Kur'an ve Bağlam’ın ikinci kitabı Sa’lebe Kıssası -Esbâb-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım-‘ı mütalaanızın sonuçlarını maddeler halinde yazınız.
Hedef Tarih: 23 Nisan 2013
AYSUN ÖZSUNAR / YÜKSEK LİSANS
ESBAB-I NUZÜL’E YENİ BİR YAKLAŞIM IŞIĞINDA SA’LEBE KISSASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ
Sa’lebe kıssasını yorumlamadan önce Esbab-ı Nuzul’un Kuran’ı anlamada yetersiz kalmasının sebebleri ve bunun doğurduğu olumsuz sonuçları tesbit etmek konuyu daha iyi anlamamıza ışık tutacaktır.
Esbab-ı Nuzul Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında ‘’Kur’an-ı tarihi bir görüş açısı’’ içine koyar.Buda Kur’an’ın nuzul ortamını bilmeye tanımaya imkan sağlar.Ayetlerin ima yoluyla ele aldığı olayları umimileştirerek Kur’an’ın evrenslliği ilkesiyle geçmişe, şimdiye ve geleceğe ışık tutar.
Esbab-ı Nuzulun rolü Ku’ran’ı anlamada bu kadar önemliyken neden Esbab-ı Nuzul Kur’an’ın anlaşılmasında yetersiz kalmıştır?Bu sorunun cevaplarını şu şekilde sıralayabiliriz.
* Rivayetler açısından yetersizlik:Bir dönem senetsiz rivayetler çokça kullanılmıştır.Esbab-ı Nuzul sebebleri hadis ilminin metodolojisi içerisinde iyi bir değerlendirmeye tabii tutulmalıdır.Bu konuda bir çok mürsel rivayetler yapılmıştır.Hadis ilmindeki isnad ve sened konusu bu ilmin ilkeleri içerisinde incelendiğinde; isnad,senedin asıl sözüne yani hadisin metnine ulaştıran bir vesiledir.Muhaddisler daha ziyade hadisin senedi yani metni üzerinde durmuşlar ve kusuru sened üzerinde bulmuşlardır.İşte hadis alimleri kusurun senet yani metin üzerinde olduğu haraketiyle sebebi nuzul rivayetlerini metodolijik bir tenkide tabii tutarak mevzu olanları ayıklamalıdır.Mürsel-i sebebi nuzul rivayetleri göz önünde bulundurularak derlenmeli sonra senet ve metin tenkidi yapılmalıdır.
* Fıkhı içerikli rivayetler sebebi nuzul rivayetleri ile teknik bakımdan karşılaştırılmamalıdır.
* Rivayetlerin tasnifi zorunludur.Esbab-ı Nuzul rivayetleri ile tefsir için yapılan esbabı nuzul rivayetleri birbirinden ayrılmalı ve bunlarda kendi içinde yeniden tasnif edilmelidir.
* Rivayet sigalarına (kalıplarına) dikkat edilmelidir.Sebeb ifade etmede nass olarak kullanılan ifadelerle,ihtimal olarak kullanılan nass olmayan ifadeler aynı derecede mütala edilmemelidir.
* Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında asıl olan sebeb hususilik değil lafzın umumiliğidir.Umumi husisileştirenler Kur’an-ın anlaşılmasını güçleştirmektedirler.Hümeze suresinin sebeb-i nuzulu bu konuya güzel bir örnektir.Sure,Hz.Peygamberi gördüğü zaman o’nu diliyle çekiştirip,kaş göz hareketleriyle alay eden Umeyye b.Halef sebebiyle nazil olduğu söylenirken bazı haberlerde surenin Ahnes b.Şurayk bazıları Cemil b.Amir bazılarıda el-Velid b.Muğire sebebiyle nazil olduğunu söylemiş, olayın özü yerine tamamen kişiler üzerinde durulmuştur.Halbuki bu hususileşme yerine Humeze Suresinin bir uyarı olduğu ifade edilerek olumsuz insani nitelikler,başkalarını küçük görme,alay etme arkadan çekiştirme,mal yığma sevgisi gibi her zaman ve her mekanda görülen insanın yapıp-etmelerinin üzerine yapılan vurgu olayı umimileştirmedir ve Kur’an’ın evrensellik anlayışına daha uygun bir durumdur.
* Taddüt ve taahür konusuda diğer problemlerdendir.Bazı alimlerimiz taddüt (tekerrür eden ayetler)’ün fazileti üzerinde dururken bazı alimlerimizde kendi gerekçelerini göstererek gereğinden fazla tekerrür yapıldığı ve bununda gereksiz olduğunu söylemiştir.Hem taadüt hem taahhür meselesinde de sebeb-i nüzul ve tefsir için sebeb-i nuzul ayırımın yapılması ve sigalarında tenkidi yapılarak rivayetlerin sınıflandırılmasının önemi birkez daha ortaya çıkmıştır.
* Esbab-ı nuzulde tarih ilimlerinden ve metodolijisinden de gereği gibi yararlanılmamıştır.Her ayete bir nuzul arama çabaları ile geçmiş ümmetlerle ilgili olaylar ile nuzul ortamı olaylarını karşılaştırmalar sonucu esbab-ı nuzul rivayetlerindeki tarihi gerçeklere aykırılık ve zamansal uyumsuzluk esbab-ı nuzulu Kur’an’ın anlaşılmasında yetersiz kılmıştır.
İşte esbab-ı nuzulun yukarıda saydığımız yetersizlikleri esbab-ı nuzul rivayetlerini eserlerinde çokça kullanan tarihçiler ve rivayet tefsirleri yazarları tarafından istismara açık olmuştur.İstismara açık olan bu konular ile ya şahısları ebedileştirmişler yada mezhep taassubu ile Kur’an’a yaklaşan fikir ve tavır sahiplerinin mezhebi fikirlerini dayatmalarına sebeb olmuştur.
SA’LEBE KISSASI
İnsanoğlu fıtratı gereği,Kur’an-ı Kerim’in lafızlarını bilmek,anlamak ister.Kendi bilgi ve birikimleriyle tefekküre,tezekküre ve tedebbüre dalarak Kur’an’ı anlamlandırmaya ve meselelerine çözüm bulmaya çalışır.Buda Kur’an’ı Kerim’i anlamada yorum zenginliğine sebeb olur.Aslında esbab-ı nuzül rivayetleri Kur’an’ı yorumlamada zengin bir malzeme kaynağıdır.Ancak esbab-ı nuzulde her ayete nuzül sebebi arama çabaları,ayetin birçok yönü var diye düşünmek yerine nuzül sebebi ile sınırlandırmak ve ayeti nuzul çevresindeki olaylarla sıkıştırmak esbab-ı nuzulun yorum zenginliğini engeller.
Sa’lebe kıssası buna güzel bir örnektir.Kıssa kısaca şöyledir:Sa’lebe,Hz.Peygamberin huzuruna gelerek kendisinin mal varlığını artırması için dua etmesini ister.Hz Peygamber bu isteğe şu şekilde cevap verir.’’Ya Sa’lebe hakkını eda ettiğin az,takat getiremeyeceğin çoktan hayırlıdır.’’der.Sa’lebe her hak sahibinin hakkını vereceğine yemin ederek isteğinde ısrar eder,Hz Peygamberin duası üzere Sa’lebe’nin malı çoğaldıkça çoğalır malı Medine’ye sığmaz olur bir vadide yaşamaya başlar.Cemata ve cumalara gelmez olur.Hz.Peygamber Salebenin durumunu sual eder ,durumunu öğrenir.Sadakaları toplamak için iki tahsildar gönderir.Tahsildarlar insanlardan sadakaları toplarlar Sa’lebe’ye uğrayıp sadaka ile ilgili fermanı okuyup sadakayı istediklerinde Sa’lebe ‘’Bu cizyeler ne?Bunlar cizyenin kardeşi,hele siz gidin ben biraz düşüneyim.’’diyerek sadakaları vermek istemez.Tahsildarlar dönüp durumu Hz.Peygambere daha olanları söylemeden Peygamber efendimiz ‘’vay Sa’lebe’ye ‘’der.Bunun üzerine Tevbe suresinin 75.ayeti nazil olmuştur.Daha sonra Salebe sadakayı getirmiş fakat Hz.Peygamber ‘’AllahTeala beni senin sadakanı kabulden men eyledi’’ diyerek sadakayı kabul etmemiştir.Hz.Peygamberin vefatından sonra Sa’lebe zekatını Hz.Ebu Bekir’e getirmiş kabul etmemiş,Hz.Ömer’e getirmiş kabul etmemiş ve Hz.Osman zamanında helak olmuştur.
Tevbe Suresi(9/75) ayetinin nuzül sebebi olarak zikredilen Salebe b.Hitap kıssasını hemen hemen tefsirle uğraşan her alim anılan olayı sınırları içerisinde ele almıştır.Aslında olmamış bir olay,olmuş gibi gösterilip üzerinde birçok fikirler ileri sürülmüştür.
Tefsir kitaplarında Sa’lebe kıssası birçok alim tarafından farklı yorumlanmıştır. İbnul-Arabi el-Maliki(543/1148) Tevbe suresinin 75.ayetinin sebeb-i nuzulu hakkında üç görüş ifade eder ve ‘’Bu görüşlerin en sahihi budur.’’ diyerek seçtiği görüşün hangi kriterlere göre olduğunu bildirmez.Fahreddin Razi(606/1209) gerçekte olmayan bu olayı zikrettikten sonra ‘’ Cenabı Hak,zekatı vermekle emir buyurduğu halde,nasıl olurda,Hz.Peygamber Sa’lebe’nin zekatını kabul etmemek caiz olur?’’sorusunu sorar ve bu soruya üç farklı cevap verir.el-Hazin,Ebu Hayyan,İbni Kesir Suyuti el-Kasim gibi alimlerimizde benzer yorumlar yaparak okuyucunun zihninde karışıklığa sebeb olmuşlardır.
İbn-i Hazm ise rivayeti inceler,hadis metodolijisi açısından değerlendirir,hadiseye bütüncül bakar.Kıssada geçen ve islamın genel ilkelerine aykırılık arz eden hususları mantıki delillerle çürütür.İbn-i Hazm’a göre bu kıssa batıldır.Çünkü Hz.Peygamber vefatından önce Arabistan’da iki dinin bırakılmamasını buyurmuştur.Buna göre şayet Salebe müslümansa Allah zekatın alınmasını emretmiştir.Hz.Ebu Bekr ve Ömer zekatı almakla ve Allahın emrini yerine getirmekle sorumludur.Şayet Sa’lebe kafir ise Arabistan’dan ihraç edilmesi gerekir.Ayeti siyak-sibak bağlamında da incelendiğinde ayetin münafıklar hakkında indiği görülür.Muhammed Reşid Rıza’da benzer bir tutum gösterir.
Sire,rical ve tarih kitaplarında Sa’lebe’nin vasıfları ve hadisenin sıhhat derecesi hakkında farklı görüşler vardır.Vasıfları hakkında söylenenler şunlardır:Evsli olan ensardandır,Bedir ehlindendir,Uhud ehlindendir,Mescidi Dırar kuranlardandandır,Tebük Gazvesine katılan münafıklardandır,Ukeydir b.Abdilmelik gazvesine katılan Mescidi Dırar ehlindedir gibi farklı görüşler vardır.Hadisenin sıhhati açısından ise İbnu’l Esir Sa’lebe kıssasıyla ilgili olarak hicretin 3.yılında cereyan eden bir harpte ölen bir kimsenin hicretin 9.yılında cerayen bir hadisede yer almasının mümkün olmadığını söyleyerek hadisenin doğru olmadığını öne sürmüştür.
Hadis kitaplarında konunun ele alınması ; ilk zamanlarda tefsirler hadis rivayetleri olarak ele alındığından tefsir tarihi açısındanda önemlidir.el-Halimi Sa’lebe kıssasını Cenab-ı Hakka ahdeden ve ahdine vefa göstermeyenlere örnek olmak üzere nakletmektedir.Ancak Sa’lebe pişmanlık gösterdiği halde Hz.Peygamber tarafından neden kabul edilmediği konusundaki araştırma ve yorumları önemlidir.Beyhaki gibi bazı alimler ise bu olayı tefsir ehli arasında meşhur bir hadis,zayıf senetlerlede mevsul olarak rivayet etmişlerdir.
Sonuç olarak; Sa’lebe kıssasına geçmeden önce yukarıda zikretiğimiz esbab-ı nuzulün hangi açılardan Kur’an’ı anlamada yetersiz kaldığı durumlar göz önüne alınarak;
*Sa’lebe kıssası rivayetleri ilk olarak hadis usulu açısından tenkid edilmelidir.
*Bu konudaki rivayetler tasnif edilmelidir.
*Tarih ilminden faydalanılmalıdır.
*Kur’an’i bütünlük ve siyak-sibak açısından değerlendirilmelidir.
Tüm bu birbirinden farklı yorumlar esbab-ı nuzül rivayetlerin Kuranın anlaşılmasında yorum zenginliğine engel olmadan nasıl değerlendirildiğini gösterir.
Hikmet Kıratlı
12912709
Yüksek Lisans
Tevbe 75. ayeti hakkında sebeb-i nüzul olarak Sa’lebe bin Hatıb’ın başından geçenler anlatılmaktadır. Hatırlanacağı üzere bu kıssanın uydurma olduğu ve esbab-ı nüzul ilmi açısından değerlendirilmesi yapılmıştı. Bu siyak-sibak çerçevesi içerisinde bir yaklaşım ile bu ayetin bağlamına dikkat ederek ,ifadeleri , siyak sibak çerçevesinde anlamanın önemini ve bu çerçeveyle ilgisi bulmayan esbab-ı nüzul rivayetlerinin tutarsızlığını göstermesi bakımından Sa’lebe kıssası bir örnektir. Sa’lebe kıssasını tefsirlerinde naklederek bu ayetleri yorumlayan bir çok müfessir siyak-sibakı ihmal etmişler ve yanlış anlamalara düşmüşlerdir. Halbuki bağlam çerçevesinin Kur’an ın anlaşılmasındaki yerine özen gösterselerdi Tevbe suresinin bu ayetlerini doğru anlayacaklardı. Çünkü siyak-sibak münafıklardan bahsetmektedir.Dolayısıyla surenin 75’inci ayetine bu bağlamda bir
yaklaşımla Allah’a ahdini bozan ,vadinin hilafına hareket eden ve bu eylemlerin sonunda
da kalplerine nifakın yerleştiği insan karakterlerinden bahsedildiği görülecektir.O halde
Tevbe suresinin bu ayetlerinin bağlamı münafık insan tipine ait birtakım sıfatlardır.Verilmek
İstenen mesaj belli bir şahsın kınanması değil evrensel bir karakterin sıfatlarını sayarak müminleri bunlardan sakınmaya çağırmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerini değerlendirirken ayetlerin
Siyak-sibakına mutlaka bakılmalıdır.Ayetlerin bağlamı ile mütenasip olmayan rivayetlere,
Yukarıdaki örnekte olduğu gibi ,itibar etmemekte yarar olduğu açıktır.Nass-siyak-sibak-rivayet uyumu kesinlikle göz ardı edilmemelidir.
Sa’lebe Kıssası esbab-ı nüzul rivayetleri ve rivayet değerlendirmeleri olarak tasnif edilmez ise nüzul ortamında cereyan etmemiş bir hadise veya etse bile nüzule sebep
Olmamış bir hadise o döneme mal edilebilmektedir.Sahabenin , tabiununun kendi re’y ve
içtihatları ile yaptıkları bir sebebi nüzul değerlendirmesi , nüzul asrında olmuş gibi kabul
edilmektedir.
Sa’lebe kıssası rivayet kalıplarının da gösterdiği ikinci tür esbab-ı nüzul rivayetlerindendir.Yani bu olay nüzul ortamında cereyan etmemiştir veya etmişse bile ayetin
Nüzulüne sebep olmamıştır.
Ayeti kerimeyi zikredilen esbab-ı nüzul rivayeti ve tefsirdeki diğer rivayetler ile anlamaya çalışmak Kuran yorum zenginliğini daraltır.Her ayetle bir nüzul sebebi aramak,yada sınırlamak,yorum zenginliğini engellemiş olur.
Tarih ilminden faydalanılmalıdır.bu konudan bakıldığında sa’lebe kıssasını tarihi hakikatler doğrulamaktadır.
YÜKSEKLİSANS-12912776 / MÜCELLA TEKİN
SA’LEBE KISSASI –
ESBÂB-I NÜZUL’E YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbâb-ı nüzul,
Kur’an’ın anlaşılmasında bize bir boyut kazandırmaktadır. Ama asıl mesele
Kur’an’ın anlaşılmasında esbâb-ı nüzulü nasıl değerlendireceğimizdir. Bu
kitapla varılmak istenen amaç, öncekilerin yaptıkları gibi esbâb-ı nüzulün
faydalarını tekrarlamak değil, yeni yaklaşım ilkeleri koymaktır. Bu ilkeler
birinci kitapta belirlenmiş olup şimdi de Sa’lebe Kıssa üzerinden tatbik
edilecektir.
Tevbe Suresi 75.
ayetinin (“Yine onlardan kimi de Allah’a: Eğer bize lütfundan ihsan ederse
muhakkak tasaddukta bulunuruz. Ve muhakkak sâlih kimselerden oluruz, diye
Allah’a söz vermişlerdi.”) nüzul sebebi olarak rivayet olunan Sa’lebe
Kıssa’sı meşhurdur. Ele alındığı;
1) Sire, Rical ve
Tarih kitaplarında; Sa’lebe’nin
vasıfları ve kıssanın sıhhat derecesi üzerine farklı görüşler ortaya koyanlar, 2)
Hadis kitaplarında; Senedinin zayıflığından bahseden rivayetler veya sadece rivayet
edip başka bir yorum yapmayanlar, 3) Tefsir kitaplarında; kıssanın sıhhatine
kail olanlar ve şüphe ile bakıp kabul etmeyenler olmuştur.
Hatta, bütün bu
zikredilen kitaplarda şüphe ile bakanların yanı sıra kıssanın sıhhatine kail
olanlar veya bunu ima edenler bile şüphe taşımışlardır.
Birinci kitapta
belirlenen yeni ilkelerle kıssayı değerlendirirsek:
Hadis usûlü
açısından; güvenilir
olmayan raviler ve hazfedilmiş rivayetler gibi sebeplerle senetleri merfu-müsned
olmadığından zayıftır.
Rivayetlerin tasnifi
açısından;
esbâb-ı nüzul ve tefsir için esbâb-ı nüzul olarak değerlendirilip
ayırılmadıklarından şahıs, mekan bazen de zaman açısından farklı nakiller
vardır. Rivayet kalıplarına bakıldığında sebep ifade etmede nass olmayan
sıygalar vardır.
Tarihilik
açısından;
tarihi hakikatler kıssayı doğrulamamaktadır.
Kur’ânî
bütünlük ve siyak-sibak açısından; bütün
olarak Kur’an kavramında, anılan karakteri tanıtmakta ve hükmüne dikkat
çekmektedir.
Bayram AKTAŞ 11952751
SA’LEBE KISSASI –ESBÂB-I NÜZUL’E YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbabı Nüzul
Kur’an-ı Kerim’in inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı
resmeden hadisedir. Esbabı nüzul bilgisiyle nüzul asrı ve sonrasında yaşayan
insanların Kur’an-ı Kerim’i anlama ve yorumlama birikimlerini ve sonuçlarını
anlamk mümkün olmaktadır.
Sa’lebe b. hatıb
kıssası hemen hemen her müfessir tarafından Tevbe suresi 75. Ayetinin ( Yine onlardan kimi de Allah’a: Eğer bize
lütfundan ihsan ederse muhakkak tasaddukta bulunuruz. Ve muhakkak sâlih
kimselerden oluruz, diye Allah’a söz vermişlerdi. ) sebebi nüzulu olarak zikredikmiştir.
Bu kıssa sire, rical ve tarih
kitaplarında farklı tariklerle 9.yıl hadiseleri arasında zikredilmektedir. Bu
rivayetlerde iki husus ortaya çıkmaktadır.
A)
Sa’lebe’nin vasıfları : Evsli olan ensardandır , Bedir
ehlindendir, uhud ehlindendir. Mescid-i Dırar’ı kuranlardandır, Tebük Gazvesine
katılan münafıklardandır.
B)
Hadisenin sıhhat derecesi: Sıhhatine kail olanlar ve bunu ima
edenler. Kıssayı kabul edip kahramanı
başka bir kişidir diyenlar. Kıssanın sıhhatinden şüphe edenler.
Esbabı Nüzule yeni bir
yaklaşımla kıssanın değerlendirilmesi
A)Kıssa ile ilgili
rivayetler hadis usulu açısından tenkit edilmelidir. Bu kıssanın senedi zayıftır fakat ilk
dönem alimleri senede çok büyük önem veriyorlardı ve topladıkları bilginin
kaybolmasından korkarak onu kitaplarında zikrediyorlardı. Sendi zikretmekle
sorumluluktan kurtulduklarını düşünüp tenkidini ve incelemsini ise sonraki
döneme bırakıyorlardı
B) Rivayetler tasnif
edilmelidir. Eserlerde
sebebi nüzul rivayetlerinde ihtilaf denilen, bir ayetin sebebi nüzulu ile
ilgili birbirinden farklı rivayetler görülmektedir. Bu ihtilafın iki sebebi
vardır 1- Her ayete bir nüzul sebebi arama sonucu israili rivayet ve uydyrma
haberlerin zikredilmesi. 2 – Rivayetlerin tasnifi sonucu ortaya cıkan ihtilaf.
Şöyleki sahabenin, tabıunun sebebi nüzul ile ilgili şahsi
değerlendirmeleri,nüzul asrında olmuş gibi kabul edilmektedir. Salebe kıssası
da bu tür değerlendirmelerdendir. Yani bu kıssada nakledilen olay nüzul
ortamında cereyan etmemiştir. Veya etmişse bile ayetin nüzulune sebep
olmamıştır.Ya sahabiler, ya tabiiler, ya tebe-i tabiler veya müfessirler
tarafından bu ayetin anlaşılmasında
değerlendirilmiştir.
C) Tarih ilminden
faydalanılmalıdır. Salebe
kıssası Taberi tarafından hicri dokuzuncu yıl hadiseleri arasında
nakledilmektedir. O tarihde ise zekat-sadaka müesseleştirilmiş ve günümüzdeki
vergi mükellefiyeti şeklinde devlet tarafından cebren alınır hale gelmişti.
Dolayısıyla bu kıssa tarihi vakıaya da ters düşmektedir.
D) Kur’ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir. Tevbe
suresinin 75. ayetini bu bağlamda değerlendirdiğimizde şu sonuçlar ortaya
çıkmaktadır.
a) Allah Teala’ya
ahdedip de ahdini bozan,
b) Vaadinin
hilafına hareket eden,
c) Bu eyleminin sonucunda kalplerine nifakın
yerleştiği kimseler karakterize edilmektedir.
Tevbe
suresinin bu ayetinde de yapılan budur. Yani anılan karakteri tanıtmakta
hükmüne dikkat çekmektedir. Yoksa Kur’an evrensel ve ebedi mesajının muayyen fertlerle kilitlenip
kalmasını istemez.
Samet YAMAN (12952752 - Birleşik Doktora)
Sa’lebe Kıssasının isnaden ve tarihsel olarak bir gerçekliği yoktur. Tefsir eserlerine, kendilerine kıyılamadığı için ve her türlü bilgiyi aktarmak amacıyla sokulan bu gibi rivayetler fayda yerine zarar sağlamaktadır. Çünkü Kur’an’ı anlamanın önünde kocaman bir malumat yığını olarak karşımıza çıkarlar. Tergib ve terhib amaçlı mevzu, zayıf her türlü rivayeti eserlerde kullanmak aslında Kur’an’ı anlamayı zorlaştırmakta ve içinden çıkılamaz tenakuzlara sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla Kur’an’a sadakat etmek için bu tür rivayetler tasnife tabi tutularak ayıklanmalıdır. Aksi halde bu gibi rivayete kıyamamak, Kur’an’a göz göre göre kıymayı sonuçlandırabilmektedir.
KUR’AN
VE BAĞLAM
Sa’lebe
Kıssası
Ayşe
KARAKAYA / 12912704 / Yüksek Lisans
Ramazan ÜNSAL (12912729) ramazanriza@gmail.com
Esbab-ı Nüzül; nüzül ortamı içinde olup biten vahiy ve beşer arasındaki iletişim sürecini gösteren dondurulmuş resmedilmiş olaylar olarak tanımlayabiliriz. Nüzül hadisesi birkez olup biten tek seferde yaşanan bundan sonra yaşanmayacak olan ortamdır. Kuranı anlayabilmek için vahiy ortamına, bağlamına inmek gerekir. Çünkü o ortam sözlü kültürün hâkim olduğu ortamdır. Dolayısıyla vahyin yazıya geçirilmesiyle o ortamda olup, Kuran’a girmeyen iletişim esnasındaki ses tonu, jest ve mimikler, vahyin muhatapları, haleti ruhiyeleri sebeb-i nüzül rivayetleriyle belirlenmeye çalışılır. Bu anlamda sebeb-i nüzülün Kuranın anlaşılmasında vazgeçilemez payı vardır. Fakat sebeb-i nüzül rivayetlerini değerlendirme konusunda biraz kat etmemiz gereken çok yol olduğu kanaatindeyim. Bu konuda hocamız Salebe kıssasını nüzül rivayetlerine yeni bir yaklaşımla değerlendirmekte ve bize tefsir disiplininde bir ufuk açmıştır.
Tevbe suresinin 75. ayetinin nüzül sebebi olarak Salebe kıssası anlatılır. Önce Salebe hadisini ve senedini verilmiştir. Tarih, rical, sire kitaplarında salebe kıssası nasıl geçmiş, Salebe kimdir ve Salebe kıssasının sıhhati üzerine neler söylenmiş olduğu serdedilmiş. Benim bu babda Taberi’nin tavrı dikkatimi çekti. Taberi’nin metodu olarak; rivayetleri verir ve katıldığı rivayeti belirtir ya da tercihte bulunur ya da kendi değerlendirmesini ifade etmesidir. Her nedense Salebe kıssasına gelince sadece rivayet edip geçmiştir. Bir tercih ve değerlendirmede bulunmamıştır. İbn Esir değerlendirmesinde bu kıssa doğru değildir ve hicri 3. yılda ölen birinin 9. yıldaki bir olayın kahramanı olması mümkün değildir hükmüne varmıştır.
Hadis kitaplarında ise Salebe kıssası bazı hadisçiler peygamberin gelecekten heber verme mucizesi olarak değerlendirmiştir. Halimi ise pişman olan Salebe’yi peygamberin affetmemesi kabul edilemez demektedir. Beyhaki ise kıssanın tefsir ehli için meşhur hadistir ama zayıf senetle mevsul olarak rivayet edilmiştir değerlendirmesini yapar.Tefsir kitaplarında da Salebe kıssası müfessirler tarafından değerlendirilmiştir.
Salebe kıssasına sebeb-i nüzüle yeni bir yaklaşım ışığında değerlendirilmesinde;
Bu ilkeler çerçevesinde yapılan değerlendirmelerde sebeb-i nüzül rivayetlerinin nasıl değerlendirilmesi gerektiği açıklığa kavuşmuş olacaktır. Rivayetleri değerlendirme işi tek kişinin yapacağı bir iş değildir. Bu nedenle günümüzün teknolojisini de kullanarak geniş çaplı değerlendirilmelidir.
Saygılarımla…
12912778 / Yüksek Lisans
RUKİYE ÖZTÜRK
Kur’an ve Bağlam
Sa’lebe Kıssası - Esbâb-ı
Nüzule Yeni Bir Yaklaşım
İkinci Kitap
► Rivayetlerin âlimlerin eserlerinde yer alması, her zaman o rivayetin kesinliğini bildirmez.
► İmam Ahmad bin Hanbel’n dediği gibi senedi olmayan rivayete itibar edilmemeli, sahih senetli sağlam rivayetler ise kabül edilmelidir.
► Tefsir kitaplarından doğru olmayan rivayetler çıkarılmalıdır. Böylece Kur’an’ı anlamaya çalışan insanların karışıklıklardan dolayı geri çekilmesinin önüne geçilmiş olunur.
Fikret AKMAN Öğrenci No: 12912768
ESBAB-I NÜZUL’E YENİ BİR YAKLAŞIM IŞIĞINDA SA’LEBE KISSASININ DEĞERLENDİRİLMESİ
İslam kültür tarihinde esbâb-ı nüzul rivayetleri Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması sürecinde izlenen bir yol olmuştur. Ancak bu yolda kullanılan metodun, ilkeleri ile birlikte ortaya konulmadığı bir gerçektir. Usul açısından vaki olan bu eksiklik, esbab-ı nüzul rivayetleri, genel olarak da tefsir rivayetleri üzerinde tereddütlerin zuhuruna sebep olmuştur. İmam Ahmed, “Üç şeyin aslı yoktur; Melahim, Megazi ve Tefsir” demekle bu durumu tespit etmek istemiştir. İmam Ahmed b. Hanbel’in bu ifadesini, senedi olmadan rivayet edilen bir habere itibar edilmemelidir; ama sahih bir sened ve sağlam bir metinle rivayet edilen haber de elbette kabul edilmelidir, şeklinde anlamak daha isabetlidir.
Bu bağlamda Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul’ün değerlendirilmesine yeni bir yaklaşım getiren ilkeleri bir ayet/hadise üzerine odaklayarak bu ilkelerin uygulanabilirliğini göstermeye çalıştık.
Tevbe süresi 75. Ayetine ve sebeb-i nüzul’ü olarak nakledilen Sa’lebe kıssasına, aşağı-da önerilen ilkeler ışığında bakılmış olsaydı Kur’an-ı Kerim’in mana zenginliği anlaşılacaktı. Çünkü Kur’an-ı Kerim’le aydınlanacak hayatımızın zenginliği, onun zengin bir biçimde yorum-lanmasıyla/pratiğe taşınmasıyla mümkündür. Bu ilkeleri maddeler halinde şöyle sıralayabili-riz;
1) İlk olarak bu rivayetleri hadis usulü açısından tenkid edilmeli, zikredildiği üzere ha-disin senedi zayıftır.O halde, tefsir tarihinin en mühim tefsirlerinde böyle bir riva-yet nasıl olmuş da nakledilegelmiştir?
2) Rivayetler tasnif edilmeli: Her bir rivayetin zaman-mekan-şartlara bakarak sınıflandırmak ona göre değerlendirme yapmak .
3) Tarih ilminden faydalanılmalı ve ona göre değerlendirme yapılmalı.
4) Kur’ânı bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmesi.
DERS;TEFSİR RİVAYETLERİNE GÖRE KUR’AN’IN NÜZUL ORTAMI
İslam, doğduğu andan itibaren bizlere
sayısız değerler, kaideler ve olaylar bırakmıştır. Âlimlerimiz bunların hepsini gerek senedle
gerekse senedsiz tevarüs yoluyla bizlere ulaştırmışlardır. Rivayetleri
naklederken; “Kur’anın anlaşılmasında Esbabı Nüzül’ün Rolü” bölümünde
değindiğimiz gibi kendilerine ulaşan ve topladıkları bütün rivayetleri sahih, zayıf
- Merfu, Makdu vb. ayrımı yapmaksızın
yok olma endişesiyle nakletmişlerdir.
Bunlardan biri de vaazlarda çokça örnek
olarak anlatılan ve Sa’lebe Kıssası olarak bilinen kıssasıdır. Bu kıssasının da
hadis ve Tefsir kitaplarında senedli senedsiz değişik versiyonları
mevcuttur. Âlimler Sa’lebenin kim
olduğundan, böyle bir vakıanın olup olmadığına kadar bu konuyu asırlardır Araştırmışlar,
tartışmalar ve her biri kendine göre olumlu veya olumsuz bir sonuca
ulaşmışlardır. Rivayetlere veya olaya olumsuz bakacak olursak itikadi yönden
bunda bir sakınca olmadığı anlaşılacaktır.
Çünkü âlimlerimiz terğip ve terhib konunlarında zayıf vb. hadislerle
amel edileceğine değinmişler ve benzeri hadisleride bu alanda halkı teşvik
etmek için kullanmışlardır. Bu rivayeti değerlendirirken rivayetin
kahramanıyla, zamanıyla, tarihiyle ve olayın nasıl cerayan ettiği
ile münhasır kalınmadan bundan çıkartılacak ders ve ibretlere değinilmelidir. O
da Allah ve Resulünün sözüne tam bir teslimiyet, Allah ve Resulünün her an nasihatle imanı
dinç tutmak için uyardığı dünyanın geçici nimetlerinin fitnesi (İmtihanı) ve
Allahın vermiş olduğu dünya nimetlerinde Allahu Tealanın ve kullarının hakkının
olduğunun bilincinde olma, Sahabenin Allah Rasülünün uygulamasına gösterdikleri
titizlik ve bu uygulamayı devam ettirmeleri.
Kur-anı Kerimi ve Hadisleri anlamak
için belli bir olayla veya sebebi nüzulle yetinilmemeli o günün ve günümüzün,
sosyal, siyasal ve fikri düzeyi baz alınarak Kur-an ve sünnetin çizmiş olduğu
sınırları aşamadan doğru manalara ulaşılmaya çalışılmalıdır.
NAZIM ÇETİN 12912769
Y.LİSANS
Tevbe suresi 75. ayetinin Sa'lebe b.Hatıp hakkında nazil olduğu rivâyet edilmektedir.
Tefsirlerde zikredilen Sa'lebe kıssası hakkında müfessirlerin iki gruba ayrıldığını görmekteyiz .Kıssanın doğru olduğuna kail olanlar ve kıssanın sıhhatine şüphe ile yaklaşanlar vardır.
Bu hadisin senedi zayıftır.Müfessirlerin bu hadisi zikretmalarinin sebebini Zahid-î Kevserî Makalât2ında şöyle açıklamaktadır."Müfessirlerin birçoğunun fayda umarak birçok riv3ayeti kaydettiklerini görürsün.Onlar, Yahudi ve diğerlerinden tevarüs edilen kendi zamanlarının bilgilerini Kur'an-ı Kerim'in haberlerinin bazı yönlerini açıklamak için, bu haberlerin getirdiği problemleri kendilerinden sonra gelecek tenkitçilere bırakarak nakletmişlerdir.Kur'an-ı Kerim'in mücmel bırakılmış manalarının izahında birçok faydaların bulunması ihtimâli sebebiyle bu malûmatın kendilerinden sonra gelecek olanlara ulaşmasını çok arzu etmişlerdir.
Onları böyle düşünmeye, rivâyetleri senedini zikrederek nakletmekle görevlerini yapmış oldukları kanaatine yönelten sebep ne idi?
İbnu's Salâh bu soruya şöyle cevap vermektedir:"Çünkü isnad ilmi tam anlamıyla ve mükemmel bir şekilde hayatlarına girmişti."
Tefsir rivâyetlerini (esbab-ı nüzul rivâyetleri dahil) eserlerinde nakleden müfessirlerimizin birçoğu ilmi yeterliliklerine rağmenzayıf, garîb, münker ve İsrailî birçok hadis zikretmişlerdir.Hatta mevzû hadis naklettikleri vâkidir. O halde âlimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivâyet etmiş olmaları, her zaman orivâyetin "sıhhat"ine delil teşkil etmemelidir.
Burada önemle vurgulanması gereken bir husus da şudur.Müfessirlerin-muhaddislerin kendilerine ulaşan her haberi yazıya aktarmalarından amaçları, toplamaya imkân buldukları her şeyin yok olup gitmesinden endişe etmeleridir.
O halde Kur'an-ı Kerim'in anlaşılması konusunda sebeb-i nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesinde yeni bir usûl takip edilmelidir. Böylece, tefsir kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivâyet temizlenmiş olacak ve Kur'an-ı Kerim'deki bir ayeti anlamak için tefsir kitaplarına bakan kimseler, onlarla karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle meşgul olmaktan kurtulacaklardır.
Esbab-ı nüzul/tefsir rivâyetlerinin bilgisayar teknolojisinin imkânlarında yararlanarak toplanması gerekir. Bu gayeyi gerçekleştirecek malzeme/kültür mirasımız elde mevcuttur.
Sonuç olarak Tevbe Suresi 75. ayeti Sa'lebe kıssası üzerine inmiştir denilmesi doğru bir değerlendirme değildir.Bu kıssada nakledilen olay nüzul ortamında cereyan etmemiş veya etmişse bile ayetin nüzulüne sebep olmamıştır.Bilâhere yasahabîler, ya tebe-i tabiîler veya müfessirler tarafından bu ayetin anlaşılmasında değerlendirilmiştir.
NAZIM ÇETİN 12912769
Y. LİSANS
SA'LEBE KISSASI
Tevbe suresi 75.ayetinde yüce Rabbimiz “ Yine onlardan kimi de Allah’a şöyle ahdetmişlerdi: “Eğer bize lütuf ve kereminden ihsan ederse biz de elbette zekatı veririz ve kesinlikle Salihlerden oluruz.” diye söz vermişlerdi.” buyuruyor.Bu ayetin Sa’leb b. Hatıp hakkında nazil olduğu rivâyet edilir.
Tefsirlerde zikredilen Sa’lebe kıssasını müfessirlerin iki gruba ayrıldığını görmekteyiz.Kıssanın sıhhatine kail olanlar doğrudan doğruya bu hükmü vermemişlerdir.Kıssa hakkında söylenenleri tekrar etmişler ve görüş bildirmişlerdir.Müfessirlerin bir kısmı da Sa’lebe kıssasının sıhhatine şüphe ile bakmışlardır.Taberî,Razi ve Süleyman Ateş bu şekilde düşünenlerdendir.
Bu hadisin senedi zayıftır.Müfessirlerin bu hadisi zikretmelerinin sebebini Zahid-i Kevserî Makalat’ında şöyle açıklamaktadır.” Müfessirlerin birçoğunun fayda umarak birçok rivayeti kaydettiklerini görürsün.Onlar, Yahudi ve diğerlerinden tevarüs edilen kendi zamanlarının bilgilerini, Kur’an-ı Kerim’in haberlerinin bazı yönlerini açıklamak için, bu haberlerin getirdiği problemleri kendilerinden sonra gelecek tenkitçilere bırakarak nakletmişlerdir. Kur’an-ı Kerim’in mücmel bırakılmış bazı manalarının izahında birçok faydaların bulunması ihtimali sebebiyle bu malûmatın kendilerinden sonra gelecek olanlara ulaşmasını çok arzu etmişlerdir.Müslümanlar nazarında bu rivâyetlerin sıhhatine itikad olunan ve iyice incelenmeksizin bütün illetleri ile hüccet olarak alınan birer gerçeklik olmasını amaç edinmemişlerdir.”
Hâfız İbn-i Hacer Lisânu’l-Mîzân adlı eserinde konuya daha da açıklık getirmiştir.”İlk muhaddisler mevzû hadisleri rivâyet etmede senedi zikretmeye çok önem veriyorlar, ona güveniyorlardı.İnanıyorlardı ki, hadisi,senedi ile naklettikleri zaman sorumluluklarından kurtulacaklar ve hadisin durumunu, senedini incelemeye yüklemiş olacaklardı.”
Onları böyle düşünmeye, rivâyetleri senedini zikrederek nakletmekle görevlerini yapmış oldukları kanaatine yönelten sebep ne idi?
İbnu’s Salâh(643/1245) bu soruya şöyle cevap vermektedir: “Çünkü isnad ilmi tam anlamıyla ve mükemmel bir şekilde hayatlarına girmişti.”
Tefsîr rivâyetlerini (esbab-ı nüzûl rivâyetleri dahil ) eserlerinde nakleden müfessirlerimizin birçoğu ilmî yeterliliklerine , salâh ve takvâ ehli oluşlarına rağmen zayıf, garîb, münker ve İsrailî birçok hadis zikretmişlerdir.Hatta mevzû hadis naklettikleri vâkidir.O halde âlimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivâyet etmiş olmaları, her zaman o rivâyetin “sıhhat” ine delil teşkil etmemelidir.
Burada önemle vurgulanması gereken bir husus da şudur.Müfessirlerin-muhaddislerin kendilerine ulaşan her haberi yazıya aktarmalarından amaçları,toplamaya imkân buldukları her şeyin yok olup gitmesinden endişe etmeleridir.
O halde Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması konusunda esbab-ı nüzûl rivâyetlerinin değerlendirilmesinde yeni bir usûl takip edilmelidir.Böylece , tefsir kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivâyet temizlenmiş olacak ve Kur’an-ı Kerim’deki bir ayeti anlamak için tefsir kitaplarına bakan kimseler, onlarla karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle meşgul olmaktan kurtulacaklardır.
Esbab-ı nüzûl/tefsir rivâyetlerinin bilgisayar teknolojisinin imkânlarından yararlanarak toplanması gerekir.Bu gayeyi gerçekleştirecek malzeme/kültür mirasımız elde mevcuttur.
Sonuç olarak Tevbe Suresi 75. Ayeti Sa’lebe kıssası üzerine inmiştir denilmesi doğru bir değerlendirme değildir.Bu kıssada nakledilen olay nüzul ortamında cereyan etmemiş veya etmişse bile ayetin nüzûlüne sebep olmamıştır. Bilâhere ya sahabîler, ya tebe-i tabiîler veya müfessirler tarafından bu ayetin anlaşılmasında değerlendirilmiştir.
a.İlk olarak Sa'lebe kıssası rivayetleri hadis usulu açısından tenkid edilmelidir.Zikredildiği üzere bu hadisin senedi zayırtır.O halde,tefsir tarihinin en mühim tefsirlerinde böyle bir rivayet nasıl olmuş da nakledilebilmiştir? Bunun sebebini Zahid Kevseri'nin el-Makalat'ında,müfessirler hakkındaki şu sözlerinde bulmak mümkündür:Müfessilerin bir çoğunun fayda umarak bir çok rivayeti kaydettiklerini ğörürsün.Onlar ,Yahudi ve diğerlerinden tevarüs edilen kendi zamanlarının bilgilerini ,Kuran-ı Kerim'in haberlerinin bazı yönlerini açıllamak için ,bu haberlerin getirdiği problemleri kendilerinden sonra ğelecek tenkidçiler bırakarak nakletmişlerdir.Kuran-ı Kerim'in mücmel bırakılmış bazı manalarının izahında bir çok faydaların bulunması ihtimali sebebiyle bu malumatın kendilerinden sonra gelecek olanlara ulaşmasını çok arzu etmişlerdir.Müslümanlar nazarında bu rivayetlerin sıhhatine itikat olunan ve iyice incelenmeksizin bütün illetleri ile hüccet olarak alınan birer ğerçeklik olmasını amaçedinmemişlerdir.Sa'lebe kıssasını tefsirinde zikredn iki müfessirin yaklaşımını bu anlatılanlar çerçevesinde ele aldığımızda şu değerlendirmeleri yapmak mümkündür:Kurtubi el-Cami li -Ahkami-l Kuran'da Sa'lebe kıssasını naklettiklerden sonra ve' huve meşhurun -Meşhur olan budur'ibaresini kullanmıştır.Burada 'meşhur' kelimesi bir hadis istılahı olarak kullanılmamıştır.Meşhur denmekle ,kıssacıların ve nakilci müfessirlerin arasında meşhur ve maruf olduğu kastedilmiştir.İbn-i Kesir Tefsir'inde ,rivayet ettiği haberlerin illetlerini açıklayan ,senedin zikriyle yetinmeyip haklarında cerh ve ta'n olan ravileri araştıran bir metod izlemiştir.Böyle sağlam bir yöntem edinmiş olmasına rağmen İbn-i Kesir'in bu yöntemin -nadir de olsa-dışına çıktığı ğörülmektedir.Sa'lebe kıssası buna bir örnektir.
Yüksek Lisans
Emrah MERAL
12912714
SALEBE KISSASI
Birçok müfessir, ilimde mütebahhir olmalarına, salah ve ehli takva
olmalarına rağmen tefsirlerinde zayıf, garip, münker ve israilî nice haber
zikretmişlerdir. Dolayısıyla âlimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde
rivayet etmiş olmaları, o haberin alelitlak doğruluğuna delil teşkil
etmemelidir. Ahmet b Hanbel'in ,
"üç şeyin aslı yoktur : melahi, megazi ve tefsir" demekle bu duruma
işaret etmek istemiştir.
Bu konuda önemle vurgulanması
gereken bir konuda şudur: Müfessirlerin kendilerine ulaşan her haberi
kitaplarına aktarmalarında ki amaçları, toplamaya imkân buldukları her şeyin
yok olup gitmesinden tedirgin olmalarıdır. Bu âlimler kendilerinden sonra
gelenleri bu haberleri kabul etmekle yükümlü de tutmamışlardır. Onlar rivayetin
senedini zikretmekle mesuliyetten kurtulacaklarını ümit etmişlerdir.
Tevbe suresinin 75. Ayeti hakkında sebeb-i nüzül olarak Sa’lebe bin
Hatıb’ın başından geçenler anlatılmaktadır. Hâlbuki bu hadise, ayetin
anlaşılmasına yönelik yorumları sınırları içerisine haps etmiştir. Bu sebeple
müfessirlerin bu konudaki yorumları birbirlerine zıt olmuş Kur’an’ın yorum
zenginliğini kısıtlamıştır. Yeni bir yaklaşımla kıssanın sebebi nüzul ilmi
açısından değerlendirilmesi siyak-sibak çerçevesi içerisinde yapılmış olsaydı
bu tefrikaya düşülmeyecekti. Sa’lebe kıssasını tefsirlerinde naklederek bu
ayetleri yorumlayan birçok müfessir siyak-sibakı ihmal etmişler ve yanlış
anlamalara düşmüşlerdir. Hâlbuki ayetin siyak-sibakı münafıklardan
bahsetmektedir. Dolayısıyla surenin 75’inci ayetine bu bağlamda bir yaklaşımla:
Allah’a ahdini bozan,
Vadinin hilafına hareket eden,
Bu eylemlerin sonunda da kalplerine nifakın yerleştiği insan
karakterlerinden bahsedildiği görülecektir. Asıl anlatılmak istenen hususi bir
şahsın kınanması değil, daha genel bir karakterin sıfatlarını sayarak müminleri
bunlardan sakınmaya çağırmaktır.
Sa’lebe Kıssası esbab-ı nüzul rivayetleri ve rivayet değerlendirmeleri
olarak tasnif edilmez ise nüzul ortamında cereyan etmemiş bir hadise veya etse
bile nüzule sebep olmamış bir hadise o döneme mal edilebilmektedir. Sahabenin,
tabiûnun kendi re’y ve içtihatları ile yaptıkları bir sebebi nüzul değerlendirmesi,
nüzul asrında olmuş gibi kabul edilmektedir.
Sa’lebe kıssası rivayet kalıplarının da gösterdiği ikinci tür esbab-ı nüzul
rivayetlerindendir. Yani bu olay nüzul ortamında cereyan etmemiştir veya
etmişse bile ayetin nüzulüne sebep olmamıştır.
Ayeti kerimeyi zikredilen esbab-ı nüzul rivayeti ve tefsirdeki diğer
rivayetler ile anlamaya çalışmak Kur'an'ın yorum zenginliğini daraltır. Her
ayetle bir nüzul sebebi aramak, yada sınırlamak, yorum zenginliğini engellemiş
olur.
Abdullah ARSLAN-12912771-Yüksek Lisans-Salebe Kıssası
Sa’lebe kıssası birçok müfessir tarafından Tevbe suresi 75. ayetinin sebebi nüzulu olarak anlatılmıştır.
Sire, rical ve tarih kitaplarında 9.yılda vuku bulan bir olay olarak zikredilmektedir, halbuki Sa’lebe’nin hicri 3. yılda öldüğü rivayetleri vardır.
Her ne kadar hadis ve tefsir kitaplarında yer almışsa da metin bakımından tenkide tabi tutulmuş ve tartışılmıştır.
Yapılan incelemelerde sened bakımından da çok sağlam olmadığı anlaşılmıştır.
Ayrıca Kuranın genel mefhumu ve tarihsellik bakımından da değerlendirildiğinde Sa’lebe hadisi hakkında ki kanaatler sahih olmayacağı yönündedir.
Senedini ve metninin bazı kitaplarda ve rivayetlerde –hadis metodolojisine göre- sahih gibi görünmesi, Tevbe süresi 75. ayetini anlamaya çalışanların fehmini daraltmış ve daha farklı yorumları engellemiştir.
Hacı Turan
DEMİRCİOĞLU-12912775-Yüksek Lisans-
SA’LEBE KISSSASI
Esbabı nüzul Kuran anlamak için önnemli kaynaktır. Kuranı Kerim bizlere birçok olayları anlatır. Bu olaylardan bazıları yorum üzerine bina edilmiştir ki, buna örnek Sa’lebe kıssasıdır. Âlimlerimiz Sa’lebe’nin kim olduğundan, böyle bir vakıanın olup olmadığını araştırmışlar ve birçoğu zayıf görmüşlerdir. İtikadi konuyu ilgilendirmediği için halkı teşvik babından zayıf hadislerle amel edilir ilkesiyle reddetmemişlerdir. Bu gibi olaylardan ibret alma yoluna gitmişlerdir.
Tevbe süresinin 75. Ayeti Sa’lebe kıssası üzerine inmesi gibi anlayışımızın zayıf temeller üzerine oturuşu Ahmet b. Hanbel’in şu veciz sözü ilde anlamını bulmaktadır. ‘’ Üç şeyin aslı yoktur: Melahi, meğazi ve tefsir.’’ Erken dönem kaynaklara baktığımızda lehte çok uydurma rivayetlere şahit oluruz. Bu sebeple senedi sahih olmayan rivayetlere itibar edilmemelidir.
Ramazan Koç-12912727
Tevbe suresinin 75. Ayeti hakkında sebeb-i nüzül olarak Sa’lebe bin Hatıb’ın başından geçenler anlatılmaktadır.Müfessirlerin büyük çoğunluğu kıssanın sıhhatinden şüphe duymuşlardir.müfessirlerin bir kısmı gerekçe olarak tarihsel argümanları ileri sürmüşler ve bazıları hadisin munker'ul hadis olduğunu söylemişlerdir.Diğerleri ise senedinin zayıf olduğunu beyan etmişlerdir.sonuç olarak bu ayetin sebeb-i nüzulü olarak zikredilen bu kıssanın sıhhati konusunda cereyan eden tartişmalar kur'an ın yorum zenginliğinin daraltılması sonucunu doğurmuştur.tefsir kitaplarında bu tür doğru olmayan rivayetlerin mevcudiyeti ilk dönem alimlerimizin rivayetin sıhhatine bakmaksızın varid olan her rivayeti kayda alarak sonraki nesillere ulaştırma çabasından kaynaklanmaktadır.bunun bir sebebi de o dönem müfessirlerinin hadis ilminde, kur'an ilimlerin olduğu kadar mütehassıs olmamalarıdır. Geçmiş müfessirlerimizin cühdünü takdir ederek diyebiliriz ki güvenilir olmayan raviler ve hazfedilmiş rivayetler alinmamalidir.Tarihsellik faktörü dikkate alınmalıdır.kur'anî bütünlük ve siyak-sibak açısı gözardı edilmemelidir.Her ayette bir nüzul sebebi aranmamalıdır.sonuçta Tefsir kitaplarında doğru olmayan rivayetler yer almayacak ve kur'an'ı anlamaya çalışan insanların bu tür karışıklıklarla karşılaşmasının önüne geçilmiş olunacaktır.
Yahya Özdil-Yüksek Lisans
Sa’lebe, Hz. Peygamber’in huzuruna
gelmiş:
-“Ya Rasulallah,Allah’a dua
et de bana çok mal versin” demiş.Hz.Peygamber de:
-Ya sa’lebe,hakkını eda
ettiğin az,takat getirmeyeceğin çoktan
hayırlıdır.”diyerek cevap vermiş.sa’lebe ısrar edince Hz. Peygamber dua etmiş.
Allah da ona vermiş.
Hz. Peygamber zekat
görevlilerini sa’lebeye göndermiş.
Sa’lebe :“Bu cizyeler ne? Bu
cizyenin kardeşi,hele siz gidin de düşüneyim.”demiş.Hz. peygamber iki kere vay
sa’lebeye buyurmuş.
Burda üç hususa dikkat
çekilmektedir.
1) Sire, Rical ve Tarih
kitaplarında; Sa’lebe’nin vasıfları ve kıssanın sıhhat derecesi üzerine
farklı görüşler ortaya koyanlar, 2) Hadis kitaplarında; Senedinin zayıflığından
bahseden rivayetler veya sadece rivayet edip başka bir yorum yapmayanlar,
3) Tefsir kitaplarında; kıssanın sıhhatine kail olanlar ve şüphe ile
bakıp kabul etmeyenler olmuştur.
Şimdi Sa’lebe kıssasını bu bağlamda ele alacak
olursak.
1-İlk olarak sa’lebe kıssası
rivayetleri hadis usulu açısından tenkit edilmelidir.Zikredildiği üzere bu
hadisin senedi zayıftır.O halde,tefsir tarihinin en mühim tefsirlerinde böyle
bir rivayet nasıl olmuş da nakledilegelmiştir?
2-Rivayetler tasnif edilmelidir.
a-Esbâb-ı nüzul rivayetleri
b-Tefsir için olan esbâb-ı nüzul
değerlendirmeleri
3-Tarih ilminden faydalanılmalıdır.
Taberî,sa’lebe kıssasını,tarih’inde,dokuncu
hicri yıl hadiseleri arasında ve “zekat’ın farz kılındığı sene,sa’lebe hakkında
nazil olmuştur.”diyerek nakletmektedir.[1]
4-Kur’an-ı bütünlük ve siyak-sibak
bağlamında şöyle değerlendirilmelidir.
a.Allah teâlâ’ya ahd edip de ahdini
bozan
b.Vaadinin hilafına hareket eden
c.Bu eyleminin sonucunda kalblerine
nifâkın yerleştiği kişiler(insanlar) karakterize edilmektedir.
II. KİTAP
SA’LEBE KISSASI
MUSTAFA
MURAT BATMAN
12912713
·
Bir önceki kitapta da bahsedildiği
üzere esbab-ı nüzul, Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında çok büyük bir araçtır.
Ancak bu ilim bize aktarılırken bazı problemleri de beraberinde getirmiştir. Bu
rivayetlerin günümüze kadar hala tasnif edilmemiş olması da nüzulün teahhürü,
ayetin umumiliği-hususiliği, sıygaların farklılıklarının gözetilmemesi, hadis
rivayetlerinin sahih mi, zayıf mı, garib mi, mevzu mu olduklarına ehemmiyet
verilmemesi bu sorunlardan bazılarıdır. Ayrıca aynı konuda birbiri ile hiçbir
şekilde uyuşmayan, telifi mümkün olmayan ve sıhhat dereceleri eşit bulunan
birçok rivayet de bu ilimle birlikte kitaplarımıza dâhil edilmiştir. Bütün bu
problemler bu ilimden elde ettiğimiz faydayı bariz bir şekilde azaltmaktadır.
·
Bu yüzden ilk olarak hadis rivayetleri
sened ve metin tenkidine tutulmalı, yalnızca müsned-merfu rivayetler esbab-ı
nüzul rivayetleri olarak tasnif edilmelidir. Bunun haricindeki rivayetler de bu
vesile ile ayrı bir yerde biriktirilmeli ve tefsir amaçlı esbab-ı nüzul
rivayetleri olarak tasnife tabi tutulmalıdır.
·
Bu kitapta örnek olarak verilen ve hemen
hemen tüm tefsirlerde bulunan bir kıssa konunun ehemmiyetini daha açık ifade
edecektir. Sa’lebe kıssası olarak bilinen bu rivayet incelendiğinde sîre, rical
ve tarih kitaplarında mezkûr zat hakkında çelişkili rivayetlere
rastlanmaktadır. Örneğin Belazuri’nin bir rivayetine göre Sa’lebe Uhud
Harbi’nden kaçmış, bir diğer rivayetine göre ise Uhud’da öldürülen Ensar’dan
bir zattır.[1] Yine sîre, rical ve tarih kitaplarında
Sa’lebe kıssası hususunda 3 ayrı görüş beyan edilmiştir.
1- Bu
rivayet kimine göre sıhhat açısından sorunsuz kabul edilmiştir,
2-
Kimine göre
olay gerçektir ancak şahıs farklıdır,
3-
Kimine göre de
rivayet şüphelidir.
·
Hadis kitaplarında da bu rivayet,
genellikle zayıf ve meşhur olan bir rivayet olarak değerlendirilmiştir. Tefsir
kitaplarında bu rivayet incelendiğinde, Sa’lebe rivayetinin ya Taberi’den
alıntı yoluyla ya da muhtelif tarikler zikredilerek tefsir kitaplarına dâhil
edilmiş olduğu görülür. Müfessirler arasında da rivayetin kabul edilip
edilmemesi farklılık arz eder. İbnu’l-Arabî, İbnu’l-Cevzi, Uceyli gibi kimi
müfessirlerce bu rivayet sıhhati haiz bir rivayettir. Taberi, Razi gibi kimi
müfessirler de rivayetin sıhhatine şüphe ile bakmışlardır.
·
Bu rivayetin hadis âlimleri tarafından
genelde zayıf olarak nitelendirildiğini bildirmiştik. Rivayetteki ihtilaf 2
şeyden kaynaklı olabilir:
1- Her
ayete bir sebebi nüzul aranmasından kaynaklı zayıf, mevzu, İsrailiyyat kaynaklı
birçok haber de sebeb-i nüzul rivayetleri içine dâhil edilmiş olabilir.
2-
Rivayetler
sıygalarına, senedlerine dikkat edilerek tasnif edilmezse nüzul asrında değil
de farklı bir zamanda ortaya çıkmış bir olay tefsir amaçlı nakledilmiş
olabilir.
Devlet cebri ile zekât alınabilecekken böyle bir icbarda
bulunulmaması, bu rivayetin tarihi kaynaklar ile de tenakuz içerdiğini
göstermektedir.
·
Kur’an şahısların ebedileştirilmesinden
ziyade o şahsın kınanan veya hoşa giden özelliklerinin umuma şamil olmasını ister.
Bu, Sa’lebe kıssası anlaşılırken gözden kaçırılmaması gereken bir husus
olmalıdır.
[1] Belazurî, Ensâbu’l-Eşrâf, (tah. M.Hamidullah), Ma’hedü’l-Mahtûtât, Dâru’l-Maarif, Mısır, 1959, I. Kısım s. 236 ve 330, Serinsu, age, s. 275’den naklen.
B. ESBÂB-I
NÜZÛL KONUSUNA YENİ BİR YAKLAŞIM VE SA’LEBE KISSASININ BU YAKLAŞIM ÇERÇEVESİNDE
DEĞERLENDİRİLMESİ
B.1. Esbâb-I
Nüzûl Konusuna Yeni Bir Yaklaşım
B.1.1. Rivayetlerin
Değerlendirilmesi
BİRİNCİ AŞAMA : İLKELERİN TESPİTİ
1- GENEL
İLKELER
A- Esbâb-ı Nüzul rivayetlerinin tamamını
ihata etmek mümkün değildir
B- Esbâb-ı Nüzul’ü bilmeksizin Kur’an’ı anlamak
mümkündür.
2- ÖZEL İLKELER
A- Esbâb-ı Nüzul bilmenin muktezay-ı hali bilmek gibi olduğu hallerde.
B- Esbâb-ı Nüzul bilmemenin Kur’an’ın zahir nasslarını mücmel nasslar
konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu hallerde.
C- Kur’an’ın anlaşılmasında esbâb-ı nüzul’e olan ihtiyacı yine Kur’an
belirlemelidir.
İKİNCİ AŞAMA : RİVAYETLERİN TENKİDİ
1- RİVAYETLERİN TOPLANMASI
3- HADİS USULÜ KRİTERLERİNDEN YARARLANILARAK TAM TESPİT
2- RİVATLER İÇERİSİNDE ZAYIF VEYA UYDURMA (RİVAYET) OLABİLECEĞİ KONUSUNDA
FARKINDALIK
ÜÇÜNCÜ AŞAMA : RİVAYETLERİN TASNİFİ
1- Esbâb-ı Nüzul Rivayetleri (özellikler)
A- Ayetlerin gerçek nüzul sebebi olan kıssalar/hadiseler
B- Sened ve metin bakımından sıhhat şartlarını taşıyan musned-merfu
hadisler
C- Sebep ifade etmede nass olan sîğalar
2- Tefsir İçin Olan Esbâb-ı Nüzul Rivayetleri (kategorik
ayrım)
A- Hz. Peygamber (as)’ın sebeb-i nüzul değerlendirmesi
B- Sahabe ve tabiunun sebeb-i nüzul değerlendirmesi
C- Müfessirlerin sebeb-i nüzul değerlendirmesi
B.1.2. Kur’an-ı Kerim’in Bütünlüğünün Dikkate Alınması
KUR’AN-I KERİM.....................(vahiy).....................................HZ.
PEYGAMBER
HZ. PEYGAMBER.......................(ileti)........................................................SAHABE
SAHABE...............................(öğretim/aktarım)..............................................
İNSAN
İNSAN.............................(kaynağa dönüş/başvuru)..................
KUR’AN-I KERİM
B.1.3. Siyak-Sibak
(Bağlam/Kontekst)’ın Göz Önünde Bulundurulması
KUR’AN’DA BAĞLAM/KONTEKST
A- METİNSEL BAĞLAM
Kur’an metninin iç dokusunun incelenmesi
B- TARİHSEL BAĞLAM
Tarihsel yapı/nüzul ortamının incelenmesi
B.2. Sa’lebe
Kıssasının Değerlendirilmesi
Tevbe suresi 75. Ayeti anlama çabasında “doğru”yu bulma maksadıyla
nakledilen Sa’lebe kıssasının yeniden değerlendirilmesi :
1- İlk olarak Sa’lebe kıssası rivayetleri hadis usulü açısından tenkid
edilmelidir.
2- Rivayetler tasnif edilmelidir. (Sa’lebe kıssası rivayet kalıplarının da
gösterdiği üzere tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri arasında yer alır.)
3- Tarih ilminden faydalanılmalıdır.
4- Kur’anî bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
HAMDULLAH KAYA Öğrenci No: 12912772
ESBAB-I NÜZUL’E YENİ BİR BAKIŞ VE BU BAĞLAMDA SA’LEBE KISSASININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Esbâb-ı nüzul rivayetleri Kur’an-ı Kerim Ayetlerin anlamlarının eksiksiz anlaşılmasında izlenen en önemli yollardan biri olmuştur. Ama bu bağlama kullanılan metodun, ilkeleri ile birlikte tam bir şekilde ortaya konulduğunu söylemek pek mümkün görünmemektedir. Usul açısından vaki olan bu eksiklik, esbab-ı nüzul rivayetleri, genel olarak da tefsir rivayetleri üzerinde tereddütlerin meydana gelmesine sebebiyitvermiştir. Sa’lebe kıssasında da bu eksiklikler çarpıcı bir şekilde gözükmektedir.
Sa’lebe kıssası tefsirciler arasında meşhur bir hadisedir. Genelde tevbe suresinin 75.ayetinin sebeb-i nuzulu olarak bu hadise zikredilmektedir ama bu hadisenin sıhhatı tefsirciler tarafından pek araştırılmadığı gözükmektedir ama Beyhaki gibi bazı müfessirler hadisin senedinin zayıflığına işaret etmişlerdir. Beyhakî şu değerlendirmeyi yapar: “Bu, tefsir ehli arasında meşhur bir hadistir. Zayıf senedlerle mevsul olarak rivayet edilmiştir” .
SA’LEBE KISSASININ DEĞERLENDİRİLMESİ
1-İlken hadis usulü açısından sa’lebe hadisi rivayet açısından tenkid edilmelidir. zira bu hadisin senedi zayıftır. İmam Buharî bu kıssanın bir tarikini rivayet eden Ebû Umâme hadisinin senedindeki Ali b.Yezid hakkında munkeru’l-Hadîs”demiştir.
2- Rivayetler tasnif edilmelidir her bir rivayetin zama-mekan-şartlarına bakarak sınıflandırmak,ona göre değerlendirme yapmak gerekmektedir.
3) Tarih ilminden yararlanılmalı ve ona göre değerlendirme yapılmalıdır.
4) Kur’ân’i bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
Öyleyse Kur’ân’ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin değerlendirilmesinde bu metodlar takip edilmeli ve tefsir kitaplarındaki pek çok zayıf hatta aslı olmayan rivayetler çıkartılarak tefsir ilmi israiliyyattan temizlenilmelidir.
T.C.
ANKARA ÜNIVERSITESI
İLAHİYAT FAKÜLTESİ
TEFSİR ANABİLİM DALI
Tefsir/Hadis/Fıkıh Usulü ilimlerinin bütünlüğü
Ödev
DANIŞMAN
Prof. Dr.Ahmet Nedim Serinsu
HAZIRLAYAN
Murat Kayalık
ANKARA-2012
Muhsin Demirci: Tefsir Usulü
Murat Kayalık
12912718
(21) Tefsir:
(( فسر Bir şeyi açıklamak, ortaya çıkarmak, üzeri örtülü bir
şeyi açmak, aydınlatmak.
(
( سفرKapalı bir şeyi açmak, aydınlatmak, ortaya çıkarmak.
Müşkil
olan lafızdan murad edilen şeyi keşfetmektir.
Usul:
(اصل )Temel, esas, dayanak, kök, kaide, delil.
Hükmü tek başına sabit olup, başkasının kendi
üzerine bina edildiği şey.
Herhangi bir ilim dalıyla alakalı bilgilerin sistemli bir
şekilde yerleştirilmesin-de kullanılan belli esas ve metotlar.
(24) Kaynaklar:
1- Haris el-Muhasibi (ö. 243/ 857) “el-‘Akl ve Fehmu’l-Kur’an”.
2- el-Hufi (ö.
430/1038) “el-Burhan fi ‘ulumi’l-Kur’an”.
3- Ibnu’l-Cevzi (ö. 597/1200)
“Fünunu’l-efnan”.
4- et-Tufi (ö.
716/1316) “el-Iksir fi kavaidi’t-tefsir”.
5- ıbn Teymiyye (ö. 728/1327) “Mukaddime fi usuli’t-tefsir”.
6- ez-Zerkeşi (ö. 794/1392) “el-Burhan fi ‘ulumi’l-Kur’an”.
7- el-Kafiyeci (ö. 879/1478)
“et-Teysir fi kavaidi ‘ilmi’t-tefsir”.
8- es-Suyuti (ö.
911/1505) “el-İtkan fi ‘ulumi’l-Kur’an”.
9- ed-Dihlevi (ö.1176/1764) “el-Fevzu’l-kebir fi
usuli’t-tefsir”.
(30) Tefsir mukaddimeleri:
1- et-Taberi (ö. 310/ 922) “Camiu’l-beyan ‘an te’vili’l-Kur’an”.
2- ar-Rağib el-Isfehani (ö. 502/1108) “Mukaddimetu’t-tefsir”.
3- Ibn Atiyye (ö.
543/1148) “Mukaddime”.
4- el-Kurtubi (ö.
671/1272) “el-Cami’ li ahkami’l-Kur’an”.
5- en-Neysaburi (ö. 727/1326) “Ğaraibu’l-Kur’an ve
rağaibu’l-furkan”.
6- Ibn Cüzey el-Kelbi (ö. 741/1340) “Kitabu’t-teshil”.
7- ebu Hayyan (ö. 745/1344) “el-Bahru’l-muhit”.
8- ebu’s-Sena (ö. 749/1348) “Envaru’l-hakaiki’r-Rabbaniyye”.
9- Ibn Kesir (ö. 774/1372) “Tefsiru’l-Kur’ani’l-azim”.
10- el-Alusi (ö.1270/1853)
“Ruhu’l-me’ani”.
11- el-Kasimi (ö.1332/1914)
“Mehasinu’t-te’vil”.
(36) Tali kaynaklar:
1- ez-Zerkani (ö.1367/1948)
“Menahilu’l-‘irfan fi ‘ulumi’l-Kur’an”.
2- ez-Zehebi (ö.1399/1978)
“et-Tefsir ve’l-müfessirun”.
3- Subhi es-Salih (ö.1399/1978)
“Mebahis fi ‘ulumi’l-Kur’an”.
4- Mennau’l-Kattan (ö. - /
- ) “Mebahis fi
‘ulumi’l-Kur’an”.
5- Ebu Şuhbe (ö. - / - )
“el-Medhal li diraseti’l-Kur’ani’l-kerim”.
6- es-Sabuni (ö. - / - )
“et-Tibyan fi ‘ulumi’l-Kur’an”.
7- Bursalı Mehmet Tahir Efendi; “Delilu’t-tefasir”.
8- Bergamalı Cevdet Bey; “Tefsir
Tarihi”.
9- İsmail Hakkı İzmirli; “Tarih-i
Kur’an”.
10- Ömer Rıza Doğrul; “Kur’an
nedir?”.
11- Ömer Nasuhi Bilmen; “Büyük
Tefsir Tarihi”.
12- Osman Keskioğlu; “Kur’an
Tarihi”.
13- Muhammed Hamidullah; “Kur’an
Tarihi”.
14- İsmail Cerrahoğlu; “Tefsir
usulü”.
15- Mehmet Sofuoğlu; “Tefsire
giriş”.
16- Ali Turgut; “Tefsir
usulü ve Kaynakları”.
17- Abdurrahman Çetin; “Kur’an
İlimleri ve Kur’an-ı Kerim Tarihi”.
18- Suat Yıldırım; “Kur’an-ı
Kerim ve Kur’an İlimlerine giriş”.
19- Mehmet Soysaldı; “Nüzulünden
günümüze Kur’an ilimleri ve tarihi”
20- Ömer Dumlu; “Kur’an
tefsirinde yöntem”.
21- Muhsin Demirci; “Kur’an
Tarihi”
22- İgnaz Goldziher; “Die
Richuntgen der İslamichen Koranauslegung.
23- Rudi Peret; “Kur’an
üzerine makaleler”.
24- T.Nöldeke-F.Schwally; “Kur’an
Tarihi”.
25- Jacques Jomier; “The Bible
and the Koran”.
26- Arthur Jeffery; “The
Foreıgn Vocabulary of the Quran”.
27- H.Hirschfeld; “New
Researches into the Composition and Exegesis of the Quran”.
28- Wansbrough; “Qoranic
Studies: Sources and Methods of Scriptural İnterpretation”.
(66) Kur’an lafzı:
1- Eş-Şafii, kökü yoktur özel bir isimdir. (Tevrat ve İncil gibi)
2- (( قرينة – قرائن = delil, burhan.
3- El-Eşari, (قرن fiili ) = bir şeyi diğerine yaklaştırmak ve bitiştirmek.
4- Katade, ( القرء fiili ) = toplamak. (فعلان vezninde )
5- El-Lihyani, (قراء fiili ) = okudu. ( İsm-i meful’e nakledilmiş )
6- ( قراء fiili ) = dışarı çıkarıp
attı.
7- Ez-Zerkeşi, ( ( القرء = hayız kanının rahimden çıkması?
(69) Terim manası:
“Hz.Peygamber’e (sav) vahiy yoluyla indirilip, Mushaflara
yazılan, tevatüren nakledilen ve okunmasıyla ibadet edilen muciz bir kelam”.
(143) ‘Ulumu’l-Kur’an: Kur’an
ilimleri, İlim: -bilmek ve
anlamak.
-meseleleri
delilleriyle idrak etmek.
(144) ez-Zerkeşi:
Kur’an ilimleri 47. es-Suyuti:
+ astronomi, geometri, tıp ve benzeri ilimler. Ebu Bekr
b. el-‘Arabi: “Kur’an’da yer alan her kelimenin zahir, batın, had (helal-haram)
ve matla’ (va’d-va’id) olarak dört anlamı vardır"
(147) Kur’an’ın
lafzıyla ilgili ilimler:
*Üslubu’l-Kur’an:
“Kur’an’ın
muhataplara, kendine özgü bir anlatım biçimiyle hitap etmesidir”.
(-
Kur’an’ın ses nizamındaki ahenk, -
Lafız ve mana dengesi, -
Aynı anda farklı seviyelere hitap etmesi, -
Beyan tarzının çeşitliliği.)
*Mübhematu’l-Kur’an: “İnsan,
melek ve cin gibi varlıkların yahutta bir topluluk veya kabilenin, Kur’an’da
açıkça değil de ism-i işaretler, ism-i mevsuller, zamirler, cins isimleri,
belirsiz zaman zarfları ve belirsiz mekan isimleriyle zikredilmesidir”.
(- İfade zenginliği sağlamak, -
Kendisinden söz edilen şahsı yüceltmek, -
Hoşa gitmeyen bir vasıfla muhatabı tahkir etmek, -
Fail meşhur olduğu için açıklama cihetine gitmemek, - Mübhemin
belirginleştirilmesinde herhangi bir faydanın söz konusu olmaması.)
*Garibu’l-Kur’an: “Az
kullanılması sebebiyle manası sözlüklere başvurulmadan bilinemeyen kelimeler”.
(- Arap şiiri, (Ibn ‘Abbas) -
Rumca/Süryanice/Berberice.)
*Vücuh ve Nezair: “Vucüh:
Bir kelimenin Kur’an’da farklı anlamlarda kullanılmasıdır.
(el-Elfazu’l-müştereke) Nezair: Kur’an’daki farklı kelimelerin aynı anlamı
ifade etmesidir”. (el-Elfazu’l-mutevatıe)
(- الهدى = Din, İman, Hz. Peygamber (sav), Kur’an,
Sünnet, -
Azab =جهنم ,نار ,حطمة ,جحيم - - Yani: Vücuh manalarda,
Nezair ise lafızlarda söz konusudur.
*Aksamu’l-Kur’an: “Kur’an-ı
Kerim’deki yeminler”.
(- İslamiyetten önceki Arapların sosyal hayatlarında
yeminin çok büyük bir rolü vardı. (Kasame yemini mesela) -
Tekit maksadına yönelik. (hakikatin vurgulanması!) - Üzerine yemin
edilen varlığın kıymetini ve önemini göstermek, kadrinin yüceliğini ortaya
koymak.)
(167) Kur’an’ın anlamıyla ilgili
ilimler:
*Müteşabihu’l-Kur’an: “Manaları
bilinemeyen veya herhangi bir sebepten dolayı anlamlarında kapalılık bulunan ya
da birden çok manya ihtimali olup, bu manalardan birisini tercihde zorluk söz
konusu olan ayet/kelime/harfler”.
(- Bilinemezlik, -
Kapalılık, -
Farklı anlamlara müsait.)
1- Mutlak, (Ruh/Sur/Dabbetu’l-Arz)
2- İzafi,
3- Lafzi, (Garib/Müşterek)
4- Manevi,
-
Ğayb imtihan vesilesidir.
-
İnsana acizliğini ve cehaletini gösterir ve
Allah’ın kudret ve ilminin yüceliğini idrak ettirir.
-
Bütün ayetler muhkem olsaydı tek bir görüş
olurdu, mezhepler oluşmazdı.
-
Kur’an’ı ezberlemek ve muhafaza etmek
kolaylaşmıştır.
-
Ayetleri anlamada meşakkat var, bu da daha
fazla sevap demektir.
-
Akli delillere başvurmaya mecbur kalındı,
zihni faaliyetler durdurmamıştır.
-
Alimin cahile olan üstünlüğü muhafaza
edilmiştir, herkesin ilmi aynı olurdu böylece hiç bir fark olmazdı.
*Huruf-ı Mukatta: “Kur’an’daki
bazı surelerin başlarında yer alan harfler”.
1- Kufelilere göre: bazıları ayet bazıları değil.
2- Basralılara göre: hiçbiri ayet değil.
Selef: Kur’an’ın sırlarındandır ve manaları insanlardan
gizlenmiştir. Kur’an’ın özüdür.
Halef: Allah’ın isim ve sıfatlarından bir kısmına işaret
etmektedir.
-
Allah (c.c.) bu harflere yemin ederek söze
başlar.
-
Başında bulundukları surelerin isimleridir.
-
İnanmayanların dikkatini çekmek.
*İ’cazu’l-Kur’an: “Kur’an’ın,
bütün insanları kendi benzerini getirmekten aciz bırakması”.
(- Beşerüstü bir kitap oluşu, -
Muhaliflere meydan okuması, -
Benzerinin getirilememesi.)
(198) İ’caz yönleri:
1- Nazım ve telif,
2- Ğaybi haberler içermesi,
3- Beşeriyetin ihtiyacını karşılaması,
4- Fenni mucizelere işaret etmesi,
5- Hz.Peygamber (sav) tarafından değiştirilmemesi.
*Müşkilu’l-Kur’an: “Kur’an’ın
bazı ayetleri arasında ihtilaf ve tezat gibi görünen hususlar”.
(205) İşkale yol açan sebepler:
1- Mevzu ihtilafı,
2- Hakikat ve mecaz imkanı,
3- Fiilin isnadiyle meydana gelen,
4- Zıt anlamlılığın sebep olduğu,
5- Bir hakikatin farklı biçimlerde anlatımı,
İşkali giderme yolları:
1- Tevil ve telif,
2- Nesih,
*Münasebetu’l-Kur’an: “Ayet
ve sureler arasındaki mana ilişkisi”.
*Fezailu’l-Kur’an: “Kur’an’ın
yüceliği, üstünlüğü, meziyet ve şerefi”.
(220) Tarih içerikli ilimler:
*Kısasu’l-Kur’an: “Kur’an-ı
Kerim’deki kıssalar”.
Gayeler:
1- Hz.Muhammed’in (sav) nübüvvetini ispat etmek,
2- Hz.Peygamber’i (sav) ve müminleri teselli etmek,
3- Muhatapları düşündürmek ve ibret almalarını sağlamak,
4- İslam’ın evrenselliğini ortaya koymak,
5- Semavi dinlerin esasta bir olduğnu beyan etmek.
*Esbabu’n-nüzul: “Ayetlerin
iniş sebepleri”.
- (ءانزال ) = top yekün indirme.
- (تنزيل ) = parça parça indirme.
*Nasih-Mensuh: “Şer’i
bir hükmü, bir başka şer’i delille kaldırılması”.
(249) Neshin şartları:
1- Nasih ve mensuh konumunda bulunan naslar arasında anlam yönünden birbiriyle
uzlaştırılmayacak derecede bir çelişki olması gerekir.
2- Neshe konu olan nasların şer’i bir hüküm taşıması ve mensuh nassın ebedi
olduğuna dair herhangi bir ifadenin yer almaması icap eder.
3- Mensuh nassını önce, nasih sonra indirilmiş olacak.
4- Neshe konu olan hükmün, iyilik veya kötülük vasfı taşıyan bir hüküm
olmaması gerekir.
5- İçerdiği hüküm açısından nasih durumunda olan nassın mutlaka mensuhun
seviyesinde veya ondan daha üstün olması gereklidir.
İsmail Lütfi Çakan:
Hadis Usulü
Murat Kayalık
12912718
(15) (علم اصول الحديث ) Hadis
Usulü Bilimleri.
Hadis:
Sözlük: Yeni. Terim:
Söz, fiil, takrir (onay), ahlaki ve fiziki vasıf olarak Hz.Peygamber’e izafe
edilen her şey (in yazılı metinleri). Kur’an: Söz/Haber.
Usul:
Sözlük: Asıllar/Kökler/Kaynaklar.
Terim:
Yol/Yöntem/Nizam/Kaide/Düzen/Metod. Bir ilmin asıl konusundan önce ögrenilmesi
gerekli esaslar, prensipler ve başlangıç bilgileri ve teknikleri.
Hadis Usulü:
(17) Sened ve metnin durumlarını
anlamaya imkan veren birtakım kaideler ilmi.
(18) Mütekaddimuna ait eserler:
1 . el-Muhaddisu’l-fasıl beyne’r-ravi ve’l-va’i : Ebu
Muhammed el-Hasen b. Abdirrahman b. Hallad er-Ramehürmuzi (v.360/971)
2 . Ma’rifetu ulumi’l-hadis : Ebu Abdillah el-Hakim
en-Neysaburi (v.405/1014)
3 . el-Kifaye fi ilmi’r-rivaye : el-Hatib el-Bağdadi
(v.463/1071)
Müşterek özellikler:
*Konular ‘Bab’ veya ‘Nev’i’lere ayrılarak
değerlendirilmiştir. *Konular
senedli bilgilerle işlenmiştir. *Usul
konularının tamamına yer verilmemiştir.
Müteahhiruna ait
eserler:
1 . el-İlma’ ila ma’rifeti usuli’r-rivaye ve
takyidi’s-sema : Ebu’l-Fadl İyaz b. Musa el-Yahsubi Kadı İyaz (v.544/1149)
2 . Ulumu’l-hadis : Ebu Amr Takiyyuddin Osman b.
Abdirrahman eş-Şehrizuri İbni’s-Salah (v.643/1245)
- . Nuhbetü’l-fiker fi mustalahi ehli’i-eser : İbn Hacer el-Askalani (v.852/1448) Prof. Dr.
Talat Koçyiğit (v.2011) tarafından Türkçeye tercüme edilmiş ve 1971’de
Ankara’da basılmıştır.
3 . Tedribu’r-ravi fi şerhi takribi’n-Nevevi : Celaleddin
es-Suyuti (v.911/1505)
4 . Kavaidu’t-tahdis min fünuni mustalahi’l-hadis : Şeyh
Cemaleddin el-Kasımi (v.1332/1914)
5 . Tevcihu’n-nazar ila ilmi’l-eser : Tahir el-Cezairi
(v.1338/1920) Müsteşrik Goldziher (v.1921) tarafından almancaya tercüme
edilmiştir.
- . Menhecu’n-nakd fi
ulumi’l-hadis : Nureddin İtr.
Müşterek özellikler:
*Konular modern tarzda yani senedlerinden arındırılmış
olarak incelenir. Sadece misal olarak verilen hadislerde sened görülür. *Konular tartışılır. *Gelişmelere de yer
verilir.
(21) Türkçe hadis usulü
çalışmaları:
1 . Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih
Tercemesi (mukaddime); Ahmed Naim. 2
. Bazı Hadis Meseleleri Üzerine
Tetkikler; Tayyib Okiç. 3
. Hadis Usulü; Hayreddin Karaman. 4
. Hadis Usulü; Talat Koçyiğit. 5 . Hadis Ricali; Ali Özek. 6
. Hadis İlimleri ve Istılahları; Suphi
Salih (trc. M.Yaşar Kandemir). 7 . Hadis Istılahları; Talat Koçyiğit. 8
. Nuhbetü’l-fiker şerhi; İbn Hacer
(trc. T. Koçyiğit). 9
. Sahabe ve Hadis Rivayeti; Nevzat
Aşık. 10 . Yeni Usul-i Hadis; Z.
Ahmed et-Tehanevi (trc. İ.Canan). 11
. Hadis 1-2; Ali Yardım. 12
. Hadis Dersleri ; Mucteba Uğur. 13
. Anahatlarıyla Hadis ; İsmail L. Çakan. 14
. Hadis Istılahları Sözlüğü; Dr. Abdullah Aydınlı. 15 . Hadis Istılahlarının Doğuşu ve
Gelişimi ; Dr. Ahmet Yücel. 16
. Hadiste Rical Tenkidi; Dr. Emin Aşıkkutlu. 17
. Hadis ilmşnde Tenkit Terimleri ve İlgili Çalışmalar; Ahmet Yücel. 18 . Hadis
Tenkidi; Salih Karacabey. 19
. Alternatif Hadis Metodolojisi; Hayrı Kırbaşoğlu. 20
. Hadiste Tespit Yöntemi; Abdullah Aydınlı. 21 . Hadis
Ravilerinin Güvenilirliği; Abdullah Kahraman. 22 . Hadis Araştırma ve Tenkit
Kılavuzu; S. Polat, H. Nazlıgül, S. Doğan.
(23) Sünnet:
Allah’ın kitabının, Allah’ın elçisi tarafından evrensel planda yapılmış
yorumudur. Hadis:
bu yorumun yazılı belgesidir.
(25) Hadis
lafzı: Sözlük:
Çok eskilerde doğru-yanlış, tarihi, efsanevi her türlü haberler. Huddas: Bunları
anlatanlar. Kur’an:
Ahsenu’l-hadis = sözlerin en güzeli. Hadis: Sözlerin en güzeli Allah’ın kitabıdır. Dini literatür: 1-Önce Hz. Peygamber’in sözü, 2-Sonra da onun söz, fiil ve
takrirleri. 3-Hatta
Sahabe ve Tabiun söz ve fiilerine de (Mevkuf/Maktu’ kayıtlarıyla) hadis
denilmektedir. (bu grup için Haber ve Eser kelimesi de kullanılmıştır).
Sünnet
lafzı: Sözlük: Yol ve gidişat. Hadis:
yolun iyisine ve kötüsüne / Sünneti =Hz. Peygamberin yaşayış modeli, gidişatı. Kur’an: Sünnetullah = Yüce
yaratıcının kainatı idare etmekteki kanunları / Sünnetu’l-evvelin = eskilerin
örf-adet ve yaşayış tarzları. Usulcüler:
Hz. Peygamber’in sözle veya fiille açıktan, gördüğü ya da duyduğu olayları
susarak onaylamak suretiyle zımnen yaptığı açıklamaların tamamını anlatan
terim. Hadisçiler: Hz.
Peygamberin evsafı, ahlakı, peygamberlikten önceki ve sonraki her türlü
yaşayışına yer verirler. Sarih
(açık) takrir: Rasulullah’ın muttali olduğu herhamgi bir olay ya da
sahabilere ait uygulamayı tasvib ve tasdik ettiğini açıkça belirtmesidir. Zımni takrir:
Muttali olduğu herhangi bir olay karşısında Hz. Peygamber’in sükut
buyurmasıdır.
(29) Hadisin
yapısı: Sened
(Tarik/Vech): Biri diğerinden almak ve nakletmek şartıyla hadisi rivayet
eden kişilerin -Rasulullah’a kadar- sıralandığı kısım. Hadisi nakleden
ravilerin isim zinciridir. Hadisin bize kimler aracılığı ile ulaştığını
gösteren belgedir. Ravi:
Senedde yer alan her şahıs. İsnad: Sened zikretme, sözü
Rasulullah’a iletmek. Rivayet
lafızları: (حدثنا) ve (عن) gibi lafızlar. Rivayet:
Ravilerin hadisleri nakletmesi. Merviyy:
Rivayet ettikleri hadis. Senedin
ibtidası: Senedin bize en yakın kısmı başlangıcı. Senedin
müntehasi: Hadis metnine en yakın yeri sonu. Hümasi: Senedinde beş ravinin bulunduğu bir
hadistir.
(32) Kısaltmalar: 1.
( حدثنا) lafzı, çoğunlukla ( ثنا) ve ( نا) şeklinde
kısaltılmaktadır. ( حدثني) lafzı da ( دثني) ve ( ثني) şeklinde
kısaltılmaktadır. 2.
( ءاخبرنا) lafzı ( ءانا) şeklinde
kısaıltılmıştır. Beyhaki bunu ( بنا) şeklinde kısaltmış
fakat tutulmamıştır. 3.
( ءاخبرني) , ( ءانبءني) , ( ءانبئنا) ‘nın kısaltmaları
yoktur. Zira bunlar öncekilere oranla daha az kullanılır. 4.
( عن) lafzı dışında kalan ( سمعت) , ( حدثنا) , ( ءاخبرنا) , ( حدثنا) ve ( ءانبئنا) gibi lafızların başında
mutlaka bir ( قال) kelimesi bulunmaktadır.
Çoğu kere yazılmaz fakat okurken orada yazılıymış gibi okunur. 5.
Senedlerdeki ( ءانه) kelimesi de yazılmaz
ama okunur. 6. Hadis
senedleri arasında görülen ( ح) harfi de o noktada
senedin değiştiğini gösterir ve ( حا) diye okunur. Bu
kısaltma, hadisin birkaç senedini bir araya toplamak için kullanılır. Bazıları (
الحديث) veya ( تحويل) diye okurlar.
Genellikle birleştirilen senedler arasında müşterek olan ilk ravi isminden
sonra konur.
(34) Metin:
Senedin kendisinde son bulduğu sözlü
kısımdır.
(37) Hins/Ism/Cürm:
Kasden işlenmiş günahlar için kullanılır. Zenb:
Herhangi yanlış bir iş için, kasdi olsun olmasın yanlışlıkla, sehven veya
yanlış anlama sonucu yapılan hatalar için kullanılır.
Mükaleme-i
ilahiyye: Gaybi ve gayr-i maddi ilim vasıtalarının ortak adı.
(43) Ali
b. Ebi Talib: ‘Kazanan kazandığını adaba riayetle kazandı, kaybeden
kaybettiğini edebi terketmekle kaybetti’.
(45) Rivayet: Kelime:
Sulamak, taşımak ve nakletmek. Terim:
Hadisin tahammül ve edası, eda siğalarından herhangi biri ile kaynağına isnadı.
(Hadisin öğrenim ve öğretimi) Öğrenim:
Haml, tahammül ve telakki. Öğretim: Nakl, eda ve tebliğ.
Adab: Edeb’in
çoğulu olarak herhangi bir meslek mensuplarının uyması ve uygulaması gerekli
manevi kaide ve ilmi teknikler (metodlar).
(47) Hadis
öğrencinin adabi: 1.
İyi niyet. 2.
Hadis’i ehlinden almak. 3.
Ögrendiğiyle amel etmek. 4.
Hocaya saygı göstermek. 5.
Arkadaşlarına yardımcı olmak. 6. Tedrici bir metodla
çalışmak. 7.
Hadis usulüne önem vermek.
(48) 1.
İyi niyet ve üstün ahlak sahibi olmak. 2.
Haddini bilmek ya da ehliyete riayet. 3.
Kendisinden daha ehil olana saygı göstermek. 4.
Karıştırma ihtimali belirince hadis rivayetini ve okutmayı bırakma. 5. Hadis’e ve Hadis
meclislerine ehemmiyet vermek. 6. Kitap
yazmak ve öteki ilmi faaliyetlerde bulunmak.
(51) Hadis
Öğrenim ve Öğretim Yolları: 1.
Sema: Hocanın, ezberinden veya yazılı bir metinden okuyarak rivayette
bulunması; öğrencinin, hocadan bizzat duyarak bu rivayeti almasıdır. Topluluk
içinde alınmışsa: haddesena fulan/ahberana/enbeana fulan/semi’na fulanen. Yalnız iken alınmışsa: haddeseni/ahbereni/enbeani
fulan/semi’tu fulanen. İmla: Hocanın, ezberinden
veya yazılı vesikadan okuyarak rivayet ettiği hadisleri yazdırmasıdır. İmla sistemi:
Önceden belirlenmiş zaman ve yerlerde büyük kalabalıklara hadis rivayet edip
yazdırmak. İmla
meclisleri: Bu yerlere. Mümli:
Hocaya. Müstemli:
Bu meclislerde hadis yazan öğrenci. Emali:
Bu yolla elde edilen rivayet metinlerinden oluşan kitaplar. Kullanılan
Siğalar: ( حدثنا فلان بتبليغ فلان / حدثنا فلان ءاملاء ).
2.
Kıraat/Arz: Hocanın huzurunda talebe ezberinden veya elindeki kitaptan
hadis okur. Hoca da ezberinden veya elindeki bir nüshadan takip ederek
dinlemesidir. Kullanılan
Siğalar: ( قراءت على فلان و هو يسمع/ قرئ على فلان و ءانا ءاسمع / حدثنا فلان
قرائة عليه ). İmam
Müslim, ahberana lafzını özellikle bu yolla aldığı hadisleri rivayet
ederken kullanmaya çalışmıştır.
3.
İcazet: Hocanın, talebesine duyduklarını veya kitaplarını rivayete izin
vermesidir. İbn Hazm, bu
usule çok sert şekilde karşı çıkmakta ve bidat demektedir. Mücazun
leh: Kendisine icazet verilen kişi. Muciz:
İcazet veren kişi.
4.
Münavele: Kendisinden nakl ve rivayet etmesi için hocanın, öğrencisine
bir kitap veya yazılı bir metin vermesidir. Kullanılan
Siğalar: ( حدثنا فلان مناولة و ءاجازة ).
5.
Kitabet: Huzurunda bulunan veya bulunmayan bir öğrencisi için hocanın
kendi eliyle bir veya birkaç hadis yazıp veya yazdırıp vermesi veya
göndermesidir. Kullanılan Siğalar: ( كتب ءالي فلان قال حدثنا فلان / ءاخبرنا
فلان مكاتبة- كتابة قال حدثنا فلان
).
6.
İ’lam: Hocanın, icazetten söz etmeksizin belli bir hadis veya hadis
kitabı için sadece benim rivayetim işte budur diye açıklamada bulunmasıdır.
7.
Vasiyet: Ölmek veya yolculuğa çıkmak üzere olan hocanın –rivayet
izninden söz etmeksizin- kitabını öğrencilerden birine vasiyet etmesidir.
8.
Vicade: Bir kimsenin yazma bir risale veya kitap bulmasıdır. Vacid:
Bulan. Kullanılan
Siğalar: ( وجدت بخط فلان ). Bugün hadis
kitaplarından yapılan nakillerin hepsi bir çeşit vicade’dir.
(60) Tasnif
devri/kütüb-i sitte öncesi rivayet mahsulleri: 1.
Sahifeler: Abdullah b. Amr b. el-As; es-Sahifetu’s-Sadıka. 2.
Cüzler: Cüz’u hadisi Ebi Bekr. 3.
Erbeun: Nevevi; erbeun.
(61) Tasnif
devri rivayet mahsülleri: 1.
Ale’r-rical: a)
Müsned: Sahabilerin, müslüman olmaktaki önceliklerine, Hz. Peygambere
yakınlık derecelerine ya da kabilelerine göre harf sırasına konularak ve
onlardan gelen hadisler, konularına bakılmaksızın o ismin altına
dercedilmesiyle oluşan kitap türü: Ahmed b. Hanbel; Musned. b)
Mu’cem: Hadislerin, Sahabe, şuyuh veya beldelere göre ve çoğu kere
alfabetik olarak sıralandığı eser: Taberani; Mu’cem. c)
Etraf: Anahtar/kılavuz türü eser: Adbülğani en-Nablusi;
Zehairu’l-mevaris fi’d-delaleti ala mevazı’ıl-hadis.
2.
Ale’l-ebvab: a)
Musannef: Sünen’lerin muhtevasına mevkuf ve maktu’ hadislerin ilavesiyle
meydana getirilmiş kitap türüdür: İbn Ebi Şeybe; el-Musannef. b) Cami’:
Akaid, ahkam, siyer, adab, tefsir gibi dinin bütün cephelerine dair konuların
tamamını kapsayan kitap türüdür: Buhari/Muslim; el-Cami’ c)
Sünen: Merfu’ nitelikli ahkam hadislerini fıkıh kitapları tertibi içinde
ihtiva eden kitap türüdür: Ebu Davud/Nesai/İbn Mace/Tirmizi/Darimi; es-Sünen.
(69) Ravi:
Nakleden, taşıyan ve ileten. Ruvat:
Nakledenler, Terim:
Hadisi öğrenip eda terimlerinden biriyle kendisinden sonrakilere nakleden
hadisçi.
Ravi’nin
vasıfları: 1.
Adalet: Raviyi takvaya yönelten ve insanlık değerlerine yakışmayan hata
ve davranışlardan uzak tutan bir niteliktir. a)
Müslüman olmak. b)
Büluğa ermiş olmak. c) Akıllı olmak. d)
Takva sahibi olmak. e)
Muruet (İnsani ve örfi meziyet ve geleneklere sahip ve saygılı yaşamak).
2.
Zabt: Bellemek, duyduğunu duyduğu gibi rivayet edebilmektir. a) Uyanık
olması. b)
Ezberinden naklediyorsa, ezberlemiş olması. c)
Kitaptan rivayet ediyorsa, kitabını iyi korumuş olması. d) Mana ile rivayet
ediyorsa, manayı bozacak unsurları biliyor olması gereklidir.
(71) Tabaka:
Sözlük:
Herhangi bir vasıfta ortak olanlar. Terim:
Yaş ve isnadda birbirine benzeyen akran raviler grubudur. İhtiyaç
duyulan noktalar: Doğum, vefat, öğrenciler, hocalar.
Beş tabaka: *
Hz. Peygamber’in vefatı (h. 11) 1-Sahabe
(h.110) 2-Tabiun
(h.180) 3-Etbau’t-Tabiin
(h.220) 4-Etbau
etbaı’t-tabiin (h.260) 5-Etbau etbaı etbaı’t-tabiin (h.300)
Sahabiyi
Tanıma Yolları: 1.
Tevatür yolu. 2.
Şöhret yolu. 3.
Şehadet yolu. 4.
İkrar yolu.
Muammerun:
Uzun yaşayanlar. Muhadram/Muhadramun:
Hem Cahiliyye devrinde yaşamış hem de İslam devrinde yaşamış olduğu halde Hz.
Peygamberi görememiş ancak Sahabilerle görüşebilmiş olanlara Tabiilerden olmak
üzere verilen isimdir. Muksirun: Binden
fazla hadis rivayet etmiş olan Sahabiler. 1-Ebu
Hureyre (58/672). 2-Abdullah
b. Ömer (73/692). 3-Aişe
bnt. Ebi Bekr (58/678). 4-Enes
b. Malik (93/712). 5-Abdullah
b. Abbas (68/687). 6-Cabir b. Abdillah (74/693). 7-Ebu Said el-Hudri (64/683). (Abdullah b. Mesud ve Abdullah b.
Amr b. el-As’ın da bine yakın rivayetleri vardır). Mukıllun: Binden az hadis rivayet etmiş olan Sahabiler. Tesebbüt:
İhtiyatlı davranıp kesin kanaat edinmedikçe hadis rivayet etmemek prensibi. Rihle: İlim yolculuğu.
(76) Sahabilerin
sayısı: 40.000-120.000. Eserlerde
tanıtılan: 10.000-12.000.
(79) Cerh
ve Ta’dil: Cerh:
Elle, aletle veya dille yaralamak. Istılah:
Adalet veya zabt sıfatını ibtal ve ihlal edici bir kusur sebebiyle raviyi
tenkid ile rivayetlerinin iyice tetkikini istemek. Ta’dil:
Tezkiye etmek. Istılah: Ravinin
adil ve zabıt olduğuna hükmederek rivayetlerinin sıhhatini ortaya koymaktır. Cerh
ve ta’dil alimleri’nin taksimi: 1-
Müteşeddid ( - ) 2-Mütesahil ( Tirmizi/Hakim en-Neysaburi ) 3-Mutavassıt
( Darekutni/İbn Adiy )
(82) Ta’n
noktaları (Metain-i aşere): En
ağırından en hafifine göre: 1-Adalet
vasfına yönelik: a) Kizbu’r-ravi: ( 1 ) b) İttihamu’r-ravi bi’l-kizb: ( 2 ) c) Fısku’r-ravi: ( 5 ) d) Cehaletu’r-ravi: (
8 ) e) Bid’atu’r-ravi: ( 9 )
2-Zabt
vasfına yönelik: a)
Kesretu’l-galat: (rivayette çok yanlış yapması) ( 3 ) b) Fartu’l-gafle: (aşırı
gafil ve kapılgan olması) (
4 ) c) Vehm: (sened ve metinde, cerh ve ta’dilde
hata yapması) (
6 ) d) Muhalefetu’s-sikat: (zayıf ravi
daha/güvenilir raviye muhalef etmesi) ( 7 ) e) Su’u’l-hıfz: (hafızanın
pek parlak olmaması) ( 10 )
(85) Cerc
ve ta’dil sonucu raviler: 1-Muaddel:
Ta’dil ve tezkiye edilmiş raviler. (Sikat) 2-Mecruh:
Cerhedilmiş raviler. (Duafa)
1-Ma’ruf:
Şahsı ve hali olumlu veya olumsuz olarak belirmiş olanlar. 2-Mechul
-ayn: Sadece bir ravinin kendisinden hadis rivayet ettiği kişi. (Rivayet
kabul edilmez) Mechul -hal: Zahiri ve batıni nitelikleri bilinemeyen, iki
veya daha çok kişinin kendisinden hadis rivayet ettiği ve fakat güvenilir
olduğu belirtilmeyen ravidir. (Kabul veya reddedilir) Muhtelit:
Ömrünün sonunda zihni iğtişaya uğrayan raviler. Vuhdan:
Kendisinden sadece bir kişinin rivayette bulunduğu raviler.
(90) Kabul
veya red açısından hadisler: 1-Makbul:
Ravisinin doğruluğu kabul edilen ve kendisiyle amel edilmesi gereken
hadislerdir. 2-Merdud:
Ravisinin doğruluğu kebul edilmeyen ve kendisiyle amel etmek gerekmeyen
hadistir.
(91) Ravi
sayısı açısından hadisler: 1-Mütevatir:
Aklın, yalan üzerinde birleşmelerini adeten mümkün görmediği raviler
topluluğunun, her nesilde, kendileri gibi bir topluluktan alıp naklettiği,
işitme veya görmeye dayanan hadistir. a-Lafzen:
Bütün rivayetlerinde lafızları aynı olan mütevatir hadis. b-Manen: Aralarında ortak bir
nokta bulunan değişik hükümlerin, tevatüt şartlarını taşıyan raviler tarafından
nakledilmesiyle ortaya çıkan ortak mana. 2-Ahad:
Mütevatir hadis şartlarını taşımayan hadis/bir kişinin verdiği haber. 3-Meşhur: Tevatür
şartlarını taşımayan topluluğun naklettiği ve her nesilde ravisi ikiden aşağı
olmayan hadis.
(98) Senedin
müntehası açısından hadisler: 1-Kudsi:
Ayet olmamak kaydıyla, Hz. Peygamber’in Allah Teala’ya nisbet ve izafe ettiği
hadis. 2-Merfu’:
Söz, fiil, takrir, fıtri veya ahlaki vasıf olarak, -senedi muttasıl veya
munkatı’ olsun- açıkça veya dolaylı bir şekilde (hükmen) Hz. Peygambere izafe
edilen hadis. a-Saraheten (açık): Açık
bir şekilde Hz. Peygambere’e izafe edilen hadistir. (Hadis içinde Rasulullah’a
ait bir söz, bir fiil, bir takrir veya bir vasıftan söz ediliyor). b-Hükmen: Herhangi bir
sahabinin, geçmiş peygamberler veya gelecekte cereyan edecek olaylar ya da işlenmesi
halinde işleyene sevab yahut azab gerekecek konular gibi şahsi görüş ve kanaata
dayanması mümkün olmayan mevzulara dair haberler. (İsrailiyat’tan olmaması
gerekiyor) 3-Mevkuf:
Sahabilerin söz, fiil ve takrirlerine dair –muttasıl veya munkatı- haberler. 4-Maktu’: Herhangi bir Tabii’ye izafe
olunan söz, fiil veya takrirler. *Munkatı’:
Senedinde bir ravinin isminin hiç geçmediği veya kapalı olarak geçtiği hadisler
ile, senedinden, sahabiden önce bir kişinin atlandığı veya peşpeşe olmamak
şartıyla birden fazla ravinin atlanmış olduğu hadisler.
(105) Sıhhat
veya hüküm açısından hadisler: 1-Sahih:
Adalet ve zabt sahibi ravilerin muttasıl senedle rivayet ettikleri şazz ve
muallel olmayan hadistir. a-Sahih
li zatihi: Sahih hadis, eğer bu sayılan sıhhat şartlarının tümüne en üst
seviyede sahip olmasıdır. b-Sahih li gayrihi: Sıhhat
şartlarını en üst seviyede taşımamasına rağmen, kendisini sıhhat derecesine
çıkaracak bir başka rivayet (adıd) bulunan hadistir. 2-Hasen: Zabtı biraz gevşek olan
ravilerin muttasıl senedle rivayet ettikleri şazz ve muallel olmayan hadistir. a-Hasen li
zatihi: b-Hasen li gayrihi: 3-Zayıf:
Sahih ve Hasen hadisin şartlarını taşımayan hadistir.
(114) Hadiste
zayıflık sebepleri: 1-Senedde
inkıta’: Senedden en azından bir ravinin düşmesidir. a-Mürsel:
Tabii’nin, sahabiyi atlayarak Hz. Peygamber’e izafe ettiği hadistir. b-Munkatı’: Senedi
muttasıl olmayan hadistir. c-Mu’dal:
Senedinin herhangi bir yerinden peşpeşe iki veya daha çok ravinin düştüğü
hadistir. d-Muallak:
Senedinin baş tarafından bir veya peşpeşe birkaç ravinin ya da müntehasına
kadar senedin bütünüyle hazfolunduğu hadistir. e-Müdelles:
Senede dahil bir ravinin ismini atlayarak, orada böyle biri yokmuş izlenimini
verecek şekilde senedi sevkedilen hadistir.
(119) 2-Ravideki
cerhi gerektiren hallere göre zayıf hadis çeşitleri. a-Mevzu’: Hz.
Peygamber adına yalan uydurmak (kizb) ile cerhedilmiş ravinin rivayetidir. b-Metruk:
Yalancılıkla itham edilmiş bir ravinin rivayetinde yalnız kaldığı (teferrüd
ettiği) hadistir. c-Münker:
Zayıf bir ravinin sika raviye muhalif olarak rivayet ettiği hadistir/ Sika
olsun olmasın ravisi tek kalan hadistir. d-Muallel:
Görünürde sahih olmakla beraber, bu sıhhatı yok edebilecek gizli bir illet
taşıyan hadistir. e-Müdreç:
Hadisten olmayan bir kelamın, hadise bitişik olarak zikredilen hadistir. f-Maklub: Sika ravilere
muhalefet ya seneddeki ravi isimlerini ya da metnin bazı kelimelerini
takdim-tehir ederek rivayet edilen hadistir. g-Muzdarib:
Birden çok rivayeti bulunduğu halde rivayetlerin birini diğerine tercih edecek
sebep bulunamayan hadistir. h-Şaz:
Sika bir ravinin mütabii olmaksızın tek başına rivayet ettiği hadis/ Sika bir
ravinin diğer sika ravilere muhalif olarak rivayet ettiği hadistir. ı-Musahhaf:
Kelimenin yazılışı (hattı) bozulmaksızın nokta veya harekelerin değiştirilmesi
ve böylece başka bir kelime haline getirilen hadistir. i-Muharref: Kelimesi hareke
değişikliğine uğramış hadistir.
İbn’ül-Emin Mahmud Esad: Fıkıh Usulü
Murat Kayalık
12912718
( 2) Fıkıh
Metodolojisi: Fıkhi meselelerin elde edilmesi için uyulması gereken kural
ve araçları inceleyen bir ilim.
Usulü
Fıkıh öğrenimin iki amacı: 1) Müçtehidle ilgili amaç: henüz bilinmeyen bir
hükmü, Usulü Fıkıh’ta belirlendiği üzere ilgili kural ve amaçlarına bağlı
olarak kaynağından çıkarıp keşfetmektir. 2) mukallitle ilgili amaç: Önceden bir
müçtehid tarafından keşfedilmekle bilinen bir hükmü, Usulü Fıkıh’ta mukarrer
bulunan kurallar ve araçlar uyarınca ispatlamaktır.
Hanefi
geleneğinde yazılan temel Usulü Fıkıh eserleri: 1-Fahru’l-İslam el-Pezdevi ve 2-Şemsü’l-Eimme
es-Serahsi’nin kitapları. “el-Menar“ bu iki kitabın muhtasarıdır. Mütekellim
geleneğinde yazılan temel Usulü Fıkıh eserleri: 1-Kadı Abdü’l-Cebbar;
“el-Umed”, 2-Ebu’l-Hüseyin el-Basri; “el-Mutemed”, 3-Ebu’l Meali el-Cuveyni;
“el-Burhan”, 4-Ebu Hamit el-Gazali; “el-Mustasfa”.
( 9) Usulü
Fıkıh: Fıkıh ilminin asılları. Genel
manası: Kişinin hak ve vazifelerini bilmesidir. (Kelam/Ahlak/Fıkıh) Özel manası:
Davranışla ilgili hükümleri tafsili delillerden bilmektir. Asıl:
Delil = 1-Hem Sübutu, hem de delaleti
kesin olur.(Mütevatir nass) 2-Sübutu
zanni, delaleti kesin olur.(Kesin olan haberi vahidler) 3-Sübutu
kesin, delaleti zanni olur.(Tevil edilmiş ayetler) 4-Hem
sübutu, hem de delaleti zanni olur.(kesin olmayan haberi vahid)
(11) Fıkıh
ilminin asılları: 1-Kur’an, (Mutlak asıl) 2-Sünnet, (Mutlak asıl) 3-İcma,
(Mutlak asıl) 4-Kıyas, (asıl / fer’) *-Şer’u
men kablena, *-Örf, *-İstishab,
*-İstihsan, *-Zaruret.
(14) Usulü
Fıkhın konusu: Deliller ile hükümlerdir. Usulü
Fıkhın Gayesi: Şer’i hükümleri bilmek ve gereğiyle amel ederek dini ve
dünyevi saadete kavuşmaktır.
Usulü
Fıkıh iki maksıd ve bir hatime üzerine tertip edilmiştir: (Maksıd
1) *Delillerin hallerinden bahseder ve dört rüknü içerir: 1-Kitap:
Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammede indirilip, ondan tevatür yoluyla
nakledilen Kur’an nazmıdır.
(17) Lafız,
hükümlerin bilinmesine yönelik durumları itibariyle dört kısımdır: a-Hass, b-Amm,
c-Müşterek, d-Cemi Münekker. Lafız,
manaya delaleti yönüyle sekiz türlüdür. Dördü açıklık derecesine
göredir: a-Zahir, b-Nass,
c-Müfesser, d-Muhkem. Diğer
dördü de kapalılık derecesine göredir: a-Hafi,
b-Müşkil, c-Mücmel, d-Müteşabih. Lafız, manada kullanışı
itibariyle dört türlüdür: a-Hakikat,
b-Mecaz, c-Sarih, d-Kinaye. Lafız,
kastedilen mananın kendisinden anlaşılması itibariyle de dört türlüdür: a-İbaresiyle delalet eden,
b-İşaretiyle delalet eden, c-Delaletiyle delalet eden, d-İktizasıyla delalet
eden.
(178) 2-Sünnet: Hz. Peygamberden
sadır olan kavl, fiil ve takrirler’dir.(söz/davranış/Onay)
(200) 3-İcma:
Ümmeti Muhammed’den, aynı asırda gelen tüm müçtehitlerin şer’i bir hüküm
üzerine ittifak etmeleridir.
(207) 4-Kıyas:
İki meseleden birinin illetinin dengi ikinci meselede bulunduğunda hükmün
dengini rey ve içtihat yoluyla ikinci meselede ortaya çıkarmaktır.
Kıyasın
rükünleri: a-Asıl/Makisun
aleyh. b-Fer’/Makis. c-Aslın
hükmü/hükmü muaddi. d-İllet/Cami.
(Maksıd 2) *Hükümlerin
hallerinden bahseder ve dört rüknü içerir:
(252) 1-Hüküm:
Mükelleflerin fiillerine iktiza (gereklilik), tahyir (serbestlik) veya vaz’
(ikş durum arasında sebep, şart, mani bağı kurma) yoluyla ilişen ilahi hitabın
eseridir.
Mükellefin
fiili, (1.taksim) Sıhhat itibariyle: 1-Sahih, 2-Batıl, 3-Fasit. Mükellefin
fiili, (2.taksim) İni’kad itibariyle: 1-Münakit,
2-Gayri münakit. Mükellefin
fiili, (3.taksim) Nefaz (geçerlilik) itibariyle: 1-Nafiz, 2-Gayri Nafiz. Mükellefin fiili, (4.taksim)
Lüzum (Bağlayıcılık) itibariyle: 1-Lazım, 2-Gayri lazım.
Uhrevi
maksatlar açısından fiil’in taksimi: 1-Azimet:
kulların özürlerine dayalı olmaksızın ilk baştan meşru kılınan fiildir. 2-Ruhsat: Şer’i
özürler üzerine ikinci derecede meşru kılınan fiildir.
Azimetin
çeşitleri: 1-Farz, a) Kifaye, b) Ayn. 2-Vacip, 3-Sünnet, a) Hüda, b) Zevait. 4-Nafile, 5-Haram, a) Li aynihi, b) Li gayrihi. 6-Mekruh, a) Tenzihi, b) Tahrimi. 7-Mübah,
(273) 2-Hakim:
Şer’i hükümlerin güzellik (husn) ve çirkinliğinde (kubh) mükellef üzerine
hakim; gerek akıl ile kesb olmaksızın veya kesb olduktan sonra bilinen
şeylerden olsun veya olmasın akıl değil, Şari olan Allah’tır.
(274) 3-Mahkumun bih: Şariin hitabının
iliştiği fiildir.
Çeşitleri: 1-Yalın
Allah hakları. 2-Yalın
kulların hakları. 3-Allah’ın
hakkı ile kul hakkının bir araya geldiği ve Allah hakkının baskın olduğu yer. 4-Kul
hakkının Allah hakkına baskın olduğu yer.
(277) 4-Mahkumun
aleyh: Fiiline ilişen olarak şer’i hitabın geldiği mükelleftir.
Fiil
ehliyetini zedeleyen arızalar: a) Semavi, b) Müktesep. a-Semavi
(bunlarda kulların kazanım ve seçimi yoktur): 1-Delilik (Cünun). 2-Küçüklük (Sığar). 3-Bunaklık (Ateh). 4-Unutma (Nisyan). 5-Uyku (Nevm). 6-Bayılma (İğma). 7-Kölelik (Rikk). 8-Hayız
ve Nifas. 9-Hastalık (Maraz). 10-Ölüm (Mevt).
b-Müktesep (bunlarda kulun gerek
kazanım yoluyla ve gerek (o arızayı meydana getiren sebepleri) ortadan
kaldırmaması şeklinde bir etkisi bulunur): 1-Cehalet (Cehl). 2-Sarhoşluk (Sükr). 3-Şaka (Hezl). 4-Sefeh (Harcamalarda tedbirsizlik). 5-Yolculuk (Sefer). 6-Hata. 7-Zorlama (İkrah).
(304) (Hatime)
*İçtihat hakkındadır: İçtihat:
her bir şer’i-fer’i hükmü delilinden istinbat konusunda daha ileri gitmekten
aczini anlayıncaya dek gücünü tamamıyla sarf etmektir.