MELAHAT AKALP
13922758
BAHAR YARIYILI- DOKTORA
KUR'AN NEDİR -İNSANIN ANLAM ARAYIŞI-[1]
"Yaşamın anlamı nedir?"
sorusu, insanlık tarihi kadar eski bir sorudur. Varoluşsal bu soruya, dinler,
mistisizmler ve felsefeler cevaplar vermiştir.
Çağımız insanı da dünyevîleşme, fıtrata
(öz'e) yabancılaşma ve onun getirdiği yalnızlığı, acımasızlığı, ve hiçliği aşma
yolunda bir arayış içindedir.
Yazar bu eserinde; işte bu hayati
meselelere vahyin rehberliği ile yaklaşmak gerektiğini, Kur'an'la frekanslarını
ayarlayabilen insanın anlamlı bir hayat
yaşayabileceğini ifade eder.
Zira Kur'an'a göre gerçekten yaşamış olmak için ilahî bilgi ile hayatı anlamlandırmak
gerekir.
Kur'an'a insanın hayatını anlamlandıran kitap olarak yaklaşmak; onu,
1. Okumak
2. Üzerinde düşünmek
3. Anlamak
4. (Fikrî ve amelî olarak) ihlasla açıklamak
şeklindeki etkin okuma aşamaları ile mümkün olacaktır.
Hz. Peygamber (sav), Kur'an'ın yaşanabilir olduğunun somut bir örneğiydi. Allah'ın insanlara, fıtratlarına uygun hayatı anlamlandırmayı gerçekleştirebilmesi için gönderdiği rehberlerdendi. Nitekim Efendimizin kendisini tanımlarken kullandığı kelime "muallim"dir.
İnsanların %90'ı "insanın uğruna yaşayacağı bir şeye" ihtiyaç duyduğunu kabul etmektedir. Çünkü insan, uğruna çaba göstermeye değer bir hedef için mücadele etmezse psikolojik bunalıma düşer. Bu sebeple hayatında anlam bulması için insana yardım edecek, yol gösterecek bir rehbere ihtiyaç vardır. Bu rehber, insana, varlığının derinliklerinde bulunan gerçekten özlediği şeyleri ona fark ettirmelidir.
Onun için vahiy, ilahî rızayı arayan, yeryüzünde Allah'ın halifesi olduğu bilincini daima canlı tutan kamil insan olmayı hedef gösterir.
Dünyada olup bitenleri anlamlandırmaya başladığımızda içinde yaşadığımız anlam küre aydınlanmaya başlayacaktır.
İnsan eylemlerini yöneten değerler üç gruba ayrılır:
1. Yüksek değerler
2. Araç (vasıta) değerler
3. Alışılan değerler
İnsan hayatına bu değerlerden hangisi ile anlam veriyorsa, o değerler, yapıp-etmelerine yön verir. İnsan sadece vahyin insan modelinde fıtratı ile buluşabilir. Çünkü ancak tevhid temelinde yükselen değerler, hayatla bütünleşmekte ve onu anlamlı kılmaktadır.
· Eserin ana metnini açıklayan şekillerin, konuyla ilgili alıntı yazıların ve çarpıcı örneklerin sayfaların karşısına eklenmesi çok faydalı ve ufuk açıcı olmuştur.
· Eserin sonuna ilave edilen üç makale "Bizi biz yapan değerlerimiz" bağlamında konuları tamamlayıcı bir bütünlük arz etmektedir.
Saygı ve şükranlarımla.
[1] Ahmet Nedim Serinsu, Kur'an Nedir -İnsanın Anlam Arayışı-, Şule Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 2012.
13922727
Magomet (Muhammet) Batçaev
Prof.Dr.Ahmet Nedim SERİNSU yazarin "Kur'an Nedir "adlı çalışması , giriş, iki bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır.
Giriş'te çalışmanın A. bölümünde ,Kur'an'ın anlaşılması /Hayat anlandırılmasında Kur'an ilimlerine bir yaklaşım ihtiyacı olduğundan bahsederken, çok önemli noktalara işaret etmektedir . B. bölümündeyse ,arştırmanın önemi, amacı ve metodun açıklamaktadır.
Yazar "Kur'an Nedir ",adlı eseri hakkında bilgi verilmiş, ayrıca çalışmada kullanılan kaynaklara yer verilmiştir.
"Kur'an Nedir "adlı çalışmanın birinci bölümde, insan anlam arayışı ve Kur'an-ı kerim arasında ilişkisi nasıl kurulması ve gerçekleşmesı gerektiğini anlatırken ,yazar konuya hem farklı yönlerden bakar hemde farklı alanlarda uzmanların düşüncelerini zikreder ve sonuç olarakta Kur'an-ı Kerim açısından konuyu izahederek konuya aydınlık vermektedır.
İkinci bölümde, Yazar "Kur'an Nedir "adlı çalışmasında, genel olarak Kur'an-ı Kerimin ne olduğundan bahseder. İlkolarak Kur'an bir kitap olduğunu hem lügavi hemde ıstılahi açısından çok geniş bir şekilde açıklamaktadır. Aynı şekilde vahi kelımesi ,vahi kavramı,ayet kelimesi ,ayet anlamı ve vahiyle ayet kavramları arasında ilişkisini açıkladıktan sonra ,sure kelimesini ve sure kavramını izaheder. İkinci bölümün sonunda Kur'an-ı Kerimin hem klasik tarifini hemde Kur'an-ı ayetleri çerçevesinden Kur'an'ı tarifetmektedir.
2013-2014 Akademik Yılı Bahar Dönemi Doktora Ödevi
Necdet Kahveci
Öğr. No:
13922706
Esbab-ı Nüzul II,
KUR’AN’IN ZAMAN VE MEKANLA BAĞLAMI
Sebeb-i Nüzul dediğimizde ilk elden
aklımıza gelen; Kur’an’daki ayetlerin veya surelerin inmesine sebep teşkil eden
durum delir. Yani indiği ortamla kurulan bağlantıyı dikkate almak ve
anlaşılmasına bu şekilde bir katkı sunmak. Bunun böyle olması Esbab-ı Nüzul
ilmi, Kur’an’ı Kerim’in soyut bir düşünce veya düşünme biçimi değil, yaşanmış,
yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat ve hidayet rehberi olduğunun delilidir. Bu
hakikatten dolayı Kur’an’ın anlaşılmasını hedefleyen herkes Esbab-ı Nüzul
ilminden kendini müstağni kılamaz.
Özellikle Kur’an’ın ilk muhatapları
Kur’an’ı tefsir ederken Hz. Peygamberle birebir ilişki halinde olduklarından
herhangi bir zorlukla karşılaşmıyorlardı ve takıldıkları noktalarda
yardımlarına koşacak biri vardı. Böyle olmasında rağmen esbab-ı nüzulü hiç
elden bırakmamışlardır. Hatta “başlangıçta tefsir ilmi, esbab-ı nüzulü
bilmekten ibaretti” denilmiştir. Esbab-ı
Nüzul ilminin sahası öyle göründüğü gibi çok berrak değildir. Malumat çokluğu
ve bu malumatlardaki sistemsizlikten dolayı biraz karmaşıklıkla
karşılaşabilirler. Serinsu hocamızın bu durumun çaresi olarak ileri sürdüğü
görüş şudur. Esbab-ı Nüzul vakıasını ortaya koyduktan sonra elde edilen
malzemelerin eleştirilmesi gerekir. Zira eleştiri, esbab-ı nüzulü iyi anlamayı
ve iyi bir hükme varmayı gerektirir. Bundan sonra esbab-ı nüzule yeni bir
terkîbi yaklaşımda bulunmak mümkün olabilir. Aksi takdirde sonuca gitmekte
çaresiz kalabiliriz.
Kur’an ilimleri deyince aklımıza
Kur’an’ı Kerimle ilgili her türlü ilim gelir. Yani konusu Kur’an olan her ilim
Kur’an ilmine girer. Tefsir ise Kur’an’ı açıklamayı hedefleyen bir ilimdir. O
halde tefsir ilmi ile meşgul olan kimse Zerkeşi’nin ifade buyurduğu gibi üç ana
noktaya kilitlenir. Kitabullahı anlamak, kitabullahın manalarını açıklamak ve
kitabullahın hükümlerini tespit edip çıkarmak.
Kur’an ilimleri arasında esbab-ı
nüzul ilminin yeri İslâmiyetin ilk asrından beri Kur’an’ın anlaşılmasına önemli
katkılar sunmuştur ve hala da sunmaya devam etmektedir. Sahabe ve tâbiûn
Kur’an’ı müşahede etmelerine rağmen ayet ve/veya surelerin inişinin bizzat
mesajı anlamada ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermiştir. Şunu da ifade
edebiliriz ki; Esbab-ı Nüzul bilgisi sahabeye, müşahede ettikleri ortamda
insani yapıp etmelerin sonucunda inen ayet ve o ayetle gelen hükümlerin
sebeplere bağlanması yeteneğini kazandırmıştı. Bunun anlamı onların Kur’an
ilmini onu hayata tatbik etme usûlü ile birlikte öğrenmiş olmalarıdır. Şunu da
ifade edelim ki, sahabe her ayetin nüzul sebebini bilmek gibi bir iddiası
olmamıştır.
Esbab-ı Nüzul ilmi Arap toplumuna
yabancı olan bir durum değildi. Bir çok edebi ürün bir sebep sonucunda vücut
bulmuştur. Arap bir darb-ı meseli veya şiiri, onların var oluşuna sebep olan
hadiseye benzeyen bir sosyal ve psikolojik durum ve ortamda hatırlamakta ve
söylemektedir. Kur’an’ın indiği böylesi bir ortamda onlar gibi davranmakta
herhangi bir sakınca olmasa gerektir.
Her ifade sebeb-i nüzul için bize
bir ipucu vermez. Onun kalıpları ve şekilleri vardır. Her şeyden önce esbab-ı
nüzuller sahih bir nakille bilinebilir. Yani nüzul sebebi akılla idrak
edilebilmesi mümkün olmayan, sadece işitme veya göreme suretiyle bilinebilen ve
sahabiden gelen rivayetlerdir. Hocamız kitabında nüzul sebebi olabilecek
ifadeleri zikrettikten sonra sebep ifade etmede nass olmayan rivayetleri de
zikrettikten sonra esbab-ı nüzul rivayetlerinin tasnifini yapar.
Sebeb-i Nüzulde taaddüt meselesine
gelince bu konuda “Esbabın taaddüt etmesine engel olacak bir şey söz konusu
değildir” denmiştir. Bu konuda farklı yaklaşımlar söz konusudur. Esbab-ın Nüzul ilmi Kur’an ilimleri arasında
bir takım disiplinlerle bağlantılıdır. Müphematü’l-Kur’an, Tenasüp ve insicam
ilmi ilmi ileyakından ilgilidir. Hem zikrini ettiğimiz sebeb-i nüzul ilmi hem
de müphematü’l-kur’an ilmi bir müşkili ve anlaşılması güç olan bir durumun
kapalılığını gidermeyi amaçlamaktadır. Surenin hangi gaye ile indiğini bilmek,
bu gayeye götüren öncülleri araştırmak, Kur’an’ı Kerimdeki münasebet-insicam’ı
tespit için önemlidir. Bu da nüzul sebeplerine vakıf olmakla mümkündür.
İslam Kültür Tarihinde mesele ele alınırken motodik olarak ifade
edebileceğimiz bir tarzdan yoksun bir yaklaşım tarzı söz konusu idi. Birinin
önemle aldığı konu diğerinin tartışmadan geçebilmiştir. Halbuki bunun yararlı
ele alınabilmesi ancak metodik bir yaklaşımla mümkün olabilir.
Esbab-ı nüzul rivayetlerinin
Kur’an’ın anlaşılması sürecinde değerlendirilmesinde bu tutumların doğuracağı
bir sonucun olması gayet doğaldır. Bu muhtemel sonuçların iki madde halinde
değerlendirmek mümkünüdür. Birincisi ilkesiz yaklaşımın ve metodik bir tarzdan
yoksun olmasının getirdiği sorun. İkincisi ise birincisinin doğurduğu olumsuz
sonuçtur. Kur’an’ın evrensel hedefinin göz ardı edilmesi veya yorum
zenginliğine son derece açık olan Yüce Kitabın anlayış kilitlenmeleri sonucu bu
özelliğinin gölgelenmesi ilkesiz yaklaşımın sebep olduğu tavırlardır.
Esbab-ı Nüzul konusu salt Kur’an’ın
anlaşılması ve yorumlanmasında elde edilecek yararlarının yanında bir takım
olumsuz durumlara götürülebilecek durumlardan hali değildir. Her şeyden önce
yorum zenginliğinin önüne geçebilir. Mesela her ayetin nüzul sebebini
araştırmak, ayetin bir çok veçhesi olduğunu düşünmeden sadece sebebi onu
sınırlandırmak ve o çerçeve ile ayeti sıkıştırıp bırakmak. Bu ayet şu konu
hakkında inmiştir araştırmaya gerek yok diyerek kısır hale getirmek.
Kur’an’ı Kerim’in birçok mümeyyiz
sıfatından biri evrenselliktir. Kur’an’ı Kerim, ferde ve topluma, bütün insan
sınıflarına bütün memleketlerde ve bütün devirlerde, insan hayatının bütününe
maddi olduğu kadar manevi bir hidayet rehberi
olduğunu söyler. Bir ayetin anlam-anlamları, nazil olduğu zaman-mekan
bağlamının ifade ettiklerinden daha fazla alam ifade etmektedir.
Bütün bunların yanında mezhebi
hareketleri de tetiklemektedir. Gazzâlî, fırka ve mezheplerin, Kur’an’ın
bütününü yahut bir kısmını tefsir ve izah ederken kullandıkları metotları
“mezheplerinin çıkarına Kur’an’ı istismar etmeleri olarak nitelendirir.
Esbab-ı Nüzulle ilgili konularda bir
takım konuları gündeme getirdikten sonra yeni bir yaklaşım tarzı ile farklı bir
uslup geliştirmeyi öneren A. Nedim SERİNSU Hocamız Esbab-ı Nüzulle ilgili
rivayetlerin sahih olup olmayanları ayıklamayı birinci ilke olarak önerir.
Rivayetleri bir bütünlük içerisinde ele alıp değerlendirmek de gerekir.
Kur’an’ın bütünlüğü meselesi vahyin
eksiksiz anlaşılmasında önemlidir. Bütün olarak Kur’an’ı Kerim kavramı
Kur’an’ın tüm özelliklerini, yanlarını ve bütünlüğüne ait veçheleri ve bunlar
arasındaki ilişkileri kucaklayan, kendisinin hususi ve mu’ciz vahiy mahsulü
karakterini belirleyen tastamamlık, kendi iç kesinliği ve bunların tümünün
oluşturduğu sistem anlamındadır.
Kur’an’ı okurken anlaşılması
noktasında siyak ve sibakın göz önünde bulundurulması da önemlidir. Bağlam
olgusuna Kur’an’ı Kerim’in bütünlüğü içerisinde bakıldığında siyak sibak
gerçeği görülecektir. Çünkü bağlam olgusu mantiki bir gerçekliktir. Burada söz
konusu edilmesi gereken anlaşma araçlarının tümü olarak dilin insan
topluluğundaki etkilerini nasıl gerçekleştirdiği sorusudur.
Kur’an’ı Kerim insanı ana konu ve
insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih ve tarihlilik bağlamında
temel karakteristiğini ortaya koymuş olmaktadır. Çünkü insan her zaman, geçmişe
mal olacak bir şimdinin kalıcı ve belirgin izlerini yaşatarak, kendini
sürdürmeye aynı zamanda bugününü dünle doğrulamak için nereden geldiğini
kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir varlıktır.
Esbab-ı Nüzulun tarihi bir gerçek
olmasıyla onun tarihe bağımlı olması da birbirinden farklı şeylerdir. Çünkü
esbab-ı nüzul dini bir fenomen olarak hakikati tarihilikten bağımsız olan bir
gerçek olarak da düşünülmelidir.
Son tahlilde Kur’an’ın
anlaşılmasında nüzul sebebini bilmek önemli olduğu kadar bu konuda gelen
rivayetlerin sıhhati konusunda da hassas olmak önemlidir. Ulumu’l-Kur’an
ifadesinin altında kendine yer bulan esbab-ı nüzul kavramı Kur’an’ın
anlaşılması bağlamında ilişikte olduğu diğer disiplinlerle de bağlantı
halindedir. Dolayısıyla genel çerçevede bütünlüğü dikkate aldığımızda ilimlerin
birbirleriyle ilintili olarak okunması ve öylece bakılması nassların daha iyi anlaşılması
için olmazsa olmaz unsurlardan olduğunu düşünüyoruz.
ALİ BAHADIR ÖZDEMİR
BİRLEŞİK DOKTORA
ÖĞRENCİ NO :13952701
ESBAB-I NUZÜL-2
KUR’AN NEDİR? ÖZET
Kur’an-ı Kerim hayatın, yaşadığımız
değişen safhalarını yöneten ve her asra hitap eden tek semavi dindir. Bunu
gerçekleştirmek için kur’an-ı anlamak gerekir. Zaten kur’an insandan; okunmasını,
tedebbür edilmesini, anlaşılmasını, ihlâsla açıklanmasını isteyerek hedef
göstermektedir. Buna binaen ümmi olmasına rağmen Hz. Peygamber’e ‘’tebliğ’’ ve
‘’tebellüğ’’görevi verilmiştir. Peygamberimize verilen bu görevin ilk emrinin
‘’oku’’ olması yaşam boyu eğitimi kadın-erkek herkesi kur’an-ı yaşamaya
yönlendirmiştir. Sahabe kur’an-ı hayatla mezc ederek Resulullah’ın bu
öğretisini devam ettirdiler ve bunu gittikleri yerlere ve Tabiin’e aktardılar.
Tabiun da, Etbau Tabii’ne aktardılar. Bu
tedvin dönemine kadar hep sözlü olarak gerçekleşti. Tedvin döneminde Kur’an-ı
anlama çabaları Ulum’ul Kur’an ilmini ortaya çıkardı. Her asır bir öncekinden
bu mirası devraldı. Kendi çağının maddi manevi etkilerini ekledi. Kur’an
ilimleri çerçevesinde Kur’an’dan yararlanma imkânı Kur’an-hayat bütünlüğü
çerçevesinde, insanı kuşatan bütün insani problemlere Kur’an’dan bir bakış
açısı getirilmelidir.
İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE
KUR’AN-I KERİM
İnsan var olduğundan beri yaşadığı dünyayı
ve evreni tanımaya çalışmış fakat kendini en az tanımıştır. Bu da insanı insan
eden en büyük kuvvettir. Hep fıtratı gereği düşüncelerini, düşüncelerini,
eylemlerini hayatının gereği görerek anlamak istemiş ve onları anlamlandırarak
kendini tatmin etmeye çalışmıştır. Böylece hayatını anlamlandırmak istemiştir.
Bu sayede insan, düşüncesini zenginleştirmiş ve geliştirmiştir. Hakikat adına,
dinin, mistisizmin, bilimin vs. faaliyetlerin içinde kendini tatmin etmek
istemiştir. Böylece insanlar arasında düşünce ayrılığı hâsıl olmuştur. Ama tarih
boyunca insanlar arası etkileşim olmuş ve kültürler birbirini tamamlamıştır.
İNSANIN ANLAM ARAYIŞI
NASIL GRÇEKLEŞİR?
Anlam insan gerçeğinin bir olgusudur.
İnsanın yapıp etmelerinde ortaya koyduğu bir bilinç olgusudur. Ama anlam
inanmayı gerektirir. O halde anlam görülen, bilincine varılan ve inanmayı da
içeren bir şeydir. Gören kimdir? Tabii ki gören insandır. Eylemler içinde olan
insan hayatını anlamlandırmaya çalışmıştır. Eylemlerinin anlamını sormuştur.
Aksi takdirde hayatı anlamsızlık duygusuna bürünür. Ama insan hep hayatına bir
anlam vermiştir. Aksi söz konusu olsaydı, tarihsel bir varlık oluşunun bir
anlamı olmazdı. Öte yandan insan, hayatını sürdürmek için elindeki araçlarla
yetinmediği gibi, bir amaca ihtiyacı olan insanın fıtratı da doğuştan
bahşedilmiştir.
Anlamlı yaşamak, anlam yaratma ve anlamı
hayata geçirmektir. Fakat sonuçta çıkan
amel insandan insana farklılık arz eder.
İnsan eylemlerini yöneten
değerler 3 gruba ayrılır.
Yüksek değerler: İnsanın
doğuştan sahip olduğu, sevgi, inanmak, çalışkanlık vs. değerler. İnsanlar bu
değerler için çekişmezler, kavga etmezler. Çünkü hayat bu fıtri değerlerle
anlam kazanır.
Araç değerler: İlgi ve
menfaat alanının değerleridir. İnsan bu değerlere de doğuştan sahiptir.
Ekonomik ve teknik değerler. Fayda çıkar, hased vs. insanın hayatı büyük ölçüde
bu değerlerin gerçekleştirilmesine dayanır.
Alışılan değerler:
alışkanlıklar, moda, zevk vs. insan bu değerlerle oluşmuş kültür ortamının
içinde bulur. Burada insan gaye ve hedeflerinin pek farkında olmadan bulduğu
otomatikleşen eylemleri,zevki modayı, davranış kurallarını ve şekillerini
benimser. Çağdan çağa, toplumdan topluma bu değerler değişebilir. Ve insan
hangi değerlerle anlam veriyorsa o değerler yapıp etmelerine yön verir.
İnsanın
bir bütün olarak varoluşunu gerçekleştirmesi, iç ve dış dünyadaki başarılarıyla
birlikte gerçekleşir. Birinin eksikliği anlamsız olur. Bunu amel ortaya
koyarak, bir şey veya bir insan severek ve sıkıntılara sabrederek
gerçekleştirir.
İnsanın hayatını anlamlandırmasının gerçekleşen
sonuçları vardır: Doğru eylemde bulunmak ister. Fıtri kabiliyetlerini
gerçekleştirmek ister. Yapıp etmelerine bir anlam verip, bulunduğu durumu
meşrulaştırır. O halde hedeflerinde ya başarılı ya da başarısız olacaktır.
Kişi-obje ilişkisinde fıtratı oluşturan ana
zihniyetler, akıl yürütme ve alış zemini üzerinde hareket ederek anlam kazanır.
İşte insanının varoluşu böyle gerçekleşir. Bununla beraber insanlar edindikleri
bilgilerle tutum içinde olurlar. Bilgi ferde kalmaz nesilden nesile aktarılarak
ortak fayda halini alır. İşte kültür böyle oluşur.
İnsan özünde hür bir varlıktır. İşte hayatını
anlamlandırırken, hürriyetini kullanır. İşte doğru amelde bulunması için örnek
kişilere ihtiyaç duyar. Bu örnek kişiler, insanlara fıtratına uygun amelleri
gösterecektir. İnsan olma yolunda hayatlarını anlamlandıracaklardır. İşte eğer
kişi fıtratına yabancılaşırsa, anlamlı ve değerli şeyleri, anlamsız ve değersiz
görecektir. Bu yüzden insana hayatında anlam bulması için, yol gösterecek
rehbere ihtiyaç vardır. Onun için Kur’an-ı Kerim, ilahi rızayı arayan, Allah’ın
halifesi olduğu bilincini canlı tutan insana kâmil insan olmayı hedef gösterir.
Ona etkin okumayı önererek, ‘’oku, düşün, anla ve yaşa der.
İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KUR’AN-I KERİM
Hz. Allah, insanı yaratmış, hem fıtratını
vermiş hem de hayat nimetini bahşetmiştir. Yarattığı insanla vahiyle konuşmuş,
fıtratına uygun hayatı gerçekleştirebilmesi için, peygamberleri rehber olarak
göndermiştir. O halde hayatı anlamlı kılmak için Allah Teâlâ’nın, fıtrata uygun
olan vahye uymakla mümkündür. Çünkü vahiy Allah’ın bilgisidir ve hükümleri
mutlak doğrudur. İlk insan Hz. Âdem’in peygamber olması anlamlıdır. İnsanın
hayatını anlamlandıran bu ışık, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar hep
‘’Tevhid’’i tekrar etmiştir. Bu yüzden bütün semavi dinlere İslam denmiştir.
İnsanları da tevhitle hayatı anlamlandırmaya çağırmışlardır. Din aynı kalırken,
uygulamada farklılık belirmiştir. Bunun sebebi ise: Hayatın bir sınav olması, insan’ın
Allah’ın yeryüzündeki halifesi olması.
İnsan halife olarak üstlendiği sorumluluğu
yerine getirmeli, varoluşunu tüm varlıklarla paylaşmalıdır. Bu yüzden Kur’an
insandan var olma bilincinin farkına varmasını ister. Kur’an hayatını
anlamlandırabilmesi için ona önerisi şudur: Oku! Düşün, anla! Ve ihlâsla yaşa!
Hz.
Peygamberin kur’an-ı temel alan bu eğitim-öğretim siyaseti, bu ilkelerin hayata
tatbikine yönelikti. Onun bu canlı örnekliği, hayatı Kur’an’la
anlamlandırmasına yönelikti. Bu da sünnet bilincidir. Sahabe de bu örnek yaşantıdan Kur’an’la hayatı
anlamlandırmayı öğrenmiştir. İşte bu Kur’ani hayat tecrübelerini örnek almak,
mümine hayatın Kur’an-sünnet bütünlüğü içerisinde anlamlandırılması bilgisini
verir.
Sonuç olarak: İnsan kendini ne kadar bu yöne yönlendirirse,
fıtri kabiliyetlerini o oranda fazla gerçekleştirir. Bütün insanlar hayatı bu
şekilde anlamlandırırlarsa ‘’salih
toplum’’ oluşur. Kur’an insanları bu yola yönlendirirken şöyle hitap alır:
Allah rızası, mutluluk. Sevap ve ceza.
KUR’AN
NEDİR?
Kur’an bir
kitaptır.
Kur’an Hz.
Muhammed’e Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilen, bize tevatürle
naklolunan ve Mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz
ilahi bir kitaptır. Kur’an en çok kullanılan ismidir.
Hükümler,
kurallar içerir. Bütünlük arz eder. Okunan bir metindir.
İnsanlığa yüksek ahlaki değerleri gösterir.
İnsanın hayatını anlamlandırır.
Bir kitap
olarak Kur’an; benzeri başka kitapta
bulunmayan, i’caz özelliği bulunan, en temel özelliği Tevhid olan kitaptır. Diğer kitapların tahrif edilmesiyle
birlikte düzeltmek için gönderilen ilahi mesajın son halkasıdır. Önceki semavi
kitapları da içinde barındırır. Ve insan hayatını anlamlandırmak ve fıtratını
gerçekleştirmek ve mutluluğunu sağlamak için gönderilmiştir. Öte yandan tüm
peygamberler kardeştir. Aynı misyonun temsilcileri olarak Allah’a,
peygamberlere ve kitaplara imana davet eder.
Kur’an vahiy
mahsulü bir kitaptır
Kur’an vahiy
mahsulü olduğunu özellikle vurgulamıştır. Vahiy elçi göndermek, ilham, gizlice
söylemek acele etmek vb. anlamlara gelir. Vahiy, dini bir terim olarak,
Allah’ın dilediği şeyleri peygamberine muhtelif hallerden biriyle
bildirmesidir.
Kur’an ilahi
vahye zaman, mekan, milliyet itibari ile kayıt koymaz. İlahi vahye iman kur’anla mukayyet olarak sınırlı
değildir. Aynı zamanda diğer ilahi vahiylere de imanı kapsar.
Vahiy ‘’Şura
51’’ de şöyle tarif edilir: ‘’Bununla beraber hiçbir beşer kabil değildir ki
Allah ona başka suretle kelam söylesin, ancak vahiyle veya bir hicap arkasından
ve yahut bir Resul gönderip de izniyle ona dilediğini vahy ettirmesi müstesna!
Çünkü O Aliyy, çok hâkimdir. Bu ayetin ışığında vahiy ;’’ Sadık rüya şeklinde,
Cebrail’in asli suretinde, direk Peygamberin kalbine ilham, Cebrail’in insan
şeklinde gelmesi, Hz. Peygamberin kalbine üfleme, uyanık iken direk Allah
kelamını duymak, uykuda iken vahyin gelmesi ‘’ şekilleriyle gerçekleşir.
Buna binaen Hz. Peygamber vahyin hayatı
anlamlandırmada canlı örneği ve önder idi. Aynı zamanda bir peygamber olduğu
gibi beşeri özellikleri devam etmiştir. Resulullah Cebrail’den aldığı vahyi
talebenin hocasından aldığı gibi almamış,
aldıktan sonra; ezberlemiş, ezberletmiş, yazdırmış, tebliğ ve tebyin
etmiş, açıklayıp tefsir etmiş, tatbik edip ve uygulamıştır.
Kur’an ayet
ve surelerden oluşmuştur. Kur’an bizatihi ayettir. Hayatın içinden bir ilmi
ayettir. Hayatın kenarında değildir. Bu sebeple havas –avam bütün insanların
anlayacağı derecede basitleştirip öğrettiği ve gösterdiği fıtratına ayna olan
ayetlerini okuyan insan, hayatını onun ilkeleriyle anlamlandırmalıdır.
Sonuç olarak ; yapıp yapmadıkları arasında
sıkışan insan, hayata mana vermediğinden ağır bedeller ödüyor. Bu bedelleri
öderken, insan modeli arıyor, hayat şekli araştırıyor. Başka yerlerde aradığı
için sonuç alamıyor. Ancak vahyin insan modelinde fıtratı ile buluşabilir. Çünkü,
ancak Tevhid temelli yükselen değerler, hayatla bütünleşir, hayatı anlamlı
kılar. Arayış içinde olan insan, farkında olarak veya olmayarak, fıtratını
arıyor. İşte bu arayışta olan insan, Kuran’ın öngördüğü ‘kamil insan
‘’olabilmesi için arayışı fıtratla ve vahiyle örtüşmelidir.
Bu konuda Hz.
Muhammed’i kıyamete kadar rehber kılan, Kur’an ahlakıyla ahlaklanması, yaşayan
bir Kur’an olmasıdır. Hz. Aişe’nin, ‘’Ahlakı, Kur’an ahlakı idi’’ tanımlaması,
bütün çıkmazların ve bunalımların anahtarıdır.
AHMED ALDYAB
NO: 13922722
DOKTORA
Kitap “Esbab-ı Nüzul" meselesinin tabii ve mantıki olarak İslam'ın başlangıcından beri Kuranın anlaşılmasında merkezi bir yer işgal ettiğine vurgu yaparak başlamaktadır. İsmail Cerrahoğlu'nun Tefsir usulü kitabından bir alıntı aktarılmaktadır."başlangıçta tefsir ilmi, esbabı nüzulü bilmekten ibaretti" (s.17)
Kitapta 1.Bir vakıa olarak "esbabı nüzul"; 2.Kuranın anlaşılması konusunda esbabı nüzul olgusunun şimdiye kadar oluşturduğu çerçeve; 3.Günümüzde Kuranın anlaşılması noktasında esbabı nüzulün rolü ele alınıyor. Şimdiye kadar esbabı nüzul konusunda yapılmış çalışmaların iki ortak yönü var deniyor:
"1.klasik malumatı nakletmek; 2.esbabı nüzul bilmenin faydalarından bahsetmek" şeklinde ifade edilmektedir. Yazar, "esbabı nüzulün Kuranın anlaşılmasında ne kadar yararlı olduğunu tartışmak gerekirdi" diyerek bu tartışmayı kendisini bu kitapla yaptığını söylemek istemektedir.(s18) Ayrıca bu kitapla esbabı nüzülden yararlanma noktasında bazı ilkelerin vaz edileceğini belirtmektedir. (s19)
Yazar esbabı nüzul rivayetlerinin muhasebesine ihtiyaç vardı dedikten sonra mesele "Kur'an ilimleri" ve "Esbab-ı Nüzul" kavramlarını tanımlayarak başlayacağını ifade ediyor. Bir nevi Giriş'te söylediklerine paralel şeyler söylüyor. Bunun gerekliliğini vurgulamak için M. İkbalden bir söz aktarıyor:
"Akli ve zihni mirasımıza yeniden kıymet taktir etmeliyiz. Bunun için umumi İslam tefekkürüne hususi bir şey ilave edemezsek de, hiç olmazsa, sağlam muhafazakar tenkit yoluyla, İslam aleminde alabildiğine yol alıp gitmekte olan hareketi kontrol altında tutacak bir hizmette bulunabilelim." (s20)
Yazar esbabı nüzül alanında çalışanların 1.Malumat çokluğu, 2.Malumatın sistemli olmayışı gibi iki olguyla karşılaştıklarını belirttikten sonra; esbabı nüzulün faydalarını esas alan klasik yaklaşıma karşılık sorgulayıcı yaklaşımın önemini belirtiyor ve metodunu 3 basamak halinde temellendiriyor:
1. Vâkıasını tespit (sanırım, "sebep olan olayı belirlemek" demek istiyor)
2. Vakıanın sorgulanması (Hadis Usulü kriterlerine göre tenkidi kastediyor...)
3. İlkesel bir yaklaşım(la Kuranın anlaşılmasındaki katkısını sorgulamak...)
Yazar, Esbab-ı Nüzul'ün Kur'anın anlaşılmasındaki rolünü inceleyebilmek için bazı kavramların açıklığa kavuşturulması gerektiğini ve bunlardan ilkinin Kur'an İlimleri (Ulumu'l-Kur'an) kavramı olduğunu ifade ediyor Kur'an İlimleri kavramının ifade ettiği anlam tespit edilecek derken aynı zamanda Kur'an ilimlerinin sınırlarını belirlemek veya bu tamlamadaki ilim terimini tartışmak gayemiz değil diyor. Daha çok bu kavramın Esbabı Nüzul kavramını da içerecek bir bütünlük içinde ilk ne zaman kullanılmaya başladığı ile ilgilendiğini vurguluyor.(29)
Bu bölümde yazar Kur'an İlimleri derken, Kur'anın anlaşılmasının ilmi bir disiplin içinde ele alınmasını kast ederek; buna öncelikle Kur'anın kendisinin teşvik ettiğine, dikkat çekiyor (konuyla ilgili ayetleri dipnot olarak vererek..2/219, 266; 10/24;16/44;38/29). Oku emri ile başlamasına dikkat çekiyor ve Allah Rasulü'nün esirlerle okuma öğretme karşılığı serbest bırakılma anlaşması ve Suffe ehli hatırlatılıyor. Hamidullah'ın Suffe Ehli için "İslamın ilk Üniversitesi" tespitine atıf yapıyor. Öyle anlaşılıyor ki bu dönemdeki temel ilmi faaliyet Kur'anı doğru anlama merkezli bir okuma faaliyetidir.
Kur'an ilimleri olarak ifade edilen disiplin, kavramsal yapının Allah Rasulü ve sahabesinin tavırlarıyla geliştiğini ancak onların döneminde telif eserler ortaya çıkmamasının tabii olduğu, çünkü bu disiplinin canlı şahitlerinin bulunduğu, Kur'an harici bir yazın faaliyetine gerek duyulmadığı gibi doğruda bulunmadığı vurgulamaktadır. Bu dönemdeki ilmi faaliyetin bir yönü Arap dili (Garibul Kur'an, İcazul Kuran) ve diğer yönü de Gözler önünde cereyan eden hadiselerdir (Hadislerdir).
Allah Rasulü'nden sonra da özellikle birkaç sahabenin çevresinde benzer faaliyet sürdürüldü. Mekke'de İbn. Abbas, Medine'de Ubey ibn. Kab, Kufe'deAbdullah ibn. Mesud. Her birisi bir okul olmuştur. Bulundukları yerlerde öğrenciler yetiştirmişlerdir
I.Asrın sonu, II.Asrın başlarında Tedvin faaliyetleri başladı. İslam ülkesinin sınırlarının hayli genişlemiş olması, İslam'a yeni giren insanların eğitim ihtiyacı, Sahabe neslinin ve onların yetiştirdiği insanların da sayıca azalması Tedvin faaliyetlerini zorunlu hale getirmiştir.
Musafların çoğaltılmasıyla beraber Kraat ilminin ilk ele alınan ilim olduğu. Bunu Kur'anın Lugavi yönden ele alınması ve noktalama işaretlerinin konması takip etmiştir.
Kur'an ilimlerinden ilk bahseden eserleri bu ilimleri tek-tek ele almışlardır. Bütün Kur'an ilimlerinin tek bir eserde bütün olarak ele alınmasını ilk defa Zerkeşi yapmıştır. Zerkeşi "El Burhan fi Ulum,'l Kur'an" adlı eserinde 74 ilimden bahsetmiştir. Onu Suyuti "El itkan fi Ulumi'l Kur'an" adlı esriyle takip etmiş ve 80 ilimden bahsetmiştir.
Zerkani nin tespitine göre "Ulumul Kuran" ifadesinin ilk defa H.V. Asırda Ali b. Said el Hufi ye ait El Burhan fi Ulumul kuran isimli eserde kullanılmıştır. (s38) Yazar daha sonra "Ulumul Kuran" ifadesinin ilk defa olarak kim tarafından ne zaman kullanıldığını tartışmaya devam etmektedir. Yazar, bugünkü manada açık bir kullanımın H.VIII. asırda Zerkeşi tarafından yapıldığını ifade etmektedir. Zerkeşi nin bir sözünü naklederek O'nun tıpkı Hadis ilimlerinde olduğu gibi Kur'an ilimlerinde de sistemleşmeye ihtiyaç olduğunu düşündüğünü ve bunu yapmak istediğini aktarmaktadır.
Yazar tuhaf bir şekilde Ulumul Kuran kavramının tanımı ve ne zaman kim tarafından kullanıldığını üzerine sözü uzatıyor. Ve derken buna ilave olarak yine aynı manaya gelen "Tefsir İlimleri" kavramında aynı tartışmayı sürdürüyor. Bu iki ifadenin aynı anlama gelen tanımlarını verdiği halde sanki önemli bir fark varmış gibi tartışmayı sürdürüyor.
Kur'anın inişine şahitlik yapmış sahabenin ve daha sonra da tabiinin Esbab-ı Nüzul' haklı olarak büyük önem verdiği, Esbab-ı Nüzul'ü bilmenin Kur'anı bilmekle eşdeğer tutulduğı ifade ediliyor.(s49). Tedvin döneminde ve daha sonraları da Esbab-ı Nüzul Kur'an ilimlerinin başında gelmiştir...
"Sebep" kelimesinin irdelenmesinden sonra "Esbab-ı Nüzul" tanımları verilmektedir. Burada, <"Bir hadisenin sebeb-i nüzulü budur dendiği zaman ayetin varoluşu, indirilişi o hadise sebiyledir" denmek istenmez> sözü ilginçtir. Ama ne kast edildiği tam açılmamaktadır.
Birbirinin yerine geçecek tanımları bıktırıcı bir şekilde vermektedir. Bu tanımların ortak ve farklı yönlerinin okuyucu tarafından tartışılması isteniyor.
Geçmiş ümmetlere dair tarihi malumatların ve geleceğe ait haberlerin verildiği ayetlerin bir sebebe bağlı olmadan inen ayetler olduğuna işaret edilmektedir.
Prf. Suat Yıldırımın, esbab-ı nüzulü "vahyin geldiği ortam" olarak tanımlaması dikkat çekicidir.
Prf. Hasan Hanefinin "olgunun (vakıanın), düşüncenin önüne geçmesidir. veya olgunun düşünceyi davet etmesidir" Veya "Olgunun düşünceden öncelikli olmasıdır" şeklindeki tanımları da dikkat çekicidir.
Esbab-ı Nüzul'ü, Kur'anın tedirici inişiyle, Arap kültürünü, Arap edebiyatını birlikte düşünmek lazımdır.(s57) Hem Arap kültür hayatını iyi bilen, hem de Arap diline vakıf (sınırlı sayıda) güzide sahabelerin Esbab-ı Nüzul bilgisi ile birlikte bazen Allah Resulü'nden öğrendiklerinden ayrı kendi başlarına bile Kur'anı tefsir ettiklerine dikkat çekilmektedir.(s58)
"Cenabı Hak ayetlerinin ne maksatla indiğini, ne murat olunduğunun bilinmesini elbette ister"..<Hasan El Basri>
İlk tefsirler çoğunlukla rivayet tefsiri olmuştur. Müfessirler ayetlerin tefsirine sebebi nüzulünü vererek başlamayı adet edinmişlerdir. Ancak bu durumun olumsuz bir yanı da şu olmuştur: Sebibi nüzul naklederken müfessirler bazı zayıf rivayetleri de nakletmişler ve böylece insanları sanki her ayetin bir sebebi nüzulu varmış veya olmalıymış gibi bir vehime sürüklemişlerdir.(s59)
Yazar Esbab-ı Nüzul üzerine yazılmış eserlerin, yapılmış çalışmaların bir dökümünü vermektedir. İbn.Hacer, Vahidi, Suyuti,..vb. isimler bu alanda öne çıkan eski isimlerdir..
Yazar esbab-ı nüzul rivayetlerini Sahabe nakille (Merfu) ve Tabiundan nakille (Mürsel) olarak ikiye ayırıyor. Burada "Merfu" olma senedin Allah Rasulü'ne ulaşması, yani ona izafe edilmesi; Mürsel olması ise senedin sahabede kalması yani Allah Rasulü'ne dayandırılmış olmaması olarak tanımlanmıştır.
Sahabenin tefsir rivayetlerinde, Rey ve İçtihada imkan bulunmayan alanda sebbi nüzulu kullandığında; Rey ve içtihada imkan olan alanda ise "gramer, belagat, şer'i hüküm bilgisi" ne başvurduğunu ifade eden bir şema veriyor.
Yazar "Esbab-ı Nüzul" rivayetlerinde kullanılan kalıbın önemli olduğuna dikkat çektikten sonra bu alanda yapılan çalışmalarda bir düzenin sistematiğin olmadığını, kafa karıştırıcı olduğunu söylemektedir. Sebebi nüzul rivayetlerinin belirli bir kalıbı olması gerektiği, bu kalıba uymayan rivayetlerin dikkate alınmaması gerektiğini söylüyor.
Rivayetleri ikiye ayırmış:
Yani sebebi açıkça söylenen( Şöyle olduda şu ayet indi.. vb. Veya Kur'anın ifade biçiminden de sebebi anlaşılan rivayetler)
Sebebi tahminle, ihtimal ile ifade edilen rivayetler
Yazar nüzul sebeplerinin tasnif edilmesi ihtiyacından söz ettikten sonra tasnif için bazı önerilerde bulunmaktadır.
Vürud, Hadis Usulü kriterleri, Şah Veliyullah Dehlevi nin tasnifi, neviler açısında tasnif,..vb.
1.Birçok
sebebe karşın bir ayetin nüzulü (sebebin taadüdü).
Yani, sebebin tekerrür edince o sebeple inen ayette tekerrür etmiştir denilmektedir. Zerkeşi, ibn Teymiyye ve Suyuti bu olguyu Tekerrür olarak kabul etmektedir.(s98)
Tek sebep için birkaç ayetin nüzulü (Nüzulün taadüdü)
2.Hükmün
veya nüzulün taahhürü (Ertelenmesi)
Zerkeşi ve Suyuti bu konuyu incelemiştir. Zekatla ilgili ayetlerin Mekki olduğu, ancak hükmün Medine döneminde uygulanması aktarılmaktadır
3.Umum
Husus Meselesi
Nass umumi (genel) bir kalıp içinde ise uygulama da umumi olur...
1.Hikmet-
Teşriiye İlmi (Ahkam)
Teşrii, yani Şeriata dayalı kanun yapma.
Şari'nin maksadını anlamada sebeb-i nüzulun önemi açıktır. Sahabe hükümlerin sebebini bildiği için Allah'ın muradını daha iyi anlayabiliyordu. Fukahanın, Sahabenin yaşantısını gören Tabiinin yaşantılarını görmek için Medineye gittikleri aktarılmaktadır
2.Mübhemâtu-l
Kuran (Kur'anda müphem bırakılan konuları ele alan ilim)
3.Tenasub
ve İnsicam İlmi
Ayetler arasındaki münasebeti ve uyumu konu edinen bu ilmi Zerkeşi, "Kelamın akışını düzenleyen bir mantıki olgu" olarak tanımlar.
Fahreddin Razi, "Kur'anın incelikleri ayetlerdeki tertip ve münasebette bulunmaktadır" der.
Ebu Bekr İbnu'l Arabi de "Kur'an ayetlerinin bir kısmının diğerlerine münasebeti; anlamları birbirine kenetlenmiş ve ifade çatısı iyi oturtulmuş tek metin, tek cümle gibi oluşudur" der.
F.İSLAM KÜLTÜR TARİHİNDE ESBAB-I NÜZUL
RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNE GENEL BİR BAKIŞ
Yazar Esbabı Nüzul ilmini ele alan önceki alimlerin metodik davranmadıklarını, birinin önemsediğini diğerinin dikkate almadığını vurguluyor..
Yazar tefsirin, sahabenin Allah Rasulünden yaptığı nakillerle başladığını ancak giderek farklı kültürlerden insanların İslam'a girmesiyle daha kapsamlı tefsir çalışmalarına ihtiyaç duyulduğunu, bu ihtiyaca bilgin sahabelerin sonra onlardan ders alan tabiinin sonrada tedvin döneminde ulemanın cevap vermeye çalıştığını ifade ediyor.. Tefsirin önce nakille başladığı, az sayıda rivayetin giderek kişisel görüş ve anlayışların da eklenerek çoğaldığı ve bunlara karşı tenkitlerin de ortaya çıktığını belirtiyor... Tenkit yapanlara İmam Ahmed b. Hanbel'i örnek vererek "Üç şeydeki rivayetin aslı yoktur Tefsir, Melahim (savaş meydanlarında), Megazi (savaş, kahramanlık hikayeleri)"
Müfessirlerin birçoğunun tefsir rivayetlerinde özensiz davrandıklarına, sorunlu rivayetlere ve israiliyata kitaplarında yer verdiklerine işaret edilmektedir.(s126)
KUR'ANI KERİMİN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNİN SONUÇLARI
Tefsir alanında ilkesiz tavırlar nedeniyle, yorum zenginliğine açık olan Kur'anın anlaşılmasının sığlaştırıldığı tespiti yapılmaktadır.
A.KUR'AN-I KERİM'İN ANLAŞILMASINDA
ESBAB-I NÜZULÜN YETERSİZ KALMA SEBEPLERİ
Bu kısımda, Esbab-ı nüzulden yararlanırken ilkeleri göz ardı eden tutumlar bazı problemlere yol açmıştır denilerek Kur'anın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kalmasının sebepleri anlatılmaya çalışılmıştır:a)
a) Hadis alimlerinin kendi derledikleri sadece nüzul açısından ele alarak "müsned" olarak niteledikleri belirtmektedir...
b)Tabiin den yapılan bazı mürsel rivayetlerde sahabe isimlerinin anılmamaktadır... İbn. Teymiyye Esbab-ı Nüzul haberlerinin büyük çoğunluğunun müsned olmadığını, mürsel olduğunu söyler..(s140)
-Yazarın gerek "müsned" gerekse "mürsel" haberlere hem sened tenkidi hem de metin tenkidi açısından ilkesel yaklaşılması gerektiğini vurgulamak istediği anlaşılmaktadır
-Bir dönem senedi bulunmayan rivayetlerinde itibar görmesi. Suyuti bu kabil haberleri bakılması gerekmeyen haberler olarak değerlendirir.
c) İsnad kusuru. Yazar sebebi nüzul rivayetlerinde kusurun daha çok isnadında (senedinde) olduğunu ancak metinde de kusurlar bulunduğunu, münekkit alimlerin belirlediği ilkeler çerçevesinde bütün sebebi nüzul rivayetlerinin tenkide tabi tutulması gerektiğini belirtmektedir.
d) Ortalıkta dolaşan rivayetin çokluğuna karşın rivayetlerin doğru bir tasnife tabi tutulmaması.
Yazar Şah Veliyullah Dihlevi'nin tasnif konusunu ele aldığını ve bu konuda en geçerli yolu tutan alim olduğunu vurgulamaktadır.
Yazar kendisinin sebebi nüzul rivayetlerini "nevi" açısından tasnife tabi tuttuktan sonra hadis usulü kriterlerine göre değerlendirmek gerektiğini ve "sebebi nüzul rivayetleri" ile "Tefsir rivayetlerinin" birbirinden ayrılması gerektiğini ifade etmektedir
e)Rivayetlerin kalıplarına özen göstermeme. Sebep ifade etmede açık olan rivayetlerle ihtimal ifade eden rivayetlerin birbirine karışması gibi..
f)Bazı rivayetlerin tarihi gerçekliklerle uyumlu olup olmadığına dikkat edilmemiştir. 2/114 Ayetinin nüzul sebebi olarak verilen olaylar.. Bu gibi durumların her ayete bir nüzul sebebi yakıştırma yaklaşımından kaynaklanmış olabileceği vurgulanmaktadır..
Buraya kadar yazar sebebi nüzul haberlerinde, hadis usulünde olduğu kadar disiplinli çalışılmasından kaynaklanan mahzurlara dikkat çekmektedir. Ayrıca hadis usulünde bile revizyon gerektiğini söylemek istemektedir...
A.KUR'AN-I KERİM'İN ANLAŞILMASINDA
ESBAB-I NÜZULÜN DOĞURDUĞU OLUMSUZ SONUÇLAR
1.Yorum zenginliğine engel olması. Örnek olarak 9/75.ayet hakkında verilen Salebe olayının ayetin anlamını darattığı görüşü verilmektedir..İbn Hazm'ın Salebe olayını hem hadis usulü açısından değerlendirdiği ve sahih görmediği.. hem de olay çerçevesinde aktarılan malumatı Kur'an bütünlüğü ile değerlendirdiği ve uyuşmadığını söylediği aktarılmaktadır...
2.Kur'anın Evrensel Hedefi Olan Kur'an-İnsan-Hayat bütünlüğüne Engel olması...
3.Kıssa Anlatmaya Meraklı Kimselerin Konuyu İstismar Etmeleri...
ESBAB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Nüzul sebebi ile aydınlanacak ayetler belirlenmelidir. Nüzul asrının Sosyal, Fikri, İktisadi, Siyasi şartları ve insan özelliklerinin araştırılması gereklidir.
A.ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN
DEĞERLENDİRİLMESİ
a)Genel İlkeler
1.Sebebi nüzul rivayetlerinin tamamını derlemek mümkün değildir. Yazar burada yapılacak derlemenin zorluğu ile birlikte sıhhat derecesinden emin olmanın mümkün olamayacağını söylemek istemektedir..
2.Kur'anı anlamada sebebi nüzul zorunlu değildir. Ayetler Kur'an bütünlüğü içinde anlaşılabilir...
b)Özel İlkeler
1.Sebebi bilmek durumun gereğini bilmektir.
2."Sebebi bilmenin Kur'anın zahir (açık) naslarını mücmel (kapalı) naslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu hallerde(!?...)" diyen yazarın ilke olarak ne kast ettiği anlaşılmamaktadır....
3.Sebebi nüzule ihtiyacı Kur'an belirlemelidir. Yani Kuranı okuyan (dinleyen) kapalı ifadeler konusunda bir bekleyiş içinde ise sebebi nüzule ihtiyaç var demektir... 3/188 ayeti gibi bazı örnekler verilmektedir...
Yazar, rivayet tefsirlerinde özensiz bir şekilde verilen sebebi nüzul rivayetlerine dikkat çekiyor ve bunların hadis usulü kriterlerine göre senet ve metin tenkidi yapılması gerektiğini söylüyor...
Yazar burada rivayetleri öncelikle tasnif etmenin önemine tekrar dikkat çekiyor.. Tefsir için yapılan sebebi nüzul rivayetleri için "nüzul ortamında meydana gelmiş olaylar olsa bile ayetin inmesine sebep olan olaylar değildir" diyor.
3/188 Ayeti hakkında İb. Abbas'a soru soran Mervan b. Hakem olayını aktarıyor ve bu olayın kendisinin" Tefsir için yapılmış rivayet" olduğunu; İbn Abbas'ın aktardığı, ayetin iniş sebebini ise "Sebebi Nüzul" rivayeti" olarak niteliyor...
A.KUR'AN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI
Yazar biraz geç de olsa "Kuran bütünlüğünün dikkate alınmasını" önemli bir ilke olarak niteliyor... Sonra yazar genel olarak "Bütünlük" kavramını ve özel olarak ta "Kuran Bütünlüğü" kavramını tartışıyor.
"Bütün olarak Kur'anı Kerim" altınta "Kur'ani cümleler ile oluşan bütünlük, Tarihi bütünlük, Siyak bütünlüğü, Kur'ani cümleler ve sureler arasındaki bütünlük, Surelerin iç bütünlüğü, Teşrii bütünlük şeklinde
FATMA DEMİRCİ
YÜKSEK LİSANS
ÖZEL ÖĞRENCİ
İnsanın Anlam Arayışı ve Kur'an-ı Kerim :
Kuran'ı kerim, hayatın , gerçek olanın, bizzat yasadığımızın değeşen safhalarını yönetme kabiliyetine sahip ve her asra hitap edecek yeterlikte yegane semavî kitaptır ; hayatın değişen görünümleri karşısında Kuran'ı Kerîm'in öngördüğü gerçek cevapları anlamak ve hayata taşımakdır . Tümüyle insanı anlatan ve insanla ilgili olanı tespit eden bu ayetler, insana "yaşam boyu egitimi" zorunlu kılmaktadır.
İnsan, hayatı anlamdırırken fıtratını tatmin etmeyi hedefler . Bu sebeple bir sistemi diğer insanların beğenmesini sağlayan, sağlamlığnı ve değerini oluşturan ''mantıksal tutarlık'' vr ''gerçeğe uygunluğu''dur. Bu ''gerçek'' asla bir bilimin sınırları içinde değildir. Her bir bilgi, ondan bize bir tarif, bir görüş sunmakta ve ''fıtratı'' yani ''kendimizi'' tanımamıza imkan vermektedir .
İnsanın özel fıtri kabiliyetlerinin kaynağı :
1) İnsanın fıtri kabiliyetlerinin kaynağı, kendisi ile savaştığı kaynaktır
Tabiat
2) İnsanın fıtri kabiliyetlerinin kaynağı, kendisin, ve evreni yaratan aşkın kaynaktır
Tanrı
''Anlam''ın manası :
Anlam insan gerçeğnin bir olgusudur . Anlam görülen, bilincine varılan ve inanmayı da içeren bir şeydir . Anlam sözcüğü insanın bütün yapıp-etmelerini yöneten, insanın somut varlık-bütününe ait temelini bulan fıtri imkanlarından birini ifade etmektedir.
Hayatının anlamının gerçekleştirilmesi iki yönde olur :
1- İç dünyada .
2- Dış dünyada .
İnsanın bir bütün olarak varoluşunu gerçekleştirmesi, hem iç hem de dış dünyasındaki başarılarıyla birlikte sağlanır .
İnsan anlam arayışında başarılı olduğunda fıtri yeteneklerini keşfetmiş olur ve bu sayede hayatın problemleriyle başa çıkabilecek bir yetenek kazanır. Aynı zamanda hayatta aradığı 'denge' yi keşfeder ve en önemlisi mutlu olur.
İnsanın anlam arayışı boşa çıkarsa o zaman fıtri yeteneklerini iptal eder, hayat ona yük olur ve anlık haz arayışlarına yönelir. Örneğin sigara, içki, uyuşturucu gibi. Bunun yanında 'denge'yi tamamen yitirir ve en önemlisi anlam arayışı yönelimini geri çeker, her şeyden vazgeçer ve bütün bunlar öldürücü bir durumla sonuçlanabilir.
İnsanın anlam arayışına Kuran'la cevap vermenin somut örneği ise: Kuran'ı ezberlemek, yazdırmak, tebliğ ve tebyin etmek, açıklamak, tefsir etmek ve uygulamaktır.
İnsan eylemlerini yöneten değerler
- Yüksek değerler : insan bu değerlere doğuştan sahip
olur. Yani keşfedilmiş değerlerdir.
Sevgi, inanmak, sözde/eylemde doğruluk, çalışkanlık, dürüstlük, insaflılık,
dostluk, vefa, güven ve saygı gibi.
- Araç değerler : ilgi ve manfaat alanının değerleridir. Her türlü maddi-manevi servet değerleridir. Insan hayatı büyük ölçüde bu değerlerin gerçeklestirmesine dayanır. Ekonomik ve teknik değerlerdir.
-Alışılan değerler : Temelini toplum ve kültür hayatında bulan, zamanla otomatikleşen ve doğal olarak algılanan eylemleri yöneten değerlerdir. Yüksek ve araç değerlerin yönettigği eylemlerle oluşan maddi-manevi kültür kalıplarıdır.
Kur'an Nedir ??
kuran Hz. Muhammed'e sav. vahiy yoluyla tek tek, sure sure bazen surenin parçası olarak indirilmiş mushaflarda yazılmış tevatürle nakledilmiş tilavetiyle ibadet edilen muc'iz ilahi kelamdır. Ayrıca insanların hayatını anlamdıran, yol gösteren ve düya ile ahirette selamete ermeyi öğreten ve Peygamberimiz hz. Muhammed sav. tarafından bize sünnetiyle ve yaşantısıyla açıklanan ilahi bir Rehberdir. kuran insanın hayatını anlamlandıran kitaptır. o vahiy yoluyla hz. muhammede indirilendir ve insanlara tebliği edilen ilahi kelamdir. Kuran evrenseldir, bütün insanlara ve her zamanda ve her asırda hitap eder.
Vahiy nedir??
Lügat manası: Bir bilgiyi yada bir işareti yazılı veya sözlü olarak muhataba en hızlı yoldan ulaştırmak.
Terim anlamı: Allah'ın dilediği şeyleri peygamberlerine çeşitli yol ve melekleriyle bildirmesi.
Vahyin Geliş Şekilleri :
1) sadık rüya : ilk vahiy böyle geldi
2) Cebrail as. asıl görünüşüyle gelip vahyi getirmesi : iki defa olmuştur
3) Meleğin görünmeden Allahın sözü direk kalbe düşmesiyle : en ağirı idi
4) meleğin insan şeklinde vahyi getirmesi
5) Hz. Peygamberin sav. kalbine üflenmesiyle
6) Uyanıkken doğrudan doğruya Allahın kelamını duymak : Mirac da olmuşdur
7) uykuda iken meleğin vahyi getirmesi
Kur’an’ın Mümeyyiz Nitelikleri :
- Vahiy mahsulü bir kitaptır.
- Evrenseldir.
- Mucizdir. İnsanı benzerini getirmekten aciz bırakır. Hz. Peygamberin en büyük mucizesidir.
- Akli bir mucizedir. Bu özellik, Hz. Peygamberin ve diğer peygamberlerin mucizelerinde yoktur, onlar hissi mucizeler idi.
- Süreklidir. İndiği döneme bağlı değildir. Tarihselliğinde süreksizdir.
Kur’an’ın i’cazının konumuzla ilgili olarak bazı yönleri şunlardır:
- Üslubu
- İçeriği
- İnsanın hayatını anlamlandırması
- Daima yeni kalması
Kevni Ayet İle Kavli Ayet Arasındaki Fark :
Kevni ayet :
- Yaradılış/fıtrat yoluyla varlıklar dünyasına çıkarılan ve evrende fiilen var olan ayetlerdir.
- Kâinattaki âfâkî ve enfüsî ayetler ve onlarla oluşan evrendeki sistem Allah’ın varlığını, birliğini ve yüce sıfatlarını gösteren delillerdir, mucizelerdir.
Kavli ayet :
- Vahiy yoluyla inmiş ayetlerdir.
- Bütün semavi kitaplar ve Kur’an Allah’ın varlığına ve birliğine Peygamberlerin doğruluğuna sözel ve yazılı delildir, mucizedir.
Mustafa Başkan
Öğrenci No: 13922756
Bahar Yarıyılı- Doktora
"Kur'ân ve Bağlam" Kitabı'nın Hulâsası
Kur’ân ve Bağlam Kitabı üç ayrı kitaptan meydana geliyor. Birinci Kitap “Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü” , ikinci kitap “Sa’lebe Kıssası- Esbâb-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım” ,üçüncü Kitap “ Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” dır.
“Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü” kitabı Kur’ân ilimleri hakkında genel bir mülahaza ile başlamıştır. Kur’ân İlimlerinin doğuşu ve gelişimesi kısmında geniş bir özet niteliğinde tarihi arka plan aktarılmıştır. Bir sonraki bölümde Kur’ân ilimleri (Ulûmu’l-Kur’ân) ve Tefsir ilimleri kavramları incelemiş ve karşılaştırılmıştır. Daha sonra esbâb-ı nüzûl’ün bu ilimdeki yeri konu edilmiştir. Bu kısımda Vahidî, Zerkeşî, Suyutî, Kâfiyeci ve Şatibî’nin tanımlarına yer verilmiş ve Adnan Zarur ve Garaudy’nin tanımları da eklenmiştir. Farklı bakış açılardan aktarılan tariflerden sonra esbâb-ı nüzûlün yeni bir tanımını yapılmıştır.
“Esbâb-ı nüzûl ancak sahih nakille bilinebilir”
Bir sonraki bölümde esbâb-ı nüzul’ün kavramsal tanımı ile rivâyet sıygaları arasında kurulması gerekli bir bağ olduğu belirtilmiş ve bu sebeple esbâb-ı nüzul rivâyetlerinin kalıplarının (sıygalarının) tespit edilmesi birçok bakımdan ehemmiyet arzettiği söylenmiştir. Esbâb-ı nüzûl rivâyetlerinin sistematik bir tasnife ihtiyacı olduğu vurgulanmıştır. “En eski sebeb-i nüzûl kaynağı olarak İbn İshâk’ın Sîresi” belirtilmiştir. Tedvin döneminde ilk tefsirler yazılmaya başlandığı ve bu tefsirlerin ekseriyetinin rivayet tefsiri olduğu aktarılmıştır. İlk müfessirler âyeti tefsirinde sebeb-i nüzûl zikrederek başladıklarını ve rivâyet çokluğu sebebiyle âyetin muhtevasına münasip gördükleri rivâyetleri neklettikleri aktarılmıştır.
Esbâb-ı Nüzul Rivayetleri
Bu bölümde esbâb-ı nüzûl rivayetleri metod (usûl) açısından ele alınıp incelenmiş bu rivayetlerin nasıl bilinebileceği meseleler üzerinde durulmuştur. Esbâb-ı Nüzûl değerlendirmeleri ancak nakille bilinebileceği söylenmiştir.
Hadis Usûlü açısından Esbâb-ı Nüzûl Rivayetleri
Bu kısımda esbâb-ı nüzûl rivâyetlerin tasnifi meselesi ele alınmış, esbâb-ı nüzûlü nevileri açısından tasnif etmenin mümkünlüğünden bahsedilmiş. Bu tasnif yeni bir yaklaşım olarak görülmektedir.
Ayrıca bir diğer başlık altında esbâb-ı nüzûl rivâyetlerin ihtilâf sebeplerine değinilimiş ve iki temel sebepte toplanmasının mümkünlüğünden bahsedilmiştir. Taaddüt, taahhür, nassın umum mu yoksa husus mu ifade ettiği gibi bazı problemlere değinilmiştir. Esbâb-ı nüzûl ilmi bir diğer bölümde ise hikmet-i teşrîiye ve tenâsüb-insicâm ilimleri ilişkisinde belirtirmiştir.
Bir diğer önemli mesele olarak İmam Ahmed’in ifadesiyle karşılaşmaktayız: “Üç şeyin aslı yoktur: Melâhim, Megâzi ve Tefsir” ifadesiyle İmam Ahmed tefsir kitaplarını, Megâzi kitaplarını ve Melâhim kitaplarını kastetmiştir. Çünkü bu eserlerde hadîs imamları ve münekkit âlimler tarafından dikkatlice bir inceleme sonucu tespit edilmiş oldukça fazla miktarda zayıf ve mevzû rivâyet bulunmaktadır.
Kur’ân’ın Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzûlün yetersiz kaldığı bir diğer husus da, sebebiyet ifade eden rivâyetlerin nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılması olduğu belirtilmiştir. Halbuki âlimlerimizin ekseriyeti “muteber olan, lâfzın umumudur, sebebin husûsu değildir” kuralını kabul etmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzul rivayetlerinin yetersiz kalmasının nelere sebep olduğu anlatılaya çalışıldı. Ayrıca esbâb-ı nüzûlü vâkıa olarak (olmuş olan, gerçekleşmiş olan olarak) ve doğurduğu sonuçlar açısından ele alıp incelenmiştir. Mevcut hali ile esbâb-ı nüzul bilgisi Kur’ân’ı Kerîm’in anlaşılmasında bazı sıkıntılara sebep olduğu belirtilmiştir. Kur’ân’ı Kerim’i anlama çabasında esbâb-ı nüzulden yararlanmada ihtiyacın sınırlarını belirleyen iki grup ilke söz konusu olduğu aktarılmış, bunları genel ilkeler ve özel ilkeler olarak adlandırılmıştır.
Sonuç olarak esbâb-ı nüzûl iki gurupta belirlenmiştir:
1) Esbâb-ı nüzûl rivâyetleri
2) Tefsir için olan esbâb-ı nüzûl rivâyetleri, değerlendirmeleri
Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün değerlendirilmesinde yeni bir yaklaşımda bulunurken zikredilen bu ilkeleri tamamlayan önemli iki ilke daha olduğu zikredilmiş, bunların biri, Kur’ân-ı Kerîm’in bütünlüğünün dikkate alınması ilkesi, diğeri ise bu kavrama dahil olan, ancak ayrıca mütalaa edilmesinde fayda mülahaza edilen siyâk-sibak’ın göz önünde bulundurulması ilkesi şeklinde açıklanmıştır. Bütün olarak Kur’ân-ı Kerîm kavramına göre Kur’ân, salt (sırf) parçalarının toplamına indirgenmek yerine birleşik bir bütün, topyekün bir gestalt olarak kavranılması ifade edilmiştir.
Ezelî ilme dayalı olarak indirilmiş ve âyetleri de ona göre tertîb edilmişbir kitabın, her şeyden önce bütünlük arz eden insicâmlı bir yapıya sahip olması tabiili vurgulanmıştır. Son kısımda ise esbâb-ı nüzul tarihîlik münasebetine ele alınmıştır. Tarihîlik-tarihîcilik kavramları içinde doğup geliştikleri dünya görüşünün-görüşlerinin birer parçası olduğu vurgulanmış ve ebâb-ı nüzûl’u “orjinal yorum-orjinal tarih” ve “düşünülmüş yorum-düşünülmüş tarih” olarak ikiye ayrılmıştır.
KUR’AN
NEDİR?
MUSTAFA KUMRU-13922708-Doktora
1-Kur’an Allah kelamıdır.İnsan işi değildir.İnsan içindir.İnsana; insanı
insan vasıtasıyla anlatan, insanı yaratan Allah’ın kelamıdır.İnsanın mebde ve
meadde; ukbaya yolculuğnun rehberi; kötü günlerin yaşanmaması, yaşandığında en
az zarar ile telafisidir.İyi günlerin müjdesi ve ihyasıdır.Hayat
–ölüm,ödül-ceza, ruh-beden ile ete kemiğe bürünen Adem oğlunun nefsini bilerek,
nefsine bakarak Rabbini bulması; nefsini
Rableştirip tapmamasıdır.Eşrefi mahlukatın; ahsen-i takvimden, bayır aşağı
esfeli safilin olabileceğini, anladığı dilden insana anlatan
Kelamullah’tır.Hitabı,kitabeti,hıfzı ve belağatı ile nazım nesir arası
kıvamıyla müciz bir kelamdır.
2-Kur’an Allah katından Cibril-i Emin vasıtasıyla Allah’ın insan kullarından
seçtiği Muhammed’ül-Emine indi.Muhammetsiz
Kur’an ruhsuz ceset gibidir.Hak onu seçti,halk itibar etti, Kur’an
onunla canlandı.Onsuz bilinmez, okunmaz, anlaşılmaz, tatbik edilmez.Allah
katından 23 senede Hz.Muhammet Mustafa
(s.a.v) ‘ya; peyder pey ,azar
azar inzal olmuş, tamamlanmıştır.Son Peygambere inmiş son ilahi kitaptır.Fatiha’dan Nas süresine
kadar iki kapak arasına mektub edilmiş, lafzı ile mahzuf, bütün dünyada her
müslümanın elindeki ile aynıdır.Başka Kur’an, başka Peygamber yoktur ve daha
inmeyecektir.Hiç bir kitap Kur’anın dengi; hiçbir şahıs Rasulullah (s.a.v) ın
mertebesinde değildir.Peygamber ise Allah’ın kulu ve elçisidir,
insandır.Kur’an;bütün kitabların anlattığı tekbir kitabtır.Alemdeki Ayatullahın;
Ademe harflere bürünmesi, harflerden hayata, hayatta ise Hayy’ül Kayyüm aşkını
hissederek hay kalmanın yeridir Kur’an. Beşeriyetin eles bezmindeki diri
hafızası, şeytan aleyhillanenin şeytanlığını nisyan ile malül insana
unutturmayan zikirdir Kur’an.Şifadır Kur’an.Tilaveti ile taabbud olunur .Asvata
tilaveti ile güzellik katar, hattata, şaire ve sanatçıya ilhamdır
Kur’an.Birleştirir, bölmez; fitneye engel,zülme manidir. Adaletin,barışın ve
huzurun kaynağıdır Kur’an.
3-Kur’an Arapça bir kitaptır.Anlaşılması ve tatbiki bunu gerektirdi.Aslı
Arapça’dır.İlk muhatabından başlayıp, muhatablarına ulaşma yolunda indiği yerin
; girdiği kabın şeklini aldı.Öylece o kabda kalacak değildi, kabdan kaba
geçecekti.Dillerde,renklerde kıtalarda dolaşacak, ahir zamanın ahir
ekseriyetini celb edecek; edebiyatı ve belağatıyla Arapça bir
kitaptır.Sadırlarda ve satırlarda, hasılı indi ilahide mahfuzdur.Dilden dile
dillendirilir ancak anadili Arapça’dan dillenir Kur’an ve anadiliyle ibadet
edilir.Ahkamını istinbatta ve tatbikatta anadilinin yanında bütün dünya dilleri
Kur’anın dilidir.Hülasa dil de din de Allah’ındır.Üstünlük Arapçada, Araplıkta
değil, takvadadır.En büyük Allah’tır.