MEHMET VEYSİ ÖZLÜK
ÖĞRENCİ NO: 13952753
BİRLEŞİK DOKTORA
İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KURAN-I KERİM
İnsan,
var olduğu günden bu yana sürekli olarak içinde yaşadığı dünyayı ve evreni
tanımaya ve anlamaya çalışmıştır. Çünkü insanın anlam arayışı, onun fıtri bir
kabiliyetidir. İnsanın bu kabiliyeti, idealleri ve değerleri için yaşama, hatta
onların uğruna ölme gücü verir.
İnsandaki anlama merakı ve öğrenme arzusu, insanı insan eden en büyük kuvvettir. İnsan içinde bulunduğu dünyayı, bu dünyanın ötesini, kendisini çevreleyen varlıkları, kendi fıtratını, duygu ve inançlarının kaynak ve gayesini hayatı için gerekli görerek anlamak istemiştir. Hz. İbrahim’in (A.S.) önce yıldıza sonra aya ve güneşe “Bu benim Rabbimdir” demesinde ve Hz. Peygamber’in (A.S.) Mekke’nin doğusundaki Hira mağarasında Kâbe’yi seyrederek tefekküre dalmasında bu anlam arayışı gözlemlenmektedir. İşte insanoğlu ortaya attığı sayısız sorulara; din, metafizik ve felsefe adını verdiği türlü açıklamalar içinde bir sürü cevaplar vermiştir. Bu cevap ve çözümlerle hayatını anlamlandırmış, zihnini tatmin ettiğini sanmıştır. İnsanın, bu açıklamalar ve anlayışlardaki amacı, hayatı anlamlandırmak yani fıtratının imkânlarını tatmin eden toplu bir görüşe, evrensel bir açıklama ve anlayışa yükselebilmektir.
İnsanın hayatta kalmasını sağlayan, onun kendisinde bazı yetenekler görmesi, yapıp-etmelerine bir anlam vermesi, içinde bulunduğu durumu meşrulaştırmasıdır. Yoksa insan yaşayamaz. Neticede de insan, gerçekleştirmek istediği amaçlarına ulaşmada ya başarılı ya da başarısız olur. Başarılı olduğunda;
A) Fıtri yeteneklerini keşfetmiş olur.
B) Hayatın problemleri ile başa çıkabilecek bir yetenek kazanır.
C) En önemlisi de mutlu olur.
Anlam arayışı boşa çıkarsa;
A) Fıtri yetenekleri iptal olur,
B) Hayatı yük olur, anlık zevklere yönelir.
C) En önemlisi de anlam arayışından ve her şeyden vazgeçer.
Bu sebeple hayatında anlam bulması için insana yardım edecek, yol gösterecek bir rehbere ihtiyaç vardır. Bu rehber, insana, varlığının derinliklerinde bulunan gerçekten özlediği şeyleri ona fark ettirmelidir. Topluma ve çevreye nasıl uyum göstereceğini, insan bu rehberde bulabilmelidir. Çünkü insan, uğruna çaba göstermeye değer bir hedef için mücadele etmezse bunalıma düşer. İşte bunun için Allah, peygamberler aracılığı ile yarattığı insanla konuşmuş (vahiy) ve insanlığın, hayatı anlamlandırmaları için rehberler göndermiştir. O halde tabiatı, evreni ve hayatı değerlendirmek ve anlamlı kılmak Allah Teala’nın bütün varlıkların fıtratına ait ilkeleri ihtiva eden vahyine uymakla mümkündür. Çünkü vahiy, Allah’ın bilgisidir; hükümleri mutlak doğrudur.
İşte Kuran-ı Kerim de vahiy sürecinin son halkası olarak, diğer varlıklarla ortak olduğumuz fıtri imkânlarımızı nasıl insanileştireceğimiz sorusuna cevap veren, bize kendimizi öğreten vahiy mahsulü bir kitaptır. Kuran’ın insanın hayatını anlamlandırabilmesi için ona önerisi; okumak, tedebbür etmek, anlamak ve ihlâsla yaşamaktır. Kuran ile gerçekleştirilmiş olan bu anlam, insana; Allah’a yönelme, yüksek ahlaki değerleri yaşama, Allahın insan için yarattıklarından yeterli ölçülerde, yararlanmanın yollarını ve imkânlarını sağlar. Aksi halde insan, kendisi ve çevresi için anlam taşıyan bir dünyayı oluşturan varlık olduğundan, anlam arayışında sahte değerlere kilitlenebilir. Kuran, geçmiş ümmetleri anlatırken insanın hangi sahte değerlere takılıp kaldığının somut örneklerini vererek insanı uyarmaktadır. O, kendini “hidayet rehberi” olarak tanımlamakta, insan modelinin nasıl olacağını göstermekte, insan-hayat-tabiat-evren bütünlüğünün gerçekleştirilmesi için kurallar koymaktadır. O, insan hayatını anlamlandıran ilahi bir cevaptır.
AYŞE SARI
NO:13912776
YÜKSEK LİSANS
1.İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KUR'AN-I KERİM
A.İnsanın
Anlam Arayışı Serüveni
İnsan;var olduğu günden bu yana sürekli olarak içinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya ve anlamaya çalışmış;ancak bu çabası içinde en az tanıyabildiği varlık yine kendisi olmuştur.İnsandaki bu anlama merakı ve öğrenme arzusu;insanı insan eden büyük kuvvettir.
Tarihten önceki zamanlardan bugüne değin bütün insanlardaki bu inanma ve anlamlandırma hali aynıdır.Çünkü insanın anlam arayışı;onun fıtri bir kabiliyetidir.Herkes bunu kendi başına bulmalı ve bulduğu cevabın gerektirdiği sorumluluğu üstlenmelidir.Yani ''inandım!iman ettim'' sözünün sorumluluğunu taşımalıdır.Ancak o zaman bu anlam,kişinin anlam talebini doyurur.İnsanın bu kabiliyeti kendi idealleri ve değerleri için yaşama,hatta onların uğruna ölme gücü verir.
Her bir bilgi,ondan bize bir taraf,bir görünüş sunmakta ve fıtratı yani kendimizi tanımamıza imkan vermektedir.
B.İnsanın
Anlam Arayışı Nasıl Gerçekleşir
''Anlam'' kelimesine sözlüklerde ifade edilen,anlaşılan şey;ruh,biçim ve kalıp dışında kalan öz,cisimle ilgili olmayan hal;yalnız işaretlerin değil,fakat aynı zamanda şeylerin ve olayların işaret ettiği şey karşılıkları verilmiştir.İnsanın anlam arayışı tabirindeki anlam sözcüğü ise insanın bütün yapıp-etmelerini yöneten,insanın somut varlık-bütününe ait,bu varlık-bütününde temelini bulan varlık-koşullarından birini ifade etmektedir.
O halde anlam,insan gerçeğinin bir olgusudur.
1.Gören Kimdir?
Gören,insandır.İnsan,reel bir dünyada ve onun gelip geçici reel olayları içinde yaşar.İnsanın hayatı akıl içindedir.O,bu akış içerisinde yaşadığı reel durumların içinden sıyrılıp çıkmaya yönelen eylemler,ameller içerisinde bulunur.Bu eylemleri,amelleri ile herhangi bir şeyi gerçekleştirmeye,herhangi bir şeye şekil kazandırmaya,hayatını anlamlı bir uğraşla doldurmaya çalışır.Her gerçekleştirme,anlam ve değerlerle bezenmiştir.Yani insan,eylemlerinin anlamını sorar.Aksi halde insan,anlamsızlık duygusunu yaşar.
Eğer insan,eylemlerini gerçekleştirirken engellerle karşılaşırsa, o zaman eylemlerine verdiği anlam kendiliğinden ortaya çıkar;insan ya bu engelleri ortadan kaldırmaya çalışır ya da bu engellerle karşılaşmayan bir başka yol seçer.Her iki halde de insan,yeni bir yolda yürümek zorundadır.
2.Neyde Görmüştür?
Onda anlam görmesi söz konusu olan şeyde görmüştür.
kişinin bir şeyde anlam görmesi,onun gerçeklikle yüzleşmesi ve varoluşunu gerçekleştirmesidir.kişinin var oluşu ise obje ile ilişki kurarsa başlar.Bu temasla ferdin özünü oluşturan unsurlar içerik kazanır. Aksi halde fert ancak bir öz olarak kalırdı,ortaya çıkamazdı.
Bu sebeple anlamlı yaşamak,bir anlam yaratma ve bu anlamı hayata katma yoludur.Onun için yüzeysel bakışla en alçalmış görünen bir kişi hayatına anlam katabilirken,bir ülkenin kralı anlamsız bir hayat sürebilir.
Bunun sebebi,bütün insanların,objeyi kavrayışlarında ve algılayışlarındaki anlayış derecesinde farklılık vardır.Ayrıca insanların bilgi seviyesi ve içinde yaşadığı zaman mekan şartları birbirinin aynı değildir.
3.Neyi
Görmüştür?
İnsan,dünyada sürekli olarak gerçekleşmesini istediği,hayatı anlamlandırışında temel aldığı değerlerden kaynaklanan ana amaçların ve bu çerçevedeki eylemlerinin değerli olacağını görmüştür.Hayatın anlamını gerçekleştirmesi iki yönde olur.
1.İç dünyada(kişinin kendi içinde )
2.Dış dünyada (evrende)
İnsanın bir bütün olarak var oluşunu gerçekleştirmesi,hem iç hem de dış dünyadaki başarılarıyla birlikte sağlanır.birinin eksikliği anlamsız olur.kişinin bu bütünlük içresinde hayatın anlamını keşfetmesi üç farklı yoldan gerçekleşebilir.
1.Amel eylem ortaya koyar.
2.Bir şeyi bir insanı severek
3.Musibetlere,sıkıntılara sabrederek
4.Nasıl
Görmüştür?
Kişi,obje ile ilişki kurmaya başlayınca fıtratından gelen imkanlar /varlık koşulları ortaya çıkar.Bunlar;
1.Ana zihniyetler
2.Akıl yürütme ve
3.Alış zemini üzerinde hareket eder.
Kişi- obje ilişkisinde fıtratı oluşturan bu ve diğer varlık şartları, içerik/anlam kazanır. İşte insanın anlam vermesi değer görmesi yani varoluşu, bu şekilde gerçekleşir.Zihniyet, insan zihnin içinde hareket ettiği ortamdır.Her insanda ortak olan akıl yürütme yolları içinde hareket ettiği ortama göre içerik kazanır. İnsanın akıl yürütmeleri biçimseldir, belli kalıplar içerisinde hareket eder. İşte bu şekil, bu biçim her insanda aynıdır. Akıl yürütmeler içerik kazanınca farklılıklar başlar.
İnsanda iki arı ana zihniyet vardır.
1.Büyüsel ( magique) zihniyet
2.Olgusal-eleştirisel (critique) zihniyet
ZİHİN FAALİYETİNİ OLUŞTURAN EYLEMLER
objenin bilgisini edinme
ZİHİN mevcut bilgilerle yeni bilgiler edinme
FAALİYETİ bilgileri farklı yol ve şekillerle dışarı aktarma
İNSAN
C.İnsanın Anlam
Arayışı ve Kur'an-ı Kerim
''İnsan anlam arayışı'' sorusunu doğrudan sormasa da her düşünsel çabanın temelinde bir anlam arayışı olduğu konusu, önceki iki başlıkta yeterince vurgulandı. Buna göre insan, başka hiçbir canlıya benzemeyen özel bir varlıktır. Onun bu özelliği, özü itibari ile her kültür ve çağda geçerliliği uygulanabilirliği olan fıtratından kaynaklanır.
Kişi ister eğitim görmüş ister görmemiş olsun. ister Budist ister Müslüman olsun,ister kadın ister erkek olsun bütün insanlar bu fıtri imkanlara sahiptirler. bu fıtri imkanlar zaman içinde değişmez.Ancak insanın bu fıtri imkanlarını gerçekleştirmesi ve onlara etkinlik kazandırmasında, hayatı anlamlandırmasından kaynaklanan farklılıklar vardır.İnsanlar, her belirli durumu değeri farklı bir yönde anlamlandırabilir.Onun için her belirli durumda fertlerin ortaya koyduğu şu veya bu eylem,hayatını anlamlandıran değerlerin ışığında oluşan amaçlarını,hedeflerini,planlarını gerçekleştirmeye yöneliktir.
SONUÇ:
İnsan bu hale kendini ne kadar çok verirse o kadar insan olur.Yani fıtri kabiliyetlerini o oranda fazla gerçekleştirir.Bütün insanlar hayatı bu şekilde anlamlandırırsa ''salih toplum''oluşur.
Bu,insanın fıri-vahiy temelli kendini gerçekleştirme halidir.Asla kolay ve ulaşılabilir değildir.Bundan dolayıdır ki Kur'an,insanları bu yola yönlendirmek için iki dereceli bir hitap metodu kullanır.
1.Derece:Allah rızası,mutluluk:(Ehlullah)
2.Derece:Sevap ve ceza:(Ehlu'l-ahira)
İnsanın ''iman ettim'' deyip hayatını vahiyle anlamlandıracağı sözünü vermesinin ardından ikinci derecedeki hitaba hak kazanmayan yoktur.Birinci dereceden hitaba mazhar olabilmek,herhalde büyük bir ''kemal'' seviyesini kazanmaya bağlıdır.
Sonuç olarak Kur'an, insandan zihniyetini Kur'an ile inşa ederek Kur'an'ın insanını gerçekleştirmesini bekler.Ancak bu,kalıplaşmış bir hayatı anlamlandırma değildir.Onun için Kur'an da her insanın Allah rızası yolunda varoluşunu gerçekleştirmesindeki farklılığa işaret edilmiş,yolumuz ''tekil'' sözcüğü değil yollarımız''çoğul'' sözcüğü kullanılmıştır.Bu sebeple vahiyle hayatı anlamlandırmanın tek şekli yoktur.Müslüman kültüründeki fıkıh ve kelam ekollerini bu bağlamda değerlendirmek yerinde olur.
2.KUR'AN
NEDİR?
A.Kur'an
Bir Kitaptır
1.Kur'an Kelimesi
Kur!an Hz.Muhammed'e Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilip,bize tevatürle naklolulan ve mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz Tanrı kitabının özel adıdır.Kur!an sözcüğünün geldiği köklere bakılarak sözlük anlamına göre tanımı yapılabilir ve Kur!an hakkında şunlar söylenebilir:
-Kur'an birbirine yakın harfler,kelimeler,ayetler ve surelerden oluşur.
-Ayetler ve surelerin içerdiği anlamlar birbirini doğrular.
-Kur'an da ki hükümler,kurallar iç içedir.
-Kur'an da her anlatılan şey ve her anlam,öteki anlatılanlar ve anlamlar ile bütünlük arzeder.
-Kur'an ,onun lisanlarda okunmasına ve kalplerde ezberlenmesine,Kitap ise satırlarda kaydedilip kitapta toplanmasına hem kanıt hem de teşvik anlamını içerirler.
-Kur'anın ilk emri olan oku sözcüğüyle aynı kökten gelmeside son derce anlamlıdır.Kuran böylece okumaya ve ilme verdiği değeri ifade etmiş olmaktadır.O Halde insanın var oluşunu gerçekleştirme de okuma eylemi en temel unsurdur.
-Kur'an,insanlığa yüksek ahlaki değerleri gösteren mahsulü bir kitaptır.
-Kur'an,bütün özellikleri ile insanın hayatını anlamlandıran,hayat veren bir kitaptır.İşte Kutsal Kitabımız,daha adında bize kendini tanıtmaktadır.Tanrı,insan''sistemi''düzgün kullanabilsin diye dünya,hayat,evren karşısında takınacağı ve bütün varlılarla paylaşacağı tavra ait ilkeleri toplamakta,birbirini tamamlayan ifadelerle birleştirerek insana ''oku''ması için bildirmektedir.
2.Bir Kitap Olarak Kur'an
Kur'an-ı Kerim,iki kapak arasındaki yazılı yapraklardan oluştuğundan o da bir kitaptır.Dolayısıyla onun herhangi bir kitapla hem ortak hem de hem farklı özellikleri vardır.
Kur'an-ı Kerim'in içeriği:
1.Kur'an'ın bu i'caz özelliği,diğer i'caz yönleri ile bir bütünlük arz eder.Mesela üslubu ile.Kur'an'ın son derece özlü ve kapsamlı bir anlatımı vardır.
Kur'an insandan öncelikli olarak bir tek Yaratıcının var olduğuna iman
etmesini,bütün yapıp-etmelerinin bu inanca göre düzenleyerek fıtrat ile barışık
olmasını;böylece var oluşunu gerçekleştirmeye,Allah'a iman,itaat ve onların
doğuracağı sevgi ile yönelmesini ister.Onun için Kur'an'ın ilk suresi
''Fatiha''dır.Bu surenin muhtevası,Kur'an insanının imajını,tasvirini açık bir
şekilde vermektedir.Kur'an'ın bu mu'ciz muhtevasının elbette en temel konusu
''Tevhid'' inancıdır.
B.Kur'an
Vahiy Mahsulü Bir Kitaptır
1.Vahiy
Kelimesi
Mukaddes Kitabımız Kur'an-ı Kerim,Hz Peygambere vahiy yoluyla inmiştir.Kur'an'ın kendinden bahsederken vahiy mahsulü olduğunu özellikle vurgulaması ile bu sözcüğün içerdiği lügat anlamları arasında bir bağ vardır.
2.Vahiy Kavramı
Vahiy,dini bir terim olarak,Allah'ın dilediği şeyleri peygamberlerine muhtelif hallerden biriyle bildirmesidir.
Kur'an,ilahi vahye,zaman,mekan,milliyet itibariyle hiçbir kayıt koymaz.Tam tersine,her kavmin şu veya bu zamanda ilahi vahye muhatap olduğunu beyan eder.Ona göre ''ilahi vahye''imandan maksat Kur'an'a iman etmekle sınırlı değildir;herhangi devirde,herhangi millete gönderilen ilahi vahye de imandır.
SONUÇ:Artık Hz.Muhammed,aldığı vahyin hayatı anlamlandırmada canlı örneği ve önderdir.Hz.Peygamber vahye mazhar olmak üzere kabiliyetli kılınınca vahiy üzerinde düşünmeye hazır bir beşer haline gelmiştir.Bunun sonucunda gelen vahyi hem fıtratında bulunan anlama aynalarına yerleştirmesi hem de hafızasına yerleştirmesi kolaylaşmıştır.
C.Kur'an,Ayetler
ve Surelerden Oluşan Bir Kitaptır
1.Ayet
Kelimesi
Ayet kelimesinin birbirini gerektiren anlamlarından hareketle dini terim olarak ifade ettiği anlamlar şunlardır.
1-DELİL
2-MUCİZE
3-KIYAMET ALAMETLERİ
4-KUR'AN'IN TAMAMI VEYA BELLİ BÖLÜMLERİ
2.Ayet-Vahiy
Kavramları İlişkisi
Ayet kelimesinin Kur'ani bir kavram olarak tarifi şöyledir:
Ayet,Allah'ın varlığına ve birliğine,peygamberlerin doğruluğuna işaret eden delil ve mucizedir.
İNSAN AÇISINDAN AYET:İnsan,ayete muhatap olan bir varlıktır.
İnsan,ayeti incelemesi gereken,ayeti inceleme görevi olan
varlıktır.
O halde ayet, insanı Allah'a yönelten,O'na gidişinde iz ve işaret veren her şeydir.
Yüce Allah'ın varlıklara fıtrata uygun hareket etme metodunu vahyetmiş olması,hayatın anlamının gerçekleşmesi için gerekli bir durumdur.İşte bu varlıklardan birisi olan insan,''kendi varlığının farkında olma''fıtri kabiliyeti ile diğer varlıkları anlayacak ve onları kullanacaktır.
Kendi varlığından veya evrendeki bir varlıktan ibret alan,delil gören,mucize sayan,hayrette kalan insan,yani varlık ve oluştaki''kevni ayet''i gören insan,Kur'an'ı Kerim'i okuduğunda bu yete delil olan,onu şerh eden''kavli ayet''in karşılığını bulacaktır.
3.Sure
Kelimesi ve Sure Kavramı
-Yüksek yer,bir kenti kuşatan sur
-yüksek rütbe
-mevki
-şeref ve şan
-alamet ve nişan
-binanın kısmı veya katları
Sure kelimesi dini bir terim olarak şu anlamdadır.Ayetlerden meydana gelen,başı ve sonu bulunan müstakil Kur!an bölümlerinin adıdır.Başlangıçta sure,Kur!an anlamında kullanılırdı.Sonradan sure,yukarıdaki anlamda kullanılmıştır.Kur'an da bütün yazılı vahiyleri içine alan mushafın adı olmuştur.
SONUÇ:
Elde edemedikleriyle,elde ettikleri arasında sıkışan insan,hayata anlam veremeyişinin bedelini ağır ödüyor.Tarih sürecinde değişse de manzara,çıkmazlar değişmiyor.Bir ''insan modeli''aranıyor,''bir hayat şekli''irdeleniyor.Sonuçsuz çabaların bize söylediği şu:İnsan,sadece vahyin insan modelinde fıtratı ile buluşabilir.Çünkü ancak tevhid temelinde yükselen değerler,hayatla bütünleşmekte ve onu anlamlı kılmaktadır.
Farkında olsun yada olmasın,insan fıtratını arıyor.Bu anlam arayışının fıtratla kesiştiği noktalar,Kur'an'ın öngördüğü insanın yalnızca bir yönüne işaret ediyor.''Kur'an insanı''nın bir başka deyişle''kamil insan''ın gerçekleşmesi ise hayattan beklentilerin tümünün fıtratla ve vahiyle örtüşmesini gerektiriyor.Bu çalışma ''Kur'an nedir?''sorusunu bu amaçla sormakta ve cevabını,Kur'an'ın yaşanılır kılınması için telif edilmiş olan Kur'an ilimlerinden yararlanarak aramaktadır.Bunun için Kur'an-ı Kerim'e insan hayatını anlamlandıran ilahi cevap olarak yaklaşmaktadır.Çünkü Kur'an-ı Kerim,kendini ''hidayet rehberi''olarak tanımlamakta,insan modelinin nasıl olacağını göstermekte,insan-hayat-tabiat-evren bütünlüğünün gerçekleştirilmesi için kurallar koymaktır.
DERS : Tefsir
Rivayetlerine göre Kur'an'ın Nüzul Ortamı
2014 Bahar
Yarıyılı Ödevi
Ömer Faruk Serdaroğlu
Yüksek Lisans -
Özel Öğrenci
Pek Muhterem, Prof. Dr. Ahmet Nedim
Serinsu Hocamızın büyük bir gayret, özen ve itina ile yazmız olduğu, hacim
olarak belki küçük ama, "anlam" olarak çok büyük çalışma olan, Şule
Yayınları arasında yayımlanan, "KUR'AN NEDİR - İnsanın Anlam
Arayışı-" adlı eserini büyük bir zevkle okumuş olmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Elde edemedikleriyle, elde ettikleri
arasında sıkışan insan, hayata anlam veremeyişinin bedelini ağır ödüyor. Tarih
sürecinde manzara değişse de, çıkmazlar değişmiyor. Bir " İnsan modeli
" aranıyor. " Bir hayat şekli " irdeleniyor.
Farkında olsun ya
da olmasın, insan fıtratını arıyor. Bu anlam arayışının fıtratla kesiştiği
noktalar, Kur'an-ın ön gördüğü insanın yanlızca bir yönüne işaret ediyor.
" Kur'an insanı " 'nın bir başka değişle " Kamil insan'ın "
gerçekleşmesi ise hayattan beklentilerin tümünün fıtratla ve vahiyle
örtüşmesini gerektiriyor.
Bu çalışma " Kur'an Nedir?
" sorusunu sormakta ve cevabını, Kur'an-ın anlaşılır / yaşanılır kılınması
için telif edilmiş olan Kur'an ilimlerinden yararlanarak aramaktadır. Kur'an-ı
Kerim'e insan hayatını anlamlandıran ilahi cevap olarak yaklaşmaktadır.
Aşağıda acizane olarak özetlemeye
çalıştığımız "KUR'AN NEDİR ?"
kitabının:
"Ek 1" 'de ; "Bizi
Biz Yapan Değerlerimiz ve Hayatımızı Anlamlandırmadaki Rolü " başlığı
altında her türlü takdirin üzerinde bir çalışma yapılmıştır. Burada " yeni bir asra girerken
umduklarına ulaşabilecek, yepyeni bir gelecek oluşturabilecek donanıma sahip
olduğumuzun ve bu donanımı kültürel kalkınmamızın temeli kılabileceğimizin yeni
bir yaklaşımla ortaya konulması gerektiği" açıklanmıştır. "Bunun için
şimdiyi oluşturmanın payı olan ve insanımızın varoluşunun zeminini, varlık
şartlarını hayata katmasını meydana getiren şeyleri kavramak gerektiği"
anlatılmıştır.
Yine;"
Değerlerimizi ele alırken geçmişle gelecek arasında bir bağ kurmayı, bugüne bu
çerçevede bakmayı, bizi biz yappan değerlerimizden ve insanımızdan yana bir
ümidi uyanık tutmaya yönelik bir katkıda bulunmaya" çalışılmıştır.
Bu arada, "
Değer Nedir ve Nasıl Oluşur?" , " İnsanın Hayatına Anlam Vermesi Nasıl
Gerçekleşir?" , " Değer-Kültür İlişkisi " , "Değerlerimizin
Temelinde Ne Var?" , " Değerlerimizi Kalkınmanın Kültürel İmkanı
Olarak Yeniden Hayata Katmak İçin Ne Yapmalıyız?" konularında doyurucu ve
tatmin edici bilgiler verilmiştir.
"Ek 2" de ; " Türk
Ailesinin Ev İçi Düzeninde Levhalar " başlığı altında levhaların
taşıdıkları anlamlar verdikleri mesajlar ile muhatablarının davranışlarını
nasıl etkiledikleri, yönlerdirdikleri, fertlerin ve toplumların muhtaç
oldukları sosyal ve kültürel enerjiyi ve bedii zevki nasıl oluşturdukları ve
anlamlandırdıkları
anlatılmıştır. Fert ve toplumların taşıdığı mesajın, insanı hayatın tüm
alanlarında, toplumsal töre ve gelenekler üzerinde, yani insanın kenidini
gerçekleştirebileceği her konuda düşünmeye zorlardığı ve böylece insanın,
" sıradanlıktan kurtulmak düşüncesiyle ve düşündüklerini hayata aktarma
gayretiyle başarmaya özendirilmiş olduğu" açıklanmıştır.
"Ek 3"de ; " Osmanlı
Mimarisinde Kültürel İfadelerin Görsel Kullanımı " başlığı altında mimari
ve sanatın, dildeki sözcükler yerine biçim, renk, ışık, gölge, doku, ölçü, oran
vb. kavramları kullanan özel bir dil
olduğu anlatılmıştır.
Mimari ve sanatta
farklı diller bulunduğu üzerinde durulmuştur. Toplumun ürettiği kültür, maddi
ve manevi bu unsurları kendine özgü bir biçimde bir araya getirerek mekanı dile
getirdiği vurgusu yapılmış ve onu canlı kılan bir ruhun bir manevi boyut
kattığı belirtilmiştir.
KUR'AN
NEDİR?
ÖNSÖZ
" Bu
işte insanlara beliğ bir teblidir. " (İbrahim 14/52)
"
Demircinin körüğü de hava alır verir, fakat yaşamış sayılmaz. " (Kelile ve
Dimne)
" Herkes
ölür. Ama herkes gerçekten yaşamış olmaz." (Brave Heart Cesur Yürek
filminden)
Gerçekten yaşamış olmak için insanın
neye ihtiyacı var? İşte bu soru yazarı " Kuran Nedir? " sorusuna
götürür. Kurana göre " Gerçekten yaşamış olmak " için ilahi bilgi ile
hayatı anlamlandırmak gerek. O halde Kur'an-ı Kerim'i tanımalıyız.
Kur'an-ı Kerim'i
tanımak için de onu anlaşılır ve yaşanılır kılmak üzere telif edilmiş plan
kuran ilimlerinden yararlanmalıyız.
Bu çalışmada
" Kur'an Nedir? " sorusuna insanın anlam arayışı çerçevesinde, Kur'an
ilimlerinden yararlanılarak cevap vermeye çalışılmıştır.
GİRİŞ
A. Kur'an-ın Anlaşılması /Hayatı
Anlamlandırmasında Kur'an İlimlerine Yeni Bir Yaklaşım İhtiyacı
Kur'an-ı Kerim, hayatın, gerçek
olanın, bizzat yaşadığımızın değişen safalarını yönetme kabiliyetine sahip ve
her asra hitap edecek yeterlikte yegane ilahi kitaptır. Bunu idrak edebilmemiz
için Kur'an-ı Kerim'i iyi anlamamız gerkmektedir.
Kur'an insandan:
1. Okunmasını (1)
2. Üzerinde
düşünülmesini (2)
3. Anlaşılmasını
(3)
4. İhlasla
açıklanmasını (4)
İstemekle ve muhataplarını buna
teşvik etmekle zikredilen amacın gerçekleşmesini bizzat desteklemektedir. Bu
sebeple Hz.Peygambere ümmi olmasına rağmen " tebliğ" ve "
tebyin" ile görevli olduğunu bildirmiştir. (5)
Bu ümmi Peygambere ilk gelen vahyin
okuma ve yazmayı emretmesi de bu meyanda pek anlamlı ve bizim için ilham vericidir.
Tümüyle insanı anlatan ve insanla ilgili olanı tespit eden bu ayetler, insana
" yaşam botu eğitimi " (6) zorunlu kılmaktadır. O ümmi Peygamber de
bütün hayatı boyunca bu ilkeyi tatbik etmiş, Kur'an ahlakıyla ahlaklanmış, ve
ümmetini kadın - erkek ilim tahsiline, Kur'an-ı yaşamaya yönlendirmiştir.
Hz.Peygamber gelen vayhi tebliğ ve tenyin etmesi ile, canlı ve hayatla içiçe
kişiliği ile Kur'an ayetlerini, hem insani yapıp-etmeleriyle ( haliyle ) hem de
sözleriyle ( kavliyle ) tefsir etmekteydi.
Bir rivayetten,
Hz.Peygamberin sahabilere Kur'an-ı Kerim-i onar ayet ezberlettiğini
öğreniyoruz. Bu rivaayetin son cümlesi çok anlamlıdır. "(Hz.Peygamber)bize
Kur'an-ı ve onunla amel etmeyi birlikte öğretiyordu. "
Sahabiler, Hz.Peygamberin
Kur'an-hayat bütünlüğünü hedefleyen bu eğitim-öğretim siyasetini devam
ettirdiler. Birer eğitimci olarak gittikleri bölgelere de bo metodu aynen
taşıdılar.
Tabiiler, " Kur'an-ı Kerim'i
ilim ve amel yönleri ile birlikte öğrenme " ilkesini Sahabeden aldılar.
Sahabe-Tabiun arasındaki bu ilim akışı " kaydetmekle değil, öğretimle ;
yazı ile değil, söz ile " gerçekleşmiştir. Aynı bilgi akışı Tabiun ile
Etbau Tabiin arasında da aynen cereyan etmiştir.
Demek oluyor ki Kur'an ilimleri,
nüzül asrından tedvin dönemine bu şekilde geldi. Bu dönemde Kur'an'ı Kerim
tefsir edilirken, onu anlama çabaları sürecinde bir ihtiyaç sonucu Kur'an'la
ilgili, Kur'an'ın bir yönünü ele alan özel araştırmalar olarak tedvin edildi.
(7) Daha sonra bu özel çalışmalar "
Ulümu'l-Kur'an " başlığı altında derlendi. Her asır bir önceki asrın
Kur'an ilimleri mirasını devraldı; onu kendi çağının maddi ve manevi şartları
çerçevesinde yoğurdu. Nakil ağırlıklı olarak tedvin edilen Kur'an ilimlerinden
böylece her asır kendi zihniyetince yararlandı.
Hz.Peygamber ve Sahabe, Kur'an-ı
Kerim'i hem sözleriyle hemde eylemleriyle tefsir etmişlerdi. Yani Kur'an-ı
yaşanan hayata uyarlamışlar, onun ahkamını elle tutulur, gözle görülür hale
getirilmişlerdi. Bu gelecek nesillerinde uyması ve gerçekleştirmesi gereken bir
görevdi.
Bu sebeple tedvin dönemi ve
sonrasında alimlerin, Kur'an ilimlerini tedvin etmelerindeki ortak gaye
Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasına, içerdiği manaların açıklanmasına yarayacak ve
vesile olacak ilimleri tespit etmek olmuştur.
Kur'an ilimleri Kur'an-ın varolan
yönleri hakkında bilgi verirler. Her Kur'an ilminin (8), Kur'an-ı Kerim'i
tanıtma ve anlaşılmasınakatkı metodunda,
- üslup ve
- işlev
bakımından
farklılık vardır. Bu sebeple Kur'an ilimlerinin hiçbirisi diğerini gereksiz
kılmaz. Kur'an-ın anlaşılmasında her Kur'an ilminden faydalanılabilir.
Kur'an ilimlerine
yeni bir yaklaşım, Kur'an-İnsan-Hayat bütünlüğümü temel alan ; Kur'an-ı Kerim
hakkında bilinmesi gereken şeyleri ihtiva eden ; bu bilgilerle insana,
Kur'an'dan reel hayatında yararlanma imkanı veren, yani insanın içinde
bulunduğu bu dünyaya, kendine ve onu kuşatan evrene ait bütün insani
problemlere Kur'an-ı Kerim'den bir bakış açısı elde etmeyi sağlayan, kısaca
insanın kendini ve bütün varlığı anlamlandırmasını temin eden bir " Kur'an
ilimleri anlayışı " getirmelidir. Bunun gerçekleşebilmesi için Kur'an
ilimlerinin,
1. Doğuşu ve
tarihsel gelişimi (9)
2. İç işleyişi
3. Bu iç
işleyişin Kur'an-ın anlaşılmasına ve
4. Kur'an-ın
anlaşılmasının iç işleyişe etkisi ortaya konulmalıdır. Yani Kur'an ilimleri
bütün yönleri ile açık kılınmalıdır. Bu yapılırken Kur'an-ı Kerim'den
yararlanmak isteyen, onunla hayatını anlamlandıran muhataplar göz önünde
bulundurulmalıdır.
B.Araştırmanın Amacı ve Metodu
Bu çalışmada Kur'an-ı Kerim'in insan-hayat
ve kainata can veren, anlam veren ve rehberlik eden ilahi bir kitap olduğu
yolundaki beyanını benimseyip göz önüne alarak, Kur'an'a ve Kur'an ilimlerine
bu bağlamda bakma denenmek istenmiştir.
Nüzül asrından
bugüne kadar Kur'an-ı Kerim'in anlasşılması için sarfedilen bütün çabalar, bir
binanın inşa edilmesi gibidir. Bilinmektedirki her bina, bir temel üzerine
oturur; çatıyı ise duvarlar taşır.
Bu binanın
temellerini, nüzül asrında oluşan Kur'an-ı Kerim'i hayata geçirme şekli;
duvarları, da sonraki asırlarda hayatı anlamlandırmada Kur'an-a yaklaşımları ve
çatıyı ise onların var oluşlarını vahiyle gerçekleştirmeleri ile oluşan vahiy
kültürü temsil eder. Dolayısıyla selef ve halef Kur'an-ın insanını
gerçekleştirme yolunda halife sorumluluklarını yerine getirmişlerdir. Günümüzde
ise sıra günümüz bilim admlarındadır.
Bu çalışmadaki
amaç insanın anlam arayışına, insan var olduğu sürece devam edecek bu
realiteye, " İnsanın hayatını anlamlandıran kitap : Kur'an " ve onun
anlaşılması / hayatı anlamdırması için telif edilmiş Kur'an ilimleri bağlamında
göründüğü kadarıyla anlaşıldığı ölçüde bir tespit açılım getirmektir.
Bu araştırmanın
konusu bir çok disiplini özellikle psikoloji-psikiyatri alanlarının derin
konularını ihtiva etmektedir. Bu sebeple özel ihtisas isteyen önem ve
genişlikteki mevzulara girilmemiş, konu ile sınırlı kalınmıştır.
Birinci bölümde :
" İnsanın anlam arayışı " sorunu her yönüyle ele alınmış böylece
Kur'an-anlam arayışı ilişkisi mümkün olduğu kadar net bir şekilde gözler önüne
serilmiştir.
İkinci bölümde ise birinci bölümde
ifade edilenler Kur'an ilimlerinin en temel üç kavramı çerçevesinde ele
alınmıştır. Bölüm Kur'an-ın kendini nasıl tarif ettiğini somutlaştıran
ayetlerle bitirilmiş Kur'an-ın insan hayatına yön vermek, anlam vermek için
nazil olduğu vurgulanmak istenmiştir. Bu yöntemin eski usül arapça tahsilinde
Avamil-İzhar (10) okuyup ezberleyen kimsenin, iki kelimeyi bir araya getirip
konuşamaması gibi bir durumun Kur'an ilimlerinde de vaki olmaması için bir
çözüm olarak görüldüğü anlaşılmaktadır.
Bu çalışmada
dipnot verilmemiş ; eserin sonunda bibliyografya sunulmuştur. Ayetlerin
mealleri, Prf.Dr.Süleyman Ateş'in " Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali "
ile Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın Tefsirinden Dücane Cündioğlu tarafından
yayıma hazırlanmış " Halk Dini Kur'an Dili-Kur'an-ı Kerim ve Meali "
nden alınmıştır.
Çalışmada tabiat, öz, varlık
koşulları gibi terimlere aynı sözcükle, " fıtrat " sözcüğü ile
karşılık verilmiştir.
1. İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KUR'AN-I
KERİM
A. İnsanın Anlam Arayışı Serüveni
" Ve
alleme Ademe'l Esmae Külleha " ( Ve Ademe bütün esmayı talim eyledi. )
Bakara 2/31
" Bütün
insanlarda yaratılıştan, bilmek isteği vardır. " Aritoteles
" Bilmek
için sevmek gerek. " Pascal
İnsan yaratıldığı andan beri sürekli
olarak içinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya ve anlamaya çalışmış, ancak
bu çabası içinde en az tanıyabildiği varlık yine kendisi olmuştur. İnsandaki bu
anlama merakı ve arzusu, insanı insan eden en büyük kuvvettir.
Küçük yaşta bir
çocuk, yere düşüp dizi bir taşa çarptığı zaman duyduğu acının sebebini o taşta
görür. Bu masum harekette bile şüphesiz anlama vardır. Fakat derinleşmemiş,
sığ, çocukça bir anlama... Brezilya'nın Kuzeyinde bulunan Trumay Kabilesi,
kendilerinin suda yaşar hayvanlar olduklarına inanırlar. Yine o bölgede başka
bir kabile olan Bororo'lar, kendilerini kırmızı papağan sanırlar.
Bu çocoğun ve
bahsedilen kabilelere mensup insanların inanışları insanın fıtratında bulunan
anlama ve anlamlandırma merakının ifadesidir. Nitekim yaşamak isteyen hiçbir
insan kendi eylemlerini ve kendi hareket tarzını anlamsız bulmaz. Her insan
kendisinde bir yetenek eylemlerinde de bir anlam görür. Bu onun hayatta
kalmasını sağlar.
Tarihten önceki zamanlardan bugüne
kadar bütün insanlardaki bu inanma ve anlamlandırma hali aynıdır. Çünkü insanın
anlam arayışı, onun fıtri bir kabiliyetidir. Herkes bunu kendi başına bulmalı
ve bulduğu cevabın gerektirdiği sorumluluğu üstlenmelidir.(11) Yani
"İnandım! İman ettim" sözünün sorumluluğunu taşımalıdır. Ancak o
zaman bu anlam kişinin anlam talebini doyurur.
insan zihni, reel
hayatta olayların arka arkaya çıkışında ortaya sayısız sorular atar ve bu
sorulara, din, mistisizm, felsefe ve ilim adını verdiği türlü açıklamalar
içinde bir sürü cevaplar vermiştir. Ne bu sorular sondur ne de bunlara verilen
cevaplar...
İnsan düşüncesini
zenginleştirmiş, verimlileştirmiş ve geliştirmiştir. Ama yine de hayatını
anlamlandırmak için elde edeceği, erişeceği bir hakikat fikri peşinde olmuş,
bunun için türlü yön ve yöntemler araştırmıştır. Bu yön ve yöntemlerle kimi
bilimin, kimi dinin, kimi mistisizmin, kimi şu veya bu beşeri faaliyetin içinde
farklı anlamlandırmalar, açıklamalar, anlayışlarla tatmin olmaya çalışmıştır.
Her bir bilgi, bize bir taraf, bir görünüş sunmuş ve sunmakta ve fıtratı yani
kendimiziz tanımamıza imkan vermektedir.
B. İnsanın Anlam Arayışı Nasıl
Gerçekleşir?
''Tabii
olarak insanlar birbirine benzer, ama yaptıkları işler çok farklıdır
birbirinden.'' Konfüçyüs
''İnsan
doğası her yerde aynıdır.'' Philip
Stanhope Chesterfleid
''Bir insan
umudunu yitirir ve amaçsız kalırsa sırf can sıkıntısı bile onu bir hayvana
çevirebilir.'' Dostoyevski
''Anlam'' kelimesine sözlükte
''ifade edilen, anlaşılan şey; iç, ruh, biçim ve kalıp dışında kalan öz,
cisimle ilgili olmayan hal; yalnız işaretlerin değil,fakat aynı zamanda
şeylerin ve olayların işaret ettiği şey'' karşılıkları verilmiştir. ''İnsanın
anlam arayışı'' tabirindeki ''anlam'' sözcüğü ise insanın bütün yapıp
etmeleriniyöneten, insanın somut varlık-bütününe ait, bu varlık temelinibulan
varlık-koşullarından (fıtri imkanlarından) birini ifade etmektedir.
O halde ''anlam'', insan gerçeğinin
bir olgusudur. Anlam, bilen, yapıp-eden, değerlerin sesini duyan, tavır
takınan, önceden gören ve önceden belirleyen, isteyen, özgür hareketleri olan,
tarihsel olan, kendisini bir şeye veren, seven, çalışan, eğiten ve eğitilen,
devlet kuran, inanan, sanat ve tekniğin yaratıcısı olan, konuşan, bio-psişik
bir yapıya sahip olan bir varlık olarak insanın yapıp etmelerinde ortaya
koyduğu bir bilinç olgusudur.İnsanın kendisini ifade etmesidir.Onun için
"anlam" , bütün bu varlık-koşulları ile ilişki içindedir.Ama
özellikle anlam, inanmayı içerir.Eğer insan inanmayan bir varlık olsaydı hali
ne olurdu? İnanmayan bir varlık, amaçlarını gerçekleştirmek için nasıl
çalışabilirdi ; içinde yaşadığı durumlara nasıl anlam verebilir, kendisini
yapacağı işe verip onu nasıl sevebilirdi ; fıtratında bulunan imkanlarını
eğitimle nasıl olgunlaştırabilirdi? O halde anlam, görülen, bilincine varılan
ve inanmayı da içeren bir şeydir. Bu bağlamda;
- gören kimdir?
- nede görmüştür?
- neyi görmüştür?
- nasıl
görmüştür?
sorularına cevap
verilmelidir.
1.Gören Kimdir?
Gören insandır. İnsan reel bir
dünyada ve onun gelip geçici reel olayları içinde yaşar. İnsanın hayatı akış
içindedir. O, bu akış içerisinde yaşadığı reel durumların içinden sıyrılıp
çıkmaya yönelen eylemler içerisinde bulunur. Bu eylemleri ile herhangi bir şeyi
gerçekleştirmeye, herhangi bir şeye şekil kazandırmaya, hayatını anlamlı bir
uğraşla doldurmaya çalışır. Her gerçekleştirme, anlam ve değerlerle
bezenir.Yani insan eylemlerinin anlamını sorar. Aksi halde insan, anlamsızlık
duygusunu yaşar.
Yaşamasasını sağlayan bunca eşyaya,
teknolojiye ve dünyanın bunca albenisine rağmen insanın bir arayış içerisinde
reel durumlara bir anlam verme çabası, insan fıtratının bir özelliğidir.Çünkü
reel durumlara uygulanan yapıp - etmelerine anlam veren, değer gören ve böyle
bir yeteneği olan biricik varlık insandır.
2.Nede Görmüştür?
Kişinin bir şeyde anlam görmesi,
onun gerçeklikle yüzleşmesi ve varoluşunu gerçekleştirmesidir. Kişinin varoluşu
obje ile ilişki kurarsa başlar. Bu temasla ferdin fıtratını oluşturan unsurlar
içerik kazanır. aksi halde fert ancak bir öz olarak kalırdı., ortaya çıkamazdı.
Bu sebeple
anlamlı yaşamak, bir anlam oluşturmak ve bu anlamı hayata katma yoludur. Onun
için yüzeysel bakışla en alçalmış görünen bir kişi hayatına anlam katabilirken,
bir ülkenin kralı anlamsız bir hayatsürebilir.
İnsan eylemlerini
yöneten değerler üç gruba ayrılır:
-Yüksek Değerler:
Sevgi, inanmak, sözde/eylemde
doğruluk, çalışkanlık, masumluk, dürüstlük, insaflılık, dostluk, vefa, güven,
saygı...
İnsan bu
değerlere doğuştan sahip olur. Bu değerlerin gerçekleştirilmesi doğrudan karar
vermeye bağlıdır. İnsanlar bu değerler için çekişmezler, kavga etmezler,
hesaplaşmaya girmezler. yüksek ahlaki değerlerin fert ve topluma hakim olması,
bütün varlıklara mutluluk verir. Çünkü fıtri değerlerle hayat anlamını kazanmış
olur.
- Araç ( vasıta ) değerler:
Fayda, çıkar, kuşku, çekememezlik,
hasetlik, hoşlanmak, hoşlanmamak, kıskançlık...
İnsan bu
değerlere de doğuştan sahip olur. Bunlar ilgi ve menfaat alanının değerleridir.
Her türlü maddi ve manevi servet değerleridir. İnsan hayatı büyük ölçüde bu
değerlerin gerçekleştirilmesine dayanır. Bu değerlerin gerçekleştirilmesi dolaylı karar vermeye bağlıdır.
İnsanlar bu
değerler sebebiyle çekişirler, kavga ederler, rekabet ederler bu durumdan
ferdin ve toplumun hayatı anlamlandırması olumsuz etkilenir.
- Alışılan değerler
Alışkanlıkların, modanın, zevkin,
kitle kültürünün değerleri...
Temelini toplum
ve kültür hayatında bulan, zamanla otomatikleşen ve doğal olarak algılanan
eylemleri yöneten değerlerdir. İnsan kendisini alışılan değerlerle oluşmuş
kültür ortamının içinde bulur. Bu değerler çağdan çağa, topşumdan topluma,
kültürden kültüre değişiklik gösterir.
3.Neyi Görmüştür?
İnsan dünyada sürekli olarak
gerçekleşmesini istediği hayatı anlamlandırışında temel aldığı değerlerden
kaynaklanan ana amaçlarını ve bu çerçevedeki eylemlerinin değerli / anlamlı
olacağını görmüştür.Hayatın anlamının gerçekleştirilmesi iki yönde olur.
- İç dünyada (
kişinin kendi içinde )
-Dış dünyada (
evrende )
4.Nasıl Görmüştür?
Kişi obje ile ilişki kurmaya
başlayınca fıtratından gelen imkanlar ortaya çıkar. Bular:
- Ana zihniyetler
- Akıl yürütme
- Alış zemini
üzerine hareket etme.
Kişi-obje ilişkisinde fıtratı
oluşturan bu ve diğer varlık şartları, anlam kazanır. İşte insanın anlam vermesi,
değer görmesi yani varoluşu bu şekilde gerçekleşir. Bilgi fertte kalmaz.
Başkalarına aktarılır. Nesilde nesile devreden, gelişen ve büyüyen bilgi, insan
türünün ortak malı olur. Her fert bundan istediği miktar ve gücü oranında
faydalanır.
İnsan, hayatını anlamlandırırken,
fıtratından kaynaklanan imkanları gerçekleştirirken bir yaşantı hali olarak
hürriyetini de kullanır. O zaman insanın
" doğru
" ve " değerli " eylem de bulunması nasıl mümkün olacaktır?
Bunun için " önder / örnek " kişilere ihtiyaç vardır. Bunlar,içinde
bulundukları durumlarda doğru ve anlamlı eylemler gerçekleştiren kişilerdir.
- Bu kişiler
insanlığa insan olma bilincini sağlarlar.
- İnsanlarla
ilişkilerinde bu özelliklerini bizzat yaşayarak yani hayatlarını doğru ve
değerli eylemlerle anlamlandırarak gösterirler.
- İz'an anlayış
sahibi, fıtratına yabancılaşmamış insanlara, insan olmanın bilgisini ilk elden
sunarlar.
- Kendileri ile
ilişkide olan kişilere hayatın değerli kılınmasına dair belirli değerlilik
yaşantılarını yaşatırlar. ( sevgi, saygı, güven vb. )
Bu sebeple hayatında anlam bulması
için insana yardım edecek, yol gösterecek bir rehbere ihtiyaç vardır. Bu rehber
insana varlığının derinliklerinde bulunan gerçekten özlediği şeyleri ona
farkettirmelidir. İnsanın temel arzularını ve içgüdülerini nasıl doyurup tatmin
edeceğini, egosunun veya süperegosunun çatışan istekleri arasında nasıl uzlaşma
sağlayacağını, topluma ve çevreye nasıl uyum göstereceğini, insan bu rehberde
bulabilmelidir.
C. İnsanı Anlam Arayışı ve Kur'an-ı
Kerim
" Bilmez mi
( yarattığını ) o yaradan ki o öyle Latif öyle Habir. " Mülk 67 / 14
" Kasem
olsun... Ve her bir nefse ve onu düzenleyene, sonra da ona bozukluğunu ve
korunmasını ilham eyleyene ki Gerçek felah bulmuştur onu temizlikle parlatan. Ve ziyan
etmiştir onu kirletip gömen. " Şems 91 / 7 - 10
İnsan başka hiçbir canlıya
benzemeyen özel bir varlıktır. Onun bu özelliği, özü itibariyle her kültür ve
çağda geçerliği, uygulanabilirliği olan fıtratından kaynaklanır. ( 12 ) Kişi
ister eğitim görmüş ister görmemiş olsun, ister Türkiye'de ister Japonya'da
büyümüş olsun, ister Müslüman ister Budist olsun, ister kadın ister erkek
olsun, bütün insanlar bu fıtri imkanlara sahiptirler. Bu fıtri imkanlar zaman
içinde değişmez. Yani bu fıtri imkanlar bin sene önce ne kadar geçerli ise bu
gün de aynı derecede geçerlidir.
İnsan olmanın ve varlık-yapısının/fıtratının bir özelliği
olarak insan, hayatını anlamlandırırken ''TABİAT' ve ''TANRI'' yollarından
birini seçer. Bu sebeple; insanın hayatınıb anlamlandırması iki yönde
gerçekleşebilir.
1-İnsanın
kendinden kaynaklanan ''Ben merkezli'' anlam verme: İnsanın fıtri
faaliyetlerinin kaynağını tabiatta görmesinin sonucu.
2-Fıtri ilkeleri
temel alan ''Fıtrat- vahiy temelli'' anlam verme: İnsanın Fıtri
kabiliyetlerinin kaynağını aşkın bir varlıkta görmesinin sonucu.
İnsan içinde yaşadığı tabiatın,
dünyanın ve evrenin hem bir parçası hem de onlardan bağımsız olan bir
varlıktır. (13) Bu onun bütün varlık kategorilerini varlığında barındırıyor
olmasındandır.
Öte yandan insan,
toplumsal bir varlıktır. Fıtratından kaynaklanan bir sebeple doğayla kurduğu
doyurucu ilişkiyi, kendi geliştirdiği toplumla kurmak ister.
Çünkü insanın
fıtratında sadece dışarıdan yapılan gözlemlerin objesi olma özelliği yoktur.
Bunun yanında insanın aslında farkında olduğu, bildiği bir iç varlığa sahip
olma özelliği vardır.
İnsanın bu
özelliği ile hayatın objektif fenomenleri arasında, yapı ve akış şekli
bakımından, çok içten bir varlık-birliği vardır. O halde insana, anlam
arayışında onun bu varlık-birliğini de
tatmin eden bir yön gösterilmeli, bunun bilgisi sağlanmalıdır. Bu da
''fıtri ilkeleri temel alan anlam verme''dir.
İnsan varoluşunu gerçekleştirip
hayatını bir şekilde anlamlandırırken bütün fıtri imkanlarını tatmin eden,
bütün varlık koşulları ile örtüşen yani ona kendini aşma başarısını veren,
bütün zamanı her anı kaplayan bir anlam ufkunu aramaktadır.
Ama insan,
öncelikle fıtratın varoluştan önce geldiğini idrak etmelidir. Ben merkezli
hayatı anlamlandırmaların, fıtratla tamamen uyumlu olan anlamlandırma ilkeleri
koyamamalarının temelindeki eksiklik budur. (14)
İnsanda fıtrat'ın varoluştan önce
geldiğinin bilincinde olmanın anlamı ise, bu fıtratı tayin eden aşkın bir
varlığın, Allah'ın varlığını düşünmeye sevketmesidir. (15)
O halde Allah (c.c.), insanı
yaratmış, hem fıtratını vermiş hem de ''hayat'' nimetini bahşetmiştir. (16)
İşte bu fıtrat öyle bir şeydir ki, insanoğlu ister Afrika'da, ister Amerika'da,
ister Rusya'da ister Türkiye'de doğmuş olsun ''aynı bilgisayar'' olarak
doğmaktadır. ''Fıtrat'' bilgisayarın hem teknik donanımı (ruhsal-bedensel) hem
de işletim sistemidir. İnsanın hayatını anlamlandırması, bu insan-bilgisayarına
değişik türden proğramlar geliştirme çabalarını ifade eder. Ancak bu insan-bilgisayarın
kullanıcısı (insan) tarafından tanınması, kullanımı, virüslerden korunması için
bir rehbere (kitap ve insan) ihtiyaç vardır.
İşte Allah
(c.c.), peygamberler aracılığı ile, yarattığı insanla konuşmuş (vahiy), ve
insanlığın fıtrata uygun hayatı anlamlandırmalar gerçekleştirebilmesi için
rehberler göndermiştir.
O halde:
-Hayatı
değerlendirmek ve anlamlı kılmak,
-Tabiatı
değerlendirmek ve anlamlı kılmak,
-Evreni
değerlendirmek ve anlamlı kılmak,
Allah Teala'nın bütün varlıkların
fıtratına ait ilkeleri ihtiva eden vahyine uymakla mümkündür. (16) Çünkü vahiy,
allah'ın bilgisidir, hükümleri mutlak doğrudur. Bu bağlamda ilk insan, Hz.
ADEM'in (a.s.) bir peygamber olması son derece anlamlıdır. Böylece insanın Hz.
Adem'le başlayan serüveni, insanı varoluşunu nasılgerçekleştirmesi gerektiğine
ışık tutmaktadır. (17)
İnsanı hayatını anlamlandıran bu
ışık, ilk peygamber Hz. Adem'den son peygamber Hz. Muhammed'e (s.a.v.) kadar
daima aynı ilkeyi, ''Tevhid'' tekrar etmiştir. Tüm çağlar ve nesiller boyunca,
her toplumda iman etmenin özünü teşkil eden bu temel inancın esasları aynıdır.
Onun için ilahi dinlerin hepsine ''İSLAM'' denilmiştir. (18)
Bütün peygamberlerin getirdiği vahiy
kaynaklı ve ''tevhid'' temelli mesaj, her çağda insanın hayatını anlamlandırma
beklentisine konu olan ne varsa, o beklentilere cevap veren bir dünya tasviri
sunmuştur.
İnsan hayatına anlam ararken hür bir
varlık olarak kendi sorumluluklarının tam olarak farkına varmaya çalışmaktadır.
" Neye karşı ", " Kime karşı " sorumlu olduğunu anlaması,
insanı hayatın sınırlılığı ve eylemlerinin belirleyiciliği ile karşı karşıya
getirir. İnsan böylece sorumluluk bilincini diri tutabilir, hayattan kopmadan
varoluşunu gerçekleştirir.
Hz.İbrahim'in (a.s.) önce yıldıza sonra
aya ve güneşe " Haza Rabbi / Bu imiş rabbim." (19) demesinde ve
Hz.Peygamber'in (s.a.v.) Mekke'nin
doğusundaki Nur Dağı'nda bulunan Hira Mağarasında Kabe'yi seyrederek tefekküre
dalmasında bu sorumluluk bilinci ve gerçeklikle yüzleşerek varoluşlarını
gerçekleştirme yani anlam arayışı gözlemlenmektedir.
İnsan başı boş
bırakılmış bir varlık değildir. Bu görevin en somut örnekleri Peygamberlerdir.
Onlar, hayatın değerli / anlamlı kılınmasına dair vahyi yaşantıları ile insan
olma bilincini somutlaştırmışlar ve insan olma imkanlarının yollarını
göstermişlerdir.
Kur'an-ı Kerim'de vahiy sürecinin
son halkası olarak diğer varlıklarla ortak olduğumuz fıtri imkanlarımızı nasıl
insanileştireceğimiz sorusuna cevap veren, bize fıtri bütünlüğümüz içinde
kendimizi öğreten vahiy mahsulü bir kitaptır.
" Rahmani.
Öğretti Kur'an-ı. Yarattı insanı. Belletdi ona o güzel beyanı " Rahman 55
/ 1-4
" Oku
ismiyle o Rabbinin ki yarattı. İnsanı bir alaktan yarattı. Oku, o keremine
nihayet olmayan Rabbindir. Kalem ile öğreten de. O insana bilmediği
şeyleri öğretti.
Sakın okumamak etme, çünkü insan muhakkak tuğyan eder. Kendini mustağni
görmekle. Herhalde nihayet Rabbinedir dönüş!.." Alak 96 / 1-8
Kur'an, insana, bütün varlıkla
ilişkisinin halife bilinci çerçevesinde oluşması gerektiğini hatırlatır:
" Ya
zannettinizmi ki! Biz, sizi sırf bir abes ( boşuna ) yarattık? Ve siz, bize
irca edilmeyeceksiniz ( döndürülmeyeceksiniz? ) " Mü'minun 23 / 115
Kur'an-ı Kerim insandan,
Duygu, düşünce ve davranışlarıyla
hayatı kucaklamasını yani var olma bilincini farkına varmasını ister. Bunun
gerçekleşebilmesi yani Kur'an-ın insanın hayatını anlamlandırabilmesi için ona
önerisi şudur:
- Oku
-Tedebbür et (
üzerinde düşün! )
- Anla
-İhlasla yaşa
Hz. Peygamberin Kur'an-ı Kerim'i
temel alan eğitim-öğretim siyaseti, bu ilkelerin hayata tatbikine yönelikti
onun canlı ve hayatla içiçe kişiliği Kur'an-ın hayatı anlamlandırmasında insana
bırakılan boyutu temsil eder. " Sünnet ", Kur'an-ın nasıl yaşanacağının / hayatı anlamlandıracağının
ve insan olma imkanlarının yolunun daima nasıl açık tutulacağına bilgisini
verir. (20)
Sahabe bu örnek
yaşantıdan Kur'an-ı hayata tatbik etme / hayatı anlamlandırma usülünü
öğrenmiştir. Onlar Kur'an-ı yaşarlarsa " sünnette " ne bulacaklarını
görmüşlerdir.
Kur'an'la gerçekleştirilmiş anlam,
insana:
- Allah'a yönelme
- Yüksek ahlaki
değerleri yaşama
- Allah'ın insan
için yarattıklarından gerekli ölçülerde, çok fayda edecek şekilde, yararlanma
haklarının sağlıklı yollarını ve imkanlarını sağlar.
İnsan ihlasa
kendini ne kadar çok verirse o kadar insan olur. Yani fıtri kabiliyetlerini o
oranda fazla gerçekleştirir.
Bütün insanlar
hayatı bu şekilde anlamladırırsa " salih toplum " oluşur.
Kur'an, insandan zihniyetini Kur'an
ile inşa ederek (Kur'an-ın insanını ) gerçekleştirmesini bekler. Ancak bu ,
kalıplaşmış bir hayatı anlamlandırma değildir.
Bu sebeple vahiyle hayatı
anlamlandımanın tek şekli yoktur. Müslüman kültüründeki Fıkıh ve Kelam,
ekollerini bu bağlamda değerlendirmek yerinde olur.
Kur'an. insan-obje ilişkisinde
varolandan haberdar olarak bir tutuma giren insandan, varoluşunu Kur'ani
ilkelerle gerçekleştirmesini ister. Bunun maddi ve manevi sonuçlarına dikkatini
çeker. ''İnsanın hayatını anlamlandıran kitap'' olarak, ferdin ''Ben"
halini, tutum ve varoluşundaki değişmeyi dikkate aldığından bir kerede değil,
yirmi üç yıllık bir süreçte nüzülü tamamlanmıştır.
İnsan, sürekli bilgi akımı ve
iletişim içinde olduğundan ve amelini elde ettiği bilgilerle ortaya koyduğundan
Kur'an, onu bilgi elde etmeye teşvik eder. Kur'an, vahiy bilinciyle elde
edilecek bilginin hem ferdi hem toplumu hem de evreni "oku" maya,
anlamaya imkan vereceğini ima eder.
2. KUR'AN NEDİR?
"Ey o bütün
iman edenler! Sizi kendinize hayat verecek şeylere da'vet ettiği zaman Resulü
ile Allaha(c.c.) icabet edin..." (Enfal 8/24)
A. Kur'an Bir Kitaptır
1. Kur'an Kelimesi
Kur'an, Hz. Muhammed'e (s.a.v.)
Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilip, bize tevatürle (21)
naklolulan ve mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz,
Tanrı kitabının özel adıdır. Kur'an-ın kendini adlandırdığı isimleri arasında en çok ( 70 kez )
kullandığı isim budur.
Kur'an kelimesinin kökü ve anlamı
hakkındaki bilgileri şöyle belirtmek mümkündür.
- Kur'an sözcüğü
hiçbir kökten doğmamıştır. Bu sözcük mürteceldir. Hemzesiz ve " el "
takısı ile belirli kılınmıştır. Hz. Peygambere nazil olan metne özel isim kılınmış bir terimdir.
- Kur'an sözcüğü
bir kökten türemiştir ; hemzesiz kökten türediğini söyleyenler de vardır.
Hemzeli kökten türediğini söyleyenler de vardır.
Kur'an sözcüğünün geldiği köklere
bakılarak sözlük anlamına göre tanımı yapılabilir.
Bu kelimenin nereden geldiği veya
nasıl oluştuğu hayranlık vericidir.
Kur'an birbirine
yakın harfler, kelimeler, ayetler, ve surelerden oluşur. Ayetler ve surelerin
içerdiği anlamlar birbirini doğrular.
Kur'an-ın ( Allah
kelamı ) olduğuna ilişkin kanıtlar birbirine eklenmiş olarak ayetlerde yer
alır.
Kur'an'daki
hükümler, kurallar içiçedir. Kur'an'da her anlatılan şey ve her anlam, öteki
anlatılanlar ve anlamla ile bütünlük arzeder. Sure ve ayetleri hem sayfalarda
toplanmış ve yazılmış hem de kalp sayfalarında ezber olarak toplanmış kitaptır.
Kur'an ezber ve
yazılı olarak lisanlarda okunan bir metindir.
Kur'an'ın ilk
emri olan " ikra' - oku " sözcüğü ile aynı kökten gelmeside son
derece anlamlıdır. Kur'an böylece okumaya ve ilme verdiği değeri ifade etmiş
olmaktadır.
Kur'an insanlığa
yüksek ahlaki değerleri gösteren vahiy mahsulü bir kitaptır ve bütün
özellikleri ile insanın hayatını anlamlandıran, hayat veren bir kitaptır. İşte
kutsal kitabımız, daha adında bize kendini tanıtmaktadır.
2. Bir Kitap Olarak Kur'an
Kur'an-ı Kerim, iki kapak arasındaki
yazılı yapraklardan oluştuğundan o da bir kitaptır. Dolayısıyla onun herhangi
bir kitapla hem ortak, em farklı özellikleri, hem de çok ayırdedici nitelikleri
vardır.
Kur'an-ın son
derece özlü ve kapsamlı bir anlatımı vardır; az kelime ile birçok mana anlatır.
Bazen iki kelimesini izah etmek için sayfalarca yazmak gerekir.
Mesela: Naziat 79 / 30'da 4 kelime
ile ve yasin 36 / 38'de 5 kelime ile güneş sistemini anlatırken kullandığı
" dahv " ve " mustakarr " sözcükleri...
Yine: Yasin 36 /
8'de " ağlal " sözcüğüde bir istiaredir...
Kur'an-ın bu mu'ciz muhtevasının
amacı şöyle anlaşılır:
İnsana hidayet rehberi olmak ve
insanın hayatını anlamlandırmak. Bunun için Allah onun muhtevasında anlatılır,
tanıtılır.
İnsan, hayat,
tabiat, evren onun muhtevasında
tanıtılır.
Kur'an-ın bu mu'ciz muhtevasının
elbette en temel konusu " Tevhid " inancıdır. Ancak Kur'an-ı Kerim,
Allah (c.c) ve Yüce Zatı hakkında bir kitap da değildir. Allah'ın varlığı,
Kur'an-ı Kerim için sadece amelidir. Bu sebeple onu okuyan insan Kur'an'ın,
Allah'ın en üstün varlık olduğunu, var denmeye layık tek gerçek varlık olduğunu
vurguladığını tespit eder.
Maide 48. ayette Kur'an-ın kendinden
önceki kitapları hem tastik ettiği hem de onlar üzerine bir şahit olduğu
bildirilmektedir.
Tevrat ve İncil'de gelen
prensiplerin Kur'an'da bulunması, insanın anlam arayışı serüveninin ve buna
vahyin cevabının Tevhid ilkesi çerçevesinde olduğunun kanıtıdır. Onun için
Kur'an, önceki kitaplarda bulunan yüksek ahlaki değerleri korumuştur.
B.Kur'an Vahiy Mahsulü Bir Kitaptır
1.Vahiy Kelimesi
Mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim,
Hz. Peygambere vahiy yolu ile inmiştir. Kur'an-ın kendinde bahsederken vahiy
mahsulü olduğunu özellikle vurgulaması ile bu sözcüğün içerdiği lügat anlamları
arasında bir bağ vardır.
Vahiy Kökünden : Elçi göndremek,
ilham etmek, gizlice söz söylemek, ikinci şahsa söz ilka etmek, seslenmek,
acele etmek anlamlarına gelir.
İha' Kökünden : Birine bir kimseyi
yada bir nesneyi göndermek, ilham etmek, kalbe korku ve endişe düşüp korkulu
olmak anlamlarına gelir.
Vahiy sözcüğünün geldiği köke ve
lügat anlamlarına bakarak şu tarif yapılabilir:
Vahiy; Bir
bilgiyi, bir işareti yazılı veya sözlü olarak muhataba en hızlı ve en kestirme
yoldan ulaştırmaktır.
2.Vahiy Kavramı
Vahiy; Dini bir terim olarak
Allah'ın dilediği şeyleri peygamberlerine muhterif hallerden biri ile
bildirmesi demektir.
Kur'an ilahi
vahye, zaman, mekan, milliyet itibariyle hiçbir kayıt koymaz. Tam tersine her
kavmin şu veya bu zamanda ilahi vahy'e muhatab olduğunu beyan eder.
Vahiy kelimesi, Kur'an-ı Kerim'de
türevleriyle birlikte 78 yerde geçer. 72 terde fiil halinde kullanılmış ve bu
fiillerin çoğu Allah'a ( c.c ) izafe edilmiştir.
Vahiy
şu şekillerde gelmiştir:
- Sadık rüya
şeklinde vahiy: Hz. Peygambere ilk defa vahiy bu şekilde gelmiştir. Hz. Aişe
şöyle diyor: " Allah'ın ( c.c ) Resulüne ( s.a.v.) vahiy, önce uykuda
gördüğü sadık rüyalarla başladı. Gördüğü her rüya, sabah aydınlığı gibi aynen
çıkardı." ( Buhari, Müslim )
- Cebrail'in asli
hey'etiyle görünüp ilahi emri duyurması: Cebrail bu şekilde iki kez
görünmüştür. Birincisi, peygamberliğin başlangıcında ve fetretten hemen sonra
Hira'da meydana gelmişti. İkinciside Mi'rac Gecesi, Sidretü'l-Münteha da
meydana geldi. Bu iki olaya Necim 53 / 6, 14'de işaret edilir.
- Meleğin
görünmeden Allah'ın sözünü peygamberin kalbine düşürmesi: bu türlü vahiy Hz.
Peygambere en zor gelen vahiy idi.
- Meleğin insan
şekline girerek vahiy getirmesi. ( Çoğu zaman " Dıhye " ismindeki
sahabeye benzeyerek gelirdi. )
- Hz. Peygamberin
kalbine üfleme şeklindeki vahiy ki bunun sırf bir ilham olmayıp vahiy olduğuna
dair zorunlu bir bilgi doğardı.
- Uyanık iken
doğrudan doğruya Allah ( c.c. ) kelamını duymak ki Mi'rac Gecesi Hz. Peygamber,
bu türlü hitaba nail olmuştu.
- Uykuda iken
meleğin vahiy getirmesi. (22)
Şüphesiz ki, Hz. Muhammed ( s.a.v. )
aldığı vahyin hayatı anlamlandırmada canlı örneği ve önderidir. Burada önemde
vurgulanması gereken bir konu da şudur: Hz. Peygamber vahye mazhar olmak üzere
kabiliyetli kılınınca vahiy üzerinde düşünmeye hazır bir beşer haline
gelmiştir. Bunun sonucunda, gelen vahyi hem fıtartında bulunan algılama /
anlama aynalarına yerleştirmesi hem de hafızasına kaydetmesi kolaylaşmıştır.
ancak, Hz. Peygamber, vahiyden önce nasıl bir insan ise vahiy esnasında ve
vahiyden sonra yine aynı insan olarak kalmıştır. Yani beşeri kabiliyetleri ve
özellikleri iptal olmamıştır.
O, sadece vahiy sırasında böylesine
derin algılama/anlama eğiliminin ve irtibat halinin bedensel yapısı üzerindeki
etkilerden söz etmiştir. (23)
Bütün beşeri
kabiliyetlerini ve peygamberlik özelliklerini vahyi düşünmeye yöneltmesinin
vücuduna verdiği zorluk ve sıkıntılara, Kur'an'da işaret etmektedir:
"Çünkü biz
senin üzerine ağır bir söz ilka' edeceğiz." (Müzzemmil 73 / 5 )
Kur'an vahyi ile ilgili olarak ifade
edilmesi gereken bir konu da O'nun hem lafz/kelime hem de manası ile Allah
(c.c.) katından nazil olduğudur. Bizzat Kur'an, kendisinin Hz. Muhammed'in
(s.a.v.) eseri olmayıp, O peygamberin Cebrail aracılığı ile Allah'dan (c.c.)
getirdiği İlahi bir kitap olduğunu bildirmektedir. ( Tekvir 81 / 19 - 21 )
Hz. Muhammed (s.a.v.) metni aldıktan
sonra yaptığı iş, sırası ile şöyledir :
( 24 )
- Ezberlemek,
yazdırmak,
- Onu tebliğ ve
tebyin etmek,
- Açıklamak ve
tefsir etmek,
- Tatbik ve icra
etmek/uygulamak.
C. Kur'an, Ayetler ve Surelerden Oluşan
Bir Kitaptır
1. Ayet Kelimesi
Kur'an-ı Kerim'de çok geçen ve
Kur'an terimlerinin en önemli kavramlarından biri olan ayet kelimesinin sözlük
anlamları şöyle açıklanabilir:
Ayet :
Bir şeyin ve bir amacın mevcudiyetini
gösteren " Mucize" ( 25 ) ,
Açık alamet,
nişan, gözle görülebilen, somut ( 26 )
İbret, belirti,
"Delil" ( 27 )
Hayrette bırakan
görülmemiş iş ( 28 )
Ayet kelimesinin dini terim olarak,
ifade ettiği anlamlar şunlardır:
1. Delil :
Kur'an-ı
Kerim, Allah'ın (c.c.) varlığını ve birliğini ispat etmeyi gaye edinen
delillerden çoğunlukla "ayet" diye söz eder.
2. Mucize :
Peygamberlerin
Allah (c.c.) tarafından görevlendirilmiş elçiler olduklarını ispat eden
harikulade, tabiat kanunlarını aşan, ancak ilahi bir kuvvet sayesinde
gerçekleşebilen olaylardır.
3. Kıyamet Alametleri :
Kur'an-ı
Kerim'in En'am suresinin 158. ayetinden anlaşıldığına göre, kıyametin olağanüstü tabiat kanunlarını aşan
ilahi bir kuvvetle gerçekleşen olayları / ayetleri ortaya çıkınca; önceden iman
etmemiş, iman etse de varlığının / fıtratının şuura erememiş yani inandığı
fayda vermemiş, fıtratının ve vahyin kıymetini idrak edememiş olanların "
iman ettik " demeleri fayda vermeyecektir.
4. Kur'an-ın Tamamı Veya Belli
Bölümleri:
Kur'an-ı
Kerim'in herhangi bir suresindeki başı ve sonu bulunan, bir veya daha
fazla cümleden oluşan Kur'an birimine
ayet denir. Ayrıca Kur'an-ın tamamına da ayet denir.
Kur'an-ın
tamamına neden ayet denir?
- Onların
benzerlerini getirme imkanı olmadığından,
- Hz. Peygamberin
hak peygamberi olduğunun delili ve onun en büyük mucizesi bulunduğundan,
- İnsana
fıtratına uygun bir hayatı anlamlandırma tutumu edinebilmesi için onu var
denmeye layık yegane varlık Allah'a götüren delil olduğundan,
- Herşeyi bilen,
herşeye gücü yeten, dilediğini yapan,Allah'a bağlayan mucize olduğundan
dolayı Kur'an-ın
hem ayetleri hem de bütünü ayettir.
2. Ayet - Vahiy Kavramları İlişkisi
Ayet kelimesinin Kur'an-i bir kavram
olarak tarifi şöyledir:Ayet, Allah'ın varlığına ve birliğine, peygamberlerin
doğruluğuna işaret eden, delil ve mucizedir.
Ayet, insanı Allah'a yönelten, O'na
gidişinde, iz ve işaret veren bir şeydir.
Kur'an-ın havas-avam bütün
insanların anlayabileceği derecede basitleştirip gösterdiği ve öğrettiği "
fıtrata ayna " olan ayetlerini okuyan insan, hayatını onun ilkeleri ile
anlamlandırmalıdır. İnsanın bir ayet olan fıtratı ve onu kuşatan evren ayeti
ile örtüşen bir hayat sürdürebilmesi, Kur'an-ın kanunlarına, emirlerine, hükümlerine
uymasına / hayatına katmasına bağlıdır.
3. Sure Kelimesi ve Sure Kavramı
Sure kelimesinin lügat anlamları
şunlardır:
- Yüksek yer, bir
kenti kuşatan sur,
- Yüksek rütbe,
- Mevki,
- Şeref ve şan,
- Alamet ve
nişan,
- Binanın kısmı
veya katları.
Sure kelimesi, dini bir terim
olarak; ayetlerden meydana gelen başı ve sonu bulunan müstakil Kur'an
bölümlerinin adıdır. Basşlangıçta sure, Kur'an anlamında kullanılırdı. Sonradan
sure, yukardaki anlamda kullanılmış, Kur'an-da bütün yazılı vahiyleri içine
alan Mushafın adı olmuştur.
Kur'an-ı Kerim,
biri diğeri tarafından kesilmiş 114 sureye ayrılmıştır. Bununda birçok hikmeti
vardır. İnsanoğlu uzunca yazılmış metinleri kitap, bab, fasıl olarak ayırarak
okumaya alışmış bir mantığa sahiptir.
D. Kur'an'da Kur'an
1. Kur'an-ı Kerim'in Klasik Tarifi
ve Kur'an
Kur'an-ı Kerim'in çeşitli yönleri,
farklı özellikleri vutgulanarak değişik tanımları yapılmıştır. Bu tanımlar onun
bütün niteliklerini içine alan tanımlamalar değildir.Kur'an-ı Kerim'in Kur'an
ilimlerine dair eserlerde ve fıkıh usülü kitaplarında alimlerin çoğunluğunun
birleştiği klasik tarifi şöyledir:
Kur'an-ı Kerim,
Hz. Muhammed'e
(s.a.v.), (29)
Vahiy yoluyla
parça parça indirilmiş, (30)
Mushaflarda
yazılmış, (31)
Tevatürle
nakledilmiş, (32)
Tilavetiyle
ibadet edilen, (33)
Mu'ciz, (34)
İlahi kelamdır.
Bu güzide kitabın son kısmında
"Sonuç", "Kaynakça", "Ek 1" , "Ek 2" ,
"Ek 3" ve bu Eklerin Kaynakçaları bulunmaktadır.
DİPNOTLAR :
(1) Bkz. Alak 96 /
1, 3 ; Bakara 2 / 219 ; Müzzemmil 73 / 20
(2) Bkz. Bakara 2
/ 219, 266 ; Nisa 4 / 82 ; Muhammed 47 / 24 ; Sa'd 38 / 29
(3) Bkz. Nisa 4 /
82 ; Mü'minün 23 / 68-70 ; Muhammed 47/ 24
(4) Bkz. Bakara 2
/ 118, 219, 221 ; Nahl 57 / 17
(5) Bkz. A'raf 7 /
157-158 ; Naide 5 / 67 ; En'am 6 / 19 ;
Şura 42 / 7 ; Zuhruf 43 / 63
(6) Bu kavram,
çağdaş eğitim bilime ait bir kavramdır.
(7) Bkz. "
Kur'an İlimlerinin Doğuşu ve Gelişmesi ".Prf.Dr.Ahmet Nedim Serinsu,
Kur'an ve Bağlam, (Birinci Kitap: Kur'an-ın anlaşılmasında Esbab-ı Nüzül'ün
Rolü), Şule Yay. İstanbul 2008, s.30-37
(8) Bkz. Mesela
Esbab-ı Nüzül, Mübhematül' Kur'an gibi.
(9) Bkz."
Kur'an İlimleri Hakkında Kur'an ve Bağlam"(Birinci Kitap : Kur'an-ın
Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzül'ün Rolü),
Şule Yay.İstanbul 2008
(10) Temkis /
Küçültme Amacıyla Değil Tespit İçin ifade Edilmiştir.
(11) Mesela
Fransız matematikçi ve filozof Blaise Paskal (1623-1662) 29 yaşındayken
öldüğünde elbisesinin içerisine dikilmiş vaziyette bulunan ve devamlı taşıdığı
muskada şunlar yazıyordu:
" Filozofların ve bilginlerin
bulduğu Tanrıyı değil Peygamberlerin bildirdiği Allahı istiyorum "
(12) Bkz. Rum 30 /
30
(13) Bkz.İbrahim
14 / 34
(14) Bkz .''B''
başlığı. Ayrıca, A'raf 7 / 172
(15) Bkz. Necati
Öner, Felsefe Dünyası, sayı : 1, s.6-7
(16) Bkz. Vahyin
bu anlamı için 2. bölüme bakınız.
(17) Bkz. İbrahim
14/4
(18) Bkz. Al-i
İmran 3/9 , 85 ; Maide 5/3 ; En'am 6/125 ;
Zümer 39/22
(19) Bkz. En'am
6/74-79
(20) Hz.
Muhammed'in (s.a.v.) kendisini tanımlarken kullandığı kelime
''Muallim"dir.
(21) Bir haberin
(söz, metin, bilgi ) birbiri arkasından gelen haberciler tarafından aynı
kelimelerle açık ve kesin bir şekilde nakledilmesidir.
(22) Vahyin
gelişine ilşkin geniş açıklamalar Tefsir Usulü kaynaklarında mütalaa
olunabilir.
(23) Bkz. Sahih-i
Buhari ve Sahih-i Müslim
(24) Hz. Peygamberin
(s.a.v.) "tebliğ-tebyin" ile görevli olduğunu bildiren ayetler bu
bağlamda okunabilir.
(25) Bkz. Bakara 2
/ 211
(26) Bkz. Bakara 2
/ 248
(27) Bkz. Şuara 26
/ 158
(28) Bkz. Rum 30 /
22
(29) Bkz. Bakara 2
/ 97, Nisa 3 / 105, Kehf 18 / 1-2, Furkan 25 / 1-2, Şuara 26 / 192-194
(30) Bkz. Al-i
İmran 3 / 7, En'am 6 / 114, Ra'd 13 / 1, Zümer 39 / 1, Mü'min 40 / 2, Casiye 45
/ 2, Ahkaf 46 / 2, İnsan 76 / 23, İsra 17 / 106, Furkan 28 / 32
(31) Bkz. Abese 80
/ 13-16, Kıyamet 75 / 17-20
(32) Bkz. Hicr 15
/ 9
(33) Bütün Kur'an
ayetleri, sureleri nazmazlarda okunabilir, tilavetiule ibadet edilebilir.
(34) Bkz. Yunus 10
/ 38, Bakara 2 / 23-24, Hud 11 / 13, İsra 17 / 88
(35) Bkz. Bakara 2
/ 2
(36) Bkz. Furkan
25 / 1, Bakara 2 / 53,185, Enfal 8 / 41, Enbia 21 / 48
(37) Bkz.Al-i
İmran 3 / 58, Hicr 15 / 6,9 , Nahl 16 / 43-44, Saat 38 / 1,87
Ahmet YILMAZ – 13912772
(Yüksek Lisans)
KUR’AN NEDİR?
GİRİŞ
Kur’an-ı Kerîm, hayatta insana rehberlik eden ve her asra hitap edebilen
yegâne semâvî kitaptır. Ancak Kur’an’ın rehberliğinde hayatın fıtrata uygun
olarak devam ettirilebilmesi için; Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılması gerekmektedir.
Anlaşılmasından maksat; “hayatın değişen görünümleri karşısında Kur’ân-ı Kerîm’in
öngördüğü reel cevapları anlamak ve hayata taşımaktır”.
Kur’an, incelendiğinde; Kur’an’ın insandan
- Okunmasını
- Üzerinde düşünülmesini
- Anlaşılmasını
- İhlâsla açıklanmasını istediği görülecektir.
Ümmî bir Peygamber’e gelen ilk vahyin okumayı emretmesi bu bağlamda
çok anlamlıdır. Kur’an-ı Kerimde, insanla ilgili olan ayetler dikkatle
incelendiğinde; Kur’an’ın insana, yaşam boyu eğitimi zorunlu kıldığı
görülmektedir. Hz. Peygamber de bütün hayatı boyunca bu ilkeyi esas alarak, Kur’ân
ahlâkıyla ahlâklanmış ve ümmetini ilim tahsil etmeye, Kur’an’ı yaşamaya
yönlendirmiştir. Hz. Peygamber, gelen vahiyleri, hem fiilleriyle hem de
sözleriyle tefsir etmiştir. Kur’ân’ı, hayata tatbik etme ve hayatı
anlamlandırma şekliyle birlikte öğrenen sahâbiler, gittikleri bölgelere de bu
metodu uygulamışlardır. Tabiînler, de aynı ilkeyi Sahabiden alarak
kendilerinden sonra gelenlere intikal ettirmişlerdir.
Kısaca; Kur’ân ilimleri, nüzûl asrından tedvin dönemine kadar bu
şekilde gelmiştir. Bu dönemde Kur’ân-ı Kerîm tefsir edilirken, Kur’ân’ın bir
yönünü ele alan özel araştırmalar yapılmış, daha sonra bu özel çalışmalar, “Ulûmu’l-Kur’ân”
başlığı altında derlenmiştir. Tedvin dönemi ve sonrasında alimlerin Kur’an
ilimlerini tedvin etmelerindeki ortak gayeye bakıldığında; Kur’an-ı Kerim’in
anlaşılmasına, içerdiği manaların açıklanmasına yarayacak ve araç olacak
ilimleri tespit etmek olduğu görülecektir.
Kur’an’ın daha iyi anlaşılabilmesi için klasik yöntemlerden farklı
olarak Kur’an ilimlerine yeni bir yaklaşım getirilmesi gerekmektedir. Bunu
gerçekleştirmek için Kur’an ilimlerinin,
- Doğuşu ve tarihsel gelişimi
- İç işleyişi
- iç işleyişin Kur’ân’ın anlaşılmasına ve
- Kur’ân’ın anlaşılmasının iç işleyişe etkisi ortaya konulmalıdır.
Bu yüzden, bu çalışmada “Kur’an Nedir” sorusuna, Kur’an üzerine
genel araştırmayı hedefleyen Kur’an ilimleri çerçevesinde cevap aranmaya
çalışmış. Kur’an-ı Kerim’e, insanın hayatını anlamlandıran kitap oluşunu temel
alan bir çerçevede yaklaşılmıştır.
ARAŞTIRMANIN AMACI VE METODU
Bu çalışmada;
- Kur’an’a ve Kur’an ilimlerine, insan-hayat ve kâinata can veren,
anlam veren ve rehberlik eden ilâhî bir kitap olduğu bağlamında bakılmaya
çalışılmıştır.
- Kur’an’ın insanını, Kur’an-insan-hayat ilişkisinin nasıl
kurulacağı, hayatın anlamlandırılmasında Kur’an hakkında nelerin bilinmesi
gerektiği konuları ele alınmıştır.
- Bu çalışma birçok disiplin, özellikle psikoloji-psikiyatri
alanlarının derin konularını içerdiği için; özel ihtisas isteyen önem ve
genişlikteki konulara girilmemiştir.
- Birinci bölümde “insanın anlam arayışı” konusu sınırlı yönüyle
ele alınmaya çalışılmış. Kur’an-anlam arayışı ilişkisinin net bir şekilde
gözler önüne serilebilmesi için, anlam arayışının nasıl gerçekleştiği sorusuna
cevap verilirken, insanın farkında olmadığı birçok şeyi dikkate sunmayı hedeflenmiştir.
- İkinci bölümde; önceki bölümde ifade edilenler, Kur’an
ilimlerinin en temel üç kavramı çerçevesinde ele alınmış, Kur’an’ın kendini
nasıl tarif ettiğini somutlaştıran ayetlere yer verilmiştir. Bu ayetler
zikredilerek Kur’an’ın insan hayatına yön vermek, anlam vermek için nazil
olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır.
- Kavramların açıklanmasında ayrıntılardan kaçınılmış, farklı bir
üslûpla konular ele alınmaya çalışılmıştır. Bununla ezbercilikten kaynaklanan
sorunların, Kur’ân ilimlerinde de yaşanmaması amaçlanmıştır.
- Çalışmada; Kur’ân’ın hayatı anlamlandırması Kur’ân ve Kur’ân
ilimleri hakkında genel bilgilendirme yapılmıştır.
- Çalışmanın, özellikle Türkçe kaynaklardan yararlanılmıştır.
- Çalışmada dipnot vermek yerine; eserin sonunda bibliyografya
sunulmuştur.
- Ayetlerin mealleri, Prof. Dr. Süleyman Ateş’in “Kur’ân-ı Kerîm ve
Yüce Meali” ile Elmalılı M. Hamdı Yazır’ın tefsirinden Dücane Cündioğlu
tarafından yayıma hazırlanmış “Hak Dini Kur’ân Dili-Kur’ân-ı Kerîm ve
Meâli’nden alınmıştır.
- Çalışmada tabiat, öz, varlık koşulları gibi terimlere aynı
sözcükle, “fitrat” sözcüğü ile karşılık verilmiştir.
İNSANIN ANLAM ARAYIŞI SERÜVENİ
İnsan, hayatı boyunca içinde yaşadığı dünyayı, evreni tanımaya ve
anlamaya çalışmış, ancak bunda yeterince başarılı olamamıştır. İnsandaki bu
anlama merakı, doğuşundan getirdiği, insanı insan eden en önemli özelliktir.
Eski çağlardan itibaren bütün insanlardaki bu anlamlandırma hali aynıdır. Çünkü
insanın anlam arayışı, onun fıtrî bir kabiliyetidir.
İnsan, içinde bulunduğu dünyayı, bu dünyanın ötesini, önce ve
sonrasını; kendini çevreleyen varlıkları ve nesneleri, onlarla olan ilişkisini,
düşünce ve zanlarını, duygu ve inançlarını, istek ve eylemlerini kaynak ve
gayesini hayatı için gerekli görerek anlamak istemiştir. Ortaya attığı sayısız
sorulara, din, mistisizm, metafizik, felsefe ve ilim adını verdiği türlü
açıklamalarla bir sürü cevaplar aramıştır.
İnsanlar, hayatları boyunca birbirlerinin her düzeydeki üretim ve
eserleri ile karşılaşmışlar, bu mirası kullanmışlar. Bu sayede düşüncelerini
zenginleştirmiş, verimlileştirmiş ve geliştirmiştir. Ama yine de hayatı
anlamlandırmak için erişeceği bir “hakikat” fikri peşinde koşmuş, bunun için
türlü yön ve yöntemlere başvurmuştur. Bu yön ve yöntemlerde bazen bilimi, bazen
dini, bazen tasavvufu, bazen mistisizmi kullanarak, farklı açıklamalar,
anlayışlarla tatmin olmaya çalışmıştır.
İNSANIN ANLAM ARAYIŞI NASIL
GERÇEKLEŞİR?
“‘Anlam’ kelimesine sözlüklerde “ifade edilen, anlaşılan şey; iç,
ruh, biçim ve kalıp dışında kalan öz, cisimle ilgili olmayan hal; yalnız
işaretlerin değil, fakat aynı zamanda şeylerin ve olayların işaret ettiği şey” anlamlarına
gelmektedir. “İnsanın anlam arayışı” tabirindeki “anlam” sözcüğü ise insanın fiillerini
yöneten, insanın somut varlık bütününe ait, bu varlık bütününde temelini bulan varlık
koşullarından birini ifade etmektedir”.
“Anlam”, özellikle inanmayı içerir. Eğer insan inanmayan bir varlık
olsaydı amaçlarını gerçekleştirmek için çalışamaz, kendisini yapacağı işe
veremez, eğitimle olgunlaşamazdı. O halde anlam; görülen, bilincine varılan ve
inanmayı da içeren bir şeydir. Ancak bunu anlayabilmek için gören kimdir; nede
görmüştür; neyi görmüştür; nasıl görmüştür? Gibi soruların cevaplarının
verilmesi gerekmektedir”
Gören Kimdir?
Gören, insandır. İnsan, gerçek bir dünyada ve akışı içinde hayatını
anlamlı bir uğraşla doldurmak için eylemlerde bulunur. Eylemlerini
gerçekleştirirken karşılaştığı engelleri aşmaya çalışır. Özellikle günümüzde bunca
eşyaya, teknolojiye ve dünyanın bunca çekiciliğine rağmen insanın bir arayış
içerisinde, bir anlam verme çabası olması, insan olmasının bir özelliğidir.
Nede Görmüştür?
“Onda anlam görmesi söz konusu olan şeyde görmüştür. Kişinin bir
şeyde anlam görmesi; onun gerçeklikle yüzleşmesi ve varoluşu ise; obje ile
ilişki kurmasıyla başlar. Bu temasla ferdin özünü oluşturan unsurlar içerik
kazanır. Aksi halde fert ancak bir öz olarak kalırdı, ortaya çıkamazdı. Bu
sebeple anlamlı yaşamak, bir anlam yaratma ve bu anlamı hayata katma yoludur.” Bazı
insanlar hayatlarına anlam katabilirken bazıları katamamaktadır. Bunun sebebi,
bütün insanların, objeyi kavrayışlarında, algılayışlarındaki anlayış farklılıklarında,
bilgi seviyeleri ve içinde yaşadığı kültür şartlarının” farklılık göstermesinden
kaynaklanmaktadır.
İnsan eylemlerini yöneten değerler üç gruba ayrılır:
- Yüksek Değerler: Sevgi, inanmak, sözde/eylemde doğruluk,
çalışkanlık, masumiyet, dürüstlük, insaflı olmak, dostluk, vefa, güven,
saygı...
- Araç Değerler: İlgi ve menfaat alanının değerleridir. Maddi ve
manevi servet değerleri, fayda, çıkar, kuşku, çekememe, hoşlanmak…
- Alışılan Değerler: Temelini toplum ve kültür hayatında bulan, zamanla
otomatikleşen ve doğal olarak algılanan eylemleri yöneten değerlerdir. Alışkanlıkların,
modanın, zevkin, kitle kültürünün değerleri...
Neyi Görmüştür?
İnsan, dünyada sürekli olarak gerçekleşmesini istediği, hayatı
anlamlandırışında ana amaçlarını ve bu çerçevedeki eylemlerinin anlamlı
olacağını görmüştür.
Hayatın anlamının gerçekleştirilmesi iki yönde olur:
- Kişinin kendi içinde
- Evrende
İnsanın bir bütün olarak varoluşunu gerçekleştirmesi, hem iç hem de
dış dünyasındaki başarılarıyla birlikte sağlanır. Kişinin bu bütünlük
içerisinde hayatın anlamını keşfetmesi üç farklı yolla olur:
- Eylem ortaya koyarak, yüksek değerleri yaşayarak ve araç değerler
ile alışılan değerleri bu yüksek değerlerle oluşturarak.
- Bir şeyi, bir insanı severek, bir ideale kendini adayarak, bir
insanı severek ve ona bağlanarak
- Musibet ve sıkıntılara sabrederek
Nasıl Görmüştür?
Kişi, obje ile ilişki kurmaya başlayınca fıtratından gelen varlık
koşulları ortaya çıkar. Kişi-obje ilişkisinde fıtratı oluşturan varlık şartları,
anlam kazanır. Ancak insanın temel arzularının tatmin olması için insana yardım
edecek bir rehber gereklidir. Bu yüzden vahiy, ilahi rızayı arayan insana kamil
insan olmayı hedef göstertir. Ama bunun temel şartı olan iman etme konusunda
onun fıtratına seslenir ve etkin okumayı önererek oku, düşün, anla ve yaşa der.
İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KUR’ÂN-I KERİM
İnsan, özel bir varlıktır. Onun bu özelliği, özü itibariyle her
kültür ve çağda geçerliği olan fıtratından kaynaklanır. İnsan hangi ülkede
yaşarsa yaşasın, hangi dine mensup olursa olsun, hangi eğitim derecesine sahip
olursa olsun zaman içinde değişmeyen bu fıtri imkanlara sahiptir. İnsanın
fıtratının gereği olan hayatı anlamlandırması iki yönde gerçekleşir;
- İnsanın kendinden kaynaklanan ben merkezli anlam vermesi
- Fıtri ilkeleri temel alan Fıtrat-vahiy temelli anlam vermesi
Aynı zamanda toplumsal bir varlık olan insan, fıtratından kaynaklanan
bir sebeple doğayla kurduğu doyurucu ilişkiyi, toplumla da kurmak ister. Hem
kendi varlığı hem de içinde yaşadığı toplumun devam edebilmesi için bir takım
kurallara ihtiyaç duyar. Olaylar karşısında, nasıl davranması gerektiğini, onu
denetleyen yasalar ve kurallar sayesinde bilmek ister. Böylece doğru-yanlış,
iyi-kötü ya da güzel-çirkin gibi kavramlar sistemi oluşturur.
Hayatı anlamlandırmanın temelinde, “insan olarak var olmanın
şartlarını her bireyin bilincinde oluşturmak” varsayımı yatar. Bu ise “insanı
anlamak”la mümkün olabilir. İnsanı anlamak da dünyayı anlamak demektir. Bunun
için insanın kendine, hayata ve evrene bir başka açıdan bakmasına,
değerlendirmesine imkân verecek “bilgi” ye ihtiyacı vardır. Çünkü insanın
fıtratında aslında farkında olduğu, bildiği bir iç varlığa sahip olma özelliği
vardır. Bu yüzden insana, anlam arayışında onun bu varlık-birliğini de tatmin edecek
bir yön gösterilmeli, bunun bilgisi sağlanmalıdır. Bu da fıtri ilkeleri temel
alan anlam vermedir.
İnsan, ben merkezli hayatı anlamlandırmada fıtratının bir kısmı ile
örtüşen ama asla tamamını kapsamayan bir hayatı anlamlandırmaya erişir. Bu,
insanın gerçekleştiremezse yaşayamayacağı fıtri çabasıdır. Halbuki insan,
tarihsel tecrübesi ile varoluşunun “değişim” boyutunu somut bir şekilde yaşamakta,
“insan olmanın” bir “durum” olmaktan çok, bir “kemâle yürüme süreci” olduğunu
bilmektedir. Dolayısıyla insan, varoluşunu gerçekleştirip hayatını bir şekilde
anlamlandırırken bütün fıtrî imkânlarını tatmin eden, bütün varlık koşulları
ile örtüşen yani ona kendini aşma başarısını veren, bütün zamanı, her ânı
kaplayan bir anlam ufkunu aramaktadır. Allah ta insana bütün fıtri imkanlarını
tatmin etmesi, hayatı anlamlandırması için rehberler göndermiştir. Bu rehberler
getirdiği vahiy kaynaklı ve “Tevhid” temelli mesajlarla, her çağda insanın
hayatını anlamlandırma beklentisine konu olan ne varsa, o beklentilere cevap
veren bir dünya tasviri sunmuş, insanları, “Tevhid” ile hayatı anlamlandırmaya
çağırmışlardır.
Peygamberlerin getirdikleri mesajların hayatı anlamlandırmanın
temel içeriği aynı kalmış, fakat İnsan, imtihan edilmekte olan bir varlık
olması ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi olması sebebiyle varoluşunu
gerçekleştirme boyutuna ait olan uygulamada bir farklılık belirmiştir.
İşte Kur’ân-ı Kerîm de vahiy sürecinin son halkası olarak, diğer
varlıklarla ortak olduğumuz fıtrî imkânlanmızı nasıl insanileştireceğimiz
sorusuna cevap veren, bize fıtrî bütünlüğümüz içinde kendimizi öğreten vahiy
mahsulü bir kitaptır.
Kur’an insana, varlıklarla ilişkilerinde halife bilincinde olması
gerektiğini hatırlatır. Çünkü hayatta sadece kendisi yoktur. O, bu sonsuz
evrende halife olarak üstlendiği rolün sorumluluğunu yerine getirmeli, bunu tüm
varlığıyla yapmalıdır.
Aksi halde insan, diğer insanlarla hatta varlıklarla “ben-şey”
ilişkisi yaşar. Hayat, paylaşmanın olmadığı “özne-nesne” ilişkisi olarak kalır.
Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm, insandan özünü bulmasını, duygu düşünce ve davranışlarıyla
hayatı kucaklamasını yani varolma bilincinin farkına varmasını ister.
İnsandan beklenen, varlığının bütünlüğü içerisinde “bilgi”yi “nasıl”
ve “niçin” kullanacağını idrak etmesine imkan verecek vahye yönelmesidir. Kur’ân
bu konuda insanın rehberidir ve insana okumayı, tedebbür etmeyi ve ihlasla
yaşamayı önerir.
Kur’ânî hayat tecrübelerini örnek almak, mümine, hayatın Kur’an-sünnet
bütünlüğü içerisinde anlamlı kılınmasının bilgisini verir. Mümin insan, bu yaşantısında
fıtrî kabiliyetlerinin tümünü harekete geçirdiğinden kişi olarak imkânlarını
bilir ve eylem üretme ve geliştire yolunu açar. Yani Kur’an’ın insanı olmanın “kemâle
yürümenin”, hayatını nasıl anlamlandırırsa mümkün olacağının bilgisini somutlaştırır.
KUR’ÂN BİR KİTAPTIR
Kur’ân Kelimesi
Kur’ân, Hz. Muhammed’e Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilip,
bize tevatürle nakl olunan ve mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet
edilen muciz Tanrı kitabının özel adıdır. Kur’ân’ın kendini adlandırdığı
isimleri arasında en çok kullandığı isim budur.
Kur’ân sözcüğünün geldiği köklere bakılarak;
- Kur’ân, birbirine yakın harfler, kelimeler, âyetler ve sûrelerden
oluşur.
- Âyetler ve sûrelerin içerdiği anlamlar birbirini doğrular.
- Kuran’ın “Allah kelâmı” olduğuna ilişkin kanıtlar birbirine
eklenmiş olarak yer alır
- Kur’ân’daki bükümler, kurallar içiçedir.
- Kur’an’da her anlatılan şey ve her anlam, öteki anlatılanlar ve
anlamlar ile bütünlük arzeder.
- Sûre ve âyetleri hem sayfalarda toplanmış ve yazılmış hem de kalp
sayfalarında ezber olarak toplamış kitaptır.
- Kur’ân, ezber ve yazılı olarak lisanlarda okunan bir metindir,
denilebilir.
Kur’ân’ın bir diğer ismi el-Kitab ile birlikte düşünülürse:
- Kur’ân, onun lisanlarda okunmasına ve kalplerde ezberlenmesine,
Kitab ise satırlarda kaydedilip kitapta toplanmasına hem kanıt hem de teşvik
anlamı içerirler.
- İlimleri toplayan kelâm; hayatımızı anlamlandıran her türlü
mânâları ve hakikatleri, hüküm ve hikmetleri toplayan kitaptır.
- Kur’ân’ın, ilk emri olan “ikra’- oku!” sözcüğüyle aynı kökten
gelmesi de son derece anlamlıdır. Kur’ân böylece okumaya ve ilme verdiği değeri
ifade etmiş olmaktadır, denilebilir.
Öte yandan Kur’ân-ı Kerîm, bu özel adının geçtiği âyetlerde şu özelliklerine
dikkat çeker:
- Kur’ân, insanlığa yüksek ahlâkî değerleri gösteren vahiy mahsulü
bir kitaptır.
- Kur’ân, bütün özellikleri ile insanın hayatını anlamlandıran, hayat
veren bir kitaptır.
Bir Kitap Olarak Kur’ân
Kur’ân-ı Kerîm, iki kapak arasındaki yazılı yapraklardan oluştuğundan
o da bir kitaptır. Dolayısıyla onun diğer kitaplarla hem ortak hem de diğer
kitaplardan farklı özellikleri vardır.
Kur’ân’nın son derece özlü ve kapsamlı bir anlatımı vardır; az
kelime ile birçok mânâ anlatır. Kur’an insandan, bir tek Yaradıcı’nın
varolduğuna iman etmesini, fiillerini bu inanca göre düzenleyerek fıtrat ile
barışık olmasını; böylece varoluşunu gerçekleştirmeye, Allah’a imân, itaat ve
onların doğuracağı sevgi ile yönelmesini ister.
Kur’ân metni içindeki her kelimede, ilâhî bir ahenk ve musiki
kulağı okşar. O, her haliyle insan sözü olmayıp, melek vahyi olduğunu ispatlar.
Bundan dolayı o indiği zaman şairler, şiirlerini Kâbe duvarlarından
indirmişler, inananlar da inanmayanlar da onun üstüne bir söz olamayacağını
itiraf ermişlerdir. Bu âna kadar hiç kimse, onun tek bir ayetine denk olacak
bir söz söylememiştir; bundan sonra da söyleyemeyecektir. İşte bu Kur’an’ın
meydan okuyuşudur. Onun bu meydan okuyuşu sadece nüzul asrı insanına değil,
kıyamete kadar gelecek olan insana da bir meydan okuyuştur.
KUR’ÂN VAHİY MAHSULÜ BİR KİTAPTIR
Vahiy
Kur’an-ı Kerîm. Hz. Peygamber’e vahiy yolu ile inmiştir. Kur’ân’ın kendinden
bahsederken vahiy mahsulü olduğunu özellikle vurgulaması ile bu sözcüğün
içerdiği lügat anlamları arasında bir bağ vardır. Vahiy; bir bilgiyi, bir
işareti yazılı veya sözlü olarak muhataba en hızlı ve en kestirme yoldan
ulaştırmak anlamına gelir.
Vahiy, terim olarak; Allah’ın dilediği şeyleri peygamberlerine
muhtelif hallerden biriyle bildirmesi demektir.
Vahiy kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de türevleriyle birlikte 78 yerde
geçer. 72 yerde fiil halinde kullanılmış ve bu fiillerin çoğu Allah’a izafe
edilmiştir. Bunun anlamı şudur: Vahiy, ilâhî bir fiildir. Bu da; Allah vardır
ve tek’tir demektir.
Vahyin Geliş Şekilleri:
- Sadık rüya şeklinde
- Cebrail’in, aslî hey’etiyle görünüp ilâhî emri duyurması
- Meleğin görünmeden Allah’ın sözünü Pcygamber’in kalbine düşürmesi
- Meleğin insan şekline girerek vahiy getirmesi
- Hz. Peygamberin kalbine üfleme
- Uyanık iken doğrudan doğruya Allah kelâmını duymak
- Uykuda iken meleğin vahiy getirmesi
KUR’AN, AYETLER VE SURELERDEN OLUŞAN
BİR KİTAPTIR
Kur’ân-ı Kerîm’de çok geçen ve Kur’ân terimlerinin en önemli
kavramlarından biri olan âyet kelimesi; mucize, açık alamet, nişan, gözle
görülebilen, ibret, delil, belirti, hayrette bırakan görülmemiş iş ve hal gibi
anlamlara gelmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’in herhangi bir süresindeki başı ve sonu bulunan bir
veya daha fazla cümleden oluşan Kur’an birimine âyet denir.
Ayet kelimesinin Kur’anî bir kavram olarak tarifi şöyledir: Âyet;
Allah’ın varlığına ve birliğine, peygamberlerin doğruluğuna işaret eden, delil ve
mucizedir. Bu anlamda, yani Allah’ın varlığını ve birliğini anlama konusunda
ayet; İnsanı kuşatan aleme ait ayetler ve insanın kuşattığı aleme ait ayetler
olmak üzere ikiye ayrılır.
Sure ise sözlükte; yüksek yer, bir kenti kuşatan sur, yüksek rütbe,
mevki, şeref ve şan, alamet ve nişan, binanın kısmı ve katları anlamlarına
gelir. Dinî bir terim olarak ise; Ayetlerden meydana gelen, başı ve sonu
bulunan müstakil Kur’an bölümlerinin adıdır.
Kur’ân-ı Kerîm, biri diğeri tarafından kesilmiş 114 sûreye ayrılmıştır.
Bunun da bir hikmeti vardır. İnsanoğlu, uzunca yazılmış metinleri kitap, bâb,
fasıl olarak ayırarak okumaya alışmış bir mantığa sahiptir. Bundan dolayı
okuyucu için bir sûreyi okuyup diğerine başlamak daha şevk verici olmaktadır.
KUR'ÂN-I KERÎM'İN KLASİK TARİFİ VE
KUR'ÂN
Kur'ân-ı Kerîm, Kur'ân ilimlerine dair eserlerde ve fıkıh usûlü
kitaplarında âlimlerin çoğunluğunun üzerinde ittifak ettiği klasik tarife göre
şöyle tanımlanmıştır: Kur'ân-ı Kerîm, Hz. Muhammed'e vahiy yoluyla parça parça
indirilmiş, Mushaflarda yazılmış, tevatürle nakledilmiş, tilâvetiyle ibadet
edilen, mu’ciz, ilâhî kelâmdır.
Kur’an-ı Kerim’in, Kur'an isminden farklı olarak; Kur’an’da 230 defa geçen ve en çok kullanılan El-Kitab, Hak ile batılı ayırmak, felah ve selamet anlamına gelen; 6 ayette geçen el-Furkan, anmak ve hatırlamak anlamına gelen ez-Zikr gibi başka isimleri de vardır O’na verilen bu isimler, bizzat Kur'ân'da yer alır.
SONUÇ
Hayatta sürekli bir ikilem içinde sahip olamadıklarını elde etmeye çalışan, bunu gaye edinerek aslında fıtratına aykırı bir hayat sürmeye devam eden insan, hayata anlam veremeyişinin bedelini ağır ödemektedir. Biraz fıtratının gerekliliklerine doğru bakan bir insan ise hangi zamanda ya da hangi coğrafi bölgede yaşamış olursa olsun bir arayış içine girmekte, yaratılış gayesini, fıtratıyla örtüşen davranışları bulmaya çalışmaktadır. Kısaca bu arayış sonunda insanın başarıya ulaşabilmesi, “Kamil İnsan” olabilmesi; davranış ve düşüncelerinin fıtratıyla yani vahiyle örtüşmesine bağlıdır. Çünkü hidayet rehberi olarak tanımlanan Kur’an yani ilahi vahiy, insan modelinin nasıl olması gerektiğini göstermekte, insanların kendileriyle ve diğer canlılarla uyum içinde yaşayabilmeleri için kurallar koymaktadır. Allah insana bu kuralları öğretmek, hürriyet bilincini canlı tutmak için peygamberler göndermiştir. Bu peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed, Kur’an ahlakıyla ahlaklanmış, vahyin anlaşılır olması ve bu vesileyle de Kur’an’ın hedeflediği kamil insanın bununla da kamil toplumun oluşabilmesi için yaşayan Kur’an olarak insanlığa örnek olmuş ve bu değerleri iletmiştir.
AYŞE SARI
NO:13912776
YÜKSEK LİSANS
1.İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KUR'AN-I KERİM
A.İnsanın Anlam Arayışı Serüveni
İnsan;var olduğu günden bu yana sürekli olarak içinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya ve anlamaya çalışmış;ancak bu çabası içinde en az tanıyabildiği varlık yine kendisi olmuştur.İnsandaki bu anlama merakı ve öğrenme arzusu;insanı insan eden büyük kuvvettir.
Tarihten önceki zamanlardan bugüne değin bütün insanlardaki bu inanma ve anlamlandırma hali aynıdır.Çünkü insanın anlam arayışı;onun fıtri bir kabiliyetidir.Herkes bunu kendi başına bulmalı ve bulduğu cevabın gerektirdiği sorumluluğu üstlenmelidir.Yani ''inandım!iman ettim'' sözünün sorumluluğunu taşımalıdır.Ancak o zaman bu anlam,kişinin anlam talebini doyurur.İnsanın bu kabiliyeti kendi idealleri ve değerleri için yaşama,hatta onların uğruna ölme gücü verir.
Her bir bilgi,ondan bize bir taraf,bir görünüş sunmakta ve fıtratı yani kendimizi tanımamıza imkan vermektedir.
B.İnsanın Anlam Arayışı Nasıl Gerçekleşir
''Anlam'' kelimesine sözlüklerde ifade edilen,anlaşılan şey;ruh,biçim ve kalıp dışında kalan öz,cisimle ilgili olmayan hal;yalnız işaretlerin değil,fakat aynı zamanda şeylerin ve olayların işaret ettiği şey karşılıkları verilmiştir.İnsanın anlam arayışı tabirindeki anlam sözcüğü ise insanın bütün yapıp-etmelerini yöneten,insanın somut varlık-bütününe ait,bu varlık-bütününde temelini bulan varlık-koşullarından birini ifade etmektedir.
O halde anlam,insan gerçeğinin bir olgusudur.
Gören,insandır.İnsan,reel bir dünyada ve onun gelip geçici reel olayları içinde yaşar.İnsanın hayatı akıl içindedir.O,bu akış içerisinde yaşadığı reel durumların içinden sıyrılıp çıkmaya yönelen eylemler,ameller içerisinde bulunur.Bu eylemleri,amelleri ile herhangi bir şeyi gerçekleştirmeye,herhangi bir şeye şekil kazandırmaya,hayatını anlamlı bir uğraşla doldurmaya çalışır.Her gerçekleştirme,anlam ve değerlerle bezenmiştir.Yani insan,eylemlerinin anlamını sorar.Aksi halde insan,anlamsızlık duygusunu yaşar.
Eğer insan,eylemlerini gerçekleştirirken engellerle karşılaşırsa, o zaman eylemlerine verdiği anlam kendiliğinden ortaya çıkar;insan ya bu engelleri ortadan kaldırmaya çalışır ya da bu engellerle karşılaşmayan bir başka yol seçer.Her iki halde de insan,yeni bir yolda yürümek zorundadır.
2.Neyde Görmüştür?
Onda anlam görmesi söz konusu olan şeyde görmüştür.
kişinin bir şeyde anlam görmesi,onun gerçeklikle yüzleşmesi ve varoluşunu gerçekleştirmesidir.kişinin var oluşu ise obje ile ilişki kurarsa başlar.Bu temasla ferdin özünü oluşturan unsurlar içerik kazanır. Aksi halde fert ancak bir öz olarak kalırdı,ortaya çıkamazdı.
Bu sebeple anlamlı yaşamak,bir anlam yaratma ve bu anlamı hayata katma yoludur.Onun için yüzeysel bakışla en alçalmış görünen bir kişi hayatına anlam katabilirken,bir ülkenin kralı anlamsız bir hayat sürebilir.
Bunun sebebi,bütün insanların,objeyi kavrayışlarında ve algılayışlarındaki anlayış derecesinde farklılık vardır.Ayrıca insanların bilgi seviyesi ve içinde yaşadığı zaman mekan şartları birbirinin aynı değildir.
3.Neyi Görmüştür?
İnsan,dünyada sürekli olarak gerçekleşmesini istediği,hayatı anlamlandırışında temel aldığı değerlerden kaynaklanan ana amaçların ve bu çerçevedeki eylemlerinin değerli olacağını görmüştür.Hayatın anlamını gerçekleştirmesi iki yönde olur.
1.İç dünyada(kişinin kendi içinde )
2.Dış dünyada (evrende)
İnsanın bir bütün olarak var oluşunu gerçekleştirmesi,hem iç hem de dış dünyadaki başarılarıyla birlikte sağlanır.birinin eksikliği anlamsız olur.kişinin bu bütünlük içresinde hayatın anlamını keşfetmesi üç farklı yoldan gerçekleşebilir.
1.Amel eylem ortaya koyar.
2.Bir şeyi bir insanı severek
3.Musibetlere,sıkıntılara sabrederek
4.Nasıl Görmüştür?
Kişi,obje ile ilişki kurmaya başlayınca fıtratından gelen imkanlar /varlık koşulları ortaya çıkar.Bunlar;
1.Ana zihniyetler
2.Akıl yürütme ve
3.Alış zemini üzerinde hareket eder.
Kişi- obje ilişkisinde fıtratı oluşturan bu ve diğer varlık şartları, içerik/anlam kazanır. İşte insanın anlam vermesi değer görmesi yani varoluşu, bu şekilde gerçekleşir.Zihniyet, insan zihnin içinde hareket ettiği ortamdır.Her insanda ortak olan akıl yürütme yolları içinde hareket ettiği ortama göre içerik kazanır. İnsanın akıl yürütmeleri biçimseldir, belli kalıplar içerisinde hareket eder. İşte bu şekil, bu biçim her insanda aynıdır. Akıl yürütmeler içerik kazanınca farklılıklar başlar.
İnsanda iki arı ana zihniyet vardır.
1.Büyüsel ( magique) zihniyet
2.Olgusal-eleştirisel (critique) zihniyet
ZİHİN FAALİYETİNİ OLUŞTURAN EYLEMLER
objenin bilgisini edinme
ZİHİN mevcut bilgilerle yeni bilgiler edinme
FAALİYETİ bilgileri farklı yol ve şekillerle dışarı aktarma
C.İnsanın Anlam Arayışı ve Kur'an-ı Kerim
''İnsan anlam arayışı'' sorusunu doğrudan sormasa da her düşünsel çabanın temelinde bir anlam arayışı olduğu konusu, önceki iki başlıkta yeterince vurgulandı. Buna göre insan, başka hiçbir canlıya benzemeyen özel bir varlıktır. Onun bu özelliği, özü itibari ile her kültür ve çağda geçerliliği uygulanabilirliği olan fıtratından kaynaklanır.
Kişi ister eğitim görmüş ister görmemiş olsun. ister Budist ister Müslüman olsun,ister kadın ister erkek olsun bütün insanlar bu fıtri imkanlara sahiptirler. bu fıtri imkanlar zaman içinde değişmez.Ancak insanın bu fıtri imkanlarını gerçekleştirmesi ve onlara etkinlik kazandırmasında, hayatı anlamlandırmasından kaynaklanan farklılıklar vardır.İnsanlar, her belirli durumu değeri farklı bir yönde anlamlandırabilir.Onun için her belirli durumda fertlerin ortaya koyduğu şu veya bu eylem,hayatını anlamlandıran değerlerin ışığında oluşan amaçlarını,hedeflerini,planlarını gerçekleştirmeye yöneliktir.
SONUÇ:
İnsan bu hale kendini ne kadar çok verirse o kadar insan olur.Yani fıtri kabiliyetlerini o oranda fazla gerçekleştirir.Bütün insanlar hayatı bu şekilde anlamlandırırsa ''salih toplum''oluşur.
Bu,insanın fıri-vahiy temelli kendini gerçekleştirme halidir.Asla kolay ve ulaşılabilir değildir.Bundan dolayıdır ki Kur'an,insanları bu yola yönlendirmek için iki dereceli bir hitap metodu kullanır.
1.Derece:Allah rızası,mutluluk:(Ehlullah)
2.Derece:Sevap ve ceza:(Ehlu'l-ahira)
İnsanın ''iman ettim'' deyip hayatını vahiyle anlamlandıracağı sözünü vermesinin ardından ikinci derecedeki hitaba hak kazanmayan yoktur.Birinci dereceden hitaba mazhar olabilmek,herhalde büyük bir ''kemal'' seviyesini kazanmaya bağlıdır.
Sonuç olarak Kur'an, insandan zihniyetini Kur'an ile inşa ederek Kur'an'ın insanını gerçekleştirmesini bekler.Ancak bu,kalıplaşmış bir hayatı anlamlandırma değildir.Onun için Kur'an da her insanın Allah rızası yolunda varoluşunu gerçekleştirmesindeki farklılığa işaret edilmiş,yolumuz ''tekil'' sözcüğü değil yollarımız''çoğul'' sözcüğü kullanılmıştır.Bu sebeple vahiyle hayatı anlamlandırmanın tek şekli yoktur.Müslüman kültüründeki fıkıh ve kelam ekollerini bu bağlamda değerlendirmek yerinde olur.
A.Kur'an Bir Kitaptır
1.Kur'an Kelimesi
Kur!an Hz.Muhammed'e Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilip,bize tevatürle naklolulan ve mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz Tanrı kitabının özel adıdır.Kur!an sözcüğünün geldiği köklere bakılarak sözlük anlamına göre tanımı yapılabilir ve Kur!an hakkında şunlar söylenebilir:
-Ayetler ve surelerin içerdiği anlamlar birbirini doğrular.
-Kur'an da ki hükümler,kurallar iç içedir.
-Kur'an da her anlatılan şey ve her anlam,öteki anlatılanlar ve anlamlar ile bütünlük arzeder.
-Kur'an ,onun lisanlarda okunmasına ve kalplerde ezberlenmesine,Kitap ise satırlarda kaydedilip kitapta toplanmasına hem kanıt hem de teşvik anlamını içerirler.
-Kur'anın ilk emri olan oku sözcüğüyle aynı kökten gelmeside son derce anlamlıdır.Kuran böylece okumaya ve ilme verdiği değeri ifade etmiş olmaktadır.O Halde insanın var oluşunu gerçekleştirme de okuma eylemi en temel unsurdur.
-Kur'an,insanlığa yüksek ahlaki değerleri gösteren mahsulü bir kitaptır.
-Kur'an,bütün özellikleri ile insanın hayatını anlamlandıran,hayat veren bir kitaptır.İşte Kutsal Kitabımız,daha adında bize kendini tanıtmaktadır.Tanrı,insan''sistemi''düzgün kullanabilsin diye dünya,hayat,evren karşısında takınacağı ve bütün varlılarla paylaşacağı tavra ait ilkeleri toplamakta,birbirini tamamlayan ifadelerle birleştirerek insana ''oku''ması için bildirmektedir.
Kur'an-ı Kerim,iki kapak arasındaki yazılı yapraklardan oluştuğundan o da bir kitaptır.Dolayısıyla onun herhangi bir kitapla hem ortak hem de hem farklı özellikleri vardır.
Kur'an-ı Kerim'in içeriği:
1.Kur'an'ın bu i'caz özelliği,diğer i'caz yönleri ile bir bütünlük arz eder.Mesela üslubu ile.Kur'an'ın son derece özlü ve kapsamlı bir anlatımı vardır.
Kur'an insandan öncelikli olarak bir tek Yaratıcının var olduğuna iman
etmesini,bütün yapıp-etmelerinin bu inanca göre düzenleyerek fıtrat ile barışık
olmasını;böylece var oluşunu gerçekleştirmeye,Allah'a iman,itaat ve onların
doğuracağı sevgi ile yönelmesini ister.Onun için Kur'an'ın ilk suresi
''Fatiha''dır.Bu surenin muhtevası,Kur'an insanının imajını,tasvirini açık bir
şekilde vermektedir.Kur'an'ın bu mu'ciz muhtevasının elbette en temel konusu
''Tevhid'' inancıdır.
B.Kur'an Vahiy Mahsulü Bir Kitaptır
1.Vahiy Kelimesi
Mukaddes Kitabımız Kur'an-ı Kerim,Hz Peygambere vahiy yoluyla inmiştir.Kur'an'ın kendinden bahsederken vahiy mahsulü olduğunu özellikle vurgulaması ile bu sözcüğün içerdiği lügat anlamları arasında bir bağ vardır.
2.Vahiy Kavramı
Vahiy,dini bir terim olarak,Allah'ın dilediği şeyleri peygamberlerine muhtelif hallerden biriyle bildirmesidir.
Kur'an,ilahi vahye,zaman,mekan,milliyet itibariyle hiçbir kayıt koymaz.Tam tersine,her kavmin şu veya bu zamanda ilahi vahye muhatap olduğunu beyan eder.Ona göre ''ilahi vahye''imandan maksat Kur'an'a iman etmekle sınırlı değildir;herhangi devirde,herhangi millete gönderilen ilahi vahye de imandır.
SONUÇ:Artık Hz.Muhammed,aldığı vahyin hayatı anlamlandırmada canlı örneği ve önderdir.Hz.Peygamber vahye mazhar olmak üzere kabiliyetli kılınınca vahiy üzerinde düşünmeye hazır bir beşer haline gelmiştir.Bunun sonucunda gelen vahyi hem fıtratında bulunan anlama aynalarına yerleştirmesi hem de hafızasına yerleştirmesi kolaylaşmıştır.
C.Kur'an,Ayetler ve Surelerden Oluşan Bir Kitaptır
1.Ayet Kelimesi
Ayet kelimesinin birbirini gerektiren anlamlarından hareketle dini terim olarak ifade ettiği anlamlar şunlardır.
1-DELİL
2-MUCİZE
3-KIYAMET ALAMETLERİ
4-KUR'AN'IN TAMAMI VEYA BELLİ BÖLÜMLERİ
2.Ayet-Vahiy
Kavramları İlişkisi
Ayet kelimesinin Kur'ani bir kavram olarak tarifi şöyledir:
Ayet,Allah'ın varlığına ve birliğine,peygamberlerin doğruluğuna işaret eden delil ve mucizedir.
İNSAN AÇISINDAN AYET:İnsan,ayete muhatap olan bir varlıktır.
İnsan,ayeti incelemesi gereken,ayeti inceleme görevi olan
varlıktır.
O halde ayet, insanı Allah'a yönelten,O'na gidişinde iz ve işaret veren her şeydir.
Yüce Allah'ın varlıklara fıtrata uygun hareket etme metodunu vahyetmiş olması,hayatın anlamının gerçekleşmesi için gerekli bir durumdur.İşte bu varlıklardan birisi olan insan,''kendi varlığının farkında olma''fıtri kabiliyeti ile diğer varlıkları anlayacak ve onları kullanacaktır.
Kendi varlığından veya evrendeki bir varlıktan ibret alan,delil gören,mucize sayan,hayrette kalan insan,yani varlık ve oluştaki''kevni ayet''i gören insan,Kur'an'ı Kerim'i okuduğunda bu yete delil olan,onu şerh eden''kavli ayet''in karşılığını bulacaktır.
3.Sure Kelimesi ve Sure Kavramı
-Yüksek yer,bir kenti kuşatan sur
-yüksek rütbe
-mevki
-şeref ve şan
-alamet ve nişan
-binanın kısmı veya katları
Sure kelimesi dini bir terim olarak şu anlamdadır.Ayetlerden meydana gelen,başı ve sonu bulunan müstakil Kur!an bölümlerinin adıdır.Başlangıçta sure,Kur!an anlamında kullanılırdı.Sonradan sure,yukarıdaki anlamda kullanılmıştır.Kur'an da bütün yazılı vahiyleri içine alan mushafın adı olmuştur.
SONUÇ:
Elde edemedikleriyle,elde ettikleri arasında sıkışan insan,hayata anlam veremeyişinin bedelini ağır ödüyor.Tarih sürecinde değişse de manzara,çıkmazlar değişmiyor.Bir ''insan modeli''aranıyor,''bir hayat şekli''irdeleniyor.Sonuçsuz çabaların bize söylediği şu:İnsan,sadece vahyin insan modelinde fıtratı ile buluşabilir.Çünkü ancak tevhid temelinde yükselen değerler,hayatla bütünleşmekte ve onu anlamlı kılmaktadır.
Farkında olsun yada olmasın,insan fıtratını arıyor.Bu anlam arayışının fıtratla kesiştiği noktalar,Kur'an'ın öngördüğü insanın yalnızca bir yönüne işaret ediyor.''Kur'an insanı''nın bir başka deyişle''kamil insan''ın gerçekleşmesi ise hayattan beklentilerin tümünün fıtratla ve vahiyle örtüşmesini gerektiriyor.Bu çalışma ''Kur'an nedir?''sorusunu bu amaçla sormakta ve cevabını,Kur'an'ın yaşanılır kılınması için telif edilmiş olan Kur'an ilimlerinden yararlanarak aramaktadır.Bunun için Kur'an-ı Kerim'e insan hayatını anlamlandıran ilahi cevap olarak yaklaşmaktadır.Çünkü Kur'an-ı Kerim,kendini ''hidayet rehberi''olarak tanımlamakta,insan modelinin nasıl olacağını göstermekte,insan-hayat-tabiat-evren bütünlüğünün gerçekleştirilmesi için kurallar koymaktır.
İSA
TÜNÇ
YÜKSEK
LİSANS ÖĞRENCİSİ
ÖĞRENCİ
NO: 13912773
KUR
‘AN VE BAĞLAM KİTABININ HULASASI
BİRİNCİ KİTAP
KUR’AN’IN
ANLAŞILMASINDA ESBAB-I-NÜZUL’ÜN ROLÜ
Kur’an-Kerim’in etkinliği kıyamete kadar sürdürecek en son vahiydir.
Esbab-ı Nuzul ilmi, Kur’an-ı Kerim-i pasif bir düşünce metni biçimi olmaktan
çıkarıp, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak etkin bir gerçekliğe ve insanlığa
yol gösterecek hidayet rehberine dönüştürmüştür. Bu bağlamda Kur ‘anın anlaşılmasında
usul ilminin yanında özellikle esbabı nuzül konusunun önemi kavranıldı.
1.BÖLÜM
KUR’AN
İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZÜL İLMİ
Esbâb-ı Nüzûl İlmi“Usûlü’t-Tefsir” veya“Ulûmü’l-Kur’ân” konuları içinde mütâlaa
edilmiştir. Kur’an ilimleri konusu Kur’ân’la ilgili veya Kur’ân’ın içerdigi
ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur’ân’ın en doğru şekilde anlaşılmasına
yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.
Esbabab-ı Nüzül İlmi nakli
ilimlerdendir. Dolayısıyla bilgin sahabiler nuzul ortamında bizzat yaşamış, o
ortamın olaylarının içinde bulunmuş ve olayların meydana geliş sebeplerine
yani Kur’an-ı Kerim tarihine bizzat tanıklık etmiş ve kendinden sonraki
nesillere aktarılmasına büyük çabalar göstermişlerdir. Tabiin döneminde de
esbab-ı nüzüle verilen ehemmiyet devam etmiştir. Dolayısıyla başlangıçta tefsir
ilmi esbab-ı nüzülü bilmek ile eş tutulmuş ve‘Tefsir ilmi esbab-ı nüzülü bilmekten ibarettir.’denilmiştir.
2.
BÖLÜM
KUR’AN-I
KERİM’İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRMESİNİN
SONUÇLARI
Esbab-ı nüzül rivayetlerinin Kur’an’ın
anlaşılması sürecinde değerlendirilmesinde bu tutumların doğuracağı birçok sonuç
olması tabiidir.
A.
Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul ’un yetersiz kalma sebepleri
Esbab-ı nüzul rivayetler
açısından yetersiz olabilir. Bu da senette inkita olup olmamasına bağlı oalarak
bir eksiklik doğurabilir.
Senedlerin hazf edilmesi veya rivayet
lafızlarına dikkat edilmemesi nedeniyle yetersiz kalabilir.
Taaddüt-taahhür
açısından yanlış değerlendirme yapılması da sebepleri doğuran unsurlardandır.
Esbab-ı nüzul Umum değil husus ifade ettiği anlamı
verilmesi çabalarıdır.
Tarihi gerçekler ile
zamansal uyumsuzluk bir başka sebebi teşkil eder.
Kur’an’ın
Anlaşılmasında Esbabı Nüzul Rivayetlerinin Doğurduğu Olumsuz Sonuçlar
Esbab-ı Nüzulde bazı tarihi uyuşmazlıklar göze çarpmaktadır. Tarihi
olaylarla uyuşmayan bu nakillerin tahkiki yapılmadan bazı tefsirlere girdiği
görülmektedir. Nüzul sebepleri fırkaların
ortaya çıkmasında rol oynayan amillerden biri olmuştur.
Nüzul sebeplerinin kendi muhtevası içinde bazı karışık ve izahı güç
meseleleri bulunmaktadır. Bu karışıklık ve güçlük, nüzul sebebini ve
hadisesini, Rasulullah veya ondan sonraki dönemlere de dayandırma anlayışından
kaynaklanmaktadır.
3.BÖLÜM
ESBAB-
NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbab-ı nüzul
rivayetlerinin yeniden ele alınıp değerlendirilmesi ve Arap dilinde kasıt ve
manayı araştırıp, ifade ettiği manayı belirlemek gerekir. Kur’an’ın
anlaşılmasında zahir nassların, mücmel naslardan ayırt edilerek değerlendirilmelidir.
Bu yeni yaklaşımlar ele
alınırken;
kur’an-ı kerim’in
bütünlüğünün dikkate alınması
siyak-sibak‘ın
gözönünde bulundurulması değerlendirmeyi daha nesnel hale getirir.
Esbabı
Nüzul Ve Tarihsellik Kavramı
Kur’an-ı Kerim sadece
tarihi varlık koşuluyla değil bütün varlık koşullarıyla uyumlu ve koşullara
cevep veren bir ilahi mesajdır.
İKİNCİ
KİTAP
SA’LEBE
KISSASI
Çerçevesi çizilen yeni
esbab-ı nuzûl yöntemi ışığında bir örnek olsun diye sâ‘lebe kıssaı ve bu
konudaki sebebi nüzuller ele alınmıştır. Bu sebeple esbab-ı nüzul ,nüzul zamanı
ve ortamında meydana gelen Kur’an-insan ilişkisini gösteren olaylardan oluşan
süreçtir. Bu süreçteki olayları bilmek Kur’an’ı anlamada ve
anlaşılmasında önemli bir yer alır.
3.KİTAP
TARİHSELLİK
VE ESBAB-I NÜZUL
HADİS ESERLERİNDE TEFSİR RİVAYETLERİ
ZEYNEP ARSLAN
YÜKSEK LİSANS NO: 13912774
A.Kur'an'ın anlaşılması hayatı anlamlandırmasında kur’an ilimlerine yeni bir yaklaşım ihtiyacı
Son peygambere gönderilen ilk vahyin ‘’oku’’ olması oldukça anlamlıdır.Kur'an, insandan okunmasını, tedebbür edilmesini ,anlaşılmasını ,fikri ve amelî olarak ihlasla açıklamasını ister. Bu noktada biz en güzel örnekliği ise şüphesiz Hz. Peygamber yapmıştır. O hem amelleriyle hem de sözleriyle Kur’an’ı tefsir etmiştir. Kur’an’ın yaşanabilirliğini, hayat ile içiçe geçmişliğini gözler önüne sermiştir. Sahabe de tabiun da Kur’an’ı hayata tatbik etmiş ve böylece hayatı anlamlandırma çalışmıştır.Alimler de Kuran’ın anlaşılması ve açıklaması sağlayacak ilimleri tespit etmek amacıyla Kur'an ilimlerini tedvin etmişlerdir.Böylece Kur’an’ı ilmi ve ameli yönleri ile birlikte ele alarak öğrenme ve öğretme ilkesini gerçekleştirmeyi amaçlamıştlardir. Bu ilimlerin her biri Kur’an’ın anlaşılmasında önemli rol oynamıştır
B. Araştırmanın amacı ve metodu
Bu
çalışmanın amacı insanın anlam arayışına Kur’an ve Kur’an ilimleri çerçevesinde
yeni anlamalarla bir tespit ve açılım getirmektir. Bu eserde birinci bölümde
insanın anlam arayışı sorunu ,ikinci bölümde ise bu konu ve çerçevesinde Kur'an
ilimleri’nin temel kavramları ele alınmıştır.Böylece Kur’an’ın insan hayatına
rehber olduğu ve bu hayatı anlamlandırmak için inmiş olduğunu vurgulamak
istemiştir.Ayrica okuyucunun,anlama yönelerek Kur’an ve Kur’an ilimleri
hakkında genel olarak bilgi sahibi olması amaçlanmıştır.Bilginin sadece
ezberlenmesi değil ,kullanılması, hayatla bütünleştirilmesi hedeflenmiştir.
I. İnsanın anlam arayışı ve kur’an’ı kerim
A. Insanın anlam arayışı serüveni
İnsan yeryüzünde var olduğundan beri kendini,dünyayı ,dünyadaki varlık ve nesneleri ,bunlar arasındaki ilişkileri ,düşünceleri, duyguları, inançları, isteklerini ve evreni anlamaya ve tanımaya çalışmıştır. Bu arayış sırasında birçok cevapla karşılaşmış ve bu cevaplarla hayatını anlamlandırmış, farklı açıklamalarla tatmin olmuştur. Sahip olduğumuz her bilgi bu çerçevede bize kendimizi tanıtma fırsatı vermiştir.
B. Insanın anlam arayışı nasıl gerçekleşir?
‘’Anlam’’kelime
olarak ifade edilen, anlaşılan şey, iç,ruh,kalıp dışında kalan özdür.İnsanın
anlam arayışı ifadesindeki anlam, insanın bütün yapıp etmelerini yöneten,insanın
somut varlık bütününe ait, bu varlık bütününde temelini bulan fitri imkanlardan
birini ifade etmektir
Anlam; görülen ,bilincine varılan ve inanmayı
içeren bir şeydir.Gören insandır ve eylemleri ile herhangi bir şey
gerçekleştirmeye ve hayatını anlamlı kılmaya çalışır.İnsanın bir şey de anlam
görmesi onun gerçeklikle yüzleşmesi ve
varoluşunu gerçekleşmesidir. Anlamlı yaşamak, bir anlam yaratma ve bu anlamı
hayat katma yoludur.Kişinin hayatı anlamlandırırken objeyi kavrayışı,bilgi seviyesi, anlayış farkı ve içinde yaşadığı
kültür etkili olur.Bu sebeple herkes bir durumu birbirinden farklı anlamlandırabilir
ve bu çerçevede ortaya koyduğu eylemlerde farklılaşabilir. insan eylemleri ise
değerler tarafından yönetilir.Bu değerler;yüksek değerler ,vasıta değerler ve
alışılan değerlerdir.
Yüksek değerler;
sevgi, inanmak ,masumluk ,dürüstlük vb.dir.Bu değerlere doğuştan sahip olunur.Bu
değerlerin topluma hâkim olması mutluluk getirir.
Araç değerler;
her türlü maddi manevi degerler ,ekonomik ve teknik değerlerdir. Araç
değerlerin, yüksek değerlere müdahalesi ise dünyevileşme ve yabancılaşma ile
sonuçlanır.
Alışılan değerler;alışkanlıkların, modanın ,kitle kültürünün degerleri dir.Bu üç grup arasında gerçekleştirebilmeleri açısından bir fark yoktur.İnsan bunlardan biri ile hayatını anlamlandırır.İnsanın hayatı anlamlandırması hem iç dünyada ,hem de dış dünyada gerçekleşir Hayatın anlamını keşfetmesi ise 3 şekilde olur:
a. eylem ortaya koyarak
b. Bir şeyi bir insanı severek
c..Musibetlere sabrederek
İnsan obje ile
ilişki kurmaya başlayınca ,fıtratından gelen ana zihniyetler ,akıl yürütme ve
alış zemini üzerinde hareket ortaya çıkar.
Zihniyet ; insan
zihninin içinde hareket ettiği ortamdır.Her insanda ortak akıl yürütme yolları,
içinde bulunduğu ortama göre muhteva kazanır ve böylece farklılaşmalar başlar.İnsanı
yönlendiren bu akıl yürütmeler değil,kavramlar ve kavramlara verdiği
anlamdır.İnsandan iki ana zihniyet vardır.Bunlar; büyüsel zihniyet ve olgusal
zihniyettir. Bu ikisi birbirinin devamı olmadığı gibi ,bir insanda iki ayrı
dönemde gerçekleşebilir.Ana zihniyetler ,insanın fıtrî koşullarıdir.Temel
zihniyetler ise insanın özünde ,tutumlarıyla ve varoluşu ile ilgilidir.Özün
içeriğinin sürekli olarak değişmesi bir zihin faaliyetidir.Zihin faaliyetini ,objenin
bilgisini edinme ,mevcut bilgilerle yeni bilgi edinme, bilgileri farklı yol ve
şekillerle dışarı atma oluşturur.
Insanın
varoluşunun sebebi bilgidir.Fakat bireylerin bilgiyi alışlarında farklılıklar
vardır.Bu insanların farklı farklı alış gücü ile dünyaya gelme lerinden
kaynaklanır.İnsanlar alış gücü çerçevesinde bilgilerle tutumlar içerisinde
bulunurlar.Sahip olunan bilgiler nesilden nesile aktarılır, büyür ve
gelişir.Bunun sonucunda kültür oluşur.Kültür, insanın kendini gerçekleştirme
sürecidir.Din,felsef, bilim vb. insanın hayatı anlamlandırma sürecindeki
çeşitli alanlardır.İnsan kendisini ve çevresini anlayamazsa, dış dünyayı tehlikeli bir alan olarak görür ve bu insanın gerçekleri algılamasını ve
kendisini yaşayabilmesini engeller, üretimini köreltir.
Insanın
hayatının anlamı bulması için ona yol gösterecek bir rehberin olması gerekir.Bu
rehber, insana içinde bulunan ,özlediğini ve ihtiyacı olduğu şeyleri fark
ettirmelidir.İşte vahiy insana bu gerçeği fark ettirir ve kamil insan olma
hedefini gösterir.Bu hedefe ulaşmak için de insanın okuması, düşünmesi ,anlaması
ve yaşaması gerektiği üzerinde durur.
C. insanın anlam
arayışı ve kur an ı kerim
İnsanın fıtrî
kabiliyetlerinin kaynağı ya ‘’tabiat’’ ya da ‘’tanrı’’ dır.İnsanın hayatı
anlamlandırmasıda bu çerçevede iki şekilde olur.
1.’’Ben merkezli ‘’anlam
verme
2.’’Fıtrat
vahiy temelli’’ anlam verme
Ben merkezli
anlam verme de insan içinde bulunduğu toplumun ve tabiatın bir parçası, aynı
zamanda onlardan bağımsız olan bir varlıktır.Doğayla başbaşa olmaktan mutluluk
duyan insan, bunu toplumla sağlamak istediği zaman bir ikilem yaşar ve toplumda
aradığını bulamaz.Bu durumdan kurtulmak içinse hayatına bir anlam arar.Bu
anlama ve anlamlandırma da iyi kötü ,doğru yanlış vb konularda kavramlar
sistemi oluşturur ve böylece bir zihniyet edinir. Bütün filozofların hayatı
anlamlandırma yöntemi bu şekilde değerlendirilebilir.Onların ortaya koymuş
oldukları anlamlandırmalar ,hiçbir zaman büyük insan topluluklarını harekete
geçirmemiştir.Çünkü sadece kendi zihniyetlerini
yansıtır.Oysa her hayatı anlamlandırmanın temelinde,’’ insan olarak
varolmanın şartlarını her bireyin bilincinde oluşturmak’’ varsayımı yatar.Bu da
insanı anlamak ile olur ki ,bunun içinde,insanın kendine ve evrene farklı
açılardan bakmasını sağlayacak bilgiye ihtiyacı vardır.Bu bilgi ise ancak fıtrî
ilkeleri temel alan anlam verme ile
gerçekleşir.
Ben merkezli
hayatı anlamlandırmayla ancak fıtratın bir kısmı ile örtüşen ,ama tamamını
kapsamayan bir hayatı anlamlandırmaya ulaşılır.Bu insanın kendine ermesidir ve
insan böylece fıtrî kabiliyetlerini kilitler.
Fıtrat vahiy
temelli anlam verme de ise;Allah , insanlığın fıtrata uygun anlamlandırmalar
gerçekleştirebilmeleri için ,rehberler ,peygamberler
göndermiştir.Peygamberlerin getirmiş oldukları içerik aynı kalmış ,fakat
uygulamalarda bazı farklılıklar olmuştur.Bunun sebebi ,insanın Allah'ın
yeryüzündeki halifesi olması ve sorumluluğunu üstlenmiş bir varlık olmasıdır.Halife
olan insandan istenen, hayatı dolu dolu yaşaması ve hayat tarafından
sorgulanışında başarılı olmasıdır.Ayrıca bütün varlıklarla ilişkisinin halife
bilinci çerçevesinde oluşması gerektiğidir.
Kur’an
insandan özünü bulmasını,duygu ,düşünce ve davranışlarında hayatla iç içe
olması ve var olma bilincinin farkına varmasını ister.
II. Kur
an nedir?
Kur’an’ı Kerim , Hz. Muhammed'e
vahiy yoluyla indirilen,bize tevatürle gelen ,okunması ile ibadet olunan , muciz Allah kelamdır.
Kur’an ‘ın
amacı, insanlara hidayet rehberi olmak ve böylece insanın hayatını
anlamlandırmaktır.Kur’an, insanın varoluşunu gerçekleştirecek, bütün fıtrî
imkanları ile örtüşecek ,insanın Allah’a yakınlaşmasını sağlar.
Vahiy; bir bilgiyi, bir işareti yazılı veya sözlü
olarak muhataba en hızlı yoldan ulaştırmak anlamına gelir.Vahiyler ;sadık rüya
şeklinde ,Cebrail’in asli suretinde gelmesi,Allah’ın sözünü peygamberin kalbine
düşürmesiyle ,meleğin insan şekline
girmesiyle ,Hazreti Peygamber'in kalbine üflemesiyle, uykudayken meleğin vahiy
getirmesi ile gerçekleşmiştir.Hazreti Muhammed (s.a.v.) çeşitli şekillerde
almış olduğu bu vahyi ,hayatını anlamlandırma da uygulamış ve tüm insanlık için
örnek olmuştur.
Ayet; delil ,açık
alamet ,mucize ,belirti ,hayrette bırakan
şey anlamlarına gelir.Terim anlamı
olarak ise ,Allah’ın varlığına ve birliğine,peygamberlerin doğruluğuna işaret
eden delil ve mucizedir.Ayet ,insanı Allah'a yönelten her şeydir.Kur'an hayatın
içinden bir ilmi ayettir.Kur'an tüm insanlığın anlayacağı ve insanın onunla
kendi hayatını anlamlandıracağı şekilde nazil olmuştur,
Sonuç olarak,
ancak Kur'an bir insan modelinin nasıl olması gerektiğini göstermekte ve kâmil
insan hedefini ortaya koyarak, insanın anlam arayışında ona hidayet rehberi
olmaktadır.
İBRAHİM
UÇAN
YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ
ÖĞRENCİ NO:13912777
KUR’AN NEDİR?
-İNSANIN ANLAM ARAYIŞI-
Kur'an-ı Kerim, hayatın, reel olanın, bizzat
yaşadığımızın değişen safalarını yönetme kabiliyetine sahip ve her asra hitap edecek yeterlikte yegane semavi
kitaptır. Kur'an Kerim insandan;
Okunmasını, üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını,ihlasla açıklanmasını istemekle ve muhataplarını buna teşvik etmekle
zikredilen amacın gerçekleşmesini bizzat desteklemektedir.
Hz.Peygamber ve Sahabe, Kur'an-ı Kerim'i hem
sözleriyle hemde eylemleriyle tefsir etmişlerdi. Yani Kur'an-ı yaşanan hayata
uyarlamışlar, onun ahkamını/buyrultulrını elle tutulur, gözle görülür hale
getirilmişlerdi. Bu gelecek nesillerinde uyması ve gerçekleştirmesi gereken bir
görevdi. Bu sebeple tedvin dönemi ve
sonrasında alimlerin, Kur'an ilimlerini tedvin etmelerindeki ortak gaye
Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasına, içerdiği manaların açıklanmasına yarayacak ve
vesile olacak ilimleri tespit etmek olmuştur. Bunun
gerçekleşebilmesi için Kur'an ilimlerinin, doğuşu ve tarihsel gelişimi,iç
işleyişi,bu iç işleyişin Kur'an-ın anlaşılmasına ve Kur'an-ın anlaşılmasının iç
işleyişe etkisi ortaya konulmalıdır. Yani Kur'an ilimleri bütün yönleri ile
açık kılınmalıdır. Bu yapılırken Kur'an-ı Kerim'den yararlanmak isteyen, onunla
hayatını anlamlandıran muhataplar göz önünde bulundurulmalıdır.
İnsanın telif ettiği her eser,
insanın anlamasına bağlı olduğuna göre Kur’an ilimlerine yeni bir yaklaşım
getirmek mümkündür.Ancak burada yeni bir yaklaşımla anlatılmak istenen, iftihar
ettiğimiz kültür mirasımız –ki vahiy kültürü temellidir- değerlendiren, ve
bunlara dayanan yeni bir açıklamadır.
İnsanın anlam arayışı serüvenine
baktığımızda; İnsan,
var olduğu günden bu yana sürekli olarak içinde yaşadığı dünyayı ve evreni
tanımaya ve anlamaya çalışmış,ancak bu çabası içinde en az tanıya bildiği varlık
yine kendisi olmuştur.insanı insan eden en büyük kuvvet öğrenme ve merak
arzusudur. Anlam; insan gerçeğinin bir olgusudur ve anlam; görülen,
bilincine varılan ve inanmayı da içeren bir şeydir. Bu bağlamda; gören kimdir?, nede görmüştür?,neyi
görmüştür?, nasıl görmüştür? sorularına cevap verilmelidir.
Gören
insandır ve anlam görmesi söz konusu olan her şeyde görmüştür.Her kişinin
herhangi belirli durumu,değeri farklı bir yönde anlamlandırma imkanı vardır.
Onun için her belirli durumda her kişinin ortaya koyduğu eylem farklıdır.
İnsan
değerlerini yöneten değerler üç gruba ayrılır:
a)
Yüksek
değerler:
İnsan bu değerlere doğuştan sahip olur. Sevgi,
inanmak, sözde/eylemde doğruluk, çalışkanlık, masumluk, dürüstlük, insaflılık,
dostluk, vefa, güven, saygı...
b)
Araç değerler:
İnsan bu değerlere de doğuştan sahip olur. ilgi ve menfaat alanının
değerleridir. Her türlü maddi ve manevi servet değerleridir.
C) Alışılan değerler:
Temelini
toplum ve kültür hayatında bulan, zamanla otomatikleşen ve doğal olarak
algılanan eylemleri yöneten
değerlerdir.
Bu üç grub değer arasında gerçekleştirilmeleri
bakımından bir fark yoktur.insan, eylemlerinde anlam görürken bu değerlerden
birini esas alarak hayatını anlamlandırır.
Neyi görmüştür; İnsan dünyada sürekli olarak
gerçekleşmesini istediği hayatı anlamlandırışında temel aldığı değerlerden
kaynaklanan ana amaçlarını ve bu çerçevedeki eylemlerinin anlamlı olacağını görmüştür.
Nasıl Görmüştür; Kişi obje
ile ilişki kurmaya başlayınca fıtratından gelen imkanlar ortaya çıkar. Bunlar:
Ana zihniyetler,akıl yürütme,alış zemini üzerine hareket etme.
İnsan, hayatını anlamlandırırken, fıtratından
kaynaklanan imkanları gerçekleştirirken bir yaşantı hali olarak hürriyetini de
kullanır. O zaman insanın" doğru " ve " değerli " eylem de
bulunması nasıl mümkün olacaktır? Bunun için " önder / örnek "
kişilere ihtiyaç vardır. Bunlar,içinde bulundukları durumlarda doğru ve anlamlı
eylemler gerçekleştiren kişilerdir.Bu sebeple hayatında anlam bulması için
insana yardım edecek, yol gösterecek bir rehbere ihtiyaç vardır. Bu rehber
insana varlığının derinliklerinde bulunan gerçekten özlediği şeyleri ona
farkettirmelidir. İnsanın temel arzularını ve içgüdülerini nasıl doyurup tatmin
edeceğini, egosunun veya süperegosunun çatışan istekleri arasında nasıl uzlaşma
sağlayacağını, topluma ve çevreye nasıl uyum göstereceğini, insan bu rehberde
bulabilmelidir.
İnsan
olmanın ve varlık-yapısının/fıtratının bir özelliği olarak insan,
hayatını anlamlandırırken ''TABİAT' ve ''TANRI'' yollarından birini seçer. Bu
sebeple; insanın hayatını anlamlandırması iki yönde gerçekleşebilir.
a)İnsanın
kendinden kaynaklanan ''Ben merkezli'' anlam verme: İnsanın fıtri
faaliyetlerinin kaynağını tabiatta görmesinin sonucu.
b)Fıtri ilkeleri temel alan ''Fıtrat- vahiy temelli''
anlam verme: İnsanın Fıtri kabiliyetlerinin kaynağını aşkın bir varlıkta
görmesinin sonucu.
Ama
insan, öncelikle fıtratın varoluştan önce geldiğini idrak etmelidir. Ben
merkezli hayatı anlamlandırmaların, fıtratla tamamen uyumlu olan anlamlandırma
ilkeleri koyamamalarının temelindeki eksiklik budur. İnsanda fıtrat'ın varoluştan önce geldiğinin
bilincinde olmanın anlamı ise, bu fıtratı tayin eden aşkın bir varlığın,
Allah'ın varlığını düşünmeye sevketmesidir. O halde Allah (c.c.), insanı
yaratmış, hem fıtratını vermiş hem de ''hayat'' nimetini bahşetmiştir. İşte bu fıtrat öyle bir şeydir ki, insanoğlu
ister Afrika'da, ister Amerika'da, ister Rusya'da ister Türkiye'de doğmuş olsun
''aynı bilgisayar'' olarak doğmaktadır. ''Fıtrat'' bilgisayarın hem teknik
donanımı (ruhsal-bedensel) hem de işletim sistemidir. İnsanın hayatını
anlamlandırması, bu insan-bilgisayarına değişik türden programlar geliştirme
çabalarını ifade eder. Ancak bu insan-bilgisayarın kullanıcısı tarafından
tanınması, kullanımı, virüslerden korunması için bir rehbere (kitap ve insan)
ihtiyaç vardır.İşte Allah (c.c.), peygamberler aracılığı ile, yarattığı insanla
konuşmuş (vahiy), ve insanlığın fıtrata uygun hayatı anlamlandırmalar
gerçekleştirebilmesi için rehberler göndermiştir.
İnsan hayatına anlam ararken hür bir varlık
olarak kendi sorumluluklarının tam olarak farkına varmaya çalışmaktadır. "
Neye karşı ", " Kime karşı " sorumlu olduğunu anlaması, insanı
hayatın sınırlılığı ve eylemlerinin belirleyiciliği ile karşı karşıya getirir.
İnsan böylece sorumluluk bilincini diri tutabilir, hayattan kopmadan varoluşunu
gerçekleştirir. Kur'an-ı Kerim'de vahiy sürecinin son halkası olarak
diğer varlıklarla ortak olduğumuz fıtri imkanlarımızı nasıl
insanileştireceğimiz sorusuna cevap veren, bize fıtri bütünlüğümüz içinde
kendimizi öğreten vahiy mahsulü bir kitaptır.
Hz. Peygamberin Kur'an-ı Kerim'i
temel alan eğitim-öğretim siyaseti, bu ilkelerin hayata tatbikine yönelikti
onun canlı ve hayatla içiçe kişiliği Kur'an-ın hayatı anlamlandırmasında insana
bırakılan boyutu temsil eder. " Sünnet ", Kur'an-ın nasıl
yaşanacağının / hayatı anlamlandıracağının ve insan olma imkanlarının yolunun
daima nasıl açık tutulacağına bilgisini verir.Sahabe bu örnek yaşantıdan
Kur'an-ı hayata tatbik etme / hayatı anlamlandırma usülünü öğrenmiştir. Onlar
Kur'an-ı yaşarlarsa " sünnette " ne bulacaklarını görmüşlerdir.
Kur'an,
Hz. Muhammed'e (s.a.v.) Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilip, bize
tevatürle naklolulan ve mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen
muciz, Tanrı kitabının özel adıdır. Kur'an-ın kendini adlandırdığı
isimleri arasında en çok ( 70 kez ) kullandığı isim budur.
Bir kitap olarak; Kur'an-ı Kerim, iki kapak arasındaki
yazılı yapraklardan oluştuğundan o da bir kitaptır. Dolayısıyla onun herhangi
bir kitapla hem ortak, em farklı özellikleri, hem de çok ayırdedici nitelikleri
vardır.
Kur'an-ın son derece özlü ve kapsamlı bir anlatımı
vardır; az kelime ile birçok mana anlatır. Bazen iki kelimesini izah etmek için
sayfalarca yazmak gerekir.
Mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim,
Hz. Peygambere vahiy yolu ile inmiştir. Kur'an-ın kendinde bahsederken vahiy
mahsulü olduğunu özellikle vurgulaması ile bu sözcüğün içerdiği lügat anlamları
arasında bir bağ vardır.
Kur'an, ayetler ve surelerden oluşan bir kitaptır.
Kur'an-ı Kerim'in çeşitli yönleri, farklı özellikleri
vurgulanarak değişik tanımları yapılmıştır. Bu tanımlar onun bütün
niteliklerini içine alan tanımlamalar değildir.Kur'an-ı Kerim'in Kur'an
ilimlerine dair eserlerde ve fıkıh usülü kitaplarında alimlerin çoğunluğunun
birleştiği klasik tarifi şöyledir;
Kur'an-ı Kerim:Hz. Muhammed'e (s.a.v.),Vahiy yoluyla
parça parça indirilmiş,Mushaflarda yazılmış, Tevatürle nakledilmiş,Tilavetiyle
ibadet edilen,Mu'ciz,İlahi kelamdır.
Mürtaza Trabzon
Yüksek Lisans Öğrencisi 2013/2014
Öğrenci no: 13912724
"KUR'AN NEDİR-İnsanın Anlam Arayışı" Kitabının Özeti
Kur’an-ı Kerîm, insana rehberlik eden ve her asra hitap eden yegâne
semâvî kitaptır. Ancak Kur’an’ın rehberliğinde hayatın fıtrata uygun olarak
devam ettirilebilmesi için; Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılması gerekmektedir.
Anlaşılmasından maksat; “hayatın değişen görünümleri karşısında Kur’ân-ı
Kerîm’in öngördüğü reel cevapları anlamak ve hayata taşımaktır”.
Kur'an insandan:
1. Okunmasını
2. Üzerinde düşünülmesini
3. Anlaşılmasını
4. İhlasla açıklanmasını
istemekle
Kur’an’ın gönderiliş amacını da açıklamaktadır. Ayrıca, esas
olarak insanı anlatan ve insanla ilgili olanı tespit eden ayetler, insana
" yaşam boyu eğitimi " zorunlu kılmaktadır. Bundan dolayı ilk
ayetiyle insanlara ilim tahsil etmelerini emrederek başlamış ve Sevgili Peygamberimizin
uygulamalarında bu emir en parlak şekliyle hayat bulmuştur.
Peygamberimiz ashabına Kur’an’ı
öğretirken tedrici bir yöntem uygulamış ve öğrendiklerini hayatlarına tatbik
etmelerini talim buyurmuştur. Sahabe Kur’an hayat bütünlüğü içinde yetişmiş ve
bu eğitim-öğretim anlayışını O’nun vefatından sonra da devam ettirmişlerdir. Daha
sonraki dönemlere de bu anlayış sirayet etti ve her dönemin kendi şartları ve
zihni faaliyetleri tefsirde etkili oldu. Yani tevarüs ettikleri birikimlerin
yanında kendi kabiliyetleriyle her asır Kur’an’a muhatap olmaya çalıştı. Bütün
çabalar Kur’an’ın hükümlerini Allah’ın murat ettiği şekilde anlayarak
uygulanabilir bir pratiğe dökülmesiydi. Bu sebeple tedvin dönemi ve sonrasında âlimlerin, Kur'an ilimlerini
tedvin etmelerindeki ortak gaye Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasına, içerdiği
manaların açıklanmasına yarayacak ve vesile olacak ilimleri tespit etmek
olmuştur.
Bu çalışmada Kur'an-ı
Kerim'in insan-hayat ve kâinata can veren, anlam veren ve rehberlik eden ilahi
bir kitap olduğu yolundaki beyanını benimseyip göz önüne alarak, Kur'an'a ve
Kur'an ilimlerine bu bağlamda bakma denenmek istenmiştir.
İnsanın anlam arayışı, onun fıtri
bir kabiliyetidir. Herkes bunu kendi başına bulmalı ve bulduğu cevabın
gerektirdiği sorumluluğu üstlenmelidir. İnsan "İnandım! İman ettim"
sözünün sorumluluğunu taşımalıdır. Ancak o zaman bu anlam kişinin anlam
talebini doyurur.
''Tabii olarak insanlar birbirine
benzer, ama yaptıkları işler çok farklıdır birbirinden.'' Konfüçyüs.
''Anlam'' kelimesine sözlükte
''ifade edilen, anlaşılan şey; iç, ruh, biçim ve kalıp dışında kalan öz,
cisimle ilgili olmayan hal; yalnız işaretlerin değil, fakat aynı zamanda
şeylerin ve olayların işaret ettiği şey'' karşılıkları verilmiştir. ''İnsanın
anlam arayışı'' tabirindeki ''anlam'' sözcüğü ise insanın bütün yapıp etmelerini
yöneten, insanın somut varlık-bütününe ait, bu varlık temelini bulan
varlık-koşullarından (fıtri imkânlarından) birini ifade etmektedir.
O
halde ''anlam'', insan gerçeğinin bir olgusudur. Anlam, bilen, yapıp-eden, değerlerin
sesini duyan, tavır takınan, önceden gören ve önceden belirleyen, isteyen,
özgür hareketleri olan, tarihsel olan, kendisini bir şeye veren, seven,
çalışan, eğiten ve eğitilen, devlet kuran, inanan, sanat ve tekniğin yaratıcısı
olan, konuşan, bio-psişik bir yapıya sahip olan bir varlık olarak insanın yapıp
etmelerinde ortaya koyduğu bir bilinç olgusudur. İnsanın kendisini ifade etmesidir.
Onun için "anlam" , bütün bu varlık-koşulları ile ilişki içindedir.
Ama özellikle anlam, inanmayı içerir. Eğer insan inanmayan bir varlık olsaydı
hali ne olurdu? İnanmayan bir varlık, amaçlarını gerçekleştirmek için nasıl çalışabilirdi;
içinde yaşadığı durumlara nasıl anlam verebilir, kendisini yapacağı işe verip
onu nasıl sevebilirdi; fıtratında bulunan imkânlarını eğitimle nasıl
olgunlaştırabilirdi?
Kur'an, insandan zihniyetini
Kur'an ile inşa ederek (Kur'an’ın insanını ) gerçekleştirmesini bekler.
İnsan, sürekli bilgi akımı ve
iletişim içinde olduğundan ve amelini elde ettiği bilgilerle ortaya koyduğundan
Kur'an, onu bilgi elde etmeye teşvik eder. Kur'an, vahiy bilinciyle elde
edilecek bilginin hem ferdi hem toplumu hem de evreni "oku" maya,
anlamaya imkân vereceğini ima eder.
Kur'an, insana, bütün varlıkla
ilişkisinin halife bilinci çerçevesinde oluşması gerektiğini hatırlatır:
"
Ya zannettinizmi ki! Biz, sizi sırf bir abes ( boşuna ) yarattık? Ve siz, bize
irca edilmeyeceksiniz ( döndürülmeyeceksiniz? ) " Mü'minun 23 / 115
Kur'an-ı Kerim insandan,
Duygu,
düşünce ve davranışlarıyla hayatı kucaklamasını yani var olma bilincini farkına
varmasını ister. Bunun gerçekleşebilmesi yani Kur'an’ın insanın hayatını
anlamlandırabilmesi için ona önerisi şudur:
-
Oku
-Tedebbür
et ( üzerinde düşün! )
-
Anla
-İhlasla
yaşa
İnsan
ihlasa kendini ne kadar çok verirse o kadar insan olur. Yani fıtri
kabiliyetlerini o oranda fazla gerçekleştirir. Bütün insanlar hayatı bu şekilde
anlamlandırırsa " salih toplum " oluşur.
FATMA DEMİRCİ
YÜKSEK LİSANS
ÖZEL ÖĞRENCİ
İnsanın Anlam Arayışı ve Kur'an-ı Kerim :
Kuran'ı kerim, hayatın , reel olanın, bizzat yasadığımızın değeşen safhalarını yönetme kabiliyetine sahip ve her asra hitap edecek yeterlikte yegane semavî kitaptır ; hayatın değişen görünümleri karşısında Kuran'ı Kerîm'in öngördüğü gerçek cevapları anlamak ve hayata taşımakdır . Tümüyle insanı anlatan ve insanla ilgili olanı tespit eden bu ayetler, insana "yaşam boyu egitimi" zorunlu kılmaktadır.
İnsan, hayatı anlamdırırken fıtratını tatmin etmeyi hedefler . Bu sebeple bir sistemi diğer insanların beğenmesini sağlayan, sağlamlığnı ve değerini oluşturan ''mantıksal tutarlık'' vr ''gerçeğe uygunluğu''dur. Bu ''gerçek'' asla bir bilimin sınırları içinde değildir. Her bir bilgi, ondan bize bir tarif, bir görüş sunmakta ve ''fıtratı'' yani ''kendimizi'' tanımamıza imkan vermektedir .
İnsanın özel fıtri kabiliyetlerinin kaynağı :
1) İnsanın fıtri kabiliyetlerinin kaynağı, kendisi ile savaştığı kaynaktır
Tabiat
2) İnsanın fıtri kabiliyetlerinin kaynağı, kendisin, ve evreni yaratan aşkın kaynaktır
Tanrı
''Anlam''ın manası :
Anlam insan gerçeğnin bir olgusudur . Anlam görülen, bilincine varılan ve inanmayı da içeren bir şeydir . Anlam sözcüğü insanın bütün yapıp-etmelerini yöneten, insanın somut varlık-bütününe ait temelini bulan fıtri imkanlarından birini ifade etmektedir.
Hayatının anlamının gerçekleştirilmesi iki yönde olur :
1- İç dünyada .
2- Dış dünyada .
İnsanın bir bütün olarak varoluşunu gerçekleştirmesi, hem iç hem de dış dünyasındaki başarılarıyla birlikte sağlanır .
İnsan anlam arayışında başarılı olduğunda fıtri yeteneklerini keşfetmiş olur ve bu sayede hayatın problemleriyle başa çıkabilecek bir yetenek kazanır. Aynı zamanda hayatta aradığı 'denge' yi keşfeder ve en önemlisi mutlu olur.
İnsanın anlam arayışı boşa çıkarsa o zaman fıtri yeteneklerini iptal eder, hayat ona yük olur ve anlık haz arayışlarına yönelir. Örneğin sigara, içki, uyuşturucu gibi. Bunun yanında 'denge'yi tamamen yitirir ve en önemlisi anlam arayışı yönelimini geri çeker, her şeyden vazgeçer ve bütün bunlar öldürücü bir durumla sonuçlanabilir.
İnsanın anlam arayışına Kuran'la cevap vermenin somut örneği ise: Kuran'ı ezberlemek, yazdırmak, tebliğ ve tebyin etmek, açıklamak, tefsir etmek ve uygulamaktır.
İnsan eylemlerini yöneten değerler :
- Yüksek değerler
: insan bu değerlere doğuştan sahip olur. Yani keşfedilmiş değerlerdir.
Sevgi, inanmak, sözde/eylemde doğruluk, çalışkanlık, dürüstlük, insaflılık,
dostluk, vefa, güven ve saygı gibi.
- Araç değerler : ilgi ve manfaat alanının değerleridir. Her türlü maddi-manevi servet değerleridir. Insan hayatı büyük ölçüde bu değerlerin gerçekleştirmesine dayanir. Ekonomik ve teknik değerlerdir.
-Alışılan değerler : Temelini toplum ve kültür hayatında bulan, zamanla otomatikleşen ve doğal olarak algılanan eylemleri yöneten değerlerdir. Yüksek ve araç değerlerin yonettiği eylemlerle oluşan maddi-manevi kültür kalıplarıdır.
Kur'an Nedir ??
kuran Hz. Muhammed'e sav. vahiy yoluyla tek tek, sure sure bazen surenin parcasi olarak indirilmiş mushaflarda yazılmış tevatürle nakledilmiş tilavetiyle ibadet edilen muc'iz ilahi kelamdır. Ayrıca insanların hayatını anlamdıran, yol gösteren ve düyan ile ahirette selamete ermeyi öğreten ve Peygamberimiz hz. Muhammed sav. tarafından bize sünnetiyle ve yaşantısıyla açıklanan ilahi bir Rehberdir. kuran insanin hayatini anlamlandiran kitaptir. o vahiy yoluyla hz. muhammede indirilendir ve insanlara teblig edilen ilahi kelamdir. Kuran evrenseldir, butun insanlara ve her zamanda ve her asirda hitap eder.
Vahiy nedir?
Lügat manası: Bir bilgiyi yada bir işareti yazılı veya sözlü olarak muhataba en hızlı ve yoldan ulaştırmak.
Terim anlamı: Allah'ın dilediği şeyleri peygamberlerine çeşitli yol ve melekleriyle bildirmesi.
Vahyin Geliş Şekilleri :
1) sadık rüya : ilk vahiy böyle geldi
2) Cebrail as. asıl görünüşüyle gelip vahyi getirmesi : iki defa olmuştur
3) Meleğin görünmeden Allahın sözü direk kalbe düşmesiyle : en ağirı idi
4) meleğin insan şeklinde vahyi getirmesi
5) Hz. Peygamberin sav. kalbine üflenmesiyle
6) Uyanıkken doğrudan doğruya Allahın kelamını duymak : Mirac da olmuşdur
7) uykuda iken meleğin vahyi getirmesi
Kur’an’ın Mümeyyiz Nitelikleri :
- Vahiy mahsulü bir kitaptır.
- Evrenseldir.
- Mucizdir. İnsanı benzerini getirmekten aciz bırakır. Hz. Peygamberin en büyük mucizesidir.
- Akli bir mucizedir. Bu özellik, Hz. Peygamberin ve diğer peygamberlerin mucizelerinde yoktur, onlar hissi mucizeler idi.
- Süreklidir. İndiği döneme bağlı değildir. Tarihselliğinde süreksizdir.
Kur’an i’cazının konumuzla ilgili olarak bazı yönleri şunlardır:
- Üslubu
- İçeriği
- İnsanın hayatını anlamlandırması
- Daima yeni kalması
Kevni Ayet İle Kavli Ayet Arasındaki Fark :
Kevni ayet :
- Yaradılış/fıtrat yoluyla varlıklar dünyasına çıkarılan ve evrende fiilen var olan ayetlerdir.
- Kâinattaki âfâkî ve enfüsî ayetler ve onlarla oluşan evrendeki sistem Allah’ın varlığını, birliğini ve yüce sıfatlarını gösteren delillerdir, mucizelerdir.
Kavli ayet :
- Vahiy yoluyla inmiş ayetlerdir.
- Bütün semavi kitaplar ve Kur’an Allah’ın varlığına ve birliğine Peygamberlerin doğruluğuna sözel ve yazılı delildir, mucizedir.
Mustafa Yılmaz 13912745 Yüksek lisans
KUR’ÂN ve BAĞLAM
Kur’ân’ın
tefsiri için esbâb-ı nüzul şarttır. Bu dönemde yaşamış olan Sahabilerin Hz.
Peygamber’i bizzat görmüş, hadiselere şahitlik etmiş olmaları ve Hadislerin
beyanında direkt kaynak olan Hz. Peygamber’den faydalanmış olmaları bu avantajı
sağlamaktadır.
Muhammed
İkbal’e göre İslam tefekkürüne her ne kadar ilave ile değişiklik yapmanın
mümkün olmayacağı ancak muhafazakar bir tutumla değerle samimiyetle sahip
çıkılması gerektiğini belirtmiştir.
Böylelikle
esbâb-ı nüzulun teorik temellerini bilmek ve ilkelerine uymak gerekir. Konuya
tarihi açıdan bakıldığında nüzul ortamı ve sonrasına ilave değilde bir insani
varlık olması hasebiyle anlamlandırılıpi yorumlanabilir.
Esbâb-ı nüzûl
alanında çalışılırken ikş olgu ile karşılaşılır:
·
malumat çokluğu
·
malumattaki sistemsizlik
Kur’ân’ın
anlaşılmasında katkı sağlamak için:
·
vakia tesbiti
·
tenkidi
·
yeni yaklaşım ilkeleri
Kur’ân
ilimlerinin kaynağı yine Kur’ân’dır.
Neticede Kur’ân
üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını, açıklanıp, yaşanılmasını ister. Esbâb-ı
nüzûl ilmi sahabeye göre çok önemli bir bilgi olarak görülmüş ve Kur’ân’ı
anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğerde görmüşlerdir.
Esbâb-ı nüzûl
nakli ilim olması hasebiyle talim yolu ile szlü olarak nakletmişler ve bu
Kur’ân’ın yazılı hale gelmeden önce anlama yolunda çok önem verilmiş bir
ilimdir.
Sahabiler bazı
ayetlerin nüzul sebeplerini zaman ve mekan açısından dolayı bilmemişlerdir,
nitekim her bilginin her nüzul sebebini bilme veya ayetleri tefsir etme gibi
bir iddiaları da olmamıştır.
Sebeb-i nüzul
Prof. Dr. Suat Yıldırım’a göre bir ayetin varoluşu veya indirilişi bir hadise
sebebiyle değil, insanların kurtuluşu olmak üzere bir hidayet rehberi olarak
gelmiştir.
Esbâb-ı nüzûl
rivayetleri iki çeşittir:
·
Sahabe nakli (merfu)
Senet ve metin sahih olmalıdır
·
Tabiun nakli (mürsel)
Senet ve metin sahih olmalıdır
Rivayeti destekleyen bir başka tabii rivayeti olmalıdır
Ravinin tefsir imamlarından olması ve sahabiden almış bulunması
Kısacası ayetin
nüzul sebebini bizzat müşahade edenlerden öğreniyoruz.
Sebebi yakından
bilinen bir durum söz konusu olduğunda rivayet ve sema yoluyla nakl ve izah
etmekte caizdir.
Bazı nazil olan
ayetlerde içerisindeki yüceliğe vurgu yapmak ve manalarının unutulmayıp
hatırlanması açısından tekrar tekrar indirilmiştir.
Esbâb-ı nüzûl
ilmini inceleyen alimlerin metodik üzerinde pek durmamışlar.
Oysa esbâb-ı
nüzûl ve Kur’ân ilimlerinin en çok fayda sağlayan getiriş şekli, metodik
yönlerinin ayrıntılarıyla tartışılmasıyla olabilir.
Müfessirlerin
konuya tedvin çağı ve sonrasındaki hassasiyeti Hz. Peygamber’in tefsiri
sonrasında fetihlerle birlikte artmıştır.
Neticede bu
girişim eskiden günümüze kadar gelip hızla devam etmekte olan ve insanların
İslam’a geçmelerini sağlayan en güzel gelişmelerin birer örneğidir.
Tefsir
rivayetlerinde şahsi anlayışların girmesiyle tenkitlerde çoğalmış ve tenkit
edenlerden Ahmed b. Hanbel’e göre üç şeyin senedi (bir rivayette: aslı) yoktur:
·
Tefsir
·
Melâhim
·
Megâzi
Ahmed b.
Hanbel’in vermek istediği mesaj ise, Melahim ve Megazi rivayetlerinin senetten
mahrum olarak rivayet edilmiş olmalarıdır. Nede olsa senedi olmayan bir habere
itibar edilemez.
Tefsir
rivayetlerinde bulunan bir çok müfessir takva ehli oluşlarına rağmen zazıf,
garib, münker, israilî ve hatta mevzu hadis beyanında bulunmuşlar.
Bu tefsirleri
delil olarak kullanmak doğru değildir. Alimlerin böyle bir girişimde
bulunmaları ilimden birşeyler kaybetme korkusundan dolayı zayıf olduğunu
bildikleri halde zayıf rivayetleri nakletmişler.
Nüzul
ortamındaki alimler ve onlardan ilim almış tabiiler, bu sonra çıkan rivayetleri
bilemeyeceklerdi.
Sonradan gelen
selef alimleriyse bu rivayetleri, asıllarını bulamadıkları veya illetli
buldukları için kabul etmeyecek ve hatta değinmeyeceklerdi.
Bu tarz
rivayetler günümüzdeki imkan sayesinde sıkı elenmesi gerekir ve bundan dolayı
insanlar esas olmayan haberlerle boşa meşgul edilmemiş olacaklar.
Özet olarak
aktarmak gerekirse lisanda kusur olmayacak.
Nitekim
Konfüçyüs’ün değimiyle “Dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz.
Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. [...]
böylelikle kültür bozulur, [...] adalet yoldan çıkar [...] ve şaşkınlık içine
düşen halk ne yapacağını bilemez [...]“
Kur’ân, insan
ve tabiat arasında çok önemli bir ilşki anahtarıdır. –
Bu iki faktör
hareket merkezi olarak yaşam adına mevcut tüm metodları vahyden alırlar.
Tarihini
bilmeyen insan, atasını ve kendisini bilemez. Böylece tarihten faydalanmak
gerekmektedir ama yanlış olanı süzmekte bir o kadar gereklidir.
Eski ilimler o
tarihin kavramlarıyla anlatılmaya çalışılmışsa, yakın tarihte yer alan
kavramlarda günümüz kavramlarıyla yer değiştirmelidir.
Bu girişimi
başarabilmenin temel şartı da dil yeteneği ve kullanımından geçmektedir.
Kültür
unsurları evrensel olduğu için, batı kültürü kavramları ile mevzu kavramlar
iletişim halindedir.
Tarihsellik ortak
kültüre aittir, anlam içeriğide özgü kültüre aittir.
Böylece esbâb-ı
nüzûl ortak kültür bağlamında insanlığa sadece tarihsel değil, Kur’ân ışığında
bütün varlık koşullarına cevap veren bir mesajdır.
Nitekim Kur’ân
vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır.
Kur’ân vahyini
tamamlanması ile vahy-insan münasebetinin bir bölümü olan esbâb-ı nüzûl olgusu
son bulmuştur.
Kur’ân bu
ilişkinin devamını beyan eder.
Sonuç:
Kur’ân soyut
bir düşünce değil, yaşanabilir bir hidayet rehberidir.
Başka
kültürlere ait kavramlar ve dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalı
Kullanılan
kavramşar bilim adamları tarafından tarif edilmeli ve bilinmeyen kavramlarda
tartışmalardan kaçınılmalı
Hermenötik
(yorumbilim), semantik (anlambilim) ve linguistik (dilbilim) gibi beşeri bililerden
faydalanılabilir
İslam ve Batı
kültüründeki tarih anlayışı birbirinden ayrı olarak yararlanılabilir
‘Esbâb-ı
nüzûl rivayetleri’ Kur’ân’ı anlamak isteyenlere geniş bir yelpaze bakışı
sunup, insanın varlık bilincine katkı sağlayacaktır
Orjinal
tarih
Kur’ân insan-hayat-bütünleşmesini, düşünülmüş tarihte orjinal tarihteki
zaman-mekan içinde Kur’ân’ın nasıl yaşanabilir olduğunu gösteriyor.