Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)


MEHMET VEYSİ ÖZLÜK

ÖĞRENCİ NO: 13952753

BİRLEŞİK DOKTORA

 

 İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KURAN-I KERİM

 

İnsan, var olduğu günden bu yana sürekli olarak içinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya ve anlamaya çalışmıştır. Çünkü insanın anlam arayışı, onun fıtri bir kabiliyetidir. İnsanın bu kabiliyeti, idealleri ve değerleri için yaşama, hatta onların uğruna ölme gücü verir.

 İnsandaki anlama merakı ve öğrenme arzusu, insanı insan eden en büyük kuvvettir. İnsan içinde bulunduğu dünyayı, bu dünyanın ötesini, kendisini çevreleyen varlıkları, kendi fıtratını, duygu ve inançlarının kaynak ve gayesini hayatı için gerekli görerek anlamak istemiştir. Hz. İbrahim’in (A.S.) önce yıldıza sonra aya ve güneşe “Bu benim Rabbimdir” demesinde ve Hz. Peygamber’in (A.S.) Mekke’nin doğusundaki Hira mağarasında Kâbe’yi seyrederek tefekküre dalmasında bu anlam arayışı gözlemlenmektedir. İşte insanoğlu ortaya attığı sayısız sorulara; din, metafizik ve felsefe adını verdiği türlü açıklamalar içinde bir sürü cevaplar vermiştir. Bu cevap ve çözümlerle hayatını anlamlandırmış, zihnini tatmin ettiğini sanmıştır. İnsanın, bu açıklamalar ve anlayışlardaki amacı, hayatı anlamlandırmak yani fıtratının imkânlarını tatmin eden toplu bir görüşe, evrensel bir açıklama ve anlayışa yükselebilmektir.

İnsanın hayatta kalmasını sağlayan, onun kendisinde bazı yetenekler görmesi, yapıp-etmelerine bir anlam vermesi, içinde bulunduğu durumu meşrulaştırmasıdır. Yoksa insan yaşayamaz. Neticede de insan, gerçekleştirmek istediği amaçlarına ulaşmada ya başarılı ya da başarısız olur. Başarılı olduğunda;

A) Fıtri yeteneklerini keşfetmiş olur.

B) Hayatın problemleri ile başa çıkabilecek bir yetenek kazanır.

C) En önemlisi de mutlu olur.

 Anlam arayışı boşa çıkarsa;

A) Fıtri yetenekleri iptal olur,

B) Hayatı yük olur, anlık zevklere yönelir.

C) En önemlisi de anlam arayışından ve her şeyden vazgeçer.

 Bu sebeple hayatında anlam bulması için insana yardım edecek, yol gösterecek bir rehbere ihtiyaç vardır. Bu rehber, insana, varlığının derinliklerinde bulunan gerçekten özlediği şeyleri ona fark ettirmelidir. Topluma ve çevreye nasıl uyum göstereceğini, insan bu rehberde bulabilmelidir. Çünkü insan, uğruna çaba göstermeye değer bir hedef için mücadele etmezse bunalıma düşer. İşte bunun için Allah, peygamberler aracılığı ile yarattığı insanla konuşmuş(vahiy) ve insanlığın, hayatı anlamlandırmaları için rehberler göndermiştir.  O halde tabiatı, evreni ve hayatı değerlendirmek ve anlamlı kılmak Allah Teala’nın bütün varlıkların fıtratına ait ilkeleri ihtiva eden vahyine uymakla mümkündür. Çünkü vahiy, Allah’ın bilgisidir; hükümleri mutlak doğrudur.

  İşte Kuran-ı Kerim de vahiy sürecinin son halkası olarak, diğer varlıklarla ortak olduğumuz fıtri imkânlarımızı nasıl insanileştireceğimiz sorusuna cevap veren, bize kendimizi öğreten vahiy mahsulü bir kitaptır. Kuran’ın insanın hayatını anlamlandırabilmesi için ona önerisi; okumak, tedebbür etmek, anlamak ve ihlâsla yaşamaktır. Kuran ile gerçekleştirilmiş olan bu anlam, insana; Allah’a yönelme, yüksek ahlaki değerleri yaşama, Allahın insan için yarattıklarından yeterli ölçülerde, yararlanmanın yollarını ve imkânlarını sağlar. Aksi halde insan, kendisi ve çevresi için anlam taşıyan bir dünyayı oluşturan varlık olduğundan, anlam arayışında sahte değerlere kilitlenebilir. Kuran, geçmiş ümmetleri anlatırken insanın hangi sahte değerlere takılıp kaldığının somut örneklerini vererek insanı uyarmaktadır. O, kendini “hidayet rehberi”olarak tanımlamakta, insan modelinin nasıl olacağını göstermekte, insan-hayat-tabiat-evren bütünlüğünün gerçekleştirilmesi için kurallar koymaktadır. O, insan hayatını anlamlandıran ilahi bir cevaptır.     


0 Yorum - Yorum Yaz

Kur'an Nedir?    04.05.2014

                                    AYŞA SARI

                                   NO:13912776

                                 YÜKSEK LİSANS 

1.İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KUR'AN-I KERİM

 A.İnsanın Anlam Arayışı Serüveni

İnsan;var olduğu günden bu yana sürekli olarak içinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya ve anlamaya çalışmış;ancak bu çabası içinde en az tanıyabildiği varlık yine kendisi olmuştur.İnsandaki bu anlama merakı ve öğrenme arzusu;insanı insan eden büyük kuvvettir.

Tarihten önceki zamanlardan bugüne değin bütün insanlardaki bu inanma ve anlamlandırma hali aynıdır.Çünkü insanın anlam arayışı;onun fıtri bir kabiliyetidir.Herkes bunu kendi başına bulmalı ve bulduğu cevabın gerektirdiği sorumluluğu üstlenmelidir.Yani ''inandım!iman ettim'' sözünün sorumluluğunu taşımalıdır.Ancak o zaman bu anlam,kişinin anlam talebini doyurur.İnsanın bu kabiliyeti kendi idealleri ve değerleri için yaşama,hatta onların uğruna ölme gücü verir.

    Her bir bilgi,ondan bize bir taraf,bir görünüş sunmakta ve fıtratı yani kendimizi tanımamıza imkan vermektedir.

 B.İnsanın Anlam Arayışı Nasıl Gerçekleşir

''Anlam'' kelimesine sözlüklerde ifade edilen,anlaşılan şey;ruh,biçim ve kalıp dışında kalan öz,cisimle ilgili olmayan hal;yalnız işaretlerin değil,fakat aynı zamanda şeylerin ve olayların işaret ettiği şey karşılıkları verilmiştir.İnsanın anlam arayışı tabirindeki anlam sözcüğü ise insanın bütün yapıp-etmelerini yöneten,insanın somut varlık-bütününe ait,bu varlık-bütününde temelini bulan varlık-koşullarından birini ifade etmektedir.

O halde anlam,insan gerçeğinin bir olgusudur.

 1.Gören Kimdir?

Gören,insandır.İnsan,reel bir dünyada ve onun gelip geçici reel olayları içinde yaşar.İnsanın hayatı akıl içindedir.O,bu akış içerisinde yaşadığı reel durumların içinden sıyrılıp çıkmaya yönelen eylemler,ameller içerisinde bulunur.Bu eylemleri,amelleri ile herhangi bir şeyi gerçekleştirmeye,herhangi bir şeye şekil kazandırmaya,hayatını anlamlı bir uğraşla doldurmaya çalışır.Her gerçekleştirme,anlam ve değerlerle bezenmiştir.Yani insan,eylemlerinin anlamını sorar.Aksi halde insan,anlamsızlık duygusunu yaşar.

Eğer insan,eylemlerini gerçekleştirirken engellerle karşılaşırsa, o zaman eylemlerine verdiği anlam kendiliğinden ortaya çıkar;insan ya bu engelleri ortadan kaldırmaya çalışır ya da bu engellerle karşılaşmayan bir başka yol seçer.Her iki halde de insan,yeni bir yolda yürümek zorundadır.

 2.Neyde Görmüştür?

 Onda anlam görmesi söz konusu olan şeyde görmüştür.

kişinin bir şeyde anlam görmesi,onun gerçeklikle yüzleşmesi ve varoluşunu gerçekleştirmesidir.kişinin var oluşu ise obje ile ilişki kurarsa başlar.Bu temasla ferdin özünü oluşturan unsurlar içerik kazanır. Aksi halde fert ancak bir öz olarak kalırdı,ortaya çıkamazdı.

Bu sebeple anlamlı yaşamak,bir anlam yaratma ve bu anlamı hayata katma yoludur.Onun için yüzeysel bakışla en alçalmış görünen bir kişi  hayatına anlam katabilirken,bir ülkenin kralı  anlamsız bir hayat sürebilir.

Bunun sebebi,bütün insanların,objeyi kavrayışlarında ve algılayışlarındaki anlayış derecesinde farklılık vardır.Ayrıca insanların bilgi seviyesi ve içinde yaşadığı zaman mekan şartları birbirinin aynı değildir.

 3.Neyi Görmüştür?

İnsan,dünyada sürekli olarak gerçekleşmesini istediği,hayatı anlamlandırışında temel aldığı değerlerden kaynaklanan ana amaçların ve bu çerçevedeki eylemlerinin değerli olacağını görmüştür.Hayatın anlamını gerçekleştirmesi iki yönde olur.

1.İç dünyada(kişinin kendi içinde )

2.Dış dünyada (evrende)

 İnsanın bir bütün olarak var oluşunu gerçekleştirmesi,hem iç hem de dış dünyadaki başarılarıyla birlikte sağlanır.birinin eksikliği anlamsız olur.kişinin bu bütünlük içresinde hayatın anlamını keşfetmesi üç farklı yoldan gerçekleşebilir.

1.Amel eylem ortaya koyar.

2.Bir şeyi  bir insanı severek

3.Musibetlere,sıkıntılara sabrederek

 4.Nasıl Görmüştür?

Kişi,obje ile ilişki kurmaya başlayınca fıtratından gelen imkanlar /varlık koşulları ortaya çıkar.Bunlar;

         1.Ana zihniyetler

         2.Akıl yürütme ve

         3.Alış zemini üzerinde hareket eder.

Kişi- obje ilişkisinde fıtratı oluşturan bu ve diğer varlık şartları, içerik/anlam kazanır. İşte insanın anlam vermesi değer görmesi yani varoluşu, bu şekilde gerçekleşir.Zihniyet, insan zihnin içinde hareket ettiği ortamdır.Her insanda ortak olan akıl yürütme yolları içinde hareket ettiği ortama göre içerik kazanır. İnsanın akıl yürütmeleri biçimseldir, belli kalıplar içerisinde hareket eder. İşte bu şekil, bu biçim her insanda aynıdır. Akıl yürütmeler içerik kazanınca farklılıklar başlar.

İnsanda iki arı ana zihniyet vardır.

          1.Büyüsel ( magique) zihniyet

          2.Olgusal-eleştirisel (critique) zihniyet

 

 

 

                             

                                    ZİHİN FAALİYETİNİ OLUŞTURAN EYLEMLER

 


                                              objenin bilgisini edinme

   ZİHİN                                  mevcut bilgilerle yeni bilgiler edinme

FAALİYETİ                        bilgileri farklı yol ve şekillerle dışarı aktarma

 

 İNSAN

 C.İnsanın Anlam Arayışı ve Kur'an-ı Kerim

''İnsan anlam arayışı'' sorusunu doğrudan sormasa da her düşünsel çabanın temelinde bir anlam arayışı olduğu konusu, önceki iki başlıkta yeterince vurgulandı. Buna göre insan, başka hiçbir canlıya benzemeyen özel bir varlıktır. Onun bu özelliği, özü itibari ile her kültür ve çağda geçerliliği uygulanabilirliği olan fıtratından kaynaklanır.

Kişi ister eğitim görmüş ister görmemiş olsun. ister Budist ister Müslüman olsun,ister kadın ister erkek olsun bütün insanlar bu fıtri imkanlara sahiptirler. bu fıtri imkanlar zaman içinde değişmez.Ancak insanın bu fıtri imkanlarını gerçekleştirmesi ve onlara etkinlik kazandırmasında, hayatı anlamlandırmasından kaynaklanan farklılıklar vardır.İnsanlar, her belirli durumu değeri farklı bir yönde anlamlandırabilir.Onun için her belirli durumda fertlerin ortaya koyduğu şu veya bu eylem,hayatını anlamlandıran değerlerin ışığında oluşan amaçlarını,hedeflerini,planlarını gerçekleştirmeye yöneliktir.

 SONUÇ:

İnsan bu hale kendini ne kadar çok verirse o kadar insan olur.Yani fıtri kabiliyetlerini o oranda fazla gerçekleştirir.Bütün insanlar hayatı bu şekilde anlamlandırırsa ''salih toplum''oluşur.

Bu,insanın fıri-vahiy temelli kendini gerçekleştirme halidir.Asla kolay ve ulaşılabilir değildir.Bundan dolayıdır ki Kur'an,insanları bu yola yönlendirmek için iki dereceli bir hitap metodu kullanır.

        1.Derece:Allah rızası,mutluluk:(Ehlullah)

        2.Derece:Sevap ve ceza:(Ehlu'l-ahira)

İnsanın ''iman ettim'' deyip hayatını vahiyle anlamlandıracağı sözünü vermesinin ardından ikinci derecedeki hitaba hak kazanmayan yoktur.Birinci dereceden hitaba mazhar olabilmek,herhalde büyük bir ''kemal'' seviyesini kazanmaya bağlıdır.

      Sonuç olarak Kur'an, insandan zihniyetini Kur'an ile inşa ederek Kur'an'ın insanını gerçekleştirmesini bekler.Ancak bu,kalıplaşmış bir  hayatı anlamlandırma değildir.Onun için Kur'an da her insanın Allah rızası yolunda varoluşunu gerçekleştirmesindeki farklılığa işaret edilmiş,yolumuz ''tekil'' sözcüğü değil yollarımız''çoğul'' sözcüğü kullanılmıştır.Bu sebeple vahiyle hayatı anlamlandırmanın tek şekli yoktur.Müslüman kültüründeki fıkıh ve kelam ekollerini bu bağlamda değerlendirmek yerinde olur.

 2.KUR'AN NEDİR?

 A.Kur'an Bir Kitaptır

 1.Kur'an Kelimesi

 Kur!an Hz.Muhammed'e Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilip,bize tevatürle naklolulan ve mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz Tanrı kitabının özel adıdır.Kur!an sözcüğünün geldiği köklere bakılarak sözlük anlamına göre tanımı yapılabilir ve Kur!an hakkında şunlar söylenebilir:

   -Kur'an birbirine yakın harfler,kelimeler,ayetler ve surelerden oluşur.

   -Ayetler ve surelerin içerdiği anlamlar birbirini doğrular.

   -Kur'an da ki hükümler,kurallar iç içedir.

   -Kur'an da her anlatılan şey ve her anlam,öteki anlatılanlar ve anlamlar ile bütünlük arzeder.

   -Kur'an ,onun lisanlarda okunmasına ve kalplerde ezberlenmesine,Kitap ise satırlarda kaydedilip kitapta toplanmasına hem kanıt hem de teşvik anlamını içerirler.

   -Kur'anın ilk emri olan oku sözcüğüyle aynı kökten gelmeside son derce anlamlıdır.Kuran böylece okumaya ve ilme verdiği değeri ifade etmiş olmaktadır.O Halde insanın var oluşunu gerçekleştirme de okuma eylemi en temel unsurdur.

   -Kur'an,insanlığa yüksek ahlaki değerleri gösteren mahsulü bir kitaptır.

   -Kur'an,bütün özellikleri ile insanın hayatını anlamlandıran,hayat veren bir kitaptır.İşte Kutsal Kitabımız,daha adında bize kendini tanıtmaktadır.Tanrı,insan''sistemi''düzgün kullanabilsin diye dünya,hayat,evren karşısında takınacağı ve bütün varlılarla paylaşacağı tavra ait ilkeleri toplamakta,birbirini tamamlayan ifadelerle birleştirerek insana ''oku''ması için bildirmektedir.

 2.Bir Kitap Olarak Kur'an

 Kur'an-ı Kerim,iki kapak arasındaki yazılı yapraklardan oluştuğundan o da bir kitaptır.Dolayısıyla onun herhangi bir kitapla hem ortak hem de hem farklı özellikleri vardır.

  Kur'an-ı Kerim'in içeriği:

1.Kur'an'ın bu i'caz özelliği,diğer i'caz yönleri ile bir bütünlük arz eder.Mesela üslubu ile.Kur'an'ın son derece özlü ve kapsamlı bir anlatımı vardır.

  Kur'an insandan öncelikli olarak bir tek Yaratıcının var olduğuna iman etmesini,bütün yapıp-etmelerinin bu inanca göre düzenleyerek fıtrat ile barışık olmasını;böylece var oluşunu gerçekleştirmeye,Allah'a iman,itaat ve onların doğuracağı sevgi ile yönelmesini ister.Onun için Kur'an'ın ilk suresi ''Fatiha''dır.Bu surenin muhtevası,Kur'an insanının imajını,tasvirini açık bir şekilde vermektedir.Kur'an'ın bu mu'ciz muhtevasının elbette en temel konusu ''Tevhid'' inancıdır.

 B.Kur'an Vahiy Mahsulü Bir Kitaptır

 1.Vahiy Kelimesi

Mukaddes Kitabımız Kur'an-ı Kerim,Hz Peygambere vahiy yoluyla inmiştir.Kur'an'ın kendinden bahsederken vahiy mahsulü olduğunu özellikle vurgulaması ile bu sözcüğün içerdiği lügat anlamları arasında bir bağ vardır.

 2.Vahiy Kavramı

Vahiy,dini bir terim olarak,Allah'ın dilediği şeyleri peygamberlerine muhtelif hallerden biriyle bildirmesidir.

Kur'an,ilahi vahye,zaman,mekan,milliyet itibariyle hiçbir kayıt koymaz.Tam tersine,her kavmin şu veya bu zamanda ilahi vahye muhatap olduğunu beyan eder.Ona göre ''ilahi vahye''imandan maksat Kur'an'a iman etmekle sınırlı değildir;herhangi devirde,herhangi millete gönderilen ilahi vahye de imandır.

 

SONUÇ:Artık Hz.Muhammed,aldığı vahyin hayatı anlamlandırmada canlı örneği ve önderdir.Hz.Peygamber vahye mazhar olmak üzere kabiliyetli kılınınca vahiy üzerinde düşünmeye hazır bir beşer haline gelmiştir.Bunun sonucunda gelen vahyi hem fıtratında bulunan anlama aynalarına yerleştirmesi hem de hafızasına yerleştirmesi kolaylaşmıştır.

C.Kur'an,Ayetler ve Surelerden Oluşan Bir Kitaptır

 1.Ayet Kelimesi

Ayet kelimesinin birbirini gerektiren anlamlarından hareketle dini terim olarak ifade ettiği anlamlar şunlardır.

 1-DELİL

 2-MUCİZE

 3-KIYAMET ALAMETLERİ

 4-KUR'AN'IN TAMAMI VEYA BELLİ BÖLÜMLERİ

2.Ayet-Vahiy Kavramları İlişkisi

Ayet kelimesinin Kur'ani bir kavram olarak tarifi şöyledir:

Ayet,Allah'ın varlığına ve birliğine,peygamberlerin doğruluğuna işaret eden delil ve mucizedir.

İNSAN AÇISINDAN AYET:İnsan,ayete muhatap olan bir varlıktır.

                                                İnsan,ayeti incelemesi gereken,ayeti inceleme görevi olan                                                   

                                                varlıktır.

O halde ayet, insanı Allah'a yönelten,O'na gidişinde iz ve işaret veren her şeydir.

Yüce Allah'ın varlıklara fıtrata uygun hareket etme metodunu vahyetmiş olması,hayatın anlamının gerçekleşmesi için gerekli bir durumdur.İşte bu varlıklardan birisi olan insan,''kendi varlığının farkında olma''fıtri kabiliyeti ile diğer varlıkları anlayacak ve onları kullanacaktır.

Kendi varlığından veya evrendeki bir varlıktan ibret alan,delil gören,mucize sayan,hayrette kalan insan,yani varlık ve oluştaki''kevni ayet''i gören insan,Kur'an'ı Kerim'i okuduğunda bu yete delil olan,onu şerh eden''kavli ayet''in karşılığını bulacaktır.

3.Sure Kelimesi ve Sure Kavramı

-Yüksek yer,bir kenti kuşatan sur

-yüksek rütbe

-mevki

-şeref ve şan

-alamet ve nişan

-binanın kısmı veya katları

Sure kelimesi dini bir terim olarak şu anlamdadır.Ayetlerden meydana gelen,başı ve sonu bulunan müstakil Kur!an bölümlerinin adıdır.Başlangıçta sure,Kur!an anlamında kullanılırdı.Sonradan sure,yukarıdaki anlamda kullanılmıştır.Kur'an da bütün yazılı vahiyleri içine alan mushafın adı olmuştur.

SONUÇ:

Elde edemedikleriyle,elde ettikleri arasında sıkışan insan,hayata anlam veremeyişinin bedelini ağır ödüyor.Tarih sürecinde değişse de manzara,çıkmazlar değişmiyor.Bir ''insan modeli''aranıyor,''bir hayat şekli''irdeleniyor.Sonuçsuz çabaların bize söylediği şu:İnsan,sadece vahyin insan modelinde fıtratı ile buluşabilir.Çünkü ancak tevhid temelinde yükselen değerler,hayatla bütünleşmekte ve onu anlamlı kılmaktadır.

  Farkında olsun yada olmasın,insan fıtratını arıyor.Bu anlam arayışının fıtratla kesiştiği noktalar,Kur'an'ın öngördüğü insanın yalnızca bir yönüne işaret ediyor.''Kur'an insanı''nın bir başka deyişle''kamil insan''ın gerçekleşmesi ise hayattan beklentilerin tümünün fıtratla ve vahiyle örtüşmesini gerektiriyor.Bu çalışma ''Kur'an nedir?''sorusunu bu amaçla sormakta ve cevabını,Kur'an'ın yaşanılır kılınması için telif edilmiş olan Kur'an ilimlerinden yararlanarak aramaktadır.Bunun için Kur'an-ı Kerim'e insan hayatını anlamlandıran ilahi cevap olarak yaklaşmaktadır.Çünkü Kur'an-ı Kerim,kendini ''hidayet rehberi''olarak tanımlamakta,insan modelinin nasıl olacağını göstermekte,insan-hayat-tabiat-evren bütünlüğünün gerçekleştirilmesi için kurallar koymaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz

Kur'an Nedir?    04.05.2014

Ahmet YILMAZ – 13912772

(Yüksek Lisans)

 

KUR’AN NEDİR?

GİRİŞ

Kur’an-ı Kerîm, hayatta insana rehberlik eden ve her asra hitap edebilen yegâne semâvî kitaptır. Ancak Kur’an’ın rehberliğinde hayatın fıtrata uygun olarak devam ettirilebilmesi için; Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılması gerekmektedir. Anlaşılmasından maksat; “hayatın değişen görünümleri karşısında Kur’ân-ı Kerîm’in öngördüğü reel cevapları anlamak ve hayata taşımaktır”.

Kur’an, incelendiğinde; Kur’an’ın insandan

- Okunmasını

- Üzerinde düşünülmesini

- Anlaşılmasını

- İhlâsla açıklanmasını istediği görülecektir.

Ümmî bir Peygamber’e gelen ilk vahyin okumayı emretmesi bu bağlamda çok anlamlıdır. Kur’an-ı Kerimde, insanla ilgili olan ayetler dikkatle incelendiğinde; Kur’an’ın insana, yaşam boyu eğitimi zorunlu kıldığı görülmektedir. Hz. Peygamber de bütün hayatı boyunca bu ilkeyi esas alarak, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmış ve ümmetini ilim tahsil etmeye, Kur’an’ı yaşamaya yönlendirmiştir. Hz. Peygamber, gelen vahiyleri, hem fiilleriyle hem de sözleriyle tefsir etmiştir. Kur’ân’ı, hayata tatbik etme ve hayatı anlamlandırma şekliyle birlikte öğrenen sahâbiler, gittikleri bölgelere de bu metodu uygulamışlardır. Tabiînler, de aynı ilkeyi Sahabiden alarak kendilerinden sonra gelenlere intikal ettirmişlerdir.

Kısaca; Kur’ân ilimleri, nüzûl asrından tedvin dönemine kadar bu şekilde gelmiştir. Bu dönemde Kur’ân-ı Kerîm tefsir edilirken, Kur’ân’ın bir yönünü ele alan özel araştırmalar yapılmış, daha sonra bu özel çalışmalar, “Ulûmu’l-Kur’ân” başlığı altında derlenmiştir. Tedvin dönemi ve sonrasında alimlerin Kur’an ilimlerini tedvin etmelerindeki ortak gayeye bakıldığında; Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına, içerdiği manaların açıklanmasına yarayacak ve araç olacak ilimleri tespit etmek olduğu görülecektir.

Kur’an’ın daha iyi anlaşılabilmesi için klasik yöntemlerden farklı olarak Kur’an ilimlerine yeni bir yaklaşım getirilmesi gerekmektedir. Bunu gerçekleştirmek için Kur’an ilimlerinin,

- Doğuşu ve tarihsel gelişimi

- İç işleyişi

- iç işleyişin Kur’ân’ın anlaşılmasına ve

- Kur’ân’ın anlaşılmasının iç işleyişe etkisi ortaya konulmalıdır.

Bu yüzden, bu çalışmada “Kur’an Nedir” sorusuna, Kur’an üzerine genel araştırmayı hedefleyen Kur’an ilimleri çerçevesinde cevap aranmaya çalışmış. Kur’an-ı Kerim’e, insanın hayatını anlamlandıran kitap oluşunu temel alan bir çerçevede yaklaşılmıştır.

 

ARAŞTIRMANIN AMACI VE METODU

Bu çalışmada;

- Kur’an’a ve Kur’an ilimlerine, insan-hayat ve kâinata can veren, anlam veren ve rehberlik eden ilâhî bir kitap olduğu bağlamında bakılmaya çalışılmıştır.

- Kur’an’ın insanını, Kur’an-insan-hayat ilişkisinin nasıl kurulacağı, hayatın anlamlandırılmasında Kur’an hakkında nelerin bilinmesi gerektiği konuları ele alınmıştır.

- Bu çalışma birçok disiplin, özellikle psikoloji-psikiyatri alanlarının derin konularını içerdiği için; özel ihtisas isteyen önem ve genişlikteki konulara girilmemiştir.

- Birinci bölümde “insanın anlam arayışı” konusu sınırlı yönüyle ele alınmaya çalışılmış. Kur’an-anlam arayışı ilişkisinin net bir şekilde gözler önüne serilebilmesi için, anlam arayışının nasıl gerçekleştiği sorusuna cevap verilirken, insanın farkında olmadığı birçok şeyi dikkate sunmayı hedeflenmiştir.

- İkinci bölümde; önceki bölümde ifade edilenler, Kur’an ilimlerinin en temel üç kavramı çerçevesinde ele alınmış, Kur’an’ın kendini nasıl tarif ettiğini somutlaştıran ayetlere yer verilmiştir. Bu ayetler zikredilerek Kur’an’ın insan hayatına yön vermek, anlam vermek için nazil olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır.

- Kavramların açıklanmasında ayrıntılardan kaçınılmış, farklı bir üslûpla konular ele alınmaya çalışılmıştır. Bununla ezbercilikten kaynaklanan sorunların, Kur’ân ilimlerinde de yaşanmaması amaçlanmıştır.

- Çalışmada; Kur’ân’ın hayatı anlamlandırması Kur’ân ve Kur’ân ilimleri hakkında genel bilgilendirme yapılmıştır.

- Çalışmanın, özellikle Türkçe kaynaklardan yararlanılmıştır.

- Çalışmada dipnot vermek yerine; eserin sonunda bibliyografya sunulmuştur.

- Ayetlerin mealleri, Prof. Dr. Süleyman Ateş’in “Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meali” ile Elmalılı M. Hamdı Yazır’ın tefsirinden Dücane Cündioğlu tarafından yayıma hazırlanmış “Hak Dini Kur’ân Dili-Kur’ân-ı Kerîm ve Meâli’nden alınmıştır.

- Çalışmada tabiat, öz, varlık koşulları gibi terimlere aynı sözcükle, “fitrat” sözcüğü ile karşılık verilmiştir.

 

İNSANIN ANLAM ARAYIŞI SERÜVENİ

İnsan, hayatı boyunca içinde yaşadığı dünyayı, evreni tanımaya ve anlamaya çalışmış, ancak bunda yeterince başarılı olamamıştır. İnsandaki bu anlama merakı, doğuşundan getirdiği, insanı insan eden en önemli özelliktir. Eski çağlardan itibaren bütün insanlardaki bu anlamlandırma hali aynıdır. Çünkü insanın anlam arayışı, onun fıtrî bir kabiliyetidir.

İnsan, içinde bulunduğu dünyayı, bu dünyanın ötesini, önce ve sonrasını; kendini çevreleyen varlıkları ve nesneleri, onlarla olan ilişkisini, düşünce ve zanlarını, duygu ve inançlarını, istek ve eylemlerini kaynak ve gayesini hayatı için gerekli görerek anlamak istemiştir. Ortaya attığı sayısız sorulara, din, mistisizm, metafizik, felsefe ve ilim adını verdiği türlü açıklamalarla bir sürü cevaplar aramıştır.

İnsanlar, hayatları boyunca birbirlerinin her düzeydeki üretim ve eserleri ile karşılaşmışlar, bu mirası kullanmışlar. Bu sayede düşüncelerini zenginleştirmiş, verimlileştirmiş ve geliştirmiştir. Ama yine de hayatı anlamlandırmak için erişeceği bir “hakikat” fikri peşinde koşmuş, bunun için türlü yön ve yöntemlere başvurmuştur. Bu yön ve yöntemlerde bazen bilimi, bazen dini, bazen tasavvufu, bazen mistisizmi kullanarak, farklı açıklamalar, anlayışlarla tatmin olmaya çalışmıştır.

 

İNSANIN ANLAM ARAYIŞI NASIL GERÇEKLEŞİR?

“‘Anlam’ kelimesine sözlüklerde “ifade edilen, anlaşılan şey; iç, ruh, biçim ve kalıp dışında kalan öz, cisimle ilgili olmayan hal; yalnız işaretlerin değil, fakat aynı zamanda şeylerin ve olayların işaret ettiği şey” anlamlarına gelmektedir. “İnsanın anlam arayışı” tabirindeki “anlam” sözcüğü ise insanın fiillerini yöneten, insanın somut varlık bütününe ait, bu varlık bütününde temelini bulan varlık koşullarından birini ifade etmektedir”.

“Anlam”, özellikle inanmayı içerir. Eğer insan inanmayan bir varlık olsaydı amaçlarını gerçekleştirmek için çalışamaz, kendisini yapacağı işe veremez, eğitimle olgunlaşamazdı. O halde anlam; görülen, bilincine varılan ve inanmayı da içeren bir şeydir. Ancak bunu anlayabilmek için gören kimdir; nede görmüştür; neyi görmüştür; nasıl görmüştür? Gibi soruların cevaplarının verilmesi gerekmektedir”

 

Gören Kimdir?

Gören, insandır. İnsan, gerçek bir dünyada ve akışı içinde hayatını anlamlı bir uğraşla doldurmak için eylemlerde bulunur. Eylemlerini gerçekleştirirken karşılaştığı engelleri aşmaya çalışır. Özellikle günümüzde bunca eşyaya, teknolojiye ve dünyanın bunca çekiciliğine rağmen insanın bir arayış içerisinde, bir anlam verme çabası olması, insan olmasının bir özelliğidir.

 

Nede Görmüştür?

“Onda anlam görmesi söz konusu olan şeyde görmüştür. Kişinin bir şeyde anlam görmesi; onun gerçeklikle yüzleşmesi ve varoluşu ise; obje ile ilişki kurmasıyla başlar. Bu temasla ferdin özünü oluşturan unsurlar içerik kazanır. Aksi halde fert ancak bir öz olarak kalırdı, ortaya çıkamazdı. Bu sebeple anlamlı yaşamak, bir anlam yaratma ve bu anlamı hayata katma yoludur.” Bazı insanlar hayatlarına anlam katabilirken bazıları katamamaktadır. Bunun sebebi, bütün insanların, objeyi kavrayışlarında, algılayışlarındaki anlayış farklılıklarında, bilgi seviyeleri ve içinde yaşadığı kültür şartlarının” farklılık göstermesinden kaynaklanmaktadır.

İnsan eylemlerini yöneten değerler üç gruba ayrılır:

- Yüksek Değerler: Sevgi, inanmak, sözde/eylemde doğruluk, çalışkanlık, masumiyet, dürüstlük, insaflı olmak, dostluk, vefa, güven, saygı...

- Araç Değerler: İlgi ve menfaat alanının değerleridir. Maddi ve manevi servet değerleri, fayda, çıkar, kuşku, çekememe, hoşlanmak…

- Alışılan Değerler: Temelini toplum ve kültür hayatında bulan, zamanla otomatikleşen ve doğal olarak algılanan eylemleri yöneten değerlerdir. Alışkanlıkların, modanın, zevkin, kitle kültürünün değerleri...

 

Neyi Görmüştür?

İnsan, dünyada sürekli olarak gerçekleşmesini istediği, hayatı anlamlandırışında ana amaçlarını ve bu çerçevedeki eylemlerinin anlamlı olacağını görmüştür.

Hayatın anlamının gerçekleştirilmesi iki yönde olur:

- Kişinin kendi içinde

- Evrende

İnsanın bir bütün olarak varoluşunu gerçekleştirmesi, hem iç hem de dış dünyasındaki başarılarıyla birlikte sağlanır. Kişinin bu bütünlük içerisinde hayatın anlamını keşfetmesi üç farklı yolla olur:

- Eylem ortaya koyarak, yüksek değerleri yaşayarak ve araç değerler ile alışılan değerleri bu yüksek değerlerle oluşturarak.

- Bir şeyi, bir insanı severek, bir ideale kendini adayarak, bir insanı severek ve ona bağlanarak

- Musibet ve sıkıntılara sabrederek

 

Nasıl Görmüştür?

Kişi, obje ile ilişki kurmaya başlayınca fıtratından gelen varlık koşulları ortaya çıkar. Kişi-obje ilişkisinde fıtratı oluşturan varlık şartları, anlam kazanır. Ancak insanın temel arzularının tatmin olması için insana yardım edecek bir rehber gereklidir. Bu yüzden vahiy, ilahi rızayı arayan insana kamil insan olmayı hedef göstertir. Ama bunun temel şartı olan iman etme konusunda onun fıtratına seslenir ve etkin okumayı önererek oku, düşün, anla ve yaşa der.

 

İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KUR’ÂN-I KERİM

İnsan, özel bir varlıktır. Onun bu özelliği, özü itibariyle her kültür ve çağda geçerliği olan fıtratından kaynaklanır. İnsan hangi ülkede yaşarsa yaşasın, hangi dine mensup olursa olsun, hangi eğitim derecesine sahip olursa olsun zaman içinde değişmeyen bu fıtri imkanlara sahiptir. İnsanın fıtratının gereği olan hayatı anlamlandırması iki yönde gerçekleşir;

- İnsanın kendinden kaynaklanan ben merkezli anlam vermesi

- Fıtri ilkeleri temel alan Fıtrat-vahiy temelli anlam vermesi

Aynı zamanda toplumsal bir varlık olan insan, fıtratından kaynaklanan bir sebeple doğayla kurduğu doyurucu ilişkiyi, toplumla da kurmak ister. Hem kendi varlığı hem de içinde yaşadığı toplumun devam edebilmesi için bir takım kurallara ihtiyaç duyar. Olaylar karşısında, nasıl davranması gerektiğini, onu denetleyen yasalar ve kurallar sayesinde bilmek ister. Böylece doğru-yanlış, iyi-kötü ya da güzel-çirkin gibi kavramlar sistemi oluşturur.

Hayatı anlamlandırmanın temelinde, “insan olarak var olmanın şartlarını her bireyin bilincinde oluşturmak” varsayımı yatar. Bu ise “insanı anlamak”la mümkün olabilir. İnsanı anlamak da dünyayı anlamak demektir. Bunun için insanın kendine, hayata ve evrene bir başka açıdan bakmasına, değerlendirmesine imkân verecek “bilgi” ye ihtiyacı vardır. Çünkü insanın fıtratında aslında farkında olduğu, bildiği bir iç varlığa sahip olma özelliği vardır. Bu yüzden insana, anlam arayışında onun bu varlık-birliğini de tatmin edecek bir yön gösterilmeli, bunun bilgisi sağlanmalıdır. Bu da fıtri ilkeleri temel alan anlam vermedir.

İnsan, ben merkezli hayatı anlamlandırmada fıtratının bir kısmı ile örtüşen ama asla tamamını kapsamayan bir hayatı anlamlandırmaya erişir. Bu, insanın gerçekleştiremezse yaşayamayacağı fıtri çabasıdır. Halbuki insan, tarihsel tecrübesi ile varoluşunun “değişim” boyutunu somut bir şekilde yaşamakta, “insan olmanın” bir “durum” olmaktan çok, bir “kemâle yürüme süreci” olduğunu bilmektedir. Dolayısıyla insan, varoluşunu gerçekleştirip hayatını bir şekilde anlamlandırırken bütün fıtrî imkânlarını tatmin eden, bütün varlık koşulları ile örtüşen yani ona kendini aşma başarısını veren, bütün zamanı, her ânı kaplayan bir anlam ufkunu aramaktadır. Allah ta insana bütün fıtri imkanlarını tatmin etmesi, hayatı anlamlandırması için rehberler göndermiştir. Bu rehberler getirdiği vahiy kaynaklı ve “Tevhid” temelli mesajlarla, her çağda insanın hayatını anlamlandırma beklentisine konu olan ne varsa, o beklentilere cevap veren bir dünya tasviri sunmuş, insanları, “Tevhid” ile hayatı anlamlandırmaya çağırmışlardır.

Peygamberlerin getirdikleri mesajların hayatı anlamlandırmanın temel içeriği aynı kalmış, fakat İnsan, imtihan edilmekte olan bir varlık olması ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi olması sebebiyle varoluşunu gerçekleştirme boyutuna ait olan uygulamada bir farklılık belirmiştir.

İşte Kur’ân-ı Kerîm de vahiy sürecinin son halkası olarak, diğer varlıklarla ortak olduğumuz fıtrî imkânlanmızı nasıl insanileştireceğimiz sorusuna cevap veren, bize fıtrî bütünlüğümüz içinde kendimizi öğreten vahiy mahsulü bir kitaptır.

Kur’an insana, varlıklarla ilişkilerinde halife bilincinde olması gerektiğini hatırlatır. Çünkü hayatta sadece kendisi yoktur. O, bu sonsuz evrende halife olarak üstlendiği rolün sorumluluğunu yerine getirmeli, bunu tüm varlığıyla yapmalıdır.

Aksi halde insan, diğer insanlarla hatta varlıklarla “ben-şey” ilişkisi yaşar. Hayat, paylaşmanın olmadığı “özne-nesne” ilişkisi olarak kalır. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm, insandan özünü bulmasını, duygu düşünce ve davranışlarıyla hayatı kucaklamasını yani varolma bilincinin farkına varmasını ister.

İnsandan beklenen, varlığının bütünlüğü içerisinde “bilgi”yi “nasıl” ve “niçin” kullanacağını idrak etmesine imkan verecek vahye yönelmesidir. Kur’ân bu konuda insanın rehberidir ve insana okumayı, tedebbür etmeyi ve ihlasla yaşamayı önerir.

Kur’ânî hayat tecrübelerini örnek almak, mümine, hayatın Kur’an-sünnet bütünlüğü içerisinde anlamlı kılınmasının bilgisini verir. Mümin insan, bu yaşantısında fıtrî kabiliyetlerinin tümünü harekete geçirdiğinden kişi olarak imkânlarını bilir ve eylem üretme ve geliştire yolunu açar. Yani Kur’an’ın insanı olmanın “kemâle yürümenin”, hayatını nasıl anlamlandırırsa mümkün olacağının bilgisini somutlaştırır.

 

KUR’ÂN BİR KİTAPTIR

Kur’ân Kelimesi

Kur’ân, Hz. Muhammed’e Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilip, bize tevatürle nakl olunan ve mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz Tanrı kitabının özel adıdır. Kur’ân’ın kendini adlandırdığı isimleri arasında en çok kullandığı isim budur.

Kur’ân sözcüğünün geldiği köklere bakılarak;

- Kur’ân, birbirine yakın harfler, kelimeler, âyetler ve sûrelerden oluşur.

- Âyetler ve sûrelerin içerdiği anlamlar birbirini doğrular.

- Kuran’ın “Allah kelâmı” olduğuna ilişkin kanıtlar birbirine eklenmiş olarak yer alır

- Kur’ân’daki bükümler, kurallar içiçedir.

- Kur’an’da her anlatılan şey ve her anlam, öteki anlatılanlar ve anlamlar ile bütünlük arzeder.

- Sûre ve âyetleri hem sayfalarda toplanmış ve yazılmış hem de kalp sayfalarında ezber olarak toplamış kitaptır.

- Kur’ân, ezber ve yazılı olarak lisanlarda okunan bir metindir, denilebilir.

Kur’ân’ın bir diğer ismi el-Kitab ile birlikte düşünülürse:

- Kur’ân, onun lisanlarda okunmasına ve kalplerde ezberlenmesine, Kitab ise satırlarda kaydedilip kitapta toplanmasına hem kanıt hem de teşvik anlamı içerirler.

- İlimleri toplayan kelâm; hayatımızı anlamlandıran her türlü mânâları ve hakikatleri, hüküm ve hikmetleri toplayan kitaptır.

- Kur’ân’ın, ilk emri olan “ikra’- oku!” sözcüğüyle aynı kökten gelmesi de son derece anlamlıdır. Kur’ân böylece okumaya ve ilme verdiği değeri ifade etmiş olmaktadır, denilebilir.

Öte yandan Kur’ân-ı Kerîm, bu özel adının geçtiği âyetlerde şu özelliklerine dikkat çeker:

- Kur’ân, insanlığa yüksek ahlâkî değerleri gösteren vahiy mahsulü bir kitaptır.

- Kur’ân, bütün özellikleri ile insanın hayatını anlamlandıran, hayat veren bir kitaptır.

 

Bir Kitap Olarak Kur’ân

Kur’ân-ı Kerîm, iki kapak arasındaki yazılı yapraklardan oluştuğundan o da bir kitaptır. Dolayısıyla onun diğer kitaplarla hem ortak hem de diğer kitaplardan farklı özellikleri vardır.

Kur’ân’nın son derece özlü ve kapsamlı bir anlatımı vardır; az kelime ile birçok mânâ anlatır. Kur’an insandan, bir tek Yaradıcı’nın varolduğuna iman etmesini, fiillerini bu inanca göre düzenleyerek fıtrat ile barışık olmasını; böylece varoluşunu gerçekleştirmeye, Allah’a imân, itaat ve onların doğuracağı sevgi ile yönelmesini ister.

Kur’ân metni içindeki her kelimede, ilâhî bir ahenk ve musiki kulağı okşar. O, her haliyle insan sözü olmayıp, melek vahyi olduğunu ispatlar. Bundan dolayı o indiği zaman şairler, şiirlerini Kâbe duvarlarından indirmişler, inananlar da inanmayanlar da onun üstüne bir söz olamayacağını itiraf ermişlerdir. Bu âna kadar hiç kimse, onun tek bir ayetine denk olacak bir söz söylememiştir; bundan sonra da söyleyemeyecektir. İşte bu Kur’an’ın meydan okuyuşudur. Onun bu meydan okuyuşu sadece nüzul asrı insanına değil, kıyamete kadar gelecek olan insana da bir meydan okuyuştur.

 

KUR’ÂN VAHİY MAHSULÜ BİR KİTAPTIR

Vahiy

Kur’an-ı Kerîm. Hz. Peygamber’e vahiy yolu ile inmiştir. Kur’ân’ın kendinden bahsederken vahiy mahsulü olduğunu özellikle vurgulaması ile bu sözcüğün içerdiği lügat anlamları arasında bir bağ vardır. Vahiy; bir bilgiyi, bir işareti yazılı veya sözlü olarak muhataba en hızlı ve en kestirme yoldan ulaştırmak anlamına gelir.

Vahiy, terim olarak; Allah’ın dilediği şeyleri peygamberlerine muhtelif hallerden biriyle bildirmesi demektir.

Vahiy kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de türevleriyle birlikte 78 yerde geçer. 72 yerde fiil halinde kullanılmış ve bu fiillerin çoğu Allah’a izafe edilmiştir. Bunun anlamı şudur: Vahiy, ilâhî bir fiildir. Bu da; Allah vardır ve tek’tir demektir.

Vahyin Geliş Şekilleri:

- Sadık rüya şeklinde

- Cebrail’in, aslî hey’etiyle görünüp ilâhî emri duyurması

- Meleğin görünmeden Allah’ın sözünü Pcygamber’in kalbine düşürmesi

- Meleğin insan şekline girerek vahiy getirmesi

- Hz. Peygamberin kalbine üfleme

- Uyanık iken doğrudan doğruya Allah kelâmını duymak

- Uykuda iken meleğin vahiy getirmesi

 

KUR’AN, AYETLER VE SURELERDEN OLUŞAN BİR KİTAPTIR

Kur’ân-ı Kerîm’de çok geçen ve Kur’ân terimlerinin en önemli kavramlarından biri olan âyet kelimesi; mucize, açık alamet, nişan, gözle görülebilen, ibret, delil, belirti, hayrette bırakan görülmemiş iş ve hal gibi anlamlara gelmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’in herhangi bir süresindeki başı ve sonu bulunan bir veya daha fazla cümleden oluşan Kur’an birimine âyet denir.

Ayet kelimesinin Kur’anî bir kavram olarak tarifi şöyledir: Âyet; Allah’ın varlığına ve birliğine, peygamberlerin doğruluğuna işaret eden, delil ve mucizedir. Bu anlamda, yani Allah’ın varlığını ve birliğini anlama konusunda ayet; İnsanı kuşatan aleme ait ayetler ve insanın kuşattığı aleme ait ayetler olmak üzere ikiye ayrılır.

Sure ise sözlükte; yüksek yer, bir kenti kuşatan sur, yüksek rütbe, mevki, şeref ve şan, alamet ve nişan, binanın kısmı ve katları anlamlarına gelir. Dinî bir terim olarak ise; Ayetlerden meydana gelen, başı ve sonu bulunan müstakil Kur’an bölümlerinin adıdır.

Kur’ân-ı Kerîm, biri diğeri tarafından kesilmiş 114 sûreye ayrılmıştır. Bunun da bir hikmeti vardır. İnsanoğlu, uzunca yazılmış metinleri kitap, bâb, fasıl olarak ayırarak okumaya alışmış bir mantığa sahiptir. Bundan dolayı okuyucu için bir sûreyi okuyup diğerine başlamak daha şevk verici olmaktadır.

 

KUR'ÂN-I KERÎM'İN KLASİK TARİFİ VE KUR'ÂN

Kur'ân-ı Kerîm, Kur'ân ilimlerine dair eserlerde ve fıkıh usûlü kitaplarında âlimlerin çoğunluğunun üzerinde ittifak ettiği klasik tarife göre şöyle tanımlanmıştır: Kur'ân-ı Kerîm, Hz. Muhammed'e vahiy yoluyla parça parça indirilmiş, Mushaflarda yazılmış, tevatürle nakledilmiş, tilâvetiyle ibadet edilen, mu’ciz, ilâhî kelâmdır.

Kur’an-ı Kerim’in, Kur'an isminden farklı olarak; Kur’an’da 230 defa geçen ve en çok kullanılan El-Kitab, Hak ile batılı ayırmak, felah ve selamet anlamına gelen; 6 ayette geçen el-Furkan, anmak ve hatırlamak anlamına gelen ez-Zikr gibi başka isimleri de vardır O’na verilen bu isimler, bizzat Kur'ân'da yer alır.

SONUÇ

Hayatta sürekli bir ikilem içinde sahip olamadıklarını elde etmeye çalışan, bunu gaye edinerek aslında fıtratına aykırı bir hayat sürmeye devam eden insan, hayata anlam veremeyişinin bedelini ağır ödemektedir. Biraz fıtratının gerekliliklerine doğru bakan bir insan ise hangi zamanda ya da hangi coğrafi bölgede yaşamış olursa olsun bir arayış içine girmekte, yaratılış gayesini, fıtratıyla örtüşen davranışları bulmaya çalışmaktadır. Kısaca bu arayış sonunda insanın başarıya ulaşabilmesi, “Kamil İnsan” olabilmesi; davranış ve düşüncelerinin fıtratıyla yani vahiyle örtüşmesine bağlıdır. Çünkü hidayet rehberi olarak tanımlanan Kur’an yani ilahi vahiy, insan modelinin nasıl olması gerektiğini göstermekte, insanların kendileriyle ve diğer canlılarla uyum içinde yaşayabilmeleri için kurallar koymaktadır. Allah insana bu kuralları öğretmek, hürriyet bilincini canlı tutmak için peygamberler göndermiştir. Bu peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed, Kur’an ahlakıyla ahlaklanmış, vahyin anlaşılır olması ve bu vesileyle de Kur’an’ın hedeflediği kamil insanın bununla da kamil toplumun oluşabilmesi için yaşayan Kur’an olarak insanlığa örnek olmuş ve bu değerleri iletmiştir. 



0 Yorum - Yorum Yaz


DERS : Tefsir Rivayetlerine göre Kur'an'ın Nüzul Ortamı

2014 Bahar Yarıyılı Ödevi

KONU : "KUR'AN NEDİR-İnsanın Anlam Arayışı" Kitabının Özeti

 

Ömer Faruk Serdaroğlu

Yüksek Lisans - Özel Öğrenci

 

 

 

 

            Pek Muhterem, Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu Hocamızın büyük bir gayret, özen ve itina ile yazmız olduğu, hacim olarak belki küçük ama, "anlam" olarak çok büyük çalışma olan, Şule Yayınları arasında yayımlanan, "KUR'AN NEDİR - İnsanın Anlam Arayışı-" adlı eserini büyük bir zevkle okumuş olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

            Elde edemedikleriyle, elde ettikleri arasında sıkışan insan, hayata anlam veremeyişinin bedelini ağır ödüyor. Tarih sürecinde manzara değişse de, çıkmazlar değişmiyor. Bir " İnsan modeli " aranıyor. " Bir hayat şekli " irdeleniyor.

Farkında olsun ya da olmasın, insan fıtratını arıyor. Bu anlam arayışının fıtratla kesiştiği noktalar, Kur'an-ın ön gördüğü insanın yanlızca bir yönüne işaret ediyor. " Kur'an insanı " 'nın bir başka değişle " Kamil insan'ın " gerçekleşmesi ise hayattan beklentilerin tümünün fıtratla ve vahiyle örtüşmesini gerektiriyor.

            Bu çalışma " Kur'an Nedir? " sorusunu sormakta ve cevabını, Kur'an-ın anlaşılır / yaşanılır kılınması için telif edilmiş olan Kur'an ilimlerinden yararlanarak aramaktadır. Kur'an-ı Kerim'e insan hayatını anlamlandıran ilahi cevap olarak yaklaşmaktadır.

 

            Aşağıda acizane olarak özetlemeye çalıştığımız "KUR'AN NEDİR ?" kitabının:

 

            "Ek 1" 'de ; "Bizi Biz Yapan Değerlerimiz ve Hayatımızı Anlamlandırmadaki Rolü " başlığı altında her türlü takdirin üzerinde bir çalışma yapılmıştır.   Burada " yeni bir asra girerken umduklarına ulaşabilecek, yepyeni bir gelecek oluşturabilecek donanıma sahip olduğumuzun ve bu donanımı kültürel kalkınmamızın temeli kılabileceğimizin yeni bir yaklaşımla ortaya konulması gerektiği" açıklanmıştır. "Bunun için şimdiyi oluşturmanın payı olan ve insanımızın varoluşunun zeminini, varlık şartlarını hayata katmasını meydana getiren şeyleri kavramak gerektiği" anlatılmıştır.

Yine;" Değerlerimizi ele alırken geçmişle gelecek arasında bir bağ kurmayı, bugüne bu çerçevede bakmayı, bizi biz yappan değerlerimizden ve insanımızdan yana bir ümidi uyanık tutmaya yönelik bir katkıda bulunmaya" çalışılmıştır.

Bu arada, " Değer Nedir ve Nasıl Oluşur?" , " İnsanın Hayatına Anlam Vermesi Nasıl Gerçekleşir?" , " Değer-Kültür İlişkisi " , "Değerlerimizin Temelinde Ne Var?" , " Değerlerimizi Kalkınmanın Kültürel İmkanı Olarak Yeniden Hayata Katmak İçin Ne Yapmalıyız?" konularında doyurucu ve tatmin edici bilgiler verilmiştir.

 

            "Ek 2" de ; " Türk Ailesinin Ev İçi Düzeninde Levhalar " başlığı altında levhaların taşıdıkları anlamlar verdikleri mesajlar ile muhatablarının davranışlarını nasıl etkiledikleri, yönlerdirdikleri, fertlerin ve toplumların muhtaç oldukları sosyal ve kültürel enerjiyi ve bedii zevki nasıl oluşturdukları  ve

anlamlandırdıkları anlatılmıştır. Fert ve toplumların taşıdığı mesajın, insanı hayatın tüm alanlarında, toplumsal töre ve gelenekler üzerinde, yani insanın kenidini gerçekleştirebileceği her konuda düşünmeye zorlardığı ve böylece insanın, " sıradanlıktan kurtulmak düşüncesiyle ve düşündüklerini hayata aktarma gayretiyle başarmaya özendirilmiş olduğu" açıklanmıştır.

 

            "Ek 3"de ; " Osmanlı Mimarisinde Kültürel İfadelerin Görsel Kullanımı " başlığı altında mimari ve sanatın, dildeki sözcükler yerine biçim, renk, ışık, gölge, doku, ölçü, oran vb. kavramları kullanan  özel bir dil olduğu anlatılmıştır.

Mimari ve sanatta farklı diller bulunduğu üzerinde durulmuştur. Toplumun ürettiği kültür, maddi ve manevi bu unsurları kendine özgü bir biçimde bir araya getirerek mekanı dile getirdiği vurgusu yapılmış ve onu canlı kılan bir ruhun bir manevi boyut kattığı belirtilmiştir.                            

 

 

                                         KUR'AN NEDİR?

 

 

 

 

                                       ÖNSÖZ

 

 

                                          " Bu işte insanlara beliğ bir teblidir. " (İbrahim 14/52)

 

                                   " Demircinin körüğü de hava alır verir, fakat yaşamış sayılmaz. " (Kelile ve Dimne)

 

                                   " Herkes ölür. Ama herkes gerçekten yaşamış olmaz." (Brave Heart Cesur Yürek filminden)

 

 

            Gerçekten yaşamış olmak için insanın neye ihtiyacı var? İşte bu soru yazarı " Kuran Nedir? " sorusuna götürür. Kurana göre " Gerçekten yaşamış olmak " için ilahi bilgi ile hayatı anlamlandırmak gerek. O halde Kur'an-ı Kerim'i tanımalıyız.

Kur'an-ı Kerim'i tanımak için de onu anlaşılır ve yaşanılır kılmak üzere telif edilmiş plan kuran ilimlerinden yararlanmalıyız.

Bu çalışmada " Kur'an Nedir? " sorusuna insanın anlam arayışı çerçevesinde, Kur'an ilimlerinden yararlanılarak cevap vermeye çalışılmıştır.

 

 

 

        GİRİŞ

 

 

            A. Kur'an-ın Anlaşılması /Hayatı Anlamlandırmasında Kur'an İlimlerine Yeni Bir Yaklaşım İhtiyacı

 

            Kur'an-ı Kerim, hayatın, gerçek olanın, bizzat yaşadığımızın değişen safalarını yönetme kabiliyetine sahip ve her asra hitap edecek yeterlikte yegane ilahi kitaptır. Bunu idrak edebilmemiz için Kur'an-ı Kerim'i iyi anlamamız gerkmektedir.

Kur'an insandan:

1. Okunmasını (1)

2. Üzerinde düşünülmesini (2)

3. Anlaşılmasını (3)

4. İhlasla açıklanmasını (4)

           

            İstemekle ve muhataplarını buna teşvik etmekle zikredilen amacın gerçekleşmesini bizzat desteklemektedir. Bu sebeple Hz.Peygambere ümmi olmasına rağmen " tebliğ" ve " tebyin" ile görevli olduğunu bildirmiştir. (5)

 

            Bu ümmi Peygambere ilk gelen vahyin okuma ve yazmayı emretmesi de bu meyanda pek anlamlı ve bizim için ilham vericidir. Tümüyle insanı anlatan ve insanla ilgili olanı tespit eden bu ayetler, insana " yaşam botu eğitimi " (6) zorunlu kılmaktadır. O ümmi Peygamber de bütün hayatı boyunca bu ilkeyi tatbik etmiş, Kur'an ahlakıyla ahlaklanmış, ve ümmetini kadın - erkek ilim tahsiline, Kur'an-ı yaşamaya yönlendirmiştir. Hz.Peygamber gelen vayhi tebliğ ve tenyin etmesi ile, canlı ve hayatla içiçe kişiliği ile Kur'an ayetlerini, hem insani yapıp-etmeleriyle ( haliyle ) hem de sözleriyle ( kavliyle ) tefsir etmekteydi.

Bir rivayetten, Hz.Peygamberin sahabilere Kur'an-ı Kerim-i onar ayet ezberlettiğini öğreniyoruz. Bu rivaayetin son cümlesi çok anlamlıdır. "(Hz.Peygamber)bize Kur'an-ı ve onunla amel etmeyi birlikte öğretiyordu. "

 

            Sahabiler, Hz.Peygamberin Kur'an-hayat bütünlüğünü hedefleyen bu eğitim-öğretim siyasetini devam ettirdiler. Birer eğitimci olarak gittikleri bölgelere de bo metodu aynen taşıdılar.

 

            Tabiiler, " Kur'an-ı Kerim'i ilim ve amel yönleri ile birlikte öğrenme " ilkesini Sahabeden aldılar. Sahabe-Tabiun arasındaki bu ilim akışı " kaydetmekle değil, öğretimle ; yazı ile değil, söz ile " gerçekleşmiştir. Aynı bilgi akışı Tabiun ile Etbau Tabiin arasında da aynen cereyan etmiştir.

 

            Demek oluyor ki Kur'an ilimleri, nüzül asrından tedvin dönemine bu şekilde geldi. Bu dönemde Kur'an'ı Kerim tefsir edilirken, onu anlama çabaları sürecinde bir ihtiyaç sonucu Kur'an'la ilgili, Kur'an'ın bir yönünü ele alan özel araştırmalar olarak tedvin edildi. (7) Daha sonra bu özel çalışmalar  " Ulümu'l-Kur'an " başlığı altında derlendi. Her asır bir önceki asrın Kur'an ilimleri mirasını devraldı; onu kendi çağının maddi ve manevi şartları çerçevesinde yoğurdu. Nakil ağırlıklı olarak tedvin edilen Kur'an ilimlerinden böylece her asır kendi zihniyetince yararlandı.

 

            Hz.Peygamber ve Sahabe, Kur'an-ı Kerim'i hem sözleriyle hemde eylemleriyle tefsir etmişlerdi. Yani Kur'an-ı yaşanan hayata uyarlamışlar, onun ahkamını elle tutulur, gözle görülür hale getirilmişlerdi. Bu gelecek nesillerinde uyması ve gerçekleştirmesi gereken bir görevdi.

 

            Bu sebeple tedvin dönemi ve sonrasında alimlerin, Kur'an ilimlerini tedvin etmelerindeki ortak gaye Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasına, içerdiği manaların açıklanmasına yarayacak ve vesile olacak ilimleri tespit etmek olmuştur.

 

            Kur'an ilimleri Kur'an-ın varolan yönleri hakkında bilgi verirler. Her Kur'an ilminin (8), Kur'an-ı Kerim'i tanıtma ve anlaşılmasınakatkı metodunda,

- üslup ve

- işlev

bakımından farklılık vardır. Bu sebeple Kur'an ilimlerinin hiçbirisi diğerini gereksiz kılmaz. Kur'an-ın anlaşılmasında her Kur'an ilminden faydalanılabilir.

Kur'an ilimlerine yeni bir yaklaşım, Kur'an-İnsan-Hayat bütünlüğümü temel alan ; Kur'an-ı Kerim hakkında bilinmesi gereken şeyleri ihtiva eden ; bu bilgilerle insana, Kur'an'dan reel hayatında yararlanma imkanı veren, yani insanın içinde bulunduğu bu dünyaya, kendine ve onu kuşatan evrene ait bütün insani problemlere Kur'an-ı Kerim'den bir bakış açısı elde etmeyi sağlayan, kısaca insanın kendini ve bütün varlığı anlamlandırmasını temin eden bir " Kur'an ilimleri anlayışı " getirmelidir. Bunun gerçekleşebilmesi için Kur'an ilimlerinin,

1. Doğuşu ve tarihsel gelişimi (9)

2. İç işleyişi

3. Bu iç işleyişin Kur'an-ın anlaşılmasına ve

4. Kur'an-ın anlaşılmasının iç işleyişe etkisi ortaya konulmalıdır. Yani Kur'an ilimleri bütün yönleri ile açık kılınmalıdır. Bu yapılırken Kur'an-ı Kerim'den yararlanmak isteyen, onunla hayatını anlamlandıran muhataplar göz önünde bulundurulmalıdır.

           

 

 

            B.Araştırmanın Amacı ve Metodu

 

            Bu çalışmada Kur'an-ı Kerim'in insan-hayat ve kainata can veren, anlam veren ve rehberlik eden ilahi bir kitap olduğu yolundaki beyanını benimseyip göz önüne alarak, Kur'an'a ve Kur'an ilimlerine bu bağlamda bakma denenmek istenmiştir.

Nüzül asrından bugüne kadar Kur'an-ı Kerim'in anlasşılması için sarfedilen bütün çabalar, bir binanın inşa edilmesi gibidir. Bilinmektedirki her bina, bir temel üzerine oturur; çatıyı ise duvarlar taşır.

Bu binanın temellerini, nüzül asrında oluşan Kur'an-ı Kerim'i hayata geçirme şekli; duvarları, da sonraki asırlarda hayatı anlamlandırmada Kur'an-a yaklaşımları ve çatıyı ise onların var oluşlarını vahiyle gerçekleştirmeleri ile oluşan vahiy kültürü temsil eder. Dolayısıyla selef ve halef Kur'an-ın insanını gerçekleştirme yolunda halife sorumluluklarını yerine getirmişlerdir. Günümüzde ise sıra günümüz bilim admlarındadır.

Bu çalışmadaki amaç insanın anlam arayışına, insan var olduğu sürece devam edecek bu realiteye, " İnsanın hayatını anlamlandıran kitap : Kur'an " ve onun anlaşılması / hayatı anlamdırması için telif edilmiş Kur'an ilimleri bağlamında göründüğü kadarıyla anlaşıldığı ölçüde bir tespit açılım getirmektir.

Bu araştırmanın konusu bir çok disiplini özellikle psikoloji-psikiyatri alanlarının derin konularını ihtiva etmektedir. Bu sebeple özel ihtisas isteyen önem ve genişlikteki mevzulara girilmemiş, konu ile sınırlı kalınmıştır.

Birinci bölümde : " İnsanın anlam arayışı " sorunu her yönüyle ele alınmış böylece Kur'an-anlam arayışı ilişkisi mümkün olduğu kadar net bir şekilde gözler önüne serilmiştir.

            İkinci bölümde ise birinci bölümde ifade edilenler Kur'an ilimlerinin en temel üç kavramı çerçevesinde ele alınmıştır. Bölüm Kur'an-ın kendini nasıl tarif ettiğini somutlaştıran ayetlerle bitirilmiş Kur'an-ın insan hayatına yön vermek, anlam vermek için nazil olduğu vurgulanmak istenmiştir. Bu yöntemin eski usül arapça tahsilinde Avamil-İzhar (10) okuyup ezberleyen kimsenin, iki kelimeyi bir araya getirip konuşamaması gibi bir durumun Kur'an ilimlerinde de vaki olmaması için bir çözüm olarak görüldüğü anlaşılmaktadır.

Bu çalışmada dipnot verilmemiş ; eserin sonunda bibliyografya sunulmuştur. Ayetlerin mealleri, Prf.Dr.Süleyman Ateş'in " Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali " ile Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın Tefsirinden Dücane Cündioğlu tarafından yayıma hazırlanmış " Halk Dini Kur'an Dili-Kur'an-ı Kerim ve Meali " nden alınmıştır.

            Çalışmada tabiat, öz, varlık koşulları gibi terimlere aynı sözcükle, " fıtrat " sözcüğü ile karşılık verilmiştir.

 

 

 

 

        1. İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KUR'AN-I KERİM

 

 

         A. İnsanın Anlam Arayışı Serüveni

 

                                   " Ve alleme Ademe'l Esmae Külleha " ( Ve Ademe bütün esmayı talim eyledi. ) Bakara 2/31

 

                                   " Bütün insanlarda yaratılıştan, bilmek isteği vardır. " Aritoteles

 

                                   " Bilmek için sevmek gerek. " Pascal

 

            İnsan yaratıldığı andan beri sürekli olarak içinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya ve anlamaya çalışmış, ancak bu çabası içinde en az tanıyabildiği varlık yine kendisi olmuştur. İnsandaki bu anlama merakı ve arzusu, insanı insan eden en büyük kuvvettir.

Küçük yaşta bir çocuk, yere düşüp dizi bir taşa çarptığı zaman duyduğu acının sebebini o taşta görür. Bu masum harekette bile şüphesiz anlama vardır. Fakat derinleşmemiş, sığ, çocukça bir anlama... Brezilya'nın Kuzeyinde bulunan Trumay Kabilesi, kendilerinin suda yaşar hayvanlar olduklarına inanırlar. Yine o bölgede başka bir kabile olan Bororo'lar, kendilerini kırmızı papağan sanırlar.

Bu çocoğun ve bahsedilen kabilelere mensup insanların inanışları insanın fıtratında bulunan anlama ve anlamlandırma merakının ifadesidir. Nitekim yaşamak isteyen hiçbir insan kendi eylemlerini ve kendi hareket tarzını anlamsız bulmaz. Her insan kendisinde bir yetenek eylemlerinde de bir anlam görür. Bu onun hayatta kalmasını sağlar.

            Tarihten önceki zamanlardan bugüne kadar bütün insanlardaki bu inanma ve anlamlandırma hali aynıdır. Çünkü insanın anlam arayışı, onun fıtri bir kabiliyetidir. Herkes bunu kendi başına bulmalı ve bulduğu cevabın gerektirdiği sorumluluğu üstlenmelidir.(11) Yani "İnandım! İman ettim" sözünün sorumluluğunu taşımalıdır. Ancak o zaman bu anlam kişinin anlam talebini doyurur.

insan zihni, reel hayatta olayların arka arkaya çıkışında ortaya sayısız sorular atar ve bu sorulara, din, mistisizm, felsefe ve ilim adını verdiği türlü açıklamalar içinde bir sürü cevaplar vermiştir. Ne bu sorular sondur ne de bunlara verilen cevaplar...

İnsan düşüncesini zenginleştirmiş, verimlileştirmiş ve geliştirmiştir. Ama yine de hayatını anlamlandırmak için elde edeceği, erişeceği bir hakikat fikri peşinde olmuş, bunun için türlü yön ve yöntemler araştırmıştır. Bu yön ve yöntemlerle kimi bilimin, kimi dinin, kimi mistisizmin, kimi şu veya bu beşeri faaliyetin içinde farklı anlamlandırmalar, açıklamalar, anlayışlarla tatmin olmaya çalışmıştır. Her bir bilgi, bize bir taraf, bir görünüş sunmuş ve sunmakta ve fıtratı yani kendimiziz tanımamıza imkan vermektedir.

 

 

         B. İnsanın Anlam Arayışı Nasıl Gerçekleşir?

 

                                   ''Tabii olarak insanlar birbirine benzer, ama yaptıkları işler çok farklıdır birbirinden.''  Konfüçyüs

 

                                   ''İnsan doğası her yerde aynıdır.''  Philip Stanhope Chesterfleid

 

                                   ''Bir insan umudunu yitirir ve amaçsız kalırsa sırf can sıkıntısı bile onu bir hayvana çevirebilir.'' Dostoyevski

 

            ''Anlam'' kelimesine sözlükte ''ifade edilen, anlaşılan şey; iç, ruh, biçim ve kalıp dışında kalan öz, cisimle ilgili olmayan hal; yalnız işaretlerin değil,fakat aynı zamanda şeylerin ve olayların işaret ettiği şey'' karşılıkları verilmiştir. ''İnsanın anlam arayışı'' tabirindeki ''anlam'' sözcüğü ise insanın bütün yapıp etmeleriniyöneten, insanın somut varlık-bütününe ait, bu varlık temelinibulan varlık-koşullarından (fıtri imkanlarından) birini ifade etmektedir.

            O halde ''anlam'', insan gerçeğinin bir olgusudur. Anlam, bilen, yapıp-eden, değerlerin sesini duyan, tavır takınan, önceden gören ve önceden belirleyen, isteyen, özgür hareketleri olan, tarihsel olan, kendisini bir şeye veren, seven, çalışan, eğiten ve eğitilen, devlet kuran, inanan, sanat ve tekniğin yaratıcısı olan, konuşan, bio-psişik bir yapıya sahip olan bir varlık olarak insanın yapıp etmelerinde ortaya koyduğu bir bilinç olgusudur.İnsanın kendisini ifade etmesidir.Onun için "anlam" , bütün bu varlık-koşulları ile ilişki içindedir.Ama özellikle anlam, inanmayı içerir.Eğer insan inanmayan bir varlık olsaydı hali ne olurdu? İnanmayan bir varlık, amaçlarını gerçekleştirmek için nasıl çalışabilirdi ; içinde yaşadığı durumlara nasıl anlam verebilir, kendisini yapacağı işe verip onu nasıl sevebilirdi ; fıtratında bulunan imkanlarını eğitimle nasıl olgunlaştırabilirdi? O halde anlam, görülen, bilincine varılan ve inanmayı da içeren bir şeydir. Bu bağlamda;

 

- gören kimdir?

- nede görmüştür?

- neyi görmüştür?

- nasıl görmüştür?

 

sorularına cevap verilmelidir.

 

 

            1.Gören Kimdir?

 

            Gören insandır. İnsan reel bir dünyada ve onun gelip geçici reel olayları içinde yaşar. İnsanın hayatı akış içindedir. O, bu akış içerisinde yaşadığı reel durumların içinden sıyrılıp çıkmaya yönelen eylemler içerisinde bulunur. Bu eylemleri ile herhangi bir şeyi gerçekleştirmeye, herhangi bir şeye şekil kazandırmaya, hayatını anlamlı bir uğraşla doldurmaya çalışır. Her gerçekleştirme, anlam ve değerlerle bezenir.Yani insan eylemlerinin anlamını sorar. Aksi halde insan, anlamsızlık duygusunu yaşar.

            Yaşamasasını sağlayan bunca eşyaya, teknolojiye ve dünyanın bunca albenisine rağmen insanın bir arayış içerisinde reel durumlara bir anlam verme çabası, insan fıtratının bir özelliğidir.Çünkü reel durumlara uygulanan yapıp - etmelerine anlam veren, değer gören ve böyle bir yeteneği olan biricik varlık insandır.

 

 

            2.Nede Görmüştür?

 

            Kişinin bir şeyde anlam görmesi, onun gerçeklikle yüzleşmesi ve varoluşunu gerçekleştirmesidir. Kişinin varoluşu obje ile ilişki kurarsa başlar. Bu temasla ferdin fıtratını oluşturan unsurlar içerik kazanır. aksi halde fert ancak bir öz olarak kalırdı., ortaya çıkamazdı.

Bu sebeple anlamlı yaşamak, bir anlam oluşturmak ve bu anlamı hayata katma yoludur. Onun için yüzeysel bakışla en alçalmış görünen bir kişi hayatına anlam katabilirken, bir ülkenin kralı anlamsız bir hayatsürebilir.

İnsan eylemlerini yöneten değerler üç gruba ayrılır:

 

            -Yüksek Değerler:

            Sevgi, inanmak, sözde/eylemde doğruluk, çalışkanlık, masumluk, dürüstlük, insaflılık, dostluk, vefa, güven, saygı...

İnsan bu değerlere doğuştan sahip olur. Bu değerlerin gerçekleştirilmesi doğrudan karar vermeye bağlıdır. İnsanlar bu değerler için çekişmezler, kavga etmezler, hesaplaşmaya girmezler. yüksek ahlaki değerlerin fert ve topluma hakim olması, bütün varlıklara mutluluk verir. Çünkü fıtri değerlerle hayat anlamını kazanmış olur.

 

            - Araç ( vasıta ) değerler:

            Fayda, çıkar, kuşku, çekememezlik, hasetlik, hoşlanmak, hoşlanmamak, kıskançlık...

İnsan bu değerlere de doğuştan sahip olur. Bunlar ilgi ve menfaat alanının değerleridir. Her türlü maddi ve manevi servet değerleridir. İnsan hayatı büyük ölçüde bu değerlerin gerçekleştirilmesine dayanır. Bu değerlerin gerçekleştirilmesi dolaylı karar vermeye bağlıdır. 

İnsanlar bu değerler sebebiyle çekişirler, kavga ederler, rekabet ederler bu durumdan ferdin ve toplumun hayatı anlamlandırması olumsuz etkilenir.

 

            - Alışılan değerler

            Alışkanlıkların, modanın, zevkin, kitle kültürünün değerleri...

Temelini toplum ve kültür hayatında bulan, zamanla otomatikleşen ve doğal olarak algılanan eylemleri yöneten değerlerdir. İnsan kendisini alışılan değerlerle oluşmuş kültür ortamının içinde bulur. Bu değerler çağdan çağa, topşumdan topluma, kültürden kültüre değişiklik gösterir.

 

 

            3.Neyi Görmüştür?

 

            İnsan dünyada sürekli olarak gerçekleşmesini istediği hayatı anlamlandırışında temel aldığı değerlerden kaynaklanan ana amaçlarını ve bu çerçevedeki eylemlerinin değerli / anlamlı olacağını görmüştür.Hayatın anlamının gerçekleştirilmesi iki yönde olur.

- İç dünyada ( kişinin kendi içinde )

-Dış dünyada ( evrende )

 

 

            4.Nasıl Görmüştür?

 

            Kişi obje ile ilişki kurmaya başlayınca fıtratından gelen imkanlar ortaya çıkar. Bular:

- Ana zihniyetler

- Akıl yürütme

- Alış zemini üzerine hareket etme.

            Kişi-obje ilişkisinde fıtratı oluşturan bu ve diğer varlık şartları, anlam kazanır. İşte insanın anlam vermesi, değer görmesi yani varoluşu bu şekilde gerçekleşir. Bilgi fertte kalmaz. Başkalarına aktarılır. Nesilde nesile devreden, gelişen ve büyüyen bilgi, insan türünün ortak malı olur. Her fert bundan istediği miktar ve gücü oranında faydalanır.

            İnsan, hayatını anlamlandırırken, fıtratından kaynaklanan imkanları gerçekleştirirken bir yaşantı hali olarak hürriyetini de kullanır. O zaman insanın

" doğru " ve " değerli " eylem de bulunması nasıl mümkün olacaktır? Bunun için " önder / örnek " kişilere ihtiyaç vardır. Bunlar,içinde bulundukları durumlarda doğru ve anlamlı eylemler gerçekleştiren kişilerdir.

- Bu kişiler insanlığa insan olma bilincini sağlarlar.

- İnsanlarla ilişkilerinde bu özelliklerini bizzat yaşayarak yani hayatlarını doğru ve değerli eylemlerle anlamlandırarak gösterirler.

- İz'an anlayış sahibi, fıtratına yabancılaşmamış insanlara, insan olmanın bilgisini ilk elden sunarlar.

- Kendileri ile ilişkide olan kişilere hayatın değerli kılınmasına dair belirli değerlilik yaşantılarını yaşatırlar. ( sevgi, saygı, güven vb. )

 

            Bu sebeple hayatında anlam bulması için insana yardım edecek, yol gösterecek bir rehbere ihtiyaç vardır. Bu rehber insana varlığının derinliklerinde bulunan gerçekten özlediği şeyleri ona farkettirmelidir. İnsanın temel arzularını ve içgüdülerini nasıl doyurup tatmin edeceğini, egosunun veya süperegosunun çatışan istekleri arasında nasıl uzlaşma sağlayacağını, topluma ve çevreye nasıl uyum göstereceğini, insan bu rehberde bulabilmelidir.

 

 

 

         C. İnsanı Anlam Arayışı ve Kur'an-ı Kerim

 

 

                                   " Bilmez mi ( yarattığını ) o yaradan ki o öyle Latif öyle Habir. " Mülk 67 / 14

                                  

                                   " Kasem olsun... Ve her bir nefse ve onu düzenleyene, sonra da ona bozukluğunu ve korunmasını ilham eyleyene ki Gerçek felah                             bulmuştur onu temizlikle parlatan. Ve ziyan etmiştir onu kirletip gömen. " Şems 91 / 7 - 10

 

            İnsan başka hiçbir canlıya benzemeyen özel bir varlıktır. Onun bu özelliği, özü itibariyle her kültür ve çağda geçerliği, uygulanabilirliği olan fıtratından kaynaklanır. ( 12 ) Kişi ister eğitim görmüş ister görmemiş olsun, ister Türkiye'de ister Japonya'da büyümüş olsun, ister Müslüman ister Budist olsun, ister kadın ister erkek olsun, bütün insanlar bu fıtri imkanlara sahiptirler. Bu fıtri imkanlar zaman içinde değişmez. Yani bu fıtri imkanlar bin sene önce ne kadar geçerli ise bu gün de aynı derecede geçerlidir.

 

            İnsan olmanın ve  varlık-yapısının/fıtratının bir özelliği olarak insan, hayatını anlamlandırırken ''TABİAT' ve ''TANRI'' yollarından birini seçer. Bu sebeple; insanın hayatınıb anlamlandırması iki yönde gerçekleşebilir.

 

1-İnsanın kendinden kaynaklanan ''Ben merkezli'' anlam verme: İnsanın fıtri faaliyetlerinin kaynağını tabiatta görmesinin sonucu.

2-Fıtri ilkeleri temel alan ''Fıtrat- vahiy temelli'' anlam verme: İnsanın Fıtri kabiliyetlerinin kaynağını aşkın bir varlıkta görmesinin sonucu.

 

            İnsan içinde yaşadığı tabiatın, dünyanın ve evrenin hem bir parçası hem de onlardan bağımsız olan bir varlıktır. (13) Bu onun bütün varlık kategorilerini varlığında barındırıyor olmasındandır.

Öte yandan insan, toplumsal bir varlıktır. Fıtratından kaynaklanan bir sebeple doğayla kurduğu doyurucu ilişkiyi, kendi geliştirdiği toplumla kurmak ister.

Çünkü insanın fıtratında sadece dışarıdan yapılan gözlemlerin objesi olma özelliği yoktur. Bunun yanında insanın aslında farkında olduğu, bildiği bir iç varlığa sahip olma özelliği vardır.

İnsanın bu özelliği ile hayatın objektif fenomenleri arasında, yapı ve akış şekli bakımından, çok içten bir varlık-birliği vardır. O halde insana, anlam arayışında onun bu varlık-birliğini de tatmin eden bir yön gösterilmeli, bunun bilgisi sağlanmalıdır. Bu da ''fıtri ilkeleri temel alan anlam verme''dir.

 

            İnsan varoluşunu gerçekleştirip hayatını bir şekilde anlamlandırırken bütün fıtri imkanlarını tatmin eden, bütün varlık koşulları ile örtüşen yani ona kendini aşma başarısını veren, bütün zamanı her anı kaplayan bir anlam ufkunu aramaktadır.

Ama insan, öncelikle fıtratın varoluştan önce geldiğini idrak etmelidir. Ben merkezli hayatı anlamlandırmaların, fıtratla tamamen uyumlu olan anlamlandırma ilkeleri koyamamalarının temelindeki eksiklik budur. (14)

            İnsanda fıtrat'ın varoluştan önce geldiğinin bilincinde olmanın anlamı ise, bu fıtratı tayin eden aşkın bir varlığın, Allah'ın varlığını düşünmeye sevketmesidir. (15)

            O halde Allah (c.c.), insanı yaratmış, hem fıtratını vermiş hem de ''hayat'' nimetini bahşetmiştir. (16) İşte bu fıtrat öyle bir şeydir ki, insanoğlu ister Afrika'da, ister Amerika'da, ister Rusya'da ister Türkiye'de doğmuş olsun ''aynı bilgisayar'' olarak doğmaktadır. ''Fıtrat'' bilgisayarın hem teknik donanımı (ruhsal-bedensel) hem de işletim sistemidir. İnsanın hayatını anlamlandırması, bu insan-bilgisayarına değişik türden proğramlar geliştirme çabalarını ifade eder. Ancak bu insan-bilgisayarın kullanıcısı (insan) tarafından tanınması, kullanımı, virüslerden korunması için bir rehbere (kitap ve insan) ihtiyaç vardır.

İşte Allah (c.c.), peygamberler aracılığı ile, yarattığı insanla konuşmuş (vahiy), ve insanlığın fıtrata uygun hayatı anlamlandırmalar gerçekleştirebilmesi için rehberler göndermiştir.

 

O halde:

-Hayatı değerlendirmek ve anlamlı kılmak,

-Tabiatı değerlendirmek ve anlamlı kılmak,

-Evreni değerlendirmek ve anlamlı kılmak,

 

            Allah Teala'nın bütün varlıkların fıtratına ait ilkeleri ihtiva eden vahyine uymakla mümkündür. (16) Çünkü vahiy, allah'ın bilgisidir, hükümleri mutlak doğrudur. Bu bağlamda ilk insan, Hz. ADEM'in (a.s.) bir peygamber olması son derece anlamlıdır. Böylece insanın Hz. Adem'le başlayan serüveni, insanı varoluşunu nasılgerçekleştirmesi gerektiğine ışık tutmaktadır. (17)

            İnsanı hayatını anlamlandıran bu ışık, ilk peygamber Hz. Adem'den son peygamber Hz. Muhammed'e (s.a.v.) kadar daima aynı ilkeyi, ''Tevhid'' tekrar etmiştir. Tüm çağlar ve nesiller boyunca, her toplumda iman etmenin özünü teşkil eden bu temel inancın esasları aynıdır. Onun için ilahi dinlerin hepsine ''İSLAM'' denilmiştir. (18)

            Bütün peygamberlerin getirdiği vahiy kaynaklı ve ''tevhid'' temelli mesaj, her çağda insanın hayatını anlamlandırma beklentisine konu olan ne varsa, o beklentilere cevap veren bir dünya tasviri sunmuştur.

            İnsan hayatına anlam ararken hür bir varlık olarak kendi sorumluluklarının tam olarak farkına varmaya çalışmaktadır. " Neye karşı ", " Kime karşı " sorumlu olduğunu anlaması, insanı hayatın sınırlılığı ve eylemlerinin belirleyiciliği ile karşı karşıya getirir. İnsan böylece sorumluluk bilincini diri tutabilir, hayattan kopmadan varoluşunu gerçekleştirir.

 

            Hz.İbrahim'in (a.s.) önce yıldıza sonra aya ve güneşe " Haza Rabbi / Bu imiş rabbim." (19) demesinde ve Hz.Peygamber'in (s.a.v.)  Mekke'nin doğusundaki Nur Dağı'nda bulunan Hira Mağarasında Kabe'yi seyrederek tefekküre dalmasında bu sorumluluk bilinci ve gerçeklikle yüzleşerek varoluşlarını gerçekleştirme yani anlam arayışı gözlemlenmektedir.

İnsan başı boş bırakılmış bir varlık değildir. Bu görevin en somut örnekleri Peygamberlerdir. Onlar, hayatın değerli / anlamlı kılınmasına dair vahyi yaşantıları ile insan olma bilincini somutlaştırmışlar ve insan olma imkanlarının yollarını göstermişlerdir.

 

            Kur'an-ı Kerim'de vahiy sürecinin son halkası olarak diğer varlıklarla ortak olduğumuz fıtri imkanlarımızı nasıl insanileştireceğimiz sorusuna cevap veren, bize fıtri bütünlüğümüz içinde kendimizi öğreten vahiy mahsulü bir kitaptır.

 

" Rahmani. Öğretti Kur'an-ı. Yarattı insanı. Belletdi ona o güzel beyanı " Rahman 55 / 1-4 

" Oku ismiyle o Rabbinin ki yarattı. İnsanı bir alaktan yarattı. Oku, o keremine nihayet olmayan Rabbindir. Kalem ile öğreten de. O insana bilmediği şeyleri                      öğretti. Sakın okumamak etme, çünkü insan muhakkak tuğyan eder. Kendini mustağni görmekle. Herhalde nihayet Rabbinedir dönüş!.." Alak 96 / 1-8

 

            Kur'an, insana, bütün varlıkla ilişkisinin halife bilinci çerçevesinde oluşması gerektiğini hatırlatır:

" Ya zannettinizmi ki! Biz, sizi sırf bir abes ( boşuna ) yarattık? Ve siz, bize irca edilmeyeceksiniz ( döndürülmeyeceksiniz? ) " Mü'minun 23 / 115

 

            Kur'an-ı Kerim insandan,

            Duygu, düşünce ve davranışlarıyla hayatı kucaklamasını yani var olma bilincini farkına varmasını ister. Bunun gerçekleşebilmesi yani Kur'an-ın insanın hayatını anlamlandırabilmesi için ona önerisi şudur:

- Oku

-Tedebbür et ( üzerinde düşün! )

- Anla

-İhlasla yaşa

 

            Hz. Peygamberin Kur'an-ı Kerim'i temel alan eğitim-öğretim siyaseti, bu ilkelerin hayata tatbikine yönelikti onun canlı ve hayatla içiçe kişiliği Kur'an-ın hayatı anlamlandırmasında insana bırakılan boyutu temsil eder. " Sünnet ",  Kur'an-ın nasıl yaşanacağının / hayatı anlamlandıracağının ve insan olma imkanlarının yolunun daima nasıl açık tutulacağına bilgisini verir. (20)

Sahabe bu örnek yaşantıdan Kur'an-ı hayata tatbik etme / hayatı anlamlandırma usülünü öğrenmiştir. Onlar Kur'an-ı yaşarlarsa " sünnette " ne bulacaklarını görmüşlerdir.

            Kur'an'la gerçekleştirilmiş anlam, insana:

- Allah'a yönelme

- Yüksek ahlaki değerleri yaşama

- Allah'ın insan için yarattıklarından gerekli ölçülerde, çok fayda edecek şekilde, yararlanma haklarının sağlıklı yollarını ve imkanlarını sağlar.

İnsan ihlasa kendini ne kadar çok verirse o kadar insan olur. Yani fıtri kabiliyetlerini o oranda fazla gerçekleştirir.

Bütün insanlar hayatı bu şekilde anlamladırırsa " salih toplum " oluşur.

            Kur'an, insandan zihniyetini Kur'an ile inşa ederek (Kur'an-ın insanını ) gerçekleştirmesini bekler. Ancak bu , kalıplaşmış bir hayatı anlamlandırma değildir.

            Bu sebeple vahiyle hayatı anlamlandımanın tek şekli yoktur. Müslüman kültüründeki Fıkıh ve Kelam, ekollerini bu bağlamda değerlendirmek yerinde olur.

            Kur'an. insan-obje ilişkisinde varolandan haberdar olarak bir tutuma giren insandan, varoluşunu Kur'ani ilkelerle gerçekleştirmesini ister. Bunun maddi ve manevi sonuçlarına dikkatini çeker. ''İnsanın hayatını anlamlandıran kitap'' olarak, ferdin ''Ben" halini, tutum ve varoluşundaki değişmeyi dikkate aldığından bir kerede değil, yirmi üç yıllık bir süreçte nüzülü tamamlanmıştır.

            İnsan, sürekli bilgi akımı ve iletişim içinde olduğundan ve amelini elde ettiği bilgilerle ortaya koyduğundan Kur'an, onu bilgi elde etmeye teşvik eder. Kur'an, vahiy bilinciyle elde edilecek bilginin hem ferdi hem toplumu hem de evreni "oku" maya, anlamaya imkan vereceğini ima eder.

 

 

 

 

        2. KUR'AN NEDİR?

 

                "Ey o bütün iman edenler! Sizi kendinize hayat verecek şeylere da'vet ettiği zaman Resulü ile Allaha(c.c.) icabet edin..." (Enfal 8/24)

 

 

         A. Kur'an Bir Kitaptır

 

            1. Kur'an Kelimesi

 

            Kur'an, Hz. Muhammed'e (s.a.v.) Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilip, bize tevatürle (21) naklolulan ve mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz, Tanrı kitabının özel adıdır. Kur'an-ın kendini adlandırdığı isimleri arasında en çok ( 70 kez ) kullandığı isim budur.

            Kur'an kelimesinin kökü ve anlamı hakkındaki bilgileri şöyle belirtmek mümkündür.

 

- Kur'an sözcüğü hiçbir kökten doğmamıştır. Bu sözcük mürteceldir. Hemzesiz ve " el " takısı ile belirli kılınmıştır. Hz. Peygambere nazil olan metne özel     isim kılınmış bir terimdir.

 

- Kur'an sözcüğü bir kökten türemiştir ; hemzesiz kökten türediğini söyleyenler de vardır. Hemzeli kökten türediğini söyleyenler de vardır.

 

            Kur'an sözcüğünün geldiği köklere bakılarak sözlük anlamına göre tanımı yapılabilir.

            Bu kelimenin nereden geldiği veya nasıl oluştuğu hayranlık vericidir.

Kur'an birbirine yakın harfler, kelimeler, ayetler, ve surelerden oluşur. Ayetler ve surelerin içerdiği anlamlar birbirini doğrular.

Kur'an-ın ( Allah kelamı ) olduğuna ilişkin kanıtlar birbirine eklenmiş olarak ayetlerde yer alır.

Kur'an'daki hükümler, kurallar içiçedir. Kur'an'da her anlatılan şey ve her anlam, öteki anlatılanlar ve anlamla ile bütünlük arzeder. Sure ve ayetleri hem sayfalarda toplanmış ve yazılmış hem de kalp sayfalarında ezber olarak toplanmış kitaptır.

Kur'an ezber ve yazılı olarak lisanlarda okunan bir metindir.

Kur'an'ın ilk emri olan " ikra' - oku " sözcüğü ile aynı kökten gelmeside son derece anlamlıdır. Kur'an böylece okumaya ve ilme verdiği değeri ifade etmiş olmaktadır.

Kur'an insanlığa yüksek ahlaki değerleri gösteren vahiy mahsulü bir kitaptır ve bütün özellikleri ile insanın hayatını anlamlandıran, hayat veren bir kitaptır. İşte kutsal kitabımız, daha adında bize kendini tanıtmaktadır.

 

            2. Bir Kitap Olarak Kur'an

 

            Kur'an-ı Kerim, iki kapak arasındaki yazılı yapraklardan oluştuğundan o da bir kitaptır. Dolayısıyla onun herhangi bir kitapla hem ortak, em farklı özellikleri, hem de çok ayırdedici nitelikleri vardır.

Kur'an-ın son derece özlü ve kapsamlı bir anlatımı vardır; az kelime ile birçok mana anlatır. Bazen iki kelimesini izah etmek için sayfalarca yazmak gerekir.

            Mesela: Naziat 79 / 30'da 4 kelime ile ve yasin 36 / 38'de 5 kelime ile güneş sistemini anlatırken kullandığı " dahv " ve " mustakarr " sözcükleri...

Yine: Yasin 36 / 8'de " ağlal " sözcüğüde bir istiaredir...

 

            Kur'an-ın bu mu'ciz muhtevasının amacı şöyle anlaşılır:

            İnsana hidayet rehberi olmak ve insanın hayatını anlamlandırmak. Bunun için Allah onun muhtevasında anlatılır, tanıtılır.

İnsan, hayat, tabiat, evren onun muhtevasında  tanıtılır.

 

            Kur'an-ın bu mu'ciz muhtevasının elbette en temel konusu " Tevhid " inancıdır. Ancak Kur'an-ı Kerim, Allah (c.c) ve Yüce Zatı hakkında bir kitap da değildir. Allah'ın varlığı, Kur'an-ı Kerim için sadece amelidir. Bu sebeple onu okuyan insan Kur'an'ın, Allah'ın en üstün varlık olduğunu, var denmeye layık tek gerçek varlık olduğunu vurguladığını tespit eder.

 

            Maide 48. ayette Kur'an-ın kendinden önceki kitapları hem tastik ettiği hem de onlar üzerine bir şahit olduğu bildirilmektedir.

 

            Tevrat ve İncil'de gelen prensiplerin Kur'an'da bulunması, insanın anlam arayışı serüveninin ve buna vahyin cevabının Tevhid ilkesi çerçevesinde olduğunun kanıtıdır. Onun için Kur'an, önceki kitaplarda bulunan yüksek ahlaki değerleri korumuştur. 

 

         B.Kur'an Vahiy Mahsulü Bir Kitaptır

                                  

            1.Vahiy Kelimesi

 

            Mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim, Hz. Peygambere vahiy yolu ile inmiştir. Kur'an-ın kendinde bahsederken vahiy mahsulü olduğunu özellikle vurgulaması ile bu sözcüğün içerdiği lügat anlamları arasında bir bağ vardır.

 

            Vahiy Kökünden : Elçi göndremek, ilham etmek, gizlice söz söylemek, ikinci şahsa söz ilka etmek, seslenmek, acele etmek anlamlarına gelir.

            İha' Kökünden : Birine bir kimseyi yada bir nesneyi göndermek, ilham etmek, kalbe korku ve endişe düşüp korkulu olmak anlamlarına gelir. 

            Vahiy sözcüğünün geldiği köke ve lügat anlamlarına bakarak şu tarif yapılabilir:

Vahiy; Bir bilgiyi, bir işareti yazılı veya sözlü olarak muhataba en hızlı ve en kestirme yoldan ulaştırmaktır.          

 

            2.Vahiy Kavramı

 

            Vahiy; Dini bir terim olarak Allah'ın dilediği şeyleri peygamberlerine muhterif hallerden biri ile bildirmesi demektir.

Kur'an ilahi vahye, zaman, mekan, milliyet itibariyle hiçbir kayıt koymaz. Tam tersine her kavmin şu veya bu zamanda ilahi vahy'e muhatab olduğunu beyan eder.

            Vahiy kelimesi, Kur'an-ı Kerim'de türevleriyle birlikte 78 yerde geçer. 72 terde fiil halinde kullanılmış ve bu fiillerin çoğu Allah'a ( c.c ) izafe edilmiştir.

            Vahiy şu şekillerde gelmiştir:

- Sadık rüya şeklinde vahiy: Hz. Peygambere ilk defa vahiy bu şekilde gelmiştir. Hz. Aişe şöyle diyor: " Allah'ın ( c.c ) Resulüne ( s.a.v.) vahiy, önce uykuda gördüğü sadık rüyalarla başladı. Gördüğü her rüya, sabah aydınlığı gibi aynen çıkardı." ( Buhari, Müslim )

- Cebrail'in asli hey'etiyle görünüp ilahi emri duyurması: Cebrail bu şekilde iki kez görünmüştür. Birincisi, peygamberliğin başlangıcında ve fetretten hemen sonra Hira'da meydana gelmişti. İkinciside Mi'rac Gecesi, Sidretü'l-Münteha da meydana geldi. Bu iki olaya Necim 53 / 6, 14'de işaret edilir.

- Meleğin görünmeden Allah'ın sözünü peygamberin kalbine düşürmesi: bu türlü vahiy Hz. Peygambere en zor gelen vahiy idi.

- Meleğin insan şekline girerek vahiy getirmesi. ( Çoğu zaman " Dıhye " ismindeki sahabeye benzeyerek gelirdi. )

- Hz. Peygamberin kalbine üfleme şeklindeki vahiy ki bunun sırf bir ilham olmayıp vahiy olduğuna dair zorunlu bir bilgi doğardı.

- Uyanık iken doğrudan doğruya Allah ( c.c. ) kelamını duymak ki Mi'rac Gecesi Hz. Peygamber, bu türlü hitaba nail olmuştu.

- Uykuda iken meleğin vahiy getirmesi. (22)

 

            Şüphesiz ki, Hz. Muhammed ( s.a.v. ) aldığı vahyin hayatı anlamlandırmada canlı örneği ve önderidir. Burada önemde vurgulanması gereken bir konu da şudur: Hz. Peygamber vahye mazhar olmak üzere kabiliyetli kılınınca vahiy üzerinde düşünmeye hazır bir beşer haline gelmiştir. Bunun sonucunda, gelen vahyi hem fıtartında bulunan algılama / anlama aynalarına yerleştirmesi hem de hafızasına kaydetmesi kolaylaşmıştır. ancak, Hz. Peygamber, vahiyden önce nasıl bir insan ise vahiy esnasında ve vahiyden sonra yine aynı insan olarak kalmıştır. Yani beşeri kabiliyetleri ve özellikleri iptal olmamıştır.

            O, sadece vahiy sırasında böylesine derin algılama/anlama eğiliminin ve irtibat halinin bedensel yapısı üzerindeki etkilerden söz etmiştir. (23)

Bütün beşeri kabiliyetlerini ve peygamberlik özelliklerini vahyi düşünmeye yöneltmesinin vücuduna verdiği zorluk ve sıkıntılara, Kur'an'da işaret etmektedir:

"Çünkü biz senin üzerine ağır bir söz ilka' edeceğiz." (Müzzemmil 73 / 5 )

 

            Kur'an vahyi ile ilgili olarak ifade edilmesi gereken bir konu da O'nun hem lafz/kelime hem de manası ile Allah (c.c.) katından nazil olduğudur. Bizzat Kur'an, kendisinin Hz. Muhammed'in (s.a.v.) eseri olmayıp, O peygamberin Cebrail aracılığı ile Allah'dan (c.c.) getirdiği İlahi bir kitap olduğunu bildirmektedir. ( Tekvir 81 / 19 - 21 )

 

            Hz. Muhammed (s.a.v.) metni aldıktan sonra yaptığı iş, sırası ile şöyledir  : ( 24 )

 

- Ezberlemek, yazdırmak,

- Onu tebliğ ve tebyin etmek,

- Açıklamak ve tefsir etmek,

- Tatbik ve icra etmek/uygulamak.

 

 

         C. Kur'an, Ayetler ve Surelerden Oluşan Bir Kitaptır

 

            1. Ayet Kelimesi

 

            Kur'an-ı Kerim'de çok geçen ve Kur'an terimlerinin en önemli kavramlarından biri olan ayet kelimesinin sözlük anlamları şöyle açıklanabilir:

 

            Ayet :

            Bir şeyin ve bir amacın mevcudiyetini gösteren " Mucize" ( 25 ) ,

Açık alamet, nişan, gözle görülebilen, somut ( 26 )

İbret, belirti, "Delil" ( 27 )

Hayrette bırakan görülmemiş iş ( 28 )

 

            Ayet kelimesinin dini terim olarak, ifade ettiği anlamlar şunlardır:

 

            1. Delil :

            Kur'an-ı Kerim, Allah'ın (c.c.) varlığını ve birliğini ispat etmeyi gaye edinen delillerden çoğunlukla "ayet" diye söz eder.

 

            2. Mucize :

            Peygamberlerin Allah (c.c.) tarafından görevlendirilmiş elçiler olduklarını ispat eden harikulade, tabiat kanunlarını aşan, ancak ilahi bir kuvvet sayesinde gerçekleşebilen olaylardır.

 

            3. Kıyamet Alametleri :

            Kur'an-ı Kerim'in En'am suresinin 158. ayetinden anlaşıldığına göre,   kıyametin olağanüstü tabiat kanunlarını aşan ilahi bir kuvvetle gerçekleşen olayları / ayetleri ortaya çıkınca; önceden iman etmemiş, iman etse de varlığının / fıtratının şuura erememiş yani inandığı fayda vermemiş, fıtratının ve vahyin kıymetini idrak edememiş olanların " iman ettik " demeleri fayda vermeyecektir.

 

            4. Kur'an-ın Tamamı Veya Belli Bölümleri:

            Kur'an-ı Kerim'in herhangi bir suresindeki başı ve sonu bulunan, bir veya daha fazla  cümleden oluşan Kur'an birimine ayet denir. Ayrıca Kur'an-ın tamamına da ayet denir.

Kur'an-ın tamamına neden ayet denir?

- Onların benzerlerini getirme imkanı olmadığından,

- Hz. Peygamberin hak peygamberi olduğunun delili ve onun en büyük mucizesi bulunduğundan,

- İnsana fıtratına uygun bir hayatı anlamlandırma tutumu edinebilmesi için onu var denmeye layık yegane varlık Allah'a götüren delil olduğundan,

- Herşeyi bilen, herşeye gücü yeten, dilediğini yapan,Allah'a bağlayan mucize olduğundan

dolayı Kur'an-ın hem ayetleri hem de bütünü ayettir.

 

            2. Ayet - Vahiy Kavramları İlişkisi

 

            Ayet kelimesinin Kur'an-i bir kavram olarak tarifi şöyledir:Ayet, Allah'ın varlığına ve birliğine, peygamberlerin doğruluğuna işaret eden, delil ve mucizedir.

            Ayet, insanı Allah'a yönelten, O'na gidişinde, iz ve işaret veren bir şeydir.

            Kur'an-ın havas-avam bütün insanların anlayabileceği derecede basitleştirip gösterdiği ve öğrettiği " fıtrata ayna " olan ayetlerini okuyan insan, hayatını onun ilkeleri ile anlamlandırmalıdır. İnsanın bir ayet olan fıtratı ve onu kuşatan evren ayeti ile örtüşen bir hayat sürdürebilmesi, Kur'an-ın kanunlarına, emirlerine, hükümlerine uymasına / hayatına katmasına bağlıdır.

 

            3. Sure Kelimesi ve Sure Kavramı

 

            Sure kelimesinin lügat anlamları şunlardır:

- Yüksek yer, bir kenti kuşatan sur,

- Yüksek rütbe,

- Mevki,

- Şeref ve şan,

- Alamet ve nişan,

- Binanın kısmı veya katları.

            Sure kelimesi, dini bir terim olarak; ayetlerden meydana gelen başı ve sonu bulunan müstakil Kur'an bölümlerinin adıdır. Basşlangıçta sure, Kur'an anlamında kullanılırdı. Sonradan sure, yukardaki anlamda kullanılmış, Kur'an-da bütün yazılı vahiyleri içine alan Mushafın adı olmuştur.

Kur'an-ı Kerim, biri diğeri tarafından kesilmiş 114 sureye ayrılmıştır. Bununda birçok hikmeti vardır. İnsanoğlu uzunca yazılmış metinleri kitap, bab, fasıl olarak ayırarak okumaya alışmış bir mantığa sahiptir.

 

         D. Kur'an'da Kur'an

 

            1. Kur'an-ı Kerim'in Klasik Tarifi ve Kur'an

 

            Kur'an-ı Kerim'in çeşitli yönleri, farklı özellikleri vutgulanarak değişik tanımları yapılmıştır. Bu tanımlar onun bütün niteliklerini içine alan tanımlamalar değildir.Kur'an-ı Kerim'in Kur'an ilimlerine dair eserlerde ve fıkıh usülü kitaplarında alimlerin çoğunluğunun birleştiği klasik tarifi şöyledir:

 

Kur'an-ı Kerim,

 

Hz. Muhammed'e (s.a.v.), (29)

Vahiy yoluyla parça parça indirilmiş, (30)

Mushaflarda yazılmış, (31)

Tevatürle nakledilmiş, (32)

Tilavetiyle ibadet edilen, (33)

Mu'ciz, (34)

 

İlahi kelamdır.

 

            Bu güzide kitabın son kısmında "Sonuç", "Kaynakça", "Ek 1" , "Ek 2" , "Ek 3" ve bu Eklerin Kaynakçaları bulunmaktadır.

 

 

 

 

DİPNOTLAR :

 

(1) Bkz. Alak 96 / 1, 3 ;  Bakara 2 / 219 ;  Müzzemmil 73 / 20

(2) Bkz. Bakara 2 / 219, 266 ;  Nisa 4 / 82 ;  Muhammed 47 / 24 ;  Sa'd 38 / 29

(3) Bkz. Nisa 4 / 82 ;  Mü'minün 23 / 68-70 ;  Muhammed 47/ 24

(4) Bkz. Bakara 2 / 118, 219, 221 ;  Nahl 57 / 17

(5) Bkz. A'raf 7 / 157-158 ;  Naide 5 / 67 ; En'am 6 / 19 ; Şura 42 / 7 ; Zuhruf 43 / 63

(6) Bu kavram, çağdaş eğitim bilime ait bir kavramdır.

(7) Bkz. " Kur'an İlimlerinin Doğuşu ve Gelişmesi ".Prf.Dr.Ahmet Nedim Serinsu, Kur'an ve Bağlam, (Birinci Kitap: Kur'an-ın anlaşılmasında Esbab-ı Nüzül'ün Rolü), Şule Yay. İstanbul 2008, s.30-37

(8) Bkz. Mesela Esbab-ı Nüzül, Mübhematül' Kur'an gibi.

(9) Bkz." Kur'an İlimleri Hakkında Kur'an ve Bağlam"(Birinci Kitap : Kur'an-ın Anlaşılmasında  Esbab-ı Nüzül'ün Rolü), Şule Yay.İstanbul 2008

(10) Temkis / Küçültme Amacıyla Değil Tespit İçin ifade Edilmiştir.

(11) Mesela Fransız matematikçi ve filozof Blaise Paskal (1623-1662) 29 yaşındayken öldüğünde elbisesinin içerisine dikilmiş vaziyette bulunan ve devamlı taşıdığı muskada şunlar yazıyordu:

       " Filozofların ve bilginlerin bulduğu Tanrıyı değil Peygamberlerin bildirdiği Allahı istiyorum "

(12) Bkz. Rum 30 / 30

(13) Bkz.İbrahim 14 / 34

(14) Bkz .''B'' başlığı. Ayrıca, A'raf 7 / 172

(15) Bkz. Necati Öner, Felsefe Dünyası, sayı : 1, s.6-7

(16) Bkz. Vahyin bu anlamı için 2. bölüme bakınız.

(17) Bkz. İbrahim 14/4

(18) Bkz. Al-i İmran 3/9 , 85 ;  Maide 5/3 ;  En'am 6/125 ;  Zümer 39/22

(19) Bkz. En'am 6/74-79

(20) Hz. Muhammed'in (s.a.v.) kendisini tanımlarken kullandığı kelime ''Muallim"dir.

(21) Bir haberin (söz, metin, bilgi ) birbiri arkasından gelen haberciler tarafından aynı kelimelerle açık ve kesin bir şekilde nakledilmesidir.

(22) Vahyin gelişine ilşkin geniş açıklamalar Tefsir Usulü kaynaklarında mütalaa olunabilir.

(23) Bkz. Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim

(24) Hz. Peygamberin (s.a.v.) "tebliğ-tebyin" ile görevli olduğunu bildiren ayetler bu bağlamda okunabilir.

(25) Bkz. Bakara 2 / 211

(26) Bkz. Bakara 2 / 248

(27) Bkz. Şuara 26 / 158

(28) Bkz. Rum 30 / 22

(29) Bkz. Bakara 2 / 97, Nisa 3 / 105, Kehf 18 / 1-2, Furkan 25 / 1-2, Şuara 26 / 192-194

(30) Bkz. Al-i İmran 3 / 7, En'am 6 / 114, Ra'd 13 / 1, Zümer 39 / 1, Mü'min 40 / 2, Casiye 45 / 2, Ahkaf 46 / 2, İnsan 76 / 23, İsra 17 / 106, Furkan 28 / 32

(31) Bkz. Abese 80 / 13-16, Kıyamet 75 / 17-20

(32) Bkz. Hicr 15 / 9

(33) Bütün Kur'an ayetleri, sureleri nazmazlarda okunabilir, tilavetiule ibadet edilebilir.

(34) Bkz. Yunus 10 / 38, Bakara 2 / 23-24, Hud 11 / 13, İsra 17 / 88

(35) Bkz. Bakara 2 / 2

(36) Bkz. Furkan 25 / 1, Bakara 2 / 53,185, Enfal 8 / 41, Enbia 21 / 48

(37) Bkz.Al-i İmran 3 / 58, Hicr 15 / 6,9 , Nahl 16 / 43-44, Saat 38 / 1,87

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


2013-2014 YÜKSEK LİSANS ÖDEVİ

ŞABAN KESECİ

YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ

ÖĞRENCİ NO: 13912720

KUR'AN NEDİR? KİTABININ HÜLÂSÂSI

            " Demircinin körüğü de hava alır verir, fakat yaşamış sayılmaz. " (Kelile ve Dimne) " Herkes ölür. Ama herkes gerçekten yaşamış olmaz." (Brave Heart Cesur Yürek filminden) bu güzel iki söz aslında kitabın özeti sayılabilir….

            Gerçekten yaşamış olmak için insanın neye ihtiyacı var? Kurana göre " Gerçekten yaşamış olmak " için ilahi bilgi ile hayatı anlamlandırmak gerek. O halde Kur'an-ı Kerim'i tanımalıyız.

            Bu kitapta; Kur'an-ı Kerim'in insan-hayat ve kainata can veren, anlam veren ve rehberlik eden ilahi bir kitap olduğunu, Kur'an'a ve Kur'an ilimlerine bu bağlamda bakılması gerektiği vurgulanmıştır. Bu çalışmadaki amaç insanın anlam arayışına, İnsanın hayatını anlamlandıran kitap olan Kur'an ve onun anlaşılması, hayatı anlamlandırması için nazil olduğu dile getirilmiştir.

Kur'an’ın Anlaşılması ve Hayatı Anlamlandırmasında Kur'an İlimlerine Yeni Bir Yaklaşım İhtiyacı

             Kur'an-ı Kerim, her asra hitap edecek yeterlikte yegane ilahi kitaptır. Bunu idrak edebilmemiz için Kur'an-ı Kerim'i iyi anlamamız gerekmektedir. Kur'an insandan, okunmasını, üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını, ihlasla açıklanmasını istemekle ve muhataplarını buna teşvik etmektedir. Bu çerçevede kur'an ilimleri ve kur’anın anlaşılmasına yönelik çabalar nüzül asrından tedvin dönemine selef-i sâlihînin çabalarıyla geldi. Özellikle  Kur'an’ın anlaşılmasında her asır insanı Kur'an ilimlerinden faydalandı. Selef Kur'an-ın insanını gerçekleştirme yolunda halife sorumluluklarını yerine getirmişlerdir. Günümüzde ise sıra günümüz bilim adamlarındadır.

            Kur'an-İnsan-Hayat bütünlüğümü temel alan, Kur'an-ı Kerim hakkında bilinmesi gereken şeyleri ihtiva eden,  bu bilgilerle insana, Kur'an'dan reel hayatında yararlanma imkanı veren, yani insanın içinde bulunduğu bu dünyaya, kendine ve onu kuşatan evrene ait bütün insani problemlere Kur'an-ı Kerim'den bir bakış açısı elde etmeyi sağlayan, kısaca insanın kendini ve bütün varlığı anlamlandırmasını temin eden yeni bir " Kur'an ilimleri anlayışı " yaklaşımı getirilmelidir.

İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KUR'AN-I KERİM

İnsanın Anlam Arayışı Serüveni

            İnsan yaratıldığı andan beri sürekli olarak içinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya ve anlamaya çalışmış. Tarihten önceki zamanlardan bugüne kadar bütün insanlardaki bu inanma ve anlamlandırma hali aynıdır. Çünkü insanın anlam arayışı, onun fıtri bir kabiliyetidir. İnsanların kimi bilimin, kimi dinin, kimi mistisizmin, kimi şu veya bu beşeri faaliyetin içinde farklı anlamlandırmalar, açıklamalar, anlayışlarla tatmin olmaya çalışmıştır. Her bir bilgi, bize bir taraf, bir görünüş sunmuş ve sunmakta ve fıtratı yani kendimizi tanımamıza imkan vermiştir.

İnsanın Anlam Arayışı Nasıl Gerçekleşir?

            ''Tabii olarak insanlar birbirine benzer, ama yaptıkları işler çok farklıdır birbirinden.''  Konfüçyüs,  ''İnsan doğası her yerde aynıdır.''  Philip Stanhope Chesterfleid, ''Bir insan umudunu yitirir ve amaçsız kalırsa sırf can sıkıntısı bile onu bir hayvana çevirebilir.'' Dostoyevski, Yine Ahmet Nedim Serinsu hocamızın kendine has orijinal üslupları ile konu başlığını özetlediği cümleler…

            Anlam, bilen, yapıp-eden, değerlerin sesini duyan, tavır takınan, önceden gören ve önceden belirleyen, isteyen, özgür hareketleri olan, tarihsel olan, kendisini bir şeye veren, seven, çalışan, eğiten ve eğitilen, devlet kuran, inanan, sanat ve tekniğin yaratıcısı olan, konuşan, bio-psişik bir yapıya sahip olan bir varlık olarak insanın yapıp etmelerinde ortaya koyduğu bir bilinç olgusudur. İnsanın kendisini ifade etmesidir. Onun için "anlam" , bütün bu varlık koşulları ile ilişki içindedir. Ama özellikle anlam, inanmayı içerir.

            İnsan eylemlerini yöneten değerler şunlardır:

a.Yüksek Değerler: Sevgi, inanmak, sözde/eylemde doğruluk, çalışkanlık, masumluk, dürüstlük, insaflılık, dostluk, vefa, güven, saygı...İnsan bu değerlere doğuştan sahip olur. Bu değerlerin gerçekleştirilmesi doğrudan karar vermeye bağlıdır. İnsanlar bu değerler için çekişmezler, kavga etmezler, hesaplaşmaya girmezler. yüksek ahlaki değerlerin fert ve topluma hakim olması, bütün varlıklara mutluluk verir. Çünkü fıtri değerlerle hayat anlamını kazanmış olur.

b.Araç ( vasıta ) değerler:  Fayda, çıkar, kuşku, çekememezlik, hasetlik, hoşlanmak, hoşlanmamak, kıskançlık... İnsan bu değerlere de doğuştan sahip olur. Bunlar ilgi ve menfaat alanının değerleridir. Her türlü maddi ve manevi servet değerleridir. İnsan hayatı büyük ölçüde bu değerlerin gerçekleştirilmesine dayanır. Bu değerlerin gerçekleştirilmesi dolaylı karar vermeye bağlıdır. İnsanlar bu değerler sebebiyle çekişirler, kavga ederler, rekabet ederler bu durumdan ferdin ve toplumun hayatı anlamlandırması olumsuz etkilenir.

c. Alışılan Değerler: Alışkanlıkların, modanın, zevkin, kitle kültürünün değerleri...Temelini toplum ve kültür hayatında bulan, zamanla otomatikleşen ve doğal olarak algılanan eylemleri yöneten değerlerdir. İnsan kendisini alışılan değerlerle oluşmuş kültür ortamının içinde bulur. Bu değerler çağdan çağa, topşumdan topluma, kültürden kültüre değişiklik gösterir.

            Hayatın anlamının gerçekleştirilmesi iç dünyada ve dış dünyada olur. İnsan, hayatını anlamlandırırken, fıtratından kaynaklanan imkanları gerçekleştirirken bir yaşantı hali olarak hürriyetini de kullanır. O zaman insanın " doğru " ve " değerli " eylem de bulunması nasıl mümkün olacaktır? Bunun için " önder / örnek " kişilere ihtiyaç vardır. Bunlar, içinde bulundukları durumlarda doğru ve anlamlı eylemler gerçekleştiren kişilerdir. Bu kişiler insanlığa insan olma bilincini sağlarlar.

İnsanın Anlam Arayışı ve Kur'an-ı Kerim

            İnsan başka hiçbir canlıya benzemeyen özel bir varlıktır. Onun bu özelliği, özü itibariyle her kültür ve çağda geçerliği, uygulanabilirliği olan fıtratından kaynaklanır. Kişi ister eğitim görmüş ister görmemiş olsun, ister Türkiye'de ister Japonya'da büyümüş olsun, ister Müslüman ister Budist olsun, ister kadın ister erkek olsun, bütün insanlar bu fıtri imkanlara sahiptirler. Bu fıtri imkanlar zaman içinde değişmez. Yani bu fıtri imkanlar bin sene önce ne kadar geçerli ise bu gün de aynı derecede geçerlidir.

            İnsan olmanın ve  varlık-yapısının/fıtratının bir özelliği olarak insan, hayatını anlamlandırırken ''TABİAT' ve ''TANRI'' yollarından birini seçer. Bu sebeple; insanın hayatını anlamlandırması iki yönde gerçekleşebilir.

 1-İnsanın kendinden kaynaklanan ''Ben merkezli'' anlam verme: İnsanın fıtri faaliyetlerinin kaynağını tabiatta görmesinin sonucu.

2-Fıtri ilkeleri temel alan ''Fıtrat- vahiy temelli'' anlam verme: İnsanın Fıtri kabiliyetlerinin kaynağını aşkın bir varlıkta görmesinin sonucu.

            İnsan, toplumsal bir varlıktır. Fıtratından kaynaklanan bir sebeple doğayla kurduğu doyurucu ilişkiyi, kendi geliştirdiği toplumla kurmak ister. İnsan, öncelikle fıtratın varoluştan önce geldiğini idrak etmelidir. Ben merkezli hayatı anlamlandırmaların, fıtratla tamamen uyumlu olan anlamlandırma ilkeleri koyamamalarının temelindeki eksiklik budur. İnsanda fıtrat'ın varoluştan önce geldiğinin bilincinde olmanın anlamı ise, bu fıtratı tayin eden aşkın bir varlığın, Allah'ın varlığını düşünmeye sevketmesidir.            

            Allah (c.c.), peygamberler aracılığı ile, yarattığı insanla konuşmuş (vahiy), ve insanlığın fıtrata uygun hayatı anlamlandırmalar gerçekleştirebilmesi için rehberler göndermiştir. O halde: Hayatı değerlendirmek ve anlamlı kılmak, Tabiatı değerlendirmek ve anlamlı kılmak, Evreni değerlendirmek ve anlamlı kılmak için Allah Teala'nın bütün varlıkların fıtratına ait ilkeleri ihtiva eden vahyine uymakla mümkündür. Çünkü vahiy, allah'ın bilgisidir, hükümleri mutlak doğrudur

            İnsanı hayatını anlamlandıran bu ışık, ilk peygamber Hz. Adem'den son peygamber Hz. Muhammed'e (s.a.v.) kadar daima aynı ilkeyi, ''Tevhid'' tekrar etmiştir. Tüm çağlar ve nesiller boyunca, her toplumda iman etmenin özünü teşkil eden bu temel inancın esasları aynıdır. Onun için ilahi dinlerin hepsine ''İSLAM'' denilmiştir.

            İnsan hayatına anlam ararken hür bir varlık olarak kendi sorumluluklarının tam olarak farkına varmaya çalışmaktadır. " Neye karşı ", " Kime karşı " sorumlu olduğunu anlaması, insanı hayatın sınırlılığı ve eylemlerinin belirleyiciliği ile karşı karşıya getirir. İnsan böylece sorumluluk bilincini diri tutabilir, hayattan kopmadan varoluşunu gerçekleştirir.

            Kur'an-ı Kerim'de vahiy sürecinin son halkası olarak diğer varlıklarla ortak olduğumuz fıtri imkanlarımızı nasıl insanileştireceğimiz sorusuna cevap veren, bize fıtri bütünlüğümüz içinde kendimizi öğreten vahiy mahsulü bir kitaptır.

            Kur'an-ı Kerim insandan, duygu, düşünce ve davranışlarıyla hayatı kucaklamasını yani var olma bilincini farkına varmasını ister. Bunun gerçekleşebilmesi yani Kur'an-ın insanın hayatını anlamlandırabilmesi için ona önerisi şudur:  Oku, tedebbür et ( üzerinde düşün! ), anla, ihlasla yaşa

KUR'AN NEDİR?

            Kur’anın Klasik tarifi şöyledir: ‘Hz. Muhammed'e (s.a.v.), vahiy yoluyla parça parça indirilmiş, mushaflarda yazılmış, tevatürle nakledilmiş, tilavetiyle ibadet edilen, mu'ciz, ilahi kelamdır.’

            Kur'an'ın ilk emri olan " ikra' - oku " sözcüğü ile aynı kökten gelmesi de son derece anlamlıdır. Kur'an böylece okumaya ve ilme verdiği değeri ifade etmiş olmaktadır. Kur'an insanlığa yüksek ahlaki değerleri gösteren vahiy mahsulü bir kitaptır ve bütün özellikleri ile insanın hayatını anlamlandıran, hayat veren bir kitaptır. İşte kutsal kitabımız, daha adında bize kendini tanıtmaktadır. İnsana hidayet rehberi olmak ve insanın hayatını anlamlandırmak. Bunun için Allah onun muhtevasında anlatılır, tanıtılır. İnsan, hayat, tabiat, evren onun muhtevasında  tanıtılır.

             Kur'an ilahi vahye, zaman, mekan, milliyet itibariyle hiçbir kayıt koymaz. Tam tersine her kavmin şu veya bu zamanda ilahi vahy'e muhatap olduğunu beyan eder. Kur'an-ın havas-avam bütün insanların anlayabileceği derecede basitleştirip gösterdiği ve öğrettiği " fıtrata ayna " olan ayetlerini okuyan insan, hayatını onun ilkeleri ile anlamlandırmalıdır. İnsanın bir ayet olan fıtratı ve onu kuşatan evren ayeti ile örtüşen bir hayat sürdürebilmesi, Kur'an-ın kanunlarına, emirlerine, hükümlerine uymasına / hayatına katmasına bağlıdır.

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


KUR’AN NEDİR? KİTABININ HÜLÂSÂSI    05.05.2014

 

Mustafa DİŞLİ– 13912725

(Yüksek Lisans)

 

KUR'AN NEDİR?

            " Demircinin körüğü de hava alır verir, fakat yaşamış sayılmaz. " (Kelile ve Dimne) " Herkes ölür. Ama herkes gerçekten yaşamış olmaz." (Brave Heart Cesur Yürek filminden) bu güzel iki söz aslında kitabın özeti sayılabilir

            Gerçekten yaşamış olmak için insanın neye ihtiyacı var? Kur’an’a göre gerçekten yaşamış olmak için ilahi bilgi ile hayatı anlamlandırmak gerekmektedir. O halde Kur'an-ı Kerim'i tanımalıyız.

  Kur’an-ı Kerîm, insana yol gösteren ve her asra hitap eden yegâne semâvî kitaptır. Ancak Kur’an’ın rehberliğinde hayatın fıtrata uygun olarak devam ettirilebilmesi için; Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılması gerekmektedir. Anlaşılmasından maksat; “Değişen dünya karşısında Kur’ân-ı Kerîm’in öngördüğü reel cevapları anlamak ve hayata taşımaktır”.

Kur’an, incelendiğinde; Kur’an’ın insandan

- Okunmasını

- Üzerinde düşünülmesini

- Anlaşılmasını

- İhlâsla açıklanmasını istediği görülecektir.

   Ümmî bir Peygamber’e gelen ilk vahyin okumayı emretmesi bu bağlamda çok anlamlıdır. Kur’an-ı Kerimde, insanla ilgili olan ayetler dikkatle incelendiğinde; Kur’an’ın insana, yaşam boyu eğitimi zorunlu kıldığı görülmektedir. Hz. Peygamber de bütün hayatı boyunca bu ilkeyi esas alarak, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmış ve ümmetini ilim tahsil etmeye, Kur’an’ı yaşamaya yönlendirmiştir. Hz. Peygamber, gelen vahiyleri, hem fiilleriyle hem de sözleriyle tefsir etmiştir. Kur’ân’ı, hayata tatbik etme ve hayatı anlamlandırma şekliyle birlikte öğrenen sahâbiler, gittikleri bölgelere de bu metodu uygulamışlardır. Tabiînler, de aynı ilkeyi Sahabeden alarak kendilerinden sonra gelenlere intikal ettirmişlerdir.

  Kısaca; Kur’ân ilimleri, nüzûl asrından tedvin dönemine kadar bu şekilde gelmiştir. Bu dönemde Kur’ân-ı Kerîm tefsir edilirken, Kur’ân’ın bir yönünü ele alan özel araştırmalar yapılmış, daha sonra bu özel çalışmalar, “Ulûmu’l-Kur’ân” başlığı altında derlenmiştir. Tedvin dönemi ve sonrasında alimlerin Kur’an ilimlerini tedvin etmelerindeki ortak gayeye bakıldığında; Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına, içerdiği manaların açıklanmasına yarayacak ve araç olacak ilimleri tespit etmek olduğu görülecektir.

  Kur’an’ın daha iyi anlaşılabilmesi için klasik yöntemlerden farklı olarak Kur’an ilimlerine yeni bir yaklaşım getirilmesi gerekmektedir. Bunu gerçekleştirmek için Kur’an ilimlerinin,

- Doğuşu ve tarihsel gelişimi

- İç işleyişi

- iç işleyişin Kur’ân’ın anlaşılmasına ve

- Kur’ân’ın anlaşılmasının iç işleyişe etkisi ortaya konulmalıdır.

            İnsanın Anlam Arayışı Serüveni

               İnsan; var olduğu günden bu yana sürekli olarak içinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya ve anlamaya çalışmış; ancak bu çabası içinde en az tanıyabildiği varlık yine kendisi olmuştur. İnsandaki bu anlama merakı ve öğrenme arzusu; insanı insan eden büyük kuvvettir.

              Tarihten önceki zamanlardan bugüne değin bütün insanlardaki bu inanma ve anlamlandırma hali aynıdır. Çünkü insanın anlam arayışı; onun fıtri bir kabiliyetidir. Herkes bunu kendi başına bulmalı ve bulduğu cevabın gerektirdiği sorumluluğu üstlenmelidir. Yani ''inandım, iman ettim'' sözünün sorumluluğunu taşımalıdır. Ancak o zaman bu anlam, kişinin anlam talebini doyurur. İnsanın bu kabiliyeti kendi idealleri ve değerleri için yaşama, hatta onların uğruna ölme gücü verir. Her bir bilgi, ondan bize bir taraf, bir görünüş sunmakta ve fıtratı yani kendimizi tanımamıza imkân vermektedir.

              İnsan, başka hiçbir canlıya benzemeyen özel bir varlıktır. Onun bu özelliği, özü itibari ile her kültür ve çağda geçerliliği uygulanabilirliği olan fıtratından kaynaklanır.Kişi ister eğitim görmüş ister görmemiş olsun, ister Budist ister Müslüman olsun, ister kadın ister erkek olsun bütün insanlar bu fıtri imkânlara sahiptirler. Bu fıtri imkânlar zaman içinde değişmez. Ancak insanın bu fıtri imkânlarını gerçekleştirmesi ve onlara etkinlik kazandırmasında, hayatı anlamlandırmasından kaynaklanan farklılıklar vardır. İnsanlar, her belirli durumu değeri farklı bir yönde anlamlandırabilir. Onun için her belirli durumda fertlerin ortaya koyduğu şu veya bu eylem, hayatını anlamlandıran değerlerin ışığında oluşan amaçlarını, hedeflerini, planlarını gerçekleştirmeye yöneliktir.

  Kur'an Bir Kitaptır

  1.Kur'an Kelimesi

          Kur’an Hz. Muhammed’e Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilip, bize tevatürle naklolunan ve Mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz Tanrı kitabının özel adıdır. Kur’an sözcüğünün geldiği köklere bakılarak sözlük anlamına göre tanımı yapılabilir ve Kur’an hakkında şunlar söylenebilir:

   -Kur'an birbirine yakın harfler, kelimeler, ayetler ve surelerden oluşur.

   -Ayetler ve surelerin içerdiği anlamlar birbirini doğrular.

   -Kur'an da ki hükümler, kurallar iç içedir.

   -Kur'an da her anlatılan şey ve her anlam, öteki anlatılanlar ve anlamlar ile bütünlük arzeder.

   -Kur’an, onun lisanlarda okunmasına ve kalplerde ezberlenmesine, Kitap ise satırlarda kaydedilip kitapta toplanmasına hem kanıt hem de teşvik anlamını içerirler.

   -Kur'anın ilk emri olan oku sözcüğüyle aynı kökten gelmesi de son derce anlamlıdır. Kuran böylece okumaya ve ilme verdiği değeri ifade etmiş olmaktadır. O Halde insanın var oluşunu gerçekleştirme de okuma eylemi en temel unsurdur.

   -Kur’an, insanlığa yüksek ahlaki değerleri gösteren mahsulü bir kitaptır.

   -Kur’an, bütün özellikleri ile insanın hayatını anlamlandıran, hayat veren bir kitaptır. İşte Kutsal Kitabımız, daha adında bize kendini tanıtmaktadır. Tanrı, insan''sistemi''düzgün kullanabilsin diye dünya, hayat, evren karşısında takınacağı ve bütün varlılarla paylaşacağı tavra ait ilkeleri toplamakta, birbirini tamamlayan ifadelerle birleştirerek insana ''oku''ması için bildirmektedir.

 2.Bir Kitap Olarak Kur'an

          Kur'an-ı Kerim, iki kapak arasındaki yazılı yapraklardan oluştuğundan o da bir kitaptır. Dolayısıyla onun herhangi bir kitapla hem ortak hem de hem farklı özellikleri vardır.

  Kur'an-ı Kerim'in içeriği:

1.Kur'an'ın bu i'caz özelliği, diğer i'caz yönleri ile bir bütünlük arz eder. Mesela üslubu ile. Kur’an’ın son derece özlü ve kapsamlı bir anlatımı vardır.

          Kur'an insandan öncelikli olarak bir tek Yaratıcının var olduğuna iman etmesini,bütün yapıp-etmelerinin bu inanca göre düzenleyerek fıtrat ile barışık olmasını;böylece var oluşunu gerçekleştirmeye,Allah'a iman,itaat ve onların doğuracağı sevgi ile yönelmesini ister.Onun için Kur'an'ın ilk suresi ''Fatiha''dır.Bu surenin muhtevası,Kur'an insanının imajını,tasvirini açık bir şekilde vermektedir.Kur'an'ın bu mu'ciz muhtevasının elbette en temel konusu ''Tevhid'' inancıdır.

Kur'an Vahiy Mahsulü Bir Kitaptır

 1.Vahiy Kelimesi

             Mukaddes Kitabımız Kur'an-ı Kerim, Hz Peygambere vahiy yoluyla inmiştir. Kur’an’ın kendinden bahsederken vahiy mahsulü olduğunu özellikle vurgulaması ile bu sözcüğün içerdiği lügat anlamları arasında bir bağ vardır.

 

 

 2.Vahiy Kavramı

            Vahiy, dini bir terim olarak, Allah’ın dilediği şeyleri peygamberlerine muhtelif hallerden biriyle bildirmesidir.

Kur’an, ilahi vahye, zaman, mekân, milliyet itibariyle hiçbir kayıt koymaz. Tam tersine, her kavmin şu veya bu zamanda ilahi vahye muhatap olduğunu beyan eder. Ona göre ''ilahi vahye''imandan maksat Kur'an'a iman etmekle sınırlı değildir; herhangi devirde, herhangi millete gönderilen ilahi vahye de imandır.

Vahiy kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de türevleriyle birlikte 78 yerde geçer. 72 yerde fiil halinde kullanılmış ve bu fiillerin çoğu Allah’a izafe edilmiştir. Bunun anlamı şudur: Vahiy, ilâhî bir fiildir. Bu da; Allah vardır ve tek’tir demektir.

             KUR’AN, AYETLER VE SURELERDEN OLUŞAN BİR KİTAPTIR

Kur’ân-ı Kerîm’de çok geçen ve Kur’ân terimlerinin en önemli kavramlarından biri olan âyet kelimesi; mucize, açık alamet, nişan, gözle görülebilen, ibret, delil, belirti, hayrette bırakan görülmemiş iş ve hal gibi anlamlara gelmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’in herhangi bir süresindeki başı ve sonu bulunan bir veya daha fazla cümleden oluşan Kur’an birimine âyet denir.

Ayet kelimesinin Kur’anî bir kavram olarak tarifi şöyledir: Âyet; Allah’ın varlığına ve birliğine, peygamberlerin doğruluğuna işaret eden, delil ve mucizedir. Bu anlamda, yani Allah’ın varlığını ve birliğini anlama konusunda ayet; İnsanı kuşatan aleme ait ayetler ve insanın kuşattığı aleme ait ayetler olmak üzere ikiye ayrılır.

Sure ise sözlükte; yüksek yer, bir kenti kuşatan sur, yüksek rütbe, mevki, şeref ve şan, alamet ve nişan, binanın kısmı ve katları anlamlarına gelir. Dinî bir terim olarak ise; Ayetlerden meydana gelen, başı ve sonu bulunan müstakil Kur’an bölümlerinin adıdır.

Kur’ân-ı Kerîm, biri diğeri tarafından kesilmiş 114 sûreye ayrılmıştır. Bunun da bir hikmeti vardır. İnsanoğlu, uzunca yazılmış metinleri kitap, bâb, fasıl olarak ayırarak okumaya alışmış bir mantığa sahiptir. Bundan dolayı okuyucu için bir sûreyi okuyup diğerine başlamak daha şevk verici olmaktadır.

 KUR'ÂN-I KERÎM'İN KLASİK TARİFİ VE KUR'ÂN

Kur'ân-ı Kerîm, Kur'ân ilimlerine dair eserlerde ve fıkıh usûlü kitaplarında âlimlerin çoğunluğunun üzerinde ittifak ettiği klasik tarife göre şöyle tanımlanmıştır: Kur'ân-ı Kerîm, Hz. Muhammed'e vahiy yoluyla parça parça indirilmiş, Mushaflarda yazılmış, tevatürle nakledilmiş, tilâvetiyle ibadet edilen, mu’ciz, ilâhî kelâmdır.

Kur’an-ı Kerim’in, Kur'an isminden farklı olarak; Kur’an’da 230 defa geçen ve en çok kullanılan El-Kitab, Hak ile batılı ayırmak, felah ve selamet anlamına gelen; 6 ayette geçen el-Furkan, anmak ve hatırlamak anlamına gelen ez-Zikr gibi başka isimleri de vardır O’na verilen bu isimler, bizzat Kur'ân'da yer almaktadır.

              Hayatta sürekli bir ikilem içinde sahip olamadıklarını elde etmeye çalışan, bunu gaye edinerek aslında fıtratına aykırı bir hayat sürmeye devam eden insan, hayata anlam veremeyişinin bedelini ağır ödemektedir. Biraz fıtratının gerekliliklerine doğru bakan bir insan ise hangi zamanda ya da hangi coğrafi bölgede yaşamış olursa olsun bir arayış içine girmekte, yaratılış gayesini, fıtratıyla örtüşen davranışları bulmaya çalışmaktadır. Kısaca bu arayış sonunda insanın başarıya ulaşabilmesi, “Kamil İnsan” olabilmesi; davranış ve düşüncelerinin fıtratıyla yani vahiyle örtüşmesine bağlıdır. Çünkü hidayet rehberi olarak tanımlanan Kur’an yani ilahi vahiy, insan modelinin nasıl olması gerektiğini göstermekte, insanların kendileriyle ve diğer canlılarla uyum içinde yaşayabilmeleri için kurallar koymaktadır. Allah insana bu kuralları öğretmek, hürriyet bilincini canlı tutmak için peygamberler göndermiştir. Bu peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed, Kur’an ahlakıyla ahlaklanmış, vahyin anlaşılır olması ve bu vesileyle de Kur’an’ın hedeflediği kâmil insanın bununla da kâmil toplumun oluşabilmesi için yaşayan Kur’an olarak insanlığa örnek olmuş ve bu değerleri iletmiştir. 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


 

İBRAHİM UÇAN

YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ

ÖĞRENCİ NO:13912777

 

                                                                          KUR’AN NEDİR?

                                                             -İNSANIN ANLAM ARAYIŞI-

Kur'an-ı Kerim, hayatın, reel olanın, bizzat yaşadığımızın değişen safalarını yönetme kabiliyetine sahip ve her  asra hitap edecek yeterlikte yegane semavi kitaptır.   Kur'an Kerim insandan; Okunmasını, üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını,ihlasla açıklanmasını istemekle ve muhataplarını buna teşvik etmekle zikredilen amacın gerçekleşmesini bizzat desteklemektedir. 

Hz.Peygamber ve Sahabe, Kur'an-ı Kerim'i hem sözleriyle hemde eylemleriyle tefsir etmişlerdi. Yani Kur'an-ı yaşanan hayata uyarlamışlar, onun ahkamını/buyrultulrını elle tutulur, gözle görülür hale getirilmişlerdi. Bu gelecek nesillerinde uyması ve gerçekleştirmesi gereken bir görevdi.  Bu sebeple tedvin dönemi ve sonrasında alimlerin, Kur'an ilimlerini tedvin etmelerindeki ortak gaye Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasına, içerdiği manaların açıklanmasına yarayacak ve vesile olacak ilimleri tespit etmek olmuştur. Bunun gerçekleşebilmesi için Kur'an ilimlerinin, doğuşu ve tarihsel gelişimi,iç işleyişi,bu iç işleyişin Kur'an-ın anlaşılmasına ve Kur'an-ın anlaşılmasının iç işleyişe etkisi ortaya konulmalıdır. Yani Kur'an ilimleri bütün yönleri ile açık kılınmalıdır. Bu yapılırken Kur'an-ı Kerim'den yararlanmak isteyen, onunla hayatını anlamlandıran muhataplar göz önünde bulundurulmalıdır.

 

İnsanın telif ettiği her eser, insanın anlamasına bağlı olduğuna göre Kur’an ilimlerine yeni bir yaklaşım getirmek mümkündür.Ancak burada yeni bir yaklaşımla anlatılmak istenen, iftihar ettiğimiz kültür mirasımız –ki vahiy kültürü temellidir- değerlendiren, ve bunlara dayanan yeni bir açıklamadır.

İnsanın anlam arayışı serüvenine baktığımızda; İnsan, var olduğu günden bu yana sürekli olarak içinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya ve anlamaya çalışmış,ancak bu çabası içinde en az tanıya bildiği varlık yine kendisi olmuştur.insanı insan eden en büyük kuvvet öğrenme ve merak arzusudur. Anlam; insan gerçeğinin bir olgusudur ve anlam; görülen, bilincine varılan ve inanmayı da içeren bir şeydir. Bu bağlamda; gören kimdir?, nede görmüştür?,neyi görmüştür?, nasıl görmüştür? sorularına cevap verilmelidir.

Gören insandır ve anlam görmesi söz konusu olan her şeyde görmüştür.Her kişinin herhangi belirli durumu,değeri farklı bir yönde anlamlandırma imkanı vardır. Onun için her belirli durumda her kişinin ortaya koyduğu eylem farklıdır.

İnsan değerlerini yöneten değerler üç gruba ayrılır:

a)     Yüksek değerler:

İnsan bu değerlere doğuştan sahip olur.   Sevgi, inanmak, sözde/eylemde doğruluk, çalışkanlık, masumluk, dürüstlük, insaflılık, dostluk, vefa, güven, saygı...

b)     Araç değerler:

İnsan bu değerlere de doğuştan sahip olur.  ilgi ve menfaat alanının değerleridir. Her türlü maddi ve manevi servet değerleridir.

        C)    Alışılan değerler:

           Temelini toplum ve kültür hayatında bulan, zamanla otomatikleşen ve doğal olarak algılanan eylemleri   yöneten değerlerdir.  

Bu üç grub değer arasında gerçekleştirilmeleri bakımından bir fark yoktur.insan, eylemlerinde anlam görürken bu değerlerden birini esas alarak hayatını anlamlandırır.

Neyi görmüştür;   İnsan dünyada sürekli olarak gerçekleşmesini istediği hayatı anlamlandırışında temel aldığı değerlerden kaynaklanan ana amaçlarını ve bu çerçevedeki eylemlerinin  anlamlı olacağını görmüştür.

Nasıl Görmüştür; Kişi obje ile ilişki kurmaya başlayınca fıtratından gelen imkanlar ortaya çıkar. Bunlar: Ana zihniyetler,akıl yürütme,alış zemini üzerine hareket etme.

 İnsan, hayatını anlamlandırırken, fıtratından kaynaklanan imkanları gerçekleştirirken bir yaşantı hali olarak hürriyetini de kullanır. O zaman insanın" doğru " ve " değerli " eylem de bulunması nasıl mümkün olacaktır? Bunun için " önder / örnek " kişilere ihtiyaç vardır. Bunlar,içinde bulundukları durumlarda doğru ve anlamlı eylemler gerçekleştiren kişilerdir.Bu sebeple hayatında anlam bulması için insana yardım edecek, yol gösterecek bir rehbere ihtiyaç vardır. Bu rehber insana varlığının derinliklerinde bulunan gerçekten özlediği şeyleri ona farkettirmelidir. İnsanın temel arzularını ve içgüdülerini nasıl doyurup tatmin edeceğini, egosunun veya süperegosunun çatışan istekleri arasında nasıl uzlaşma sağlayacağını, topluma ve çevreye nasıl uyum göstereceğini, insan bu rehberde bulabilmelidir.

 İnsan olmanın ve  varlık-yapısının/fıtratının bir özelliği olarak insan, hayatını anlamlandırırken ''TABİAT' ve ''TANRI'' yollarından birini seçer. Bu sebeple; insanın hayatını anlamlandırması iki yönde  gerçekleşebilir.

a)İnsanın kendinden kaynaklanan ''Ben merkezli'' anlam verme: İnsanın fıtri faaliyetlerinin kaynağını tabiatta görmesinin sonucu.

b)Fıtri ilkeleri temel alan ''Fıtrat- vahiy temelli'' anlam verme: İnsanın Fıtri kabiliyetlerinin kaynağını aşkın bir varlıkta görmesinin sonucu.

Ama insan, öncelikle fıtratın varoluştan önce geldiğini idrak etmelidir. Ben merkezli hayatı anlamlandırmaların, fıtratla tamamen uyumlu olan anlamlandırma ilkeleri koyamamalarının temelindeki eksiklik budur. İnsanda fıtrat'ın varoluştan önce geldiğinin bilincinde olmanın anlamı ise, bu fıtratı tayin eden aşkın bir varlığın, Allah'ın varlığını düşünmeye sevketmesidir. O halde Allah (c.c.), insanı yaratmış, hem fıtratını vermiş hem de ''hayat'' nimetini bahşetmiştir.  İşte bu fıtrat öyle bir şeydir ki, insanoğlu ister Afrika'da, ister Amerika'da, ister Rusya'da ister Türkiye'de doğmuş olsun ''aynı bilgisayar'' olarak doğmaktadır. ''Fıtrat'' bilgisayarın hem teknik donanımı (ruhsal-bedensel) hem de işletim sistemidir. İnsanın hayatını anlamlandırması, bu insan-bilgisayarına değişik türden programlar geliştirme çabalarını ifade eder. Ancak bu insan-bilgisayarın kullanıcısı tarafından tanınması, kullanımı, virüslerden korunması için bir rehbere (kitap ve insan) ihtiyaç vardır.İşte Allah (c.c.), peygamberler aracılığı ile, yarattığı insanla konuşmuş (vahiy), ve insanlığın fıtrata uygun hayatı anlamlandırmalar gerçekleştirebilmesi için rehberler göndermiştir.

 İnsan hayatına anlam ararken hür bir varlık olarak kendi sorumluluklarının tam olarak farkına varmaya çalışmaktadır. " Neye karşı ", " Kime karşı " sorumlu olduğunu anlaması, insanı hayatın sınırlılığı ve eylemlerinin belirleyiciliği ile karşı karşıya getirir. İnsan böylece sorumluluk bilincini diri tutabilir, hayattan kopmadan varoluşunu gerçekleştirir.   Kur'an-ı Kerim'de vahiy sürecinin son halkası olarak diğer varlıklarla ortak olduğumuz fıtri imkanlarımızı nasıl insanileştireceğimiz sorusuna cevap veren, bize fıtri bütünlüğümüz içinde kendimizi öğreten vahiy mahsulü bir kitaptır.

 Hz. Peygamberin Kur'an-ı Kerim'i temel alan eğitim-öğretim siyaseti, bu ilkelerin hayata tatbikine yönelikti onun canlı ve hayatla içiçe kişiliği Kur'an-ın hayatı anlamlandırmasında insana bırakılan boyutu temsil eder. " Sünnet ",  Kur'an-ın nasıl yaşanacağının / hayatı anlamlandıracağının ve insan olma imkanlarının yolunun daima nasıl açık tutulacağına bilgisini verir.Sahabe bu örnek yaşantıdan Kur'an-ı hayata tatbik etme / hayatı anlamlandırma usülünü öğrenmiştir. Onlar Kur'an-ı yaşarlarsa " sünnette " ne bulacaklarını görmüşlerdir.

Kur'an, Hz. Muhammed'e (s.a.v.) Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilip, bize tevatürle naklolulan ve mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz, Tanrı kitabının özel adıdır. Kur'an-ın kendini adlandırdığı  isimleri arasında en çok ( 70 kez ) kullandığı isim budur.

Bir kitap olarak; Kur'an-ı Kerim, iki kapak arasındaki yazılı yapraklardan oluştuğundan o da bir kitaptır. Dolayısıyla onun herhangi bir kitapla hem ortak, em farklı özellikleri, hem de çok ayırdedici nitelikleri vardır.

Kur'an-ın son derece özlü ve kapsamlı bir anlatımı vardır; az kelime ile birçok mana anlatır. Bazen iki kelimesini izah etmek için sayfalarca yazmak gerekir.

Mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim, Hz. Peygambere vahiy yolu ile inmiştir. Kur'an-ın kendinde bahsederken vahiy mahsulü olduğunu özellikle vurgulaması ile bu sözcüğün içerdiği lügat anlamları arasında bir bağ vardır.

 Kur'an, ayetler ve surelerden oluşan bir kitaptır.

Kur'an-ı Kerim'in çeşitli yönleri, farklı özellikleri vurgulanarak değişik tanımları yapılmıştır. Bu tanımlar onun bütün niteliklerini içine alan tanımlamalar değildir.Kur'an-ı Kerim'in Kur'an ilimlerine dair eserlerde ve fıkıh usülü kitaplarında alimlerin çoğunluğunun birleştiği klasik tarifi şöyledir;

Kur'an-ı Kerim:Hz. Muhammed'e (s.a.v.),Vahiy yoluyla parça parça indirilmiş,Mushaflarda yazılmış, Tevatürle nakledilmiş,Tilavetiyle ibadet edilen,Mu'ciz,İlahi kelamdır.

 

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz

KURAN NEDİR?    08.05.2014

KURAN NEDİR?                                                 ADEM ORHAN                                            ÖĞRENCİ NO 13912778                                               YÜKSEK LİSANS  İnsan tarih boyunca devamlı bir arayış içerisindedir. Hayatı anlamlandırmaya çalışır. Yaşamın anlamını soruşturur. Allahu teala fıtrat olarak insana bu arayış duygusunu  vermiştir. İnsan daha küçüklüğünden araştırmaya başlar, gördüğü her eşyayı soruşturur  ve bunlara bir anlam yükler. İnsan Allahın kendisine vermiş olduğu akıl ve fıtraten onda yerleştirdiği araştırma merakı ve eşyayı anlamlandırma isteği ile hayatı anlamlandırmaya çalışır ve yaşamın anlamını sorgular. Bir sonuca varıncaya kadar insan bir boşluk içerisindedir. Onun için hayatın hiçbir anlamı yoktur, her türlü varlık ve nimet içerisinde olsada  devamlı mutsuz ve karamsardır. O yeryüzünde yürüyen bir ölüdür.  İyice araştırıp doğru sonuca erenler,  hayata bir anlam yükler, içlerindeki bu boşluğu doldurur ve karamsarlıktan kurtulup mutlu olurlar.  Allahu teala insanlara akıl ve fıtraten araştırma merakı vermiş olsada  zaman zaman  çevre şartları ve aile ortamları insanı  doğru arayışlardan uzaklaştırmıştır. Bunu peygamber efendimiz sallallah-u aleyhi ve selem bir hadisi şerifinde şöyle bildirir. Her insan fıtrat üzere doğar  ancak ana babası onu Yahudileştirir  yada hiristiyan veya Mecusileştirir. Bu yüzden Allahu teala insanları başı boş bırakmamış onların hayatı anlamlandırabilmeleri için çeşitli zamanlarda peygamberler göndermiştir. Onlar aracılığıyla insanları kendi özlerine, doğru arayışa çağırmıştır. İşte peygamberler, yaşantılarıyla onlara gelen vahi ile hayatı anlamlandırmışlardır, tam bu manada kuran nedir sorusuna hayatı anlamlandıran kitaptır diyebiliriz. O insanı düşünmeye sevk eden doğru arayışa yönlendiren hikmetlerle dolu bir kitaptır. Buna birkaç örnek vermeğe çalışacağız. Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hala görmüyor musunuz? ( zariyat 20-21) Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “ Rabbimiz ! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru derler. ( Al-i İmran 190-191)   Görüldüğü gibi Kuran’ı Kerim hayatı anlamlandıran ilahi bir kitaptır. İnsanlarında hayatı anlamlandırmalarını sağlar, bunun içinde insanlardan şu dört şeyi ister.1-      okunmasını2-      düşünülmesini 3-      anlaşılmasını4-      yaşanılmasını  bu dört şeyi güzel bir şekilde yerine getiren kimse kul olduğunun bilincine varır böylece kul olarak sorumluluklarını yerine getirmeye çalışır, içindeki boşluktan ve karamsarlıktan kurtulup mutlu bir insan olur.             
0 Yorum - Yorum Yaz

KUR'AN NEDİR?    12.05.2014

 Mürtaza Trabzon

 Yüksek Lisans Öğrencisi 2013/2014

 Öğrenci no: 13912724

"KUR'AN NEDİR-İnsanın Anlam Arayışı" Kitabının Özeti

Kur’an-ı Kerîm, insana rehberlik eden ve her asra hitap eden yegâne semâvî kitaptır. Ancak Kur’an’ın rehberliğinde hayatın fıtrata uygun olarak devam ettirilebilmesi için; Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılması gerekmektedir. Anlaşılmasından maksat; “hayatın değişen görünümleri karşısında Kur’ân-ı Kerîm’in öngördüğü reel cevapları anlamak ve hayata taşımaktır”.

Kur'an insandan:

1. Okunmasını

2. Üzerinde düşünülmesini

3. Anlaşılmasını

4. İhlasla açıklanmasını

istemekle Kur’an’ın gönderiliş amacını da açıklamaktadır. Ayrıca, esas olarak insanı anlatan ve insanla ilgili olanı tespit eden ayetler, insana " yaşam boyu eğitimi " zorunlu kılmaktadır. Bundan dolayı ilk ayetiyle insanlara ilim tahsil etmelerini emrederek başlamış ve Sevgili Peygamberimizin uygulamalarında bu emir en parlak şekliyle hayat bulmuştur.

            Peygamberimiz ashabına Kur’an’ı öğretirken tedrici bir yöntem uygulamış ve öğrendiklerini hayatlarına tatbik etmelerini talim buyurmuştur. Sahabe Kur’an hayat bütünlüğü içinde yetişmiş ve bu eğitim-öğretim anlayışını O’nun vefatından sonra da devam ettirmişlerdir. Daha sonraki dönemlere de bu anlayış sirayet etti ve her dönemin kendi şartları ve zihni faaliyetleri tefsirde etkili oldu. Yani tevarüs ettikleri birikimlerin yanında kendi kabiliyetleriyle her asır Kur’an’a muhatap olmaya çalıştı. Bütün çabalar Kur’an’ın hükümlerini Allah’ın murat ettiği şekilde anlayarak uygulanabilir bir pratiğe dökülmesiydi. Bu sebeple tedvin dönemi ve sonrasında âlimlerin, Kur'an ilimlerini tedvin etmelerindeki ortak gaye Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasına, içerdiği manaların açıklanmasına yarayacak ve vesile olacak ilimleri tespit etmek olmuştur.

             Bu çalışmada Kur'an-ı Kerim'in insan-hayat ve kâinata can veren, anlam veren ve rehberlik eden ilahi bir kitap olduğu yolundaki beyanını benimseyip göz önüne alarak, Kur'an'a ve Kur'an ilimlerine bu bağlamda bakma denenmek istenmiştir.

            İnsanın anlam arayışı, onun fıtri bir kabiliyetidir. Herkes bunu kendi başına bulmalı ve bulduğu cevabın gerektirdiği sorumluluğu üstlenmelidir. İnsan "İnandım! İman ettim" sözünün sorumluluğunu taşımalıdır. Ancak o zaman bu anlam kişinin anlam talebini doyurur.

            ''Tabii olarak insanlar birbirine benzer, ama yaptıkları işler çok farklıdır birbirinden.''  Konfüçyüs.

            ''Anlam'' kelimesine sözlükte ''ifade edilen, anlaşılan şey; iç, ruh, biçim ve kalıp dışında kalan öz, cisimle ilgili olmayan hal; yalnız işaretlerin değil, fakat aynı zamanda şeylerin ve olayların işaret ettiği şey'' karşılıkları verilmiştir. ''İnsanın anlam arayışı'' tabirindeki ''anlam'' sözcüğü ise insanın bütün yapıp etmelerini yöneten, insanın somut varlık-bütününe ait, bu varlık temelini bulan varlık-koşullarından (fıtri imkânlarından) birini ifade etmektedir.

            O halde ''anlam'', insan gerçeğinin bir olgusudur. Anlam, bilen, yapıp-eden, değerlerin sesini duyan, tavır takınan, önceden gören ve önceden belirleyen, isteyen, özgür hareketleri olan, tarihsel olan, kendisini bir şeye veren, seven, çalışan, eğiten ve eğitilen, devlet kuran, inanan, sanat ve tekniğin yaratıcısı olan, konuşan, bio-psişik bir yapıya sahip olan bir varlık olarak insanın yapıp etmelerinde ortaya koyduğu bir bilinç olgusudur. İnsanın kendisini ifade etmesidir. Onun için "anlam" , bütün bu varlık-koşulları ile ilişki içindedir. Ama özellikle anlam, inanmayı içerir. Eğer insan inanmayan bir varlık olsaydı hali ne olurdu? İnanmayan bir varlık, amaçlarını gerçekleştirmek için nasıl çalışabilirdi; içinde yaşadığı durumlara nasıl anlam verebilir, kendisini yapacağı işe verip onu nasıl sevebilirdi; fıtratında bulunan imkânlarını eğitimle nasıl olgunlaştırabilirdi?

             Kur'an, insandan zihniyetini Kur'an ile inşa ederek (Kur'an’ın insanını ) gerçekleştirmesini bekler.

            İnsan, sürekli bilgi akımı ve iletişim içinde olduğundan ve amelini elde ettiği bilgilerle ortaya koyduğundan Kur'an, onu bilgi elde etmeye teşvik eder. Kur'an, vahiy bilinciyle elde edilecek bilginin hem ferdi hem toplumu hem de evreni "oku" maya, anlamaya imkân vereceğini ima eder.

            Kur'an, insana, bütün varlıkla ilişkisinin halife bilinci çerçevesinde oluşması gerektiğini hatırlatır:

" Ya zannettinizmi ki! Biz, sizi sırf bir abes ( boşuna ) yarattık? Ve siz, bize irca edilmeyeceksiniz ( döndürülmeyeceksiniz? ) " Mü'minun 23 / 115

            Kur'an-ı Kerim insandan,

            Duygu, düşünce ve davranışlarıyla hayatı kucaklamasını yani var olma bilincini farkına varmasını ister. Bunun gerçekleşebilmesi yani Kur'an’ın insanın hayatını anlamlandırabilmesi için ona önerisi şudur:

- Oku

-Tedebbür et ( üzerinde düşün! )

- Anla

-İhlasla yaşa

İnsan ihlasa kendini ne kadar çok verirse o kadar insan olur. Yani fıtri kabiliyetlerini o oranda fazla gerçekleştirir. Bütün insanlar hayatı bu şekilde anlamlandırırsa " salih toplum " oluşur.

 

 

           

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz

KUR'AN NEDİR? ÖZET    13.05.2014

ALİ BAHADIR ÖZDEMİR

BİRLEŞİK DOKTORA

ÖĞRENCİ NO :13952701

TEFSİR RİVAYETLERİNE GÖRE KUR’AN’NÜZUL ORTAMI-2                                                    

                                                                  KUR’AN NEDİR?  ÖZET

                                                            

     Kur’an-ı Kerim hayatın, yaşadığımız değişen safhalarını yöneten ve her asra hitap eden tek semavi dindir. Bunu gerçekleştirmek için kur’an-ı anlamak gerekir. Zaten kur’an insandan; okunmasını, tedebbür edilmesini, anlaşılmasını, ihlâsla açıklanmasını isteyerek hedef göstermektedir. Buna binaen ümmi olmasına rağmen Hz. Peygamber’e ‘’tebliğ’’ ve ‘’tebellüğ’’görevi verilmiştir. Peygamberimize verilen bu görevin ilk emrinin ‘’oku’’ olması yaşam boyu eğitimi kadın-erkek herkesi kur’an-ı yaşamaya yönlendirmiştir. Sahabe kur’an-ı hayatla mezc ederek Resulullah’ın bu öğretisini devam ettirdiler ve bunu gittikleri yerlere ve Tabiin’e aktardılar. Tabiun da,  Etbau Tabii’ne aktardılar. Bu tedvin dönemine kadar hep sözlü olarak gerçekleşti. Tedvin döneminde Kur’an-ı anlama çabaları Ulum’ul Kur’an ilmini ortaya çıkardı. Her asır bir öncekinden bu mirası devraldı. Kendi çağının maddi manevi etkilerini ekledi. Kur’an ilimleri çerçevesinde Kur’an’dan yararlanma imkânı Kur’an-hayat bütünlüğü çerçevesinde, insanı kuşatan bütün insani problemlere Kur’an’dan bir bakış açısı getirilmelidir.

İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KUR’AN-I KERİM

     İnsan var olduğundan beri yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya çalışmış fakat kendini en az tanımıştır. Bu da insanı insan eden en büyük kuvvettir. Hep fıtratı gereği düşüncelerini, düşüncelerini, eylemlerini hayatının gereği görerek anlamak istemiş ve onları anlamlandırarak kendini tatmin etmeye çalışmıştır. Böylece hayatını anlamlandırmak istemiştir. Bu sayede insan, düşüncesini zenginleştirmiş ve geliştirmiştir. Hakikat adına, dinin, mistisizmin, bilimin vs. faaliyetlerin içinde kendini tatmin etmek istemiştir. Böylece insanlar arasında düşünce ayrılığı hâsıl olmuştur. Ama tarih boyunca insanlar arası etkileşim olmuş ve kültürler birbirini tamamlamıştır.

İNSANIN ANLAM ARAYIŞI NASIL GRÇEKLEŞİR?

   Anlam insan gerçeğinin bir olgusudur. İnsanın yapıp etmelerinde ortaya koyduğu bir bilinç olgusudur. Ama anlam inanmayı gerektirir. O halde anlam görülen, bilincine varılan ve inanmayı da içeren bir şeydir. Gören kimdir? Tabii ki gören insandır. Eylemler içinde olan insan hayatını anlamlandırmaya çalışmıştır. Eylemlerinin anlamını sormuştur. Aksi takdirde hayatı anlamsızlık duygusuna bürünür. Ama insan hep hayatına bir anlam vermiştir. Aksi söz konusu olsaydı, tarihsel bir varlık oluşunun bir anlamı olmazdı. Öte yandan insan, hayatını sürdürmek için elindeki araçlarla yetinmediği gibi, bir amaca ihtiyacı olan insanın fıtratı da doğuştan bahşedilmiştir.

 Anlamlı yaşamak, anlam yaratma ve anlamı hayata geçirmektir.  Fakat sonuçta çıkan amel insandan insana farklılık arz eder.

İnsan eylemlerini yöneten değerler 3 gruba ayrılır.

Yüksek değerler: İnsanın doğuştan sahip olduğu, sevgi, inanmak, çalışkanlık vs. değerler. İnsanlar bu değerler için çekişmezler, kavga etmezler. Çünkü hayat bu fıtri değerlerle anlam kazanır.

Araç değerler: İlgi ve menfaat alanının değerleridir. İnsan bu değerlere de doğuştan sahiptir. Ekonomik ve teknik değerler. Fayda çıkar, hased vs. insanın hayatı büyük ölçüde bu değerlerin gerçekleştirilmesine dayanır.

Alışılan değerler: alışkanlıklar, moda, zevk vs. insan bu değerlerle oluşmuş kültür ortamının içinde bulur. Burada insan gaye ve hedeflerinin pek farkında olmadan bulduğu otomatikleşen eylemleri,zevki modayı, davranış kurallarını ve şekillerini benimser. Çağdan çağa, toplumdan topluma bu değerler değişebilir. Ve insan hangi değerlerle anlam veriyorsa o değerler yapıp etmelerine yön verir.

   İnsanın bir bütün olarak varoluşunu gerçekleştirmesi, iç ve dış dünyadaki başarılarıyla birlikte gerçekleşir. Birinin eksikliği anlamsız olur. Bunu amel ortaya koyarak, bir şey veya bir insan severek ve sıkıntılara sabrederek gerçekleştirir.

  İnsanın hayatını anlamlandırmasının gerçekleşen sonuçları vardır: Doğru eylemde bulunmak ister. Fıtri kabiliyetlerini gerçekleştirmek ister. Yapıp etmelerine bir anlam verip, bulunduğu durumu meşrulaştırır. O halde hedeflerinde ya başarılı ya da başarısız olacaktır.

  Kişi-obje ilişkisinde fıtratı oluşturan ana zihniyetler, akıl yürütme ve alış zemini üzerinde hareket ederek anlam kazanır. İşte insanının varoluşu böyle gerçekleşir. Bununla beraber insanlar edindikleri bilgilerle tutum içinde olurlar. Bilgi ferde kalmaz nesilden nesile aktarılarak ortak fayda halini alır. İşte kültür böyle oluşur.

 İnsan özünde hür bir varlıktır. İşte hayatını anlamlandırırken, hürriyetini kullanır. İşte doğru amelde bulunması için örnek kişilere ihtiyaç duyar. Bu örnek kişiler, insanlara fıtratına uygun amelleri gösterecektir. İnsan olma yolunda hayatlarını anlamlandıracaklardır. İşte eğer kişi fıtratına yabancılaşırsa, anlamlı ve değerli şeyleri, anlamsız ve değersiz görecektir. Bu yüzden insana hayatında anlam bulması için, yol gösterecek rehbere ihtiyaç vardır. Onun için Kur’an-ı Kerim, ilahi rızayı arayan, Allah’ın halifesi olduğu bilincini canlı tutan insana kâmil insan olmayı hedef gösterir. Ona etkin okumayı önererek, ‘’oku, düşün, anla ve yaşa der.

                                                          İNSANIN ANLAM ARAYIŞI VE KUR’AN-I KERİM

  Hz. Allah, insanı yaratmış, hem fıtratını vermiş hem de hayat nimetini bahşetmiştir. Yarattığı insanla vahiyle konuşmuş, fıtratına uygun hayatı gerçekleştirebilmesi için, peygamberleri rehber olarak göndermiştir. O halde hayatı anlamlı kılmak için Allah Teâlâ’nın, fıtrata uygun olan vahye uymakla mümkündür. Çünkü vahiy Allah’ın bilgisidir ve hükümleri mutlak doğrudur. İlk insan Hz. Âdem’in peygamber olması anlamlıdır. İnsanın hayatını anlamlandıran bu ışık, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar hep ‘’Tevhid’’i tekrar etmiştir. Bu yüzden bütün semavi dinlere İslam denmiştir. İnsanları da tevhitle hayatı anlamlandırmaya çağırmışlardır. Din aynı kalırken, uygulamada farklılık belirmiştir. Bunun sebebi ise: Hayatın bir sınav olması, insan’ın Allah’ın yeryüzündeki halifesi olması.

  İnsan halife olarak üstlendiği sorumluluğu yerine getirmeli, varoluşunu tüm varlıklarla paylaşmalıdır. Bu yüzden Kur’an insandan var olma bilincinin farkına varmasını ister. Kur’an hayatını anlamlandırabilmesi için ona önerisi şudur: Oku! Düşün, anla! Ve ihlâsla yaşa!

Hz. Peygamberin kur’an-ı temel alan bu eğitim-öğretim siyaseti, bu ilkelerin hayata tatbikine yönelikti. Onun bu canlı örnekliği, hayatı Kur’an’la anlamlandırmasına yönelikti. Bu da sünnet bilincidir.  Sahabe de bu örnek yaşantıdan Kur’an’la hayatı anlamlandırmayı öğrenmiştir. İşte bu Kur’ani hayat tecrübelerini örnek almak, mümine hayatın Kur’an-sünnet bütünlüğü içerisinde anlamlandırılması bilgisini verir.

 Sonuç olarak: İnsan kendini ne kadar bu yöne yönlendirirse, fıtri kabiliyetlerini o oranda fazla gerçekleştirir. Bütün insanlar hayatı bu şekilde anlamlandırırlarsa  ‘’salih toplum’’ oluşur. Kur’an insanları bu yola yönlendirirken şöyle hitap alır: Allah rızası, mutluluk. Sevap ve ceza.

KUR’AN NEDİR?

Kur’an bir kitaptır.

Kur’an Hz. Muhammed’e Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilen, bize tevatürle naklolunan ve Mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz ilahi bir kitaptır. Kur’an en çok kullanılan ismidir.                                                                                                                                                                                  

   Hükümler, kurallar içerir. Bütünlük arz eder. Okunan bir metindir.

   İnsanlığa yüksek ahlaki değerleri gösterir. İnsanın hayatını anlamlandırır.

Bir kitap olarak Kur’an; benzeri başka  kitapta bulunmayan, i’caz özelliği bulunan, en temel özelliği Tevhid olan  kitaptır. Diğer kitapların tahrif edilmesiyle birlikte düzeltmek için gönderilen ilahi mesajın son halkasıdır. Önceki semavi kitapları da içinde barındırır. Ve insan hayatını anlamlandırmak ve fıtratını gerçekleştirmek ve mutluluğunu sağlamak için gönderilmiştir. Öte yandan tüm peygamberler kardeştir. Aynı misyonun temsilcileri olarak Allah’a, peygamberlere ve kitaplara imana davet eder.

Kur’an vahiy mahsulü bir kitaptır

Kur’an vahiy mahsulü olduğunu özellikle vurgulamıştır. Vahiy elçi göndermek, ilham, gizlice söylemek acele etmek vb. anlamlara gelir. Vahiy, dini bir terim olarak, Allah’ın dilediği şeyleri peygamberine muhtelif hallerden biriyle bildirmesidir.

Kur’an ilahi vahye zaman, mekan, milliyet itibari ile kayıt koymaz. İlahi vahye  iman kur’anla mukayyet olarak sınırlı değildir. Aynı zamanda diğer ilahi vahiylere de imanı kapsar.

Vahiy ‘’Şura 51’’ de şöyle tarif edilir: ‘’Bununla beraber hiçbir beşer kabil değildir ki Allah ona başka suretle kelam söylesin, ancak vahiyle veya bir hicap arkasından ve yahut bir Resul gönderip de izniyle ona dilediğini vahy ettirmesi müstesna! Çünkü O Aliyy, çok hâkimdir. Bu ayetin ışığında vahiy ;’’ Sadık rüya şeklinde, Cebrail’in asli suretinde, direk Peygamberin kalbine ilham, Cebrail’in insan şeklinde gelmesi, Hz. Peygamberin kalbine üfleme, uyanık iken direk Allah kelamını duymak, uykuda iken vahyin gelmesi ‘’ şekilleriyle gerçekleşir.

 Buna binaen Hz. Peygamber vahyin hayatı anlamlandırmada canlı örneği ve önder idi. Aynı zamanda bir peygamber olduğu gibi beşeri özellikleri devam etmiştir. Resulullah Cebrail’den aldığı vahyi talebenin hocasından aldığı gibi almamış,  aldıktan sonra; ezberlemiş, ezberletmiş, yazdırmış, tebliğ ve tebyin etmiş, açıklayıp tefsir etmiş, tatbik edip ve uygulamıştır.

Kur’an ayet ve surelerden oluşmuştur. Kur’an bizatihi ayettir. Hayatın içinden bir ilmi ayettir. Hayatın kenarında değildir. Bu sebeple havas –avam bütün insanların anlayacağı derecede basitleştirip öğrettiği ve gösterdiği fıtratına ayna olan ayetlerini okuyan insan, hayatını onun ilkeleriyle anlamlandırmalıdır.

     Sonuç olarak ; yapıp yapmadıkları arasında sıkışan insan, hayata mana vermediğinden ağır bedeller ödüyor. Bu bedelleri öderken, insan modeli arıyor, hayat şekli araştırıyor. Başka yerlerde aradığı için sonuç alamıyor. Ancak vahyin insan modelinde fıtratı ile buluşabilir. Çünkü, ancak Tevhid temelli yükselen değerler, hayatla bütünleşir, hayatı anlamlı kılar. Arayış içinde olan insan, farkında olarak veya olmayarak, fıtratını arıyor. İşte bu arayışta olan insan, Kuran’ın öngördüğü ‘kamil insan ‘’olabilmesi için arayışı fıtratla ve vahiyle örtüşmelidir.

Bu konuda Hz. Muhammed’i kıyamete kadar rehber kılan, Kur’an ahlakıyla ahlaklanması, yaşayan bir Kur’an olmasıdır. Hz. Aişe’nin, ‘’Ahlakı, Kur’an ahlakı idi’’ tanımlaması, bütün çıkmazların ve bunalımların anahtarıdır. 

                                                            SELAM  VE SAYGILARIMLA


0 Yorum - Yorum Yaz


Mustafa Başkan

Öğrenci No: 13922756   

Bahar Yarıyılı- Doktora

"Kur'ân ve Bağlam" Kitabı'nın Hulâsası

Kur’ân ve Bağlam Kitabı üç ayrı kitaptan meydana geliyor. Birinci Kitap “Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü” , ikinci kitap “Sa’lebe Kıssası- Esbâb-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım” ,üçüncü Kitap “ Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” dır.

“Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü” kitabı Kur’ân ilimleri hakkında genel bir mülahaza ile başlamıştır. Kur’ân İlimlerinin doğuşu ve gelişimesi kısmında geniş bir özet niteliğinde tarihi arka plan aktarılmıştır. Bir sonraki bölümde Kur’ân ilimleri (Ulûmu’l-Kur’ân)  ve Tefsir ilimleri kavramları incelemiş ve karşılaştırılmıştır. Daha sonra esbâb-ı nüzûl’ün bu ilimdeki yeri konu edilmiştir. Bu kısımda Vahidî, Zerkeşî, Suyutî, Kâfiyeci ve Şatibî’nin tanımlarına yer verilmiş ve Adnan Zarur ve Garaudy’nin tanımları da eklenmiştir. Farklı bakış açılardan aktarılan tariflerden sonra esbâb-ı nüzûlün yeni bir tanımını yapılmıştır.

“Esbâb-ı nüzûl ancak sahih nakille bilinebilir”

Bir sonraki bölümde esbâb-ı nüzul’ün kavramsal tanımı ile rivâyet sıygaları arasında kurulması gerekli bir bağ olduğu belirtilmiş ve bu sebeple esbâb-ı nüzul rivâyetlerinin kalıplarının (sıygalarının) tespit edilmesi birçok bakımdan ehemmiyet arzettiği söylenmiştir. Esbâb-ı nüzûl rivâyetlerinin sistematik bir tasnife ihtiyacı olduğu vurgulanmıştır. “En eski sebeb-i nüzûl kaynağı olarak İbn İshâk’ın Sîresi” belirtilmiştir. Tedvin döneminde ilk tefsirler yazılmaya başlandığı ve bu tefsirlerin ekseriyetinin rivayet tefsiri olduğu aktarılmıştır. İlk müfessirler âyeti tefsirinde sebeb-i nüzûl zikrederek başladıklarını ve rivâyet çokluğu sebebiyle âyetin muhtevasına münasip gördükleri rivâyetleri neklettikleri aktarılmıştır.

Esbâb-ı Nüzul Rivayetleri

Bu bölümde esbâb-ı nüzûl rivayetleri metod (usûl) açısından ele alınıp incelenmiş bu rivayetlerin nasıl bilinebileceği  meseleler üzerinde durulmuştur. Esbâb-ı Nüzûl değerlendirmeleri ancak nakille bilinebileceği söylenmiştir.

Hadis Usûlü açısından Esbâb-ı Nüzûl Rivayetleri

Bu kısımda esbâb-ı nüzûl rivâyetlerin tasnifi meselesi ele alınmış, esbâb-ı nüzûlü nevileri açısından tasnif etmenin mümkünlüğünden bahsedilmiş. Bu tasnif yeni bir yaklaşım olarak görülmektedir.

Ayrıca bir diğer başlık altında esbâb-ı nüzûl rivâyetlerin ihtilâf sebeplerine değinilimiş ve iki temel sebepte toplanmasının mümkünlüğünden bahsedilmiştir. Taaddüt, taahhür, nassın umum mu yoksa husus mu ifade ettiği gibi bazı problemlere değinilmiştir. Esbâb-ı nüzûl ilmi bir diğer bölümde ise hikmet-i teşrîiye ve tenâsüb-insicâm ilimleri ilişkisinde belirtirmiştir.

Bir diğer önemli mesele olarak İmam Ahmed’in ifadesiyle karşılaşmaktayız: “Üç şeyin aslı yoktur: Melâhim, Megâzi ve Tefsir” ifadesiyle İmam Ahmed tefsir kitaplarını,  Megâzi  kitaplarını ve Melâhim kitaplarını kastetmiştir. Çünkü bu eserlerde hadîs imamları ve münekkit âlimler tarafından dikkatlice bir inceleme sonucu tespit edilmiş oldukça fazla miktarda zayıf ve mevzû rivâyet bulunmaktadır.

Kur’ân’ın Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzûlün yetersiz kaldığı bir diğer husus da, sebebiyet ifade eden rivâyetlerin nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılması olduğu belirtilmiştir. Halbuki âlimlerimizin ekseriyeti “muteber olan, lâfzın umumudur, sebebin husûsu değildir” kuralını kabul etmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzul rivayetlerinin yetersiz kalmasının nelere sebep olduğu anlatılaya çalışıldı.  Ayrıca esbâb-ı nüzûlü vâkıa olarak (olmuş olan, gerçekleşmiş olan olarak) ve doğurduğu sonuçlar açısından ele alıp incelenmiştir. Mevcut hali ile esbâb-ı nüzul bilgisi Kur’ân’ı Kerîm’in anlaşılmasında bazı sıkıntılara sebep olduğu belirtilmiştir. Kur’ân’ı Kerim’i anlama çabasında esbâb-ı nüzulden yararlanmada ihtiyacın sınırlarını belirleyen iki grup ilke söz konusu olduğu aktarılmış, bunları genel ilkeler ve özel ilkeler olarak adlandırılmıştır.

Sonuç olarak esbâb-ı nüzûl iki gurupta belirlenmiştir:

1)      Esbâb-ı nüzûl rivâyetleri

2)      Tefsir için olan esbâb-ı nüzûl rivâyetleri, değerlendirmeleri

Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün değerlendirilmesinde yeni bir yaklaşımda bulunurken zikredilen bu ilkeleri tamamlayan önemli iki ilke daha olduğu zikredilmiş, bunların biri, Kur’ân-ı Kerîm’in bütünlüğünün dikkate alınması ilkesi, diğeri ise bu kavrama dahil olan, ancak ayrıca mütalaa edilmesinde fayda mülahaza edilen siyâk-sibak’ın göz önünde bulundurulması ilkesi şeklinde açıklanmıştır. Bütün olarak Kur’ân-ı Kerîm kavramına göre Kur’ân, salt (sırf) parçalarının toplamına indirgenmek yerine birleşik bir bütün, topyekün bir gestalt olarak kavranılması ifade edilmiştir.

Ezelî ilme dayalı olarak indirilmiş ve âyetleri de ona göre tertîb edilmişbir kitabın, her şeyden önce bütünlük arz eden insicâmlı bir yapıya sahip olması tabiili vurgulanmıştır.  Son kısımda ise esbâb-ı nüzul tarihîlik münasebetine ele alınmıştır. Tarihîlik-tarihîcilik kavramları içinde doğup geliştikleri dünya görüşünün-görüşlerinin birer parçası olduğu vurgulanmış ve ebâb-ı nüzûl’u “orjinal yorum-orjinal tarih” ve “düşünülmüş yorum-düşünülmüş tarih” olarak  ikiye ayrılmıştır. 


0 Yorum - Yorum Yaz


Mustafa Yılmaz   13912745   Yüksek lisans 

 KUR’ÂN ve BAĞLAM

Kur’ân’ın tefsiri için esbâb-ı nüzul şarttır. Bu dönemde yaşamış olan Sahabilerin Hz. Peygamber’i bizzat görmüş, hadiselere şahitlik etmiş olmaları ve Hadislerin beyanında direkt kaynak olan Hz. Peygamber’den faydalanmış olmaları bu avantajı sağlamaktadır.

Muhammed İkbal’e göre İslam tefekkürüne her ne kadar ilave ile değişiklik yapmanın mümkün olmayacağı ancak muhafazakar bir tutumla değerle samimiyetle sahip çıkılması gerektiğini belirtmiştir.

Böylelikle esbâb-ı nüzulun teorik temellerini bilmek ve ilkelerine uymak gerekir. Konuya tarihi açıdan bakıldığında nüzul ortamı ve sonrasına ilave değilde bir insani varlık olması hasebiyle anlamlandırılıpi yorumlanabilir.

Esbâb-ı nüzûl alanında çalışılırken ikş olgu ile karşılaşılır:

·         malumat çokluğu

·         malumattaki sistemsizlik

Kur’ân’ın anlaşılmasında katkı sağlamak için:

·         vakia tesbiti

·         tenkidi

·         yeni yaklaşım ilkeleri

Kur’ân ilimlerinin kaynağı yine Kur’ân’dır.

Neticede Kur’ân üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını, açıklanıp, yaşanılmasını ister. Esbâb-ı nüzûl ilmi sahabeye göre çok önemli bir bilgi olarak görülmüş ve Kur’ân’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğerde görmüşlerdir.

Esbâb-ı nüzûl nakli ilim olması hasebiyle talim yolu ile szlü olarak nakletmişler ve bu Kur’ân’ın yazılı hale gelmeden önce anlama yolunda çok önem verilmiş bir ilimdir.

Sahabiler bazı ayetlerin nüzul sebeplerini zaman ve mekan açısından dolayı bilmemişlerdir, nitekim her bilginin her nüzul sebebini bilme veya ayetleri tefsir etme gibi bir iddiaları da olmamıştır.

Sebeb-i nüzul Prof. Dr. Suat Yıldırım’a göre bir ayetin varoluşu veya indirilişi bir hadise sebebiyle değil, insanların kurtuluşu olmak üzere bir hidayet rehberi olarak gelmiştir.

Esbâb-ı nüzûl rivayetleri iki çeşittir:

·         Sahabe nakli (merfu)

Senet ve metin sahih olmalıdır


·         Tabiun nakli (mürsel)

Senet ve metin sahih olmalıdır

Rivayeti destekleyen bir başka tabii rivayeti olmalıdır

Ravinin tefsir imamlarından olması ve sahabiden almış bulunması

Kısacası ayetin nüzul sebebini bizzat müşahade edenlerden öğreniyoruz.

Sebebi yakından bilinen bir durum söz konusu olduğunda rivayet ve sema yoluyla nakl ve izah etmekte caizdir.

Bazı nazil olan ayetlerde içerisindeki yüceliğe vurgu yapmak ve manalarının unutulmayıp hatırlanması açısından tekrar tekrar indirilmiştir.

Esbâb-ı nüzûl ilmini inceleyen alimlerin metodik üzerinde pek durmamışlar.

Oysa esbâb-ı nüzûl ve Kur’ân ilimlerinin en çok fayda sağlayan getiriş şekli, metodik yönlerinin ayrıntılarıyla tartışılmasıyla olabilir.

Müfessirlerin konuya tedvin çağı ve sonrasındaki hassasiyeti Hz. Peygamber’in tefsiri sonrasında fetihlerle birlikte artmıştır.

Neticede bu girişim eskiden günümüze kadar gelip hızla devam etmekte olan ve insanların İslam’a geçmelerini sağlayan en güzel gelişmelerin birer örneğidir.

Tefsir rivayetlerinde şahsi anlayışların girmesiyle tenkitlerde çoğalmış ve tenkit edenlerden Ahmed b. Hanbel’e göre üç şeyin senedi (bir rivayette: aslı) yoktur:

·         Tefsir

·         Melâhim

·         Megâzi

 

Ahmed b. Hanbel’in vermek istediği mesaj ise, Melahim ve Megazi rivayetlerinin senetten mahrum olarak rivayet edilmiş olmalarıdır. Nede olsa senedi olmayan bir habere itibar edilemez.

Tefsir rivayetlerinde bulunan bir çok müfessir takva ehli oluşlarına rağmen zazıf, garib, münker, israilî ve hatta mevzu hadis beyanında bulunmuşlar.

Bu tefsirleri delil olarak kullanmak doğru değildir. Alimlerin böyle bir girişimde bulunmaları ilimden birşeyler kaybetme korkusundan dolayı zayıf olduğunu bildikleri halde zayıf rivayetleri nakletmişler.

Nüzul ortamındaki alimler ve onlardan ilim almış tabiiler, bu sonra çıkan rivayetleri bilemeyeceklerdi.

 

Sonradan gelen selef alimleriyse bu rivayetleri, asıllarını bulamadıkları veya illetli buldukları için kabul etmeyecek ve hatta değinmeyeceklerdi.

Bu tarz rivayetler günümüzdeki imkan sayesinde sıkı elenmesi gerekir ve bundan dolayı insanlar esas olmayan haberlerle boşa meşgul edilmemiş olacaklar.

Özet olarak aktarmak gerekirse lisanda kusur olmayacak.

Nitekim Konfüçyüs’ün değimiyle “Dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. [...] böylelikle kültür bozulur, [...] adalet yoldan çıkar [...] ve şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını bilemez [...]“

Kur’ân, insan ve tabiat arasında çok önemli bir ilşki anahtarıdır. –

Bu iki faktör hareket merkezi olarak yaşam adına mevcut tüm metodları vahyden alırlar.

Tarihini bilmeyen insan, atasını ve kendisini bilemez. Böylece tarihten faydalanmak gerekmektedir ama yanlış olanı süzmekte bir o kadar gereklidir.

Eski ilimler o tarihin kavramlarıyla anlatılmaya çalışılmışsa, yakın tarihte yer alan kavramlarda günümüz kavramlarıyla yer değiştirmelidir.

Bu girişimi başarabilmenin temel şartı da dil yeteneği ve kullanımından geçmektedir.

Kültür unsurları evrensel olduğu için, batı kültürü kavramları ile mevzu kavramlar iletişim halindedir.

Tarihsellik ortak kültüre aittir, anlam içeriğide özgü kültüre aittir.

Böylece esbâb-ı nüzûl ortak kültür bağlamında insanlığa sadece tarihsel değil, Kur’ân ışığında bütün varlık koşullarına cevap veren bir mesajdır.

Nitekim Kur’ân vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır.

Kur’ân vahyini tamamlanması ile vahy-insan münasebetinin bir bölümü olan esbâb-ı nüzûl olgusu son bulmuştur.

Kur’ân bu ilişkinin devamını beyan eder.

Sonuç:

Kur’ân soyut bir düşünce değil, yaşanabilir bir hidayet rehberidir.

Başka kültürlere ait kavramlar ve dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalı

Kullanılan kavramşar bilim adamları tarafından tarif edilmeli ve bilinmeyen kavramlarda tartışmalardan kaçınılmalı

Hermenötik (yorumbilim), semantik (anlambilim) ve linguistik (dilbilim) gibi beşeri bililerden faydalanılabilir

İslam ve Batı kültüründeki tarih anlayışı birbirinden ayrı olarak yararlanılabilir

‘Esbâb-ı nüzûl  rivayetleri’ Kur’ân’ı anlamak isteyenlere geniş bir yelpaze bakışı sunup, insanın varlık bilincine katkı sağlayacaktır

Orjinal tarih Kur’ân insan-hayat-bütünleşmesini, düşünülmüş tarihte orjinal tarihteki zaman-mekan içinde Kur’ân’ın nasıl yaşanabilir olduğunu gösteriyor.

 


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2023-2024 Arşivi
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi