Kur'an ve Bağlam’ın ikinci kitabı Sa’lebe Kıssası -Esbâb-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım-‘ı mütalaanızın sonuçlarını maddeler halinde yazınız.
Hedef Tarih: 23 Nisan 2013
Mehmet İmadettin TÜRE
Doktora – Esbab-ı Nüzul II
Sa’lebe Kıssası
Mütalaalar:
1. Müfessirlerin Sebeb-i nüzulün tespitinde ve ayetin açıklanmasına yönelik getirdikleri yorumlar (rivayetler) çerçevesindeki ihtilaflar göz önünde tutulmalıdır. Esbab-ı nüzul değerlendirmesi olarak kabul edilen açıklamalar, sosyolojik ve o zaman içerisinde yaşayan geleneğin anlaşılmasında büyük katkı sağlayacaktır.
2. Bu bağlamda Müfessirlerin ihtilaflı da olsa, aktardıkları hiçbir bilgiden vazgeçilmemelidir. Onların bu yaklaşımı ve onun sonucunda ortaya çıkan bilgi, günümüzün bilgiyi tasnif edebilen imkânları kullanılarak zihinlerde oluşacak bir manzara bütünlüğüne kavuşturulabilir.
3. Sa’lebe Kıssası Medine’de gerçekleşen bir olaydır. Bu olay ve benzerleri, medenî olan ayetlerin açıklanmasında sebeb-i nüzul veya değerlendirmesi olarak incelendiğinde, “Amel-i Ehl-i Medine’yi” fıkhın önem verilen bir delili olarak kullanan Mâlikî Fakihlerin yaklaşımı da göz önünde bulundurulabilir.
4. Endülüs’ün Mâlikî âlimlerinden İbnu’l-Arabî, sadedinde olduğumuz ayetin nüzul sebebi olarak Sa’lebe Kıssasının en sahih rivayet olduğunu belirtmektedir. Ondan bir asırdan daha fazla bir zaman sonra vefat eden el-Kurtubî, belki Hicaz bölgesindeki âlimlerden de istifade etmesi sebebiyle. El-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân isimli tefsirinde, Sa’lebe b. Hâtıb’ın Bedir Ehlinden olduğunu ve Münafıklardan olmadığını belirtmektedir.
1. Esbab-ı Nüzul, nuzul ortamında meydana gelen
bir hadise veya Hz. Peygamber’ e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde,
bir veya daha fazla ayetin cevap vermek veya hükmünü açıklmak üzere inmesine
vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir[1].
2. Esbab-ı Nüzul, Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında
önemli bir bilgi kaynağı olmakla beraber nasıl yararlanılacağı ve hangi
ilkelere uygun hareket edileceği daha da önem atfetmektedir[2].
3. Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında Esbab-ı
Nüzulden yararlanırken sadece faydalarını esas almanın tekrara düşme tehlikesi
vardır[3].
4. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında
Esbab-ı Nüzulden yararlanırken “yeni bir yaklaşıma” ihtiyaç vardır[4].
5. “Yeni bir yaklaşımdan kasıt kişileri ve
konuları hırpalamak değil paylaşma, tecrübe, haberleşme ve düşünce
alışverişidir[5].
6. Bu yeni yaklaşım “Sa’lebe kıssası” üzerinde örneklem
olarak ele alınacaktır[6].
7. “Sa’lebe kıssası, tarih, hadis ve tefsir
kaynaklarında nasıl ele alındığı ve değerlendirildiği gözönüne alındığında
ilgili ayetin(Tevbe 9/75) anlaşılmasında bizlere müşahhas bir kanaat
vermemektedir[7].
8. Bu
itibarla Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında yeni bir yaklaşım çerçevesinde “Sa’lebe kıssası” nı incelememiz
gerekmektedir[8].
9. “Yeni yaklaşım” gereği kıssa ile ilgili
rivayetler öncelikle hadis usulü açısından tenkid edilmelidir[9].
10. Tüm rivayetler tasnif edilmelidir[10].
11. Tarih ilminden faydalanılmalıdır[11].
12. Kur’ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında
değerlendirilmelidir[12].
13. Bu eleklerden geçen rivayetlerin ki tefsir
kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivayet temizlenmiş olacaktır[13].
14. Böylelikle Kur’an-ı Kerimi inceleyen bir kimse
bilgi kirliliği diyebileceğimiz haberlerle meşgul olmaktan kurtulacaktır[14].
15. Bu kıstaslar çerçevesinde ele alınan “Sa’lebe
kıssası” göstermiştir ki müfessirlerin bu konu ile ilgili yorumları birbirine
zıt olmuş ve Kur’anın yorum zenginliğini tahdit etmiştir[15].
16. Halbuki
önerilen ilkeler ışığında bakılmış olsaydı Kur’an-ı Kerim’in mana zenginliği
ortaya çıkacaktı[16].
17. Sonuç
olarak bir kez daha hatırlatmak gerekir ki bilgisayar teknolojisinin de
yardımıyla esbab-ı nüzul/ tefsir rivayetleri
bir araya getirilmeli[17].
18. Ancak bu iş fertlerden ziyade kurulacak
enstitüler marifetiyle çağın imkanlarından yararlanan alimler grubunun
gerçekleştireceği bir proje olarak düşünülmelidir[18].
Muhammet KARAOSMAN
Doktora öğrencisi
Öğrenci No:12922756
Not: Mütalaa da mezkur eser dikkatli bir şekilde okunup
incelenerek yazarın dilinden bir değerlendirme üslubu tercih edilmiştir.
[1] Sa’lebe Kıssası, s. 11.
[2] a.g.e., s.9.
[3] a.g.e., s.12.
[4] a.g.e., s.12.
[5] a.g.e., s.13.
[6] a.g.e., s.13.
[7] a.g.e., s.32.
[8] a.g.e., s.32.
[9] a.g.e., s.32.
[10] a.g.e., s.42.
[11] a.g.e., s.44.
[12] a.g.e., s.47.
[13] a.g.e., s.49.
[14] a.g.e., s.49.
[15] a.g.e., s.50.
[16] a.g.e., s.50.
[17] a.g.e., s.49.
[18] a.g.e., s.50.
Samet YAMAN (12952752 - Birleşik Doktora)
Sa’lebe Kıssasının
isnaden ve tarihsel olarak bir gerçekliği yoktur. Tefsir eserlerine,
kendilerine kıyılamadığı için ve her türlü bilgiyi aktarmak amacıyla sokulan bu
gibi rivayetler fayda yerine zarar sağlamaktadır. Çünkü Kur’an’ı anlamanın
önünde kocaman bir malumat yığını olarak karşımıza çıkarlar. Tergib ve terhib
amaçlı mevzu, zayıf her türlü rivayeti eserlerde kullanmak aslında Kur’an’ı
anlamayı zorlaştırmakta ve içinden çıkılamaz tenakuzlara sebebiyet vermektedir.
Dolayısıyla Kur’an’a sadakat etmek için bu tür rivayetler tasnife tabi
tutularak ayıklanmalıdır. Aksi halde bu gibi rivayete kıyamamak, Kur’an’a göz göre göre kıymayı
sonuçlandırabilmektedir.
Sa’lebe kıssası ile ilgili rivayetler, hadis usûlü açısından tenkit edilmelidir.
Rivayetlerde sınıflandırılmaya gidilmelidir.
Sa’lebe kıssası rivayetlerini incelediğimizde onun, sebep ifade etmede nass olmayan, tefsir için yapılmış rivayetler grubuna girdiği söylenebilir. Ayrıca bu ayet sadece bu olayla sınırlandırılırsa Kur’an’ın yorum zenginliği engellenmiş olur.
Sa’lebe kıssası Kur’ânî bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir: Tevbe Suresi’nin 75. ayetini bu şekilde incelediğimizde Allah’ın ahd edip de ahdini bozan , vaadinin hilafına hareket eden ve bu eylemin sonucunda kalplerinde nifakın yerleştiği kişilerin sembolize edildiğini görülmektedir.
Esbâb-ı Nüzûl’e yeni bir yaklaşım ışığında sa’lebe kıssasının değerlendirilirken, tarih ilmi’nden faydalanılmalıdır. Tarihi veriler bize Sa’lebe’nin vergi hükmünden muaf tutulmasının mantıklı olmadığını gösteriyor. Çünkü o dönemde savaş giderleri vb. giderler için devlet halktan vergi topluyordu.
SALEBE
KISSASI
Esbab-ı Nüzul müfessirlerin fikir birliği
ile ortaya koydukları ayetlerin, nüzul zamanı içinde(ortamında) Hz. Peygamber,
Ashab-ı Kiram ve insanlar arasındaki iletişimin sonucudur. Olayların sebebini
araştırmak, o dönemin tarihini, kültürünü, sosyolojik durumunu bize öğretmekte
de büyük bir katkı sağlamaktadır.
Ayrıca ayetlerin sebeb-i nüzulünü içerisinde
hadislerinde yer almasıyla hem müfessirlerin hem muhaddislerin fikirlerinin
beyanında ortaya çıkan fikir zenginliği bizimde bakış açımızı genişletmektedir.
Ancak fikir zenginliğinin fikir kirliliği olmaması için hadis usulü açısından tenkid,
rivayetler tasnif edilmeli, tarihi açıdan incelenmeli ve Kur’anî bütünlük, siyak
ve sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
Salebe kıssası buna güzel bir örnek
olmuştur. Bu kıssaya hadis usulü açısından bakıldığında senedinin zayıf olduğu
söylenir. Esbab-ı nüzul rivayetlerini senetsiz nakleden takva ve salah ehli âlimler
bu tavırları ile bazı problemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Senetsiz
rivayetler ile ihtisas isteyen bu bilgi alanı kıssacılara ve istismara açık
hale gelmiştir. İmam-ı Malikin deyimiyle İbn-i Şihab ez-Zühri ile bu durum
güvenilir bilgi haline getirilmeye çalışılmıştır.
Salebe kıssasına rivayetlerin tasnifî
yönüyle bakıldığında, hadis mecmualarının tefsir baplarında ve kitaplarında
sebeb-i nüzul olarak pek çok rivayetin söyleminde fazlasıyla ihtilaf
görülmektedir. Esbab-ı nüzul
rivayetleri ile tefsir değerlendirmeleri farklı kategorilerde tasnif edilmesi
bu ihtilafları ortadan kaldıracaktır.
Salebe kıssası tarihi yönüyle M.
Hamidullah’tan aldığımız bilgiler ışığında tarihi hakikatler Salebe kıssasının
gerçekliğini tasdik etmemektedir.
Tevbe suresinin bu ayetinin tefsirinde bir
bütünlük içerisinde değerlendirildiğinde Kur’an’ın evrensel ve ebedi mesajını
şahsileştirerek mana zenginliğini fakirleştirmiş olmaktayız.
Sonuç olarak, Esbab-ı nüzul bahsini Sa’lebe
kıssası ile örneklendirerek pek çok yersiz yorumlar sonucu ortaya çıkan fikir
ve bilgi kirliliğini günümüz modern teknolojik imkanlarından da yararlanarak
rivayetleri doğru ve güvenilir bir biçimde ilim hazinemize dâhil edebiliriz.
ŞABAN
YILMAZ
DOKTORA
ÖĞRENCİSİ
Sa’lebe kıssası ile ilgili rivayetler, hadis usûlü açısından tenkit edilmelidir.
Rivayetlerde sınıflandırılmaya gidilmelidir.
Sa’lebe kıssası rivayetlerini incelediğimizde onun, sebep ifade etmede nass olmayan, tefsir için yapılmış rivayetler grubuna girdiği söylenebilir. Ayrıca bu ayet sadece bu olayla sınırlandırılırsa Kur’an’ın yorum zenginliği engellenmiş olur.
Sa’lebe kıssası Kur’ânî bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir: Tevbe Suresi’nin 75. ayetini bu şekilde incelediğimizde Allah’ın ahd edip de ahdini bozan , vaadinin hilafına hareket eden ve bu eylemin sonucunda kalplerinde nifakın yerleştiği kişilerin sembolize edildiğini görülmektedir.
Esbâb-ı Nüzûl’e yeni bir yaklaşım ışığında sa’lebe kıssasının değerlendirilirken, tarih ilmi’nden faydalanılmalıdır. Tarihi veriler bize Sa’lebe’nin vergi hükmünden muaf tutulmasının mantıklı olmadığını gösteriyor. Çünkü o dönemde savaş giderleri vb. giderler için devlet halktan vergi topluyordu.
TUBA YAZICI
DOKTORA 12922704
Sa’lebe kıssası ile ilgili rivayetler, hadis usûlü açısından tenkit edilmelidir.
Rivayetlerde sınıflandırılmaya gidilmelidir.
Sa’lebe kıssası rivayetlerini incelediğimizde onun, sebep ifade etmede nass olmayan, tefsir için yapılmış rivayetler grubuna girdiği söylenebilir. Ayrıca bu ayet sadece bu olayla sınırlandırılırsa Kur’an’ın yorum zenginliği engellenmiş olur.
Sa’lebe kıssası Kur’ânî bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir: Tevbe Suresi’nin 75. ayetini bu şekilde incelediğimizde Allah’ın ahd edip de ahdini bozan , vaadinin hilafına hareket eden ve bu eylemin sonucunda kalplerinde nifakın yerleştiği kişilerin sembolize edildiğini görülmektedir.
Esbâb-ı Nüzûl’e yeni bir yaklaşım ışığında sa’lebe kıssasının değerlendirilirken, tarih ilmi’nden faydalanılmalıdır. Tarihi veriler bize Sa’lebe’nin vergi hükmünden muaf tutulmasının mantıklı olmadığını gösteriyor. Çünkü o dönemde savaş giderleri vb. giderler için devlet halktan vergi topluyordu.
TUBA YAZICI
DOKTORA 12922704
Sa’lebe kıssası ile ilgili rivayetler, hadis usûlü açısından tenkit edilmelidir.
Rivayetlerde sınıflandırılmaya gidilmelidir.
Sa’lebe kıssası rivayetlerini incelediğimizde onun, sebep ifade etmede nass olmayan, tefsir için yapılmış rivayetler grubuna girdiği söylenebilir. Ayrıca bu ayet sadece bu olayla sınırlandırılırsa Kur’an’ın yorum zenginliği engellenmiş olur.
Sa’lebe kıssası Kur’ânî bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir: Tevbe Suresi’nin 75. ayetini bu şekilde incelediğimizde Allah’ın ahd edip de ahdini bozan , vaadinin hilafına hareket eden ve bu eylemin sonucunda kalplerinde nifakın yerleştiği kişilerin sembolize edildiğini görülmektedir.
Esbâb-ı Nüzûl’e yeni bir yaklaşım ışığında sa’lebe kıssasının değerlendirilirken, tarih ilmi’nden faydalanılmalıdır. Tarihi veriler bize Sa’lebe’nin vergi hükmünden muaf tutulmasının mantıklı olmadığını gösteriyor. Çünkü o dönemde savaş giderleri vb. giderler için devlet halktan vergi topluyordu.
TUBA YAZICI
DOKTORA 12922704
Sa’lebe kıssası ile ilgili rivayetler, hadis usûlü açısından tenkit edilmelidir.
Rivayetlerde sınıflandırılmaya gidilmelidir.
Sa’lebe kıssası rivayetlerini incelediğimizde onun, sebep ifade etmede nass olmayan, tefsir için yapılmış rivayetler grubuna girdiği söylenebilir. Ayrıca bu ayet sadece bu olayla sınırlandırılırsa Kur’an’ın yorum zenginliği engellenmiş olur.
Sa’lebe kıssası Kur’ânî bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir: Tevbe Suresi’nin 75. ayetini bu şekilde incelediğimizde Allah’ın ahd edip de ahdini bozan , vaadinin hilafına hareket eden ve bu eylemin sonucunda kalplerinde nifakın yerleştiği kişilerin sembolize edildiğini görülmektedir.
Esbâb-ı Nüzûl’e yeni bir yaklaşım ışığında sa’lebe kıssasının değerlendirilirken, tarih ilmi’nden faydalanılmalıdır. Tarihi veriler bize Sa’lebe’nin vergi hükmünden muaf tutulmasının mantıklı olmadığını gösteriyor. Çünkü o dönemde savaş giderleri vb. giderler için devlet halktan vergi topluyordu.
TUBA YAZICI
DOKTORA 12922704
1.
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzûle yeni bir yaklaşım sadedinde,
esbab-ı nüzûlün nasıl değerlendirileceği şeklinde özetleyebileceğimiz bir husus
ele alınmakta ve spesifik bir olay (Sa’lebe kıssası) üzerinde durularak,
birinci kitabın son bölümünde esbab-ı nüzûl konusunda önerilen yeni bir
yaklaşım ilkelerinin somut bir olay özerindeki tatbiki yapılmaktadır.
2.
Bunun yapılmasıyla ortaya konan yeni yaklaşım ve ilkelerin uygulanabilirliği
ispatlanmış olmaktadır.
3.
Bu bağlamda tefsir ya da hadis kitaplarına giren her rivayetin mutlak doğru
olmayabileceği hususu da gözden ırak tutulmaması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
4. Aksi takdirde Tevbe Sûresi 75. Ayetin tefsiri sadedinde zikredilen Sa’lebe kıssasında olduğu gibi, zihinler, gerçekliği kesin olmayan bir vaka üzerinde gereksiz bir şekilde yoğunlaşarak tahdit edilmiş ve Kur’an’ın tefsirine ilkeler bazında yaklaşan evrensel bakış açısından uzaklaşılmış olacaktır.
Şükür KÜÇÜK
Doktora/11922762
DERS;TEFSİR RİVAYETLERİNE GÖRE KUR’AN’IN NÜZUL ORTAMI
İslam, doğduğu andan itibaren bizlere
sayısız değerler, kaideler ve olaylar bırakmıştır. Âlimlerimiz bunların hepsini gerek senedle
gerekse senedsiz tevarüs yoluyla bizlere ulaştırmışlardır. Rivayetleri
naklederken; “Kur’anın anlaşılmasında Esbabı Nüzül’ün Rolü” bölümünde
değindiğimiz gibi kendilerine ulaşan ve topladıkları bütün rivayetleri sahih, zayıf
- Merfu, Makdu vb. ayrımı yapmaksızın
yok olma endişesiyle nakletmişlerdir.
Bunlardan biri de vaazlarda çokça örnek
olarak anlatılan ve Sa’lebe Kıssası olarak bilinen kıssasıdır. Bu kıssasının da
hadis ve Tefsir kitaplarında senedli senedsiz değişik versiyonları
mevcuttur. Âlimler Sa’lebenin kim
olduğundan, böyle bir vakıanın olup olmadığına kadar bu konuyu asırlardır Araştırmışlar,
tartışmalar ve her biri kendine göre olumlu veya olumsuz bir sonuca
ulaşmışlardır. Rivayetlere veya olaya olumsuz bakacak olursak itikadi yönden
bunda bir sakınca olmadığı anlaşılacaktır.
Çünkü âlimlerimiz terğip ve terhib konunlarında zayıf vb. hadislerle
amel edileceğine değinmişler ve benzeri hadisleride bu alanda halkı teşvik
etmek için kullanmışlardır. Bu rivayeti değerlendirirken rivayetin
kahramanıyla, zamanıyla, tarihiyle ve olayın nasıl cerayan ettiği
ile münhasır kalınmadan bundan çıkartılacak ders ve ibretlere değinilmelidir. O
da Allah ve Resulünün sözüne tam bir teslimiyet, Allah ve Resulünün her an nasihatle imanı
dinç tutmak için uyardığı dünyanın geçici nimetlerinin fitnesi (İmtihanı) ve
Allahın vermiş olduğu dünya nimetlerinde Allahu Tealanın ve kullarının hakkının
olduğunun bilincinde olma, Sahabenin Allah Rasülünün uygulamasına gösterdikleri
titizlik ve bu uygulamayı devam ettirmeleri.
Kur-anı Kerimi ve Hadisleri anlamak
için belli bir olayla veya sebebi nüzulle yetinilmemeli o günün ve günümüzün,
sosyal, siyasal ve fikri düzeyi baz alınarak Kur-an ve sünnetin çizmiş olduğu
sınırları aşamadan doğru manalara ulaşılmaya çalışılmalıdır.
SA’LEBE KISSASI ÖRNEĞİ: Tarihsel Bağdaşım İlkesi
Sıddık BAYSAL, Doktora
Esbab-ı nüzul, tarihe belirli bir zamanda
giren metnin tarihle ilgisini ve temasını ifade eden bir kavramdır. Bu bakımdan
metnin indiği tarihle sınırlıdır. Nüzul tarihinden önceki ve sonraki vakalar
zaman zaman Kur’an ayetleri ile aralarında sebeplilik ilişkisi kurularak
sebeb-i nüzul vakalarıymış gibi takdim edilebilmektedirler. Oysa eş zamanlı
olmak sebeb-i nüzul için aklın ve tarihin kronolojik seyrinin gerektirdiği bir
prensiptir. Kur’an ayetlerin kendinden önceki tarihlerde gerçekleşmiş bir olaya
dair ifadeler içermesi ile herhangi bir olayın vahye sebep olması başka
şeylerdir. Bu nedenle tarih/siyer, hadis ve tefsir metinlerindeki nüzulü işaret
eden ifade formları hem form hem de içerik bakımından iyi analiz edilmelidir.
Bu noktada hadis usulünün senet ve metin kritiği için belirlediği “cerh ve
ta’dil” ilkelerinden faydalanılabilir. Yazar, “tarihsel olanın varlık biçimi
anlamında esbab-ı nüzulün gerçekliği, nüzule sebep teşkil eden fiil ve
faillerin gerçekliğine müstenittir. Müsnet-merfu haberler bu gerçekliğin
delilleridir.” tespiti ile rivayetlerin analizi noktasında tabi olacağımız
ölçütleri işaret etmektedir.
Şimdi tarihsel uyuşmazlık veya
bağdaşımsızlık ilkesini örnekleyelim:
“Fil
Suresi, Fil olayı hakkında inmiştir.” anlamında “nezelet essuretu
fi...” cümlesi, form bakımından esbab-ı nüzul rivayetlerini andırabilir.
Fakat bu ifade asla sebeb-i nüzule delalet etmez. Kaldı ki bu surenin inişi ile
olayın geçtiği tarih farklıdır. Yani tarihsel bağdaşmazlık bu olayın ilgili
sureye sebep olamayacağını gösterir. Nitekim yazarın sunduğu Meryem’in kardeşi
Harun örneği de bu bağdaşıksızlığa temas etmektedir.
Aynı durum tenzil döneminden sonraki
vakıalar için de geçerlidir. Miladi altı yüz on ila 623 tarihleri arasında inen
bir metni 632 yılından sonraki vakalarla sebep ilişkisi bağlamında ele almak
mümkün değildir. Bilhassa fiten metinlerinde aktarılan, henüz o dönemde vuku
bulmamış ihbari vakalar için “İşte bu olay şu ayetin sebebidir.” demek doğru
bir yaklaşım değildir. Şu halde sebeple ayet arasındaki bağ tarihsel ama
biyolojik karakterli bir bağ gibi düşünülmelidir.
Üstelik Arap dilinin hususiyetleri sebeb-i
nüzul rivayetlerinin ayrımında tarihsel bağdaşımı gösteren çok önemli bir
ipucunu cümleye dâhil etmiştir. Sebebi nüzul rivayeti “fenezeleti’l-ayetu fi...” formunda gelir ki bu ifadedeki “fe” harfi sebebe delalet ettiği gibi
ardıllığa da delalet eder. Yani “Olay olmuştu veya soru sorulmuştu ki bu ayet
indi.” manasında takibiyye edatıdır.
Ancak, şu da unutulmamalıdır ki tek başına
dilin imkânları, tarihi verilerin analizi için yeterli değildir. Bu durumda
daha önce değinildiği üzere tarih/siyer ve hadis gibi nüzul dönemine tanıklık
eden ilimlere müracaat zorunludur. Zira tefsir kitaplarındaki sebeb-i nüzul
başlıklı rivayetlerin hepsi sebeb-i nüzul rivayeti değildir. Bunlardan bir
kısmı tefsir için üretilmiş rivayetlerdir. Düşünülmüş tarih-düşünülmüş yorum
tabiri ile değinilen husus budur. Her ne kadar iyi niyet çerçevesinde
oluşturulmuş olsalar da bu niyet o nakilleri sebeb-i nüzul rivayetine
dönüştürmez. Kaldı ki insanların zihnine vahyi yakınlaştırmak için tahkiye
kültüründen istifade etmek isteyen vaizler, kamu maslahatını ilmi disiplinin
önüne çekerek nerdeyse her ayet için sabit bir sebep bildirme niyetine
yönelmişlerdir. Bu da külliyatımızda sayısız sebeb-i nüzul rivayetinin var
olmasına neden olmuştur. Hangilerinin hakikat ifade ettiğini bilmek için yine
yazarın ifadeleriyle “orijinal tarih-orijinal yorum” bilgisine, dolayısıyla
siyer ve hadis usulü bilgisine ihtiyacımız var. Olayların tarihsel eşleşmesi
için siyer bilgisini istihdam ederken, metnin içeriğini ve ravileri teste tabi
tutmak için hadis usulünü göreve çağırmak durumundayız. Hadis mecmualarında
bununla ilgili yeterli çalışma mevcuttur. “Kur’an ve Bağlam”ın İkinci Kitabı’nda
işlenen Sa’lebe Kıssası, yazarın önerdiği yeni yaklaşımın ilke ve önerilerine
tatbiki manada örnek teşkil etmektedir.
Yazar bu bölümde ilgili kıssayı ayrı ayrı
hadis, siyer, rical (teracim ve tabakat) kitaplarından irdelemiş; bundan sonra
tefsir kitaplarında olayın işlenişine yönelmiştir. Bu üslup olay hakkında mukayeseli
ve nesnel bir projeksiyonun oluşmasını sağlamakla kalmamış söz konusu vakıanın
sosyal maslahatlar bağlamında esbab-ı nüzulle ilişkilendirilmesinin epistemolojik
ve tarihsel imkanını ortaya koymuştur. Tefsirle iştigal edenler arasında meşhur
hadis olarak telakki edilen bu rivayetin aslında zayıf senetlerle Peygamberimize
ulaşan mevsul vasfını haiz bir nakildir.[1]
Söz konusu rivayeti Taberi, Razi gibi pek çok müfessir eserlerinde
değerlendirmiş, tenkite tabi tutmuştur. Gerek Salebe’nin tarihsel gerçekliği,
gerekse metnin içeriği, hadisenin geçtiği asırdaki ve daha sonraki nesilleri
etkilemeye yönelik ahlaki kaygılarla kurgulanmış bir hikaye olduğu intibaını
vermektedir. Ayrıca ilgili kişiye dair bilgiler tarihsel bağdaşım ilkesinin
gereklerine uymamaktadır.
Mesela, ayet veya sebebin taaddüdü meselesi
klasik dönemde tartışılmış, nüzulün taaddüdü bu yöndeki rivayetlere rağmen olumsuzlanmış,
sebebin taaddüdü makul görülmüştür. Bu meyanda eğer iki nakil arasında tearuz
yoksa nakillerin cem edilmesi; yok varsa sıhhat derecesine göre tasnif edilmesi
önerilmiş; metinleri cem etmek veya sıhhatlerine ilişkin verilerin denkliğinden
ötürü tasnif etmek sıkıntı oluşturuyorsa olayın taaddüdüne hükmedilmiştir. Bir
ayetin hem Mekke’de hem de Medine’de indiğine dair görüşler ise şu şekilde
tashih edilmiştir: içeriği aynı olan iki sorudan ilki dolayısıyla inen ayeti
Peygamber Efendimiz kıyas yoluyla ikinciye tatbik etmiş, onun hükmünü diğeri
için geçerli addetmiş ve cevap olarak daha önce başka bir sebebe binaen inen
ayet sanki sonraki olay için bir kere daha inmiş gibi algılanmıştır.
Bu metni inceleyen yazar sonuçta;
1. İlgili rivayetin hadis usulü
açısından tenkit edilmesi
2. Sa’lebe ile ilgili rivayetlerin
tasnif edilmesi
3. Tarih ilminden istifade
edilmesi
4. İlgili rivayetin Kur’ani
bütünlük, siyak-sibak içinde değerlendirilmesi,
ilkelerine ulaşmıştır ki bu rivayet bir
örnek olduğuna göre yukarıdaki ilkenin tefsir rivayetlerinin tümüne şamil
kılınması gerekmektedir. Sa’lebe kısassı bu bakımdan son derece elverişli bir
örneklik oluşturmaktadır.
Sıddık BAYSAL, Temel İslam Bilimleri, Tefsir, Doktora
Salebe Kıssası
Esbab-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım
1. Bu bölümde ‘Kur’an’ın anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul rivayetlerini nasıl değerlendireceğiz?’ sorusuna cevap aranmakta ve Esbab-ı Nüzul’e yeni yaklaşımın ilkelerinin Sa’lebe kıssasına tatbiki konu edilmektedir.
2. Öncelikli olarak kıssa ile alakalı rivayetleri siyer, rical, tarih, hadis ve tefsir kaynakları açısından değerlendirildiğinde, elde edilen malumat, Tevbe/75 ayetinin anlaşılmasında bizlere müşahhas bir kanaat vermemektedir. Bu nedenle, bu malumatın Kur’an’ın anlaşılmasında değerlendirilmesi için yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır.
3. Yeni yaklaşımın bir gereği olarak, kıssa ile ilgili rivayetler öncelikle hadis usulü açısından ele alınmalıdır. Aksi halde rivayetin değeri yanlış tesbit edilebilir.
4. Konu ile alakalı rivayetler tasnif edilmelidir. Şayet Esbab-ı Nüzul rivayetleri, tefsir için olan Esbab-ı Nüzul değerlendirmeleri olarak tasnif edilmezse, o ortamda cereyan etmemiş veya etse bile nüzule sebep olmamış bir hadise, o döneme mal edilebilir.
5. Eldeki rivayetlerin tarihi hakikatlere mutabık olup olmadığı konusunda Tarih ilminden faydalanılmalıdır.
6. Ayrıca bu rivayetler, Kur’ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
7. Bu aşamalardan geçen rivayetlerin ortaya konmasıyla birlikte, tefsir kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivayet temizlenmiş olacaktır.
8. Böylelikle Kur’an-ı Kerim tefsirlerini inceleyen bir kimse bilgi kirliliği diyebileceğimiz haberlerle meşgul olmaktan kurtulacaktır.
9. Bu yeni usül çerçevesinde ele alınan Sa’lebe kıssası, müfessirlerin konu ile ilgili yorumlarının birbirine zıt olduğunu ve Kur’an’ın yorum zenginliğini sınırladığını göstermiştir. Oysa önerilen ilkeler ışığında bakılmış olsaydı Kur’an-ı Kerim’in mana zenginliği ortaya çıkacaktı.
10. Sonuç olarak, günümüz teknolojisinin de yardımıyla Esbab-ı Nüzul/ tefsir rivayetleri bir araya getirilmelidir. Ancak bu iş fertlerden ziyade kurulacak enstitüler yardımıyla, çağın imkânlarından da yararlanılarak gerçekleştirecek bir projedir.
Abdullah BEKİROĞLU
Doktora / No:12922754
No:
SA’LEBE KISSASI
Esbab-ı nüzul
rivayetlerini senedsiz nakl eden alimler bazı problemlerin ortaya çıkmasına
sebep olmuşlardır. Dolayısıyla ihtisas gerektiren bu alan kıssacılara ve istısmarcılara
açık hale gelmiştir. Bu kabil tefsirlerde nakledilen rivayetlere; hadis
kaynaklarına ve tahric kitaplarına müracaat edilmeden itimad edilmemelidir.
İmam Buhari (256/870) Sa’lebe
kıssasının bir tarikini rivayet eden Ebu Ümame hadisinin senedindeki Ali b.
Yezid hakkında ‘münkerü’l-hadis’ demiş
ve her kim hakkında ’ münkerü’l-hadis’ demişsem ondan rivayet caiz değildir ifadesini kullanmıştır. Demek ki esbab-ı nüzul
rivayetleri hadis usulu açısından tenkide tabi tutulmalı ve bu rivayetler
tasnif edilmelidir.
Burada dikkat edilmesi gereken çok
önemli bir husus şudur: Alimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivayet
etmiş olmaları o rivayetin sihhatine delil teşkil etmemektedir.
Müfessir ve muhaddislerin
kendilerine ulaşan her haberi yazıya aktarırken bilinçaltlarında şu gerçek
vardir: Bu malzeme yok olup gitmesin. Ancak daha sonrakilerin bu haberleri kabul
etme yükümlüğü yoktur.Burada bizim
yapmamız gereken şey gelen haberleri tarih ve hadis ilimlerinden yararlanarak
değerlendirmek olmalıdır.
Kur’ani bütünlük ve
siyak - sibak bağlamı dikkate alınmazsa Tevbe Suresi 75.ayeti örneğinde
olduğu gibi, doğruyu bulma amaciyle nakl edilen Sa’lebe kıssası ayetin
anlaşılmasına katkı sunmamış,bilakis kur’anın
mana zenginliğini gölgelemiş olur.
O halde kur’anı Kerim’in anlaşılması
konusunda klasık kaynaklarımızda mebzul miktarda mevcut esbab-ı nüzul rivayetlerinin yeniden
değerlendirilmesinde önerilen yol ve usul takib edilmelidir. Kaynaklardaki
haberler ciddi bir komisyon tarafından tasnif ve krıtiğe tabi tutulmalıdır.
SA’LEBE KISSASI
Esbab-ı nüzul
rivayetlerini senedsiz nakl eden alimler bazı problemlerin ortaya çıkmasına
sebep olmuşlardır. Dolayısıyla ihtisas gerektiren bu alan kıssacılara ve istısmarcılara
açık hale gelmiştir. Bu kabil tefsirlerde nakledilen rivayetlere; hadis
kaynaklarına ve tahric kitaplarına müracaat edilmeden itimad edilmemelidir.
İmam Buhari (256/870) Sa’lebe
kıssasının bir tarikini rivayet eden Ebu Ümame hadisinin senedindeki Ali b.
Yezid hakkında ‘münkerü’l-hadis’ demiş
ve her kim hakkında ’ münkerü’l-hadis’ demişsem ondan rivayet caiz değildir ifadesini kullanmıştır. Demek ki esbab-ı nüzul
rivayetleri hadis usulu açısından tenkide tabi tutulmalı ve bu rivayetler
tasnif edilmelidir.
Burada dikkat edilmesi gereken çok
önemli bir husus şudur: Alimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivayet
etmiş olmaları o rivayetin sihhatine delil teşkil etmemektedir.
Müfessir ve muhaddislerin
kendilerine ulaşan her haberi yazıya aktarırken bilinçaltlarında şu gerçek
vardir: Bu malzeme yok olup gitmesin. Ancak daha sonrakilerin bu haberleri kabul
etme yükümlüğü yoktur.Burada bizim
yapmamız gereken şey gelen haberleri tarih ve hadis ilimlerinden yararlanarak
değerlendirmek olmalıdır.
Kur’ani bütünlük ve
siyak - sibak bağlamı dikkate alınmazsa Tevbe Suresi 75.ayeti örneğinde
olduğu gibi, doğruyu bulma amaciyle nakl edilen Sa’lebe kıssası ayetin
anlaşılmasına katkı sunmamış,bilakis kur’anın
mana zenginliğini gölgelemiş olur.
O halde kur’anı Kerim’in anlaşılması
konusunda klasık kaynaklarımızda mebzul miktarda mevcut esbab-ı nüzul rivayetlerinin yeniden
değerlendirilmesinde önerilen yol ve usul takib edilmelidir. Kaynaklardaki
haberler ciddi bir komisyon tarafından tasnif ve krıtiğe tabi tutulmalıdır.
Zeki
kılıç
12922716
MEHMET ZEKİ SERDAROĞLU/12952706 SA'LEBE KISSASI VE ESBAB-I NUZÜLE YENİ BİR YAKLAŞIM: SELAMUN ALEYKÜM DOSTLAR;ÖNCELİKLE TEFSİR MADDESİ İTİBARİYLE ELİMİZDE ÇOKCA MATERYAL OLMASINA RAĞMEN BU MALZEMENİN İLMİ KRİTERLER IŞIGINDA SÜZGEÇTEN GEÇİRİLMESİ KANAATİNDEYİM.SANİYEN:SALT METİN KAYNAKLARDA GEÇİYOR OLMASINDAN HAREKETLE O METNİ KUTSAMAKTANSA İLMİN ZIRHIYLA HADİSİN KUR' AN-A ARZI VE TARİHİ GERÇEKLERLE UYUŞUP UYUŞMAMASI ÖLÇÜTÜNÜ ESBAB-I NUZÜL İLMİNİN DİĞER ÖLÇÜTLERİYLE BERABERCE HAREKET ETTİRMELİYİZ.BU MUKADDDİMEDEN HAREKETLE SA'LEBE KISSASI ETRAFINDAKİ RİVAYETLERİ OKUMALARIMDAN SONRA KABÜL GÖRENLERİN OLMASINA DELLİLERİYLE BERABER MUTALAAMIN SONUCUNDA ŞÜPHEYLE KARŞILADIĞIMI BELİRTEBİLİRİM.ŞUNUDA ZİHİNLERİMDEKİ SAHABEYE AİT TASAVVUR Kİ-SALT SAHABEDE BÖYLE GÜNAH İŞLERMİ GEREEKÇESİNDEN HAREKET EDİYOR DEĞİLİM-BU ZİHNİN KUR'AN-IN O GÜNKÜ İNŞA ETTİĞİ NESLİN HAYAT AKIŞINA BAKTIĞIMIZDA GUNAH İŞLEYEN VE TÖVBE EDEN BİR TOPLUM ĞERÇEKLİĞİNDEN HAREKETLE VE İSLAM İNANÇ SİSTEMİNİN TEMEL ÖĞRETİLERİNDEN BİRİ OLAN PEYGAMBERLER ANCAK İSMET SIFATINA HAİZDİR ÇERÇEVESİNDEN HAREKETLE VARDIGIMIZ NETİCEYDİ.KUR'AN OKUMALARIMIZDA CENAB-I HAKKIN ÖNCEKİ TOPLULUKLARIN HELAKINA SEBEP OLAN GÜNAHLARI NAZARA VERMESİNDEKİ VE BU KADAR PEYGAMBER KISSASINI SERD EDİŞİNİN HİKMETİNİ DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE ŞAHSİLİKTEN ÖTE AHLAKİLİK UNSURUNU ÖNCELEDİĞİNİ SÖYLEYEBİLİRİZ.NİTEKİM ŞAHSİLİĞİ YÜCELTEN DEĞERLER ÜZERİNDEN AMELLER DEĞİLMİDİR?ALLAH'IN ŞAHISLAR VE MEKANLAR ÜZERİNDEN DEĞER ATFETTİĞİ UNSURLAR SEMBOLİK KARAKTERLERDİR.KUR'AN-DA İSMİ GEÇEN PEYGAMBERLER VE MEKANSAL OLARAK MESCİD-İ HARAM'A VE MESCİD-İ AKSA'YA YÜKLENEN MANA BUNA ÖRNEK OLARAK ZİKREDİLEBİLİR.BU ANALATTIKLARIMIZIN OKUYUCUSU TARAFINDAN İLK ETEPTA BU KISSAYLA NE İLGİSİ VARSA DİYE TENKİDE TABİ TUTULACAK OLSA BİLE İRTİCALEN KALEME ALDIĞIMIZ BU ĞİRİŞİN TARİHİ YÖNÜ OLAN HER OLAY İÇİN VAZĞEÇİLMEMESİ GEREKEN KANUN OLARAK TELAKKİ EDİYORUZ.
MEHMET ZEKİ SERDAROĞLU/12952706 Hadis kitaplarında bu kıssanın ele alınışı,tefsir tarihi açısından da önem arzetmektedir.Çünkü ilk devirde tefsir,hadis ilmi çerçevesinde mutalaa edilmekteydi.Daha sonra, tefsir tabiundan itibaren yazılmaya başlanmıştır.İbn-i Cerir et-Taberi'nin Cami'ul Beyan ve İbn-i ebi Hatim er-Razi'nin tefsirinde Maan b.Rıfa'a-Ali b.Yezid-Ebu Abdurrahman el-Kasım b.Abdurrahman- Ebu Umame el-Bahili tarikiyle,İbn-i Kesir tefsirinde;el-Beyhaki ed-Delailun Nubuvve,zayıf bir senetle Suyuti Lubabun Nukul isimli eserinde zikrettiği gibi Taberani el-Mucemu'l Kebir'de,İbn Mendeh Ma'rifetus Sahabe isimli eserinde detaylandırmıştır.Senediyle beraber serdt ettiğimiz bu bilgi kaynaklarımızda gelmiş olmasına rağmen uleamımızın büyük bir kısmınca kabul edilmemiştit.Bu yönde görüş belirtenler İbnü'l Esir,Zehebi ve Süleyman Ateş'dir.Şüpheyle karşılayanlar Taberi ve habere tereddüdle yaklaşan İbn Hacer'dir.Eserlerinde habere veren alimlerimizden büyük bir kısmıda haber hakkında hüküm vermemiştir.Kıssayı Tevbe Suresi 75. ayetinin sebeb-i nuzülü arasında anlatan Fahr-ı Razi gibi alimlerimiz de olmuştur.Kıssada ismi geçen Sa'lebe'nin kimliği hususunda farklı iki şahsiyet zikredilmiştir.Bunlardan biri Evsli olan Ensar Kabilesinden Sa'lebe b.Hatıb'dır.Bu zat rical kitaplarına göre Bedir ve Uhud ehlindendir.Uhud savaşında şehit edilmiştir.İkincisi ise Sa'lebe b. Ebi Hatib'dir. Bu zat ise münafıklarda olup Mescid-i Dırarın banilerindendir.Bu bilgilerden sonra bu ve benzeri kıssalar (a) hadis usulü açısından tenkid edilmelidir.(b)Rivayetler tasnif edilmelidir.(c)Tarih ilminden faydalanılmalıdır.(d)Kur'ani bütünlük ve siyak- sibak bağlamında değerlendirilmelidir.Ancak İslam Kültür Tarihinde bazı rivayetlere karşı bu kriterlerin uygulanmasında gevşeklik gösterilmesinden olacak ki tefsir rivayetleri üzerinde tereddüdün oluşmasına sebep olmuştur.Hocamız Prof.Dr.Ahmet Nedim Serinsu meseleyi bir adım daha ileri götürerek esbab-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesinde yeni bir usul takip edilmesi gerektiğini söylemektedir.Kanaatimce bu yöndeki bir ıslah talebinin İslam İlimlerinin bir çok alanına teşmil edilmesi gerektiği kanaatindeyim.Buna da TECDİD mefhumu diyoruz.Hülasa kıssa bağlamında söyleceğimiz son söz:bu konudaki zıt rivayetlerin keşmekeşliği içinde bu rivayetin uydurma olma ihtimalinin gözardı edilemeyeceği veya en azından ihtiyatla yaklaşılması gerektiğidir.Bu rivayetlerin Kur'an-ın yorum zenğinliğini tehdit etmemesi gerektiğidir.
Salebe kıssası:
Öncelikle olayı kısaca anlatmakta fayda var. Fakir bir sahabi
olan Salebe bir gün efendimizin yanına gelir ve zengin olmak için kendisine dua
etmesini ister. Rasulullah ona bunu tavsiye etmez ve zenginliğin yükümlülüğünün
fazla olduğunu söyler. Fakat Salebe ısrar edince efendimizin duasına mazhar
olur ve hayvan sürüsü kısa sürede öyle çoğalır ki Medine vadisine sığmayacak
hal alır. Vergi memurları zekat toplama döneminde salebe’nin yanına gelirler ve
gerekli miktardaki zekatı ödemesini isterler. Salabe yüz çevirince durumu efendimize aktarırlar.
O, vay salebe’ye der ve kendisinden bir daha zekat kabul etmez. Daha sonra
pişman olmasına rağmen bir daha rasulullah kendisinden zekat almadığı gibi
sonraki halifelerde kendisinden zekat kabul etmemiştir. Bu olay TEVBE suresinin
75. Ayetine sebebi nüzul olarak gösterilir. Öncelikle olay Hadis usulü açısından ele
alındığında isnadda soruınlar olduğu ortaya çıkar. Hatta Taberi ve Razi gibi
müfessirler bu rivayeti doğru kabul etmemiştir. İkinci olarak Rivayet sıygasını
incelediğimizde sebep ifade etmede nass hükmünde olmadığı ortaya çıkmaktadır. Yani
bu ayetin inzali ile olay farklı zamanlarda vuku bulmuş olmalı (şayet olay
tarihte vuku bulduysa). Üçüncü olarak ayeti siyak-sibak çerçevesi içinde
değerlendirdiğimizde mezkur olay ile ilişkilendirilemeyeceği ortaya
çıkmaktadır. Dördüncü olarak Kuran’ın genel perspektifi ele alındığında pişman
olmuş birisinin yaptığı bir hatadan ötürü hayatı boyunca cezalandırılamayacağı
ortadadır. Bu cenabı hakkın tövbeleri kabul buyurduğu ilkesine aykırıdır.
Beşincisi ise tarihi açıdan bir değerlendirmedir. Kısa sürede bir hayvanın
çoğalıp ta vadilere sığmayacak şekilde bir artışa sebep olması mümkün
değildir. Belirtilen tarih içinde bu
olayın vuku bulması mümkün değildir. Diğer taraftan dönemin devlet
yapılanmasından ötürü, vergi ve zekat mevzuu kişilerin iradesine değil,
devletin otoritesine bırakılmıştır. Dolayısıyla Salebe’nin zekat’ını vermeme
gibi bir şansı yoktu. Dolayısıyla tarihi açıdan değerlendirdiğimizde bu pek
mümkün görünmemektedir.
SA’LEBE KISSASI: ESBAB-I NÜZULE
YENİ BİR YAKLAŞIM
Kur’an ayetlerinin vahyedilmesi esnasında Allah Resulünün hadislerinin de
nassa dahil olması, bunlara ek olarak da hem müfessirlerin hem muhaddislerin
fikirlerinin beyanında ortaya çıkan fikir zenginliği sonraki gelenlerin bakış
açılarını genişletmiş,
kolaylaştırmıştır. Fakat bu şekilde oluşan fikir zenginliğinin fikir
kirliliği olmaması için hadis usulü açısından tenkitlerle, rivayetler tasnif
edilmeli, tarihi açıdan incelenmeli ve Kur’anî bütünlük, siyak ve sibak
bağlamında değerlendirilmesi gerekiyordu. Vahyi açıklamak adına anlatılan gelen Sa’lebe
kıssası buna güzel bir örnek olmuştur. Esbab-ı nüzul rivayetlerini senetsiz
nakleden takva ve salah ehli âlimler bu tavırları ile bazı problemlerin ortaya çıkmasına
sebep olmuşlardır. Senetsiz rivayetler ile ihtisas isteyen bu bilgi alanı
kıssacılara ve istismara açık hale gelmiştir. Bu açıdan Salebe
kıssasına rivayetlerin tasnifî yönüyle bakıldığında, hadis kitaplarının tefsir
baplarında sebeb-i nüzul olarak pek çok rivayetin söyleminde fazlasıyla ihtilaf
görülmektedir. Esbab-ı nüzul rivayetleri ile tefsir
değerlendirmeleri farklı kategorilerde tasnif edilmesi bu ihtilafları ortadan
kaldıracaktır.
Kur’an- Kerim, insana ayetlerdeki hakikatleri belli bir kişi veya anlayışa
hasretmeden, yani şahısları ebedileştirmeden herkes için geçerli evrensel mesaj
nokta-i nazarında ilahi ufku yakalama imkanı sunmaktadır.
Tefsir rivayetlerini eserlerinde nakleden müfessirlerimizin bir çoğu ilmi
yeterliliklerine ve takva ehli olmalarına rağmen zayıf, garip münker ve İsraili
bir çok hadis zikretmişlerdir. Hatta uydurma hadis de rivayet edildiği
malumdur. O halde müfessirlerin bir tefsir haberini eserlerinde rivayet etmiş
olmaları her zaman o hadisin sıhhatine delil teşkil etmemelidir.
Bizler Sa’lebe olayında olduğu üzere Tevbe suresinin bu ayetinin
tefsirinde bir bütünlük içerisinde değerlendirildiğinde Kur’an’ın evrensel ve
ebedi mesajını şahsileştirerek mana zenginliğini fakirleştirmiş olmaktayız.
Kur’an-ı Kerimle aydınlanacak hayatımızın
zenginliği, onun zengin bir biçimde yorumlanması ve pratiğe aktarılmasıyla
mümkün olacaktır.
Yunus ÖZDAMAR Doktora Özel Öğrenci
13ÖZL274
Salebe kıssası:
Öncelikle olayı kısaca anlatmakta fayda var. Fakir bir sahabi olan Salebe bir gün efendimizin yanına gelir ve zengin olmak için kendisine dua etmesini ister. Rasulullah ona bunu tavsiye etmez ve zenginliğin yükümlülüğünün fazla olduğunu söyler. Fakat Salebe ısrar edince efendimizin duasına mazhar olur ve hayvan sürüsü kısa sürede öyle çoğalır ki Medine vadisine sığmayacak hal alır. Vergi memurları zekat toplama döneminde salebe’nin yanına gelirler ve gerekli miktardaki zekatı ödemesini isterler. Salabe yüz çevirince durumu efendimize aktarırlar. O, vay salebe’ye der ve kendisinden bir daha zekat kabul etmez. Daha sonra pişman olmasına rağmen bir daha rasulullah kendisinden zekat almadığı gibi sonraki halifelerde kendisinden zekat kabul etmemiştir. Bu olay TEVBE suresinin 75. Ayetine sebebi nüzul olarak gösterilir. Öncelikle olay Hadis usulü açısından ele alındığında isnadda soruınlar olduğu ortaya çıkar. Hatta Taberi ve Razi gibi müfessirler bu rivayeti doğru kabul etmemiştir. İkinci olarak Rivayet sıygasını incelediğimizde sebep ifade etmede nass hükmünde olmadığı ortaya çıkmaktadır. Yani bu ayetin inzali ile olay farklı zamanlarda vuku bulmuş olmalı (şayet olay tarihte vuku bulduysa). Üçüncü olarak ayeti siyak-sibak çerçevesi içinde değerlendirdiğimizde mezkur olay ile ilişkilendirilemeyeceği ortaya çıkmaktadır. Dördüncü olarak Kuran’ın genel perspektifi ele alındığında pişman olmuş birisinin yaptığı bir hatadan ötürü hayatı boyunca cezalandırılamayacağı ortadadır. Bu cenabı hakkın tövbeleri kabul buyurduğu ilkesine aykırıdır. Beşincisi ise tarihi açıdan bir değerlendirmedir. Kısa sürede bir hayvanın çoğalıp ta vadilere sığmayacak şekilde bir artışa sebep olması mümkün değildir. Belirtilen tarih içinde bu olayın vuku bulması mümkün değildir. Diğer taraftan dönemin devlet yapılanmasından ötürü, vergi ve zekat mevzuu kişilerin iradesine değil, devletin otoritesine bırakılmıştır. Dolayısıyla Salebe’nin zekat’ını vermeme gibi bir şansı yoktu. Dolayısıyla tarihi açıdan değerlendirdiğimizde bu pek mümkün görünmemektedir.
Sa’lebe Kıssası -Esbâb-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım
Ayzada Taştanova
12922770
1. Kuran ve Bağlam kitabında görüldüğü gibi esbabı nuzül rivayetlerinin metodik olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu kuralları müellif sırayla açıklamıştı. Salebe b. Hatip kıssası da esbabı nuzül rivayetlerinin biri olarak zikredilmekte ve metodik tasniflere tabi tutulması gerekenlerdendir.
2. Tefsir kitaplarında Salebe kıssasına iki türlü bakıldığını öğreniyoruz. Rivayetin sıhhatine kail olanlar ve şüphe ile bakanlar olarak. Ilk gruba İbnul Arabî, el-Uceylî, İbnul Cevzî gibi âlimlerimizin görüşleri bu yönde olmuştur. Onlara gore rivayet sahihtir dolayısıyla Sa’lebe b. Hatip münafıklardandır. Ikinci grupta ise İbn-I Cerîr et-Taberî, Fahreddin er-Râzî’yi haberin sıhhatinden şüphe duyanlar olarak görmekteyiz. Taberî kendine has metodla Tevbe 75. Ayeti ve rivayeti değerlendirmiş ve “ Bu ayette Cenabı Hak tarafından nifak ehlinin alametleri ortaya konulmuştur” diyerek görüşünü ifade etmiştir. Fahreddin er-Râzî ise Sa’lebe kıssasını müfessirler arasında meşhur olduğu içi naklettiğini beyan etmiş ancak ayetin anlaşılmasını bu kıssaya tabi tutmamıştır.
3. Görüldüğü gibi ayetin anlaşılmasında bir noktaya varılmıyor. Müellif bu rivayeti bir kaç yönden incelemeye tabi tutarak ayetin anlaşılmasına yeni bir yöntem sergilemektedir. Sa’lebe b. Hatib kıssasını ilk önce hadis usûlü açısından ele alır. Çünkü muhaddislerin, müfessirlerin hadisleri sadece isnadına önem vererek, hadisleri kaybetme endişesiyle topladıkları için, zayıf, munker, mevzu, İsraîlî haberleri de eserlerinde bulunmaktadır.
4. Rivayetler 1. Esbab-I Nuzül rivayetleri 2. Tefsir için olan esbab-I nuzül değerlendirmeleri olarak tasnif edilmelidir. Değerlendirmeler sonucu kıssanın ikinci gruba girdiğini anlamaktayız.
5. Rivayetleri değerlendirmede tarihî gerçeklere uyup uymadığını anlamak için tarih ilminden de faydalanılmalıdır.
6. Rivayetler Kur’ânî bütünlük ve siyak-sibak bağlamından da değerlendirilmelidir. Nitekim Kurani Kerim ayetlerdeki gerçekleri şahısları ebedîleştirmeden, herkese geçerli olarak ilahî mesajını vermektedir.
İkinci Kitap: Sa’lebe Kıssası.
Tevbe sûresi 75. ayet ve bu ayetin nüzûl sebebi olarak zikredilen Sa’lebe b. Hâtıb kıssası şöyledir:
“Yine onlardan kimi de Allah’a:
-Eğer bize lütfundan ihsan ederse muhakkak tasaddukta bulunuruz. Ve muhakkak salih kimselerden oluruz, diye söz vermişlerdi.”
Müellif, rivayet farklılıklarını bir yana bırakarak Sa’lebe kıssasını şöyle özetlemiştir:
Sa’lebe, Hz. Peygamber’in huzuruna gelmiş ve “Ya Rasûlullah, Allah’a dua et de bana çok mal versin” demiş. Hz. Peygamber de “Ya Sa’lebe, hakkını eda ettiğin az, takat getiremeyeceğin çoktan hayırlıdır.” diyerek cevap vermiş. Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki “Seni Hakk ile gönderene yemin ederim ki bana çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin hakkını veririm.”
Bunun üzerine Rasûlullah dua etmiş ve malı çoğalan Sa’lebe cemaatten uzaklaşmış. Sa’lebe’nin durumunu sual buyuran Hz. Peygamber’e “malı çoğaldı vadi almaz oldu” denilmiş. Rasûlullah “Vay Sa’lebe’ye” buyurmuş ve sadakaları toplamaları için iki tahsildar göndermiş. Medine halkı bunlara sadakalarını vermiş ancak Sa’lebe sadaka tahsildarlarına “Bu cizyeler ne? Bu cizyenin kardeşi, hele siz gidin de düşüneyim” der. Tahsildarlar dönüp Rasûlullah’a geldiklerinde, daha onlar bir şey demeden Hz. Peygamber iki kere “Vay Sa’lebe’ye” buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuştur. Sonra Sa’lebe sadakayı alıp getirmiş ancak Rasûlullah “Allah Teâlâ beni senin sadakanı kabulden men eyledi” buyurmuştur. O zaman Sa’lebe başını toprak saçmaya başlamış. Hz. Peygamber de “ Bu senin amelindir. Emrettim itaat etmedin.” şeklinde cevap buyurmuştur. Sa’lebe zekâtını Hz. Peygamber’in irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebubekir’e, Hz. Ömer’e getirmiş onlar da kabul etmemiş. Sa’lebe daha sonra Hz. Osman zamanında helâk olmuş.
Yazar rivayetlerin özünü bu şekilde verdikten sonra hadisin tahricine yer vermiştir. Sîre, ricâl ve tarih kitaplarında Sa’lebe kıssasını inceleyen müellif, şu iki konuda kitaplardaki farklılıklara değinmiştir:
1. Sa’lebe’nin vasıfları
2. Hâdisenin sıhhat derecesi
Daha sonra hadis ve tefsir kitaplarında Sa’lebe kıssasını ele almış bu konudaki yorumlara yer vermiştir. Son olarak esbâb-ı nüzûle yeni bir bakış açısıyla kıssayı değerlendiren müellif, bu değerlendirmesini şu dört başlık altında incelemiştir:
1. İlk olarak Sa’lebe kıssası rivayetleri hadis usûlü açısından tenkid edilmelidir. Müellif, bu tenkid doğrultusunda incelediği zayıf olan bu hadisin hangi sebeplere binaen nakledilegeldiğini ele almıştır.
2. Rivayetler tasnif edilmelidir. Buna göre müellif, Sa’lebe kıssasının sebep ifade etmede nass olmayan esbâb-ı nüzûl rivayetleri arasında olduğunu ortaya koymuştur.
3. Tarih ilminden faydalanılmalıdır. Müellif, bu başlık altında da Sa’lebe kıssasının tarihi hakikatlerle uyuşmadığı sonucuna varmıştır.
4. Kur’ânî bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir. Bu bağlamda Tevbe sûresi 75. ayeti Kur’ân’ın genel yapısına uygun olarak bir karakteri tanıtmaktadır, bir kişiye has değildir.
HATİCE AVCI
Bu vesileyle şunun belirtilmesi gerekir. Tüm esbab-ı nüzul rivayetlerinin yeni bir metodla ele alınıp değerlendirilmesi ve tasnif edilmesi işi tek bir kişinin altından kalkabileceği bir durum olmayıp, bunun için bir enstitü kurulması ve teknolojiden de faydalanılması gerekir.
Muhammed Hayri ŞAHİN
12922755