2012-2013 Bahar Dönemi Hadis Eserlerinde Tefsir Rivayetleri II Dersinden kazanımlarınızı maddeler halinde 1 Mayıs 2013 hedef tarihine kadar yazınız.
Not: İmam Buhari, İhtilâf DİA maddeleri, “fıkh-ı Buhârî?” müzakeresi dahildir.
Hedef Tarih: 10 Mayıs 2013
YÜKSEKLİSANS-12912776 / MÜCELLA TEKİN
İMAM BUHARİ-MÜCTEBA UĞUR
İslamın kısa sürede
perçok insana ulaşmış olmasıyla birlikte siyaset bazında bir anarşi ortaya çıkmıştır.
İlim alanında dahi anarşi oluşmuştur. İdeolojik gayelerle Hz. Peygamberin
ağzından hadis uydurma faaliyetlerinin başlaması ilim anarşisi diyebileceğimiz
görüntülerdendir. Buhari de bu ilim anarşisinin önüne geçmek gayreti gösteren
hadis alimlerinden biridir.
Buhari (Muhammed
b. İsmail el-Buhari), Buharalı demektir. Buhara Türkistan sınırları içinde bir
Türk şehridir. Buhara Türk kültürünün hakim olduğu bir yerdi ve göçebe
hayatının getirdiği bir kültür ortamı vardı. Buhari, 9. Asrın sonlarında
doğmuştu. Buhari hicri 194 yılında doğmuştur. Hicri 256 yılında Hartenk’te
vefat etmiştir.
Buhari’nin babası
İsmail b. İbrahim, Hz. Peygamberden sonra gelen dördüncü tabaka alimlerden
sayılmıştır.
İlim
yolculuklarına yakın çevreden başladığını gösteren deliller neticesinde hicri
205 yılında ilk ilim yolculuğuna başladığını söyleyebiliriz. Ama daha uzak yerlere
olan ilim yolculuğuna ise ilk olarak hicri 210 yılında çıkmıştır. Hicaz
yolculuğuna çıkmış ve bu bölgede birkaç yıl yaşamış, diğer taraftan da Horasan
bölgesinin Belh, Nişabur, Merv, Rey şehirlerine ilim yolculukları yapmıştır. 15’li
yaşlarda Hicaz’da başlayan yolculuk, yaklaşık 3 yıl Hicaz, Şam, Mısır’la 6 yıl
toplam yolculuktan sonra Basra’ya geçmiştir. Orada 5 yıl kalmış ve her hac
zamanı Mekke-Medine yolculukları yapmıştır. Bağdat’a her gittiğinde Ahmed b.
Hanbel’le mutlaka görüşmüştür.
18’li yaşlarda
Medine’de ‘Tarihu’l-Kebir’i yazdı. Sahih kabul edilen bir habere göre Buhari
1080 hadis aliminden hadis yazmıştır. Buhari’nin şeyhleri beş tabakaya
ayrılmıştır:
Birinci tabaka;
tabiundan hadis almış olanlar (sulasi isnadı- kendisiyle Hz. Peygamber arasında
üç raviden oluşan),
İkinci tabaka; tabiuna
ulaşıp onlardan rivayeti olmayanlar,
Üçüncü tabaka;
tabiuna yetişemeyip tebeü’t-tabiinin önde gelenlerinden hadis alanlar,
Dördüncü tabaka;
hadis meclislerine birlikte katıldıkları,
Beşinci tabaka;
yaşça ve ilimce kendinden küçükler ki bunlardan rivayet ettikleri Sahih’e alınmamıştır.
İlk dört tabaka
‘sahibü’l hadis’tir, yani sikadır.
Hadisteki metodu;
sağlam ilmi metottur. Sadece sahih hadislere yer verilmiştir. Rivayet zinciri
kesintisizdir. Sahih ravilerin rivayetlerini almıştır. Hadis rivayet eden
ravilerin birbirleriyle görüşmüş olması şartı onun hadis metodolojisine
getirdiği bir yeniliktir. Bir hadisi konusuna göre bölerek birkaç yerde
vermiştir. Bir hadisi tekrar verdiğinde aynı metin, aynı isnatla vermez, farklı
metin ve farklı isnatla verir. Bunu yapmakla da ravide bir şüphe olmuşsa onu
gidermiş oluyor ve rivayet metodunu geliştiriyor.
‘Camiu’s-Sahih’
sadece bir hadis kitabı değildir. Bab başlıklarına fıkhın çeşitli meselelerini
delilleriyle serpiştirmiştir. Buhari’nin bazı farklı fıkıh konularına ait
görüşleri belli bir metoda bağlıdır. Ona göre şeri hükümler konusunda ilk iki
asıl, Kur’an ve Hz. Peygamber’in sünnetidir. Bu asılların her ikisi de herhangi
bir fıkhi hükümde doğrudan doğruya nass olur, konuya delil oluşturur, çözüme
bağlar. Bu konuya delalet eden birçok ayet ve meşhur hadis vardır. Bununla
birlikte Kur’an-ı Kerim ile sünnet, icma ve kıyas gibi ikinci derecedeki
delillere de ışık tutar. Böylelikle her devirde farklı yorumlar
yapılabileceğine dikkat çekmiştir. Verilmiş bir şeri hükmü ve delilini esas
alarak kıyas yoluyla yeni ve farklı açıklamaların yapılmasına her zaman ihtiyaç
olmuştur.
Eserlerinin
bazıları; el-Camiu’s-Sahih, et-Tarihu’l-Kebir (hadis ravileri hakkında bilgi
veriyor), et-Tarihu’l-Evsat, et-Tarihu’s-Sağir vb.
“el-Camiu’s-Sahihu’l-Musnedu’l-Muhtasaru
min Umuri Resûlillah (s.a.s.) ve Sunenihi ve Eyyamihi” adını vermiştir eserine.
Sahih; sahih
olmasını,
Câmi; belli başlı
konulardaki bütün hadisleri bir araya getirmesini,
el-Musnedu;
isnadının kesiksiz olmasını,
el-Muhtasaru;
bütün hadisleri değil şartlara uyan hadislerin bir kısmının alındığını,
diğer kelimeler
ise; onu yalnızca hadislere değil, bu hadislerin taşıdığı dini hükümlere de yer
verdiğine delalet eder.
Sahih’in meşhur
nüshaları; Muhammed b. Yusuf b. Matar el-Firebri, İbrahim b. Ma’kıl en-Nesefi
rivayetleridir.
Sahih’in
Özellikleri
Mukaddimesi
yoktur. Niyet hadisiyle başlar. Hadisleri bütün rivayet farklılıklarıyla bir
arada değil, taşıdıkları hükme göre birkaç yerde vermiştir. Farklı isnatlarla
nakletmiştir. Değişik bablarda tamamını almaksızın bölümler halinde
bahsetmiştir. Aynı konudaki hadisleri topladığı bölümlerin adı ‘Teracim’dir.
Bunlar çeşitli meselelere dair hükümleri ve kendi görüşlerini içerir. Bunlar
bölüm başlıklarında verilen isnadsız olan muallak hadislerdir ve sayıları
1341’dir. Diğer hadis kitaplarından ayrıldığı en önemli husus ise, Kur’an-ı
Kerim ayetlerini açıklayan hadislerle nüzul sebeplerine yer veren rivayetlerin
bir arada bulunduğu Kitabü’t-Tefsir bölümüdür, oldukça geniş hacimlidir. Sahih,
iman, ibadet, ahlak, ceza hukuku konularını içerir. İlim, siyer, meğazi
konuları da bulunur. Sahih’te Hz. Peygamber’e ait hadislerden başka çevresini
oluşturan müminlerden gelen haberler de vardır.
Buhari Sahih’i hocası İshak b. Rahuye’nin teşvikiyle yazmıştır.
İmam Buhârî
Ebû Abdillah
Muhammed b. İsmâîl b. İbrahîm el-Cu’fî el-Buhârî (ö. 256/870). 13 Şevval 194
(20 Temmuz 810) Cuma günü Buhara’da doğdu. Babası İsmâil’in Malik b. Enes ve
Abdullah b. Mubarek gibi alimlerden hadis öğrenen bir kişi olduğu bilinmekte ve
Buhârî henüz çocukken vefat ettiği, annesinin ise duası makbul dindar bir kadın
olduğu zikredilmektedir.
Buhari on yaşına doğru Muhammed b. Selâm el-Bikendî, Abdulllah b.
Muhammed el-Musnedî gibi Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. Om
bir iken hocası Dâhili’nin rivayet sırasında yaptığı bazı hataları tashih
etmesiyle dikkatleri çekti. On altı yaşına geldiği zaman İbnü’l Mubarek ve Vekî
b. Cerrah’ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Bu sırada annesi ve kardeşi
Ahmet ile birlikte hacca gitti. Hac’dan sonra Mekke’de kaldı ve Hallad b.
Yahya, Humeydî gibi alimlerden hadis tahsil etti. Daha sonra bu maksatla ilim
merkezlerini dolaştı. Bağdat’a sekiz defadan fazla gitti ve her defasında Ahmet
b. Hanbel ile görüşüp ondan faydalandı. Basra’ya dört veya beş defa gitti;
orada Ebû Asım en-Nebîl, Ensarî diye tanınan Basra kadısı Muhammed b. abdullah
ve Haccac b. Minhal gibi muhaddislerden istifade etti. Dımaşk’ta Ebû Müshir’den
hadis öğrendi, Hicaz’da altı yıl kaldı. Buhârî kendilerinden hadis yazdığı
muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler.
Ancak
el-Cami’u’s-sahih’teki rivayetlerin Buhârî’nin derlediği yüz binlerce hadisin
pek az bir bölümünü teşkil ettiğini de gözden uzak tutmamalıdır. Meşhur
talebesi Firebrî, el-Cami’u’s-sahih’i Buhari’den 90.000 talebenin dinlediğini
söylemektedir. En tanınmış diğer talebeleri ise İmam Müslim, Tirmzî, Ebû Hatim,
Ebû Zur’a er-Razî, Muhammed b. Nasr el-mervezî, Salih cezere, İbn Huzeyme gibi
muhaddislerdir. Buhâri’nin uzun seyahatleri sonunda derlediği hadislerle geniş
bir kütüphane meydana getirdiği ve seyahatleri esnasında kitaplarını imkan
nisbetinde yanında taşıdığı anlaşılmaktadır. Yazdığı hadislerin kitaplarda
kalmayıp onları hafızasına nakşettiğini gösteren en iyi örneklerden biri
Bağdat’a verdiği imtihandır.
Kur’ân-ı Kerim’in mahluk olşuyla ilgili olarak Mu’tezile tarafından
ileri sürülen dgörüş, devletinde destek vermesiyle İslâm âlemini zor durumda
bırakmıştır. Devletin desteğini çekmesi üzerine Mu’tezile davayı kaybetmiştir.
Buna rağmen konu büsbütün kapanmamış, İslâm âleminde sürüp giden bu
tartışmalardan İmam Buhârî de zarar görmüştür. Bu konuda bir de Halku
ef’âli’l-ibâd adıyla bir de müstakil eser kaleme almış olan Buhârî bu ve benzeri itikadi konuları gerektiğinde
konuşulacak meseleler olarak kabul etmektedir. Buhârî kendisinden ilim tahsil
etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine rağmen devlet
adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren bir
davranış olarak kabul eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı.
Buhârî
Semerkant’a gitmek üzere yola çıktı, Semerkant’a 3 mil mesafede bulunan Hartenk
kasabasındaki akrabalarını ziyaret etti; fakat orada hastalandı ve Semerkant’a
gidemed. 256 yılının ramazan bayramı gecesi vefat etti, orada toprağa verildi.
Ailesi hakkında bütün bilinenler, Ahmet adında bir oğlu olduğu, evinde birkaç
cariyesi bulunduğundan ibarettir.
Buhârî’nin ahlakî faziletleri, tenkit ettiği râviler hakkındaki son derece
mutedil ve insaflı sözlerindede görülür.
Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifadeleri, o kimsenin güvenilemeyecek
kadar zayıf (münkerü’l-hadis) olduğunu, muhaddislerin onun hakkında fikir beyan
etmediğini (seketû anh) söylemekten ibarettir. Hadis uydurmakla tanınan
kimseler hakkında bile yalancı (kezzab) ifadesini pek nadir kullanmıştır.
Hocası Nuaym b. Hammâd ile muhaddis Ya’kub b. İbrâhim ed-Devrakî, “Buhârî bu ümmetin
fakihidir“ derlerdi. Diğer bir hocası olan Amr b. Ali el-Fellas ise onun bilmediği
hadise hadis denilemeyeceğini söylerdi.
Hadisçiliği: Hicri ilk üç asırda hadise hizmetleriyle tanınan önemli
şahsiyetler arasında Buhârî’nin ön planda olmasının sebebi, sahih hadisleri ilk
defa bir araya getirmesinin yanında hadis ilmindeki tartışmasız otoritesidir.
Rivayetlerde her âlimin göremediği ince kusurları (ilel) farketme hususunda
Müslim’den de ilerde olduğu, senedleri
meydana getiren şahısların hem aynı zamanda yaşama, hem de birbiriyle uzun
müddet görüşme şartını uygulama hususunda hiçbir muhaddisin onunla boy ölçüşemediği
kabul edilmiştir. Bunlardan başka hdislerden elde ettiği fıkhî görüşlerini bab
başlıklarında göstermeye çalışması, bir hadisin ihtiva ettiği birkaç hükmü
ilgili yerlerde zikretmek için onu tekrardan kaçınması gibi özellikleri
sebebiyle el-Câmi’us-sahih diğer hadis kitaplarına tercih edilmiştir.
Buhârî’nin rivayetteki titizliğine rağmen çoğu kendi hocası olan bazı zayıf
râvilerden hadis almasının sebebini anlamak kolay değildir. Kendilerinden
Müslim’in rivayette bulunmayıp sadece Buhâri’nin hadis aldığı muhaddislerin
sayısı 435’tir. Bunlardan zayıf olmaları sebebiyle tenkid edilenler seksen
kadardır.
Eserleri: el-Cami’us-sahih, Buhârî bu eseri 600.000 kadar hadis
arasından seçerek on altı yılda meydana getirdiğini, her bir hadisi veya babı
yazmadan önnce mutlaka boy abdesti alarak iki rek’at namaz kıldığını
söylemiştir. Et-Târihu’l-kebir, et-Târihu’l-evsat, et-Târihu’l-sağir,
Kitâbü’d-Du’afa’is-ağir, Kitâbül-Künâ... gibi daha birçok eseri vardır.
Fıkh’ul Buhârî:
Büyük
bir hadis imamı olarak şöhret bulanBuharî aynı zamanda bir fakihtir; ancak
hadis ilmindeki yüksek seviyesi sebebiyle bu yönü ikinci planda kalmıştır. İmam
Buharî ilmindeki üstün mevki sebebiyle dört mezhebin mensubları tarafından sahiplenilmiştir.İmam
Buharî’nin bir çok meselede İmam Şafiye muvafakat etmesi Şafii mezhebine mensub
olarak şöhret bulmasına sebeb olmuştur. Fakat Keşmirî ile bir grup hadis ve fıkıh
âlimine göre Buharî ne belli bir mezhebe intisab eden mukallid, ne de herhangi bir
mezhebin sınırları içinde ictihada bulunan “mezhepte müctehid“dir. Eğer fıkıh
“şer’i-ameli hükümleri tafsili delillerinden istinbat ederek bilmek“ ise Buharî
bu tarife göre tam bir fakih ve bir “mutlak müctehid“ dir.
el-Câmi’us-sahih’indeki bab başlıklarını tespit ederken herhangi bir
mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca naklettiği nasları dikkate alarak hüküm
çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanife’ye muvafakat ettiği yerler Şafî’ye muvafakat
ettiklerinden az değildir. Bütün alimler, Buharî ‘nin telif ettiği eserler ve
fetvalar yoluyla büyük bir fıkhî miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir.
Özellikle Buharî tarafından konulan bab başlıları fıkhî görüşlerini yansıtması
bakımından apayrı önem taşır. Bu sebeple, “Buharî’nin fıkhı bab başlıklarındadır.“
denilmiştir. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde
fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet
ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana
bölümün) muhtelif babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu
yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir.
Aslında el-Cami’us-sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu
prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili
ayetlerden hükümler çıkarmak olmuştur.
Buharî’nin el-Cami’us-sahih’ine koyduğu bab
başlıklarının hem muhaddisler hem de fakihler için taşıdığı önem dolayısıyla bu
eser üzerine yapılan şerhlerde konu itina ile işlendiği gibi aynı mevzuda
müstakil eserlerde kaaleme alınmıştır. İbn Hacer’e göre Buharî’nin fıkıh
alanındaki kudreti sadece bab başlıklarında değil aynı zamanda babların
düzenlenmesinde de görülmektedir. Buharî, diğer imamların hüküm çıkardığı şer’î
kaynaklardan faydalanmakla birlikte onun genelde takip ettiği metod, hadisleri
ihtiva ettikleri fıkhî hükümleri esas almak suretiyle bablara ayırmak, bu
bablarda yer alan meseleleri Kur’ân hadis ve sahabe fetvalarına
dayandırmaktadır. Buharî, sadece kendi görüşünü zikretmekle yetinmemiş, bazı
durumlarda muhalif görüşleride kaydetmiş ve onlarla tartışmaya girmekten
çekinmemiştir. Bu durumlarda karşı görüşü savunan kişi veya mezhebin adını
anmak yerne “bazı insanlar, insanlardanbiri“ tabirini kullanmıştır.
İhtilaf:
Sözlükte “geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek“ aanlamındaki
half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak “bir şeyin diğer bir şeyin
peşinden gelmesi, gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı
gelmek, eşit olmamak, görüş ayrılığı, anlaşmazlık“ gibi manalara gelir. Terim
olarak ihtilaf, “söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol
tutmak“ demektir.İhtilaf maksat aynı olmakla birlikte yöntemin farklı olmasını,
hilaf ise her ikisinin de ayrı olmasını ifade eder. Bir diğer tanıma göre de
delile dayanmayan aykırı görüşe hilaf, delile dayanana ise ihtilaf denmiştir.
Yaratılıştan olması bakımından “tabii ihtilaf“ diye de
adlandırılabilecek olan cinsler ihtilafı varlıkların zatlarına ilişkin
farklılıklardır. Kesbî ihtilafla fertler ve gruplar arasındaki görüş
ayrılıkları kastedilir. Kur’ân’da ve hadislerde ihtilaf kelimesi mutlak olarak
zikredildiğinde olumsuz anlamda kullanılmış, daima birlik olmak, tefrika ve
ihtilaftan kaçınmak emredilmiştir. İslam düşüncesinde dini konulardaki
ihtilafın meşruiyeti inanç konuları (usûlü’d-din) ve fıkhî hükümler
(fürûu’d-din) olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak
değerlendirilmiş, inanç konularında taraflardan sadece birinin haklı,
diğerlerinin hatalı olduğu ifade edilmekle birlikte genellikle iki ayrı
kategori ortaya konmuştur. Fıkıh ilminde ihtilaf icmâ ve ittifakın mukabili bir
kavram olarak kullanılmaktadır.
İslam
tarihinde ortaya çıkan ilk ihtilafın Sakife günü halife seçiminde yaşanan bazı
uygulamaları sebebiyle Hz. Osman’ın hilâfetinin son günlerinde ortaya çıkan,
Resûli Ekrem’in vefat edip etmediği ve ardından nereye defnedileceği
konusundaki ihtilaflardır. İslami ilimlerin teşekkül etmesiyle fıkhî ihtilafların
bilinmesi fıkıh ilminin bir gereği olarak görülmüştür.İlmi icmâ ve ihtilaf
olmak üzere iki kategoride ele alan İmam Şafii müctehidin muhalifini
dinlemekten kaçınmaması gerektiğini, onu dinlemesi halinde farkında olmadığı
şeylerin farkına varıp düşüncesini daha sağlamlaştıracağını belirtir.
Esbab-ı Nüzul II
Esbâb-ı Nüzul II Dersinden kazanımlarımız ve Bilginin bütünlüğü
- Kuran ilimleri, konusu her yönüyle Kuran-ı Kerim’dir Kuran ilimleri Kuran’la ilgili ilim ve araştırmalardan oluşan, Kuran’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı amaçlayan bir bilgi alanıdır.
- Esbab-ı Nuzül, Ayetlerin inmesine sebep olan olay demektir yani Kuran’ın indiği ortama işaret eder.
- Esbab-ı Nuzülü bilmek, Kuran’ı en iyi şekilde anlamakla orantılıdır. Esbab-ı Nuzül bize Kuran’ın soyut olmadığını yaşanmış ve yaşanabilir olduğunu en iyi şekilde ifade eder. Çünkü nüzule şahit olan ashab, peygamberin eğitim halkasından insanlardır ve aralarında gerçekleşen iletişim nüzul ortamını kapsamaktadır.
- Yani Kuran salt bilgiden ibaret değildir. Pratiğe geçebilirliği Esbab-ı Nuzül ile açıkça ortaya konmuştur.
- Esbab-ı Nuzülü inceleyen alimler metodik olarak incelemeyi yeteri kadar yapamamışlardır.
- Hadis usulünün metin ve isnad tenkidi kaideleri aynı titizlikle Esbab-ı Nuzülle ilgili gelen rivayetlerde de uygulanmalıdır.
- Esbab-ı Nuzül ilmi nakil yoluyla gelişen bir ilimdir. Bu nedenle tefsir kitaplarındaki yanlış, isnadsız ya da uydurma bilgiler titizlikle temizlenmeli, Esbab-ı Nuzül rivayetlerinin sağlam bir şekilde günümüz insanına ulaştırılması sağlanmalıdır.
- Böylece, Kuran’ı Kerim’deki bir ayeti anlamak için tefsir kitaplarına bakan kimseler, onlarla karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle meşgul olmaktan kurtulmuş olacaklardır.
- Nuzül asrının sosyal, fikri, iktisadi, siyasi şartları ve nüzul ortamının insanlarını, ashabı incelemek Kur’an’ı anlama yolunda yol kat etmemizde bizlere yardımcı olacaktır.
- Esbab-ı Nuzül rivayetlerinin titizlikle yeniden değerlendirilmesi, kaynaklarımızdaki asılsız rivayetlerin temizlenmesi de bizlere fayda sağlayacaktır.
- Esbab-ı Nuzül rivayetlerinin hadis usülünün kriterleriyle de tenkidi sağlanmalıdır.
- Hadis usulü kriterlerini uygulamadan sonra izlenecek adım bu rivayetleri tasnif etmek olmalıdır.
- Bütün bunlar yapılırken Kuran-ı Kerim’in bütünlüğüne dikkat edilmeli, siyak-sibak ilişkisi göz önünde bulundurulmalıdır.
- Ezeli ilme dayalı olarak indirilmiş ve ayetleri de ona göre düzenlenmiş bir kitabın her şeyden önce bütünlük arz eden bir iç yapıya sahip olması gayet doğaldır.
- Ayrıca, İnsanların esbabı nüzul ilminden en faydalı şekilde yararlanması için metodik yöntemler izlenmelidir. Rivayetlerin sıkı bir tenkitten geçirilmesi mecburidir. Şüphesiz bu, insanın Kur’an’la hayatını doğru anlamlandırmasına yardımcı olacaktır.
Abdullah BEKİROĞLU
DOKTORA - 12922754
İMAM BUHÂRÎ VE FIKH’I
Muhammed b. İbrâhîm
el-Cu'fî el-Buhârî, h.194/810 yılında Buhara'da doğmuştur. Künyesi Ebu
Abdillâh'tır. Dedesinin dedesi olan Berdizbeh Mecusi idi. Onun oğlu Mugîre,
Buhara Valisi Cu'feli Yemân vasıtasıyla müslüman olmuştur. Buhari bundan dolayı
"Cufi" nisbesiyle de anılmıştır.
On yaşına doğru
Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On altı yaşına geldiği zaman
İbnü'l-Mübarek ve Veki b. Cerrah'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Bu sırada
annesi ve kardeşi ile hacca gitti. Daha sonra onlarla birlikte memleketine
dönmeyip Mekke'de kaldı ve orda hadis tahsil etti. Daha sonra da bu maksatla
ilim merkezlerini dolaşmaya başladı. Şam, Basra, Hicaz, Kûfe, Bağdat ve Mısır'ı
gezdi, oralardaki üstadlardan hadis tahsil etti. Buhârî kendisinden hadis
yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. Ezberlediği hadis sayısı
ise, kendi ifadesiyle, 100.000'i sahih, toplam 300.000'dir.
40 yıl kadar süren ilim
yolculukları sonunda Nişabur'a yerleşmek istemiştir. Fakat mihne olayından Buhârî
de zarar görmüş, Muhammed b. Yahya ez-Zühli'nin rekabeti yüzünden Nişabur'u
terketmiştir. Sarayında hadis hocalığı yapmayı kabul etmediği için de Halid b.
Ahmed ez-Zühli tarafından Buhara'yı terketme mecburiyetinde kalmıştır.
Semerkand'a gimek üzere yola çıkmış ancak Hartenk kasabasında hastalanmış ve
orada 256/870 yılında Ramazan bayramı gecesi (1 eylül 870 cuma) 62 yaşında
vefat etmiştir
İmam Buhârî hadise
hizmet konusunda hiçbir fedakarlıktan çekinmemiştir. Hemen her şeyini bu uğurda
harcamıştır. Yiyip içmeye önem vermez, az konuşur, talebeye iyilik ederdi. Gece
gündüz Kur'an okuduğu da rivayet edilmiştir.
İmam Buhârî'nin ahlaki
faziletleri, te'kid ettiği raviler hakkındaki sözlerinde de görülür. Son derece
mutedil ve insaflıdır. En ağır cerh ifadeleri (münkerü'l-hadis) o kişinin
güvenilmeyecek kadar zayıf olduğu, (seketü anh) muhaddislerin onun hakkında
fikir beyan etmediğini söylemekten ibarettir.
Sevdi yegane eğlence ok
atıcılığıydı. Uzun süre yanında kalmış olan katibi Muhammed b. Ebu Hâtim, birlikte
oldukları süre içinde sadece iki defa hedefe isabet ettiremediğini
belirtmiştir.
Yazdığı hadisler
kitaplarda kalmamış, hafızasına da nakşetmiştir. Onun hadis bilgisi devrin
bilginlerince insaf sınırlarını aşacak tarzda yoklanmıştır. Bir keresinde yüz
kadar hadisin sened ve metinleri karıştırıldıktan sonra Buhârî'ye okunmuş ve ne
düşündüğü sorulmuştur. O da hepsini ezberden düzeltmiş ve soranları kendine
hayran bırakmıştır.
İbn Huzeyme "Şu
gökkubbenin altında Rasulullah'ın hadislerini Buhârî'den daha iyi bilen ve daha
iyi ezberlemiş olan birini görmedim" demiştir. Buhârî'yi yakından tanıyan
alimlerin bu gibi takdirkâr ifadeleri, onun ilmî şahsiyeti ve otoritesi
hakkında fikir vermektedir.
Telif hayatına daha
öğrencilik yıllarında başlamıştır. et-Tarihu's-Sagîr, et-Tarihu'l-evsât,
et-Tarihu'l-Kebîr, el-Edebu'l-Müfred, ed-Duafâ gibi eserleri yanında
Sahihu'l-Buhari diye meşhur olan eseri Camiu's-Sahih, müstesna bir yere
sahiptir.
Buhârî, Sahih'ini altı
yüz bin hadis arasından seçmiştir. Mekke'de ve Buhara'da telif ettiğine dair
rivayetler vardır. On altı yıl sürdüğü düşünülürse, eserini Mekke'de yazmaya
başladığı, daha sonra Buhara, Medine ve Basra'da yazıp tamamladığı anlaşılır.
Buhârî eserini bir
ibadet vechi içinde hazırlamıştır. Rivayete göre her hadisi önce abdest alıp
veya gusledip iki rekat namaz kıldıktan sonra yazmıştır.
Hadis rivayet ettiği
hocalarının sayıları iki yüz seksen dokuzdur.
Eserdeki kitap ve
bablarda hadis sayısının değişik rakamlarla tespiti ise bazı babların kitap
kabul edilmesi, bir hadisin bazen uzun, bazen kısa olarak birkaç yerde geçmesi
sebebiyle farklı sayımı, iki ayrı isnadla rivayet edilen hadislerin kimine göre
bir, kimine göre iki rivayet kabul edilmesi, bazı nüshalar arasındaki farklar
gibi değişik tespitlerden kaynaklanmaktadır.
Bab Başlıkları
el-Camiu's-Sahih'in bab
başlıklarına "terceme" adı verilir. Bu tercemeler ve muhtevaları
diğer hadis kitaplarından farklı özellik taşımaktadır. Buhârî bab başlıklarını
çoğu zaman ayet-i kerimelerden, bazen hadislerden iktibaslarla ve bazen de
serbest şekilde fakat fıkhî bir anlam taşıyacak tarzda seçtiği ibarelerle
tanzim etmiştir.
Fıkhî kanaatlerini bab
başlıklarında aksettirdiği için (فقه البخري في تراجمة) "Buhârî'nin fıkhı tercemelerinde
bulunur" sözü şöhret bulmuştur.
Tercemelerinde kesinlik
ifade eden kalıplarla (cezm sigalarıyla) zikrettiği rivayetler güvenilirdir.
Buhârî sahih hadisleri
toplamıştır. Ancak bazen istidlâl kabilinden ve tercemelerde olmak kaydıyla
zayıf hadis zikreder. Öteki hadisler gibi değil, senedsiz olarak verir.
Bablar ve bablar
içindeki hadislerin sıralanışı da fıkhî bir sonuca varma eğilimindedir.
Şartlarına uygun yeteri kadar hadis bulamadığı bir babda veya fıkhî görüşünü
özellikle belirtmek istediği bir konuda, ilgili ayetleri, ta'lik yoluyla
rivayet ettiği hadisleri, sahabe, tebiin ve meşhur imamların sözlerini
tercemede zikreder. Herhangi bir mezhebe bağlı değildir. Daha çok kendi
kanaatini destekleyen görüşleri nakleder.
Bazı bab başlıkları
altında hadis yer almaz. Bununla Buhârî eserinde yer almasa bile o konuda
güvenilir hadislerin bulunduğuna işaret eder.
Ta'likleri
Sadece ilk ravinin
adını zikretmek suretiyle yapılan nakillerdir. Camiu's-Sahih'in bab
başlıklarında çok görülür. Bu bir isnad kusuru kabul edildiği için bazı alimlerce
tenkide uğramıştır. Ancak, o, eserini mümkün olduğu kadar kısa ve özlü telif
etme düşüncesiyle bu yola başvurmuştur.
Tekrarları
Buhârî, bazen de, bir
hadisi ilgili olduğu konularda, ondan hüküm istinbatı düşüncesiyle değişik
isnadlarla rivayet ederek muhtelif kitapların çeşitli bablarında hadisi bölerek
tekrarlar.
En fazla tekrarladığı
rivayet Hz. Aişe'nin, Berire'yi satın alıp kölelikten kurtarması ile ilgili
olan Berire hadisidir, yirmiden fazla yerde tekrarlanmıştır.
Aynı senetle iki yerde
rivayet etmesi ise çok nadirdir
Hadislerdeki farklı
bilgi ve hükümlerin öğrenilmesi, birden fazla sahabe tarafından rivayet
edildiğinin anlaşılması, birbirine zıt görünen bazı hadislerin sağlam isnad
zincirlerinin ortaya çıkması, bazen kısaca rivayet edilen bir hadisin uzun bir
metni olduğunun görülmesi gibi sebeplerle hadisleri tekrarlamıştır.
Şartları
Diğer kütüb-i sitte
imamları gibi Buhârî de aldığı hadisleri hangi şartlara göre seçtiğini
zikretmemiştir. Eser incelenmek suretiyle tespit edilmiştir.
Buhârî hocasından
sahabeye kadar son derece güvenilir muhaddisler tarafından muttasıl bir isnad
ile nakledilen rivayetleri eserine almıştır. Senetteki her bir hoca ile
talebenin uzun süre görüşmüş olması esastır. Müslim ise aynı asırda yaşamış
olmalarını yeterli görür. Buhârî bu konuda çok daha titiz davranmıştır.
Fikret Akman
ÖĞ. NO:12912768
Hadis Eserlerinde Tefsir Rivayetleri(buhari örneği)
Hadis eserlerinde tefsir rivayetlerine yeterli miktarda
yer verilmemesini,tefsir rivayetlerinin çoğunun maktu olması, buna karşılık
merfu olanların yüzde dört gibi cüzî bir kısmını teşkil etmesi ile izah
edemeyiz. Zira hadis eserlerinde merfu tefsir rivayetlerinin de çoğuna rastlayamıyoruz.
Tefsir rivayetlerinin hadis eserlerinde çok az yer bulmuş olması, bu
rivayetlerin sadece hadis usulü kıstaslarına göre zayıf oluşları ile de
açıklanamaz. Bu da, sözü edilen türe ait rivayetlerin tek tek değerlendirilmediği
ve en azından temel hadis eserlerinde topluca onlardan uzak durulduğunu düşündürmektedir.
Yapılan birkaç deneme, sıhhat kriterleri Buhârî’ninki kadar sıkı olmayan hadisçilerin
eserlerinde bile bu rivayetlerden belli ölçüde kaçınıldığını göstermektedir.
Buhârî’nin tefsir rivayetlerine Kitâbu’t-tefsîr’de pek
az yer vermesi, onun tefsir imkânlarını büyük ölçüde daraltmıştır. Bu durum, el-Kütübü’s-sitte
içinde tefsir bölümü ihtiva eden diğer hadis musannefatı için de
evleviyetle geçerlidir.Böylece hadisçiler ile aynı dönem müfessirler arasında
tefsir anlayışında ciddi farklılıklar
ortaya çıkmaktadır. Aynı dönem tefsir eserleri, ayetlerin doğrudan izahı
amacıyla varit olmuş rivayetleri aktarmakla ayetlerin beyanını öncelemişlerdir.
Hadis eserleri ise çoğunlukla ayetlerle dolaylı ilişkisi olan, ayetler hakkında
bilgi veren haberleri nakletmekle farklı bir tefsir anlayışı
ortaya koymuşlardır. Ayetlerin doğru anlaşılmasında sebeb-i nüzul bilgilerinin
ne denli önemli olduğu bilinmektedir. Tefsirlerin vaz geçilmez dayanaklarından olan
bu tür rivayetler Sahîh-i Buhârî’nin Kitâbu’t-tefsîr bölümünde de
kullanılmıştır. Ancak bunların ayetlerin anlaşılması noktasında yeterli ölçüde
kullanıldığı söylenemez. Sahîh’te istihdam edilen esbâb-ı nüzule dair
haberlerin azlığı, aynı ya da yakın dönem tefsirlerle kıyaslandığında daha net
görülmektedir. Bu durum Sahîh’in tefsir bölümünde ‘tefsir’ imkânlarının
da sınırlanması anlamına gelmektedir. Buhârî
aslında bu tür rivayetleri, tefsir eserlerinde görüldüğünün aksine ayetlerin ya
da surelerin anlaşılmasına yönelik sistemli bir çaba içerisinde
zikretmemektedir.
Buhârî’nin oluşturduğu tefsir bölümüne baktığımızda,
tefsir eserlerinde esbâb-ı nüzule dair bilgilere atfedilen önemin aksine onun
bu bilgilerden gerektiği oranda istifade etmediği söylenebilir. Bu durumun
sıhhat şartları gibi bir takım gerekçeleri olabileceği gibi, musannifin
‘tefsir’ anlayışı ile de ilişkili olması kuvvetle muhtemeldir. Buhârî’nin
Kitâbu’t-tefsîr’de ayetlerin anlaşılmasını temel gaye edindiğini söylemek
zordur. Zira tefsir bölümünde, ayetlerin anlaşılmasına doğrudan katkı
sağlayabilecek sebeb-i nüzul bilgisi içeren haberlere -tefsir rivayetlerinde olduğu
gibi- kâfi miktarda yer vermek yerine dolaylı ilişkisi olan haberleri dahaçok
zikretmektedir.
Buhârî’nin Kitâbu’t-tefsîr’de, ayetlerle sadece ayetin
indiği ortamı tasvir
eden rivayetleri ilişkilendirdiği durumlar söz konusudur. Ayetin
inmesinin özel
sebebini konu etmeseler bile, bu rivayetlerin her halükârda
tefsire katkısı inkâr
olunamaz. Bununla birlikte, ayetin sadece bu tür bir rivayetle
izahı mümkün değildir.
Buhârî’nin naklettiği bu tür rivayetlerin çoğunluğu
kuşkusuz tefsirlerde de
nakledilmektedir. Ancak tefsirlerde bunların yanı sıra, ayetlerin
gerek ifadelerini doğrudan izah eden rivayetlerin ve gerekse sebeb-i nüzul gibi
bilgileri içeren haberlerin bir arada nakledilmesi ile bir tefsir ortaya
konulmaya çalışılmaktadır.
Buhârî’nin tefsir bölümünde bahse konu uygulamasının
güzel bir örneğini “…Senin yöneldiğin yeri (Kâbe'yi) biz ancak Peygamber'e
uyanı, gerisingeriye dönenden ayırt edelim diye kıble yaptık…”
ayetine tahsis ettiği babda görebiliriz. Musannif kıblenin tahvili ile ilgili
bu ayet vesilesiyle yalnızca İbn Ömer’in, bu ayetin indiği ortamı ve
sonuçlarını konu eden şu anlatımını nakletmektedir: “İnsanlar Kubâ’ mescidinde
sabah namaz kılarken bir kişi geldi ve ‘Allah Peygamber’e Kâbe’ye yönelmesi
için Kur’an indirdi. Oraya yöneliniz’ dedi. Bunun üzerine (namaz kılan)
insanlar da yönlerini Kâbe’ye çevirdiler.”
Buhârî bir sonraki ayetin tefsirinde de benzer bir
yaklaşım sergilemektedir.
“(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip
durduğunu (vahiy
beklediğini) görüyoruz”ayetiyle, Enes b. Mâlik’in, eski uygulamanın kesin olarak
kalktığını bildiren şu sözünü ilişkilendirmektedir: “İki kıbleye
(Kudüs ve Kâbe)
doğru namaz kılan benden başka kimse kalmadı.” Buhârî’nin ayetin
indiği ortamı ve ayetin inmesinin etkilerini tasvir eden bu rivayetleri vermesine
karşılık, Abdurrezzak, Taberî ve İbn Ebî Hâtim tefsirlerinde ayetteki pek çok
noktayı açıklayan rivayetler zikretmektedirler. Bununla birlikte Buhârî’nin naklettiği örnek olarak verdiğimiz
bu iki rivayeti bu üç müfessirden hiç birisinin eserlerinde zikretmemiş olması
da dikkat çekicidir. Bu durum
Buhârî’nin tefsir geleneğinden ne kadar bağımsız hareket ettiğine
dair bir fikir
vermektedir.
FİKRET AKMAN
ÖĞ.NO:12912768
El-Akîde yahut et-Tevhîd: Akaid konusunda yazılmış bir eserdir. Abarü's Sifat: Hadisle ilgili bir eserdir ve bazı kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur.
Buhari eserine “el-Camiu’s-Sahihu’l-Musnedu’l-Muhtasaru min Umuri Resûlillah (s.a.s.) ve Sunenihi ve Eyyamihi” adını vermiştir.Saygılarımla…..
Murat CAN No: 12912777 Yüksek Lisans
İslâm’ın ilk ana kaynağı Kur’an’ı Kerim, ikinci kaynağı ise Sünnettir. (Hadislerdir). Hadisler olmaz ise Kur’an iyi anlaşılamaz. Hadisler; Kur’an’ın mücmelini tafsil, müphemini beyan, mutlakını mukayyed gibi konuları açıklayıp, onlardan çıkarılması gereken hükümleri ortaya çıkartır. Bazen de kendi başına hükümler koyar. Allah Rasülü hayatıyla yaşayarak Kur’an’ı tefsir ettiği gibi, bazen de ihtiyaç hâsıl olunca, sahabenin soru sorması üzerine, manası anlaşılamayan bir kelime veya ayet olunca tefsir ve beyan cihetine gitmiştir. Bu bilgiler hadis ilmi aracılığı ile her yönleri ve çeşitleriyle bizlere ulaşmıştır.
Hadis ilmi ve usulü Yüce Allah’ın İslam âlemine ve ümmetine bahşettiği bir lütüftur. Bu ilim ve yöntemi hiçbir dinde ve millette yoktur.
Kur’an’ı; hadisleri almadan sadece lafzına bakarak anlamak mümkün değildir. Mümkün olmayınca da doğru bir İslami yaşayış ve hayat tarzı sürdürülemez. İslâmi ilimler her biri müstakil bir dal olsa da asılda bütündürler, birdirler. Kur’an’ı anlama da hepsinden aynı anda istifade edilmelidir. Müfessirler hadis eserlerindeki tefsir rivayetlerini her yönleriyle ayrım yapmaksızın tefsirlerinde zikretmişlerdir. Burada dikkat edilmesi gereken bir konu vardır ki oda; hadis rivayetlerindeki Kur’an okumaya ve Ona yönelmeye teşvik adına uydurulan hadislerdir. İslam ümmeti Kur’an’a verdiği değeri, gösterdiği saygıyı hadislere de göstermiştir.
Murat CAN No: 12912777 Yüksek Lisans
HADİS ESERLERİNDE TEFSİR RİVAYETLERİNDEN KAZANIMLAR II
İslâm’ın ilk ana kaynağı Kur’an’ı Kerim, ikinci kaynağı ise Sünnettir. (Hadislerdir). Hadisler olmaz ise Kur’an iyi anlaşılamaz. Hadisler; Kur’an’ın mücmelini tafsil, müphemini beyan, mutlakını mukayyed gibi konuları açıklayıp, onlardan çıkarılması gereken hükümleri ortaya çıkartır. Bazen de kendi başına hükümler koyar. Allah Rasülü hayatıyla yaşayarak Kur’an’ı tefsir ettiği gibi, bazen de ihtiyaç hâsıl olunca, sahabenin soru sorması üzerine, manası anlaşılamayan bir kelime veya ayet olunca tefsir ve beyan cihetine gitmiştir. Bu bilgiler hadis ilmi aracılığı ile her yönleri ve çeşitleriyle bizlere ulaşmıştır.
Hadis ilmi ve usulü Yüce Allah’ın İslam âlemine ve ümmetine bahşettiği bir lütüftur. Bu ilim ve yöntemi hiçbir dinde ve millette yoktur.
Kur’an’ı; hadisleri almadan sadece lafzına bakarak anlamak mümkün değildir. Mümkün olmayınca da doğru bir İslami yaşayış ve hayat tarzı sürdürülemez. İslâmi ilimler her biri müstakil bir dal olsa da asılda bütündürler, birdirler. Kur’an’ı anlama da hepsinden aynı anda istifade edilmelidir. Müfessirler hadis eserlerindeki tefsir rivayetlerini her yönleriyle ayrım yapmaksızın tefsirlerinde zikretmişlerdir. Burada dikkat edilmesi gereken bir konu vardır ki oda; hadis rivayetlerindeki Kur’an okumaya ve Ona yönelmeye teşvik adına uydurulan hadislerdir. İslam ümmeti Kur’an’a verdiği değeri, gösterdiği saygıyı hadislere de göstermiştir.
İmam Buhari
İslam toprakları genişleyip, değişik kültür ve milletlerle kaynaşınca sorunlar, fikri tartışmalar ve ayrılıklarda kendini göstermeye başlamıştır, İslam toprakları ayrılıklarla, fitnelerle çalkalandığı bir dönemde de İmam Buhari yaşamış, Kur'an'a ve Sünnete muhalif her türlü bidatle mücadele etmiştir.
Hayatı
Adı; Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî (ö. 256/870)
Kur'ân-ı Kerîm'den sonra en güvenilir kitap kabul edilen el-Câmi'u's-Sahîh adlı eseriyle tanınmış büyük muhaddistir13 Şevval 194 Cuma günü Buhara'da doğdu.
Buhârî on yaşına doğru Muhammed b. Selâm el-Bîkendî. Abdullah b. Muhammed el-Müsnedî gibi Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On bir yaşlarında iken hocası Dâhilî'nin rivayet sırasında yaptığı bazı hataları tashih etmesiyle dikkatleri çekti. On altı yaşına geldiği zaman İbnü'l Mübârek ve Veki b. Cerrâh'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Hadis tahsili için ilim merkezlerini dolaştı. Bunlar; Bağdat, Basra, Belh, Dımeşk, Hicaz, Humus, Kûfe, Medine, Mısır ve Nişabur. Buhârî kendilerinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. Belhliler'in isteği üzerine onlara kendilerinden ilim tahsil ettiği 1000 hocadan birer hadis yazdırmıştır. İ. Buhari’nin Sahihinde hocalarında 309 Muhaddisin adları, yaşadıkları yerler ve ölüm tarihleri verilmektedir.
Buhârî ve Mihne Olayı; Kur'ân-ı Kerîm'in mahlûk oluşuyla ilgili olarak Mutezile tarafından ileri sürülen görüş, devletin de destek vermesiyle İslâm âlemini zor durumda bırakmıştır. Ahmed b. Hanbel, muhafazakâr âlimler için bir imtihan vesilesi (fitne) olan bu olay karşısında büyük bir azim ve sebatla direnmiş, Döneminin âlimlerine örnek bir şahsiyet olmuştur. İslâm âleminde sürüp giden bu tartışmalardan Buhârî de zarar görmüştür. İmam Müslim'in belirttiğine göre Buhârî, Nîşâbur'a gittiğinde halk kendisine çok itibar etmiş, onu iki üç günlük mesafede karşılamıştır. Yine Müslim'in belirttiğine göre, Buhârînin kaldığı ev ziyaretçilerle dolup taşmış, şehre gelişinin ikinci veya üçüncü günü bu ziyaretçilerden biri ona Kur'an'ın mahlûk olup olmadığını sormuş, onun da, "Fiillerimiz mahlûktur; bir sözü ifade edişimiz de (Kur'an metnini okuyuşumuz) fiillerimizdendir" demesi üzerine orada bulunanlar arasında büyük bir ihtilâf çıkmıştır. Aynı soruyu başka biri sorduğunda, Buhâri "Kur'an Allah kelâmıdır, mahlûk değildir; ancak kulların fiilleri [Kur'an] okuyuşları) mahlûktur; bu konuda soru sormak ise bid'attır" demiştir.
Buhârî kendisinden ilim tahsil etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine rağmen devlet adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren bir davranış olarak kabul eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı.
Buhari Semerkant' gider iken, Hartenk kasabasındaki akrabalarını ziyareti esnasında hastalanır ve 256 yılının ramazan bayramı gacesi vefat eder ve ertesi gün gömülür.
Şahsiyeti. Buhârî orta boylu olup zayıf ve ince bir yapıya sahipti. Birçok güzel huyu yanında az konuşması, başkalarının sahip olduğu imkânlara Özenmemesi gibi özellikleri de vardı. Yiyip içmeye önem vermezdi. Onun cömertliğini, dünya malına değer vermediğini ve yardım severliğini gösteren davranışları pek çoktur. 25.000 dirhem alacaklı olduğu birine karşı gösterdiği müsamaha dikkat çekicidir. Uzun zamandan beri borcunu ödemeyen bu şahıstan bazı idareciler vasıtasıyla alacağını tahsil etmesini tavsiye edenlere, "Ben onlardan yardım istersem onlar da benden işlerine geldiği gibi fetva vermemi isterler; dünya için dinimi satamam" demiştir..
Buhâri’nin ahlâkî faziletleri; tenkit ettiği râviler hakkındaki son derece mutedil ve insaflı sözlerinde de görülür. Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifadeleri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf (münkerü'l-hadîs) olduğunu, muhad-dislerin onun hakkında fikir beyan etmediğini (seketû anh) söylemekten ibarettir. Hadis uydurmakla tanınan kimseler hakkında bile yalancı (kezzâb) ifadesini pek nâdir kullanmıştır. Gıybetten sakınarak kimseyi çekiştirmediğini söylemesi ve "Allah Teâlâ'nın beni gıybetten dolayı hesaba çekmeyeceğini umarım" demesi bu konudaki titizliğini göstermektedir. Bir gün hadis okuturken âmâ olan talebesi Ebû Ma'şer bir hadisten pek hoşlanmış olmalı ki başını, elini sallamaya başladı. Onun bu haline tebessüm eden Buhârî, daha sonra bu tebessümü ile Ebû Ma'şer'e haksızlık ettiğini düşünerek ondan helâllik istedi.
Bazı kitaplarda yer alan ahlâkî beyitleri onun şiir alanında da üstad olduğunu göstermektedir.
İmam Buhari’nin Fıkhı
İmam Buhari muhaddisliği kadar fakihtir de onun fakih olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı hükümlerden de anlaşılmaktadır. Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an ve Hadislerden çıkardığı hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında bazen imamı şafiye, bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih eserine bakıldığında izlemiş olduğu yol fakih olduğuna delalet etmektedir. Seçtiği bab başlıkları ve bab hadisleri dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-Sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuştur
Hocası Nuaym b. Hammâd ile muhaddis Ya'küb b. İbrahim ed-Devrakî, "Buhârî bu ümmetin fakihidir" derlerdi. Hadis ve fıkıh ilimlerindeki derin bilgisiyle tanınan hocası İshak b. Râhûye muhaddislere, "Bu gençten hadis yazınız" diye tavsiyede bulunduktan sonra eğer "Buhârî Hasan-ı Basrî zamanında gelmiş olsaydı hadis ve fıkhı çok iyi bildiği için herkesin ona başvurmak zorunda kalacağını söylerdi" demiştir. Fıkıhtaki üstün kabiliyet ve ilmi yetkinliğinden dolayı dört mezheb mensupları onu sahiplenmeğe çalışmış, her biri kendi mezheplerine intisap ettiğini iddia etmişlerdir.
Eserlerinden bazıları:
1-el-Câmi'u's-sahîh
2-et-Târîhul-ke-bîr
3-et-Târihu'1-ev-sat
4-et-Târîhu'ş-şağir
5-et-Târîhu'I-kebîr
6- Kitâbü'1-Künâ. et
7- et-Tevârih ve'1-ensâb
8- Taiku ef'âli'l-'ibâd.
9- Ref'u'l-yedeyn fi's-salât.
10- el-Edebü'l müfred.
İhtilaf
Sözlükte; ‘geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek’ anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak ‘bir şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir.
Terim olarak ihtilaf; ‘söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak’ demektir. İslam da ilk ihtilaf; Allah Rasülü Rabbine kavuşunca nereye defnedileceği, Hz Ebu Bekr (r.a.) in halife seçilmesi olayı ve Hz Osman (r.a.) ın hilafeti döneminde meydana gelen olaylar ve sonuçları olduğu zikredilmektedir.
Kur’an ve Hadislerde ihtilaf kelimesi mutlak olarak zikredildiğinde olumsuz anlamda kullanılmıştır. Daima birlik olmak, tefrikadan kaçınmak emredilmiştir.
İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhi hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiştir.
Fıkıh ilminde ihtilaf ittifak ve icmanın mukabili bir kavram olarak kullanılmakta, Kur’an ve Sünnet’in temel ilkelerinde birleşen ilim adamlarının, ‘müctehidün fih’ denilen ictihada açık konularda muhtelif sebeplerle ayrı kanaatler benimsemesini ifade etmektedir. Fıkhi konularda ihtilafın meşruiyeti II. yy itibaren sorgulanmaya başlanmıştır. Kur’an’da yer alan, ihtilaf ve tefrikaya düşmeyi kötüleyen genel anlamdaki ayetleri göz önünde bulunduran müzeni, İshak el-Musıli, Cahiz, Zahiriler, Şia ve Batıniler ihtilafın dinde yeri bulunmadığını, aksine uzlaşmanın ve birlik olmanın emredildiğini savunmuşlardır.
İhtilafın meşruiyetini savunanlara göre Kur’an’da müteşabih, müşterek ve mecazi lafızların varlığı insanların ihtilafına zemin hazırlamıştır. İhtilaf gayri meşru olsaydı bu tür ifadeler yerine daha açıkları kullanılırdı. Ayrıca aklı kullanma ve düşünme emredilmiş olup insanların farklı kapasitelere sahip bulunmaları sebebiyle ihtilafa düşmeleri kaçınılmazdır. İslam’da usul konularında ve genel ilkelerde ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile karşılanmıştır. İslam da ki ihtilafları ayrım olarak değil rahmet olarak kabullenip kaynaşmaya ve birlik olma yolunda gayret gösterilmelidir.
Kaynak: Buhari DİA Yusuf Şevki TAVUZ ve Salim ÖĞÜT c 6 s 368
Hikmet Kıratlı
12912709
Yüksek Lisans
BUHARİ,
Muhammed b. İsmail (ö.256/870)
13 Şevval 194 Cuma günü Buhara’da doğdu. Çoçukluğunda
Buharalı muhaddislerden hadis
Öğrenmeye başladı.
Onatlı yaşlarında Annesi ve kardeşi Ahmetle birlikte hacca gitti. Hac son
rası Buhari Mekkede kaldı.Burda Hallad b. Yahya, Humeydi
gibi alimlerden hadis tahsil etti.
Buhari kenisinden hadis yazdığı muhaddisleri
1080 olduğunu söyler. El Cami’us-sahih’te
Rivayette bulunduğu hocalardan 309 muhaddisin adı,
yaşadıkları şehirler ve ölüm tarihleri verilmektedir.
Meşhur talebesi
Firebri, El Cami’us- Sahihi Buhariden 90000 talebenin dinlediğini
söylemektedir. Senedleri muttasıl 200.000 Hadis kaydetmiştir. Kenisi Hz.
Peygamberin,”ken-
disine sorulan şeyi öğretmekten
kaçınan kimsenin ağzına ateşten gem vurulacağını” ifade eden hadisi sebebiyle
ilmi kimseden esirgemediğini haber verdi. 256 yılının Ramazan ayının
bayram gecesi vefat etmiştir.
Hadisçiliği: Sahih
hadisleri ilk defa bir araya getirmesi, hadis ilmindeki tartışmasız otoritesi
Hadis rivayetlerindeki kusurları(ilel) ğörebilmesi. En
önemli eseri el- Cami’us sahih’dir. Bu
Hadis kitabına koyduğu bab başlıklarının hem hadiscilere
hemde fıkıhçılar için taşıdığı önem
dolayısı ile bunun üzerine müstakil şerhler yapılmıştır. İbn
Hacer el Askalani’ye ait Fethul bari
gibi , İbn Hacer göre Buharinin fıkıh alanındaki kudreti sadece bab
başlıklarında değil
aynı zamanda babların düzenlenmesindedir.(T.D.V
Ansiklopedisi c. 6 S. 368)
İBNİ
İSHAK
Siyer ve megazi
müellifi,muhaddis.
80(699) yılında
Medine de doğdu.İbn İshak’ın dedesinin Hristiyan olmasından dolayı İncil’i ve
Süryanice’yi iyi bildiğini ve Hz. Peygamberden önceki dönemin tarih ve
kıssalarını iyi bilmesinde de bu aile kültürünün izlerinin bulunduğunu ileri
sürmüşlerdir.Ancak İbn İshak’ın İncil ve Tevratı Medine de okuduğu,Seryanice’yi
de birkaç yıllık ikameti sırasında Mısır’da öğrendiği ve bu kültürü orada
aldığı kabul edilmektedir.
İbn İshak eğitimini , başta babası ve amcaları olmak üzere
birçok şahsiyetten hadis, siyer-megazi ,şiir,eyyamü’l-Arab ve ensab bilgileri
alarak tamamladı.Ona ders veren Medinenin meşhur alimleri Katade,Muhammed el
Bakır,Abdullah b. Ömer’in Mevlası Nafi ve İbn Şihab ez Zühri vs. bulunmaktadır.
Muhaddislerle cerh
ve ta’dil alimlerinin İbn İshak’a yönelttikleri en ağır tenkit,onun hadisi
aldığı ravi veya şeyhi atlayıp (tedlis) ilk ravinin adıyla nakletmesidir.Ancak
bu husus ,tarih ve hadis rivayeti arasındaki farktan ileri gelmektedir.
İbn İshak’ın ve çağdaşlarının
Hz. Peygamberin hayatı hakkında yazmış oldukları eserlere “el-Megazi”, bazan da
muhtevasını göstermek için “el-Megazi ve’s –Siyer” denilmiştir.es Sire adı İbn
Hişam’dan sonra yaygınlık kazanmış ve onun İbn İshak’ın çalışmasını özetleyen
kitabı Siretü Resulillah ,Siretü ibn Hişam, es Siretü’n-nebeviyye adlarıyla
tanınmıştır.İbn Sa’d ilk defa megaziyi bir araya toplayan ve bu alanda bir
kitap yazan kişinin İbn İshak olduğunu belirtir.İbn İshak özellikle anlattığı
konuların hadislerle irtibatını çok iyi kurmuş,bazan Şahsi
görüşlerini de ekleyerek birçok rivayeti birleştirip
bütünleştirmeyi başarmıştır.İbn İshak ın el-Megazi’si günümüze tam olarak İbn
Hişam ‘ın es-Siretü’n-nebeviyye adlı eseriyle ulaşmıştır.
(TDV İslam Ansiklopedisi 20.cilt s.93)
İBNİ HİŞAM(ö.151/833)
Es-Siretü’n
nebeyiyye adlı eseriyle meşhur olan tarihçi.dil ve ensab alimi.
Basra da
doğdu.İbn-i Hişam tahsilini Basra da tamamladı.Daha sonra Mısır’a gitti ve
ölünceye kadar Fustat şehrinde yaşadı.İmam Şafi de İbni Hişamın dilde hüccet ve
Arap dili konusunda iyi yetişmiş bir alim olduğunu belirtmiştir.İbni Hişam
kaynaklarda tarih,ahbar,ensab,şiir,nahiv ve lügat alimi olarak tanıtılmakla
birlikte hocaları,eserleri ve görüşleri hakkında bilgi bulunmaktadır.İbn İshak
ın Sireti İbn İshak diye de bilinen Kitabü’l Mübtede’ve’l –meb’as
ve’l-megazi’sini yeniden tertip eden İbni Hişam şöhretini bu esere
borçludur.Eseri hazırlarken İbni İshak’ın en meşhur ravilerinden Ziyad
b.Abdullah El Bekai’nin Kufi-Bağdadi diye meşhur olan nüshasını esas olarak
eseri kısaltmış,bu arada bazı ilavelerde de bulunmuştur.Kitap zamanla onun
adıyla(Siretü İbn Hişam-Tehzibü İbn Hişam)anılır olmuştur.Kıfti,Zehebi,İbn
Kesir,İbnül İmad,İbn Hallilkan ve Sehavi gibi müellifler, bu eseri Hz. Peygamber’in hayatına dair en
sağlam ve en iyi siyer kitabı olarak kabul etmişlerdir.
İbn Hişam ,İbn
İshak’ın kitabını esas almakla birlikte onun aksine Kur’an’da temas edilmeyen
ve Hz.Peygamberle ilgisi olmayan konulara,pek tanınmayan şairlerin şiirlerine ,
nezaket dışı bazı ifadelere ve hocası Bekkai’nin güvenilir bulmadığı
rivayetlere itibar etmediğini söyler.Müellif eserine aldığı bazı şiirlerin
dilini ve veznini düzeltmiş,bazılarının nispet edilen şahıslara ait olmadığını
belirtmiş,bir kısmının kaynağını ve ravilerini zikretmiş, bazan da yeni şiirler
ilave etmiştir.İbn Hişam’ın esrde yer alan ayet,hadis ve şiirlerdeki garib
kelimeleri açıklarken verdiği bilgiler,onun Arap dili ve edebiyatına vakıf
olduğunu göstermesi açısından önemlidir.Kelimeleri şiirlerden deliller getirmek
suretiyle açıklayan İbn Hişam ,ayrıca Ebu Ubeyde Ma’Mer b. Musenna başta olmak
üzere Yunus b. Habib, Ebu Muhriz Halef el-Ahmer,Ebu Zeyd el-Ensari ve Hasan-ı
Basri gibi alimlerden nakillerde bulunmuştur.
Meşhur eseri; es
Siretü’n-nebeviyye(Siretü ibn Hişam,Siretü Resulillah).Hz. Peygamberin hayatına
dair tamamı zamanımıza intikal etmiş en eski kitaptır.
(TDV İslam Ansiklopedisi 20.cilt s.71)
İsrafil GÖK
Öğrenci No: (12952754)
Birleşik Doktora
İBN HİŞAM
Ebû Muhammed Cemâlüddîn Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyûb el-Himyerî el-Meâfirî el-Basrî el-Mısrî (ö.218/833) Basra'da doğdu. Es-Sîretü'n-Nebeviyye" Adlı Eseriyle Meşhur Olan Tarihçi Aslen Ye¬menli Himyer kabilesinin Meâfirî koluna mensup olduğu bilgisi kaynaklarda yer alır. Basra'da bir müddet yaşadıktan sonra Mısır'a gitti ve ölünceye kadar Fustat şehrinde yaşa¬dı. İbn Hişâm 13 Rebîülâhir 218 (8 Mayıs 833) tarihinde Fustat'ta vefat etti. Güvenilir bir tarih¬çi ve hadisçidir.
Tahsil hayatına Basra'da başlamıştır . Yaşadığı dönemde Bas¬ra, İslâm âleminin en büyük kültür merkezlerinden birisidir. İbn Hişam, şehrin ilim otorite¬lerinden ders aldı. Özellikle edebiyat, filoloji ve tarih dallarında yetiş¬ti ve kendisi de büyük bir otorite haline geldi. Basra'dan ne zaman ayrıldığı ve Mısır'a gitmeden önce tahsil için di¬ğer ilim merkezlerine seyahat edip et¬mediği konusu bilinmemektedir. Ancak İbn İshak'ın es-Sire'sini kendisine rivayet eden hocası Ziyâd b. Abdullah el-Bekkâî ile görüşmek üzere Kûfe ve Bağdat'a gitmiş olabilir. Mısır'da İmam Şâfiî ile Arap şiiri üze¬rine sohbetlerde bulunmuştur. İbn Hişâm önceleri İmam Şâfiî ile pek görüşmek istememiştir. Görüştükten sonra ise en¬sâb ilmi, dil ve şiir konusunda derin bilgi sahibi ol¬duğunu anlayarak kendisinden övgüyle söz ettiği bilinmektedir. İbn Hişâm, kaynaklarda tarih, ahbâr, ensâb, şiir, nahiv ve lügat âlimi olarak tanıtılmaktadır. Şöhreti ise İbn İshak'ın "Sîretü İbn İshak" adlı "Kitâbü'l-Mübtede ve'l-Meb'as ve'l-Meğazi" ismindeki eserini yeniden tertib etmesiyle olmuştur. İmam Şafiî, İbn Hişâm'ın dilde hüccet (delil) ve Arap dili konusunda iyi yetişmiş bir âlim olduğu¬nu belirtmiştir.
İbn Hişam'ın en meşhur eseri es-Sîretü'n-Nebeviyye (Sî¬retü İbn Hişâm, Sîretü Rasûlillâh)": Hz. Peygamber (sas)'in hayatına dair tamamı za¬manımıza intikal etmiş en eski kitaptır. İbn Hişam, bu çalışmasını İbn İshak'ın Siyer'ini esas alarak hazırlamıştır. "es-Sîretü'n-Nebeviyye" birçok defa ba¬sılmış, şerh ve ihtisar edilmiş, manzum hale getirilmiş ve çeşitli dillere çevrilmiş¬tir. "es-Sîretü'n-Nebeviyye"ye dört ayrı şerh yazılmış olup bunların üçü ba¬sılmıştır. En geniş şerhi, Endülüslü muhaddis Abdurrahman b. Abdullah es-Süheylî (ö. 58I/1185) tarafından "er-Ravzü'l-Ünüf fî Şerhi's-Sîreti'n-Nebeviyye li'bni Hişâm" adıyla kaleme alınmıştır.
"es-Sîretü'n-Nebeviyye'yi Türkçe'ye ilk defa "Sîret-i Rasûlullah" adıyla Aydınlı Eyyûb b. Halîl çevirmiş ve 12 Rebîülevvel 986 (19 Mayıs 1578) tarihinde şehzade¬liği sırasında III. Murad'a takdim etmiş¬tir. Yazma nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde (TY, nr. 2414) bulunmaktadır. Eser üzerinde akademik çalışma yapılmıştır. Mes'ad Süveylim Ali eş-Şâmân tara¬fından "Türk Edebiyatında Siyerler ve İbn Hişam'ın Siyeri'nin Türkçe Tercü¬mesi" adıyla doktora tezi olarak neşre ha-zırlanmıştır. İbn Hişam'ın bu önemli eseri Hasan Ege tarafından "İslâm Tarihi Sîret-i İbn-i Hişam Tercemesi (l-IV, İstanbul 1985)" adıyla Türkçeye çevrilmiştir.
İbn İshak'ın en meşhur râvilerinden Ziyâd b. Abdullah el-Bekkâî'nin Kûfî-Bağdadî diye meşhur olan nüshasını esas alarak eseri kısaltmış, bu arada bazı ilâvelerde de bulunmuştur. Ki¬tap zamanla onun adıyla (Sîretü İbn Hi¬şâm, Tehzibü İbn Hişâm) anılır olmuştur. İbn Hişâm, İbn İshak'ın verdiği nesep bilgilerini, isimleri, haberleri veya kullandığı kelimeleri tashih etmiştir.
Hz. Peygamber'in hayatı, yaşadığı devrin olayları ve Râşid Halifeler dönemi hâdiseleri için mut¬laka başvurulması gereken bir eserdir. O, siyerdeki müstakil kelimeleri de açıklar.
Araştırmacı Yrd. Doç. Dr. Şaban ÖZ, İbn Hişam ile ilgili şunları söylemektedir; "Şu an için, İbn İshâk'ın, Ma'mer'in ve haliyle Zührî'nin, Urve'nin rivayetlerinden bahsedebiliyorsak, hiç kuşku yok ki, bu dö¬nem müelliflerinin nakilleri sayesindedir. Klasik nakil dönemi, daha uzun müddet devam etmiş, her râvi üstadının eserini -kabiliyeti nispetinde-sonraki nesillere aktarmak için çalışmıştır. Ancak İslâm tarih yazıcılığı, İbn Sa'd'la beraber yeni bir boyut kazanmış, tek müellife bağlı naklin yerini, birçok müellifin rivayetlerinin karşılaştırmalı olarak aktarıldığı nakil almıştır.
İBN-İ İSHAK
İbni İshak ya da asıl adıyla Muhammed bin İshâk bin Yesâr el-Muttalibî'dir. Künyesi Ebû Abdullah olup, Ebû Bekr de denilmiştir. İbn-i İshâk, Medîne-i münevverede 704 (H.85) senesinde doğdu Meğazi ilminin kurucusu olarak kabul edilen tarihçidir. Birçok tarih ve siyer alimi onun kitabını temel olarak kabul etmiştir. Mîlâdî sekizinci yüzyılda yetişen İslâm târihçisi meşhur bir siyer âlimi ve muhaddistir. Medîne-i münevverede İmâm-ı Mâlik ile ilmî müzâkerelerde bulundu. Sonra buradan ayrılarak, sırayla Mısır, Kûfe, Rey, Hire ve Bağdat'a geldi. Bağdat'ta yetişerek, meşhur Siyer kitabını yazdı ve 768 (H.151)de vefât etti. Bağdat'ın doğusundaki Hayzeran Kabristanına defnedildi. İbn-i İshâk, Tâbiînden Sa'îd bin Müseyyeb ve Ebû Seleme bin Abdurrahmân ile görüşmüştür. Pekçok hadis âliminden hadis rivâyet ettiği gibi, birçok kimse de ondan hadîs-i şerîf rivâyetinde bulunmuştur.
İbn Şİhab ez-Zühri'nin en gözde talebelerinden olan Muhammed İbn İshak (ö.151) gerçekten siyer alanında çok önemli bir isimdir. Her ne kadar bazı cerh ve ta'dîl âlimlerinin çok sert eleştirilerine ve tenkitlerine maruz kalmışsa da, başta hocası İmam Zühri olmak üzere, birçok meşhur âlimin takdirlerini kazanmıştır. Mesela hocası İmam Zühri onun hakkında; "Meğazi ilmini öğrenmek isteyen İbn İshak'a müracaat etsin" demektedir. Talebesini bu alanda kendinden daha bilgili sayan İmam Zühri, siyer konusunda zaman zaman kendisine sorular sormuş ve onun verdiği bilgileri insanlarla paylaşmıştır. Yine İmam Şafiî; "Meğazide derinleşmek isteyen kimse, İbn İshak'a muhtaçtır" derken, Süfyân ibn Uyeyne; "İbn İshak yaşadığı müddetçe Medine'de ilim yok olmaz" demektedir. İbn Adiyy ise biraz daha iddialı bir ifade ile: "Bu ilim dalında hiçbir eser onun eserinin seviyesine ulaşmamıştır" demiştir.
Bu büyük üstadın Siretü İbn İshak adı ile meşhur olan, ama asıl adı Kitabü'l-Mübtede ve'l-meb'as ve'l-meğazi olan eserine gelince, ne yazık ki bu eser özgün hali ile günümüze kadar ulaşmamıştır. Gerek zamanında, gerek zamanından sonra, büyük bir şöhrete ermiş olan bu eserin günümüze ulaşmaması büyük bir kayıp iken, İbn Hişam'ın bu eserin büyük bir bölümünü nakletmesi ve yine başta Muhammed Hamidullah Hoca olmak üzere, birkaç çağdaş âlimimizin eksik nüshalar ve bölümler üzerinde yaptıkları araştırmalar, neredeyse Siretü İbn İshak'ın tamamını ortaya koyacak düzeyde olması ise sevindiricidir.
SİYER-MEĞAZİ
Siyer, dini literatüründe son peygamberin hayatını anlatan ilmi bir disiplindir. Siyer, sire ve siret kelimelerinin çoğuludur ve hayat tarzı demektir. Karşıt anlamı suret'tir. Siyer-i Nebi adıyla, hayatını anlatan manzum ve mensur kitaplar ortaya çıkmıştır. Bu anlamda Siyer, Hz. Peygamber'in hayatı demektir. Başlangıçta Hadis kitaplarında siyer başlığı altında ele alınan siyer, sonradan ayrı kitap yazımlarına konu olmuş ve hadisten ayrılmıştır. Fıkıh kitaplarında da siyer başlığı vardır."Siyer", Arapça "sîre" sözcüğünün çoğulu olup Peygamber (s.a.s)'in hayatını (hal tercümesini) anlatmak için kullanılır. Zaman içinde: Soy dizini, doğumu, çocukluğu, gençlik yılları, peygamberliği, Mekke ve Medine'de meydana gelen olaylar ve gerçekleşen savaşları da içine alacak şekilde, doğumundan ölümüne kadar Hz. Peygamber (s.a.s) 'inhayatından sözeden kitaplara "Siyer-i Nebî", "es-Siretü'n-Nebeviyye" veya kısaca "Siyer"adıverilmiştir.
Siyer ile sıkça beraber kullanılan ve savaş, savaş yeri, savaş menkıbesi anlamlarını ihtiva eden "Meğâzi" kelimesi vardır. Hz. Muhammed (s.a.s)'in savaşlarının anlatıldığı kitaplara da aynı ad verilmiştir.
İzahlardan da anlaşılacağı üzere siyer, daha genel, meğâzî ise daha dar anlamı ifade eder. Ancak bu iki isim sık sık karıştırılmış ve birbirini ifade edecek tarzda kullanılmıştır. Bazı meğâzi türü eserler, siyer kaynakları gibi, Hz. Peygamber (s.a.s)'in hayatından bütünüyle bahseder ve yazıları bu tür meğâzi kitapları Siyer-iNebî türü eserleri andırırlar. Ancak çoğunlukla meğâzî türü eserler, Peygamberimizin savaşlarını asıl olarak ele almışlardır.
Siyer, bir yönüyle Hadis'e bir yönüyle de İslâm tarihinin içine girmiştir. Gerçekten siyer, Hz. Peygamber (s.a.s)'in söz ve davranışlarından bahseden Hadis ilminin bilinmesini gerekli kıldığı gibi; O'nun hayatının her safhasından bilgi vermesi itibariyle de İslam tarihinin bir bölümünü oluşturur.
Nitekim İslâm âlimlerinin çoğu, siyerden itibaren İslâm tarihini bir bütün halinde ele almışlar ve eserlerinde, Hz. Peygamber (s.a.s)'in hayatından -hattâ öncesinden- başlayarak İslâm tarihi ile ilgili olayları, yaşadıkları döneme kadar anlatmışlardır.
BUHÂRÎ
Hadis bilginlerinin ileri gelenlerinden Kur'an'dan sonra en sağlam ve sahih olan kitabın müellifi Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâil b. İbrâhim b. el-Muğîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî, 13 Şevvâl 194 h./21 Temmuz 810 tarihinde Cuma günü Buhara'da doğmuştur. Bundan dolayı da Buhârî nisbetiyle anılmasına sebep olmuştur.
Onsekiz yaşında "Kitâbu Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adlı eserlerini yazdı. İlim öğrenmek için Şam'a, Mısır'a, Basra'ya, Bağdat'a gitti. Buamaçla altı yıl Hicâz'da kaldı. Buhârî, Buhara'dan ayrıldıktan sonra Semerkand'a gider. Hartenk köyünde bulunan akrabalarının arasına yerleşir. Semerkand'lılar, Buhârî'den yararlanmak isterler. Bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasında bulunurlar. Buhârî, Semerkand'a gitmek için hazırlık yapmaya başlar ancak bu arada hastalanır ve Ramazan Bayramı gecesi vefat eder (30 Ramazan 256 h./31 Ağustos 869).
Kütübü sitte müelliflerinden en-Nesâî, Buhârî'yi bizzat görüştüğü şeyhler arasında saydıktan sonra şöyle demiştir: "O, sika, inanılır, akıllı bir muhaddistir. İslâm tarihinde ilk defa sahih kitap yazan odur. Buhârî' nin kendi ifadesine göre hadis aldığı hocalarının sayısı binden fazladır. Hadis yazdığı şeyhlerine ait senetleri de bildiğini, senedi zayıf rivayetlere itibar etmediğini belirtir. Hocalarının başlıcaları şunlardır:
Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medinî, Yahya b. Maîn, İsmail b. İdris el-Medînî,İshak b. Rahuyeh. Bunların dışında şu isimleri de görüyoruz;
Mekkî b. İbrahim el-Belhî, Muhammed b. Selam el-Bikendi, İbrahim b. el-Eş'as, Ali b. el-Hasan b. Şekîk, Yahya b. Yahya, İbrahim b. Musa el-Hafız, Şüreyc b. en-Numan, Ebu Asım en-Nebil eş-Şeybânî, Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, Abdullahb. Zübeyr el-Hamidî, el Mekrî, Abdülaziz el-Üveysî. Öğrencileri arasında da en meşhurları şunlardır; Ebu İsa et-Tirmîzî, Muhammed b. Nasru'l Mervezî, İbni Ebi Dâvud, Müslim b. Haccac ve en-Nesâi. Buhârî'nin bu eserine ait bir çok şerh yazılmış ve üzerinde çalışmalar yapılmıştır. En meşhur şerhleri, Aynî'nin Umdetu'l-Kari, Askalani'ninFethu'l-Barî ve Kirmâni'nin Kevâkibü'd-Derârî, adlı eserleridir.
Buhari'nin Câmiu's-Sahih'inin dışında,Tarihu'l Kebir adlı eseri de meşhurdur. Hadis ricaline ait önemli bir eserdir. Sahasında ilk yazılanlardandır. Buhârî bunu henüz onsekiz yaşında iken Rasûlullah (s.a.s.)'ın kabri başında yazmıştır.
İHTİLAF
Lugatte "geri kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek" anlamındaki half kökünden türeyen masdar kalıbındaki ihtilaf kelimesi ,bir şeyin peşinden gitmek ayrı görüşe sahip olmak, görüş ayrılığı, anlaşmazlık" gibi manalara gelir. Istılahi olarak ihtilaf, "söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak" demektir. İhtilaf maksat aynı olmakla birlikte yöntemin farklı olmasını, hilaf ise her ikisinin de ayrı olmasını ifade eder. Bir diğer tanıma göre de delile dayanmayan aykırı görüşe hilaf, delile dayanana ise ihtilaf denmiştir.
Hz. Peygamberin vefatından sonra İslam tarihinde ortaya çıkan ilk önemli ihtilaf Hz.Osman'ın katli ile birlikte sahabe arasında yaşanan cemel vakası ve Sıffin savaşıdır. Müslümanlar arasında çıkan ilk ihtilafın yönetim ile ilgili olarak tamamen siyasi olduğunu görmekteyiz . Fıkıh ilminde ihtilaf, icmâ ve ittifakın zıddı bir kavram olarak kullanılmaktadır. Gerek fıkıhta gerekse itikatta İslam mezhepleri ve Müslümanlar arasında bazı görüş ayrılıklarının ve ihtilaflarının olması tabii bir husustur. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz de bu manadaki ihtilafın rahmet olduğuna işaret etmiştir. Bu türden görüş ayrılıkları Müslümanlar arasında tefrika ayrışma unsuru değildir.
YÜKSEKLİSANS - 12912776 / MÜCELLA TEKİN
İHTİLAF
Bir meselede ayrı
ayrı görüşlerin ortaya çıkması anlamında terim. Sözlükte geride kalmak ve biri
diğerinin yerine geçmek anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, terim olarak
söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak demektir.
İhtilaf ve hilaf
terimleri bazen benzer veya eş anlamlı olarak kullanılırsa da aralarındaki ince
fark genellikle korunmaya çalışılmıştır. İhtilafın daha çok farklı bir görüşe
sahip olma, farklı görüşlerden birini benimseme anlamı taşımasına mukabil
hilafın diğer görüşlere karşı bir tavır alışı ifade ettiği söylenebilir. Buna
göre ihtilaf maksat aynı olmakla birlikte yöntemin farklı olmasını, hilaf ise
her ikisinin de ayrı olmasını ifade eder.
İslami literatürde
ihtilaf terimi altında pek çok konuya temas edilmiştir. İnsanların doğuştan
getirdiği tabii farklılıklar, ilmi ve felsefi görüş ayrılıkları, siyasi
muhalefet ve anlaşmazlıklar, ihtilafü’l hadis terkibinde olduğu gibi delillerin
karşıtılığı bu konulardan bazılarıdır. Literatürde kesbî ve gayri kesbî (tabii)
olmak üzere iki farklı ihtilaf kavramından da söz edilir. Bunlara görüşler
ihtilafı ve cinsler ihtilafı adını veren Ebû Hilal el-Askerî ve İbn Akil,
görüşler ihtilafını da iki şeyden birinin diğerinin yerini tutmasının
imkansızlığı şeklinde tanımlarlar.
Yaratılıştan
olması bakımından tabii ihtilaf diye de adlandırılabilecek olan cinsler
ihtilafı varlıkların zatlarına ilişkin farklılıklardır. Kesbî ihtilafla fertler
ve gruplar arasındaki görüş ayrılıkları kastedilir.
İslam düşüncesinde
dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhî hükümler olmak
üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiş, inanç
konularında taraflardan sadece birinin haklı, diğerlerinin hatalı olduğu ifade
edilmekle birlikte genellikle iki ayrı kategori ortaya konmuştur. Yaratıcının
varlığı ve birliği konusunda ileri sürülen aykırı düşüncelerin kişiyi İslam
dışına çıkaracağı hususunda İslam düşünürleri arasında ittifak varken Allah’ın
sıfatları ve iradesi, kaza ve kader gibi konulardaki aykırı yaklaşımlar bid’at
olarak değerlendirilmiştir. İslam düşüncesinde genel eğilim ehl-i kıbleye
mensup insanları tekfir etmemek yönünde olmakla birlikte bu tür konulardaki
aykırı tavırları da İslam dışına çıkmada yeterli görenler olmuştur.
Fıkıh ilminde
ihtilaf icma ve ittifakın mukabili bir kavram olarak kullanılmakta. Ashap
Resûlullah döneminde bile ictihadi hükümlerde ihtilaf eder, ancak Hz. Peygamber’e
müracaatla ihtilaflarını hallederlerdi. Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra
herkes kendi görüşünde devam etmiştir. Sahabe, farklı ictihadları tenkit
etmekle birlikte muhaliflerine karşı geniş bir tahammül ve hoşgörü sahibiydi.
Şûra neticesi üzerinde görüş birliği sağlanan kararlara ayrı bir önem vermekle
birlikte ashap bütün özel hükümlerde icma hasıl olmasını da asla savunmazlardı.
İslam’da usul
(akaid) konularında ve genel ilkelerde (külliyat) ihtilaf doğru karşılanmazken
fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha
ile karşılanmış ve ‘hata ihtimaliyle birlikte bizim mezhebimiz doğrudur; doğru
olma ihtimaliyle beraber muhalifimizin mezhebi hatadır’ şeklinde formüle edilen
bu anlayış, bazı istisnalar dışında İslam aleminde geniş kabul görmüştür.
Fıkhî konularda
ihtilafların sebeplerinden bazıları şunlardır: 1) Usul farklılığı, 2) Usulün
meselelere tatbikindeki farklılık, 3) Hadisin ulaşıp ulaşmaması, 4) İctihada
dayalı hüküm verilmiş olan konularda zamanla şartların değişmesi sebebiyle
müctehidlerin ictihadlarında değişiklik olması.
el-Muvatta’ı kanun
kitabı haline getirme teşebbüsü karşısında İmam Malik’in sarfettiği, “Alimlerin
ihtilafı yüce Allah’ın bu ümmete bir rahmetidir. Herkes kendisince doğru olana
uyar, herkes Allah’ın rızasını aramaktadır” sözü o dönemde İslam toplumunda
yaşanan vâkıanın bir tesbitidir.
İhtilafları İslam
toplumu için ciddi bir tehlike olarak gören bir kısım alimler ve siyasetçiler
dezbunların çözümü için bazı usuller teklif etmiştir.
FIKH-I BUHARİ
Daha önce
gönderdiğim Mücteba Uğur’un İmam Buhâri kitabında yeterince geniş açıklamalarla
Buhâri hakkında genel bir okuma yapmış olduk, şimdi ise dersler boyunca aldığım
notlardan bir özet yapacağım:
Sahih’te terceme
denilen bab başlıklarında sahih hadisleri fıkıh bablarına göre tasnif etmiştir.
Bundandır ki Buhâri’nin fıkhı tercemelerindedir denmiştir. Hadisleri rivayet
ederken farklı isnadlar vermekle rivayet metodunu oluşturuyor. İki rivayeti bir
arada verir. Başkalarından aktarmadan direkt kendisi de söyler. (فَاَنْزَلَ)
ibaresi kullanarak sebebi nüzulu verir. Sahabenin merfu haberlerine yer verir.
Hz. Peygamberin ameli tefsiri vardır. Buhari’nin kelamî açıklamaları vardır. Yukarıdaki
rivayeti aşağıda Peygamber sözüne bağlar. Ayetle açıklama yapar. Nadir de olsa
bab başlığında kelime tefsiri vardır. Aslında bütün bir sure veya ayet
tefsirine girmemesine rağmen zaman zaman bir surenin ayetlerini peş peşe tefsir
eder, mesela münâfikûn suresinin sekiz ayetini ard arda tefsir etmiştir.
SONUÇ OLARAK VE KAZANIMLAR
AÇISINDAN
·
Okumuş olduğum Fıkıh Tarihi, Hadis Tarihi ve Tefsir
Tarihi kaynakları doğrultusunda daha en baştan günümüze kadar tefsirin doğuş
sebeplerini, kaynaklarını, nasıl değerlendirileceklerini, Kur’an’ı anlamada
nüzul ortamını bilmenin gereklerini gözden geçirmekle bilgiler tazelenmiş
eksikler tamamlanmış oldu.
·
Kur’an ve Bağlam ışığında;
Kur’an-ı
Kerim’in soyut bir düşünce biçimi olarak kalmadığının aksine yaşanmış,
yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat, bir hidayet rehberi olduğunu görebilme,
Kur’an’ı
hidayet rehberi edinen insanın esbâb-ı nüzulleri hayat tezahürleri değişse bile
insan ve onun ana karakterinin, dolayısıyla ondan zuhur eden hâdiselerin,
meselelerin, soruların devam etmekte olduğunu görüp Kur’an’ı kendi vakıasına
aktarabilmeyi başarabilme,
İnsanın
tarihi bir varlık olması bağlamından bakınca esbâb-ı nüzul, Kur’an-insan
ilişkisinde insani yapıp etmeler olduğunu görüp bu yapıp etmelerden bugünün
insan meselelerine yönelik ilkeler tespit edip uygulamaya geçirebilme
sonuçlarına varılmıştır.
·
Buhâri’nin Sahih’inin, sahih hadis kaynağı olarak
hangi özelliklere sahip olduğunu, Buhâri’nin fıkhını, sebebi nüzul ifadelerini,
Hz. Peygamber ve sahabe tefsirlerini, incelemiş olduk.
HAMDULLAH KAYA Öğrenci
No: 12912772
İHTİLAF, İMAM BUHARİNİN FIKHI VE
YILSONUNDAKİ KAZANIMLAR
İHTİLAF: Sözlükte geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek anlamındaki half
kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak ‘bir
şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı
gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir. Terim olarak söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan
başka bir yol tutmak demektir.
İhtilaf ve hilaf terimleri bazen benzer veya eş anlamlı olarak kullanılırsa
da aslında aralarındaki ince farka dikkat edilmeye özen gösterilmiştir.
İhtilaf daha çok farklı bir görüşe sahip olma, farklı görüşlerden birini
benimseme anlamı taşımasına mukabil, hilaf kelimesinin ise görüşlere karşı bir
tavır alışı ifade ettiğini söyleyebiliriz.
İslam literatüründe ihtilaf terimi altında pek çok konuya değinilmiştir. Bu
konular arasında İnsanların doğuştan getirdiği tabii farklılıklar, ilmi ve
felsefi görüş ayrılıkları, siyasi muhalefet ve anlaşmazlıklar, bu konulardan
bazılarıdır.
İslam düşüncesinde
dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhi hükümler olmak
üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiştir.
İnanç konularında, taraflardan sadece birinin haklı,
diğerlerinin hatalı olduğu ifade edilmekle birlikte genellikle iki ayrı
kategori ortaya konmuştur. Yaratıcının varlığı ve birliği konusunda ileri
sürülen aykırı düşüncelerin kişiyi İslam dışına çıkaracağı hususunda İslam
düşünürleri arasında ittifak varken Allah’ın sıfatları ve iradesi, kaza ve
kader gibi konulardaki aykırı yaklaşımlar bid’at olarak değerlendirilmiştir.
Fıkıh ilminde ise ihtilaf, ittifak ve icmanın mukabili
bir kavram olarak kullanılmaktadır. İslam’da usul konularında ve genel ilkelerde
ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan
görüş ayrılıkları müsamaha ile karşılanmıştır. İslam da ki ihtilafları ayrım
olarak değil rahmet olarak kabullenip kaynaşmaya ve birlik olma yolunda gayret
gösterilmelidir.
Fıkhî konularda ihtilafların sebeplerinden bazıları şunlardır:
1- Usul farklılığı
2- Hadisin ulaşıp ulaşmaması
3- Usulün meselelere tatbikindeki
farklılık
4-İctihada dayalı hüküm verilmiş konularda zamanla şartların değişmesi
sebebiyle müctehidlerin ictihadlarında değişiklik olması
İMAM BUHÂRÎ VE FIKH’I
Muhammed b. İbrâhîm el-Cu'fî
el-Buhârî, h.194/810 yılında Buhara'da doğmuştur. On yaşına
doğru Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On altı yaşına geldiği
zaman İbnü'l-Mübarek ve Veki b. Cerrah'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Bu
sırada annesi ve kardeşi ile hacca gitti. Daha sonra onlarla birlikte
memleketine dönmeyip Mekke'de kaldı ve orda hadis tahsil etti. Daha sonra da bu
maksatla ilim merkezlerini dolaşmaya başladı. Şam, Basra, Hicaz, Kûfe, Bağdat
ve Mısır'ı dolaştı, oralardaki muhaddislerden hadis tahsil etti. Buhârî
kendisinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler.
Ezberlediği hadis sayısı ise, kendi ifadesiyle, 100.000'i sahih, toplam
300.000'dir.
40 yıl kadar süren ilim yolculukları
sonunda Nişabur'a yerleşmek istemiştir. Fakat mihne olayından imam Buhârî de
nasibini almıştır, Muhammed b. Yahya ez-Zühli'nin rekabeti yüzünden Nişabur'u
terketmiştir. Sarayında hadis hocalığı yapmayı kabul etmediği için de Halid b.
Ahmed ez-Zühli tarafından Buhara'yı terketme mecburiyetinde bırakılmıştır. İmam
buhari Semerkand'a gitmek üzere yola çıkmış ancak Hartenk kasabasında
hastalanmış ve orada 256/870 yılında 62 yaşında vefat etmiştir.
İmam Buhari’nin Fıkhı
İmam Buhari muhaddisliği kadar fakih kişiliğiyle de ön plana
çıkmıştır. Onun fakih olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı
hükümlerden de anlaşılmaktadır. Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an
ve Hadislerden çıkardığı hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında
bazen imamı şafiye, bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih
eserine bakıldığında izlemiş olduğu yol nekadar fakih bir kişi olduğunu göstermektedir.
Seçtiği bab başlıkları ve bab hadisleri dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit
ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin
bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm
çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir
şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini
zikretmeyi de ihmal etmemiştir.
İmam buhari El-Cami'üs-Sahih’te
terceme denilen bab başlıklarında sahih hadisleri fıkıh bablarına göre tasnif
etmiştir. Bundan dolayı Buhâri’nin fıkhı tercemelerindedir denilmiştir.
Hadisleri rivayet ederken farklı isnadlar vermekle rivayet metodunu
oluşturmuştur. Kitabında İki rivayeti bir arada verir, Başkalarından aktarmadan
direkt kendisi de söyler. (فَاَنْزَلَ) ibaresi kullanarak sebebi nüzulu verir. Ayrıva eserinde Sahabenin merfu haberlerine de
yer verir. Eserinde Hz. Peygamberin ameli tefsiri bölümü vardır. Kendisinin kelamî açıklamaları vardır. Yukarıdaki
rivayeti aşağıda Peygamber sözüne bağlar, Ayetle açıklama yapar. Nadir de olsa
bab başlığında kelime tefsiride yapmıştır.
Eserlerinden bazıları:
1-el-Câmi'u's-sahîh
2-et-Târîhul-ke-bîr
3-et-Târihu'1-ev-sat
4-et-Târîhu'ş-şağir
5- et-Tevârih ve'1-ensâb
6- Tariku ef'âli'l-'ibâd.
7- Ref'u'l-yedeyn fi's-salât.
8- el-Edebü'l müfred.
Esbâb-ı Nüzul II Dersinden
kazanımlarım ve Bilginin bütünlüğü
Sene başından şimdiye kadar okumuş oldumuz Fıkıh Tarihi, Hadis Tarihi ve
Tefsir Tarihi kaynaklarında daha en
baştan günümüze kadar tefsirin doğuş sebeplerini, kaynaklarını, nasıl
değerlendirileceklerini, Kur’an’ı anlamada nüzul ortamını bilmenin gereklerini
gözden geçirmekle yeni bilgiler elde ettim ve yönde eksiklerimi tamamlamaya çalıştım
Kur’an ve Bağlam ışığında;
Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce
biçimi olarak kalmadığının aksine yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir
hakikat, bir hidayet rehberi olduğunu görebilme ve Kuran ilimleri, Kuran’la
ilgili ilim ve araştırmalardan oluşan, Kuran’ın en doğru şekilde anlaşılmasına
yardımcı olmayı amaçlayan çeşitli bilgiler edinilmiştir.
Esbab-i nuzul açısından;
Esbab-ı Nuzülü bilmek, Kuran’ı en iyi şekilde
anlamakla orantılı olduğunu Esbab-ı Nuzül bize Kuran’ın soyut olmadığını
yaşanmış ve yaşanabilir olduğunu en iyi şekilde ifade ettiğini, Yani Kur’anın
salt bilgiden ibaret olmadığını pratiğe geçebilirliği Esbab-ı Nuzül ile açıkça
ortaya konmuştur.
Esbab-ı nuzul bağlamında kur’an-insan
ilişkisi açısından;
İnsanın tarihi bir varlık olması bağlamından bakınca esbâb-ı nüzul,
Kur’an-insan ilişkisinde insani yapıp etmeler olduğunu görüp bu yapıp
etmelerden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeler tespit edip uygulamaya
geçirebilme sonuçlarına varılmıştır.
Buharinin
fıkhı başlığı altında;
İmam Buhâri’nin kim olduğu, eserlerini,
Sahih’inin, sahih hadis kaynağı olarak hangi özelliklere sahip olduğunu,
Buhâri’nin fıkhını, sebebi nüzul ifadelerini, Hz. Peygamber ve sahabe
tefsirlerini, inceledik ve gerekli bilgiler edindik.
HAMDULLAH
KAYA ÖĞRENCİ NO: 12912772 ( Yüksek lisans öğrencisi )
İMAM
BUHÂRÎ (810 - 869) |
|||
|
İMAM
BUHÂRÎ (810 - 869) |
|||
|
İMAM
BUHÂRÎ (810 - 869) |
|||
|
İMAM
BUHÂRÎ (810 - 869) |
|||
|
İMAM
BUHÂRÎ (810 - 869) |
|||
|
İMAM
BUHÂRÎ (810 - 869) |
|||
|
Ramazan Koç-12912727
Bahar Dönemi Hadis Eserlerinde Tefsir
Rivayetleri II Dersinden kesbettiklerim,
İlmin bütünlüğü
farkındalığı
Nüzul ortamı ve
ilmin nakline dair canlı bir portre
Hoca talebe
arasındaki ilişki nasıl olmalı
Bol bol süt
içmemiz gerektiği
İmam Buhari
Muhammed b. İsmail (ö.256/870)
13 Şevval 194 Cuma günü Buhara’da
doğdu. Çoçukluğunda Buharalı muhaddislerden hadis
Öğrenmeye başladı. Onaltı yaşlarında Annesi ve
kardeşi Ahmetle birlikte hacca gitti. Hac son
rası Buhari Mekkede kaldı.Burda Hallad b.
Yahya, Humeydi gibi alimlerden hadis tahsil etti.
El Cami’us-sahih’te
Rivayette bulunduğu hocalardan 309 muhaddisin
adı, yaşadıkları şehirler ve ölüm tarihleri verilmektedir.
Meşhur talebesi Firebri, El Cami’us- Sahihi
Buhariden 90000 talebenin dinlediğini söylemektedir. Senedleri muttasıl 200.000
Hadis kaydetmiştir. Kendisi Hz. Peygamberin,”ken-
disine sorulan şeyi öğretmekten
kaçınan kimsenin ağzına ateşten gem vurulacağını” ifade eden hadisi sebebiyle
ilmi kimseden esirgemediğini haber verdi. 256 yılının Ramazan ayının
bayram gecesi vefat etmiştir.
Hadisçiliği: Sahih hadisleri ilk defa bir
araya getirmesi, hadis ilmindeki tartışmasız otoritesi
Hadis rivayetlerindeki kusurları(ilel)
ğörebilmesi. En önemli eseri el- Cami’us sahih’dir. Bu
Hadis kitabına koyduğu bab başlıklarının hem
hadiscilere hemde fıkıhçılar için taşıdığı önem
dolayısı ile bunun üzerine müstakil şerhler
yapılmıştır. İbn Hacer el Askalani’ye ait Fethul bari gibi , İbn
Hacer göre Buharinin fıkıh alanındaki kudreti sadece bab başlıklarında değil
aynı zamanda babların
düzenlenmesindedir.(T.D.V Ansiklopedisi c. 6 S. 368)
İhtilaf
Sözlükte “geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek“
anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak “bir şeyin
diğer bir şeyin peşinden gelmesi, gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak,
çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak, görüş ayrılığı, anlaşmazlık“ gibi
manalara gelir. Terim olarak ihtilaf, “söz veya davranışta birinin tuttuğu
yoldan başka bir yol tutmak“ demektir.İhtilaf maksat aynı olmakla birlikte
yöntemin farklı olmasını, hilaf ise her ikisinin de ayrı olmasını ifade eder.
Bir diğer tanıma göre de delile dayanmayan aykırı görüşe hilaf, delile dayanana
ise ihtilaf denmiştir.
Yaratılıştan
olması bakımından “tabii ihtilaf“ diye de adlandırılabilecek olan cinsler
ihtilafı varlıkların zatlarına ilişkin farklılıklardır. Kesbî ihtilafla fertler
ve gruplar arasındaki görüş ayrılıkları kastedilir. Kur’ân’da ve hadislerde
ihtilaf kelimesi mutlak olarak zikredildiğinde olumsuz anlamda kullanılmış,
daima birlik olmak, tefrika ve ihtilaftan kaçınmak emredilmiştir. İslam
düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları (usûlü’d-din)
ve fıkhî hükümler (fürûu’d-din) olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne
alınarak değerlendirilmiş, inanç konularında taraflardan sadece birinin haklı,
diğerlerinin hatalı olduğu ifade edilmekle birlikte genellikle iki ayrı
kategori ortaya konmuştur. Fıkıh ilminde ihtilaf icmâ ve ittifakın mukabili bir
kavram olarak kullanılmaktadır.
İslam
tarihinde ortaya çıkan ilk ihtilafın Sakife günü halife seçiminde yaşanan bazı
uygulamaları sebebiyle Hz. Osman’ın hilâfetinin son günlerinde ortaya çıkan,
Resûli Ekrem’in vefat edip etmediği ve ardından nereye defnedileceği
konusundaki ihtilaflardır. İslami ilimlerin teşekkül etmesiyle fıkhî
ihtilafların bilinmesi fıkıh ilminin bir gereği olarak görülmüştür.İlmi icmâ ve
ihtilaf olmak üzere iki kategoride ele alan İmam Şafii müctehidin muhalifini
dinlemekten kaçınmaması gerektiğini, onu dinlemesi halinde farkında olmadığı
şeylerin farkına varıp düşüncesini daha sağlamlaştıracağını belirtir.
fıkh-ı Buhârî
Hadis ilmindeki yüksek seviyesi
sebebiyle Buharî nin fıkhî yönü ikinci planda kalmıştır. İmam Buharî ilmindeki
üstün mevki sebebiyle dört mezhebin mensupları tarafından sahiplenilmiştir.
Keşmirî ile bir grup hadis ve fıkıh âlimine göre Buharî ne belli bir mezhebe
intisab eden mukallid, ne de herhangi bir mezhebin sınırları içinde ictihadda
bulunan “mezhepte müctehid“dir. Eğer fıkıh “şer’i-ameli hükümleri tafsili
delillerinden istinbat ederek bilmek“ ise Buharî bu tarife göre tam bir fakih
ve bir “mutlak müctehid“ dir.
el-Câmi’us-sahih’indeki bab
başlıklarını tespit ederken herhangi bir mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca
naklettiği nasları dikkate alarak hüküm çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanife’ye
muvafakat ettiği yerler Şafî’ye muvafakat ettiklerinden az değildir. Bütün
alimler, Buharî ‘nin telif ettiği eserler ve fetvalar yoluyla büyük bir fıkhî
miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Özellikle Buharî tarafından
konulan bab başlıları fıkhî görüşlerini yansıtması bakımından apayrı önem
taşır. Bu sebeple, “Buharî’nin fıkhı bab başlıklarındadır.“ denilmiştir. İbn
Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve
inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan
birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana bölümün) muhtelif
babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu yaparken gerekli
yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında
el-Cami’us-sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu
prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili
ayetlerden hükümler çıkarmak olmuştur.
İslâm’ın ilk ana kaynağı Kur’an’ı Kerim, ikinci kaynağı ise Sünnettir. (Hadislerdir). Hadisler olmaz ise Kur’an iyi anlaşılamaz. Hadisler; Kur’an’ın mücmelini tafsil, müphemini beyan, mutlakını mukayyed gibi konuları açıklayıp, onlardan çıkarılması gereken hükümleri ortaya çıkartır. Bazen de kendi başına hükümler koyar. Allah Rasülü hayatıyla yaşayarak Kur’an’ı tefsir ettiği gibi, bazen de ihtiyaç hâsıl olunca, sahabenin soru sorması üzerine, manası anlaşılamayan bir kelime veya ayet olunca tefsir ve beyan cihetine gitmiştir. Bu bilgiler hadis ilmi aracılığı ile her yönleri ve çeşitleriyle bizlere ulaşmıştır.
Hadis ilmi ve usulü Yüce Allah’ın İslam âlemine ve ümmetine bahşettiği bir lütüftur. Bu ilim ve yöntemi hiçbir dinde ve millette yoktur.
Kur’an’ı; hadisleri almadan sadece lafzına bakarak anlamak mümkün değildir. Mümkün olmayınca da doğru bir İslami yaşayış ve hayat tarzı sürdürülemez. İslâmi ilimler her biri müstakil bir dal olsa da asılda bütündürler, birdirler. Kur’an’ı anlama da hepsinden aynı anda istifade edilmelidir. Müfessirler hadis eserlerindeki tefsir rivayetlerini her yönleriyle ayrım yapmaksızın tefsirlerinde zikretmişlerdir. Burada dikkat edilmesi gereken bir konu vardır ki oda; hadis rivayetlerindeki Kur’an okumaya ve Ona yönelmeye teşvik adına uydurulan hadislerdir. İslam ümmeti Kur’an’a verdiği değeri, gösterdiği saygıyı hadislere de göstermiştir.
2-et-Târîhul-kebîr
4-et-Târîhu'ş-şağir
6- Kitâbü'1-Künâ. et
8- Taiku ef'âli'l-'ibâd.
10- el-Edebü'l müfred.
Sözlükte; ‘geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek’ anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak ‘bir şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir.
HADİS ESERLERİNDE TEFSİR RİVAYETLERİNDEN KAZANIMLAR
MEHMET ZEKİ SERDAROĞLU
ÖĞRENCİ NO:12952706(BİRLEŞİK DOKTORA)
İslamın ilk ana kaynağı Kur’an’ı Kerim, ikinci kaynağı ise Sünnettir.Hadisler olmaz ise Kur’an iyi anlaşılamaz. Hadisler; Kur’an’ın mücmelini tafsil, müphemini beyan, mutlakını mukayyed gibi konuları açıklayıp, onlardan çıkarılması gereken hükümleri ortaya çıkartır. Bazen de kendi başına hükümler koyar.Allah Rasülü hayatıyla yaşayarak Kur’an’ı tefsir ettiği gibi, bazen de ihtiyaç hâsıl olunca, sahabenin soru sorması üzerine, manası anlaşılamayan bir kelime veya ayet olunca tefsir ve beyan cihetine gitmiştir.Bu bilgiler hadis ilmi aracılığı ile her yönleri ve çeşitleriyle bizlere ulaşmıştır.
Hadis ilmi ve usulü Yüce Allah’ın İslam âlemine ve ümmetine bahşettiği bir lütüftur. Bu ilim ve yöntemi hiçbir dinde ve millette yoktur.
Kur’an’ı; hadisleri almadan sadece lafzına bakarak anlamak mümkün değildir. Mümkün olmayınca da doğru bir İslami yaşayış ve hayat tarzı sürdürülemez. İslâmi ilimler her biri müstakil bir dal olsa da asılda bütündürler, birdirler. Kur’an’ı anlama da hepsinden aynı anda istifade edilmelidir. Müfessirler hadis eserlerindeki tefsir rivayetlerini her yönleriyle ayrım yapmaksızın tefsirlerinde zikretmişlerdir. Burada dikkat edilmesi gereken bir konu vardır ki oda; hadis rivayetlerindeki Kur’an okumaya ve Ona yönelmeye teşvik adına uydurulan hadislerdir. İslam ümmeti Kur’an’a verdiği değeri, gösterdiği saygıyı hadislere de göstermiştir.
İmam Buhari
İslam toprakları genişleyip, değişik kültür ve milletlerle kaynaşınca sorunlar, fikri tartışmalar ve ayrılıklarda kendini göstermeye başlamıştır, İslam toprakları ayrılıklarla, fitnelerle çalkalandığı bir dönemde de İmam Buhari yaşamış, Kur'an'a ve Sünnete muhalif her türlü bidatle mücadele etmiştir.Hayatı Adı; Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî (ö. 256/870)Kur'ân-ı Kerîm'den sonra en güvenilir kitap kabul edilen el-Câmi'u's-Sahîh adlı eseriyle tanınmış büyük muhaddistir13 Şevval 194 Cuma günü Buhara'da doğdu.Buhârî on yaşına doğru Muhammed b. Selâm el-Bîkendî. Abdullah b. Muhammed el-Müsnedî gibi Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On bir yaşlarında iken hocası Dâhilî'nin rivayet sırasında yaptığı bazı hataları tashih etmesiyle dikkatleri çekti. On altı yaşına geldiği zaman İbnü'l Mübârek ve Veki b. Cerrâh'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Hadis tahsili için ilim merkezlerini dolaştı. Bunlar; Bağdat, Basra, Belh, Dımeşk, Hicaz, Humus, Kûfe, Medine, Mısır ve Nişabur. Buhârî kendilerinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. Belhliler'in isteği üzerine onlara kendilerinden ilim tahsil ettiği 1000 hocadan birer hadis yazdırmıştır. İ. Buhari’nin Sahihinde hocalarında 309 Muhaddisin adları, yaşadıkları yerler ve ölüm tarihleri verilmektedir. Buhârî ve Mihne Olayı; Kur'ân-ı Kerîm'in mahlûk oluşuyla ilgili olarak Mutezile tarafından ileri sürülen görüş, devletin de destek vermesiyle İslâm âlemini zor durumda bırakmıştır. Ahmed b. Hanbel, muhafazakâr âlimler için bir imtihan vesilesi (fitne) olan bu olay karşısında büyük bir azim ve sebatla direnmiş, Döneminin âlimlerine örnek bir şahsiyet olmuştur. İslâm âleminde sürüp giden bu tartışmalardan Buhârî de zarar görmüştür. İmam Müslim'in belirttiğine göre Buhârî, Nîşâbur'a gittiğinde halk kendisine çok itibar etmiş, onu iki üç günlük mesafede karşılamıştır. Yine Müslim'in belirttiğine göre, Buhârînin kaldığı ev ziyaretçilerle dolup taşmış, şehre gelişinin ikinci veya üçüncü günü bu ziyaretçilerden biri ona Kur'an'ın mahlûk olup olmadığını sormuş, onun da, "Fiillerimiz mahlûktur; bir sözü ifade edişimiz de (Kur'an metnini okuyuşumuz) fiillerimizdendir" demesi üzerine orada bulunanlar arasında büyük bir ihtilâf çıkmıştır. Aynı soruyu başka biri sorduğunda, Buhâri "Kur'an Allah kelâmıdır, mahlûk değildir; ancak kulların fiilleri [Kur'an] okuyuşları) mahlûktur; bu konuda soru sormak ise bid'attır" demiştir.Buhârî kendisinden ilim tahsil etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine rağmen devlet adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren bir davranış olarak kabul eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı.
Buhari Semerkant' gider iken, Hartenk kasabasındaki akrabalarını ziyareti esnasında hastalanır ve 256 yılının ramazan bayramı gacesi vefat eder ve ertesi gün gömülür.
Şahsiyeti.
Buhârî orta boylu olup zayıf ve ince bir yapıya sahipti. Birçok güzel huyu yanında az konuşması, başkalarının sahip olduğu imkânlara Özenmemesi gibi özellikleri de vardı. Yiyip içmeye önem vermezdi. Onun cömertliğini, dünya malına değer vermediğini ve yardım severliğini gösteren davranışları pek çoktur. 25.000 dirhem alacaklı olduğu birine karşı gösterdiği müsamaha dikkat çekicidir. Uzun zamandan beri borcunu ödemeyen bu şahıstan bazı idareciler vasıtasıyla alacağını tahsil etmesini tavsiye edenlere, "Ben onlardan yardım istersem onlar da benden işlerine geldiği gibi fetva vermemi isterler; dünya için dinimi satamam" demiştir..Buhâri’nin ahlâkî faziletleri; tenkit ettiği râviler hakkındaki son derece mutedil ve insaflı sözlerinde de görülür. Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifadeleri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf (münkerü'l-hadîs) olduğunu, muhad-dislerin onun hakkında fikir beyan etmediğini (seketû anh) söylemekten ibarettir. Hadis uydurmakla tanınan kimseler hakkında bile yalancı (kezzâb) ifadesini pek nâdir kullanmıştır. Gıybetten sakınarak kimseyi çekiştirmediğini söylemesi ve "Allah Teâlâ'nın beni gıybetten dolayı hesaba çekmeyeceğini umarım" demesi bu konudaki titizliğini göstermektedir. Bir gün hadis okuturken âmâ olan talebesi Ebû Ma'şer bir hadisten pek hoşlanmış olmalı ki başını, elini sallamaya başladı. Onun bu haline tebessüm eden Buhârî, daha sonra bu tebessümü ile Ebû Ma'şer'e haksızlık ettiğini düşünerek ondan helâllik istedi.Bazı kitaplarda yer alan ahlâkî beyitleri onun şiir alanında da üstad olduğunu göstermektedir.İmam Buhari’nin Fıkhıİmam Buhari muhaddisliği kadar fakihtir de onun fakih olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı hükümlerden de anlaşılmaktadır. Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an ve Hadislerden çıkardığı hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında bazen imamı şafiye, bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih eserine bakıldığında izlemiş olduğu yol fakih olduğuna delalet etmektedir. Seçtiği bab başlıkları ve bab hadisleri dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-Sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuşturHocası Nuaym b. Hammâd ile muhaddis Ya'küb b. İbrahim ed-Devrakî, "Buhârî bu ümmetin fakihidir" derlerdi. Hadis ve fıkıh ilimlerindeki derin bilgisiyle tanınan hocası İshak b. Râhûye muhaddislere, "Bu gençten hadis yazınız" diye tavsiyede bulunduktan sonra eğer "Buhârî Hasan-ı Basrî zamanında gelmiş olsaydı hadis ve fıkhı çok iyi bildiği için herkesin ona başvurmak zorunda kalacağını söylerdi" demiştir. Fıkıhtaki üstün kabiliyet ve ilmi yetkinliğinden dolayı dört mezheb mensupları onu sahiplenmeğe çalışmış, her biri kendi mezheplerine intisap ettiğini iddia etmişlerdir.Eserlerinden bazıları:
1Câmi'u's-sahîh
2Târîhul-ke-bîr
3Târihu'1-ev-sat
4Târîhus-sağir
5Târîhu'I-kebîr
7Tevârih ve'1-ensâb
8Taiku ef'âli'l-'ibâd
9Edebü'l müfred.
Buhâri’nin ahlâkî faziletleri:
Tenkit ettiği râviler hakkındaki son derece mutedil ve insaflı sözlerinde de görülür. Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifadeleri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf (münkerü'l-hadîs) olduğunu, muhad-dislerin onun hakkında fikir beyan etmediğini (seketû anh) söylemekten ibarettir. Hadis uydurmakla tanınan kimseler hakkında bile yalancı (kezzâb) ifadesini pek nâdir kullanmıştır. Gıybetten sakınarak kimseyi çekiştirmediğini söylemesi ve "Allah Teâlâ'nın beni gıybetten dolayı hesaba çekmeyeceğini umarım" demesi bu konudaki titizliğini göstermektedir. Bir gün hadis okuturken âmâ olan talebesi Ebû Ma'şer bir hadisten pek hoşlanmış olmalı ki başını, elini sallamaya başladı. Onun bu haline tebessüm eden Buhârî, daha sonra bu tebessümü ile Ebû Ma'şer'e haksızlık ettiğini düşünerek ondan helâllik istedi.Bazı kitaplarda yer alan ahlâkî beyitleri onun şiir alanında da üstad olduğunu göstermektedir.İmam Buhari’nin Fıkhıİmam Buhari muhaddisliği kadar fakihtir de onun fakih olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı hükümlerden de anlaşılmaktadır. Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an ve Hadislerden çıkardığı hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında bazen imamı şafiye, bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih eserine bakıldığında izlemiş olduğu yol fakih olduğuna delalet etmektedir. Seçtiği bab başlıkları ve bab hadisleri dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-Sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuşturHocası Nuaym b. Hammâd ile muhaddis Ya'küb b. İbrahim ed-Devrakî, "Buhârî bu ümmetin fakihidir" derlerdi. Hadis ve fıkıh ilimlerindeki derin bilgisiyle tanınan hocası İshak b. Râhûye muhaddislere, "Bu gençten hadis yazınız" diye tavsiyede bulunduktan sonra eğer "Buhârî Hasan-ı Basrî zamanında gelmiş olsaydı hadis ve fıkhı çok iyi bildiği için herkesin ona başvurmak zorunda kalacağını söylerdi" demiştir. Fıkıhtaki üstün kabiliyet ve ilmi yetkinliğinden dolayı dört mezheb mensupları onu sahiplenmeğe çalışmış, her biri kendi mezheplerine intisap ettiğini iddia etmişlerdir.
İMAM BUHARİNİN FIKHI
Büyük bir hadis imamı olarak şöhret bulan Buhari aynı zamanda bir fakihtir. "Fakihlerin efendisi" diye nitelendirilen Buhari fıkhını imam Ahmet bin Hanbel ve İshak bin Râhuye'den almıştır. Fıkıhtaki bu üstün mevkiinden dolayı dört mezhebin mensupları tarafından sahiplenilmiştir. Fıkıhtaki içtihatlarında birçok meselede İmamı Şafii'ye muvafakat etmesi, Şafii mezhebine mensup olarak şöhret bulmasına sebep olmuştur. Bütün alimler Buharinin telif ettiği eserler ve verdiği fetvalar yolu ile büyük bir fıkhi miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Sözkonusu eserleri içinde en önde geleni en- Cami u's sahih olduğu bilinmektedir. Bu eser başlı başına bir fıkıh ve fetva hazinesi olarak nitelendirilmektedir. Özellikle Buhari tarafından konulan bab başlıkları bakımından fıkhi görüşlerini yansıtması bakımından apayrı bir önem taşır. Bu sebeple "Buharinin fıkhı bab başlıklarındadır" denilmiştir. İbni Hacer'e göre Buhari nin fıkıh alanındaki kudreti sadece bab başlıklarında değil aynı zamanda babların düzenlenmesinde de görülmektedir. Buhari nin Sahih'ine koyduğu bab başlıklarının hem muhaddisler hemde fakihler için taşıdığı önem dolayısı ile bu eser üzerine yapılan şerhlerde konu itina ile işlendiği gibi aynı mevzuda müstakil eserlerde kaleme alınmıştır. Örnek olarak İbni Hacer in Fethul Barisi , Bedreddin el-Ayni nin Umdetul Kari si Kastallani nin İrşadu'es sari'si, Enver el-Keşmiri'nin Feyzul bâri'si müstakil eserler olarak sayılabilir. Kaynak: Diyanet Ansiklopedisi c.3 sayfa 375
İHTİLÂF
Sözlükte; ‘geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek’ anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf,masdar ve isim olarak, bir şeyin peşinden gelmesi, gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir. Terim olarak ihtilaf; ‘söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak’ demektir. İslam da ilk ihtilaf; Allah Rasülü Rabbine kavuşunca nereye defnedileceği, Hz Ebu Bekr (r.a.) in halife seçilmesi olayı ve Hz Osman (r.a.) ın hilafeti döneminde meydana gelen olaylar ve sonuçları olduğu zikredilmektedir. Kur’an ve Hadislerde ihtilaf kelimesi mutlak olarak zikredildiğinde olumsuz anlamda kullanılmıştır. Daima birlik olmak, tefrikadan kaçınmak emredilmiştir.İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhi hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiştir. Fıkıh ilminde ihtilaf ittifak ve icmanın mukabili bir kavram olarak kullanılmakta, Kur’an ve Sünnet’in temel ilkelerinde birleşen ilim adamlarının, ‘müctehidün fih’ denilen ictihada açık konularda muhtelif sebeplerle ayrı kanaatler benimsemesini ifade etmektedir. Fıkhi konularda ihtilafın meşruiyeti II. yy itibaren sorgulanmaya başlanmıştır. Kur’an’da yer alan, ihtilaf ve tefrikaya düşmeyi kötüleyen genel anlamdaki ayetleri göz önünde bulunduran müzeni, İshak el-Musıli, Cahiz, Zahiriler, Şia ve Batıniler ihtilafın dinde yeri bulunmadığını, aksine uzlaşmanın ve birlik olmanın emredildiğini savunmuşlardır. İhtilafın meşruiyetini savunanlara göre Kur’an’da müteşabih, müşterek ve mecazi lafızların varlığı insanların ihtilafına zemin hazırlamıştır. İhtilaf gayri meşru olsaydı bu tür ifadeler yerine daha açıkları kullanılırdı. Ayrıca aklı kullanma ve düşünme emredilmiş olup insanların farklı kapasitelere sahip bulunmaları sebebiyle ihtilafa düşmeleri kaçınılmazdır. İslam’da usul konularında ve genel ilkelerde ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile karşılanmıştır. İslam da ki ihtilafları ayrım olarak değil rahmet olarak kabullenip kaynaşmaya ve birlik olma yolunda gayret gösterilmelidir. Kaynak1- Buhari DİA Yusuf Şevki TAVUZ ve Selim ÖĞÜT c 6 s 368
MEHMET
TAHİR PEKİM/12952702
DÖNEM
SONU İTİBARİYLE DERSTEN KAZANIMLARIMIZ
• Okumuş olduğum Fıkıh Tarihi, Hadis
Tarihi ve Tefsir Tarihi kaynakları doğrultusunda daha en baştan günümüze kadar
tefsirin doğuş sebeplerini, kaynaklarını, nasıl değerlendirileceklerini,
Kur’an’ı anlamada nüzul ortamını bilmenin gereklerini gözden geçirmekle
bilgiler tazelenmiş eksikler tamamlanmış oldu.
• Kur’an ve Bağlam ışığında;
Kur’an-ı
Kerim’in soyut bir düşünce biçimi olarak kalmadığının aksine yaşanmış,
yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat, bir hidayet rehberi olduğunu görebilme,
Kur’an’ı
hidayet rehberi edinen insanın esbâb-ı nüzulleri hayat tezahürleri değişse bile
insan ve onun ana karakterinin, dolayısıyla ondan zuhur eden hâdiselerin,
meselelerin, soruların devam etmekte olduğunu görüp Kur’an’ı kendi vakıasına
aktarabilmeyi başarabilme,
İnsanın
tarihi bir varlık olması bağlamından bakınca esbâb-ı nüzul, Kur’an-insan
ilişkisinde insani yapıp etmeler olduğunu görüp bu yapıp etmelerden bugünün
insan meselelerine yönelik ilkeler tespit edip uygulamaya geçirebilme
sonuçlarına varılmıştır.
• Buhâri’nin Sahih’inin, sahih hadis
kaynağı olarak hangi özelliklere sahip olduğunu, Buhâri’nin fıkhını, sebebi
nüzul ifadelerini, Hz. Peygamber ve sahabe tefsirlerini, incelemiş olduk.
İHTİLAF MADESİ VE İMAM BUHARİ
İHTİLAF: Sözlükte geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek anlamındaki
half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak ‘bir şeyin peşinden
gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit
olmamak vb. manalara gelir. Terim olarak söz veya davranışta birinin tuttuğu
yoldan başka bir yol tutmak demektir.
İhtilaf ve hilaf
terimleri bazen benzer veya eş anlamlı olarak kullanılırsa da aslında
aralarındaki ince farka dikkat edilmeye özen gösterilmiştir.
İslam literatüründe
ihtilaf terimi altında pek çok konuya değinilmiştir. Bu konular arasında
İnsanların doğuştan getirdiği tabii farklılıklar, ilmi ve felsefi görüş
ayrılıkları, siyasi muhalefet ve anlaşmazlıklar, bu konulardan bazılarıdır.
İslam
düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhi
hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak
değerlendirilmiştir.
İnanç konularında, taraflardan sadece
birinin haklı, diğerlerinin hatalı olduğu ifade edilmekle birlikte genellikle
iki ayrı kategori ortaya konmuştur. Yaratıcının varlığı ve birliği konusunda
ileri sürülen aykırı düşüncelerin kişiyi İslam dışına çıkaracağı hususunda
İslam düşünürleri arasında ittifak varken Allah’ın sıfatları ve iradesi, kaza
ve kader gibi konulardaki aykırı yaklaşımlar bid’at olarak değerlendirilmiştir.
Fıkıh
ilminde ise ihtilaf, ittifak ve icmanın mukabili bir kavram olarak
kullanılmaktadır. İslam’da usul
konularında ve genel ilkelerde ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda
müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile
karşılanmıştır. İslam da ki ihtilafları ayrım olarak değil rahmet olarak
kabullenip kaynaşmaya ve birlik olma yolunda gayret gösterilmelidir.
Fıkhî konularda
ihtilafların sebeplerinden bazıları şunlardır:
1- Usul farklılığı
2- Hadisin ulaşıp ulaşmaması
3- Usulün meselelere tatbikindeki farklılık
4-İctihada dayalı hüküm
verilmiş konularda zamanla şartların değişmesi sebebiyle müctehidlerin
ictihadlarında değişiklik olması
İMAM BUHÂRÎ
Muhammed b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî, h.194/810
yılında Buhara'da doğmuştur. On yaşına doğru Buharalı muhaddislerden hadis
öğrenmeye başladı. On altı yaşına geldiği zaman İbnü'l-Mübarek ve Veki b.
Cerrah'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Bu sırada annesi ve kardeşi ile
hacca gitti. Daha sonra onlarla birlikte memleketine dönmeyip Mekke'de kaldı ve
orda hadis tahsil etti. Daha sonra da bu maksatla ilim merkezlerini dolaşmaya
başladı. Şam, Basra, Hicaz, Kûfe, Bağdat ve Mısır'ı dolaştı, oralardaki
muhaddislerden hadis tahsil etti. Buhârî kendisinden hadis yazdığı
muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. Ezberlediği hadis sayısı ise,
kendi ifadesiyle, 100.000'i sahih, toplam 300.000'dir.
40 yıl kadar süren ilim yolculukları sonunda Nişabur'a
yerleşmek istemiştir. Fakat mihne olayından imam Buhârî de nasibini almıştır,
Muhammed b. Yahya ez-Zühli'nin rekabeti yüzünden Nişabur'u terketmiştir.
Sarayında hadis hocalığı yapmayı kabul etmediği için de Halid b. Ahmed ez-Zühli
tarafından Buhara'yı terketme mecburiyetinde bırakılmıştır. İmam buhari Semerkand'a
gitmek üzere yola çıkmış ancak Hartenk kasabasında hastalanmış ve orada 256/870
yılında 62 yaşında vefat etmiştir.
İmam
Buhari muhaddisliği kadar fakih kişiliğiyle de ön plana çıkmıştır. Onun fakih
olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı hükümlerden de anlaşılmaktadır.
Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an ve Hadislerden çıkardığı
hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında bazen imamı şafiye,
bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih eserine bakıldığında
izlemiş olduğu yol nekadar fakih bir kişi olduğunu göstermektedir. Seçtiği bab
başlıkları ve bab hadisleri dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit ve
değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin
bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm
çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir
şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkâm ayetlerini
zikretmeyi de ihmal etmemiştir.
Eserlerinden
bazıları:
1-el-Câmi'u's-sahîh
2-et-Târîhul-ke-bîr
3-et-Târihu'1-ev-sat
4-et-Târîhu'ş-Sağir
5-
et-Tevârih ve'1-ensâb
6-
Tariku ef'âli'l-'ibâd.
7-
Ref'u'l-yedeyn fi's-salât.
8-
el-Edebü'l müfred.
ABDULLAH TAYFUR 12952708 HTİLAF, İMAM BUHARİNİN FIKHI VE YILSONUNDAKİ KAZANIMLAR
İHTİLAF: Sözlükte geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak ‘bir şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir. Terim olarak söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak demektir.
İhtilaf ve hilaf terimleri bazen benzer veya eş anlamlı olarak kullanılırsa da aslında aralarındaki ince farka dikkat edilmeye özen gösterilmiştir.
İhtilaf daha çok farklı bir görüşe sahip olma, farklı görüşlerden birini benimseme anlamı taşımasına mukabil, hilaf kelimesinin ise görüşlere karşı bir tavır alışı ifade ettiğini söyleyebiliriz.
İslam literatüründe ihtilaf terimi altında pek çok konuya değinilmiştir. Bu konular arasında İnsanların doğuştan getirdiği tabii farklılıklar, ilmi ve felsefi görüş ayrılıkları, siyasi muhalefet ve anlaşmazlıklar, bu konulardan bazılarıdır.
İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhi hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiştir.
İnanç konularında, taraflardan sadece birinin haklı, diğerlerinin hatalı olduğu ifade edilmekle birlikte genellikle iki ayrı kategori ortaya konmuştur. Yaratıcının varlığı ve birliği konusunda ileri sürülen aykırı düşüncelerin kişiyi İslam dışına çıkaracağı hususunda İslam düşünürleri arasında ittifak varken Allah’ın sıfatları ve iradesi, kaza ve kader gibi konulardaki aykırı yaklaşımlar bid’at olarak değerlendirilmiştir.
Fıkıh ilminde ise ihtilaf, ittifak ve icmanın mukabili bir kavram olarak kullanılmaktadır. İslam’da usul konularında ve genel ilkelerde ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile karşılanmıştır. İslam da ki ihtilafları ayrım olarak değil rahmet olarak kabullenip kaynaşmaya ve birlik olma yolunda gayret gösterilmelidir.
Fıkhî konularda ihtilafların sebeplerinden bazıları şunlardır:
1- Usul farklılığı
2- Hadisin ulaşıp ulaşmaması
3- Usulün meselelere tatbikindeki farklılık
4-İctihada dayalı hüküm verilmiş konularda zamanla şartların değişmesi sebebiyle müctehidlerin ictihadlarında değişiklik olması
İMAM BUHÂRÎ VE FIKH’I
Muhammed b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî, h.194/810 yılında Buhara'da doğmuştur.On yaşına doğru Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On altı yaşına geldiği zaman İbnü'l-Mübarek ve Veki b. Cerrah'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Bu sırada annesi ve kardeşi ile hacca gitti. Daha sonra onlarla birlikte memleketine dönmeyip Mekke'de kaldı ve orda hadis tahsil etti. Daha sonra da bu maksatla ilim merkezlerini dolaşmaya başladı. Şam, Basra, Hicaz, Kûfe, Bağdat ve Mısır'ı dolaştı, oralardaki muhaddislerden hadis tahsil etti. Buhârî kendisinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. Ezberlediği hadis sayısı ise, kendi ifadesiyle, 100.000'i sahih, toplam 300.000'dir.
40 yıl kadar süren ilim yolculukları sonunda Nişabur'a yerleşmek istemiştir. Fakat mihne olayından imam Buhârî de nasibini almıştır, Muhammed b. Yahya ez-Zühli'nin rekabeti yüzünden Nişabur'u terketmiştir. Sarayında hadis hocalığı yapmayı kabul etmediği için de Halid b. Ahmed ez-Zühli tarafından Buhara'yı terketme mecburiyetinde bırakılmıştır. İmam buhari Semerkand'a gitmek üzere yola çıkmış ancak Hartenk kasabasında hastalanmış ve orada 256/870 yılında 62 yaşında vefat etmiştir.
İmam Buhari’nin Fıkhı
İmam Buhari muhaddisliği kadar fakih kişiliğiyle de ön plana çıkmıştır. Onun fakih olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı hükümlerden de anlaşılmaktadır. Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an ve Hadislerden çıkardığı hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında bazen imamı şafiye, bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih eserine bakıldığında izlemiş olduğu yol nekadar fakih bir kişi olduğunu göstermektedir. Seçtiği bab başlıkları ve bab hadisleri dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir.
İmam buhari El-Cami'üs-Sahih’te terceme denilen bab başlıklarında sahih hadisleri fıkıh bablarına göre tasnif etmiştir. Bundan dolayı Buhâri’nin fıkhı tercemelerindedir denilmiştir. Hadisleri rivayet ederken farklı isnadlar vermekle rivayet metodunu oluşturmuştur. Kitabında İki rivayeti bir arada verir, Başkalarından aktarmadan direkt kendisi de söyler. (فَاَنْزَلَ) ibaresi kullanarak sebebi nüzulu verir. Ayrıva eserinde Sahabenin merfu haberlerine de yer verir. Eserinde Hz. Peygamberin ameli tefsiri bölümü vardır. Kendisinin kelamî açıklamaları vardır. Yukarıdaki rivayeti aşağıda Peygamber sözüne bağlar, Ayetle açıklama yapar. Nadir de olsa bab başlığında kelime tefsiride yapmıştır.
Eserlerinden bazıları:
1-el-Câmi'u's-sahîh
2-et-Târîhul-ke-bîr
3-et-Târihu'1-ev-sat
4-et-Târîhu'ş-şağir
5- et-Tevârih ve'1-ensâb
6- Tariku ef'âli'l-'ibâd.
7- Ref'u'l-yedeyn fi's-salât.
8- el-Edebü'l müfred.
Esbâb-ı Nüzul II Dersinden kazanımlarım ve Bilginin bütünlüğü
Sene başından şimdiye kadar okumuş oldumuz Fıkıh Tarihi, Hadis Tarihi ve Tefsir Tarihi kaynaklarında daha en baştan günümüze kadar tefsirin doğuş sebeplerini, kaynaklarını, nasıl değerlendirileceklerini, Kur’an’ı anlamada nüzul ortamını bilmenin gereklerini gözden geçirmekle yeni bilgiler elde ettim ve yönde eksiklerimi tamamlamaya çalıştım
Kur’an ve Bağlam ışığında;
Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce biçimi olarak kalmadığının aksine yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat, bir hidayet rehberi olduğunu görebilme ve Kuran ilimleri, Kuran’la ilgili ilim ve araştırmalardan oluşan, Kuran’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı amaçlayan çeşitli bilgiler edinilmiştir.
Esbab-i nuzul açısından;
Esbab-ı Nuzülü bilmek, Kuran’ı en iyi şekilde anlamakla orantılı olduğunu Esbab-ı Nuzül bize Kuran’ın soyut olmadığını yaşanmış ve yaşanabilir olduğunu en iyi şekilde ifade ettiğini, Yani Kur’anın salt bilgiden ibaret olmadığını pratiğe geçebilirliği Esbab-ı Nuzül ile açıkça ortaya konmuştur.
Esbab-ı nuzul bağlamında kur’an-insan ilişkisi açısından;
İnsanın tarihi bir varlık olması bağlamından bakınca esbâb-ı nüzul, Kur’an-insan ilişkisinde insani yapıp etmeler olduğunu görüp bu yapıp etmelerden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeler tespit edip uygulamaya geçirebilme sonuçlarına varılmıştır.
Buharinin fıkhı başlığı altında;
İmam Buhâri’nin kim olduğu, eserlerini, Sahih’inin, sahih hadis kaynağı olarak hangi özelliklere sahip olduğunu, Buhâri’nin fıkhını, sebebi nüzul ifadelerini, Hz. Peygamber ve sahabe tefsirlerini, inceledik ve gerekli bilgiler edindik.
Yahya Özdil-Yüksek Lisans
2012-2013 Bahar Dönemi Tefsir Rivayetlerine Göre Kur’ân’ın
Nüzul Ortamı II Dersinden
kazanımlar:
BUHARİ
Muhammed
b. İsmail (ö.256/870)
13
Şevval 194 Cuma günü Buhara’da doğdu. Çoçukluğunda Buharalı
muhaddislerden hadis
Öğrenmeye
başladı. Onatlı yaşlarında Annesi ve kardeşi Ahmetle birlikte hacca gitti. Hac
son
rası Buhari Mekkede
kaldı.Burda Hallad b. Yahya, Humeydi gibi alimlerden hadis tahsil etti.
Buhari
kenisinden hadis yazdığı muhaddisleri 1080 olduğunu söyler. El Cami’us-sahih’te
Rivayette bulunduğu
hocalardan 309 muhaddisin adı, yaşadıkları şehirler ve ölüm tarihleri
verilmektedir.
Meşhur
talebesi Firebri, El Cami’us- Sahihi Buhariden 90000 talebenin dinlediğini
söylemektedir. Senedleri muttasıl 200.000 Hadis kaydetmiştir. Kenisi Hz.
Peygamberin,”ken-
disine sorulan
şeyi öğretmekten kaçınan kimsenin ağzına ateşten gem vurulacağını” ifade eden
hadisi sebebiyle ilmi kimseden esirgemediğini haber verdi. 256 yılının Ramazan
ayının
bayram gecesi vefat
etmiştir.
Hadisçiliği:
Sahih hadisleri ilk defa bir araya getirmesi, hadis ilmindeki tartışmasız otoritesi
Hadis rivayetlerindeki
kusurları(ilel) ğörebilmesi. En önemli eseri el- Cami’us sahih’dir. Bu
Hadis kitabına koyduğu
bab başlıklarının hem hadiscilere hemde fıkıhçılar için taşıdığı
önem
dolayısı ile bunun
üzerine müstakil şerhler yapılmıştır. İbn Hacer el Askalani’ye ait Fethul
bari gibi , İbn Hacer göre Buharinin fıkıh alanındaki kudreti sadece bab
başlıklarında değil
aynı zamanda babların
düzenlenmesindedir.(T.D.V Ansiklopedisi c. 6 S. 368)
İHTİLAF
Sözlükte anlamındaki half kökünden
türeyen ihtilâf, masdar ve isim olarak bir şeyin diğer bir şeyin
peşinden gelmesi, gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı
gelmek, eşit olmamak, görüş ayrılığı, anlaşmazlık gibi mânalara
gelir. Terim olarak ihtilâf, söz veya davranışta birinin tuttuğu
yoldan başka bir yol tutmak demektir. İhtilâf ve hilaf terimleri
arasında ince bir fark vardır. İhtilâf kavramı daha çok, farklı bir görüşe
sahip olma, farklı görüşlerden birini benimseme anlamı taşırken, hilafın diğer
görüşlere karşı bir tavır alışı ifade eder.
İslâmî ilimler içinde yer alan fıkıh
ilminde, fıkhi ihtilaflarının bilinmesi fıkıh ilminin
gereğidir.Fıkhi konularada ihtilafın gerekliliği 8.yüzyıldan itibaren
sorgulanmaya başlanmıştır.Kur’an’daki müteşabih,müşterek ve mecazi lafızların
varlığı,Hz.Peygamber’in sahabeye verdiği ictihad izni,insanların yaşadığı
ortamın etkisiyle düşünme kapasitelerinin farklılığı gibi konular ihtilaflara
sebeb olmuştur.
Fıkhî konulardaki ihtilafların en önemli
nedenlerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz;
* Usul farklılığı; sarih bir nass bulunmadığında re'y, kıyas, istihsan,
istislâh, örf gibi kaynak olup olmadıkları müctehidler arasında tartışmalı olan
delillerin hükme esas alınıp alınmaması ve delillerin şartları ile ilgili
temel anlayış farklılıkları.
* Usulün meselelere tatbikindeki farklılık; aynı usul
benimsenmiş olsa bile karşılaşılan meselede bu usulün nasıl uygulanabileceğine
ilişkin olarak ortaya çıkan ayrılıklardır.
*Hadisin ulaşıp ulaşmaması; çok az kimse tarafından nakledilmiş olması dolayısıyla
bir hadisin müctehide ulaşmaması yahut sahih olmayan bir yolla ulaşması ve
onun da nasların genel ifadeleri, mefhum ve kıyas gibi başka kaynaklara başvurması;
bir konuda biri helâl, diğeri haram kılan iki hadisin bulunması ve hadislerden
birinin bir müctehide ulaşıp diğerine ulaşmaması, her müctehidin kendisine
ulaşan hadise göre hüküm vermesi yahut her iki hadis de ulaştığı halde söyleniş
tarihlerinin hükmü yürürlükten kaldıran (nâsih) hadisin bilinmemesi
durumu.
* İçtihada dayalı
hüküm verilmiş olan konularda zamanla şartların değişmesi sebebiyle
müctehidlerin ictihadlarında değişiklik olması.
Fıkh’ul
Buhârî
Büyük
bir hadis imamı olarak şöhret bulanBuharî aynı zamanda bir fakihtir; ancak
hadis ilmindeki yüksek seviyesi sebebiyle bu yönü ikinci planda kalmıştır. İmam
Buharî ilmindeki üstün mevki sebebiyle dört mezhebin mensubları tarafından
sahiplenilmiştir.İmam Buharî’nin bir çok meselede İmam Şafiye muvafakat etmesi
Şafii mezhebine mensub olarak şöhret bulmasına sebeb olmuştur. Fakat Keşmirî
ile bir grup hadis ve fıkıh âlimine göre Buharî ne belli bir mezhebe intisab
eden mukallid, ne de herhangi bir mezhebin sınırları içinde ictihada bulunan
“mezhepte müctehid“dir. Eğer fıkıh “şer’i-ameli hükümleri tafsili delillerinden
istinbat ederek bilmek“ ise Buharî bu tarife göre tam bir fakih ve bir “mutlak
müctehid“ dir.
el-Câmi’us-sahih’indeki
bab başlıklarını tespit ederken herhangi bir mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca
naklettiği nasları dikkate alarak hüküm çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanife’ye
muvafakat ettiği yerler Şafî’ye muvafakat ettiklerinden az değildir. Bütün
alimler, Buharî ‘nin telif ettiği eserler ve fetvalar yoluyla büyük bir fıkhî
miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Özellikle Buharî tarafından
konulan bab başlıları fıkhî görüşlerini yansıtması bakımından apayrı önem
taşır. Bu sebeple, “Buharî’nin fıkhı bab başlıklarındadır.“ denilmiştir. İbn
Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve
inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan
birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana bölümün) muhtelif
babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu yaparken gerekli
yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında
el-Cami’us-sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu
prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden
hükümler çıkarmak olmuştur.
Buharî’nin
el-Cami’us-sahih’ine koyduğu bab başlıklarının hem muhaddisler hem de fakihler
için taşıdığı önem dolayısıyla bu eser üzerine yapılan şerhlerde konu itina ile
işlendiği gibi aynı mevzuda müstakil eserlerde kaaleme alınmıştır. İbn Hacer’e
göre Buharî’nin fıkıh alanındaki kudreti sadece bab başlıklarında değil aynı
zamanda babların düzenlenmesinde de görülmektedir. Buharî, diğer imamların
hüküm çıkardığı şer’î kaynaklardan faydalanmakla birlikte onun genelde takip
ettiği metod, hadisleri ihtiva ettikleri fıkhî hükümleri esas almak suretiyle
bablara ayırmak, bu bablarda yer alan meseleleri Kur’ân hadis ve sahabe
fetvalarına dayandırmaktadır. Buharî, sadece kendi görüşünü zikretmekle
yetinmemiş, bazı durumlarda muhalif görüşleride kaydetmiş ve onlarla tartışmaya
girmekten çekinmemiştir. Bu durumlarda karşı görüşü savunan kişi veya mezhebin
adını anmak yerne “bazı insanlar, insanlardanbiri“ tabirini kullanmıştır.
Yüksek Lisans 129 127 45
· 13 Sevval 194 Buhara’da doğdu.
· El- Cami´u´s- Sahih adlı eserin sahibi.İMAM BUHARİ (810-869)
YUSUF ÇINAR
12912761
Hadis bilginlerinin en
büyüklerinden Muhammed el-Buhârî, Hicri 13 şevvâl 194 / Miladi 21 Temmuz 810
tarihinde Buhara'da doğdu. Bundan dolayı da Buhârînisbetiyle anılmasına sebep
olmuştur. Tam adı Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâil b. İbrâhim b. el-Mugîre b.
Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî'dir. Buhârî, henüz bebek yaşta iken babası vefat
etti. Annesinin terbiyesi altında büyüdü ve küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i
ezberleyip Arapça öğrendi. Babasından kalan servet, onun hiç kimseye muhtaç
olmadan ilim öğrenmesinde yararlı oldu. On bir yaşında hadis öğrenmeye
başladı. Ardından da on altı yaşında annesi ve kardeşi Ahmed'le birlikte
hacca gitti. 825 yılında, annesi ve kardeşi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim
öğrenmek isteğiyle Mekke'de kaldı. Onsekiz yaşında
"KitâbuKadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile
"et-Târîhü'l-Kebîr" adlı eserlerini yazan Buhârî, ilim öğrenmek
için Şam, Mısır, Basra ve Bağdat'a gitti. Bu amaçla altı yıl Hicâz'da kalan
Buhârî, hadis öğrenmek ve nakletmekle kalmadı, şiirle de ilgilendi. Ancak
fazla şiir yazmadı. Savaş sporlarına ilgi duydu, ata bindi, ok attı.
Yaşıtları Buhârî'den övgüyle bahsederler. Onu övenler arasında büyük muhaddis
İmam Müslim'de vardır. Buna rağmen, Buhârî'nin üstünlüğünü çekemeyenler fitne
çıkarmaktan geri kalmadılar ve Buhârî'nin "Kur'an mahluktur"
düşüncesini savunduğunu yaydılar. Bu dedikodulardan rahatsız olan Buhârî,
memleketi Buhâra'ya döndü fakat burada da rahat edemedi. Buhârâ emiri ile
arası açıldı. Buhara Emiri HalidIbnAhmed, çocuklarına Câmiu's-Sahîh'i ve
et-Tarih'i okutması için Buharî'yi konağına çağırdı fakat Buharî, bu teklifi
kabul etmedi. İlim meclislerinin herkese açık olduğunu, isteyenin gelerek
yararlanabileceğini, ilmi valinin konağının duvarları arasına
hapsedemeyeceğini bildirdi. Bu olay üzerine de AhmedIbnHâlid, onu Buhara'dan
sürdü. Buhârî, Buhara'dan ayrıldıktan
sonra Semerkand'a gitti ve Hartenk köyünde bulunan akrabalarının arasına
yerleşti. Semerkand'lılar, Buhârî'den yararlanmak istediler ve bir heyet
gönderip Semerkand'a gelmesi ricasında bulundular. Buhârî, Semerkand'a gitmek
için hazırlık yapmaya başladı ancak bu arada hastalandı ve Hicri 30 Ramazan
256 Miladi 31 Ağustos 869'da Ramazan Bayramı gecesi vefat etti. Cenazesi,
bayram günü öğleden sonra kılınarak Hartenk'e defnedildi. Buhârî, ilmiyle amel eden bir
insandı ve İslâmi sınırlara uymada aşırı derecede titizdi. Helâl ve haram
konusunda duyarlı idi. Hadis ilmine hizmet, bu yolla Allah'ın rızasını, Hz.
Muhammed (S.A.V.)'in şefaatini kazanmaktan öte bir amaç taşımıyordu. Babasından
kalan mirası bile bu yolda harcamıştı ve cömertliğiyle şöhret bulmuştu. Çok
Kur'an okur, çok nafile namaz kılardı. Rivayete göre her üç günde bir
Kur'an-ı Kerîm'i hatmederdi. Gecenin bir kısmını uykuyla geçirirdi. Sürekli
geceleri uykusundan kalkıp, kandilini yakar, hadis tahric ederdi. Yahut
yazdıklarına işaretler koyar, üzerinde düşünürdü. Seherden önce uyanır, gece
namazı kılar; sonra Kur'an'ın üçte birini okurdu. Ramazanda ise terâvihten
sonra Kur'an'ın üçte birini okumaya devam ederdi. Buhârî'nin kendi ifadesine
göre hadis aldığı hocalarının sayısı binden fazladır. Hadis yazdığı
şeyhlerine ait senetleri de bildiğini, senedi zayıf rivayetlere itibar
etmediğini belirtir. |
İHTİLAF (DİA) MADDESİ:
“Sözlükte geride kalmak ve biri diğerinin yerine
geçmek anlamındaki h-l-f kökünden türeyen ihtilaf, mastar ve isim olarak
‘bir şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek,
karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir. Terim olarak söz veya
davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak demektir.
İhtilaf maksat aynı olmakla birlikte yöntemin farklı olmasını, hilaf ise her ikisinin de ayrı olmasını ifade eder. Bir diğer tanıma göre delile dayanmayan aykırı görüşe hilaf, delile dayanana ise ihtilaf denmiştir.
Yaratılıştan olması bakımından “tabii ihtilaf“ diye de adlandırılabilecek olan cinsler ihtilafı varlıkların zatlarına ilişkin farklılıklardır. Kesbî ihtilafla fertler ve gruplar arasındaki görüş ayrılıkları kastedilir. Kur’ân’da ve hadislerde ihtilaf kelimesi mutlak olarak zikredildiğinde olumsuz anlamda kullanılmış, daima birlik olmak, tefrika ve ihtilaftan kaçınmak emredilmiştir. İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları (usûlü’d-din) ve fıkhî hükümler (fürûu’d-din) olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiş, inanç konularında taraflardan sadece birinin haklı, diğerlerinin hatalı olduğu ifade edilmekle birlikte genellikle iki ayrı kategori ortaya konmuştur. Fıkıh ilminde ihtilaf icmâ ve ittifakın mukabili bir kavram olarak kullanılmaktadır.
İslam
tarihinde ortaya çıkan ilk ihtilafın Sakife günü halife seçiminde yaşanan bazı
uygulamaları sebebiyle Hz. Osman’ın hilâfetinin son günlerinde ortaya çıkan,
Resûli Ekrem’in vefat edip etmediği ve ardından nereye defnedileceği
konusundaki ihtilaflardır. İslami ilimlerin teşekkül etmesiyle fıkhî
ihtilafların bilinmesi fıkıh ilminin bir gereği olarak görülmüştür. İlmi icmâ
ve ihtilaf olmak üzere iki kategoride ele alan İmam Şafii müctehidin muhalifini
dinlemekten kaçınmaması gerektiğini, onu dinlemesi halinde farkında olmadığı
şeylerin farkına varıp düşüncesini daha sağlamlaştıracağını belirtir. ”
Fıkhî konularda ihtilâfın sebeplerinden bazıları
usûl farklılığı, usûlün meselelere tatbikindeki farklılık, hadisin ulaşıp ulaşmaması, ictihada dayalı hüküm verilmiş olan konularda zamanla şartların değişmesi
sebebiyle müctehidlerin ictihadlarında değişiklik olması olarak gösterilebilir.
İhtilâfı rahmet olarak gören genel müslüman kitle
arasında fıkıh konularındaki ihtilâfların uygulamaya yansıması dönemlere, ferdî
ve kamusal alana göre farklılıklar göstermiştir.
İMAM
BUHARİ VE FIKHI
Asıl adı Muhammed
b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî olan İmam Buhari, h.194/810 yılında Buhara'da
doğmuştur. Çocukluğundan itibaren hadis ilmiyle uğraştı. Pek çok hadisi
ezberlediği gibi yeni hadisler bulmak için Şam, Basra, Hicaz, Kûfe, Bağdat ve
Mısır'a seyahat etti. Buhârî kendisinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının
1080 olduğunu söyler. Ezberlediği hadis sayısı ise, kendi ifadesiyle, 100.000'i
sahih, toplam 300.000'dir.
Buhari şeyhleri
beş tabakaya ayrılmıştır: Birinci tabaka; tabiundan
hadis almış olanlar. Bu sülasi isnadıdır yani kendisiyle Hz. Peygamber arasında
üç ravi vardır. İkinci tabaka; tabiuna ulaşıp onlardan rivayeti olmayanlar,
üçüncü tabaka; tabiuna yetişemeyip tebeü’t-tabiinin
önde gelenlerinden hadis alanlar, dördüncü tabaka; hadis meclislerine birlikte
katıldıkları, Beşinci tabaka; yaşça ve
ilimce kendinden küçükler ki bunlardan rivayet ettikleri Sahih’e alınmamıştır.
İlk dört tabaka ‘sahibü’l hadis’tir, yani sikadır.
Buhari’nin
yöntemsel farklılıkları;
· Hadiste sağlam
ilmi metodu kullanır.
· Eserine sadece
sahih hadisleri alır.
· Kesintisiz
rivayet zincirini kullanır.
· Sahih ravilerin
rivayetleri dışındakileri almamıştır.
· Hadis rivayet
eden ravilerin birbirleriyle görüşmüş olması şartı onun hadis metodolojisine
getirdiği bir yeniliktir.
· Bir hadisi
konusuna göre bölerek birkaç yerde vermiştir.
· Bir hadisi tekrar verdiğinde aynı metin, aynı isnatla vermez, farklı metin ve farklı isnatla verir. Bunu yapmakla da ravide bir şüphe olmuşsa onu gidermiş oluyor ve rivayet metodunu geliştiriyor.
Buharinin fıkhını anlayabilmek için için onun buharalı yani Türki bir alim olmasından bahsetmek gerekir. 18 yaşındayken Medine’de ‘Tarihu’l-Kebir’i yazması bize tarih başta olmak üzere diğer ilimleri de kullandığını gösterir. O’nın fıkhını en iyi anlayabileceğimiz eseri, kimilerine göre kurandan sonra en sağlam kaynak gözüyle bakılan “el-Camiu’s-Sahihu’l-Musnedu’l-Muhtasaru min Umuri Resûlillah (s.a.s.) ve Sunenihi ve Eyyamihi” dir.
Sahih; sahih olmasını, Câmi; belli başlı konulardaki bütün hadisleri bir araya getirmesini, el-Musnedu; isnadının kesiksiz olmasını, el-Muhtasaru; bütün hadisleri değil şartlara uyan hadislerin bir kısmının alındığını, diğer kelimeler ise; onu yalnızca hadislere değil, bu hadislerin taşıdığı dini hükümlere de yer verdiğini göstermek için eserin künyesinde bulunmaktadır.
Sahih’in meşhur nüshaları; Muhammed b. Yusuf b.
Matar el-Firebri, İbrahim b. Ma’kıl en-Nesefi rivayetleridir.
Sahih-i
Buhari’nin Özellikleri
·
Mukaddimesi
yoktur.
·
Niyet hadisiyle
başlar.
· Hadisleri bütün
rivayet farklılıklarıyla bir arada değil, taşıdıkları hükme göre birkaç yerde
vermiştir.
· Farklı
isnatlarla nakletmiştir. Değişik bablarda tamamını almaksızın bölümler halinde
bahsetmiştir.
· Aynı konudaki
hadisleri topladığı bölümlerin adı ‘Teracim’dir. Bunlar çeşitli meselelere dair
hükümleri ve kendi görüşlerini içerir. Bunlar bölüm başlıklarında verilen
isnadsız olan muallak hadislerdir ve sayıları 1341’dir.
· Diğer hadis
kitaplarından ayrıldığı en önemli husus ise, Kur’an-ı Kerim ayetlerini
açıklayan hadislerle nüzul sebeplerine yer veren rivayetlerin bir arada
bulunduğu Kitabü’t-Tefsir bölümüdür, oldukça geniş hacimlidir. Sahih, iman,
ibadet, ahlak, ceza hukuku konularını içerir. İlim, siyer, meğazi konuları da bulunur.
Sahih’te Hz. Peygamber’e ait hadislerden başka çevresini oluşturan müminlerden
gelen haberler de vardır.
Buhari
Sahih’ini hocası İshak b. Rahuye’nin teşvikiyle yazmıştır.
İmam
Buhari başta Sahih’i ile hadis rivayetinde çığır açmış ve Hz. Peygamber’in
sözlerinin günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Hicri 256 yılında Hartenk’te vefat
eden imam Buhari’nin kabri de oradadır.
Dersten Kazanımlar:
İslam’ın
asli ikinci kaynağı olan sünnet günümüze, hadis âlimlerinin çeşitli kitaplara
topladığı rivayetlerle ulaşmıştır. Hadislere ve ravilere yönelik kriter ve
değerlendirmelerin ardından ‘sahihtir’ onayıyla kayda geçirilen rivayetleri
toplayan eserlerin başında imam Buhari’nin kurandan sonra en kesin kaynak
gözüyle bakılan Sahihi’i gelir. Ancak buhari’yi diğerlerinden ayıran eserinde
görülen fıkhi bakış açısıdır. O rivayetini nakledeceği bir hadisi sadece hadis
ilmi malzemesi gibi görmez. Rivayetin hangi ayetle ilişiği olduğunu irdeler,
gerekli gördüğü yerlerde metni bölüp ayrı başlıklar altında kullanabilir. Onun
bab başlığı olarak tercihi ise ayetlerden, bazen hadislerden iktibaslardan ve bazen de
serbest şekilde fakat fıkhî bir anlam taşıyacak tarzda seçtiği ibarelerden yanadır.
Bu ise imam Buhari’nin salt hadis ilmine alakası olmadığını gösterir. Aynı
hadisi rivayet ederken farklı isnatlar kullanması ve konusuna göre hadisleri
bölerek nakletmesi de farklılığını ortaya koyar.
Dersimizde
Arapça metin üzerinden takip ettiğimiz Buhari eseri hem dil anlamında
dipnotlarla zenginleştirilmiş, hem rivayetlere tek yönlü bakmaktan ziyade
Kur'an-ı Kerim’le de bütünleşmiş bir ilim sunmaktaydı. Kelime tahlillerini ve
ilgili ayet ve hadisleri alt alta sıralaması yönünden ufkumuzu açtı. Hadisin
yalnızca hadis olarak değil, Kur'an-ı Kerim ile ve diğer ilimlerle girift bir
ilim olduğunu öğrenmiş olduk. Sebeb-i nüzul rivayetlerinin kullanım örneğini de
bu eser sayesinde görmüş olduk. İmam Buhari ilimdeki üstünlüğü yanı sıra zekası
ve içtihad yönünden önderliğiyle de neden İslam medeniyetinin yapıtaşlarından
biri sayıldığını da anlamış olduk.