Ebû Bekir Râzî DİA maddesini okumanızın sonucuna ilişkin mütalaanızı “Müfessir Kimdir?” sorusu çerçevesinde 23 Nisan 2013 hedef tarihine kadar yazınız.
Değerlendirme: Toplam en yüksek puan 30’dur. Dönem sonu sınavı puanına eklenecektir.
RAZİ, Muhammed b. Ebu Bekir (ö 666/1268)
· Razi, Türk asıllı olup Rey’de doğmuş ve tahsilini Buhara ve Semerkant’ta yapmıştır
· Moğol istilası sebebiyle Batı’ya göç etti. Mısır ve Şam’da bulundu
· Daha sonra Anadolu’ya geçerek uzun süre Mardin’de kaldı
· İbnü’l Esir’in Cami’u-l uşul’ünu 666 yılında Konya’da Sadreddin Konevi’ye okuyarak eseri rivayet etmek ve okutmak için icazet aldı
· Hanefi mezhebi fakihlerinden olan Razi, itikadi konularda Matüridi mezhebine bağlıdır
· Sadreddin Konevi ile olan dostluğu ve eserlerinde mutasavvıflar için ‘’ ehlü’l-hakikat ‘’ tabirini kullanması tasavvufa olan ilgisini gösterir
· Eserleri incelenince Razi’nin belagat, şiir, edebiyat, tasavvuf, hadis, fıkıh, kelam gibi çeşitli sahalarda bilgi sahibi olduğu anlaşılır
· Dil bilimi ve tefsir alimi diye şöhret kazanmıştır
Önemli Eserleri
A) Tefsiru garibi’l –Kur’ani’l- Azim.
· Bu eserini 663 yılında tamamlamıştır
· Mukaddimesinde bu eserini talebelerin isteği üzerine yazdığını belirtmiştir
· Kelime köklerinin son harfine göre alfabetik olarak düzenlenmiştir
· 1624 madde (kök) ve 10.000’den fazla kelime ihtiva eder
B) Es’iletü’l- Kur’an
· Nüzul sebebi, hükümler,dil vb. sebeplerle anlaşılmasında güçlükler bulunan Kur’an’da mevcut 1200’den fazla meselenin soru-cevap şeklinde ele alındığı bir eserdir
· Konuların sure sırasına göre düzenlendiği eserde genellikle dil ve belagat konuları şiir kanıtlarıyla açıklanmıştır
Müfessir olarak Razi
· Razi’nın her müfessir gibi bir ailesi,çevresi,hocaları ve talebeleri vardır
· Bu çevresi sayesinde kişilik ve karakter sahibi olduğunu rahatça söyleyebilirz
· Buhara ve Semerkant’ta gördüğümüz gibi eğitim-öğretim süreci yaşamıştır
· O bir alim olarak daima örnek insan olma yolunda çaba sarfetmiştir
· Eğitim öğretim sürecinde gramer ve belagat gibi araç ilimler’den faydalandığı gibi Tefsir, fıkıh, hadis vb. gibi temel ilimlerde de bilgi sahibi olmuş ve bu bilgisini işlevsel hale getirerek irfan ve hikmete dönüştürmüştür
· Oluşturduğu ders halkasının meyvesi olarak tefsir kitabı oluşmuş
· Ayetlerin nuzülü (muhtevası) ile ne kastedildiğini açıklamaya çalışmış
· Bu çaba onun Kur’an’ın tarihsel bağlamındali anlamına ortaya koymasıdır
Muhammed b. Ebu Bekir RAZİ
Hayatı:
Ebu Bekir Razi, Türk asıllı olup Rey’de doğdu, tahsilini Buhara ve Semerkant’ta tamamladı. Talebelerinin isteği üzerine, Tefsiru garibi’l,Kur’ani’l-azim adlı eserini yazmıştır. Bu da onun öğretimle meşgul olduğunun bir göstergesidir. Moğol istilası sebebiyle batıya göç etti, Mısır ve Şam’da bulundu. Daha sonra Anadolu’ya geçerek uzun bir sure Artuklular ülkesinde kalmıştır. Büyük ihtimalle Mardin’de de kaldı ve eserlerinin bir kısmını burada telif etti. Ömrünün sonuna doğru Konya’ da bulunduğu anlaşılmaktadır. Razi’nin vefat tarihi kesin olmamakla beraber 666’dan sonra öldüğü kesindir. Hanefi mezhebi fakihlerinden olan Razi, itikadi konularda Maturidi mezhebine bağlıdır. Onun en belirgin özelliklerinden biri de tasavufi yönüdür. Eserlerinden yola çıkarsak, Razi’nin belagat, şiir, edebiyat, tasavvuf, hadis, fıkıh, kelam gibi birçok alanda bilgi sahibi olduğu anlaşılır. Ayrıva dil bilim ve tefsir alimi diye şöhret bulmuştur. Ayrıca Farsça’yı da çok iyi bildiği bu dilde yazdığı şiirlerden anlaşılır.
Eserleri
A) Dil, Belagat ve Edebiyat
1. Muhtarü’s-Sıhah: müellifin en meşhur eseridir. İsmail b. Hammad el-Cevheri’nin Tacu’l-luga ve sıhahu’l-Arabiyye adlı sözlüğünün muhtasarıdır. Alimlerin bilmesi gereken kelimelere yer verilen sözlükte bazı ilaveler de bulunmaktadır. Ayrıca birçok sözlüğe de kaynak olmuştur. Eserin bir cok muhtasarı bulunmaktadır.
2. Ravzatu’l-Fesaha: Muhtasar bir eser olup Artuklu Sultanı I. Necmeddin Gazi adına yazılmıştır. Razi bu eserinde hükümdar için söylediği birçok beyti örnek olarak kullanmıştır.
3. Künuzu’l- bera’a bi-leta’ifi rumuzi’l-ibare: Hariri’nin el-Makamat’ının şerhidir.
4. Kitabu’l-Emsal ve’l-hikem: Ediplerin yazı ve hitabelerinde örnek olarak zikrettikleri beyit ve mısraları içermektedir.
5. Zehru’r-Rebi: Zemahşeri’nin Rebi’u’l-ebrar’ının muhtasarıdır.
6. Megani’l-me’ani: Konulara göre düzenlenmiş bir şiir mecmuasıdır.
7. Fi’l-esma’I’l-mü’enneseti’s-sema’iyye
8. Devhatu’l-belaga
9. Kitabu’l-ebyati’l-mu’temed aleyha
B) Tefsir
1) Tefsiru garibi’l-Kur’ani’l-azim: 663 yılında tamalanmıştır. Bab-fasıl esasına ve kelime köklerinin son harfine göre alfabetik olarak düzenlenmiştir.
2) Es’iletu’l-Kur’an: Nüzul sebebi, hükümler, dil vb. sebeplerle anlaşılmasında güçlükler bulunan Kur’an’da mevcut 1200’den fazla meselenin soru-cevap şeklinde ele alındığı bir eserdir. Konularının sure sırasına göre düzenlendiği eserde genellikle dil ve belagat konuları şiir kanıtlarıyla açıklanmıştır.
3) Tefsiru sureti’l-En’am
4) Ez-Zehebu’l-ibriz fi tefsiri’l-Kitabi’l-Aziz
5) İşaratu’l-Kur’ani’l-azim.
C) Diğer eserleri:
1) Muhtaru’t-Tahbir: Kuşeyri’nin esma-i husnaya dair eserinin muhtasarıdır.
2) El-Hidaye mine’l-itikad: Uşi’nin Maturidiyye akaidine dair el-Emali isimli manzum risalesinin şerhidir.
3) Tuhfetu’l-muluk: Hanefi fıkhına göre taharet, namaz, zekat, hac, oruç, cihad, av, kerahiye, feraiz ve kazanç konularını işleyen muhtasar bir eserdir.
4) Kenzu’l-hikme: Kütüb-I Sitte’den seçilmiş 100 hadisin şerhidir.
5) Et-Tarih: İslam’ın başlangıcından yazarın vefatına kadar meydana gelen olayları anlatan bir eserdir.
6) Hada’iku’l-hakaik: tasavvufa dair bir eserdir.
7) Risale fi’t-tevhid
8) Deka’iku’l-haka’ik
‘Müfessir Kimdir?’
Yukarıda kısaca hayatı ve eserleri hakkında bilgi verdiğimiz değerli müfessir Ebu Bekir Razi örneğinde müfessirin nasıl biri olması gerektiği hakkında görüşlerimizi açıklamaya çalışacağız.
Müfessir’in de, her insanda olduğu gibi, bir ailesi, yaşadığı bir çevresi, ders aldığı hocaları ve talebeleri vardır. Ebu Bekir Razi, Rey’de doğmuştur, ailesi ve ders aldığı hocaları hakkında bilgi bulunmamaktadır. Bazı eserlerini talebelerinin isteği üzere kaleme aldığından dolayı, eğitimle meşgul olduğunu, birçok talebesi olduğunu ve bu talebeleri için eser yazacak kadar duyarlı olduğunu anlıyoruz. Ancak bu talebeleri hakkında da detaylı bilgi bulunmamaktadır.
Ebu Bekir Razi’nin yaşadığı ortamla ilgili çarpıcı olan, tarihte iz bırakan bir hadise olan Moğol istilasını yakından tanımış olmasıdır. Yaşadığı beldeyi bu yüzden terk etmek zorunda kalmıştır. Daha sonra da birçok kez göç etmiştir. Bu yolculuklar, ona hayat hakkında belirli bir tecrübe sahibi olmasını sağlamıştır. Buradan da iyi bir müfessirin, hayattan kopuk bir hayat yaşamadığını, bilakis onun da zorluklarla geçirdiği bir hayatı olduğunu ve bunların üstesinden geldiğini, öğrencilerinin olduğunu ve öğreterek yeni şeyler öğrendiğini dolayısıyla da bilgisine bilgi kattığını, bir ülkede kalmayıp, farklı kültürler hakkında da bilgi sahibi olduğunu anlarız.
Ebu Bekir Razi, aynı zamanda iyi bir dil bilgisine sahiptir. Dil, Belagat, Edebiyat hakkında birçok eseri bulunmaktadır. Ayrıca farklı dillere de şiir yazacak kadar hakim olduğunu biliyoruz. Buradan iyi bir müfessirin önce Arap diline hakim olması gerektiğini, daha sonra başka dilleri de bilmesi gerektiğini anlıyoruz.
Iyi bir müfessir, hükümdara bir şiir kitabı yazacak kadar da yaşadığı ülkeyle uyum halindedir.
Sadece Tefsir alanında değil, edebiyat, tasavvuf, hadis, fıkıh, kelam gibi birçok alanda çok kıymetli eserler verecek kadar bilgi sahibidir. Dolayısıyla iyi bir müfessir, çeşitli alanlarda sahip olduğu bilgileri harmanlayarak tefsir faaliyetinde bulunmalıdır.
Ebu Bekir Razi ‘et-Tarih’ isimli eserinde, İslam’ın başlangıcından kendi vefatına kadar meydana gelen olayları kaleme almıştır. İyi bir müfessir İslam tarihini çok iyi bilmeli, bununla da yetinmeyip dünya tarihini de çok iyi bilmelidir. Bu ona 23 senelik nüzul dönemini çok iyi bilip, ayetlerin nüzul sebeplerini anlamayı ve daha sonra ona göre kendi döneminde Kur’an’ı yorumlamasında yardımcı olacaktır.
Sonuç olarak, çok değerli alimlerimizin de, bizim gibi, hatta bizden çok daha da zor şartlar altında ilim tahsil ettiklerini, daha sonra bunları hayatlarına tatbik ettiklerini, öğrencilerinin olduğunu ve bunlara en güzel şekilde ders verdiklerini, ve böylece öğrenme faaliyetlerinin hiç bitmediğini anlıyoruz. Ayrıca belirli alanlarda daha çok ön plana çıksalarda birçok alana hakim olduklarını ve bunların onlara zenginlik kattığını görüyoruz. Bu ilmi yönlerinin yanı sıra, sanatla ilgilenerek de hayatlarını nasıl renklerdiklerini anlıyoruz. Bize düşen, anlam arayışımızda bu değerli alimlerimizi örnek almaktır.
· adı: Muhammed b. Ebi Bekir er-Razi
· Arap dili edebiyatı alimi, müfessir
· türk
· Rey şehrinde doğdu
· sufî + maturidi + hanefi
· Buhara ve Semerkand’da tahsilini tamamladı
· muhtemelen moğul istilası sebebiyle batıya göç etti
· Mısır ve Şam’da bulundu
· daha sonra Mardin ve en son Konya’ya geçti
· Mardin’de bazı eserler telif etti
· Konya’da ise Sadreddin Konevi ile görüştü ve ona ibnu’l Esir’in Camiu’l Usul’ünü okukuyarak eseri rivayet etmek ve okutmak için icazet aldı.
Eserlerinden bazıalrı:
· Dil, Edebiyat ve Belagat:
o Muhtâru’s Sıhâh: en meşhur eseri, Cevherî’nin sözlüğünün muhtasarıdır.
o Ravzatu’l Fesâha: Artuklu Sultan I. Necmeddin Gazi adına yazılmıştır.
o Kunûzu’l Berâ’a bi letâ’ifi rumûzi’l ‘ibâre: Hariri’nin el-Makamat’ının şerhi
· Tefsir:
o Tefsiru garîbi’l Kur’âni’l azim: Muhtaru’s Sıhah’ında kullandığı bab-fasıl esasına ve kelime köklerinin son harfine göre alfabetik olarak düzenlenmiştir.
o Es’iletu’l Kur’ân: Kur’an’da mevcut 1200’den fazla meselenin soru-cevap şeklinde ele aldığı kitabı (ders kitabımız).
o Tefsiru Sureti’l En’âm
“MÜFESSİR OLARAK EBU BEKİR RAZİ”
Muhammed b. Ebu Bekir Razi, Türk asıllı olup Rey’de doğar. Tahsilini Buhara ve Semerkant’ta tamamlar. Sadece talebelerinin isteği üzerine, Tefsiru garibi’l,Kur’ani’l-azim adlı eserini yazar. Buradan müfessirimizin eğitim ve öğretime ne kadar düşkün olduğunu anlamak da mümkündür. Hayatı boyunca çeşitli sıkıntılar çekmiştir er- Razi. Buna reğmen müfessir olmanın getirdiği azim ve arzudan dolayı pek ilim merkezlerine gitmiş ve bizzat dönemin önemli alimleriyle mütalaalarda bulunmuştur. Böylelikle de ilmini genişletmiştir.
Ebu Bekir Razi’ye bakarak bir müfessirin nasıl olması gerektiğini iyi anlamak mümkündür. Her insanda olduğu gibi bir müfessir’in de: bir ailesi, yaşadığı bir çevre, ders aldığı hocalar ve talebeleri vardır. Bazı eserlerini talebelerinin isteği üzere kaleme aldığını yukarıda söylemiştik. Bundan yola çıkarak onun , eğitimle meşgul olduğunu, birçok talebesi olduğunu ve bu talebeleri için eser yazacak kadar duyarlı ve istekli olduğunu anlıyoruz. Yaşamış olduğu sıkıntıların başında gelen, dönemin en önemli hadisesi olan Moğol istilasından dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Bu felaketi er-Razi bir avantaja çevirmiştir. Bu durum da onu bir müfessir olarak önemli kılmaktadır. Daha sonra da pek çok kez göç etmiştir. Bu yolculuklar onun hayat anlayışını ve ilmi hayatını doğal olarak etkilemiştir. Ama Ebu Bekir Razi bu olayları daima hep bir avantaja çevirmeyi ve bu olaylardan faydalanmaktan hiç geri durmamıştır. Buradan da müfessirimizin aklını çok iyi kullanabildiğini anlamak mümkündür. Böylece de müfessirimiz, öğrencilerine aynı anda hem öğretir hem de kendisi de sürekli ilmine ilim katardı. Bu şekilde de bilgisine bilgi kattığını, bir ülkede kalmayıp, farklı kültürler hakkında da bilgi sahibi olduğu sonucuna varılabilmektedir.
İyi bir müfessirin önce Arap diline hakim olması gerekir, daha sonra başka dilleri de bilmesi gerekmektedir. Bununla bağlantılı olarak diyebiliriz ki, Ebu Bekir Razi iyi bir dil bilgisine sahipti. Dil, Belagat, Edebiyat hakkında birçok eseri bulunmaktadır. Iyi bir müfessir olan er - Razi, hükümdara bir şiir kitabı yazacak kadar da yaşadığı ülkeyle uyum halindedir. Müfessirimiz sadece Tefsir alanında değil, edebiyat, tasavvuf, hadis, fıkıh, kelam gibi birçok alanda da pek kıymetli eserler verecek kadar bilgi sahibidir. Bundan yola çıkarak da iyi bir müfessirin, çeşitli alanlarda sahip olduğu bilgileri harmanlayarak tefsir faaliyetinde bulunması gerektiğini söyleyebiliriz. Bunların yanı sıra, iyi bir müfessir İslam tarihini çok iyi bilmekle beraber, dünya tarihini de çok iyi bilmelidir.
Müfessirimizin her şeye rağmen tükenmeyen bu azmi ve dolu dolu geçen bir ilim hayatından, öğrenmemiz gereken çok şey vardır. Bu konuda bize düşen, bütün bu örnekler ışığında hayatımızı nasıl anlamlandıracağımızı iyi bilmemiz ve ona göre de bunları hayatımızda tadbik etmemizdir. Bu yolda Rabbim hepimize yardım etsin.
Muhammed b. Ebû Bekir Râzî ( Vefatı Hicrî 666'dan sonra)
Müfessir kimdir? Bu soruya öncelikle müfessirin çevresi olan bir
kişi olduğunu belirtmekle balamalıyız. Nitekim onun, ailesi, hocaları,
sosyo-kültürel unsurlardan oluşan bir çevresi vardır. Müfessir bir âlim olduğu
gibi aynı zamanda bir de örnek insandır. Müfessir bir muallimdir. Bir başka ifadeyle, hem öğrenen hem de öğreten
bir şahıstır. Müfessir, ayetlerin nüzulü ile ne kastedildiğini açıklamaya
çalışır ve Kur'ân'ın tarihsel bağlamındaki anlamını ortaya koyarak eserini
ortaya çıkarmaktadır. Muhammed b. Ebû Bekir Râzî'de müfessirler halkasında önemli bir
müfessirdir.
Arap dili ve edebiyatı âlimi ve müfessiridir. Türk asıllı olup
Rey'de doğdu ve tahsilini Buhara ve Semerkant'ta tamamladı. Tefsîru'l garîbi'l-Kur'âni'l-azîm'in
mukaddimesinde, bu esri talebelerin isteği üzere yazdığını bildirir. Bundan
yola çıkarak da kendisinin eğitimle ilgilendiğini anlıyoruz. Büyük ihtimalle,
Moğol istilâsı sebebiyle Batı'ya göç etti. Mısır ve Şam'da bulundu, daha sonra
Anadolu'ya geçerek uzun süre Artuklular ülkesinde ve büyük ihtimal ile
Mardin'de kaldı, serlerinin bir kısmını burada telif etti. Ömrünün sonlarında
Konya'da bulunduğu ve İbnü'l-Esîr'in Câmi'u'l uşûl'ün H666'da Konya'da
Sadrettin Konevî'ye okuyarak eseri rivayet etmek ve okutmak için icâzet aldığı
bilinmektedir. Hanefî mezhebinden olan
Râzî itikadî konularda Mâtürîdî mezhebine bağlıdır. Râzî'nin bir de tasavvufî
yönü vardır. Eserlerinden yola çıkarak, Râzi'nin belâgat, şiir, edebiyat,
tasavvuf, hadis, fıkıh, kelam gibi çeşitli ilimlerle ilgilendiğini öğreniyoruz.
Dil, belâgat ve edebiyat alanlarında, Muhtârü's-Sıhâh ve tefsir alanında
Tefsîru garîbi'l-Kur'âni'l -azim önem eserlerindendir.
Müfessirimiz ,Arap dili ve edebiyati alimi ve müfessiridir. Türk asıllı olan Razı Rey'de doğmuş ve 1268 sonrası vefat etmiştir.
Buhara ve Semerkant'ta ders almıştır.
Razi ömrünün sonlarına doğru Konya'da bulunmuştur.
Kendisi Hanefi mezhebi fakihlerinden idi.
En özelliklerinden biri tasavvufı yönüdür.
Razi, dil bilimi ve tefsir alimi olarak'da şöhret kazanmıştır.
Ebu bekir Razi, sebeb-i nuzül ile birlikte ayetleri açıklamaya çalışmıştır.
Kur'an'ın tarihsel bağlamdaki anlamını ortaya koymaya çalışmıştır, bu çaba'nın ürünü olarak'da tefsir'i ortaya çıkmıştır, Tefsirler ise insanın anlam arayışına bir cevap teşkil etmektedir.
Bir Müfessir olarak Ebu Bekir Razi
Ebu Bekir Razi DİA maddesine ilişkin yazacağımız mütalamızın ‚Müfessir Kimdir?‘ sorucu çerçevesinde olması gerektiği için, öncelikle ‚Müfessir Kimdir?‘ sorusuna bir cevap sunmak uygun olacaktır.
Müfessir Kimdir?
Bir Müfessirin (Alimin) de tabii olarak bir Ailesi ve Hocaları vardır. Onlar her insan da olduğu gibi bir müfessirin de eğitim ve öğretim sürecinde yer alan ilk etkenlerdir. Bu çevresi müfessirin kişiliğinin belirli bir form almasında önemli bir rol taşımaktadır. Bu sayede gerek hal transferi, gerekse ahlaki ve ilmi zihniyetinin şekillenmesi mümkündür. Sonuç itibariyle bir müfessirin (Alimin), yani örnek insanın yetişmesine, sahip olduğu aile yapısı ve hocalarının etkileriyle sağlam bir temel atılmaktadır.
Bir Müfessirin eğitim öğretim sürecinin en temel taşlarından bir tanesi ezber konusu olmalıdır. Öncelikle Kur`an-ı Kerim ezberi ve ayrıca hadis, fıkıh, tefsir vs. gibi alanlardan metin ezberi bir müfessir için şarttır (metinler ise araç ilimler ve temel ilimler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır). Bu inşa, bilginin dönüştürülmesinin ve süreçlerinin başlangıcı olarak nitelendirilmektedir. Böylece bir müfessirin açıklama ve yorumlama yetisinin zemini oluşturulmuş olur.
Bir Alimin donanımını ise şu şekilde özetlemek mümkündür. Bir alim kişilik, karakter sahibi olmalı. Bazılarında şiir yazabilme kabiliyeti söz konusudur. Bazılarının ise hayata karşı olan tutumlarına göre veya toplumda yarattıkları etkilere göre lakapları olmaktadır. Önemli faktörlerden biri ise, bir alimin sadece bir alanda değil, bir çok disiplinde derin bilgiye sahip olması şartıdır.
Bir alimin müfessir olarak ders halkaları veya talebeleri olmalıdır. Aynı zamanda eserleri (tefsirleri) olmalıdır. Bir müfessir çalışmalarında ise ayetlerin nüzulü (muhtevası) ile ne kastedildiğini açıklama çabasını gütmektedir. Hedefi ise Kur`an-ı Kerim`in tarihsel bağlamındaki anlamını ortaya koymaktır. Bu çabanın, bir tefsir kitabının oluşmasıyla sonuçlanır. Bu yazılı ürün, insanın anlam arayışına bir cevap oluşturmaktadır.
Bir müfessir, tefsir ilminin süreçlerini işlevsel kılar.
Ebu Bekir Razi
Ebu Bekir Razi, tam adı Ebu Abdillah Zenüddin Muhammed b. Ebi Bekr b. Abdilkadir er-Razi olarak bilinip, Türk asıllı olduğu kabul edilmektedir. Kendisin VI. (XII.) yüzyıl içerisinde Rey`de doğduğu kabul edilmektedir ve tahsilini Semerkant ve Buhara`da tamamladığı bilinir. İşte bu durumda Razi`nin doğduğu yer ve tahsil gördüğü bölgeler, ayrıca bir de yaşadığı yüzyılın tarihsel gerçeklikleri, kendisinin alim kişiliğinin gelişmesinde etkili olmuşturlar. Müfessirimizin muhtemelen Moğol istilası sebebiyle Batı`ya göç ettiği, Mısır ve Şam`da bulunduğu, daha sonra Anadolu`ya geçerek uzun süre Artuklular ülkesinde ve büyük ihtimalle Mardin`de kaldığı kaynaklarda yer almaktadır. Razi, bulunduğu bu bölgelerde kalıp, eserlerinin bir kısmını buralarda telif etmiştir. Bu durumda yine bir alimin bulunduğu ortam, oluşturduğu eserlere yön verdiğine dikkat çekmek yerinde olacaktır. Ancak ömrünün sonlarına Konya`da bulunduğu ve Sadreddin Konyevi`nin eserinden nasiplenip, onu riyavet edebilmek için icazet sahibi olduğu bilinmektedir. Sadreddin Konyevi ile dots olan Razi`nin en belirgin özelliklerinden birisi de tasavvufi yönüdür.
Hanefi mezhebi fakihlerinden olan Razi itikadi konularda Maturidi mezhebine bağlıdır. Eserleri incelendiğinde müfessir Razi`nin belagat, şiir, edebiyat, tasavvuf, hadis, fıkıh, kelam gibi çeşitli sahalarda bilgi sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte dil bilimi ve tefsir alimi diye şöhret bulduğu bilinmektedir. Bir müfessirin donanımından bahsettiğimizde dile getirdiğimiz üzere, bir alim sadece bir alanda değil çeşitli alanlarda bilgi sahibi olması gerekmektedir. İşte Razi de tek bir alanda bilgin olmayıp, bir çok alanda bilgi sahibi olmakla bu kriteri yerine getirdiği görülmektedir.
Ayrıca Razi elde ettiği bilgileri, bir alime yakışır şekilde kendine saklamayıp, eğitim halkaları oluşturup talebelerine aktarmıştır.
Araştırmalar sonucunda Razi`nin ölüm yılı 666/1268`den sonra olduğu kabul edilmektedir.
Bir alimin, müfessirin anlam arayışına cevap oluşturan tefsiri ve eserleri mevcuttur. Kaynaklarda Razi`nin de bir çok eserinin adı yer almaktadır. Bunlardan bazılarını sıralayacak olursak,
Dil, Belağat ve Edebiyat: ‚Muhtarü`ş-Şihah‘ (müellifin en meşhur eseri), Ravzatü`l-Feşaha, Künuzü`l-bera`a bi-leta`ifi rumuzi`l-ibare,…
Tefsir: Tefsiru garibi`l Kur`ani`l-`azim (663/1265 yılında tamamlanan eser, bab fasıl esasına ve kelime köklerinin son harfine göre alfabetik olarak düzenlenmiştir. 1624 madde (kök) ve 10.000`den fazla kelime içerir), Es`iletü`l-Kur`an (Nüzül sebebi, hükümler, dil vb. Sebeplerle anlaşılmasında güölğkler bulunan Kur`an`da mevcut 1200`den fazla meselenin soru-cevap şeklinde ele alındığı bir eserdir, konuların sure sırasına göre düzenlendiği eserde genellikle dil ve belagat konuları şiir kanıtlarıyla açıklanmıştır), Tefsiru sureti`l En`am,…
Diğer Eserleri: Muhtarü`t-Tahbir (Kuşeyri`nin Esma-i Hüsna`ya dair eserinin muhtasarıdır), El-Hidaye mine`l itikad, Tuhfetü`l-müluk, Kenzü`l-Hikme (Kütüb-i Sitte`den seçilmiş 1000 hadisin şerhidir),…
-Ebu Bekir er-Razi Türk asıllı olup Rey’de doğmuştur.
-Tahsilini Buhara ve Semerkant’ta tamamlar.
-Talebelerinin isteği üzerine ‘Tefsiru garîbi’l-Kur’ani’l-‘azim’i yazmıştır.
-Arap dili ve edebiyatı âlimi ve müfessiridir.
-Muhtemelen Moğol istilâsı sebebiyle Batı'ya göç etti.
-Mısır ve Şam'da bulundu.
- Daha sonra Anadolu'ya geçerek uzun süre Artuklular ülkesinde ve büyük ihtimal ile Mardin'de kaldı, eserlerinin bir kısmını burada telif etti.
-Ömrünün sonlarında Konya'da bulunduğu ve İbnü'l-Esîr'in Câmi'u'l uşûl'ün 666'da Konya'da Sadrettin Konevî'ye okuyarak eseri rivayet etmek ve okutmak için icâzet aldığı bilinmektedir.
-Hanefî mezhebi fakihlerinden olan Râzî itikadî konularda Mâtürîdî mezhebine bağlıdır.
- Râzî'nin bir de tasavvufî yönü vardır.
-Eserlerinden yola çıkarak, Râzi'nin belâgat, şiir, edebiyat, tasavvuf, hadis, fıkıh, kelam gibi çeşitli ilimlerle ilgilendiğini öğreniyoruz. Dil, belâgat ve edebiyat alanlarında, Muhtârü's-Sıhâh ve tefsir alanında Tefsîru garîbi'l-Kur'âni'l -azim önem eserlerindendir.
Müfessir kimdir?
- Kur`an-ı Kerim ezberi kuvvetlidir
- Hadis, fıkıh, tefsir gibi alanlardan metin ezberi şarttır bir müfessir için.
- İyi bir dil bilgisine sahip olmalı, Arapçayıilkin ve diğer dilleri de
-Edebiyat, fıkıh, hadis, tasavvuf, kelam gibi birçok alanda bilgi sahibi olmalıdır.
- ders halkaları veya talebeleri vardır.
- Ayetlerin nuzülü (muhtevası) ile ne kastedildiğini açıklamaya çalışmalı
- Bu çaba onun Kur’an’ın tarihsel bağlamındaki anlamını ortaya koymasıdır.
Ebû Bekir RÂZÎ
(ö.666/1268'den sonra)
Tam
künyesi ebû Abdillah Zeynüddin Muhammed b. ebi Bekr b.
Abdilkadir er-Râzî olan Râzî'nin, Türk asıllı olduğu kabul edilmektedir.
Tahsilini Buhara ve Semerkantta tamamlayan Râzî, Moğol istilası sebebiyle Batı'ya göç etmiş, Mısır ve Şam'da bulunmuş, sonra
da Anadolu'ya geçerek uzun süre Artuklular ülkesinde ve Mardin'de kalmış ve
eserlerin bir kısmını bu bölgelerde yazmıştır. Ömrünün sonlarında ise Konya'da
bulunmuş ve ibn'ül-Esîr'in Câmiül-Uşûl
adlı
eserini Sadreddin Konevî'ye
okuyarak eseri rivayet etmek ve okutmak için ondan icâzet almıştır.
Hanefî mezhebine bağlı olan Râzî, itikâdî konularda
Mâtüridi'nin takipçisidir.
Razi'nin en belirgin özelliklerinden birisi de
tasavvufî yönüdür.
Ayrıca O, eserlerinden de anlaşıldığı üzere, belâgat,
şiir, edebiyat, tasavvuf, hadis, fıkıh ve kelam gibi birçok ilim dalında bilgi
sahibidir.
Bunların yanısıra O, Dil bilimcisi ve Tefsir alimi
diye tanınmıştır. Nitekim bu alandaki geniş bilgisinin delili niteliğinde olan Es'ilet-ül Kur'an adlı bir eseri
mevcuttur.
Eserlerinin birçoğunda Farsça şiirler bulunmaktadır.
Eserleri:
Dil,
Belâgat ve Edebiyat hakkında olanlar:
-
Muhtârü'ş-Şıhâh (en meşhur eseri): İsmail b. Hammâd el-Cevherî
'nin sözlüğünün muhtasarıdır.
-
Ravzatü'l-Feşâha: Muhtasar bir eserdir ve Artuklu sultanı I. Necmeddin Gâzi adına
yazılmıştır.
- Künûzü'l-berâ'a bi-letâ'ifi rumûzi'l-ibâre: Harîrî'nin el-Makâmât'ının şerhidir.
-
Kitâbü'l Emsâl ve'l Hikem: Ediplerin yazı ve
hitabelerinden örnek olarak zikrettikleri beyit ve mısraları içerir.
-
Zehrü'r-Rebî': Zemahşerî'nin Rebiü'l -Ebrârı'nın
muhtasarıdır.
-
Megâni'l-Meânî: Konulrına göre
düzenlenmiş bir şiir mecmuasıdır.
-
Fi'l-Esmâ'il-mü'en-neşeti's-semâiyye: Küçük boyutta bir manzumedir.
-
Devhatü'l-Belâga
-
Kitâbü'l-Ebyâti'l-mu'temed aleyhâ
Tefsir hakkında olanlar:
-
Tefsiru garîbi'l Kur'an'il-'azim: 663/1265 yılında tamamlanan eser, bab fasıl esasına ve kelime köklerinin
son harfine göre alfabetik olarak düzenlenmiştir. 1624 madde ve 10.000`den
fazla kelime içerir.
-
Es'ilet'ül-Kur'an: Nüzül sebebi, hükümler, dil vb. sebeplerle anlaşılmasında güçlükler
bulunan Kur'an'da mevcut 1200'den fazla meselenin soru-cevap şeklinde ele
alındığı bir eserdir. Eserde dil ve belagat konuları şiir kanıtlarıyla
açıklanmıştır.
-
Tefsîru sûreti'l En'am
-
Ez'zehebü'l-ibrîz fî
tefsîri'l Kitâbi'l-Azîz
Diğer eserleri:
-
Muhtarü't-Tahbir: Kuşeyri`nin Esma-i Hüsna'ya dair eserinin muhtasarıdır.
- Kenzü`l-Hikme: Kütüb-i Sitte'den seçilmiş 1000 hadisin şerhidir.
- Hadâik'ul-Hakâik: Tasavvuf'a dair bir eseri.
-
El-Hidaye mine'l itikad
-
Tuhfetü'l-müluk
- Et-Tarih
- Risâle fi't-Tevhîd
Müfessir kimdir sorusuna cevap verecek olursak, öncelikle bir müfessirin nasıl yetiştiğini inceleyelim:
Her
müfessirin tabii olarak bir Ailesi ve Hocaları vardır
ve bunlar, bir müfessirin eğitim ve öğretim sürecinde yer alan ilk etkenlerdir.
Bu çevresi sayesinde müfessir, kişiliğini belli bir karaktere oturtur ve ilmî
olduğu kadar ahlâkî boyutunu
şekillendirir.
Bir Müfessirin
eğitim öğretim sürecinde temel yapı taşı olarak Kur'an-ı Kerim ezberi ve
hadis, fıkıh ve tefsir gibi alanlardan
metin ezberi yer almaktadır.
Müfessir, çalışmalarında ayetlerin nüzûlü ile ne kastedildiğini açıklama çabasını
gütmektedir. Hedefi ise Kur'an-ı Kerim'in tarihsel bağlamındaki anlamını ortaya
koymaktır. Bunun sonucunda ise bir tefsir eseri ortaya çıkar.
Müfessir, gerektiğinde ilim için ilden ile dolaşır,
diyardan diyara göç eder. Bu bağlamda Râzî'nin seyahatlerini göz önünde
bulundurabiliriz. Ayrıca bu vesileyle, müfessirin kültürü zenginleşerek hayata
bakış ufku genişlemektedir.
Bir müfessirde olması gereken en önemli
özelliklerden biri de; kendi öğrendiğiyle kalmayıp, ders
halkaları oluşturarak bütün ilmî birikimini talebeleriyle paylaşma ve onları yetiştirme derdinde olmaktır.
Nitekim Râzî, talebeleri için özel eser yazacak kadar onlara düşkün bir âlimdi.
Ayrıca müfessir, sadece bir
alanda değil, çeşitli alanlarda bilgi sahibi olmalıdır. Nitekim belâgat, şiir, edebiyat,
tasavvuf, hadis, fıkıh ve kelam gibi birçok ilim dalında bilgi sahibi olmasıyla
Râzî, bu tanımın en güzel örneklerinden biri olmaktadır.
Muhammed b. Ebu Bekir er- Razi
Ebu Bekir Razi, arap dili ve edebiyatı alimi ve müfessirdir. Çok yönlü olan alimimiz Belagat, şiir, hadis kelam, tefsir ilimleriyle ilgilenmiş, Arap dili edebiyatında şöhret kazanmıştır.
Kendisi türk asıllı olup, 12. asrın son çeyreğinde re’y şehrinde doğmuştur. Buhara ve Semerkand’da tahsil görüp, daha sonra Mısır ve Şam’a gitmiştir. Oradan da anadoluya geçmiş ve Mardin’de kalmıştır. Eserlerinin çoğunu burada kaleme almıştır. Son olarak da Konya’ya gitmiş, Sadrettin Konevi ile sıkı dost olmuş. Hanefi fakihlerinden icazet almıştır. Ve yıne Konya’da 1268 yılından sonra vefat etmiştir.
Matüridi mezhebine bağlı olup tasavvufi yönünün de olduğu bilinen müellifimizin bir çok eseri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları: Muhtaru’s-Sıhah, bu en meşhur eseridir; Ravzatu’l- Fesaha, bu Necmeddin Gazi adına yazılmıştır; Tefsir alanında ise; Tefsiru Garıbu’l- Kur’ani’l- Azim adlı eseri vardır. Bu Bab-Fasıl esasına göre ve kelime köklerinin son harflerine göre alfabetik sıralanmış, 1624 maddeden (kökten) ve 10000den fazla kelimeden oluşur. Es’iletu’l- Kur’an, Nuzul sebebi, hükümler, dil vb. sebeplerle anlaşılmasında güçlğkler bulunan Kur’an’da mevcut 1200’den fazla meselenin soru- cevap şeklinde ele alındığı bir eser. Bunda konular sırasına göre olup, daha çok dil ve belagat konuları şiir kanıtlarıyla açıklanmıştır.
Müfessirimiz bir çok şehir ve ülke gezmiştir. Bir müfessir, içinde yaşadığı çevreden ortamdan ayrı düşünülemez. Müfessirin etkilendiği bir çevresi, hocası, donanımı vardır. Bunlar müfessiri kaleme aldığı eserlerinde, özellikle Kur’an’ı anlayıp yorumlamasında veya tercüme etmesinde çok büyük rol oynar.
Müfessir önce kendisi yetişir, sonra Kur’an’ı açıklama ve yorumlama yoluna gider ve sonucunda kendine ve diğer insan ve bilimlerin yararına sunar bu bilgiyi, nitekim bilgi ne sadece bilgi olarak ne de sadece o bireyde kalır. Bilgi başkasına da sirayet eder, aynı şekilde müslümanda bilgi irfana, irfan hikmete döüşür/ dönüşmelidir.
Ders halkaları oluşur, burada ayet muhtevası, sebebi nuzulu vs. araştırılıp ortaya konur ve böylelikle Kur’an’ın tarihsel bağlamındaki anlamını ortaya koymaya çalışılır. Bu şekilde anlam arayışına cevap bulunur.
Ebu Bekir Razi de küçüklüğünden itibaren aldığı eğitimden, gittiği şehirlerden ve özellikle Sadrettin Konevi ile arkadaşlığından etkilenmiştir.
Razi, edebiyatçı yönünü tefsirine de yansıtmıştır ki Esiletu Razi ve Ecvebuha’da lugavi trefsir yöntemini kullanmıştır. Çevre insanın kişiliğini, insanın kişiliği de eserlerine mutlaka yansıyor.
Ebu Bekir Razi
Muhammed b. Ebu Bekir Razi. Arap dili ve edebiyatı âlimi ve müfessirdir. Türk asıllı olan Razı Rey’de doğmuş ve 1268 sonrası vefat etmiştir. Buhara
ve Semerkant’ta ders almıştır.
Razi talebelerinin isteği
üzerine “Tefsiu garıbu’l- Kur’an’il- Azim”i kaleme almıştır.
Hanefi mezhebi fakihlerinden olan Razi, itikadi konularda
Maturidi mezhebine bağlıdır. En belirgin özelliklinden biri tasavvufi yönüdür.
Razi, dil bilimi ve tefsir âlimi olarak da şöhret kazanmıştır.
“Esiletü’l Kur’an” adlı eseri bu alandaki geniş bilgisinin delilidir.
Alimler sahip oldukları çevre sayesinde kişilik sahibi olurlar.
Kişilikleri bu çevre içerisinde oluşur ve âlim olurlar. Ebu Bekir Razi’nin de
âlim oluşuna çevresi katkıda bulunmuştur.
Ebu Bekir Razi, elde ettiği bu bilgiyi kendisine saklamamış,
eğitim halkaları oluşturmuş ve bu bilgileri paylaşmışlardır. Bilgiyi eyleme
dönüştürerek, irfan ve hikmet sahibi olmuştur.
Ebu Bekir Razi, sebeb-i nuzül ile birlikte ayetleri açıklamaya
çalışmıştır. Kur’an’ın tarihsel bağlamdaki anlamını ortaya koymaya çalışmıştır. Bu çaba’nın
ürünü olarak da tefsir’i ortaya çıkmıştır.
DIA Muhammed b. Ebu Bekir
RAZI Maddesi
Müfessirimiz, Muhammed
b. Ebu Bekir Razi. Razi Arap dili ve edebiyatı âlimi ve müfessiridir. Türk
asıllı olan Razı Rey’de doğmuş ve 1268 sonrası vefat etmiştir.
Bildigimiz üzere bir
insan olarak müfessirin ailesi, hocalari var, egitim ögretim süreclerinden
gecmis, cevresi var ve bunlarla kisilik sahibi oluyor.
Bu süreclerin
neticesinde ise alim cikiyor. Böylece örnek insan oluyor alim olarak cünkü
bilgi bireyde kalmaz eyleme dönüsür.
Müfessir egitim ögretim
süreclerinden geciyor, kuran ve metinlerin ezberliyor. Bu baglamda Razide ilim
tahsili icin bircok sürecten gecmis. Sahip oldukları çevre sayesinde kişilik
sahibi olurlar. Kişilikleri bu çevre içerisinde oluşur ve âlimler oluşur. Ebu
Bekir Razi’nin de âlim oluşuna çevresi katkıda bulunmuştur. O Buhara,
Semerkant, Mardin ve Konya gibi şehirlerde eğitim görerek, kişiliğini
geliştirmiş ve âlim olmuştur.
Öyleki alimler kolay
yetismiyor, dönemin zor sartlarinda.
Uzun ve zorlu bu
sürecler sonunda bilginin dönüstürülmesi ve süreclerinin baslangici basliyor;
böylece de aciklamanin, yorumlamanin zemini olusuyor. Farkli ilimlerdende
faydalaniliyor. Öyleki Razi, dil bilimi ve tefsir âlimi olarak da şöhret
kazanmıştır. “Esiletü’l Kur’an” adlı eseri bu alandaki geniş bilgisinin
delilidir.
Hanefi mezhebi
fakihlerinden olan Razi, itikadi konularda Maturidi mezhebine bağlıdır. En
belirgin özelliklinden biri tasavvufi yönüdür
Böylece bütün bunlar
ile müfessirincve bir müfessir olarak Razininde donanimi ortaya cikiyor
Bunlarin yani sira
kisilikleri var: sair, hattat gibi yönleri var, birck disiplinde derinlikleri
var
Razi´nin eserlerine de
baktigimizda siir, edebiyat, tasavvuf, hadis, fikih, kelam gibi cesitli
olanlarda bilgi sahibi oldugu anlasilmaktadir. Ayrica eserlerinde farsca siirlerinden yola cikarak
bu dili iyi bildigi görülüyor
Ebu Bekir Razi, elde
ettiği bu bilgilerikendisine saklamamış, eğitim halkaları oluşturmuş ve bu
bilgileri talebeleri ile paylaşmışlardır. Bilgiyi eyleme dönüştürerek, irfan ve
hikmet sahibi olmuştur, bunlar ise kitap haline dönüsüyor. Örnegin Razi´nin bir
eserin talebelerin istegi üzerine
yazdigini belirtmesi ögretimle mesgul oldugunu gösteriyor
Ebu Bekir Razi, sebeb-i
nuzül ile birlikte ayetleri açıklamaya çalışmıştır. Kur’an’ın tarihsel
bağlamdaki bağlamındaki anlamını ortaya koymaya çalışmıştır. Bu çaba’nın ürünü
olarak da tefsir’i ortaya çıkmıştır.
Tefsirler ise insanın anlam arayışına bir cevap teşkil etmektedir.
Eserlerinden birkac
tanesi ise sunlardir: Muhtaru's sihah->
en meshur del belagat alaninda; Tefsiru garibi'l - kuranil-azim ->
tefsir; Kenzü'l-hikme -> hadis serhidir
DIA
Tefsir maddesi
Kurani kerim ayetlerini aciklamayi
ve yorumlamayi ifade eden terim ayni zamanda kuran ayetlerini yorumlama ilmi ve
bu alandaki eserlerin ortak adidir.
Sözlükte aciklamak, beyan etmek
anlamindaki fesr kökünden türemistir ve aciklamak, ortaya cikarmak, söz ve
kelimedeki kapaliligi gidermek demektir.
Cesitli tanimlari biraraya getirerek
söyle tanimlamak mümkündür: Sarf, nahiv, ve belagat gibi dil bilimlerinden,
kuran ilimlerinden, rivayet ilimlerinden, yöntem bilimlerinden yararlanarak
kuranin manalarinin aciklanmasini ve ondan hüküm cikarilmasini ögreten ilim.
Kuran yorumu hakkinda tefsir disinda
te'vil, beyan, tavzih gibi kelimelerde kullanilir.
Kuranin yorumlanmasi anlaminda
tefsir kelimesi ilk dönemlerden itibaren kullanilmistir.
Mahiyeti ve Önemi
Kurani dogru anlamak ve tefdir etmek
icin en önemli sart, onun allah kelami oldugunu ve kendisine lugü bir yapisinin
bulundugunu kabul etmektir.
Allahin insanla konusmasi ancak
vahiy yoluyla ve diger bazi yollarla olduguna göre onun muradini bunlar disinda
bir yöntemle anlamak mümkün degildir.
Kurani kerim degisik türlerde
bilgiler icermekte olup bu bilgilerde cesitlilik bulundugu gibi nitelik bakimindan
da farkliliklar vardir.
Kuran ayetlerindeki mevcut cok
anlamlilik ve mecazi/temsili anlatim muhatabi yaniltabileceginden dikkatli
olunmasi gerekir. Tefsir yapilirken bu durumlarin en ince ayrintilarina kadar
bilinmesi sarttir.
Suyuti tefsir ilmini ögrenmenin
farzi kifaye oldugukonusunda ulemanin icma ettigini bildirmekte ve islamdaki üc
temel illmden birini tefsir diye göstermekte.
Kur´an Tefsirinin Temelleri
Kuran dili iyi kullanan, lafizlarin
delaletini ve sözün söylenis biciminden neyin kasttedildigini iyi bilen bir
kavme indirilmistir.
Bildikleri lafizlar ve konular
yaninda hic duymadiklari kinulari hic duymadiklari isimlerle burlikte ortaya
koymakta.
Araplar ayetlerden bir kismini ya
hic kavrayamiyorlar ya da kelime bilgilerine dayanarak ancak yüzeysel bicimde
anliyorlardi. Özellikle mekke döneminde inen ilk ayetlerde.
Hz. Pegamberin kuranin ne kadarini
tefsir ettigi hususuyla ilgili farkli görüsler vardir. Tamamini yorumlamistir
veya yorumlamamistir seklinde. Tamami tefsir edilmistir görüsü ise bir
faraziyeden ibarettir.
Tarihsel gelisimi ve ilim haline gelmesi
Ilk müfessir Hz. Peygamberdir ve bu
konuda ihtilaf yoktur.
Tefsiri ondan ashabi almis, ashabda
bu bilgileri tabiine aktarmistir.
Resuluallah yer yer ashabin yanlis
anlama ve yorumlamalarini tashih etmekte, yer yer dogrudan bir ayeti veya
sureyi yorumlamakta veya kapali bir noktasini aciklamakta, bazan da sorulara
cevap mahiyetinde kurani tefsir etmektedir.
Sahabilerin tefsir yaparken cok
dikkatli davrandiklari ve bilmedikleri konularda fazla konusmadiklari
görülmektedir.
Sahabe tefsirinde kelimelerin
tahsilinde arap siirinden yararlanildigi ve arap tarihinden faydalanildigi
dikkat cekmektedir.
Ilk dönem tefsir okullari arasinda
en güclü olani mekke tefsir okuludur.
Tabiin ve tebei tabiin devrinde
tefsir bir hayli genislemistir. Bu dönemde dirayet tefsiri
cogalmistir. Ayni dönemde lugavi tefsirlerde hareketlilik kazanmis ve böylece
tefsirde yeni bir dal ortaya cikmistir.
Tefsir Çeşitleri
A. Kaynaklari ve yöntemleri bakimindan tefsirler
1.Rivayet
Tefsiri: Kur’ân-ı Kerim, Resûlüllah'ın (s.a.s.) sünneti, Sahabe ve
Tâbiûn sözlerine dayanan tefsîrdir. Resül- Ekrem'in ve ashabın Kur'ân
yorumlarını ihtiva eden ve bizzat sahabe tarafından kaleme alınan herhangi bir
çalışma bulunmuyorsa da onlardan gelen rivayetler derlenerek bazı tefsir
kitaplarının oluşturulduğu bilinmektedir. Rivâyet tefsîrleri bize, âyetlerin mânâlarını,
kırâat vecihlerini, muhkem veya müteşâbih olduklarını, nüzûl sebeplerini, nâsih
ve mensûhunu bildirdiği gibi, geçmiş ümmetler ve onlarla ilgili âyetler
hakkında da bilgi verir. Bunların en meşhuru Fîrû-zâbâdî tarafından derlenen
İbn Abbas tefsiridir.
2.Dirayet Tefsiri: Dirâyet tefsîri, Rivayet tefsirinin kaynak ve
yöntemlerini kullanmakla yetinmez yer yer bu kaynakların verilerini eleştirir
ve Arap dili ve edebiyâtı, dinî ve felsefî ilimler ile çeşitli müsbet ilimlere
dayanılarak yapılan tefsîrdir. Bu kaynaklarla yapılan tefsîre de "dirâyet
tefsîri" veya "rey ile tefsîr" ya da "ma'kûl tefsîr"
denir. Dirayet metoduna göre yazılmış tefsirlerin ilk örnekleri Mutezile ekolü
alimlerince kaleme alınmıştır. Müfessir ilgili ayet veya sureyi yorumlamaya
çalışır ve sırf rivayet tefsirinin kaynak ve yöntemlerini kullanmakla yetinmez.
3. İşari Tefsir: Kur’an’ın
keşf ve ilham yoluyla açıklandığı tefsirler. Zâhir mânâsının dışında, bir kısım ehl-i sülûk veya ehl-i ilim kimselerin
kalbine doğan ve âyetin zâhiri ile çelişmeyen gizli işaretlerin ve ilhâmın
eseri olarak Kur'an âyetlerini açıklayan tefsir metodudur. Tasavvuf ehli
Kur’an tefsirinde batıni yorumları önplana çıkarmıştır. Ayetlerin iç
yorumlarına ulaşmak için bilgi birikimi ve tefekkür kabiliyeti yanında ahlaki
olgunluğun gerekliliğine vurgu yaparlar.
4. Lugavi Tefsir: II. Yüzyılın ortalarından itibaren Arap Dili
üzerinde yapılan çalışmalar, Kuran dilini tanıma ve Kuranı dil bakımından
yorumlama gibi hususları da içine almıştır. Bu çalışmanın amacı ayetlerin
anlamında ortaya çıkabilecek kaymaların ve yanlış yorumlamaların önüne
geçmektir. Lafızların ve cümlelerin delaletini Kur’an’ın üslubunu, dil
inceliklerini, Kur’an metnindeki iç bütünlüğü dikkate alır.
5. Karma Yöntem: Rivayetlere
yer verilir, dil tahlilleri yapılır, kıraat farklılıklarına dikkat çekilir ve
akli yorumlar yapılır.
B. Yaklaşımları bakımından tefsirler:
1.Mezhebi Tefsir : a. Mutezile ekolü b. Sia ekolü c. Harici ekolü d. cagdas
mezhebi akım
Zaman içinde oluşan
mezhepler kendilerini savunmak için en kuvvetli delilin Kur’ân’da olacağına
inandıklarından, onu kendilerini savunacak şekilde tefsir ve te’vil
etmişlerdir.
Mesela ilk siyasi fırkalardan Şia, ferdin kimliğini ve kişiliğini ilke olarak
benimserken, Hariciler Allah’ın hükmünü ana ilke olarak ele almaktadır. Buna
karşılık Cebriyye fırkası, Allah’ın iradesini ve dilemesini temel ilke olarak
ele alırken, Mu’tezile kulun iradesini ve dilemesini ön plana çıkartmakta ve
sistemini buna göre kurmaktadır.
Mutezile, Şiâ ve Hârici fırkalar gibi ortaya çıkan ilk mezheplerin hepsinin
Kur’an’a sarıldığını ve ilk ihtilâfların hepsinin Kur’an’a rucu’ ettiğini
görmekteyiz. Onlar, Kur’an’ı, kendi fırkalarının dar görüşü içine sığdırmaya
uğraşmışlar, hattâ İslâm bünyesi içinde, aslı İslâmî olmayan fırkalar bile,
bekalarını sağlayabilmek için Kur’an’a dayanmak mecburiyetinde kalmışlardı.
Şia, siyasî bir hareket olmakla beraber, iç bünyesinde birçok gruba
ayrılmıştır. Mezhep ve fırka kitaplarında, zikri geçen pek çok Şiâ’ya ait
fırka, Hz. Ali’nin faziletiyle başlayıp, onun ilâhlığına kadar uzanan bir
grafik seyreder.
Bu fırka genel olarak, tefsirlerinde kendi akidelerini savunmuş, sadece kendi
imamlarının sözlerine itimat etmişler.
Mu’tezile ise,
tefsirde akla dayanmış ve onu nakle tercih etmiş ise de, nakle hiç de önem
vermemiş diyemeyiz.
2. Ilmi tefsir
Alimler kevni hakikatlerden bahseden ayetler üzerine fikir yorma sürecine
girmistir. Zamanla astronomi, cografya, hendese, fizik, kimya, matematik,
botanik, biyoloji, tip, eczacilik ve ziraat gibi bilim dallarinda önemli
ilerlemeler kaydedilmis ve kur´an´da yer alan bilgiler inceleme konusu
yapilmistir.
3.Konu
merkezli tefsirler
1.Ahkam Tefsiri : Konulu tefsir
yönteminin en eski türüdür. Kaynagi sözlü rivayetler, tefvin döneminde telif
edilen kitaplar ve hadis mecmualaridir.
2.Konulu tefsir: Ilk asirdan itibaren mevcuttur fakat eserlerin sayisi bir hayli azdir. Bir
konu etrafinda toplanan ayetlerin birlikte yorumundan ibarettir. Dolayisiyla
yararli bir tür oldugunu söylemek mümkündür.
Literatür
1. Klasik Dönem
Tefsir ilminin ilk kaynaklari hadis
derlemeleri icinde aranmistir.
Ilk tefsir müellifleri Ibn Mace,
Taberi vd.
Bazi arastirmacilarin calismalari
islamda tefsirle ilgili rivayetlerin kayda gecirilmesinin söz konusu hadis
derlemelerinden önce basladigini göstermektedir.
Bugün elde mevcut ilk kuran tefsiri
Mukatil b. Süleymanin et-tefsirü'l-kebir'dir.
Tefsir literatürünün gelisiminde
önemli asamalardan biri 2.yyin sonlarina dogru arap dil ekollerinin
tesekkülüyle birlikte kurani dil merkezli yorumlara tabi tutan eserlerin ortaya
cikmasidir.
Klasil dönem tefsirleri rivayet ve
dirayet tefsirleri ana kategorileri altinda incelenmektedir.
Klasik tefsirler metot, ilgi
alanlari ve müelliflerin mezhep ve cevre aidiyeti gibi bazi kriterler göz
önünde bulundurularak lugavi tefsirler, isari ce tasavvufi tefsirler, vs gibi
tasniflere tabi tutulmustur.
2.) Modern dönem
Lliteratürde gerek sekil gerekse
muhteva bakimindan önemli degisiklikler meydana gelmistir.
Kuran tefsirine yeni islevler
yüklenmis; klasik cizgiyi devam ettirenler ve yeni ihtiyaclari karsilamaya ve
problemleri cevaplandirmaya yönelik ürünler aktif bir alan olmustur.
Dikkat ceken özellik pratik
endiselerin ve sosyal, siyasal, ideolojik iceriklerin bu tür eserlerde klaaik
döneme göre daha cok yer edinmis olmasidir.
Klasik dönemde tefsirler ilmi uslüp
ve muhtevays sahipken modern dönemde popüler seviyeye hitap eden calismalar
artmistir.
Belli ayet ve konulara yogunlasan
tematik tefsir yayginlasmistir.
a.) Tefsirler
Genellikle ayetlerin mushaf
tertibine riayet edilirken, dikkate alindigi calismalar da bulunmaktadir.
Modern döbemdeku eserler su
basliklar aktinda incelenmektedir:
1.) akli-ictimai: akla genis
yer veren , toplumsal meseleleri kuran ile cözen.
Modern literatürün en yaygin örmegi.
Kuranin hidayet yönü vurgulanir.
2.) Edebi tefsirler
Kuranin edebi yönünü ifade üstünlügünü ön plana cikarmayi amaclayan
eserleee
3.) Ilmi tefsirler
Islamin bir akil ve bilim dini oldugunu göstwrmek, islam bilim tezleri i
cürüzmek; kuranla modern bilimin uyumunu ispatlamaya dayanan bir yaklasimin
ürünüdür.
4.) Konulu tefsir
Daha cok akademik kurumlarda kuranin tamamini tefsire yönelik calismalarin
yaninda kurandaki konuya dair ayetleri bütüncül bakis acisiyle incelemeye
calisan calismalar.
Modern dönemdeki tefsir yöntemlerinin bu sayilanlarla sinirlandirmak mümkün
degildir.
b.) Tefsire dair incelemeler
Batida tefsir, tefsir tarihi, müfessirler ve metotlari hakkinda yapilan cok
sayida ilmi calisma bulunmaktadir.Öncü isimlerden biri Ignaz Goldhizer'dir.
Islam dünyasindada cok sayida calisma yapilmistir. Bu alanda etkili olmus
eserlerden biri Muhammed Hüseyin ez-Zehebi'nin et-Tefsir ve'l-müfessirun'dur.
İhtilaf
İhtilaf, ayrı görüşe sahip olmak, görüş ayrılığı demektir. Kur’an-ı Kerim’de bir çok yerinde ihtilaf kavramı geçmektedir. Terim olarak, söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak demektir. İhtilaf ve hialf eş anlamlı da olsa, arasında ince bir fark vardır. İhtilaf, farklı bir göüşe sahip olmak, hilaf ise diğer görüşlere karşı bır tavır alma anlamına gelir. İhtilafda maksat aynıdır fakat yöntemi farklıdır. Hilaf da ise, maksat da ayrıdır yöntemde ayrıdır. Ayrıca hilaf bir delile dayanmayan aykırı bir görüşdür. İhtilaf ise bir delile dayanan bir görüşdür.
İslam tarihinde ortaya çıkan ilk ihtilafın sakife günü halife seçiminde yaşanan, Hz. Osman’ın hilafetinin son günlerinde ortaya çıkan, Resul-i Ekrem’in vefat edip etmediği konusu olmuştur. Ashap Rasulullah döneminde bile ictihadi hükümlerde ihtilaf eder, amcak Hz. Peygamber (s.a.v.)’e müracaatla ihtilaflarını hallederlerdi. Şia ve Batıniler ihtilafın dinde yeri bulunmadığını, birlik olmanın emredildiğini savunmuşlardır. İhtilafın tamamı kötü olsaydı, şeriatın naslarda açıkca belirtilen ahkamında ihtilafında caiz olmaması gerekirdi.
Hilaf:
Kavram olarak hilaf, karşı gelmek, söz ve davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak, farklı bir tavır ortaya koymak anlamına gelir. Mecazen, münazara ve mücadele anlamında kullanılır. Hilaf, tez ve antitezden birini benimseme ve diğerine karşı tavır alma anlamı taşır. İhtilafdan farklıdır,çünkü o delile dayalı bir görüş, güçlü ve yaygınlık kazanandır. Hilaf ise delilsiz görüş, zayıf ve kabul görmeyen anlamına gelir.
İhtilaf ilk dönemlere ilişkin olarak kullanıldığında bilhassa sahabe ile tabiinin ve müteakip dönemdeki müctehidlerin görüş ayrılıkları kastedilir ve ‘’ilmü’l-ihtilaf’’ tabiri bu farklı görüşleri bilmek anlamına gelir. İlm-i hilaf, mezhebin ve görüşün savunulması demektir.
Hilaf ilmiyle uğraşan kimse, mezhebini mutlaka haklı gösterme amacıyla yola çıktığı için bu amaçla zaman zaman zayıf delilleri güçlü göstermeye ve karşı tarafın gerçekte güçlü olan delillerinide zayıf çıkarmaya çalışır.
Muhammed b. Ebu Bekir er-RAZİ
Asıl adı Ebu Abdillah Zeynüddin Muhammed b. Ebi Bekir b. Abdilkadir er – Razi’dir. O, arap dili ve edebiyatı alimi ve müfessiridir. Türk asıllı olup Rey’de doğdu , tahsilini Buhara ve Semerkant’ta tamamladı. Tefsiru garibi’l-Kur’ani’l-‘azim’in mukaddimesinde bu eserini talebelerinin isteği üzerine yazdığını belirtmesi öğretimle meşgul olduğunu gösterir. Muhtemelen Moğol istilası sebebiyle batıya göç etti, Mısır ve Şam’da bulundu. Eserini 660 da tamamlayan Razi’nin bu eserlerini nerede kaleme aldığı bilinmemekte, ancak ömrünün sonlarında Konya’da bulunduğu anlaşılmaktadır. Razi’nin vefat yılı hakkında 651 ve 660 gibi farklı tarihler verilmekte, hatta onu VII. Yüzyıl alimlerinden sayanlar bulunmaktadır. Hanefi mezhebi fakihlerinden olan Razi itikadi konularda Maturidi mezhebine bağlıdır. Onun en belirgin özelliklerinden biri tasavvufi yönüdür. Eserleri incelenince Razi’nin belagat, şiir, edebiyat,tasavvuf, hadis, fıkıh, kelam gibi çeşitli sahalarda bilgi sahibi olduğu anlaşılır. Bununla birlikte dil bilimi ve tefsir alimi diye şöhret bulmuştur.
Ebu Bekir
er-Râzî (ö. 666)
Türk asıllı olup Rey’de doğmuştur. Tahsilini Buhara ve Semerkant’ta tamamlamıştır. Sonra muhtemelen Moğul istilası sebebiyle Batı’ya göç etmek zorunda kalarak, Mısır ve Şam’da bulundu. Daha sonra Ana doluya geçerek Mardin’de kaldı. Ömrünün sonlarında da Konya’da bulundu.
Hanefi mezhebi âlimlerinden olan Râzî itikadi konularda Maruridi mezhebine bağlı idi. Onun en belirgin özelliklerinden biri tasavvufi yönüdür. Nitekim Sadreddin Konevî ile olan dostluğu bunu göstermektedir.
Râzî’nin belâgat, şiir, edebiyat, tasavvuf, hadis, fıkıh, kelam gibi çeşitli sahalarda bilgi sahibi olduğu anlaşılır. Bununla birlikte dil bilimci ve tefsir âlimi diye şöhret bulmuştur.
Kuran’ı tefsire çalışan herkes, ilmi kapasitesine, kavrayış derecesine, çeşitli ilim dallarındaki ihtisasına, siyasi ve mezhebi kanaatlerine ve bilinç muhtevasına göre Kuran’ı açıklamıştır. Şahıslar, içinde yaşadıkları çevrenin bir ürünü olarak o çevredeki siyasi, iktisadi, ahlaki, ilmi, felsefi, ideolojik vs. oluşumlarından etkilenirler. Aldıkları eğitim, kişisel idrak ve anlayış seviyeleri farklı olabilir. İşte bu farklılaşmalar, Müslümanların birinci kaynağı olan Kuran’ı anlama ve yorumlamada çeşitlenmeyi ve farklılaşmayı doğurmuştur.
Burada tefsirde esas alınan üç araçla karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Bunlar, -özetle söylersek- öncekilerin görüşü, akli çaba ve ilham’dır.
- Muhammed b. Ebu Bekir Razi Türk’tür, Rey’de
doğmuş ve 1268 civarı vefat etmiştir
- Arap dili edebiyatı âlimi ve müfessirdir
- Kendisi Semerkant ve Buhara gibi ilim merkezlerinde
talebelikte bulunmuştur
- Amelde Hanefi, itikatta da Maturidi mezhebi
mensubudur
- Ömrünün sonuna doğru Konya’da bulunmuş,
burada tasavvuf ile içli dışlı olmuştur
- Her müfessir gibi o da öğrenim görmüş, eğitim
vermiştir
- Sahip olduğu çevre sayesinde kişilik sahibi
olmuş, Semerkant, Buhara ve Konya gibi şehirlerle kişiliği gelişmiş, âlim
olmuştur
- Öğrencilerine elde ettiği bilgileri
aktararak, irfan ve hikmet sahibi olmuştur
-Mardin‘den sonra Konya’ya geçti
-Ömrünün sonlarında Konya’da bulunmuştur.o Konuların sure sırasına göre düzenlendiği eserde genellikle dil ve belagat konuları şiir kanıtlarıyla açıklanmıştır
1. Risaletun fi'n Nubuvvat | 18. Kitâb-ül-Berâhin-il-Behâiyye, |
Muhammed b. Ebû Bekir er-Râzî
(ö.666/1268)
Müfessirimiz çok yönlü bir âlimdir. Arap dili ve edebiyatı ile tefsir alanında ün
salmıştır.
Kendisi Türk asıllıdır ve Rey’de dünyaya
gelmiştir. İlk tahsilini Buhara ve Semerkant’ta tamamlamıştır. Moğol istilası
sebebiyle batıya kaçmıştır ve Mısır, Şam, Mardin ve daha sonra Konya olmakla
birlikte birçok şehirde ikamet etmiştir. Moğolların istilası nedeniyle göçlerde bulunmak
zorunda kalması çeşitli kültür ve âlimlerle tanışma imkânı bulmasına sebep
olmuştur. Kendisinin böyle zor bir
dönemde yaşaması onun bir müfessir olarak yetişmesinde ciddi manada
etkilemiştir.
Bir müfessir ailesinden ve sosyal çevresinden
etkilenmekte ve şekillenmektedir. Razi de kendi yaşadığı bölgenin etkisiyle
fıkıhta Hanefi, itikatta Maturidi görüşlerini benimsemiştir. Kendi bölgesindeki
mevcut ilimleri tahsil etmiştir. Bir müfessir muhakkak çeşitli ilim dallarında
zamanının bilgi birikintisinden haberdar olmalıdır ki güncel değerler
üretebilsin.
Razi ayrıca tasavvufi yönü ile de önce çıkan
bir şahsiyetti. Konevi ile dostluğu bu konuda onu derinden etkilediğini
çıkarabiliriz.
İyi bir müfessirin dil konusunda uzman olması
gerekmektedir. Razi’nin dil bilgisi üst düzeydeydi ve bunu birçok şehirleri
gezmek zorunda kalmasına bağlayabiliriz. Farsçayı da bu sebeple öğrenmiş olması
muhtemeldir.
Razi’nin en meşhur eseri Muhtarü’s-Sıhah’dir. İsmail b. Hammad el-Cevheri’nin
Tacu’l-luga ve sıhahu’l-Arabiyye adlı sözlüğünün muhtasarıdır. Âlimlerin
bilmesi gereken kelimelere yer verilen sözlükte bazı ilaveler de bulunmaktadır.
Ayrıca birçok sözlüğe de kaynak olmuştur. Eserin birçok muhtasarı
bulunmaktadır.
Müfessirimizin birkaç tefsiri olmakla birlikte
en meşhurları şunlardır:
-
Tefsiru garibi’l-Kur’ani’l-azim: 663 yılında
tamalanmıştır. Bab-fasıl esasına ve kelime köklerinin son harfine göre
alfabetik olarak düzenlenmiştir.
-
Es’iletu’l-Kur’an: Nüzul sebebi, hükümler, dil
vb. sebeplerle anlaşılmasında güçlükler bulunan Kur’an’da mevcut 1200’den fazla
meselenin soru-cevap şeklinde ele alındığı bir eserdir. Konularının sure
sırasına göre düzenlendiği eserde genellikle dil ve belagat konuları şiir
kanıtlarıyla açıklanmıştır.
Ebu Bekir Er-Razi
Türk asıllı olup
Rey’de doğdu.
Tahsilini Buhara ve Semerkant’ta tamamladı.
Tefsiru Garibi’l Kuran’il Âzimin mukkaddimesinde bu eserini talebelerinin
isteği üzerine yazdığını belirtmesi öğretimle meşgul olduğunu gösterir.
Muhtemelen Moğol istilâsı sebebiyle Batı’ya göç etti
Mısır ve Şam’da bulundu.
Râzi’nin vefat yılı hakkında 651 ve 660 gibi farklı
tarihler verilmekte, hatta onu 8. Yy alimlerden sayanlar bulunmaktadır.
Hanefi mezhebi fakihlerinden olan Râzi itikadi konularda
Mâturidi mezhebine bağlıdır.
Eserleri incelenirse Râzi’nin
belağat şiir, edebiyat, tasavvuf, hadi, fıkıh, kelâm gibi çeşitli sahlarda
bilgi sahibi olduğu anlaşılır.
Bununla birlikte dil bilimine,
tefsir âlimi diye şöhret olmuştur.
RAZİ, Muhammed b. Ebu Bekir (ö 666/1268)