûduna sebep teşkil eden nüzul sebebi halleri nazarı dikkate alınmaz. "Çünkü nassın umûm sıygasıyla vârid olması demek Şerîat Sâhibinin, nassın hükmünün umûmî olmasını istemesi, sebebine hâs ve mâhsus olmamasını dilemesi demektir.
Örnek: Liân âyetinin (24/Nûr sûresi 6, 7, 8, 9, 10. Âyetleri), zevcesinin zinakâr olduğunu iddia ederek, bunu şâhitlerle ispat edemeyen Hilâl b. Umeyye hakkında veya bu hâdise sebebiyle inmiş olduğu rivâyet edilmiştir. Böyle olsa bile âyet, karılarının zinakâr olduğunu iddia eden bütün kocalar hakkında umûmîdir, âmmdır.
Âlimlerin ekseriyeti hükmün,sebebinin hususîliğine değil, lâfzın umûmîliğine göre olduğunda icmâ vardır demektedirler. Hz.Peygamber zamanından beri sahabe ve müctehit imamların anlayış ve tatbikatı bu olmuş ve buna hiçbir zaman karşı çıkan bulunmamıştır. Çünkü hüccet nassların kendisidir, sebepleri değildir.
Esbâb-ı nüzul rivâyetleri Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında araç olarak kullanılmalıdır. Nüzul sebebi olan soru veya hadiseleri, tahsis vasıtası olarak değerlendirmek Kur'ân'ın anlaşılmasında bazı problemlere neden olabilir.
E.ESBÂB-I NÜZULLE İLGİLİ DİSİPLİNLER (İLİMLER)
"İlimler" terimi yerine niçin "disiplinler" teriminin kullanıldığı sorulabilir. Bu tercih her iki terimin tanımından kaynaklanmaktadır. İlim, bilimler topluluğu ve ilmî bilgilerin tümüdür. Disiplin ise bu bütünü oluşturan ve belirli alanlarda ihtisaslaşmış bilgiler bütünü alt bilimdir. Bu anlamda hikmet-i teşrîiyye, mübhemât, tenâsüb ve insicam birer disiplindir.
Esbâb-ı nüzul ilmi hikmet-i teşrîiyye ve tenasüb-insicâm ilimleri ilişkisinde belirtilmesi gerekli en önemli husus, bu alanlarda aklın,yani re'y-ictihad'ın söz konusu olmasıdır. Bunun anlamı ise bu alanların ihtilafa açık olması demektir.
1.HİKMET-İ TEŞRÎİYE İLMİ
Sahabe, sebep oluşunca, Hz.Peygamber'e soruyor ve Şârî'in maksadını gösteren durumları da görmüş ve yaşamış oluyorlardı. Sonraları fukahânın, Hz.Peygamber'in eserlerini ve amellerini, sahabenin ve onları gören tâbiûnun fiillerini görüp öğrenmek için Medine'ye gittikleri bilinmektedir.
Selef, bazı âyetlerin manâları hakkında güçlükle karşılaştığında nüzul sebeplerine başvurarak bu hikmet (ratio legis) ve gayelere vâkıf olmuş, böylece tereddütten kurtulmak istemiştir. Onlar bu sayede şer'î ahkâmın hikmetini de belirlemiş oluyorlardı.
"İslam Dini, ilâhî dinlerin sonu ve hepsinin tamamlayıcısıdır. O halde Müslümanlıktaki dinî hükümlerin, emirlerin, nehiylerin hikmetten hâlî olamayacağı pek açıktır. Bundan dolayı birçok şer'î hükmün hikmetlerini araştırmak câiz, bu alanda filozofça görüşler serdedilmesi kabildir.
2.MÜBHEMÂTU'L-KUR'ÂN İLMİ
Mübhemâtu'l-Kur'ân-ı Kerîm'de müphem bırakılan (anlaşılması açık ve belirli olmayan) bazı kelimeleri açıklamaya konu edinen ilimdir.
Mübhemâtu'l-Kur'ân ilmi naklî ilimlerdendir. Dolayısıyla sebeb-i nüzul ilminde olduğu gibi bilinmesi sadece nakle dayanır. İctihada mahal yoktur. Zerkeşî ve Suyûtî selef âlimlerinin bu ilme çok önem verdiğini söylerlerse de bu konunun istismar edilmiş olduğu yaygın olan kanaattir.
3.TENÂSÜB VE İNSİCÂM İLMİ
Âyetler ve sûreler arasındaki tenâsüb (münâsebât) ve insicâmı konu edinen bu ilmi Zerkeşî, mantıkî bir gerçeklik ve kelâm'ın akışını düzenleyen bir olgu olarak tanımlar. Bu ilim, bağlaç (râbıt) işlevini yüklenen
- umumî veya hususî,
- aklî,
- hissî veya hayalî,
- zihnî (subjektif) veya haricî (objektif) anlamlar üzerinde durmaktadır. Yani sûreler ve âyetler arasında birtakım irtibatlar bunlarla kurulabilir.
Âyetlerin tedrîci olarak nâzil oluşu, bir kısmının bazı vesilelerle inmesi (sebeb-i nüzul) sonrasında her bir âyetin, Allah Teâlâ'nın bildirmesi ile, Peygamberimiz tarafından münasip yerine (siyak) yerleştirilmesinin tearuz (çelişme) oluşturmadığı bir gerçektir.
İşte bu noktada esbâb-ı nüzul ilmi ile tenâsüb ve insicâm ilmi arasındaki alâka ortaya çıkmaktadır. "Tarihi ortam" ile sebeb-i nüzuller ve "edebî siyak" ile de münasebet kastedilmektedir. Çünkü bazı vesilelerle nâzil olan âyet tabiî olarak nüzul ortamını aksettirmektedir. Sonra bu âyet, parça parça (tencim) indirilmiş diğer âyetler arasındaki tevkîfi yerine Kur'ân'ın insicâmını temin etmek üzere edebî siyakla uyumlu bir şekilde yerleştirilmiştir. Bu şekilde her iki ilim arasındaki alâka tabiî bir şekilde oluşmuş olmaktadır.
Münâsebet-insicâm bilgisinin, "tevkifi" bilgi ile değil ancak Kur'ân okuyucusunun ve özellikle müfessirin ictihadı ile oluştuğu ortaya çıkmaktadır. İctihadı oluşturan ve şekillendiren unsurlar ise şöyle sıralanabilir:
a. Edebî Zevk Sahibi Olmak
b. Arap Dilinde Lisan Zevki Olmak
c. Kur'ân-ı Kerîm'in Bütünlüğünü Dikkate Almak
Âyetler arasında irtibat (tenâsüb-insicâm) idrak edilebildiği gibi anlaşılamaması da mümkündür. Dolayısıyla bu konuda aşırılığa kaçmamak, tekellüften korunmak lazım gelir.
Esbâb-ı nüzul ilmi Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında önemli bir disiplin olan münâsebet-insicâm ilmine de, işlevini yerine getirmede yardımcı olmaktadır.
Kur'ân-ı Kerîm'in genel mesajı (bütünlük) kavranmalıdır. Zaman-mekan-şahıs unsurlarının ötesinde insanî örnek oluşturan, insan hayatının canlı, somut yönü, bu genel mesaj çerçevesinde ele alınmalı ve üzerinde düşünülmelidir.
F.İSLÂM KÜLTÜR TARİHİNDE ESBÂB-I NÜZUL RİVÂYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNE GENEL BİR BAKIŞ
Tefsir tarihi incelendiğinde müfessirlerin esbâb-ı nüzule tedvin çağından bu yana çok önem verdikleri görülecektir.
Hz.Peygamber döneminde, O'nun tefsir izahları ile yetinildiği malumdur. Sahabenin tefsirinin ana karakteristiği ise Hz.Peygamber'in tefsirini nakilden ve ictihadlarıyla yaptıkları yorumlardan ibaretti denilebilir. Ancak Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılması ihtiyacı ve zarureti fetihlerle birlikte artınca sahabe, önceleri çekingen davrandıkları vehatta içlerinden bazılarının câiz görmediği Kur'ân'ı tefsir işine yöneldiler. İslam fütuhatı, farklı kültürlerden insanların Müslüman olmasına sebep olmuştur. Bu insanlar ne Arapça biliyorlardı ve ne de Kur'an'ın nüzul ortamından, şartlarından ve sebeplerinden haberdar idiler. İşte Arab diline, gramerine ve kültürüne, nüzul ortamını müşahede etmiş olmalarına yani İlk Muallim'in rahle-i tedrîsinden geçmiş bulunmaları sebebiyle, birtakım özel bilgileri kendilerinde toplayan bilgin sahabîler, bu boşluğu doldurma çabası içerisinde oldular. Sahabiyi ise onlardan ilim alan tabiîler izledi.
Binaenaleyh tefsirin nakille başlamış olması ve akabinde bundan ileri gidilmemesi, ilk zamanlarda az sayıda rivâyet olduğunu ortaya koymaktadır. Bilahare "bu rivâyetler çoğalmış ve genişlemiştir. Hatta zamanla daha ileri gidilerek, sağlam olmayan rivâyetler bile bunlara ilave edilmiştir. Daha sonra, bu rivâyetlerin yanına, şahsî anlayış denemeleri de girmiş; önceleri bunlardan dil ve kelimelerin delâletiyle ilgili olanlarına makbul gözüyle bakılmıştır.
II.BÖLÜM
KUR'ÂN-I KERİM'İN ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NÜZUL RİVÂYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNİN SONUÇLARI
A.KUR'ÂN-I KERİM'İN ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NÜZULÜN YETERSİZ KALMA SEBEPLERİ
1.RİVÂYETLER AÇISINDAN
Esbâb-ı nüzul rivâyetlerinin yetersiz kalma sebepleri birçok bakımdan söz konusudur. Bunların başında bu rivâyetler hadîs usûlü açışından incelendiğinde ulaşılan sonuçtur. Şimdi bu açıdan esbâb-ı nüzul rivayetlerine bakalım.
a.Merfû-Musned Esbâb-ı Nüzul Rivâyetleri Üzerine
Esbâb-ı nüzulün rivâyet ve sema yoluyla nakl ve izah edildiği malumdur. Bu keyfiyeti icra edenler ise sahabîler olmuştur. Onların bu husustaki haberlerinin hükmü meselesi konunun odak noktasını teşkil eder.
b.Mursel Esbâb-ı Nüzul Rivâyetleri Üzerine
Kur'ân'ın anlaşılmasında esbâb-ı nüzul rivâyetlerinin yetersiz kaldığı hususlardan bir diğeri de tâbiîlerden yapılan ve onların Hz.Peygamber'e veya dönemine izafe ettikleri esbâb-ı nüzullerdir. "Mursel" olan rivâyette tâbiî, sahabînin ismini anmaz.
c.Senedlerin Hazfedilmesi
Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün rivâyetler açısından yetersiz kalmasının bir başka sebebi de senetsiz rivâyetlerin bir dönem mevcut olmasıdır.
d.Rivâyetlerin Tasnifine Dikkat Etmeme
Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün rivâyetler açısından yetersiz kalmasının bir başka sebebi ise rivâyetlerin tasnifine dikkat etmeme ve rivâyetleri karıştırmadır.
e.Rivâyet Sıygalarına (Kalıplarına) Dikkat Göstermeme
Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün rivâyetler açısından yetersiz kalmasının bir başka sebebi ise -rivâyetleri tasnifine dikkat etmeme hatasını tanımlayan- rivâyetlerin sıygalarına dikkat göstermeme yanlışlığıdır.
2.UMUMU HUSUSÎLEŞTİRME AÇISINDAN
Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün yetersiz kaldığı bir husus da sebebiyet ifade eden sebeb-i nüzulün (nass) olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılması çabalarıdır.
Bu da iki şekilde olur:
1. Bir sebeb üzerine umum ifade eden lâfızla varid olan nass,
2. Ve bunun o sebeple tahsis olup olmayacağı problemi umum-husus meselesi denilince murad olunandır.
3.TAADDÜT-TAAHHÜR AÇISINDAN
a.Taaddüt Açısından
Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün yetersiz kalma sebeplerinden biri de nüzul sebebi olarak bir âyet için birçok rivâyet bulunması sebebiyle ortaya çıkan nüzulün taaddütü veya taahhürü meselesidir.
b.Taahhür Açısından
Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün yetersiz kalma sebeplerinden biri de nüzulün taahhürü meselesidir.
Taahhür meselesinin taaddüt meselesi ile benzer yanları bulunmaktadır. Bu nedenle taaddüt'e yöneltilen eleştiriler taahhür için de bazı bakımlardan doğrudur. Mesela rivâyetlerin tasnifi ve rivâyet sıygalarına dikkat etme zarureti, nüzulün taahhür ettiği ileri sürülen rivâyetlerde de geçerli bir ilkedir.
4.TARİH İLMİNDEN YARARLANMA
Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün yetersiz kalma sebeplerinden biri de bu rivâyetlerin bir kısmında görülen tarihî gerçeklere aykırılık ile zamansal uyumsuzluktur.
B.KUR'ÂN-I KERİM'İN ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NÜZUL RİVÂYETLERİNİN DOĞURDUĞU OLUMSUZ SONUÇLAR
1.YORUM ZENGİNLİĞİNE ENGEL OLMASI
2.KUR'ÂN-I KERİM'İN EVRENSEL HEDEFİ OLAN KUR'ÂN-İNSAN-HAYAT BÜTÜNLEŞMESİNİ ÖNLEMESİ
Kur'ân-ı Kerim'in birçok mümeyyiz sıfatlarından biri evrenselliktir. Kur'ân-ı Kerîm, ferde ve topluma, bütün insan sınıflarına, bütün memleketlerde ve bütün devirlerde, insan hayatının bütününe maddî olduğu kadar manevî bir hidayet rehberi olduğunu söyler.
3.KONUNUN İSTİSMAR EDİLMESİ
Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesi sırasında istismara tevessül edilebildiği bir vakıadır. İstismardan murad olunan ise esbâb-ı nüzul rivâyetlerini eserlerinde çokça nakleden
a. tarihçiler,
b. rivâyet tefsiri yazarları,
c. ve vaazlarında aktaran kıssacılar (kussâs)'ın bu alanda kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmiş olmalarıdır.
a.Şahısların Edebîleştirilmesi
Kur'ân, insana, âyetlerindeki hakikatleri belli bir kişi veya anlayışa hasretmeden herkes için gerekli evrensel mesajı nokta-i nazarından ilâhî ufuk'u yakalama imkanını sunmaktadır. Bu ise Kur'ân'ın yorum zenginliği hususiyetini yakalamak ve idrak etmekle mümkündür.
b.Mezhep Hareketlerine Etkisi
Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasına yani muhtevasını kavrayıp temel prensiplerini akl-ı selîm ile idrak etmeye engel olan hallerden biri de mezhep taassubu veya mezhep gözlüğü ile Kur'ân'a yaklaşmak olmuştur.
III.BÖLÜM
ESBÂB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
A.ESBÂB-I NÜZUL RİVÂYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
1.ESBÂB-I NÜZULE OLAN İHTİYACIN SINIRLARINI BELİRLEYEN İLKELER
Kur'ân-ı Kerîm'i anlama çabasında esbâb-ı nüzulden yararlanmada ihtiyacın sınırlarını belirleyen iki grup ilke söz konusudur. Birinci gruptaki ilkeleri genel ilkeler ve ikinci gruptaki ilkeleri de özel ilkeler olarak adlandırmaktayız.
2.ESBÂB-I NÜZUL RİVÂYETLERİNİN HADÎS USÛLÜ AÇISINDAN TENKİDİ
Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin hadîs usûlü açısından değerlendirilmesi konusuna çok önem vermek gerektiğine inanmaktayız. Bu alandaki birçok problemin hadîs usûlü kriterlerinin esbâb-ı nüzul rivâyetlerine uygulanması ile aşılacağı kanaatindeyiz. Bu konuda Emin el-Hûlî'nin söylediklerine katılmamak mümkün değildir. O, "âyetin sebeb-i nüzulü işte bu hâdisedir" demeden önce ciddi bir araştırma yapmak gerektiğini, bu hükmü vermeden önce epeyce düşünmek zaruretini öne sürmektedir.
3.RİVÂYETLERİ TASNİF ETME
Esbâb-ı nüzul rivâyetlerini iki grup halinde mütalaa etmenin en isabetli yöntem olduğunu düşünmekteyiz.
a. esbâb-ı nüzul rivâyetleri,
b. Tefsir için olan esbâb-ı nüzul rivâyetleri, değerlendirmeleri.
B.KUR'ÂN-I KERÎM'İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI
Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün değerlendirilmesi sırasında yukarıdaki başlıkta zikredilen ilkeleri tamamlayan önemli bir ilke de Kur'ân-ı Kerîm'in bütünlüğünün dikkate alınmasıdır.
O halde "bütün olarak Kur'ân-ı Kerîm" kavramı, Kur'ân'ın tüm özelliklerini, yanlarını ve bütünlüğüne ait vecheleri ve bunlar arasındaki ilişkileri kucaklayan, kendisinin hususî, mu'cîz vahiy mahsulü karakterini belirleyen tastamamlık, kendi iç kesinliği ve bunların tümünün oluşturduğu bir sistem anlamındadır.
C.SİYAK-SİBAK'IN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI
Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulden yararlanırken siyak-sibak'ın göz önünde bulundurulması ilkesi, genel ilke olarak zikredilen Kur'ân'ın bütünlüğü kavramına dahil bir prensiptir. İfade edildiği üzere bütünlük kavramı izafî bir kavramdır. Siyak-sibak kavramı da bu kavramın izafî (ancak belli şartlar, belli ilişkiler içinde geçerli olan) bir boyutudur.
D.ESBÂB-I NÜZUL VE TARİHÎLİK KAVRAMI
Kur'ân-ı Kerîm insanı ana konu ve insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih ve tarihîlik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymuş olmaktadır. Çünkü insan her zaman, geçmişe mal olacak bir "şimdi"nin kalıcı ve belirgin izlerini yaşatarak, kendini sürdürmeye, aynı zamanda, bu gününü dünle doğrulamak için nereden geldiğini, kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir varlıktır.
Netice itibariyle esbâb-ı nüzul, Kur'ân-ı Kerîm'in soyut bir düşünce veya düşünce biçimi olarak kalmadığının, aksine, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat, bir hidayet rehberi olduğunun en büyük delilidir.
Esbâb-ı nüzulün Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında tespit edilen ilkeler çerçevesinde ve onlara uyarak değerlendirilmesi birçok faydalar temin edecektir:
1. Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında insanın bakış ufkuna henüz girmemiş, insanın dikkatine açılmamış sınırsız sayıda olgu olduğu göz önünde tutulacaktır.
2. Konulu tefsir çalışmalarında esbâb-ı nüzulün, nüzul ortamının ve şartlarını aksettiren yönünden sağlıklı bir şekilde istifade olunacaktır.
3. Esbâb-ı nüzul bilgisi ile oluşan nedensel halkaları nüzul asrına doğru izleme imkanı doğacaktır. Bundan da insanî davranışların tarihini tespit etmede, yazmada yararlanılabilecektir.
4. Müfessirler üzerine yapılan monografik çalışmalarda esbâb-ı nüzulle ilgili zikredilen ilkelerin uygulanması çok isabetli olacaktır. Bir kere müfessirin esbâb-ı nüzul alanındaki ilkelerini ortaya koymak mümkün olacaktır. Bu da Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılması sürecinde bu malzemenin nasıl değerlendirildiğini tespit etme imkânı verecektir.
İKİNCİ KİTAP
SA'LEBE KISSASI
ESBÂB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
a.Esbâb-ı Nüzul Nedir?
Esbâb-ı nüzul, nüzul ortamında meydana gelen bir hâdise veya Hz.Peygamber'e yöneltilmiş bir soruya, vukû bulduğu günlerde, bir veya daha fazla âyetin, hâdiseyi/soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hâdisedir.
I.SA'LEBE HADİSİ
Sa'lebe, Hz.Peygamber'in huzuruna gelmiş:
-"Ya Rasûlullah, Allah'a dua et de bana çok mal versin" demiş.
Hz.Peygamber de:
-Ya Sa'lebe, hakkını eda ettiğin az, takat getirmeyeceğin çoktan hayırlıdır." diyerek cevap vermiş. Sa'lebe dileğini tekrarlamış ve demişki:
-Seni Hakk ile gönderene yemin ederim ki bana çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin hakkını veririm.
II.SÎRE, RİCÂL VE TARİH KİTAPLARINDA SA'LEBE KISSASI
Sa'lebe kıssası sîre, ricâl ve tarih kitaplarında farklı tarîklerle ve hicrî 9.yıl hâdiseleri arasında rivâyet edilmektedir. Ulemânın kıssa üzerine yaptıkları değerlendirmeleri incelediğimizde iki husus ortaya çıkmaktadır:
a- Sa'lebe'nin vasıfları,
b- Hâdisenin sıhhat derecesi.
III. HADİS KİTAPLARINDA SA'LEBE KISSASI
Hadis kitaplarında bu kıssanın ele alınışı, tefsir tarihi açısından da önem arzetmektedir. Çünkü ilk devirde tefsir, hadis ilmi çerçevesinde mütalaa edilmekteydi. Daha sonra, tefsir -her ne kadar hadis rivâyeti şeklinde yapılıyorsa da- tâbiûndan itibaren yazılmaya başlanmıştır.
IV.TEFSİR KİTAPLARINDA SA'LEBE KISSASI
Tefsirlerinde Sa'lebe kıssasını zikreden müfessirlerin hadîsi naklederken iki yol takip ettiğini görmekteyiz. Onların ekseriyeti, kıssayı, Taberî'nin (310/922) "tefsir rivâyetleri ansiklopedisi" olarak tanımlanan Câmiu'l-Beyân an Tefsîri Âyi'l-Kurân'ından nakletmiştir. Diğer müfessirler ise Sa'lebe kıssasını muhtelif tarîklerle farklı kaynaklardan almışlardır.
Müfessirlerin Sa'lebe kıssası hakkında yaptıkları değerlendirmeleri ise kıssayı doğru kabul edenler ve etmeyenler olarak iki grupta mütalaa edebiliriz.
V.ESBÂB-I NÜZUL'E YENİ BİR YAKLAŞIM IŞIĞINDA SA'LEBE KISSASININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Sa'lebe kıssasının tarih, hadis ve tefsir kaynaklarında nasıl ele alındığını ve değerlendirildiğini yukarıda ortaya koyduk. Bu malûmat, 9/Tevbe 75. âyetinin anlaşılmasında bize müşahhas bir kanaat vermemektedir. Dolayısıyla bu malûmatın Kur'ân'ın anlaşılmasında değerlendirilmesi için yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu açıktır.
a.İlk olarak Sa'lebe kıssası rivâyetleri hadis usûlü açısından tenkid edilmelidir.
b.Rivâyetler tasnif edilmelidir.
ÜÇÜNCÜ KİTAP
TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZUL
A.TARİHSELLİK PROBLEMİ VE AÇIKLANMASI
Tarihsellik de tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihnî faaliyetinin sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır. Yani tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir durumla, tarihle ilgilidir.
B.ARAŞTIRMANIN AMACI VE METODU
İnsanın bizzat tecrübe ettiği tarih alanına ait bir tasarımı (kavramı) içselleştirerek kültür hayatımıza nasıl katılabileceğimize, kavramsal aktarımı nasıl sağlayabileceğimize ve bu kavramla nasıl hesaplaşabileceğimize dair bir arayışı ifade etmektedir.
I.TARİHSELLİK KAVRAMININ TEMELLENDİRİLMESİ
A.TARİHSELLİK KAVRAMININ DOĞUŞU VE GELİŞMESİ
Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının, XVII. yüzyıl ile XIX. yüzyıllar arasında tarih ilminin amacı, eğilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir.
Bu dönemde siyasî ihtilaller, ilmî ve teknik keşifleri izleyen iktisadî ve sosyal değişim, tarihin gelişimini daha çok belirleyen unsurlar olarak tarih duygusunu canlandırmıştı.
B.TARİHSELLİK KAVRAMININ KULLANIM ÇERÇEVESİ VE ALANLARI
Tarihsellik (geschichtlichkeit, historicity, historicité) kavramı, tarih ilmi alanında kullanılan bir teknik terimdir. Tarihçilerin eskiden beri kullandıkları bu terimi, İngiliz filozof Henry More (1714-1687) 1664'de historicity, historicalness kelimeleri ile ifade etmiştir. Daha sonra E.Bayer, aynı terimi tarihsel olayların olgusallığı anlamında kullanmıştır. Tarihsellik kavramını felsefî anlamıyla kullanan ilk filozof Hegel'dir (1770-1831).
II.TARİHSELLİK ve ESBÂB-I NÜZUL
Kur'ân-ı Kerîm insanı ana konu ve insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristikliğini ortaya koymuş olmaktadır. Çünkü insan her zaman geçmişe mâl olacak bir şimdinin kalıcı ve belirgin izlerini yaşatarak kendini sürmeye, aynı zamanda, bu gününü dünle doğrulamak için nereden geldiğini, kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir varlıktır. Bir başka deyişle insan, tarihsel bir varlıktır ve bu insanın varlık koşullarından bir tanesidir.
Bu sebepledir ki Kur'ân-ı Kerîm'in hemen her sûresinde mutlaka ya insan ve insan toplulukları ya da onlarla ilgili "olgular" ve "olaylar" anlatılır. Dolayısıyla Kur'ân, tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görmektedir.
SONUÇ
Sonuç olarak:
1. Esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken konu, Kur'ân-ı Kerîm'in soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak, insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.
2. Başka "özgü" kültürlere ait kavramları kullanırken yukarıda ele alınan yaklaşım benimsenmeli, kavramların tarihleri, içerikleri (açıklık-anlam çerçevesi) ve kullananların dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalıdır.
3. Bu kavramları kullanan ilim adamları ve düşünürlerimizin hem böylesi bir yaklaşımı benimsemeleri hem de kullandıkları kavramı tarif etmeleri gerekmektedir. Aksi halde bu kavramları kullananlar ile onları anlamakta zorlananlar veya anlamak istemeyenler arasındaki "tartışma" yapıcı bir zemine oturmayacaktır. Bu ise İslâm düşüncesinin yeniden yapılanması ümidi açısından çok olumsuz bir düşünce ortamı demektir.
4. Hermenötik (yorumbilim), semantik (anlambilim), linguistik (dilbilim) gibi beşerî bilimlerden yararlanabilmemizin, bu alanlara ait yeni kavramları özgü kültürümüze mal edebilmemizin, içselleştirebilmemizin, yani bu kavramları yaşayabilmemizin, anılan tavrın hakim olmasıyla mümkün olabileceği umulur.
5. Böylesi bir yaklaşıma, İslâm kültüründeki tarih anlayışı ile Batı kültüründeki tarih anlayışlarının birbirlerinden beşerî bir ilim olarak tarih'in iki ayrı şekilde mütalaası olarak yararlanabilmesi için de ihtiyaç vardır. (Babanzâde Ahmed Naîm, Tecrîdi Sarîh Tercmesi'nde (I.74-100) buna bir misal vermiştir. A.Naîm, burada hadis usûlüne tarih felsefesi bağlamında bakmıştır. Bunun için de tarih anlayışımızı/felsefemizi ortaya koyan çabalara ihtiyacımız olduğu açıktır.)
6. Esbâb-ı nüzul'den, tarihsel bir olgu olarak tarih-seyir yazımında en isabetli şekilde faydalanmak da bu yaklaşımla mümkündür.
"Esbâb-ı nüzul rivâyetleri" ile yazılacak "orijinal tarih", nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkânı verecektir. "Tefsir için yapılan esbâb-ı nüzul rivâyetleri" ile yazılacak "düşünülmüş tarih" de çok sayıda insanî faaliyeti/başarıları, Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak isteyen insanın bakış ufkuna sunacaktır. Bütün bunlar ise siyer-tarih yazımında insanî faaliyet ve davranışların/başarıların tarihini ortaya koyma, tespit etme imkânı verecek; bu da insanın varlık bilincine katkıda bulunacaktır.
Bu ise esbâb-ı nüzulün, Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasındaki önemini ortaya koymaktadır. Çünkü bu yaklaşımla esbâb-ı nüzul, nüzul ortamının tarihsel bir ortamı olarak Kur'ân-insan-hayat bütünleşmesinin nasıl temin edildiğinin somut örneklerini vermektedir. O halde orijinal tarih bize Kur'ân-insan-hayat bütünleşmesini gösteriyor; düşünülmüş tarih ise orijinal tarihin içinde bulunulan mekan-zamana nasıl uyarlandığını yani Kur'ân'ın yaşanabilir olduğunu gösteriyor. Kur'ân'ın da halife olarak tanımladığı insandan beklediği Kur'ân-insan-hayat bütünlüğünü gerçekleştirmesi değil midir?
Hatice Sultan Atmaca
Bahar dönemi Yüksek Lisans Tefsir
No: 13912775
Hz Peygamber a.s ve Ashab döneminde sahabe kafalarına takılan hususları öğrenme imkanında
oldukları
icin o dönemde Kur´an ilimlerinin telifine lüzüm duyulmamıştı.
Peygamberizin vefatından sonraki dönemde ve tabiin devrinde
ise bu imkan yok olmuştu. Islam cografyasının genişlemesi ve arap olmayanların
cogalmasıyla
bu ilmin telifine gerek duyulmaya baslanmıştı. Hicri 1. asrın
sonu ve Hicri 2. asrın başında bu faaliyet başlamış olup döneme tedvin dönemi denmiştir.
Böylelikle nakil yoluyla tefsir ilmi sonraki nesillere ulaştırılmaya
calışılmıştı.
Bu sırada
dogrulugu kesin olarak bilinmeyen bazi bilgilerde nakillere karışabilmis.
Nitekim herhangi bir ayet hakkinda birden fazla esbabi nuzul rivayetinin zikredilmesi
bu sepebten olmaktadır. Sened ve metin tenkit
yöntemleriyle sahih temeller üzerinde durmayan rivayetlerin süzgecten
gecirilmesi gerekmektedir.
Islam Kültür tarihinde
esbabi nuzul rivayetleri Kurani Kerimi anlamak icin önemli bir yer tutmustur.
Ancak Usul acısından
olusan eksiklikler de tefsir rivayetleri
üzerinde tereddütlerin oluşmasına neden olmuştur.
Kuranin anlaşılmasında esbabi nuzulun değerlendirilmesine
yeni bir yaklasım icin gerekli ilkeler
- Rivayetlerin hadis usulu acısından tenkid edilmesi
- Rivayetlerin tasnif edilmesi
- Tarih ilminden faydalanılması
- ve Kuranı Kerim, bütünlük ve siyak sibak
baglaminda degerlendirilmelidir.
Hocamız, Esbab-i nüzülün, Kuran-insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş
insani yapip etmeler olduğunun ve benzeri insani
yapip etmelerle benzerlik gösterebileceğini. Bu tarihsel yapip etmelerden
bugunun insanına yönelik ilkeleri tesbit edebilmenin önemli olduğunu
kaydederek, Tefsir icin olan esbabi
nuzul rivayetleri ve degerlendirmelerinin kuranin anlasılmasında düsünülmüs bir yorum olarak
nitelendirilebilecegini bildirmis
Hocamiz kitabin sonunda „Esbab-i nuzul rivayetleri“ ile yazılacak
„orjnal tarih“ nuzul asrını en sahih şekilde izleme imkanı
vereceğini
belirterek bu „orjinal tarihi“ yazarken de dikkat edilmesi gereken ilkeleri 6 madde halinde sıralamıştır.
Mehmet
BİLGİN
14912726
(Yüksek
Lisans)
Kaynaklarımızda tekrar
eden esbabı nüzul rivayetlerinden ,nasıl ve ne şekilde faydalanabiliriz. Esbabı
nüzul Kur’an’ın anlaşılmasında gerekli bir bilgidir. Esbabı nüzulde
sahabe, nüzul ortamını bizzat yaşadıklarından tek kaynaktır.
Esbabı nüzul’ün ne
olduğu, esbabı nüzul rivayetlerinin hadis usulü açısından tenkidi yapılarak bu
rivayetler tasnif edilecek, rivayet kalıpları dikkate alınacak ve yapılan
değerlendirmede esbabı nüzulle Kuran’ın anlaşılmasına katkı sunulmaya
çalışılacaktır. Rivayetlerde de tabii ki sema ve müşahede’nin varlığı
aranacaktır. Yani vahyin devam eden etkileri ışığında esbabı nüzul olgusu
bugüne nasıl taşınmalıdır.
Yöntem olarak ise,
esbabı nüzul rivayetlerinden Kur’anın anlaşılmasında istifade edebilmek için;
Esbabı nüzul
vakıasının tesbiti,
Esbabı nüzulün
tenkidi,
Yeni yaklaşım
ilkeleri,
çerçevesinde bütüncül
değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.
I.
BÖLÜM
Kur’an İlimleri: Kur’an
ilimlerinin kaynağı Kur’andır. Kur’an ilimleri telifine Hz Peygamber ve sahabe
döneminde gerek duyulmadı. Çünkü Sahabe,nüzule şahit oldu ,ilk
tedrisinden geçtiler. Lisan selikalarını muhafaza edebilenlerdi ve
anlayamadıkları mesajı sorabilecekleri birilerini bulabiliyorlardı. Dahası Ulumu’l
Kur’an denilen konuları Hz. Peygamber ve sahabe biliyordu. Nübüvvet döneminin
durumu bu şekildedir. Sahabe döneminde ise Ulumu’l-Kur’an bilgileri rivayet
yoluyla kendilerinden sonraki nesillere öğretildi. Sahabe devri sonlarında
Kur’an’ı Kerim geniş bir coğrafyaya ulaştı. Arap olmayan kavimler Müslüman oldu
ve kültürel etkilenmeler oldu. Bu şartlar Ulumu’l-Kur’anın tedvini için gerekli
ortamı hazırladı. Ulumu’l-Kur’an’ın esaslarını tabiun alimleri ve diğer
alimler koymuştur. Bu ilimler, Kur’an tefsir edilirken anlama çabası
sürecinde ihtiyaç sonucu ortaya çıkmıştır. Hicri I. asrın sonlarından itibaren
Kur’an ilimleri tek tek ele alınmaya başlanıp eserler verilmeye başlandı.
Kuranın çoğaltılmasıyla kıraat ilmi, noktalanmasıyla İ’rabu’l-Kur’an ilmi
neşet etti. Bunların yanında esbabı nüzul, Mekki-Medeni, Nasih-Mensuh,
Garibu’l-Kur’an tedvin edilip kayda geçirildi. Kuran ilimleri konusunda ayrı
ayrı tedvin edilen eserlerin Ulumu’l-Kur’an başlığıyla tek bir eserde
muhtasaran toplanması zaruretine binaen ,Zerkeşi, el-Burhan fi
Ulumu’l-Kur’an’ında 74 Kur’an ilmini ele aldı. Sonra Suyuti 80 Kur’an
ilminden bahseder eserinde. Yani hicri VIII. asırdan beri kullanılan Kur’an
İlimleri kavramıyla bugün kullandığımız Kur’an İlimleri kavramı aynı anlamdadır.
Zerkeşi’ye, yani H. VIII. asra kadar Ulumu’l -Kur’an kavramı nasıl tasavvur
edilmiştir. Selef şunu anlıyordu. Kur’anı Kerim’in muhtevasındaki bilgilerin
sistemleştirilmesi ve bu usulün Kur’an’ın anlaşılmasında kullanılmasıdır.
H.VIII. asırda Şatıbi, Arap dil bilimlerini,nasih-mensuh, fıkıh usulü, esbabı
nüzul gibi ilimleri Kur’an’ın anlaşılmasına yardımcı ilimler olarak kabul eder.
Suyuti de eserinde, Zerkeşi’den nakiller yapar ve tertibini el-Burhan tertibi
üzerine telif eder.
Çağdaş döneme geldiğimizde ,ez-Zerkani (h 1367) ‘ye
göre Kur’anı Kerimle yakından alakalı bütün bilgilere Kur’an İlimleri denir.
Kur’an ilimleri, bir bilgi alanıdır. Bu
alanda,Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalar vardır. Kur’anla ilgili
araştırmalar vardır. Kur’an’ın doğru anlaşılmasına yardımcı olan bilgiler
vardır.
Tefsir İlimleri
Tefsir ilmi, Kur’an ilimlerindendir.
Ulumu’l-Kur’an kavramının bir cüzüdür. Kur’an’ı Kerim’in izah amaçlayan bir
ilimdir. Kur’an’ı Kerim’i her bakımdan (belagat,tarih vb.) tetkik edip
açıklamayı ,bildirmeyi hedefler. Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramları
tedvin döneminin başlarından itibaren aynı manada kullanılmıştır. Zerkeşi’yle
tefsir ilimleri,Kur’an ilimleri ayırımı yapılmıştır.
Esbab-ı Nüzul
Sahabe ve tabiun’a göre esbab-ı nüzul ilmi,Kur’an’ı
Kerim’i anlamak isteyenlerin mutlaka öğrenmesi gereken bir ilimdir. Esbab-ı
nüzul nakli bir ilim olması hasebiyle bilgin sahabilerce tabiilere ta’lim
yoluyla sözlü olarak aktarılmıştır. Esbabı-ı nüzulü bilmek, Kur’an’ı Kerim’i
anlamakla eşdeğer kabul edilmiştir. Tedvin döneminde de esbab-ı nüzul ilk telif
edilen eserler arasındadır. Zerkeşi ve Suyuti ,ilk olarak eserlerinde bu
ilimden bahsederler.
Esbab-ı nüzulde önemli olan ayetin muhtevasının,
hadiseyi kapsamasıdır. Esbab-ı nüzul’e dahil olmayan rivayetler ise,
geçmiş ümmetlere ait tarihi malumat ve geleceğe ait haberlerdir.
Esbab-ı nüzul, nüzul ortamında meydana gelen bir
hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilen bir soruya vuku bulduğu günlerde bir veya
daha fazla ayetin, tazammun etmek ( hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve
özellikleri içermek) , cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine
vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye denir.
Esbab-ı Nüzulün Doğuşu ve Gelişimi
Tedvin dönemindeki ilk tefsirlerde esbab-ı nüzul
rivayetleri yer almıştır. Çünkü bu tefsirlerin ekserisi rivayet tefsirleridir.
Tefsirlerden daha da önce esbab-ı nüzul rivayetleri hadis mecmualarında yer
almıştır. Nüzul çağını,ortamını sonraki nesillere anlatmak, nakletmek gayesiyle
esbab-ı nüzul eserleri telif edimiştir.
Esbab-ı Nüzul’ü Bilmenin Yolu
Esbab-ı nüzul, sahih nakille bilinebilir. Yani akılla idrak
edilemeyen , işitme ve görme suretiyle bilinebilen ,sahabiden gelen rivayettir.
Hz. Peygamber’den bildirilen olarak kabul edildiği için merfu sayılır.
Sahabeden esbab-ı nüzul rivayet eden tabiilerin rivayetleri de mürsel
hükmündedir. Sahabe naklinde sened ve metin sahih olmalıdır. Tabiin naklinde
ise bu şartlara ek olarak, rivayeti destekleyen bir başka tabii rivayeti ve
ravinin tefsir imamlarından olup ilmini doğrudan bilgin sahabiden alması
gerekir.
Hadis Usulü Açısından Esbab-ı Nüzul Rivayetleri
Sahabinin esbab-ı nüzul rivayetleri müsned hadistir. Müsned hadis,
muttasıl senetle ve merfu, yani Hz. Peygamber’e ref’ olan rivayetlerdir.
Muttasıl, ravinin hadisi rivayet ettiği şeyhten bizzat işitmesi ve bunun
isnadın sonuna kadar devam etmesidir. Merfu, senedin Hz. Peygambere
ulaşmasıdır. Sahabenin sebeb-i nüzul dışındaki tefsir rivayetleri ise mevkuf
haberlerdir. Mevkuf, sahabeye ait söz, fiil ve takrirlerdir. Ancak bu sahabe
rivayeti Hz. Peygamber zamanına izafe edilirse merfu denir. Sahabenin tefsir
rivayetlerine iki şekilde bakarız. Sebeb-i nüzul rivayetlerinde rey ve
içtihad alanı yoktur. Gramer, belağat ve şer’i hüküm bildiren rivayetler ise
rey ve ictihad alanıdır. Tabiundan gelen sebeb-i nüzul rivayetleri
mürseldir. Tabiun, sahabiyi atlayarak hadisi ref’ etmiştir.
Esbab-ı Nüzul Rivayet Sigaları
Sebeb ifade etmede nass olan rivayetlerde, rivayetin lafız ve
sigalarından başka bir unsura ihtiyaç olmadan nüzul ortamına ait olduğu
anlaşılır. Sebeb ifade etmede nass olmayan rivayetlerde ,rivayetin lafız ve
sigaları, rivayetin nüzul rivayeti olduğunu anlamak için yeterli olmaz.
Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Tasnifi
Rivayetler, birçok açıdan tasnif edilmişlerdir.
A. Esbab-ı nüzul rivayetlerini ‘vürudu’ itibariyle tasnif etmek.
B. Hadis usulü kriterlerine göre tasnif etmek.
C . Şah Veliyyullah Dihlevi tasnifi.
D . Tahir b. Aşur tasnifi.
E . Rivayetlerin nev’ileri açısından tasnif edilmeleri. Bu da kendi
içinde esbab-ı nüzul rivayetleri ve tefsir için esbab-ı nüzul rivayetleri
olarak ikiye ayrılır.
Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinde İhtilaf
Tefsirde iki tür ihtilaf vardır. 1. Nakle dayanan ihtilaf. 2.
İstidlalden doğan ihtilaf.
Esbab-ı nüzul rivayetlerinde iki temel ihtilaf sebebi vardır. A. Her ayete
sebep aramanın sonucu mezhebi hareketler, şahısları ebedileştirmek,
haberler ve uydurma rivayetlerin esbab-ı nüzul alanına dahil edilmesidir. B.
Esbab-ı nüzul rivayetleri, nüzul ortamına dahil olanlar ve tefsir için yapılan
değerlendirmeler olarak tasnif edilmemeleri.
Esbab-ı Nüzul Meseleleri
1 . Taaddüt Meselesi
a Nüzul Sebebinin Taaddüdü: rivayetler öncelikle
sahih olmalıdırlar. Sebebin taaddüdünü kabul etmek, ayetin tekrar tekrar
indiğini kabul etmektir. Zerkani’ye göre taaddütten bahsetmek için iki
rivayet de sıhhat bakımından eşit olmalı, birini tercih etme sebebi olmamalı,
iki sebep arasını cem mümkün olmamalı, bir de zaman birliği , yakınlığı
olmamalıdır.
b Nüzulün Taaddüdü: Bir hadise
sebebiyle birden çok ayetin nazil olmasıdır.
2 . Hükmün veya Nüzulün Taahhuru
Bu meseleden Zerkeşi ve Suyuti
bahseder. Zerkeşi, nüzulün hükümden önce olabileceğini belirtirken, Suyuti,
önce hükmün taahhürünü, sonra nüzulün taahhürünü inceler.
3 . Umum-Husus Meselesi
Muteber olan sebebin hususu değil,
lafzın umumudur. Nass, amm siga ile varid ise, nassın umumuyla amel etmek
gerekir. Hüküm vermede nasların şümulüne bakılır. Nasların varid olmasına vesile
teşkil eden sebeplere bakılmaz. Bu konuda icmadan bahsedilebilir. O zaman şu
denilebilir. Esbab-ı nüzul rivayetleri Kur’an’ı anlamada araçtır. Yoksa nüzul
sebebi olan soru veya hadiseleri, tahsis vasıtası kabul etmemek gerekir.
Esbab-ı Nüzulle İlgili Disiplinler
1 Hikmet-i Teşriiyye: şer’i hükümlerin
hikmetlerini belirlemek için selef alimleri nüzul sebeplerine başvurarak hikmet
ve gayelere vakıf olmuşlardır.
2 Mübhematü’l-Kur’an: Kur’an’ı Kerim’de
müphem bırakılan kelimeleri açıklamayı konu edinen ilimdir. İsm-i işaret, ism-i
mevsul,zamirler vs,’leri . Bu ilim,nakli ilimdir. İçtihada mahal yoktur.
3 Tenasüb-İnsicam: Sureler ve ayetler
arasında irtibatlar kurmaktır. Bu irtibatlar, akli , hissi, umumi-hususi
anlamlar üzerinde durur. Selef alimleri bu ilimle uğraşmazken halef alimleri
ilgilenmişlerdir. Parça parça indirilen ayetler, tevkifi yerine Kur’an’ın
insicamını temin etmek üzere edebi siyakla uyumlu yerleştirilmişlerdir.
Münasebet ilkeleri ışığında ancak belirli bir noktaya kadar varılmalıdır. Zorlamaya
gidilmemelidir. Bu da münasebette içtihadın rolünü gösterir. Münasebet, aklın
kabul ettiği mantıki bir olgudur.
İlk dönem alimleri, tefsir olsun hadis
olsun, ilimden birşeylerin kaybolması endişesiyle rivayetleri eserlerinde
toplayarak ayıklama işlerini sonraki alimlere bırakmışlardır.
II.
BÖLÜM
Kur’an’ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı
Nüzul’ün Yetersiz Kalması
1 Rivayetler Açısından : Hadis usulü
açısından incelendiğinde,sahabe ve tabiundan rivayet edilen esbabı-ı nüzul
rivayetleri,tefsir için yapılmış rivayetlerdir. Müsned hadis değildirler. Çünkü
Kur’an’ı anlama hususundaki çaba ve içtihatlardır. Bütün sebeb-i nüzul
rivayetleri hadis usulü kriterleri açısından ele alınarak sahih,müsned,merfu
rivayetler belirlenir.
Tabiinin sahabi ismi anmadan
rivayet ettiği hadise Mürsel denir. Mürsel sebeb-i nüzul rivayetinin hüccet
olma durumu tartışılmıştır.
Senetsiz rivayetlerin varlığı da bir
dönem problem teşkil etmiştir. Bütün sebeb-i nüzul rivayetleri hem sened hem de
metin tenkidine tabi tutulmalıdırlar. Senedler bu alan kıssacılara
kalmıştır.
Rivayetlerin tasnifine dikkat edilmemesi
,esbabı-ı nüzulün rivayetler açısından yetersiz kalmasının sebeplerindendir.
Esbab-ı nüzul rivayetleri, nev’ileri açısından tasnif edildikten sonra hadis
usulü kriterleri açısından elden geçirilmelidir. Esbab-ı nüzul rivayetleriyle
tefsir rivayetleri ayırımından sonra rivayetlerin sıhhati dikkate alınmalıdır.
Esbab-ı nüzul rivayetinin sahih
olmasının yanında sebebiyet de ifade etmesi gerekir. Sebeb ifade etmede nass
olan rivayetlerde bu özellikle aranmalıdır.
2 Umumu, Hususileştirme Açısından : Sebebiyet ifade
eden esbabı-ı nüzulün, nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde
anlaşılma çabalarıdır. Aslaolan, sebebin hususiliği değil, lafzın umumiliğidir.
3 Taaddüd- Taahhür Açısından : Nüzul sebebi
olarak bir ayet için birçok rivayetin bulunması sebebiyle ortaya çıkan nüzulün
taaddüdü-taahhuru meselesidir. Sahih olan farklı rivayetlerden biri nüzul
sebebidir. Diğerleri ise esbab-ı nüzul değerlendirmeleridir.
4 Tarih İlminden Yararlanma : Tarihi
gerçeklere aykırılık, esbab-ı nüzulün Kur’an’ın anlaşılmasında yetersiz
kalma sebeplerindendir. Buna da her ayete nüzul sebebi arama çabaları sebep
olmuştur.
III.
BÖLÜM
Esbab-ı Nüzule Yeni Yaklaşımlar
Esbab-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirlemek için, birtakım
ilkelerden bahsedebiliriz. Sebeb-i nüzul olmazsa, zahir nass, mücmel nass
olarak anlaşılabilecekse ve en önemlisi de Kur’an anlamaya çalışılırken üstü
kapalı bir ifade de manayı yakalamak için bekleyiş oluyorsa , sebeb-i nüzule
ihtiyaç var demektir.
Rivayetlerin , hadis usulü kriterleri açısından tenkide tabi tutulmaları
gerekir ki bu şöyle yapılabilir: Rivayet tefsir zaaflarından kaynaklanan
isnatların sağlamı zayıfından ve uydurmadan , hadis usulü kriterleriyle
ayıklanabilir.
Senetsiz ve kesintili senetli rivayetlere dikkat edilmelidir.
Mezhebi kanaatlerle vaz edilen sözlere dikkat edilmelidir.
Esbab-ı nüzul rivayeti müsned-merfu olur,
esbab-ı nüzul değerlendirmesi mevkuf olur.
Tabiinin değerlendirmeleri ise Mürsel olur.
Sened tenkidinin yanında metin tenkidi de yapılmalıdır.
Rivayetlerin tasnif edilmesinde önem arz eder. İkili bir tasnife
gidilmelidir. Biri esbab-ı nüzul rivayetleri, diğeri ise, tefsir için olan
sebeb-ı nüzul rivayetleri-değerlendirmeleridir.
Esbab-ı Nüzul Rivayetleri
Gerçek nüzul sebebi olan kıssa, hadiselerdir. Sahabenin rey ve içtihadı
yoktur. Bunlar, sened ve metin açısından sahih olan müsned-merfu hadislerdir.
Rivayet sigası, sebeb ifade etmede nass olan sigalardandır. Nüzul hususi olsa
da aslolan umum’dur.
Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri ise;
Kur’an’ı Kerim’in anlaşılması amacıyla yapılmış nüzul sebebi
değerlendirmeleridir. Bunlar, nüzul asrı ve ortamında cereyan etse de,
ayetin inmesine sebep olan değildir. Bu değerlendirmeler üç gruptur:
1 Hz. Peygamberin yaptığı sebebi nüzul değerlendirmeleri, 2 sahabe
ve tabiinin değerlendirmeleri, 3 müfessirlerin değerlendirmeleri.
Esbab-ı nüzul değerlendirmesinde Kur’an’ı Kerim’in bütünlüğü her zaman
gözönünde bulundurulmalıdır. Bütün olarak Kur’an’ı Kerim, Kur’an’ın tüm
özelliklerini kucaklayan bir sistemdir. Kur’an bütün olarak, parçaları inmeden,
ayrıntılı plana göre tertip edilmiştir.
Esbab-ı nüzulden yararlanırken siyak ve sibak gözönünde bulundurulmalıdır.
Kur’an’ın bütünlüğüne dahil bir kavramdır. Bağlam, yani sözün gelişi, öncesiyle
sonrasının uygunluğu dikkate alınmalıdır. Ayetlerin bağlamı,konteksiyle uygun
olmayan rivayetlere itibar edilmemelidir.
SA’LEBE KISSASI
Esbab-ı Nüzul Nedir?
Nüzul zamanı içinde olup biten Kur’an’ı Kerim – insan arasındaki iletişim ,
eğitim sürecini gösteren resmedilmiş olaylardır.
Sa’lebe hadisi, Tevbe suresi 75. Ayetin nüzul sebebi olarak Sa’lebe
b. Hatıb kıssası zikredilir. Bu kıssa ilk olarak sire, meğazi ve teracim
kitaplarında zikredilir. Yine rical ve tarih kitaplarında da hadise yer
alır.
Ulemanın ,kıssayla alakalı değerlendirmesinde iki husus ortaya çıkıyor.
Sa’lebenin vasıfları ve hadisenin sıhhat derecesi.
Sire, rical ve tarih kitaplarında Sa’lebe kıssasının sıhhat derecesi
hakkında üç farklı görüş vardır. Hadis kitaplarında bu kıssayı rivayet eden
alimlerin bazısı kıssayı nakille yetinmişken, bazısı da sıhhati hakkında görüş
bildirmişlerdir. Bazı muhaddisler de Sa’lebe kıssasını ,hadis ve senedi
hakkında mülahazalarını da ifade ederek rivayet etmiştir.
Tefsir kitaplarında ise, Sa’lebe kıssasına iki türlü yaklaşım vardır.
Kıssayı sahih kabul edenlerle sıhhatine şüpheyle bakanlar şeklindedir.
Esbab-ı nüzule yeni yaklaşımla salebe kıssası değerlendirilirse, öncelikle,
Sa’lebe kıssası rivayetleri hadis usulü açısından tenkit edilmelidir. Yapılan
araştırmada, hadisin senedinin zayıf olduğu anlaşılmıştır. Tefsir ve hadis
eserlerinde yer alma sebebi ise bunların kaybolma endişesi ve tetkikini sonraki
alimlere bırakmaları, hadisçilerin de senedi zikretmeyi yeterli görmeleridir.
İkinci yaklaşım olarak rivayetler tasnif edilmelidir. Ayetin sebeb-i
nüzulü hakkındaki farklı birçok rivayet ihtilaf sebebidir. Bu rivayetler
a ) sebeb-i nüzul rivayetleri, b ) tefsir için olan esbab-ı nüzul
değerlendirmeleri olarak tasnif edilmelidir. Sa’lebe kıssasında, sebeb-i nüzulü
tayin ederken, rivayetlerin kalıplarından,sigalarından, sebep ifade etmede nass
olup olmadıklarına bakılmak suretiyle yapılacak araştırma neticesinde Sa’lebe
kıssasının , sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler grubuna girdiği
anlaşılmaktadır. Rivayetler, ravileri açısından da incelendiğinde sa’lebe
kıssası, esbab-ı nüzul rivayetleri değil de, tefsir için olan esbab-ı nüzul
rivayetleri,değerledirmeleri grubuna girer.
Üçüncü yol olarak da tarih ilminden yararlanılmalıdır. Hicretin 9.
Senesindeki bu hadiseye , devlet cebrinin uygulanması gerekip böyle bir
cebir söz konusu değilse bu kıssanın tarihi hakikatlere göre de gerçek olmadığı
söylenebilir.
Son olarak da Kur’an’i bütünlük, siyak-sibak bağlamında
değerlendirmek gerekir Tevbe suresi 75. Ayete , bu açıdan bakıldığında,
siyak ve sibak da, Kur’an, bütün olarak inanan ve inanmayanın karakterlerinden,
ilkelerinden bahsederek evrensel ebedi mesajını fertlere kilitlemez.
Bütün bu yollardan yapılan Sa’lebe kıssasının , Tevbe suresi 75. Ayetinin
sebeb-i nüzulü olup-olmadığı araştırmasında, olayın, ayetin nüzul sebebi
olmadığı anlaşılmıştır.
TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik kavramının dille ifadesi terimdir. Kavram, fikrin ,bilginin
dille ifade edilmesidir. Terim de, kavramı dille anlatan dilsel simgedir.
Tarihsellik de bir kavramdır. Şunu ifade eder. İnsanın tarihi
tecrübelerinin ve bu alandaki cereyan eden zihni faaliyet sonucu oluşan düşünce
ve bu düşünceden doğan fikirlerdir.
Zaman içinde kavramlar da değişebilir. Bu da kavramların izafiliğini
gösterir.
Her kavramda seçiklik ve açıklık vardır, kavramı diğerlerinden ayırır,
açıklık kavramın içeriğini doldurur. İşte tarihsellik kavramında insanın
tarihiyle değişen yön kavrmın içeriği,mahiyeti yani açıklığıdır. Çünkü insan
değişkendir.
Kökü bize ait olmayan tarihsellik kavramının yanında tarihselcilik,
tarihsicilik kavramları da batıda çokça kullanılmış ve bulanık anlam
çerçevelerine sahip olmuşlardır. Bu anlam bulanıklığı neticesinde çoğu
kez birbirlerinin yerlerine kullanılır olmuşlar, kullanılmaya da devam
edilmektedirler.
Tarihselciliğin çeşitli anlam biçimleri şöyle de birleştirlebilir.
Tarihselcilik, bir şeyi yeteri kadar anlamak ve değerini de yeteri kadar takdir
etmek için ,o şeyi, işgal ettiği yer ve gelişim süreci içindeki rolüne göre
düşünmektir. Metodolojik olarak da her olayı, merhalesi olduğu daha geniş bir
sürece ve o süreçte oynadığı role göre göz önününe alınarak anlaşılabilir.
Tarihselciliğe ,şöyle de diyebiliriz. Tarihselcilik, batı düşüncesinin
zihinlere hermenötik bir açılım getirme çabasıdır.
Tarihsellik kavramını, islam düşüncesinde değerlendirirken, geçirdiği
tarihsel süreç ve mana sapmaları göz önünde bulundurulmalıdır.
Batıyla islam dünyasının, kainat, tabiat ve beşere bakışları farklıdır.
Böyle olunca ,batı ürünü aydınlanma dönemi öncesi ve sonrası ürünü olan
tarihsellik kavramını anlamak için buna dikkat edilmelidir. Bunun yanında
islamın beşeri ve tabiat ilimlerine bakış açısı da ortaya konulmalıdır.
Varolanın bilgisine farklı açılardan bakarak, farklı metotlarla ulaşılır.
Bundan , bilgi türleri ( din,felsefe, bilim, sanat, düzenli bilgi, büyüsel
bilgi ) doğar. İnsan , zamana ve ihtiyaca göre hayatı tanımak ve
anlamlandırmak için bunlardan birini kullanır. Bu bilgi türlerinin kullanımının
bütünü kültürdür. Kültürün bir kısmı , onu inşa eden topluma aittir ki buna
özgü kültür denir. Bir kısmı da bütün insanlığa ait olur. O da ortak kültürdür.
Tarihsellik ve tarihselcilik de batı kültüründen neşet etmiş özgü kültüre ait
kavramlardır. Fakat yapıları gereği de ortak kültürle etkileşim halindedirler.
Kavramlar da adeta var olanın kütüğü gibidir. Var olan tanınıp ona nüfuz
edilince kütükteki hükümler çoğalır, değişebilir. İnsan bilgisinin değişmesi,
ortak kültür etkileşimleri bunu ifade eder.
Esbab-ı nüzulle tarihsellik arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? Kur’an’a
göre tarih ve tarihsel olan, bütün zamanlarıyla insanın faaliyet sahasıdır.
Nüzul asrında insan, kendi hareketleri arasında seçme yapmayı sağlamak için
Kur’ani değer duygusuna yöneldiler ve Hz. Peygamberi, önderleri olacak örnek
insan seçtiler. Esbab-ı nüzul, Kur’an’ın ilk muhatabı olan insanın yapıp
ettikleri ise , Kur’an, bu insanın birçok problemine cevap vermiştir. İnsan,
içinde yaşadığı duruma anlam verdiği sürece hayatını sürdürebilir. İnsan,
tarihsel oluşa bütün varlık koşullarıyla katılır. Hedefleri, değerleri, dinsel
inançlarıyla, bilgisiyle.
Esbab-ı nüzul, mekan-zamanda vuku bulması ve sahih (müsned-merfu) rivayetle
bize ulaşması açısından tarihseldir, tarihsel gerçektir. Nüzul ortamı
hadiselerinin , sorularının karşılığı olarak da tarihsel olanın varlık
biçimidir. Bu rivayetler, Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında orijinal yorum ve
orijinal tarihtir. Ama tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayet ve
değerlendirmeleri Kur’an’ın anlaşılmasında düşünülmüş yorum, Kur’an’ın
tarihinde düşünülmüş tarihtir. Esbab-ı nüzule, doğrudan nüzul ortamında fiili
alanı ve somut hayatı göstermesi açısından aracı delillerdir.