Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)

Ödev    08.04.2013

2012-2013 Bahar Dönemi Hadis Eserlerinde Tefsir Rivayetleri II Dersinden kazanımlarınızı maddeler halinde 1 Mayıs 2013 hedef tarihine kadar yazınız.

Not: İmam Buhari, İhtilâf DİA maddeleri, “fıkh-ı Buhârî?” müzakeresi dahildir.

Hedef Tarih: 10 Mayıs 2013


İMAM BUHARİ    23.04.2013

YÜKSEKLİSANS-12912776 / MÜCELLA TEKİN 

İMAM BUHARİ-MÜCTEBA UĞUR 

İslamın kısa sürede perçok insana ulaşmış olmasıyla birlikte siyaset bazında bir anarşi ortaya çıkmıştır. İlim alanında dahi anarşi oluşmuştur. İdeolojik gayelerle Hz. Peygamberin ağzından hadis uydurma faaliyetlerinin başlaması ilim anarşisi diyebileceğimiz görüntülerdendir. Buhari de bu ilim anarşisinin önüne geçmek gayreti gösteren hadis alimlerinden biridir.

Buhari (Muhammed b. İsmail el-Buhari), Buharalı demektir. Buhara Türkistan sınırları içinde bir Türk şehridir. Buhara Türk kültürünün hakim olduğu bir yerdi ve göçebe hayatının getirdiği bir kültür ortamı vardı. Buhari, 9. Asrın sonlarında doğmuştu. Buhari hicri 194 yılında doğmuştur. Hicri 256 yılında Hartenk’te vefat etmiştir.

Buhari’nin babası İsmail b. İbrahim, Hz. Peygamberden sonra gelen dördüncü tabaka alimlerden sayılmıştır.

İlim yolculuklarına yakın çevreden başladığını gösteren deliller neticesinde hicri 205 yılında ilk ilim yolculuğuna başladığını söyleyebiliriz. Ama daha uzak yerlere olan ilim yolculuğuna ise ilk olarak hicri 210 yılında çıkmıştır. Hicaz yolculuğuna çıkmış ve bu bölgede birkaç yıl yaşamış, diğer taraftan da Horasan bölgesinin Belh, Nişabur, Merv, Rey şehirlerine ilim yolculukları yapmıştır. 15’li yaşlarda Hicaz’da başlayan yolculuk, yaklaşık 3 yıl Hicaz, Şam, Mısır’la 6 yıl toplam yolculuktan sonra Basra’ya geçmiştir. Orada 5 yıl kalmış ve her hac zamanı Mekke-Medine yolculukları yapmıştır. Bağdat’a her gittiğinde Ahmed b. Hanbel’le mutlaka görüşmüştür.

18’li yaşlarda Medine’de ‘Tarihu’l-Kebir’i yazdı. Sahih kabul edilen bir habere göre Buhari 1080 hadis aliminden hadis yazmıştır. Buhari’nin şeyhleri beş tabakaya ayrılmıştır:

Birinci tabaka; tabiundan hadis almış olanlar (sulasi isnadı- kendisiyle Hz. Peygamber arasında üç raviden oluşan),

İkinci tabaka; tabiuna ulaşıp onlardan rivayeti olmayanlar,

Üçüncü tabaka; tabiuna yetişemeyip tebeü’t-tabiinin önde gelenlerinden hadis alanlar,

Dördüncü tabaka; hadis meclislerine birlikte katıldıkları,

Beşinci tabaka; yaşça ve ilimce kendinden küçükler ki bunlardan rivayet ettikleri Sahih’e alınmamıştır.

İlk dört tabaka ‘sahibü’l hadis’tir, yani sikadır.

Hadisteki metodu; sağlam ilmi metottur. Sadece sahih hadislere yer verilmiştir. Rivayet zinciri kesintisizdir. Sahih ravilerin rivayetlerini almıştır. Hadis rivayet eden ravilerin birbirleriyle görüşmüş olması şartı onun hadis metodolojisine getirdiği bir yeniliktir. Bir hadisi konusuna göre bölerek birkaç yerde vermiştir. Bir hadisi tekrar verdiğinde aynı metin, aynı isnatla vermez, farklı metin ve farklı isnatla verir. Bunu yapmakla da ravide bir şüphe olmuşsa onu gidermiş oluyor ve rivayet metodunu geliştiriyor.

‘Camiu’s-Sahih’ sadece bir hadis kitabı değildir. Bab başlıklarına fıkhın çeşitli meselelerini delilleriyle serpiştirmiştir. Buhari’nin bazı farklı fıkıh konularına ait görüşleri belli bir metoda bağlıdır. Ona göre şeri hükümler konusunda ilk iki asıl, Kur’an ve Hz. Peygamber’in sünnetidir. Bu asılların her ikisi de herhangi bir fıkhi hükümde doğrudan doğruya nass olur, konuya delil oluşturur, çözüme bağlar. Bu konuya delalet eden birçok ayet ve meşhur hadis vardır. Bununla birlikte Kur’an-ı Kerim ile sünnet, icma ve kıyas gibi ikinci derecedeki delillere de ışık tutar. Böylelikle her devirde farklı yorumlar yapılabileceğine dikkat çekmiştir. Verilmiş bir şeri hükmü ve delilini esas alarak kıyas yoluyla yeni ve farklı açıklamaların yapılmasına her zaman ihtiyaç olmuştur.

Eserlerinin bazıları; el-Camiu’s-Sahih, et-Tarihu’l-Kebir (hadis ravileri hakkında bilgi veriyor), et-Tarihu’l-Evsat, et-Tarihu’s-Sağir vb.

“el-Camiu’s-Sahihu’l-Musnedu’l-Muhtasaru min Umuri Resûlillah (s.a.s.) ve Sunenihi ve Eyyamihi” adını vermiştir eserine.

Sahih; sahih olmasını,

Câmi; belli başlı konulardaki bütün hadisleri bir araya getirmesini,

el-Musnedu; isnadının kesiksiz olmasını,

el-Muhtasaru; bütün hadisleri değil şartlara uyan hadislerin bir kısmının alındığını,

diğer kelimeler ise; onu yalnızca hadislere değil, bu hadislerin taşıdığı dini hükümlere de yer verdiğine delalet eder.

Sahih’in meşhur nüshaları; Muhammed b. Yusuf b. Matar el-Firebri, İbrahim b. Ma’kıl en-Nesefi rivayetleridir.

Sahih’in Özellikleri

Mukaddimesi yoktur. Niyet hadisiyle başlar. Hadisleri bütün rivayet farklılıklarıyla bir arada değil, taşıdıkları hükme göre birkaç yerde vermiştir. Farklı isnatlarla nakletmiştir. Değişik bablarda tamamını almaksızın bölümler halinde bahsetmiştir. Aynı konudaki hadisleri topladığı bölümlerin adı ‘Teracim’dir. Bunlar çeşitli meselelere dair hükümleri ve kendi görüşlerini içerir. Bunlar bölüm başlıklarında verilen isnadsız olan muallak hadislerdir ve sayıları 1341’dir. Diğer hadis kitaplarından ayrıldığı en önemli husus ise, Kur’an-ı Kerim ayetlerini açıklayan hadislerle nüzul sebeplerine yer veren rivayetlerin bir arada bulunduğu Kitabü’t-Tefsir bölümüdür, oldukça geniş hacimlidir. Sahih, iman, ibadet, ahlak, ceza hukuku konularını içerir. İlim, siyer, meğazi konuları da bulunur. Sahih’te Hz. Peygamber’e ait hadislerden başka çevresini oluşturan müminlerden gelen haberler de vardır.

Buhari Sahih’i hocası İshak b. Rahuye’nin teşvikiyle yazmıştır.


0 Yorum - Yorum Yaz

buhari    01.05.2013

 

 murat aykaç

                İmam Buhârî

                Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâîl b. İbrahîm el-Cu’fî el-Buhârî (ö. 256/870). 13 Şevval 194 (20 Temmuz 810) Cuma günü Buhara’da doğdu. Babası İsmâil’in Malik b. Enes ve Abdullah b. Mubarek gibi alimlerden hadis öğrenen bir kişi olduğu bilinmekte ve Buhârî henüz çocukken vefat ettiği, annesinin ise duası makbul dindar bir kadın olduğu zikredilmektedir.

                Buhari on yaşına doğru Muhammed b. Selâm el-Bikendî, Abdulllah b. Muhammed el-Musnedî gibi Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. Om bir iken hocası Dâhili’nin rivayet sırasında yaptığı bazı hataları tashih etmesiyle dikkatleri çekti. On altı yaşına geldiği zaman İbnü’l Mubarek ve Vekî b. Cerrah’ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Bu sırada annesi ve kardeşi Ahmet ile birlikte hacca gitti. Hac’dan sonra Mekke’de kaldı ve Hallad b. Yahya, Humeydî gibi alimlerden hadis tahsil etti. Daha sonra bu maksatla ilim merkezlerini dolaştı. Bağdat’a sekiz defadan fazla gitti ve her defasında Ahmet b. Hanbel ile görüşüp ondan faydalandı. Basra’ya dört veya beş defa gitti; orada Ebû Asım en-Nebîl, Ensarî diye tanınan Basra kadısı Muhammed b. abdullah ve Haccac b. Minhal gibi muhaddislerden istifade etti. Dımaşk’ta Ebû Müshir’den hadis öğrendi, Hicaz’da altı yıl kaldı. Buhârî kendilerinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler.

                Ancak el-Cami’u’s-sahih’teki rivayetlerin Buhârî’nin derlediği yüz binlerce hadisin pek az bir bölümünü teşkil ettiğini de gözden uzak tutmamalıdır. Meşhur talebesi Firebrî, el-Cami’u’s-sahih’i Buhari’den 90.000 talebenin dinlediğini söylemektedir. En tanınmış diğer talebeleri ise İmam Müslim, Tirmzî, Ebû Hatim, Ebû Zur’a er-Razî, Muhammed b. Nasr el-mervezî, Salih cezere, İbn Huzeyme gibi muhaddislerdir. Buhâri’nin uzun seyahatleri sonunda derlediği hadislerle geniş bir kütüphane meydana getirdiği ve seyahatleri esnasında kitaplarını imkan nisbetinde yanında taşıdığı anlaşılmaktadır. Yazdığı hadislerin kitaplarda kalmayıp onları hafızasına nakşettiğini gösteren en iyi örneklerden biri Bağdat’a verdiği imtihandır.

               Kur’ân-ı Kerim’in mahluk olşuyla ilgili olarak Mu’tezile tarafından ileri sürülen dgörüş, devletinde destek vermesiyle İslâm âlemini zor durumda bırakmıştır. Devletin desteğini çekmesi üzerine Mu’tezile davayı kaybetmiştir. Buna rağmen konu büsbütün kapanmamış, İslâm âleminde sürüp giden bu tartışmalardan İmam Buhârî de zarar görmüştür. Bu konuda bir de Halku ef’âli’l-ibâd adıyla bir de müstakil eser kaleme almış olan Buhârî  bu ve benzeri itikadi konuları gerektiğinde konuşulacak meseleler olarak kabul etmektedir. Buhârî kendisinden ilim tahsil etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine rağmen devlet adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren bir davranış olarak kabul eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı.

 

               Buhârî Semerkant’a gitmek üzere yola çıktı, Semerkant’a 3 mil mesafede bulunan Hartenk kasabasındaki akrabalarını ziyaret etti; fakat orada hastalandı ve Semerkant’a gidemed. 256 yılının ramazan bayramı gecesi vefat etti, orada toprağa verildi. Ailesi hakkında bütün bilinenler, Ahmet adında bir oğlu olduğu, evinde birkaç cariyesi bulunduğundan ibarettir.

                Buhârî’nin ahlakî faziletleri, tenkit ettiği râviler hakkındaki son derece mutedil  ve insaflı sözlerindede görülür. Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifadeleri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf (münkerü’l-hadis) olduğunu, muhaddislerin onun hakkında fikir beyan etmediğini (seketû anh) söylemekten ibarettir. Hadis uydurmakla tanınan kimseler hakkında bile yalancı (kezzab) ifadesini pek nadir kullanmıştır. Hocası Nuaym b. Hammâd ile muhaddis Ya’kub b. İbrâhim ed-Devrakî, “Buhârî bu ümmetin fakihidir“ derlerdi. Diğer bir hocası olan Amr b. Ali el-Fellas ise onun bilmediği hadise hadis denilemeyeceğini söylerdi.

                Hadisçiliği: Hicri ilk üç asırda hadise hizmetleriyle tanınan önemli şahsiyetler arasında Buhârî’nin ön planda olmasının sebebi, sahih hadisleri ilk defa bir araya getirmesinin yanında hadis ilmindeki tartışmasız otoritesidir. Rivayetlerde her âlimin göremediği ince kusurları (ilel) farketme hususunda Müslim’den  de ilerde olduğu, senedleri meydana getiren şahısların hem aynı zamanda yaşama, hem de birbiriyle uzun müddet görüşme şartını uygulama hususunda hiçbir muhaddisin onunla boy ölçüşemediği kabul edilmiştir. Bunlardan başka hdislerden elde ettiği fıkhî görüşlerini bab başlıklarında göstermeye çalışması, bir hadisin ihtiva ettiği birkaç hükmü ilgili yerlerde zikretmek için onu tekrardan kaçınması gibi özellikleri sebebiyle el-Câmi’us-sahih diğer hadis kitaplarına tercih edilmiştir. Buhârî’nin rivayetteki titizliğine rağmen çoğu kendi hocası olan bazı zayıf râvilerden hadis almasının sebebini anlamak kolay değildir. Kendilerinden Müslim’in rivayette bulunmayıp sadece Buhâri’nin hadis aldığı muhaddislerin sayısı 435’tir. Bunlardan zayıf olmaları sebebiyle tenkid edilenler seksen kadardır.

               Eserleri: el-Cami’us-sahih, Buhârî bu eseri 600.000 kadar hadis arasından seçerek on altı yılda meydana getirdiğini, her bir hadisi veya babı yazmadan önnce mutlaka boy abdesti alarak iki rek’at namaz kıldığını söylemiştir. Et-Târihu’l-kebir, et-Târihu’l-evsat, et-Târihu’l-sağir, Kitâbü’d-Du’afa’is-ağir, Kitâbül-Künâ... gibi daha birçok eseri vardır.

      

 

 

 

 

                Fıkh’ul Buhârî:

                Büyük bir hadis imamı olarak şöhret bulanBuharî aynı zamanda bir fakihtir; ancak hadis ilmindeki yüksek seviyesi sebebiyle bu yönü ikinci planda kalmıştır. İmam Buharî ilmindeki üstün mevki sebebiyle dört mezhebin mensubları tarafından sahiplenilmiştir.İmam Buharî’nin bir çok meselede İmam Şafiye muvafakat etmesi Şafii mezhebine mensub olarak şöhret bulmasına sebeb olmuştur. Fakat Keşmirî ile bir grup hadis ve fıkıh âlimine göre Buharî ne belli bir mezhebe intisab eden mukallid, ne de herhangi bir mezhebin sınırları içinde ictihada bulunan “mezhepte müctehid“dir. Eğer fıkıh “şer’i-ameli hükümleri tafsili delillerinden istinbat ederek bilmek“ ise Buharî bu tarife göre tam bir fakih ve bir “mutlak müctehid“ dir.

                el-Câmi’us-sahih’indeki bab başlıklarını tespit ederken herhangi bir mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca naklettiği nasları dikkate alarak hüküm çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanife’ye muvafakat ettiği yerler Şafî’ye muvafakat ettiklerinden az değildir. Bütün alimler, Buharî ‘nin telif ettiği eserler ve fetvalar yoluyla büyük bir fıkhî miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Özellikle Buharî tarafından konulan bab başlıları fıkhî görüşlerini yansıtması bakımından apayrı önem taşır. Bu sebeple, “Buharî’nin fıkhı bab başlıklarındadır.“ denilmiştir. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana bölümün) muhtelif babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuştur.

               Buharî’nin el-Cami’us-sahih’ine koyduğu bab başlıklarının hem muhaddisler hem de fakihler için taşıdığı önem dolayısıyla bu eser üzerine yapılan şerhlerde konu itina ile işlendiği gibi aynı mevzuda müstakil eserlerde kaaleme alınmıştır. İbn Hacer’e göre Buharî’nin fıkıh alanındaki kudreti sadece bab başlıklarında değil aynı zamanda babların düzenlenmesinde de görülmektedir. Buharî, diğer imamların hüküm çıkardığı şer’î kaynaklardan faydalanmakla birlikte onun genelde takip ettiği metod, hadisleri ihtiva ettikleri fıkhî hükümleri esas almak suretiyle bablara ayırmak, bu bablarda yer alan meseleleri Kur’ân hadis ve sahabe fetvalarına dayandırmaktadır. Buharî, sadece kendi görüşünü zikretmekle yetinmemiş, bazı durumlarda muhalif görüşleride kaydetmiş ve onlarla tartışmaya girmekten çekinmemiştir. Bu durumlarda karşı görüşü savunan kişi veya mezhebin adını anmak yerne “bazı insanlar, insanlardanbiri“ tabirini kullanmıştır.

 

 

 

 

               İhtilaf:

               Sözlükte “geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek“ aanlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak “bir şeyin diğer bir şeyin peşinden gelmesi, gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak, görüş ayrılığı, anlaşmazlık“ gibi manalara gelir. Terim olarak ihtilaf, “söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak“ demektir.İhtilaf maksat aynı olmakla birlikte yöntemin farklı olmasını, hilaf ise her ikisinin de ayrı olmasını ifade eder. Bir diğer tanıma göre de delile dayanmayan aykırı görüşe hilaf, delile dayanana ise ihtilaf denmiştir.

                Yaratılıştan olması bakımından “tabii ihtilaf“ diye de adlandırılabilecek olan cinsler ihtilafı varlıkların zatlarına ilişkin farklılıklardır. Kesbî ihtilafla fertler ve gruplar arasındaki görüş ayrılıkları kastedilir. Kur’ân’da ve hadislerde ihtilaf kelimesi mutlak olarak zikredildiğinde olumsuz anlamda kullanılmış, daima birlik olmak, tefrika ve ihtilaftan kaçınmak emredilmiştir. İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları (usûlü’d-din) ve fıkhî hükümler (fürûu’d-din) olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiş, inanç konularında taraflardan sadece birinin haklı, diğerlerinin hatalı olduğu ifade edilmekle birlikte genellikle iki ayrı kategori ortaya konmuştur. Fıkıh ilminde ihtilaf icmâ ve ittifakın mukabili bir kavram olarak kullanılmaktadır.

               İslam tarihinde ortaya çıkan ilk ihtilafın Sakife günü halife seçiminde yaşanan bazı uygulamaları sebebiyle Hz. Osman’ın hilâfetinin son günlerinde ortaya çıkan, Resûli Ekrem’in vefat edip etmediği ve ardından nereye defnedileceği konusundaki ihtilaflardır. İslami ilimlerin teşekkül etmesiyle fıkhî ihtilafların bilinmesi fıkıh ilminin bir gereği olarak görülmüştür.İlmi icmâ ve ihtilaf olmak üzere iki kategoride ele alan İmam Şafii müctehidin muhalifini dinlemekten kaçınmaması gerektiğini, onu dinlemesi halinde farkında olmadığı şeylerin farkına varıp düşüncesini daha sağlamlaştıracağını belirtir.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


 Esbab-ı Nüzul II

Esbâb-ı Nüzul II Dersinden kazanımlarımız ve Bilginin bütünlüğü

-  Kuran ilimleri, konusu her yönüyle Kuran-ı Kerim’dir Kuran ilimleri Kuran’la ilgili ilim ve araştırmalardan oluşan, Kuran’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı amaçlayan bir bilgi alanıdır.

- Esbab-ı Nuzül, Ayetlerin inmesine sebep olan olay demektir yani Kuran’ın indiği ortama işaret eder.

- Esbab-ı Nuzülü bilmek, Kuran’ı en iyi şekilde anlamakla orantılıdır. Esbab-ı Nuzül bize Kuran’ın soyut olmadığını yaşanmış ve yaşanabilir olduğunu en iyi şekilde ifade eder. Çünkü nüzule şahit olan ashab, peygamberin eğitim halkasından insanlardır ve aralarında gerçekleşen iletişim nüzul ortamını kapsamaktadır.

- Yani Kuran salt bilgiden ibaret değildir. Pratiğe geçebilirliği Esbab-ı Nuzül ile açıkça ortaya konmuştur.

- Esbab-ı Nuzülü inceleyen alimler metodik olarak incelemeyi yeteri kadar yapamamışlardır.

- Hadis usulünün metin ve isnad tenkidi kaideleri aynı titizlikle Esbab-ı Nuzülle ilgili gelen rivayetlerde de uygulanmalıdır.

- Esbab-ı Nuzül ilmi nakil yoluyla gelişen bir ilimdir. Bu nedenle tefsir kitaplarındaki yanlış, isnadsız ya da uydurma bilgiler titizlikle temizlenmeli, Esbab-ı Nuzül rivayetlerinin sağlam bir şekilde günümüz insanına ulaştırılması sağlanmalıdır.

- Böylece, Kuran’ı Kerim’deki bir ayeti anlamak için tefsir kitaplarına bakan kimseler, onlarla karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle meşgul olmaktan kurtulmuş olacaklardır.

- Nuzül asrının sosyal, fikri, iktisadi, siyasi şartları ve nüzul ortamının insanlarını, ashabı incelemek Kur’an’ı anlama yolunda yol kat etmemizde bizlere yardımcı olacaktır.

- Esbab-ı Nuzül rivayetlerinin titizlikle yeniden değerlendirilmesi, kaynaklarımızdaki asılsız rivayetlerin temizlenmesi de bizlere fayda sağlayacaktır.

- Esbab-ı Nuzül rivayetlerinin hadis usülünün kriterleriyle de tenkidi sağlanmalıdır.

- Hadis usulü kriterlerini uygulamadan sonra izlenecek adım bu rivayetleri tasnif etmek olmalıdır.

- Bütün bunlar yapılırken Kuran-ı Kerim’in bütünlüğüne dikkat edilmeli, siyak-sibak ilişkisi göz önünde bulundurulmalıdır.

- Ezeli ilme dayalı olarak indirilmiş ve ayetleri de ona göre düzenlenmiş bir kitabın her şeyden önce bütünlük arz eden bir iç yapıya sahip olması gayet doğaldır.

- Ayrıca, İnsanların esbabı nüzul ilminden en faydalı şekilde yararlanması için metodik yöntemler izlenmelidir. Rivayetlerin sıkı bir tenkitten geçirilmesi mecburidir. Şüphesiz bu, insanın Kur’an’la hayatını doğru anlamlandırmasına yardımcı olacaktır.

 

 

Abdullah BEKİROĞLU

DOKTORA - 12922754

 


0 Yorum - Yorum Yaz

İMAM BUHAR'İ VE FIKH'I    09.05.2013

İMAM BUHÂRÎ VE FIKH’I

Muhammed b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî, h.194/810 yılında Buhara'da doğmuştur. Künyesi Ebu Abdillâh'tır. Dedesinin dedesi olan Berdizbeh Mecusi idi. Onun oğlu Mugîre, Buhara Valisi Cu'feli Yemân vasıtasıyla müslüman olmuştur. Buhari bundan dolayı "Cufi" nisbesiyle de anılmıştır.

On yaşına doğru Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On altı yaşına geldiği zaman İbnü'l-Mübarek ve Veki b. Cerrah'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Bu sırada annesi ve kardeşi ile hacca gitti. Daha sonra onlarla birlikte memleketine dönmeyip Mekke'de kaldı ve orda hadis tahsil etti. Daha sonra da bu maksatla ilim merkezlerini dolaşmaya başladı. Şam, Basra, Hicaz, Kûfe, Bağdat ve Mısır'ı gezdi, oralardaki üstadlardan hadis tahsil etti. Buhârî kendisinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. Ezberlediği hadis sayısı ise, kendi ifadesiyle, 100.000'i sahih, toplam 300.000'dir.

40 yıl kadar süren ilim yolculukları sonunda Nişabur'a yerleşmek istemiştir. Fakat mihne olayından Buhârî de zarar görmüş, Muhammed b. Yahya ez-Zühli'nin rekabeti yüzünden Nişabur'u terketmiştir. Sarayında hadis hocalığı yapmayı kabul etmediği için de Halid b. Ahmed ez-Zühli tarafından Buhara'yı terketme mecburiyetinde kalmıştır. Semerkand'a gimek üzere yola çıkmış ancak Hartenk kasabasında hastalanmış ve orada 256/870 yılında Ramazan bayramı gecesi (1 eylül 870 cuma) 62 yaşında vefat etmiştir

İmam Buhârî hadise hizmet konusunda hiçbir fedakarlıktan çekinmemiştir. Hemen her şeyini bu uğurda harcamıştır. Yiyip içmeye önem vermez, az konuşur, talebeye iyilik ederdi. Gece gündüz Kur'an okuduğu da rivayet edilmiştir.

İmam Buhârî'nin ahlaki faziletleri, te'kid ettiği raviler hakkındaki sözlerinde de görülür. Son derece mutedil ve insaflıdır. En ağır cerh ifadeleri (münkerü'l-hadis) o kişinin güvenilmeyecek kadar zayıf olduğu, (seketü anh) muhaddislerin onun hakkında fikir beyan etmediğini söylemekten ibarettir.

Sevdi yegane eğlence ok atıcılığıydı. Uzun süre yanında kalmış olan katibi Muhammed b. Ebu Hâtim, birlikte oldukları süre içinde sadece iki defa hedefe isabet ettiremediğini belirtmiştir.

Yazdığı hadisler kitaplarda kalmamış, hafızasına da nakşetmiştir. Onun hadis bilgisi devrin bilginlerince insaf sınırlarını aşacak tarzda yoklanmıştır. Bir keresinde yüz kadar hadisin sened ve metinleri karıştırıldıktan sonra Buhârî'ye okunmuş ve ne düşündüğü sorulmuştur. O da hepsini ezberden düzeltmiş ve soranları kendine hayran bırakmıştır.

İbn Huzeyme "Şu gökkubbenin altında Rasulullah'ın hadislerini Buhârî'den daha iyi bilen ve daha iyi ezberlemiş olan birini görmedim" demiştir. Buhârî'yi yakından tanıyan alimlerin bu gibi takdirkâr ifadeleri, onun ilmî şahsiyeti ve otoritesi hakkında fikir vermektedir.

Telif hayatına daha öğrencilik yıllarında başlamıştır. et-Tarihu's-Sagîr, et-Tarihu'l-evsât, et-Tarihu'l-Kebîr, el-Edebu'l-Müfred, ed-Duafâ gibi eserleri yanında Sahihu'l-Buhari diye meşhur olan eseri Camiu's-Sahih, müstesna bir yere sahiptir.

Buhârî, Sahih'ini altı yüz bin hadis arasından seçmiştir. Mekke'de ve Buhara'da telif ettiğine dair rivayetler vardır. On altı yıl sürdüğü düşünülürse, eserini Mekke'de yazmaya başladığı, daha sonra Buhara, Medine ve Basra'da yazıp tamamladığı anlaşılır.

Buhârî eserini bir ibadet vechi içinde hazırlamıştır. Rivayete göre her hadisi önce abdest alıp veya gusledip iki rekat namaz kıldıktan sonra yazmıştır.

Hadis rivayet ettiği hocalarının sayıları iki yüz seksen dokuzdur.

Eserdeki kitap ve bablarda hadis sayısının değişik rakamlarla tespiti ise bazı babların kitap kabul edilmesi, bir hadisin bazen uzun, bazen kısa olarak birkaç yerde geçmesi sebebiyle farklı sayımı, iki ayrı isnadla rivayet edilen hadislerin kimine göre bir, kimine göre iki rivayet kabul edilmesi, bazı nüshalar arasındaki farklar gibi değişik tespitlerden kaynaklanmaktadır.

Bab Başlıkları

el-Camiu's-Sahih'in bab başlıklarına "terceme" adı verilir. Bu tercemeler ve muhtevaları diğer hadis kitaplarından farklı özellik taşımaktadır. Buhârî bab başlıklarını çoğu zaman ayet-i kerimelerden, bazen hadislerden iktibaslarla ve bazen de serbest şekilde fakat fıkhî bir anlam taşıyacak tarzda seçtiği ibarelerle tanzim etmiştir.

Fıkhî kanaatlerini bab başlıklarında aksettirdiği için (فقه البخري في تراجمة) "Buhârî'nin fıkhı tercemelerinde bulunur" sözü şöhret bulmuştur.

Tercemelerinde kesinlik ifade eden kalıplarla (cezm sigalarıyla) zikrettiği rivayetler güvenilirdir.

Buhârî sahih hadisleri toplamıştır. Ancak bazen istidlâl kabilinden ve tercemelerde olmak kaydıyla zayıf hadis zikreder. Öteki hadisler gibi değil, senedsiz olarak verir.

Bablar ve bablar içindeki hadislerin sıralanışı da fıkhî bir sonuca varma eğilimindedir. Şartlarına uygun yeteri kadar hadis bulamadığı bir babda veya fıkhî görüşünü özellikle belirtmek istediği bir konuda, ilgili ayetleri, ta'lik yoluyla rivayet ettiği hadisleri, sahabe, tebiin ve meşhur imamların sözlerini tercemede zikreder. Herhangi bir mezhebe bağlı değildir. Daha çok kendi kanaatini destekleyen görüşleri nakleder.

Bazı bab başlıkları altında hadis yer almaz. Bununla Buhârî eserinde yer almasa bile o konuda güvenilir hadislerin bulunduğuna işaret eder.

Ta'likleri

Sadece ilk ravinin adını zikretmek suretiyle yapılan nakillerdir. Camiu's-Sahih'in bab başlıklarında çok görülür. Bu bir isnad kusuru kabul edildiği için bazı alimlerce tenkide uğramıştır. Ancak, o, eserini mümkün olduğu kadar kısa ve özlü telif etme düşüncesiyle bu yola başvurmuştur.

Tekrarları

Buhârî, bazen de, bir hadisi ilgili olduğu konularda, ondan hüküm istinbatı düşüncesiyle değişik isnadlarla rivayet ederek muhtelif kitapların çeşitli bablarında hadisi bölerek tekrarlar.

En fazla tekrarladığı rivayet Hz. Aişe'nin, Berire'yi satın alıp kölelikten kurtarması ile ilgili olan Berire hadisidir, yirmiden fazla yerde tekrarlanmıştır.

Aynı senetle iki yerde rivayet etmesi ise çok nadirdir

Hadislerdeki farklı bilgi ve hükümlerin öğrenilmesi, birden fazla sahabe tarafından rivayet edildiğinin anlaşılması, birbirine zıt görünen bazı hadislerin sağlam isnad zincirlerinin ortaya çıkması, bazen kısaca rivayet edilen bir hadisin uzun bir metni olduğunun görülmesi gibi sebeplerle hadisleri tekrarlamıştır.

Şartları

Diğer kütüb-i sitte imamları gibi Buhârî de aldığı hadisleri hangi şartlara göre seçtiğini zikretmemiştir. Eser incelenmek suretiyle tespit edilmiştir.

Buhârî hocasından sahabeye kadar son derece güvenilir muhaddisler tarafından muttasıl bir isnad ile nakledilen rivayetleri eserine almıştır. Senetteki her bir hoca ile talebenin uzun süre görüşmüş olması esastır. Müslim ise aynı asırda yaşamış olmalarını yeterli görür. Buhârî bu konuda çok daha titiz davranmıştır.

Fikret Akman

ÖĞ. NO:12912768


0 Yorum - Yorum Yaz


Hadis Eserlerinde Tefsir Rivayetleri(buhari örneği)

 

Hadis eserlerinde tefsir rivayetlerine yeterli miktarda yer verilmemesini,tefsir rivayetlerinin çoğunun maktu olması, buna karşılık merfu olanların yüzde dört gibi cüzî bir kısmını teşkil etmesi ile izah edemeyiz. Zira hadis eserlerinde merfu tefsir rivayetlerinin de çoğuna rastlayamıyoruz. Tefsir rivayetlerinin hadis eserlerinde çok az yer bulmuş olması, bu rivayetlerin sadece hadis usulü kıstaslarına göre zayıf oluşları ile de açıklanamaz. Bu da, sözü edilen türe ait rivayetlerin tek tek değerlendirilmediği ve en azından temel hadis eserlerinde topluca onlardan uzak durulduğunu düşündürmektedir. Yapılan birkaç deneme, sıhhat kriterleri Buhârî’ninki kadar sıkı olmayan hadisçilerin eserlerinde bile bu rivayetlerden belli ölçüde kaçınıldığını göstermektedir.

Buhârî’nin tefsir rivayetlerine Kitâbu’t-tefsîr’de pek az yer vermesi, onun tefsir imkânlarını büyük ölçüde daraltmıştır. Bu durum, el-Kütübü’s-sitte içinde tefsir bölümü ihtiva eden diğer hadis musannefatı için de evleviyetle geçerlidir.Böylece hadisçiler ile aynı dönem müfessirler arasında tefsir anlayışında ciddi  farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Aynı dönem tefsir eserleri, ayetlerin doğrudan izahı amacıyla varit olmuş rivayetleri aktarmakla ayetlerin beyanını öncelemişlerdir. Hadis eserleri ise çoğunlukla ayetlerle dolaylı ilişkisi olan, ayetler hakkında

bilgi veren haberleri nakletmekle farklı bir tefsir anlayışı ortaya koymuşlardır. Ayetlerin doğru anlaşılmasında sebeb-i nüzul bilgilerinin ne denli önemli olduğu bilinmektedir. Tefsirlerin vaz geçilmez dayanaklarından olan bu tür rivayetler Sahîh-i Buhârî’nin Kitâbu’t-tefsîr bölümünde de kullanılmıştır. Ancak bunların ayetlerin anlaşılması noktasında yeterli ölçüde kullanıldığı söylenemez. Sahîh’te istihdam edilen esbâb-ı nüzule dair haberlerin azlığı, aynı ya da yakın dönem tefsirlerle kıyaslandığında daha net görülmektedir. Bu durum Sahîh’in tefsir bölümünde ‘tefsir’ imkânlarının da sınırlanması anlamına gelmektedir.  Buhârî aslında bu tür rivayetleri, tefsir eserlerinde görüldüğünün aksine ayetlerin ya da surelerin anlaşılmasına yönelik sistemli bir çaba içerisinde zikretmemektedir.

Buhârî’nin oluşturduğu tefsir bölümüne baktığımızda, tefsir eserlerinde esbâb-ı nüzule dair bilgilere atfedilen önemin aksine onun bu bilgilerden gerektiği oranda istifade etmediği söylenebilir. Bu durumun sıhhat şartları gibi bir takım gerekçeleri olabileceği gibi, musannifin ‘tefsir’ anlayışı ile de ilişkili olması kuvvetle muhtemeldir. Buhârî’nin Kitâbu’t-tefsîr’de ayetlerin anlaşılmasını temel gaye edindiğini söylemek zordur. Zira tefsir bölümünde, ayetlerin anlaşılmasına doğrudan katkı sağlayabilecek sebeb-i nüzul bilgisi içeren haberlere -tefsir rivayetlerinde olduğu gibi- kâfi miktarda yer vermek yerine dolaylı ilişkisi olan haberleri dahaçok zikretmektedir.

Buhârî’nin Kitâbu’t-tefsîr’de, ayetlerle sadece ayetin indiği ortamı tasvir

eden rivayetleri ilişkilendirdiği durumlar söz konusudur. Ayetin inmesinin özel

sebebini konu etmeseler bile, bu rivayetlerin her halükârda tefsire katkısı inkâr

olunamaz. Bununla birlikte, ayetin sadece bu tür bir rivayetle izahı mümkün değildir.

Buhârî’nin naklettiği bu tür rivayetlerin çoğunluğu kuşkusuz tefsirlerde de

nakledilmektedir. Ancak tefsirlerde bunların yanı sıra, ayetlerin gerek ifadelerini doğrudan izah eden rivayetlerin ve gerekse sebeb-i nüzul gibi bilgileri içeren haberlerin bir arada nakledilmesi ile bir tefsir ortaya konulmaya çalışılmaktadır.

Buhârî’nin tefsir bölümünde bahse konu uygulamasının güzel bir örneğini “…Senin yöneldiğin yeri (Kâbe'yi) biz ancak Peygamber'e uyanı, gerisingeriye dönenden ayırt edelim diye kıble yaptık…” ayetine tahsis ettiği babda görebiliriz. Musannif kıblenin tahvili ile ilgili bu ayet vesilesiyle yalnızca İbn Ömer’in, bu ayetin indiği ortamı ve sonuçlarını konu eden şu anlatımını nakletmektedir: “İnsanlar Kubâ’ mescidinde sabah namaz kılarken bir kişi geldi ve ‘Allah Peygamber’e Kâbe’ye yönelmesi için Kur’an indirdi. Oraya yöneliniz’ dedi. Bunun üzerine (namaz kılan) insanlar da yönlerini Kâbe’ye çevirdiler.”

Buhârî bir sonraki ayetin tefsirinde de benzer bir yaklaşım sergilemektedir.

“(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy

beklediğini) görüyoruz”ayetiyle, Enes b. Mâlik’in, eski uygulamanın kesin olarak

kalktığını bildiren şu sözünü ilişkilendirmektedir: “İki kıbleye (Kudüs ve Kâbe)

doğru namaz kılan benden başka kimse kalmadı.” Buhârî’nin ayetin indiği ortamı ve ayetin inmesinin etkilerini tasvir eden bu rivayetleri vermesine karşılık, Abdurrezzak, Taberî ve İbn Ebî Hâtim tefsirlerinde ayetteki pek çok noktayı açıklayan rivayetler zikretmektedirler. Bununla birlikte  Buhârî’nin naklettiği örnek olarak verdiğimiz bu iki rivayeti bu üç müfessirden hiç birisinin eserlerinde zikretmemiş olması da dikkat çekicidir. Bu durum

Buhârî’nin tefsir geleneğinden ne kadar bağımsız hareket ettiğine dair bir fikir

vermektedir.

FİKRET AKMAN

ÖĞ.NO:12912768


0 Yorum - Yorum Yaz


Ramazan ÜNSAL (12912729) (ramazanriza@gmail.com)Hadis eserlerinde tefsir rivayetleri ll dersinden Sahih-i Buhari’den kitabu’t-Tefsir bölümünden okuduk. Kuran’dan sonra İslam Dininin en sahih bilgi kaynağı olan Sahih-i Buharinin sekizde biri (1/8) tefsir rivayetleri üzerine olmasından dolayı bu derste de bu rivayetleri okumamız tefsir bilim dalı öğrencileri olarak çok faydalı oldu. Kuran’ı anlama ve algılamada nüzul ortamına vakıf olmak açısından hadislerdeki bu rivayetleri tilavet etmek, değerler eğitimi açısından da önemli oldu. Sahih-i buhari gibi bir hadis deryasını tanımış olduk. Ayrıca Peygamber efendimizin ameli olarak yapmış olduğu tefsir örneklerini de İbn Hişam’ın siretinden okuyarak öğrenmiş olduk. Tefsir rivayetlerinin değerlendirilmesi ve sınıflandırılmasıyla da nass veya nass olmayan rivayetlerden faydalanılmasının yollarını idrak etmiş olduk. Hocamıza bu ihlaslı çalışmalarından dolayı teşekkür ve minnetlerimizi arz ederiz.Hadis bilginlerinin en büyüklerinden Muhammed el-Buhârî, Hicri 13 şevvâl 194 / Miladi 21 Temmuz 810 tarihinde Buhara'da doğdu. Tam adı Ebû Abdullah Muhammed b. Ismâil b. Ibrâhim b. el-Mugîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî'dir. Buhârî, henüz bebek yaşta iken babası vefat etti. Annesinin terbiyesi altında büyüdü ve küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip Arapça öğrendi. On bir yaşında hadis öğrenmeye başladı. Ardından da on altı yaşında annesi ve kardeşi Ahmed'le birlikte hacca gitti. 825 yılında, annesi ve kardeşi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim öğrenmek isteğiyle Mekke'de kaldı. Onsekiz yaşında "Kitâbu Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adlı eserlerini yazan Buhârî, ilim öğrenmek için Şam, Mısır, Basra ve Bağdat'a gitti. Bu amaçla altı yıl Hicâz'da kalan Buhârî, hadis öğrenmek ve nakletmekle kalmadı, şiirle de ilgilendi. Savaş sporlarına ilgi duydu, ata bindi, ok attı. Buhârî'nin üstünlüğünü çekemeyenler fitne çıkarmaktan geri kalmadılar ve Buhârî'nin "Kur'an mahluktur" düşüncesini savunduğunu yaydılar. Bu dedikodulardan rahatsız olan Buhârî, memleketi Buhâra'ya döndü fakat burada da rahat edemedi. Buhârâ emiri ile arası açıldı. Buhara Emiri Halid Ibn Ahmed, çocuklarına Câmiu's-Sahîh'i ve et-Tarih'i okutması için Buharî'yi konağına çağırdı fakat Buharî, bu teklifi kabul etmedi. İlim meclislerinin herkese açık olduğunu, isteyenin gelerek yararlanabileceğini, ilmi valinin konağının duvarları arasına hapsedemeyeceğini bildirdi. Bu olay üzerine de Ahmed Ibn Hâlid, onu Buhara'dan sürdü.Buhârî, Buhara'dan ayrıldıktan sonra Semerkand'a gitti ve Hartenk köyünde bulunan akrabalarının arasına yerleşti. Semerkand'lılar, Buhârî'den yararlanmak istediler ve bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasında bulundular. Buhârî, Semerkand'a gitmek için hazırlık yapmaya başladı ancak bu arada hastalandı ve Hicri 30 Ramazan 256 Miladi 31 Agustos 869'da Ramazan Bayramı gecesi vefat etti. Cenazesi, bayram günü öğleden sonra kılınarak Hartenk'e defnedildi. Hocalarının başlıcaları şunlardır: Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medinî, Yahya b. Maîn, İsmail b. idris el-Medînî, İshak b. Rahuyeh, Mekkî b. ibrahim el-Belhî, Muhammed b. Selam el-Bikendi, İbrahim b. el-Es'as, Ali b. el-Hasan b. Sekîk, Yahya b. Yahya, İbrahim b. Musa el-Hafiz, Süreyc b. en-Numan, Ebu Asim en-Nebil es-Seybânî, Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, Abdullah b. Zübeyr el-Hamidî, El Mekrî, Abdülaziz el-Üveysî. Buhari’nin şeyhleri beş tabakaya ayrılmıştır: Birinci tabaka; tabiundan hadis almış olanlar (sulasi isnadı- kendisiyle Hz. Peygamber arasında üç raviden oluşan). İkinci tabaka; tabiuna ulaşıp onlardan rivayeti olmayanlar. Üçüncü tabaka; tabiuna yetişemeyip tebeü’t-tabiinin önde gelenlerinden hadis alanlar. Dördüncü tabaka; hadis meclislerine birlikte katıldıkları. Beşinci tabaka; yaşça ve ilimce kendinden küçükler ki bunlardan rivayet ettikleri Sahih’e alınmamıştır. İlk dört tabaka ‘sahibü’l hadis’tir, yani sikadır.Öğrencileri arasinda da en meşhurları şunlardır; Ebu isa et-Tirmîzî, Muhammed b. Nasru'l Mervezî, Ibni Ebi Dâvud, Müslim b. Haccac ve en-Nesâi. Câmiu's-Sahih dışında, şu eserleri vardır: Tarihu'l Kebir: Hadis ricaline ait önemli bir eserdir. Sahasında ilk yazılanlardandır. Buhârî, bunu henüz onsekiz yaşında iken Hz. Muhammed (S.A.V.)'in kabri başında yazmıştır. Haydarabad'ta 1941-1954 tarihlerinde dört cilt, 1959-1963 tarihlerinde üç cilt halinde basılmıştır.
Târihu'l-Evsât: Tarihu'l Kebir'in kısaltılmasıdır. Bazı yazma nüshaları mevcuttur. İbni Hacer Tehzibû't-Tehzib isimli eserinde bundan nakiller yapmıştır.                                               
Tarihu's-Sagîr: Tarihu'l Kebir'in bir özetidir. 1325 yılnda Zuafâü's-Sagîr ile birlikte Hindistan'da basılmıştır. Kitâbu Zuafâü's-Sagîr: Zayif ravilerin hallerinden bahseder. Hindistan'da 1323 ve 1326 tarihlerinde basılmıştır. Et-Tarihu fi Ma'rifeti Ruvati'l-Hadîs ve Nükâti'l Âsâr ve's Sünen ve Temyizü Sikatihim min Züafâihim ve Târihu Vefâtihim: Küçük bir risâledir. Et-Tevârîhu'l Ensâb: Bazi şahısların özel hallerinden bahseder.Kitâbu'l Künâ: Râvîlerin künyelerinden bahseden bir eserdir. Haydarabad'ta 1360 yılında basılmıştır.
Edebü'l-Müfred: Ahlâk hadislerini toplayan bir eserdir. İstanbul'da 1306, Kahire'de 1346, Hindistan'da 1304 yıllarında basılmıştır.
Refu'l-Yedeyn fi's-Salati: Namazda el kaldırmakla ilgili bir risâledir. Kalküta'da 1257, Delhi'de 1299 yıllarında yayınlanmıştır. Kitâbu'l-Kiraati Halfe'l-imam: Namazda imamın arkasında okuma hakkında yazılmış bir risâledir. Hayrü'l Kelâm fi Kiraati Halfi'l Imam adıyla Orduca çevirisi ile beraber 1299'da Delhi'de, ayrıca 1320'de Kahire'de basılmıştır. Halku'l-Ef'ali'l-ibâd ve'r-Redd Ale'l Cehmiyye: Cehmiyye mezhebinin görüşlerini reddeden bir kitaptır. 1306'da Delhi'de basılmıştır.

El-Akîde yahut et-Tevhîd: Akaid konusunda yazılmış bir eserdir. Abarü's Sifat: Hadisle ilgili bir eserdir ve bazı kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur.

Buhari eserine “el-Camiu’s-Sahihu’l-Musnedu’l-Muhtasaru min Umuri Resûlillah (s.a.s.) ve Sunenihi ve Eyyamihi” adını vermiştir.Sahih; sahih olmasını,Câmi; belli başlı konulardaki bütün hadisleri bir araya getirmesini,el-Musnedu; isnadının kesiksiz olmasını,el-Muhtasaru; bütün hadisleri değil şartlara uyan hadislerin bir kısmının alındığını,diğer kelimeler ise; onu yalnızca hadislere değil, bu hadislerin taşıdığı dini hükümlere de yer verdiğine delalet eder.Buhârî, bab başlıklarını çoğu zaman ayet-i kerimelerden, bazan hadislerden iktibaslarla ve bazan da serbest şekilde fakat fıkhî bir anlam taşıyacak tarzda seçtiği ibârelerle tanzim etmiştir. Bu yüzden "Buharî'nin fıkhî görüşleri bab başlıklarındadır" sözü meşhur olmuştur. Buhârî, bu eseri meydana getirirken çok titiz davrandı. Eserine aldığı hadisleri, alti yüz bin hadisin içinden seçti. Sahih hadislerin dışında kalan diğer hadisleri eserine almadı. Eserin kabarmasını önlemek için sahih hadislerin bile bir kısmını almamıştır. Câmiu's-Sahih'te yer alan hadislerin sayısı 7275'tir. Bazı hadisler değişik kitaplarda geçmektedir. Mükerrerler çıkarıldıktan sonra geriye kalan hadis sayısı 4000'dir. O sadece sahih hadisler arasından kendi şartlarına uyanları seçmiş ve kitabına koymuştur Buhârî, bazan bir hadisi ilgisi dolayısıyla ve ondan ahkâm çıkarmak düşüncesiyle, muhtelif kitapların çeşitli bablarında hadisi bölerek ("takti") tekrarlar. Ancak çoğu kere böyle hadisi değişik yerlerde verirken ayrı ayrı senedle zikretmeye dikkat eder. Bununla da hadisin değişik senedlerle rivâyet edilmiş olduğunu ispatlamış olur. Hadis kitaplarında görülen tekrarları müellifler boş yere tekrar edip durmamışlardır. Buhârî, ravide, kendisinden hadis rivayet ettiği kişi ile bir defa da olsa karşılaşmış ve onunla sohbet etmiş olma şartını arar.            

            Saygılarımla…..


0 Yorum - Yorum Yaz


Murat CAN No: 12912777 Yüksek Lisans

 HADİS ESERLERİNDE TEFSİR RİVAYETLERİNDEN KAZANIMLAR II

   İslâm’ın ilk ana kaynağı Kur’an’ı Kerim, ikinci kaynağı ise Sünnettir. (Hadislerdir). Hadisler olmaz ise Kur’an iyi anlaşılamaz. Hadisler; Kur’an’ın mücmelini tafsil, müphemini beyan, mutlakını mukayyed gibi konuları açıklayıp, onlardan çıkarılması gereken hükümleri ortaya çıkartır. Bazen de kendi başına hükümler koyar. Allah Rasülü hayatıyla yaşayarak Kur’an’ı tefsir ettiği gibi, bazen de ihtiyaç hâsıl olunca, sahabenin soru sorması üzerine, manası anlaşılamayan bir kelime veya ayet olunca tefsir ve beyan cihetine gitmiştir. Bu bilgiler hadis ilmi aracılığı ile her yönleri ve çeşitleriyle bizlere ulaşmıştır.

   Hadis ilmi ve usulü Yüce Allah’ın İslam âlemine ve ümmetine bahşettiği bir lütüftur. Bu ilim ve yöntemi hiçbir dinde ve millette yoktur.

   Kur’an’ı; hadisleri almadan sadece lafzına bakarak anlamak mümkün değildir. Mümkün olmayınca da doğru bir İslami yaşayış ve hayat tarzı sürdürülemez. İslâmi ilimler her biri müstakil bir dal olsa da asılda bütündürler, birdirler. Kur’an’ı anlama da hepsinden aynı anda istifade edilmelidir. Müfessirler hadis eserlerindeki tefsir rivayetlerini her yönleriyle ayrım yapmaksızın tefsirlerinde zikretmişlerdir.  Burada dikkat edilmesi gereken bir konu vardır ki oda; hadis rivayetlerindeki Kur’an okumaya ve Ona yönelmeye teşvik adına uydurulan hadislerdir. İslam ümmeti Kur’an’a verdiği değeri, gösterdiği saygıyı hadislere de göstermiştir.

İmam Buhari   İslam toprakları genişleyip, değişik kültür ve milletlerle kaynaşınca sorunlar, fikri tartışmalar ve ayrılıklarda kendini göstermeye başlamıştır, İslam toprakları ayrılıklarla, fitnelerle çalkalandığı bir dönemde de İmam Buhari yaşamış, Kur'an'a ve Sünnete muhalif her türlü bidatle mücadele etmiştir.Hayatı Adı; Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî (ö. 256/870)Kur'ân-ı Kerîm'den sonra en güvenilir kitap kabul edilen el-Câmi'u's-Sahîh adlı eseriyle tanınmış büyük muhaddistir13 Şevval 194  Cuma günü Buhara'da doğdu.Buhârî on yaşına doğru Muhammed b. Selâm el-Bîkendî. Abdullah b. Muham­med el-Müsnedî gibi Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On bir yaşlarında iken hocası Dâhilî'nin ri­vayet sırasında yaptığı bazı hataları tas­hih etmesiyle dikkatleri çekti. On altı ya­şına geldiği zaman İbnü'l Mübârek ve Veki b. Cerrâh'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Hadis tahsili için ilim merkezlerini dolaştı. Bunlar; Bağdat, Basra, Belh, Dımeşk, Hicaz, Humus, Kûfe, Medine, Mısır ve Nişabur. Buhârî kendilerinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 ol­duğunu söyler. Belhliler'in isteği üzerine onlara kendilerinden ilim tahsil ettiği 1000 hocadan birer hadis yazdır­mıştır. İ. Buhari’nin Sahihinde hocalarında 309 Muhaddisin adları, yaşadıkları yerler ve ölüm tarihleri verilmektedir.  Buhârî ve Mihne Olayı; Kur'ân-ı Kerîm'in mahlûk oluşuyla ilgili olarak Mutezi­le tarafından ileri sürülen görüş, devletin de destek verme­siyle İslâm âlemini zor durumda bırak­mıştır. Ahmed b. Hanbel, muhafazakâr âlimler için bir imtihan vesilesi (fitne) olan bu olay karşısında büyük bir azim ve sebatla direnmiş, Döneminin âlimlerine örnek bir şahsiyet olmuştur. İslâm âleminde sü­rüp giden bu tartışmalardan Buhârî de zarar görmüştür. İmam Müslim'in be­lirttiğine göre Buhârî, Nîşâbur'a gittiğin­de halk kendisine çok itibar etmiş, onu iki üç günlük mesafede karşılamıştır. Yine Müslim'in belirttiğine göre, Buhârînin kaldığı ev ziyaretçilerle dolup taşmış, şehre gelişinin ikinci veya üçüncü günü bu ziyaretçilerden biri ona Kur'an'ın mahlûk olup olmadığını sor­muş, onun da, "Fiillerimiz mahlûktur; bir sözü ifade edişimiz de (Kur'an met­nini okuyuşumuz) fiillerimizdendir" de­mesi üzerine orada bulunanlar arasın­da büyük bir ihtilâf çıkmıştır. Aynı soruyu başka biri sorduğunda, Buhâri  "Kur'an Allah kelâmıdır, mahlûk de­ğildir; ancak kulların fiilleri [Kur'an] oku­yuşları) mahlûktur; bu konuda soru sor­mak ise bid'attır" demiştir.Buhârî kendisinden ilim tahsil etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine rağmen devlet adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren bir davranış olarak kabul eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı.

Buhari Semerkant' gider iken, Hartenk kasabasındaki akrabalarını ziyareti esnasında hastalanır ve 256 yılının ramazan bayramı gacesi vefat eder ve ertesi gün gömülür.

Şahsiyeti. Buhârî orta boylu olup zayıf ve ince bir yapıya sahipti. Birçok güzel huyu yanında az konuşması, başkaları­nın sahip olduğu imkânlara Özenmeme­si gibi özellikleri de vardı. Yiyip içmeye önem vermezdi. Onun cömertliğini, dün­ya malına değer vermediğini ve yardım severliğini gösteren davranışları pek çok­tur. 25.000 dirhem alacaklı olduğu biri­ne karşı gösterdiği müsamaha dikkat çekicidir. Uzun zamandan beri borcunu ödemeyen bu şahıstan bazı idareciler vasıtasıyla alacağını tahsil etmesini tav­siye edenlere, "Ben onlardan yardım istersem onlar da benden işlerine geldiği gibi fetva vermemi isterler; dünya için dinimi satamam" demiştir..Buhâri’nin ahlâkî faziletleri; tenkit et­tiği râviler hakkındaki son derece mu­tedil ve insaflı sözlerinde de görülür. Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifadele­ri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf (münkerü'l-hadîs) olduğunu, muhad-dislerin onun hakkında fikir beyan et­mediğini (seketû anh) söylemekten iba­rettir. Hadis uydurmakla tanınan kim­seler hakkında bile yalancı (kezzâb) ifa­desini pek nâdir kullanmıştır. Gıybetten sakınarak kimseyi çekiştirmediğini söy­lemesi ve "Allah Teâlâ'nın beni gıybet­ten dolayı hesaba çekmeyeceğini uma­rım" demesi bu konudaki titizliğini gös­termektedir. Bir gün hadis okuturken âmâ olan talebesi Ebû Ma'şer bir hadis­ten pek hoşlanmış olmalı ki başını, elini sallamaya başladı. Onun bu haline te­bessüm eden Buhârî, daha sonra bu te­bessümü ile Ebû Ma'şer'e haksızlık et­tiğini düşünerek ondan helâllik istedi.Bazı ki­taplarda yer alan ahlâkî beyitleri onun şiir alanında da üstad olduğunu göstermektedir.İmam Buhari’nin Fıkhıİmam Buhari muhaddisliği kadar fakihtir de onun fakih olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı hükümlerden de anlaşılmaktadır. Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an ve Hadislerden çıkardığı hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında bazen imamı şafiye, bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih eserine bakıldığında izlemiş olduğu yol fakih olduğuna delalet etmektedir. Seçtiği bab başlıkları ve bab hadisleri  dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-Sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuşturHocası Nuaym b. Hammâd ile muhaddis Ya'küb b. İbrahim ed-Devrakî, "Buhâ­rî bu ümmetin fakihidir" derlerdi. Hadis ve fıkıh ilimlerindeki de­rin bilgisiyle tanınan hocası İshak b. Râhûye muhaddislere, "Bu gençten hadis yazınız" diye tavsiyede bulunduktan son­ra eğer "Buhârî  Hasan-ı Basrî zamanın­da gelmiş olsaydı hadis ve fıkhı çok iyi bildiği için herkesin ona başvurmak zorunda kalacağını söylerdi" demiştir. Fıkıhtaki üstün kabiliyet ve ilmi yetkinliğinden dolayı dört mezheb mensupları onu sahiplenmeğe çalışmış, her biri kendi mezheplerine intisap ettiğini iddia etmişlerdir.
Eserlerinden bazıları:                              1-el-Câmi'u's-sahîh                                2-et-Târîhul-ke-bîr                          3-et-Târihu'1-ev-sat                               4-et-Târîhu'ş-şağir5-et-Târîhu'I-kebîr                                 6- Kitâbü'1-Künâ. et 7- et-Tevârih ve'1-ensâb                        8- Taiku ef'âli'l-'ibâd. 9- Ref'u'l-yedeyn fi's-salât.                   10- el-Edebü'l müfred.  İhtilaf    Sözlükte; ‘geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek’ anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak ‘bir şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir.     Terim olarak ihtilaf; ‘söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak’ demektir. İslam da ilk ihtilaf; Allah Rasülü Rabbine kavuşunca nereye defnedileceği, Hz Ebu Bekr (r.a.) in halife seçilmesi olayı ve Hz Osman (r.a.) ın hilafeti döneminde meydana gelen olaylar ve sonuçları olduğu zikredilmektedir. Kur’an ve Hadislerde ihtilaf kelimesi mutlak olarak zikredildiğinde olumsuz anlamda kullanılmıştır. Daima birlik olmak, tefrikadan kaçınmak emredilmiştir.İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhi hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiştir.    Fıkıh ilminde ihtilaf ittifak ve icmanın mukabili bir kavram olarak kullanılmakta, Kur’an ve Sünnet’in temel ilkelerinde birleşen ilim adamlarının, ‘müctehidün fih’ denilen ictihada açık konularda muhtelif sebeplerle ayrı kanaatler benimsemesini ifade etmektedir. Fıkhi konularda ihtilafın meşruiyeti II. yy itibaren sorgulanmaya başlanmıştır. Kur’an’da yer alan, ihtilaf ve tefrikaya düşmeyi kötüleyen genel anlamdaki ayetleri göz önünde bulunduran müzeni, İshak el-Musıli, Cahiz, Zahiriler, Şia ve Batıniler ihtilafın dinde yeri bulunmadığını, aksine uzlaşmanın ve birlik olmanın emredildiğini savunmuşlardır.    İhtilafın meşruiyetini savunanlara göre Kur’an’da müteşabih, müşterek ve mecazi lafızların varlığı insanların ihtilafına zemin hazırlamıştır. İhtilaf gayri meşru olsaydı bu tür ifadeler yerine daha açıkları kullanılırdı. Ayrıca aklı kullanma ve düşünme emredilmiş olup insanların farklı kapasitelere sahip bulunmaları sebebiyle ihtilafa düşmeleri kaçınılmazdır. İslam’da usul konularında ve genel ilkelerde ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile karşılanmıştır. İslam da ki ihtilafları ayrım olarak değil rahmet olarak kabullenip kaynaşmaya ve birlik olma yolunda gayret gösterilmelidir.   Kaynak1-      Buhari DİA Yusuf Şevki TAVUZ ve Selim ÖĞÜT c 6 s 368
0 Yorum - Yorum Yaz


Murat CAN No: 12912777 Yüksek Lisans

 

HADİS ESERLERİNDE TEFSİR RİVAYETLERİNDEN KAZANIMLAR II

İslâm’ın ilk ana kaynağı Kur’an’ı Kerim, ikinci kaynağı ise Sünnettir. (Hadislerdir). Hadisler olmaz ise Kur’an iyi anlaşılamaz. Hadisler; Kur’an’ın mücmelini tafsil, müphemini beyan, mutlakını mukayyed gibi konuları açıklayıp, onlardan çıkarılması gereken hükümleri ortaya çıkartır. Bazen de kendi başına hükümler koyar. Allah Rasülü hayatıyla yaşayarak Kur’an’ı tefsir ettiği gibi, bazen de ihtiyaç hâsıl olunca, sahabenin soru sorması üzerine, manası anlaşılamayan bir kelime veya ayet olunca tefsir ve beyan cihetine gitmiştir. Bu bilgiler hadis ilmi aracılığı ile her yönleri ve çeşitleriyle bizlere ulaşmıştır.

Hadis ilmi ve usulü Yüce Allah’ın İslam âlemine ve ümmetine bahşettiği bir lütüftur. Bu ilim ve yöntemi hiçbir dinde ve millette yoktur.

Kur’an’ı; hadisleri almadan sadece lafzına bakarak anlamak mümkün değildir. Mümkün olmayınca da doğru bir İslami yaşayış ve hayat tarzı sürdürülemez. İslâmi ilimler her biri müstakil bir dal olsa da asılda bütündürler, birdirler. Kur’an’ı anlama da hepsinden aynı anda istifade edilmelidir. Müfessirler hadis eserlerindeki tefsir rivayetlerini her yönleriyle ayrım yapmaksızın tefsirlerinde zikretmişlerdir. Burada dikkat edilmesi gereken bir konu vardır ki oda; hadis rivayetlerindeki Kur’an okumaya ve Ona yönelmeye teşvik adına uydurulan hadislerdir. İslam ümmeti Kur’an’a verdiği değeri, gösterdiği saygıyı hadislere de göstermiştir.

İmam Buhari

İslam toprakları genişleyip, değişik kültür ve milletlerle kaynaşınca sorunlar, fikri tartışmalar ve ayrılıklarda kendini göstermeye başlamıştır, İslam toprakları ayrılıklarla, fitnelerle çalkalandığı bir dönemde de İmam Buhari yaşamış, Kur'an'a ve Sünnete muhalif her türlü bidatle mücadele etmiştir.

Hayatı

Adı; Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî (ö. 256/870)

Kur'ân-ı Kerîm'den sonra en güvenilir kitap kabul edilen el-Câmi'u's-Sahîh adlı eseriyle tanınmış büyük muhaddistir13 Şevval 194 Cuma günü Buhara'da doğdu.

Buhârî on yaşına doğru Muhammed b. Selâm el-Bîkendî. Abdullah b. Muhammed el-Müsnedî gibi Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On bir yaşlarında iken hocası Dâhilî'nin rivayet sırasında yaptığı bazı hataları tashih etmesiyle dikkatleri çekti. On altı yaşına geldiği zaman İbnü'l Mübârek ve Veki b. Cerrâh'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Hadis tahsili için ilim merkezlerini dolaştı. Bunlar; Bağdat, Basra, Belh, Dımeşk, Hicaz, Humus, Kûfe, Medine, Mısır ve Nişabur. Buhârî kendilerinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. Belhliler'in isteği üzerine onlara kendilerinden ilim tahsil ettiği 1000 hocadan birer hadis yazdırmıştır. İ. Buhari’nin Sahihinde hocalarında 309 Muhaddisin adları, yaşadıkları yerler ve ölüm tarihleri verilmektedir.

Buhârî ve Mihne Olayı; Kur'ân-ı Kerîm'in mahlûk oluşuyla ilgili olarak Mutezile tarafından ileri sürülen görüş, devletin de destek vermesiyle İslâm âlemini zor durumda bırakmıştır. Ahmed b. Hanbel, muhafazakâr âlimler için bir imtihan vesilesi (fitne) olan bu olay karşısında büyük bir azim ve sebatla direnmiş, Döneminin âlimlerine örnek bir şahsiyet olmuştur. İslâm âleminde sürüp giden bu tartışmalardan Buhârî de zarar görmüştür. İmam Müslim'in belirttiğine göre Buhârî, Nîşâbur'a gittiğinde halk kendisine çok itibar etmiş, onu iki üç günlük mesafede karşılamıştır. Yine Müslim'in belirttiğine göre, Buhârînin kaldığı ev ziyaretçilerle dolup taşmış, şehre gelişinin ikinci veya üçüncü günü bu ziyaretçilerden biri ona Kur'an'ın mahlûk olup olmadığını sormuş, onun da, "Fiillerimiz mahlûktur; bir sözü ifade edişimiz de (Kur'an metnini okuyuşumuz) fiillerimizdendir" demesi üzerine orada bulunanlar arasında büyük bir ihtilâf çıkmıştır. Aynı soruyu başka biri sorduğunda, Buhâri "Kur'an Allah kelâmıdır, mahlûk değildir; ancak kulların fiilleri [Kur'an] okuyuşları) mahlûktur; bu konuda soru sormak ise bid'attır" demiştir.

Buhârî kendisinden ilim tahsil etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine rağmen devlet adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren bir davranış olarak kabul eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı.

Buhari Semerkant' gider iken, Hartenk kasabasındaki akrabalarını ziyareti esnasında hastalanır ve 256 yılının ramazan bayramı gacesi vefat eder ve ertesi gün gömülür.

Şahsiyeti. Buhârî orta boylu olup zayıf ve ince bir yapıya sahipti. Birçok güzel huyu yanında az konuşması, başkalarının sahip olduğu imkânlara Özenmemesi gibi özellikleri de vardı. Yiyip içmeye önem vermezdi. Onun cömertliğini, dünya malına değer vermediğini ve yardım severliğini gösteren davranışları pek çoktur. 25.000 dirhem alacaklı olduğu birine karşı gösterdiği müsamaha dikkat çekicidir. Uzun zamandan beri borcunu ödemeyen bu şahıstan bazı idareciler vasıtasıyla alacağını tahsil etmesini tavsiye edenlere, "Ben onlardan yardım istersem onlar da benden işlerine geldiği gibi fetva vermemi isterler; dünya için dinimi satamam" demiştir..

Buhâri’nin ahlâkî faziletleri; tenkit ettiği râviler hakkındaki son derece mutedil ve insaflı sözlerinde de görülür. Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifadeleri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf (münkerü'l-hadîs) olduğunu, muhad-dislerin onun hakkında fikir beyan etmediğini (seketû anh) söylemekten ibarettir. Hadis uydurmakla tanınan kimseler hakkında bile yalancı (kezzâb) ifadesini pek nâdir kullanmıştır. Gıybetten sakınarak kimseyi çekiştirmediğini söylemesi ve "Allah Teâlâ'nın beni gıybetten dolayı hesaba çekmeyeceğini umarım" demesi bu konudaki titizliğini göstermektedir. Bir gün hadis okuturken âmâ olan talebesi Ebû Ma'şer bir hadisten pek hoşlanmış olmalı ki başını, elini sallamaya başladı. Onun bu haline tebessüm eden Buhârî, daha sonra bu tebessümü ile Ebû Ma'şer'e haksızlık ettiğini düşünerek ondan helâllik istedi.

Bazı kitaplarda yer alan ahlâkî beyitleri onun şiir alanında da üstad olduğunu göstermektedir.

İmam Buhari’nin Fıkhı

İmam Buhari muhaddisliği kadar fakihtir de onun fakih olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı hükümlerden de anlaşılmaktadır. Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an ve Hadislerden çıkardığı hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında bazen imamı şafiye, bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih eserine bakıldığında izlemiş olduğu yol fakih olduğuna delalet etmektedir. Seçtiği bab başlıkları ve bab hadisleri dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-Sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuştur

Hocası Nuaym b. Hammâd ile muhaddis Ya'küb b. İbrahim ed-Devrakî, "Buhârî bu ümmetin fakihidir" derlerdi. Hadis ve fıkıh ilimlerindeki derin bilgisiyle tanınan hocası İshak b. Râhûye muhaddislere, "Bu gençten hadis yazınız" diye tavsiyede bulunduktan sonra eğer "Buhârî Hasan-ı Basrî zamanında gelmiş olsaydı hadis ve fıkhı çok iyi bildiği için herkesin ona başvurmak zorunda kalacağını söylerdi" demiştir. Fıkıhtaki üstün kabiliyet ve ilmi yetkinliğinden dolayı dört mezheb mensupları onu sahiplenmeğe çalışmış, her biri kendi mezheplerine intisap ettiğini iddia etmişlerdir.

Eserlerinden bazıları:

1-el-Câmi'u's-sahîh

2-et-Târîhul-ke-bîr

3-et-Târihu'1-ev-sat

4-et-Târîhu'ş-şağir

5-et-Târîhu'I-kebîr

6- Kitâbü'1-Künâ. et

7- et-Tevârih ve'1-ensâb

8- Taiku ef'âli'l-'ibâd.

9- Ref'u'l-yedeyn fi's-salât.

10- el-Edebü'l müfred.

 

İhtilaf

Sözlükte; ‘geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek’ anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak ‘bir şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir.

Terim olarak ihtilaf; ‘söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak’ demektir. İslam da ilk ihtilaf; Allah Rasülü Rabbine kavuşunca nereye defnedileceği, Hz Ebu Bekr (r.a.) in halife seçilmesi olayı ve Hz Osman (r.a.) ın hilafeti döneminde meydana gelen olaylar ve sonuçları olduğu zikredilmektedir.

Kur’an ve Hadislerde ihtilaf kelimesi mutlak olarak zikredildiğinde olumsuz anlamda kullanılmıştır. Daima birlik olmak, tefrikadan kaçınmak emredilmiştir.

İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhi hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiştir.

Fıkıh ilminde ihtilaf ittifak ve icmanın mukabili bir kavram olarak kullanılmakta, Kur’an ve Sünnet’in temel ilkelerinde birleşen ilim adamlarının, ‘müctehidün fih’ denilen ictihada açık konularda muhtelif sebeplerle ayrı kanaatler benimsemesini ifade etmektedir. Fıkhi konularda ihtilafın meşruiyeti II. yy itibaren sorgulanmaya başlanmıştır. Kur’an’da yer alan, ihtilaf ve tefrikaya düşmeyi kötüleyen genel anlamdaki ayetleri göz önünde bulunduran müzeni, İshak el-Musıli, Cahiz, Zahiriler, Şia ve Batıniler ihtilafın dinde yeri bulunmadığını, aksine uzlaşmanın ve birlik olmanın emredildiğini savunmuşlardır.

İhtilafın meşruiyetini savunanlara göre Kur’an’da müteşabih, müşterek ve mecazi lafızların varlığı insanların ihtilafına zemin hazırlamıştır. İhtilaf gayri meşru olsaydı bu tür ifadeler yerine daha açıkları kullanılırdı. Ayrıca aklı kullanma ve düşünme emredilmiş olup insanların farklı kapasitelere sahip bulunmaları sebebiyle ihtilafa düşmeleri kaçınılmazdır. İslam’da usul konularında ve genel ilkelerde ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile karşılanmıştır. İslam da ki ihtilafları ayrım olarak değil rahmet olarak kabullenip kaynaşmaya ve birlik olma yolunda gayret gösterilmelidir.

Kaynak: Buhari DİA Yusuf Şevki TAVUZ ve Salim ÖĞÜT c 6 s 368

 

 

 

 

 

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz

BUHARİ    11.05.2013

Hikmet Kıratlı

12912709

Yüksek Lisans

 

 

              BUHARİ,

    Muhammed b. İsmail (ö.256/870)

   13 Şevval 194  Cuma günü Buhara’da doğdu. Çoçukluğunda Buharalı muhaddislerden  hadis

   Öğrenmeye başladı. Onatlı yaşlarında Annesi ve kardeşi Ahmetle birlikte hacca gitti. Hac son

rası Buhari Mekkede kaldı.Burda Hallad b. Yahya, Humeydi gibi alimlerden hadis tahsil etti.

   Buhari kenisinden hadis yazdığı muhaddisleri 1080 olduğunu söyler. El Cami’us-sahih’te

Rivayette bulunduğu hocalardan 309 muhaddisin adı, yaşadıkları şehirler ve ölüm tarihleri verilmektedir.

   Meşhur talebesi Firebri, El Cami’us- Sahihi Buhariden 90000 talebenin dinlediğini söylemektedir. Senedleri muttasıl 200.000 Hadis kaydetmiştir. Kenisi Hz. Peygamberin,”ken-

disine  sorulan şeyi öğretmekten kaçınan kimsenin ağzına ateşten gem vurulacağını” ifade eden hadisi sebebiyle ilmi kimseden esirgemediğini haber verdi. 256 yılının Ramazan ayının

bayram gecesi vefat etmiştir.

   Hadisçiliği: Sahih hadisleri ilk defa bir araya getirmesi, hadis ilmindeki tartışmasız otoritesi

Hadis rivayetlerindeki kusurları(ilel) ğörebilmesi. En önemli eseri el- Cami’us sahih’dir. Bu

Hadis kitabına koyduğu bab başlıklarının hem hadiscilere hemde fıkıhçılar için  taşıdığı önem

dolayısı ile bunun üzerine müstakil şerhler yapılmıştır. İbn Hacer el Askalani’ye ait  Fethul bari gibi , İbn Hacer göre Buharinin fıkıh alanındaki kudreti sadece bab başlıklarında değil

aynı zamanda babların düzenlenmesindedir.(T.D.V Ansiklopedisi c. 6 S. 368)

 

              İBNİ İSHAK

   Siyer ve megazi müellifi,muhaddis.

   80(699) yılında Medine de doğdu.İbn İshak’ın dedesinin Hristiyan olmasından dolayı İncil’i ve Süryanice’yi iyi bildiğini ve Hz. Peygamberden önceki dönemin tarih ve kıssalarını iyi bilmesinde de bu aile kültürünün izlerinin bulunduğunu ileri sürmüşlerdir.Ancak İbn İshak’ın İncil ve Tevratı Medine de okuduğu,Seryanice’yi de birkaç yıllık ikameti sırasında Mısır’da öğrendiği ve bu kültürü orada aldığı kabul edilmektedir.

İbn İshak eğitimini , başta babası ve amcaları olmak üzere birçok şahsiyetten hadis, siyer-megazi ,şiir,eyyamü’l-Arab ve ensab bilgileri alarak tamamladı.Ona ders veren Medinenin meşhur alimleri Katade,Muhammed el Bakır,Abdullah b. Ömer’in Mevlası Nafi  ve İbn Şihab ez Zühri vs. bulunmaktadır.

   Muhaddislerle cerh ve ta’dil alimlerinin İbn İshak’a yönelttikleri en ağır tenkit,onun hadisi aldığı ravi veya şeyhi atlayıp (tedlis) ilk ravinin adıyla nakletmesidir.Ancak bu husus ,tarih ve hadis rivayeti arasındaki farktan ileri gelmektedir.

   İbn İshak’ın ve çağdaşlarının Hz. Peygamberin hayatı hakkında yazmış oldukları eserlere “el-Megazi”, bazan da muhtevasını göstermek için “el-Megazi ve’s –Siyer” denilmiştir.es Sire adı İbn Hişam’dan sonra yaygınlık kazanmış ve onun İbn İshak’ın çalışmasını özetleyen kitabı Siretü Resulillah ,Siretü ibn Hişam, es Siretü’n-nebeviyye adlarıyla tanınmıştır.İbn Sa’d ilk defa megaziyi bir araya toplayan ve bu alanda bir kitap yazan kişinin İbn İshak olduğunu belirtir.İbn İshak özellikle anlattığı konuların hadislerle irtibatını çok iyi kurmuş,bazan Şahsi

 

 

 

görüşlerini de ekleyerek birçok rivayeti birleştirip bütünleştirmeyi başarmıştır.İbn İshak ın el-Megazi’si günümüze tam olarak İbn Hişam ‘ın es-Siretü’n-nebeviyye adlı eseriyle ulaşmıştır.

(TDV İslam Ansiklopedisi 20.cilt s.93)

 

 

              İBNİ HİŞAM(ö.151/833)

   Es-Siretü’n nebeyiyye adlı eseriyle meşhur olan tarihçi.dil ve ensab alimi.

   Basra da doğdu.İbn-i Hişam tahsilini Basra da tamamladı.Daha sonra Mısır’a gitti ve ölünceye kadar Fustat şehrinde yaşadı.İmam Şafi de İbni Hişamın dilde hüccet ve Arap dili konusunda iyi yetişmiş bir alim olduğunu belirtmiştir.İbni Hişam kaynaklarda tarih,ahbar,ensab,şiir,nahiv ve lügat alimi olarak tanıtılmakla birlikte hocaları,eserleri ve görüşleri hakkında bilgi bulunmaktadır.İbn İshak ın Sireti İbn İshak diye de bilinen Kitabü’l Mübtede’ve’l –meb’as ve’l-megazi’sini yeniden tertip eden İbni Hişam şöhretini bu esere borçludur.Eseri hazırlarken İbni İshak’ın en meşhur ravilerinden Ziyad b.Abdullah El Bekai’nin Kufi-Bağdadi diye meşhur olan nüshasını esas olarak eseri kısaltmış,bu arada bazı ilavelerde de bulunmuştur.Kitap zamanla onun adıyla(Siretü İbn Hişam-Tehzibü İbn Hişam)anılır olmuştur.Kıfti,Zehebi,İbn Kesir,İbnül İmad,İbn Hallilkan ve Sehavi gibi müellifler, bu  eseri Hz. Peygamber’in hayatına dair en sağlam ve en iyi siyer kitabı olarak kabul etmişlerdir.

    İbn Hişam ,İbn İshak’ın kitabını esas almakla birlikte onun aksine Kur’an’da temas edilmeyen ve Hz.Peygamberle ilgisi olmayan konulara,pek tanınmayan şairlerin şiirlerine , nezaket dışı bazı ifadelere ve hocası Bekkai’nin güvenilir bulmadığı rivayetlere itibar etmediğini söyler.Müellif eserine aldığı bazı şiirlerin dilini ve veznini düzeltmiş,bazılarının nispet edilen şahıslara ait olmadığını belirtmiş,bir kısmının kaynağını ve ravilerini zikretmiş, bazan da yeni şiirler ilave etmiştir.İbn Hişam’ın esrde yer alan ayet,hadis ve şiirlerdeki garib kelimeleri açıklarken verdiği bilgiler,onun Arap dili ve edebiyatına vakıf olduğunu göstermesi açısından önemlidir.Kelimeleri şiirlerden deliller getirmek suretiyle açıklayan İbn Hişam ,ayrıca Ebu Ubeyde Ma’Mer b. Musenna başta olmak üzere Yunus b. Habib, Ebu Muhriz Halef el-Ahmer,Ebu Zeyd el-Ensari ve Hasan-ı Basri gibi alimlerden nakillerde bulunmuştur.

 

        Meşhur eseri; es Siretü’n-nebeviyye(Siretü ibn Hişam,Siretü Resulillah).Hz. Peygamberin hayatına dair tamamı zamanımıza intikal etmiş en eski kitaptır.

(TDV İslam Ansiklopedisi 20.cilt s.71)


0 Yorum - Yorum Yaz

İbn Hişam İbn İshak..    12.05.2013

İsrafil GÖK
Öğrenci No: (12952754)
Birleşik Doktora

                                İBN HİŞAM
Ebû Muhammed Cemâlüddîn Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyûb el-Himyerî el-Meâfirî el-Basrî el-Mısrî (ö.218/833) Basra'da doğdu. Es-Sîretü'n-Nebeviyye" Adlı Eseriyle Meşhur Olan Tarihçi Aslen Ye¬menli Himyer kabilesinin Meâfirî koluna mensup olduğu bilgisi kaynaklarda yer alır. Basra'da bir müddet yaşadıktan sonra Mısır'a gitti ve ölünceye kadar Fustat şehrinde yaşa¬dı. İbn Hişâm 13 Rebîülâhir 218 (8 Mayıs 833) tarihinde Fustat'ta vefat etti. Güvenilir bir tarih¬çi ve hadisçidir.
Tahsil hayatına Basra'da başlamıştır . Yaşadığı dönemde Bas¬ra, İslâm âleminin en büyük kültür merkezlerinden birisidir. İbn Hişam, şehrin ilim otorite¬lerinden ders aldı. Özellikle edebiyat, filoloji ve tarih dallarında yetiş¬ti ve kendisi de büyük bir otorite haline geldi. Basra'dan ne zaman ayrıldığı ve Mısır'a gitmeden önce tahsil için di¬ğer ilim merkezlerine seyahat edip et¬mediği konusu bilinmemektedir. Ancak İbn İshak'ın es-Sire'sini kendisine rivayet eden hocası Ziyâd b. Abdullah el-Bekkâî ile görüşmek üzere Kûfe ve Bağdat'a gitmiş olabilir. Mısır'da İmam Şâfiî ile Arap şiiri üze¬rine sohbetlerde bulunmuştur. İbn Hişâm önceleri İmam Şâfiî ile pek görüşmek istememiştir. Görüştükten sonra ise en¬sâb ilmi, dil ve şiir konusunda derin bilgi sahibi ol¬duğunu anlayarak kendisinden övgüyle söz ettiği bilinmektedir. İbn Hişâm, kaynaklarda tarih, ahbâr, ensâb, şiir, nahiv ve lügat âlimi olarak tanıtılmaktadır. Şöhreti ise İbn İshak'ın "Sîretü İbn İshak" adlı "Kitâbü'l-Mübtede ve'l-Meb'as ve'l-Meğazi" ismindeki eserini yeniden tertib etmesiyle olmuştur. İmam Şafiî, İbn Hişâm'ın dilde hüccet (delil) ve Arap dili konusunda iyi yetişmiş bir âlim olduğu¬nu belirtmiştir.
İbn Hişam'ın en meşhur eseri es-Sîretü'n-Nebeviyye (Sî¬retü İbn Hişâm, Sîretü Rasûlillâh)": Hz. Peygamber (sas)'in hayatına dair tamamı za¬manımıza intikal etmiş en eski kitaptır. İbn Hişam, bu çalışmasını İbn İshak'ın Siyer'ini esas alarak hazırlamıştır. "es-Sîretü'n-Nebeviyye" birçok defa ba¬sılmış, şerh ve ihtisar edilmiş, manzum hale getirilmiş ve çeşitli dillere çevrilmiş¬tir. "es-Sîretü'n-Nebeviyye"ye dört ayrı şerh yazılmış olup bunların üçü ba¬sılmıştır. En geniş şerhi, Endülüslü muhaddis Abdurrahman b. Abdullah es-Süheylî (ö. 58I/1185) tarafından "er-Ravzü'l-Ünüf fî Şerhi's-Sîreti'n-Nebeviyye li'bni Hişâm" adıyla kaleme alınmıştır.
"es-Sîretü'n-Nebeviyye'yi Türkçe'ye ilk defa "Sîret-i Rasûlullah" adıyla Aydınlı Eyyûb b. Halîl çevirmiş ve 12 Rebîülevvel 986 (19 Mayıs 1578) tarihinde şehzade¬liği sırasında III. Murad'a takdim etmiş¬tir. Yazma nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde (TY, nr. 2414) bulunmaktadır. Eser üzerinde akademik çalışma yapılmıştır. Mes'ad Süveylim Ali eş-Şâmân tara¬fından "Türk Edebiyatında Siyerler ve İbn Hişam'ın Siyeri'nin Türkçe Tercü¬mesi" adıyla doktora tezi olarak neşre ha-zırlanmıştır. İbn Hişam'ın bu önemli eseri Hasan Ege tarafından "İslâm Tarihi Sîret-i İbn-i Hişam Tercemesi (l-IV, İstanbul 1985)" adıyla Türkçeye çevrilmiştir.
İbn İshak'ın en meşhur râvilerinden Ziyâd b. Abdullah el-Bekkâî'nin Kûfî-Bağdadî diye meşhur olan nüshasını esas alarak eseri kısaltmış, bu arada bazı ilâvelerde de bulunmuştur. Ki¬tap zamanla onun adıyla (Sîretü İbn Hi¬şâm, Tehzibü İbn Hişâm) anılır olmuştur. İbn Hişâm, İbn İshak'ın verdiği nesep bilgilerini, isimleri, haberleri veya kullandığı kelimeleri tashih etmiştir.
Hz. Peygamber'in hayatı, yaşadığı devrin olayları ve Râşid Halifeler dönemi hâdiseleri için mut¬laka başvurulması gereken bir eserdir. O, siyerdeki müstakil kelimeleri de açıklar.
Araştırmacı Yrd. Doç. Dr. Şaban ÖZ, İbn Hişam ile ilgili şunları söylemektedir; "Şu an için, İbn İshâk'ın, Ma'mer'in ve haliyle Zührî'nin, Urve'nin rivayetlerinden bahsedebiliyorsak, hiç kuşku yok ki, bu dö¬nem müelliflerinin nakilleri sayesindedir. Klasik nakil dönemi, daha uzun müddet devam etmiş, her râvi üstadının eserini -kabiliyeti nispetinde-sonraki nesillere aktarmak için çalışmıştır. Ancak İslâm tarih yazıcılığı, İbn Sa'd'la beraber yeni bir boyut kazanmış, tek müellife bağlı naklin yerini, birçok müellifin rivayetlerinin karşılaştırmalı olarak aktarıldığı nakil almıştır.
                                   İBN-İ İSHAK
İbni İshak ya da asıl adıyla Muhammed bin İshâk bin Yesâr el-Muttalibî'dir. Künyesi Ebû Abdullah olup, Ebû Bekr de denilmiştir. İbn-i İshâk, Medîne-i münevverede 704 (H.85) senesinde doğdu Meğazi ilminin kurucusu olarak kabul edilen tarihçidir. Birçok tarih ve siyer alimi onun kitabını temel olarak kabul etmiştir. Mîlâdî sekizinci yüzyılda yetişen İslâm târihçisi meşhur bir siyer âlimi ve muhaddistir. Medîne-i münevverede İmâm-ı Mâlik ile ilmî müzâkerelerde bulundu. Sonra buradan ayrılarak, sırayla Mısır, Kûfe, Rey, Hire ve Bağdat'a geldi. Bağdat'ta yetişerek, meşhur Siyer kitabını yazdı ve 768 (H.151)de vefât etti. Bağdat'ın doğusundaki Hayzeran Kabristanına defnedildi. İbn-i İshâk, Tâbiînden Sa'îd bin Müseyyeb ve Ebû Seleme bin Abdurrahmân ile görüşmüştür. Pekçok hadis âliminden hadis rivâyet ettiği gibi, birçok kimse de ondan hadîs-i şerîf rivâyetinde bulunmuştur.
İbn Şİhab ez-Zühri'nin en gözde talebelerinden olan Muhammed İbn İshak (ö.151) gerçekten siyer alanında çok önemli bir isimdir. Her ne kadar bazı cerh ve ta'dîl âlimlerinin çok sert eleştirilerine ve tenkitlerine maruz kalmışsa da, başta hocası İmam Zühri olmak üzere, birçok meşhur âlimin takdirlerini kazanmıştır. Mesela hocası İmam Zühri onun hakkında; "Meğazi ilmini öğrenmek isteyen İbn İshak'a müracaat etsin" demektedir. Talebesini bu alanda kendinden daha bilgili sayan İmam Zühri, siyer konusunda zaman zaman kendisine sorular sormuş ve onun verdiği bilgileri insanlarla paylaşmıştır. Yine İmam Şafiî; "Meğazide derinleşmek isteyen kimse, İbn İshak'a muhtaçtır" derken, Süfyân ibn Uyeyne; "İbn İshak yaşadığı müddetçe Medine'de ilim yok olmaz" demektedir. İbn Adiyy ise biraz daha iddialı bir ifade ile: "Bu ilim dalında hiçbir eser onun eserinin seviyesine ulaşmamıştır" demiştir.
Bu büyük üstadın Siretü İbn İshak adı ile meşhur olan, ama asıl adı Kitabü'l-Mübtede ve'l-meb'as ve'l-meğazi olan eserine gelince, ne yazık ki bu eser özgün hali ile günümüze kadar ulaşmamıştır. Gerek zamanında, gerek zamanından sonra, büyük bir şöhrete ermiş olan bu eserin günümüze ulaşmaması büyük bir kayıp iken, İbn Hişam'ın bu eserin büyük bir bölümünü nakletmesi ve yine başta Muhammed Hamidullah Hoca olmak üzere, birkaç çağdaş âlimimizin eksik nüshalar ve bölümler üzerinde yaptıkları araştırmalar, neredeyse Siretü İbn İshak'ın tamamını ortaya koyacak düzeyde olması ise sevindiricidir.


                                      SİYER-MEĞAZİ
Siyer, dini literatüründe son peygamberin hayatını anlatan ilmi bir disiplindir. Siyer, sire ve siret kelimelerinin çoğuludur ve hayat tarzı demektir. Karşıt anlamı suret'tir. Siyer-i Nebi adıyla, hayatını anlatan manzum ve mensur kitaplar ortaya çıkmıştır. Bu anlamda Siyer, Hz. Peygamber'in hayatı demektir. Başlangıçta Hadis kitaplarında siyer başlığı altında ele alınan siyer, sonradan ayrı kitap yazımlarına konu olmuş ve hadisten ayrılmıştır. Fıkıh kitaplarında da siyer başlığı vardır."Siyer", Arapça "sîre" sözcüğünün çoğulu olup Peygamber (s.a.s)'in hayatını (hal tercümesini) anlatmak için kullanılır. Zaman içinde: Soy dizini, doğumu, çocukluğu, gençlik yılları, peygamberliği, Mekke ve Medine'de meydana gelen olaylar ve gerçekleşen savaşları da içine alacak şekilde, doğumundan ölümüne kadar Hz. Peygamber (s.a.s) 'inhayatından sözeden kitaplara "Siyer-i Nebî", "es-Siretü'n-Nebeviyye" veya kısaca "Siyer"adıverilmiştir.

Siyer ile sıkça beraber kullanılan ve savaş, savaş yeri, savaş menkıbesi anlamlarını ihtiva eden "Meğâzi" kelimesi vardır. Hz. Muhammed (s.a.s)'in savaşlarının anlatıldığı kitaplara da aynı ad verilmiştir.

İzahlardan da anlaşılacağı üzere siyer, daha genel, meğâzî ise daha dar anlamı ifade eder. Ancak bu iki isim sık sık karıştırılmış ve birbirini ifade edecek tarzda kullanılmıştır. Bazı meğâzi türü eserler, siyer kaynakları gibi, Hz. Peygamber (s.a.s)'in hayatından bütünüyle bahseder ve yazıları bu tür meğâzi kitapları Siyer-iNebî türü eserleri andırırlar. Ancak çoğunlukla meğâzî türü eserler, Peygamberimizin savaşlarını asıl olarak ele almışlardır.

Siyer, bir yönüyle Hadis'e bir yönüyle de İslâm tarihinin içine girmiştir. Gerçekten siyer, Hz. Peygamber (s.a.s)'in söz ve davranışlarından bahseden Hadis ilminin bilinmesini gerekli kıldığı gibi; O'nun hayatının her safhasından bilgi vermesi itibariyle de İslam tarihinin bir bölümünü oluşturur.

Nitekim İslâm âlimlerinin çoğu, siyerden itibaren İslâm tarihini bir bütün halinde ele almışlar ve eserlerinde, Hz. Peygamber (s.a.s)'in hayatından -hattâ öncesinden- başlayarak İslâm tarihi ile ilgili olayları, yaşadıkları döneme kadar anlatmışlardır.

                                  BUHÂRÎ

Hadis bilginlerinin ileri gelenlerinden Kur'an'dan sonra en sağlam ve sahih olan kitabın müellifi Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâil b. İbrâhim b. el-Muğîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî, 13 Şevvâl 194 h./21 Temmuz 810 tarihinde Cuma günü Buhara'da doğmuştur. Bundan dolayı da Buhârî nisbetiyle anılmasına sebep olmuştur.
Onsekiz yaşında "Kitâbu Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adlı eserlerini yazdı. İlim öğrenmek için Şam'a, Mısır'a, Basra'ya, Bağdat'a gitti. Buamaçla altı yıl Hicâz'da kaldı. Buhârî, Buhara'dan ayrıldıktan sonra Semerkand'a gider. Hartenk köyünde bulunan akrabalarının arasına yerleşir. Semerkand'lılar, Buhârî'den yararlanmak isterler. Bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasında bulunurlar. Buhârî, Semerkand'a gitmek için hazırlık yapmaya başlar ancak bu arada hastalanır ve Ramazan Bayramı gecesi vefat eder (30 Ramazan 256 h./31 Ağustos 869).
Kütübü sitte müelliflerinden en-Nesâî, Buhârî'yi bizzat görüştüğü şeyhler arasında saydıktan sonra şöyle demiştir: "O, sika, inanılır, akıllı bir muhaddistir. İslâm tarihinde ilk defa sahih kitap yazan odur. Buhârî' nin kendi ifadesine göre hadis aldığı hocalarının sayısı binden fazladır. Hadis yazdığı şeyhlerine ait senetleri de bildiğini, senedi zayıf rivayetlere itibar etmediğini belirtir. Hocalarının başlıcaları şunlardır:
Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medinî, Yahya b. Maîn, İsmail b. İdris el-Medînî,İshak b. Rahuyeh. Bunların dışında şu isimleri de görüyoruz;
Mekkî b. İbrahim el-Belhî, Muhammed b. Selam el-Bikendi, İbrahim b. el-Eş'as, Ali b. el-Hasan b. Şekîk, Yahya b. Yahya, İbrahim b. Musa el-Hafız, Şüreyc b. en-Numan, Ebu Asım en-Nebil eş-Şeybânî, Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, Abdullahb. Zübeyr el-Hamidî, el Mekrî, Abdülaziz el-Üveysî. Öğrencileri arasında da en meşhurları şunlardır; Ebu İsa et-Tirmîzî, Muhammed b. Nasru'l Mervezî, İbni Ebi Dâvud, Müslim b. Haccac ve en-Nesâi. Buhârî'nin bu eserine ait bir çok şerh yazılmış ve üzerinde çalışmalar yapılmıştır. En meşhur şerhleri, Aynî'nin Umdetu'l-Kari, Askalani'ninFethu'l-Barî ve Kirmâni'nin Kevâkibü'd-Derârî, adlı eserleridir.

Buhari'nin Câmiu's-Sahih'inin dışında,Tarihu'l Kebir adlı eseri de meşhurdur. Hadis ricaline ait önemli bir eserdir. Sahasında ilk yazılanlardandır. Buhârî bunu henüz onsekiz yaşında iken Rasûlullah (s.a.s.)'ın kabri başında yazmıştır.

                                          İHTİLAF
Lugatte "geri kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek" anlamındaki half kökünden türeyen masdar kalıbındaki ihtilaf kelimesi ,bir şeyin peşinden gitmek ayrı görüşe sahip olmak, görüş ayrılığı, anlaşmazlık" gibi manalara gelir. Istılahi olarak ihtilaf, "söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak" demektir. İhtilaf maksat aynı olmakla birlikte yöntemin farklı olmasını, hilaf ise her ikisinin de ayrı olmasını ifade eder. Bir diğer tanıma göre de delile dayanmayan aykırı görüşe hilaf, delile dayanana ise ihtilaf denmiştir.
Hz. Peygamberin vefatından sonra İslam tarihinde ortaya çıkan ilk önemli ihtilaf Hz.Osman'ın katli ile birlikte sahabe arasında yaşanan cemel vakası ve Sıffin savaşıdır. Müslümanlar arasında çıkan ilk ihtilafın yönetim ile ilgili olarak tamamen siyasi olduğunu görmekteyiz . Fıkıh ilminde ihtilaf, icmâ ve ittifakın zıddı bir kavram olarak kullanılmaktadır. Gerek fıkıhta gerekse itikatta İslam mezhepleri ve Müslümanlar arasında bazı görüş ayrılıklarının ve ihtilaflarının olması tabii bir husustur. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz de bu manadaki ihtilafın rahmet olduğuna işaret etmiştir. Bu türden görüş ayrılıkları Müslümanlar arasında tefrika ayrışma unsuru değildir.


0 Yorum - Yorum Yaz


YÜKSEKLİSANS - 12912776 / MÜCELLA TEKİN 

İHTİLAF

Bir meselede ayrı ayrı görüşlerin ortaya çıkması anlamında terim. Sözlükte geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, terim olarak söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak demektir.

İhtilaf ve hilaf terimleri bazen benzer veya eş anlamlı olarak kullanılırsa da aralarındaki ince fark genellikle korunmaya çalışılmıştır. İhtilafın daha çok farklı bir görüşe sahip olma, farklı görüşlerden birini benimseme anlamı taşımasına mukabil hilafın diğer görüşlere karşı bir tavır alışı ifade ettiği söylenebilir. Buna göre ihtilaf maksat aynı olmakla birlikte yöntemin farklı olmasını, hilaf ise her ikisinin de ayrı olmasını ifade eder.

İslami literatürde ihtilaf terimi altında pek çok konuya temas edilmiştir. İnsanların doğuştan getirdiği tabii farklılıklar, ilmi ve felsefi görüş ayrılıkları, siyasi muhalefet ve anlaşmazlıklar, ihtilafü’l hadis terkibinde olduğu gibi delillerin karşıtılığı bu konulardan bazılarıdır. Literatürde kesbî ve gayri kesbî (tabii) olmak üzere iki farklı ihtilaf kavramından da söz edilir. Bunlara görüşler ihtilafı ve cinsler ihtilafı adını veren Ebû Hilal el-Askerî ve İbn Akil, görüşler ihtilafını da iki şeyden birinin diğerinin yerini tutmasının imkansızlığı şeklinde tanımlarlar.

Yaratılıştan olması bakımından tabii ihtilaf diye de adlandırılabilecek olan cinsler ihtilafı varlıkların zatlarına ilişkin farklılıklardır. Kesbî ihtilafla fertler ve gruplar arasındaki görüş ayrılıkları kastedilir.

İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhî hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiş, inanç konularında taraflardan sadece birinin haklı, diğerlerinin hatalı olduğu ifade edilmekle birlikte genellikle iki ayrı kategori ortaya konmuştur. Yaratıcının varlığı ve birliği konusunda ileri sürülen aykırı düşüncelerin kişiyi İslam dışına çıkaracağı hususunda İslam düşünürleri arasında ittifak varken Allah’ın sıfatları ve iradesi, kaza ve kader gibi konulardaki aykırı yaklaşımlar bid’at olarak değerlendirilmiştir. İslam düşüncesinde genel eğilim ehl-i kıbleye mensup insanları tekfir etmemek yönünde olmakla birlikte bu tür konulardaki aykırı tavırları da İslam dışına çıkmada yeterli görenler olmuştur.

Fıkıh ilminde ihtilaf icma ve ittifakın mukabili bir kavram olarak kullanılmakta. Ashap Resûlullah döneminde bile ictihadi hükümlerde ihtilaf eder, ancak Hz. Peygamber’e müracaatla ihtilaflarını hallederlerdi. Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra herkes kendi görüşünde devam etmiştir. Sahabe, farklı ictihadları tenkit etmekle birlikte muhaliflerine karşı geniş bir tahammül ve hoşgörü sahibiydi. Şûra neticesi üzerinde görüş birliği sağlanan kararlara ayrı bir önem vermekle birlikte ashap bütün özel hükümlerde icma hasıl olmasını da asla savunmazlardı.

İslam’da usul (akaid) konularında ve genel ilkelerde (külliyat) ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile karşılanmış ve ‘hata ihtimaliyle birlikte bizim mezhebimiz doğrudur; doğru olma ihtimaliyle beraber muhalifimizin mezhebi hatadır’ şeklinde formüle edilen bu anlayış, bazı istisnalar dışında İslam aleminde geniş kabul görmüştür.

Fıkhî konularda ihtilafların sebeplerinden bazıları şunlardır: 1) Usul farklılığı, 2) Usulün meselelere tatbikindeki farklılık, 3) Hadisin ulaşıp ulaşmaması, 4) İctihada dayalı hüküm verilmiş olan konularda zamanla şartların değişmesi sebebiyle müctehidlerin ictihadlarında değişiklik olması.

el-Muvatta’ı kanun kitabı haline getirme teşebbüsü karşısında İmam Malik’in sarfettiği, “Alimlerin ihtilafı yüce Allah’ın bu ümmete bir rahmetidir. Herkes kendisince doğru olana uyar, herkes Allah’ın rızasını aramaktadır” sözü o dönemde İslam toplumunda yaşanan vâkıanın bir tesbitidir.

İhtilafları İslam toplumu için ciddi bir tehlike olarak gören bir kısım alimler ve siyasetçiler dezbunların çözümü için bazı usuller teklif etmiştir.

FIKH-I BUHARİ

Daha önce gönderdiğim Mücteba Uğur’un İmam Buhâri kitabında yeterince geniş açıklamalarla Buhâri hakkında genel bir okuma yapmış olduk, şimdi ise dersler boyunca aldığım notlardan bir özet yapacağım:

Sahih’te terceme denilen bab başlıklarında sahih hadisleri fıkıh bablarına göre tasnif etmiştir. Bundandır ki Buhâri’nin fıkhı tercemelerindedir denmiştir. Hadisleri rivayet ederken farklı isnadlar vermekle rivayet metodunu oluşturuyor. İki rivayeti bir arada verir. Başkalarından aktarmadan direkt kendisi de söyler. (فَاَنْزَلَ) ibaresi kullanarak sebebi nüzulu verir. Sahabenin merfu haberlerine yer verir. Hz. Peygamberin ameli tefsiri vardır. Buhari’nin kelamî açıklamaları vardır. Yukarıdaki rivayeti aşağıda Peygamber sözüne bağlar. Ayetle açıklama yapar. Nadir de olsa bab başlığında kelime tefsiri vardır. Aslında bütün bir sure veya ayet tefsirine girmemesine rağmen zaman zaman bir surenin ayetlerini peş peşe tefsir eder, mesela münâfikûn suresinin sekiz ayetini ard arda tefsir etmiştir.

SONUÇ OLARAK VE KAZANIMLAR AÇISINDAN

·       Okumuş olduğum Fıkıh Tarihi, Hadis Tarihi ve Tefsir Tarihi kaynakları doğrultusunda daha en baştan günümüze kadar tefsirin doğuş sebeplerini, kaynaklarını, nasıl değerlendirileceklerini, Kur’an’ı anlamada nüzul ortamını bilmenin gereklerini gözden geçirmekle bilgiler tazelenmiş eksikler tamamlanmış oldu.

·       Kur’an ve Bağlam ışığında;

Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce biçimi olarak kalmadığının aksine yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat, bir hidayet rehberi olduğunu görebilme,

Kur’an’ı hidayet rehberi edinen insanın esbâb-ı nüzulleri hayat tezahürleri değişse bile insan ve onun ana karakterinin, dolayısıyla ondan zuhur eden hâdiselerin, meselelerin, soruların devam etmekte olduğunu görüp Kur’an’ı kendi vakıasına aktarabilmeyi başarabilme,

İnsanın tarihi bir varlık olması bağlamından bakınca esbâb-ı nüzul, Kur’an-insan ilişkisinde insani yapıp etmeler olduğunu görüp bu yapıp etmelerden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeler tespit edip uygulamaya geçirebilme sonuçlarına varılmıştır.

·       Buhâri’nin Sahih’inin, sahih hadis kaynağı olarak hangi özelliklere sahip olduğunu, Buhâri’nin fıkhını, sebebi nüzul ifadelerini, Hz. Peygamber ve sahabe tefsirlerini, incelemiş olduk.


0 Yorum - Yorum Yaz


HAMDULLAH KAYA Öğrenci No: 12912772

İHTİLAF, İMAM BUHARİNİN FIKHI VE YILSONUNDAKİ KAZANIMLAR

İHTİLAF: Sözlükte geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak ‘bir şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir. Terim olarak söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak demektir.

İhtilaf ve hilaf terimleri bazen benzer veya eş anlamlı olarak kullanılırsa da aslında aralarındaki ince farka dikkat edilmeye özen gösterilmiştir.

İhtilaf daha çok farklı bir görüşe sahip olma, farklı görüşlerden birini benimseme anlamı taşımasına mukabil, hilaf kelimesinin ise görüşlere karşı bir tavır alışı ifade ettiğini söyleyebiliriz.

İslam literatüründe ihtilaf terimi altında pek çok konuya değinilmiştir. Bu konular arasında İnsanların doğuştan getirdiği tabii farklılıklar, ilmi ve felsefi görüş ayrılıkları, siyasi muhalefet ve anlaşmazlıklar, bu konulardan bazılarıdır.

İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhi hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiştir.

     İnanç konularında, taraflardan sadece birinin haklı, diğerlerinin hatalı olduğu ifade edilmekle birlikte genellikle iki ayrı kategori ortaya konmuştur. Yaratıcının varlığı ve birliği konusunda ileri sürülen aykırı düşüncelerin kişiyi İslam dışına çıkaracağı hususunda İslam düşünürleri arasında ittifak varken Allah’ın sıfatları ve iradesi, kaza ve kader gibi konulardaki aykırı yaklaşımlar bid’at olarak değerlendirilmiştir.

    Fıkıh ilminde ise ihtilaf, ittifak ve icmanın mukabili bir kavram olarak kullanılmaktadır.  İslam’da usul konularında ve genel ilkelerde ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile karşılanmıştır. İslam da ki ihtilafları ayrım olarak değil rahmet olarak kabullenip kaynaşmaya ve birlik olma yolunda gayret gösterilmelidir.

Fıkhî konularda ihtilafların sebeplerinden bazıları şunlardır:

 1- Usul farklılığı

 2- Hadisin ulaşıp ulaşmaması

 3- Usulün meselelere tatbikindeki farklılık

4-İctihada dayalı hüküm verilmiş konularda zamanla şartların değişmesi sebebiyle müctehidlerin ictihadlarında değişiklik olması

 

İMAM BUHÂRÎ VE FIKH’I

Muhammed b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî, h.194/810 yılında Buhara'da doğmuştur. On yaşına doğru Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On altı yaşına geldiği zaman İbnü'l-Mübarek ve Veki b. Cerrah'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Bu sırada annesi ve kardeşi ile hacca gitti. Daha sonra onlarla birlikte memleketine dönmeyip Mekke'de kaldı ve orda hadis tahsil etti. Daha sonra da bu maksatla ilim merkezlerini dolaşmaya başladı. Şam, Basra, Hicaz, Kûfe, Bağdat ve Mısır'ı dolaştı, oralardaki muhaddislerden hadis tahsil etti. Buhârî kendisinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. Ezberlediği hadis sayısı ise, kendi ifadesiyle, 100.000'i sahih, toplam 300.000'dir.

40 yıl kadar süren ilim yolculukları sonunda Nişabur'a yerleşmek istemiştir. Fakat mihne olayından imam Buhârî de nasibini almıştır, Muhammed b. Yahya ez-Zühli'nin rekabeti yüzünden Nişabur'u terketmiştir. Sarayında hadis hocalığı yapmayı kabul etmediği için de Halid b. Ahmed ez-Zühli tarafından Buhara'yı terketme mecburiyetinde bırakılmıştır. İmam buhari Semerkand'a gitmek üzere yola çıkmış ancak Hartenk kasabasında hastalanmış ve orada 256/870 yılında 62 yaşında vefat etmiştir.

İmam Buhari’nin Fıkhı

İmam Buhari muhaddisliği kadar fakih kişiliğiyle de ön plana çıkmıştır. Onun fakih olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı hükümlerden de anlaşılmaktadır. Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an ve Hadislerden çıkardığı hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında bazen imamı şafiye, bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih eserine bakıldığında izlemiş olduğu yol nekadar fakih bir kişi olduğunu göstermektedir. Seçtiği bab başlıkları ve bab hadisleri dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir.

İmam buhari El-Cami'üs-Sahih’te terceme denilen bab başlıklarında sahih hadisleri fıkıh bablarına göre tasnif etmiştir. Bundan dolayı Buhâri’nin fıkhı tercemelerindedir denilmiştir. Hadisleri rivayet ederken farklı isnadlar vermekle rivayet metodunu oluşturmuştur. Kitabında İki rivayeti bir arada verir, Başkalarından aktarmadan direkt kendisi de söyler. (فَاَنْزَلَ) ibaresi kullanarak sebebi nüzulu verir.  Ayrıva eserinde Sahabenin merfu haberlerine de yer verir. Eserinde Hz. Peygamberin ameli tefsiri bölümü vardır. Kendisinin  kelamî açıklamaları vardır. Yukarıdaki rivayeti aşağıda Peygamber sözüne bağlar, Ayetle açıklama yapar. Nadir de olsa bab başlığında kelime tefsiride yapmıştır.

Eserlerinden bazıları:

1-el-Câmi'u's-sahîh

2-et-Târîhul-ke-bîr

3-et-Târihu'1-ev-sat

4-et-Târîhu'ş-şağir

5- et-Tevârih ve'1-ensâb

6- Tariku ef'âli'l-'ibâd.

7- Ref'u'l-yedeyn fi's-salât.

8- el-Edebü'l müfred.

Esbâb-ı Nüzul II Dersinden kazanımlarım ve Bilginin bütünlüğü

Sene başından şimdiye kadar okumuş oldumuz Fıkıh Tarihi, Hadis Tarihi ve Tefsir Tarihi kaynaklarında  daha en baştan günümüze kadar tefsirin doğuş sebeplerini, kaynaklarını, nasıl değerlendirileceklerini, Kur’an’ı anlamada nüzul ortamını bilmenin gereklerini gözden geçirmekle yeni bilgiler elde ettim ve yönde  eksiklerimi  tamamlamaya çalıştım

 Kur’an ve Bağlam ışığında;

Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce biçimi olarak kalmadığının aksine yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat, bir hidayet rehberi olduğunu görebilme ve  Kuran ilimleri, Kuran’la ilgili ilim ve araştırmalardan oluşan, Kuran’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı amaçlayan çeşitli bilgiler edinilmiştir.

Esbab-i nuzul açısından;

 Esbab-ı Nuzülü bilmek, Kuran’ı en iyi şekilde anlamakla orantılı olduğunu Esbab-ı Nuzül bize Kuran’ın soyut olmadığını yaşanmış ve yaşanabilir olduğunu en iyi şekilde ifade ettiğini, Yani Kur’anın salt bilgiden ibaret olmadığını pratiğe geçebilirliği Esbab-ı Nuzül ile açıkça ortaya konmuştur.

Esbab-ı nuzul bağlamında kur’an-insan ilişkisi açısından;

İnsanın tarihi bir varlık olması bağlamından bakınca esbâb-ı nüzul, Kur’an-insan ilişkisinde insani yapıp etmeler olduğunu görüp bu yapıp etmelerden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeler tespit edip uygulamaya geçirebilme sonuçlarına varılmıştır.

Buharinin fıkhı başlığı altında;

     İmam Buhâri’nin kim olduğu, eserlerini, Sahih’inin, sahih hadis kaynağı olarak hangi özelliklere sahip olduğunu, Buhâri’nin fıkhını, sebebi nüzul ifadelerini, Hz. Peygamber ve sahabe tefsirlerini, inceledik ve gerekli bilgiler edindik.

HAMDULLAH KAYA ÖĞRENCİ NO: 12912772 ( Yüksek lisans öğrencisi )


0 Yorum - Yorum Yaz


  İMAM BUHÂRÎ (810 - 869)

Hadis bilginlerinin en büyüklerinden Muhammed el-Buhârî, Hicri 13 şevvâl 194 / Miladi 21 Temmuz 810 tarihinde Buhara'da doğdu. Bundan dolayı da Buhârî nisbetiyle anılmasına sebep olmuştur. Tam adı Ebû Abdullah Muhammed b. Ismâil b. Ibrâhim b. el-Mugîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî'dir. Buhârî, henüz bebek yaşta iken babası vefat etti. Annesinin terbiyesi altında büyüdü ve küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip Arapça öğrendi. Babasından kalan servet, onun hiç kimseye muhtaç olmadan ilim öğrenmesinde yararlı oldu. On bir yaşında hadis öğrenmeye başladı. Ardından da on altı yaşında annesi ve kardeşi Ahmed'le birlikte hacca gitti. 825 yılında, annesi ve kardeşi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim öğrenmek isteğiyle Mekke'de kaldı.

Onsekiz yaşında "Kitâbu Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adlı eserlerini yazan Buhârî, ilim öğrenmek için Şam, Mısır, Basra ve Bağdat'a gitti. Bu amaçla altı yıl Hicâz'da kalan Buhârî, hadis öğrenmek ve nakletmekle kalmadı, şiirle de ilgilendi. Ancak fazla şiir yazmadı. Savaş sporlarına ilgi duydu, ata bindi, ok attı. Yaşıtları Buhârî'den övgüyle bahsederler. Onu övenler arasında büyük muhaddis İmam Müslim'de vardır. Buna rağmen, Buhârî'nin üstünlüğünü çekemeyenler fitne çıkarmaktan geri kalmadılar ve Buhârî'nin "Kur'an mahluktur" düşüncesini savunduğunu yaydılar. Bu dedikodulardan rahatsız olan Buhârî, memleketi Buhâra'ya döndü fakat burada da rahat edemedi. Buhârâ emiri ile arası açıldı. Buhara Emiri Halid Ibn Ahmed, çocuklarına Câmiu's-Sahîh'i ve et-Tarih'i okutması için Buharî'yi konağına çağırdı fakat Buharî, bu teklifi kabul etmedi. İlim meclislerinin herkese açık olduğunu, isteyenin gelerek yararlanabileceğini, ilmi valinin konağının duvarları arasına hapsedemeyeceğini bildirdi. Bu olay üzerine de Ahmed Ibn Hâlid, onu Buhara'dan sürdü.

Buhârî, Buhara'dan ayrıldıktan sonra Semerkand'a gitti ve Hartenk köyünde bulunan akrabalarının arasına yerleşti. Semerkand'lılar, Buhârî'den yararlanmak istediler ve bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasında bulundular. Buhârî, Semerkand'a gitmek için hazırlık yapmaya başladı ancak bu arada hastalandı ve Hicri 30 Ramazan 256 Miladi 31 Agustos 869'da Ramazan Bayramı gecesi vefat etti. Cenazesi, bayram günü öğleden sonra kılınarak Hartenk'e defnedildi.

İmam Buhârî, keskin bir zekâ ve ezberleme yeteneğine sahipti. Herhangi bir şeyi ezberlemesi için ona bir defa bakması veya onu bir defa dinlemesi yeterliydi. Bağdatlıların ve Semerkandlılar'ın onun zekâ seviyesini denemek için sordukları sorular bunu göstermesi bakımından önemlidir. Gezileri sırasında dinlediklerini yazmaması ve kendisine takılanlara, dinlediği bütün hadisleri ezberden okuması da dikkat çekicidir. O aynı zamanda çok hadis ezberlemekle de şöhret bulmuştu. Kütübü sitte müelliflerinden en-Nesâî, Buhârî'yi bizzat görüştüğü şeyhler arasında saydıktan sonra şöyle demiştir: "O, inanılır, akıllı bir muhaddistir. İslâm tarihinde ilk defa sahih kitap yazan odur." Bazi âlimler onun için şöyle derler: "Buhârî, Allah'ın yeryüzünde yürüyen ayetlerindendir." Necm b. el-Fazl diyor ki: "Rüyamda Rasûlullah (S.A.V.) efendimizi gördüm. Bir köyden çıkmış gidiyordu ve arkasından İmam-i Buhârî de onu takip etmekteydi. O bir adım atınca Buhârî de bir adım atıyor ve ayağını Rasûlullah (S.A.V.)'ın ayağını bastığı yere basıyordu. Kitabını da her bakımdan ona nisbet ediyordu."

Buhârî, ilmiyle amel eden bir insandı ve İslâmi sınırlara uymada aşırı derecede titizdi. Helâl ve haram konusunda duyarlı idi. Hadis ilmine hizmet, bu yolla Allah'ın rızasını, Hz. Muhammed (S.A.V.)'in şefaatini kazanmaktan öte bir amaç taşımıyordu. Babasından kalan mirası bile bu yolda harcamıştı ve cömertliğiyle şöhret bulmuştu. Çok Kur'an okur, çok nafile namaz kılardı. Rivayete göre her üç günde bir Kur'an-ı Kerîm'i hatmederdi. Gecenin bir kısmını uykuyla geçirirdi. Sürekli geceleri uykusundan kalkıp, kandilini yakar, hadis tahric ederdi. Yahut yazdıklarına işaretler koyar, üzerinde düşünürdü. Seherden önce uyanır, gece namazı kılar; sonra Kur'an'ın üçte birini okurdu. Ramazanda ise terâvihten sonra Kur'an'ın üçte birini okumaya devam ederdi. Buhârî'nin kendi ifadesine göre hadis aldığı hocalarınin sayısı binden fazladır. Hadis yazdığı şeyhlerine ait senetleri de bildiğini, senedi zayif rivayetlere itibar etmediğini belirtir.

Hocalarının başlıcaları şunlardır:

Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medinî, Yahya b. Maîn, İsmail b. idris el-Medînî, İshak b. Rahuyeh, Mekkî b. ibrahim el-Belhî, Muhammed b. Selam el-Bikendi, İbrahim b. el-Es'as, Ali b. el-Hasan b. Sekîk, Yahya b. Yahya, İbrahim b. Musa el-Hafiz, Süreyc b. en-Numan, Ebu Asim en-Nebil es-Seybânî, Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, Abdullah b. Zübeyr el-Hamidî, El Mekrî, Abdülaziz el-Üveysî. 

Öğrencileri arasinda da en meşhurları şunlardır;

Ebu  isa et-Tirmîzî, Muhammed b. Nasru'l Mervezî, Ibni Ebi Dâvud, Müslim b. Haccac ve en-Nesâi.

Câmiu's-Sahîh; İslâm'ın ilk dönemlerinde hadislerin Kur'an'la karışması söz konusu olduğundan hadislerin yazılması yasaktı. Sonraları Kur'an-ı Kerîm, kitap haline getirilip, çoğaltıldı, ona bir şeyin karışması engellendi. Sahabe nesli bütünüyle vefat etmiş, İslâm ülkeleri genişlemiş, değişik düşünceler ortaya çıkmıştı. Bu tür nedenlerle hadislerin toplanmasının yararlı olacağına inanıldı ve hadislerin toplanmasına başlandı. Hadislerin toplanmasına Tabiun döneminde başlanmıştır. İmam Mâlik (179 h./195 m.) Hz. Muhammed (S.A.V.)'in hadislerine Sahabe ve Tabiun kavillerini ekleyerek Muvatta'yi tasnif etmiştir. İmam Mâlik'ten sonra da hadis konusunda çalışmalar yapıldı. Buhârî'nin Câmiu's-Sahîhi meydana getirmesi iki sebebe dayanmaktadir. Bunlarin birincisi, hocasının kendisinden böyle bir istekte bulunması, ikincisi de kendisinin görmüş olduğu bir rüyadir.

Buhârî, sahih adıyla anılan ve içerisine sadece kendince sahih olduğu sabit olan hadisleri koyduğu kitabını yazmakla hükümlerin kaynaklarını bulmada önemli bir hizmeti yerine getirmiştir. İmam Buhârî ayrıca, bu eserle kendisinden önce yaşamış mezhep imamlarının dayandığı temellerin sağlam olduğunu, hiç birinin kişisel görüşle fetva vermediğini ortaya koydu. Ondan sonra gelen muhaddisler, hadis çalışmalarının sınırlarını az çok belirlemiş oldular. İlim adamları, Buhârî'nin eserine büyük önem verdiler ve özellikle sahih hadis konusunda onun eserinin ortaya koyduğu gerçekleri ve şartları kabul ettiler, örnek aldılar. O, hadiste odak ve hareket noktası olarak değerlendirildi. Buhârî, bu eseri meydana getirirken çok titiz davrandı. Eserine aldığı hadisleri, alti yüz bin hadisin içinden seçti. Sahih hadislerin dışında kalan diğer hadisleri eserine almadı. Eserin kabarmasını önlemek için sahih hadislerin bile bir kısmını almamıştır. Câmiu's-Sahih'te yer alan hadislerin sayısı 7275'tir. Bazı hadisler değişik kitaplarda geçmektedir. Mükerrerler çıkarıldıktan sonra geriye kalan hadis sayısı 4000'dir.

Câmiu's-Sahih'te hadisler konularına göre kitaplara, her kitap da kendi arasında bâblara ayrılmıştır. Eserde, üzerinde ihtilaf edilmeyen hadislere yer verilmiş, râvilerin güvenilir olması hususunda titiz davranılmıştır. Râviler birbirine bağlanarak ilk kaynağa kadar götürülmüştür. Hadisleri bazı titiz ölçülere vurduktan sonra sahih kabul edip, uymayanları reddetme çığırını açan Buhârî olmuştur. Ondan sonra gelen âlimler, bu yoldan giderek sahih hadisleri zayıf ve uydurma olanlarından ayırmaya devam etmişlerdir. Sahih hadis kitabı yazanlar çok olmakla beraber, Buhârî kadar titizliği ileri götüren olmamıştır. Hadis kabulünde kendine has çok dar bir yolda tek olmasıi onun İslâm ümmeti arasında müstesnâ bir şöhret ve güven kazanmasına sebep olmuştur. Sahih'in nerede telif edildiği konusunda değişik görüşler vardır. Buhârî, hadis almak için gittiği her yerde eserini telife çalımıştır. Hayatı, seyahatlerle ve ilim yolunda geçen bir insanın onalti yıllık çalışmasının mahsulü olan bu eserin telifini bir yere bağlamak mümkün degildir.

Câmiu's-Sahih'te yer alan kitap (bölüm) sayısı 97, bâbların sayısı 3450 kadardır. Üç râvili hadislerin sayısı da 22'dir. Değişik senetle gelen hadisler Sahih'te yer almaktadır. Ancak aynı senet ve aynı metinle birden fazla yerde zikredilen hadislerin sayısı 23 kadardır. Kur'an'dan sonra ana kaynak olan Buhârî'nin Sahih'i ile Müslim'in eserine Sahih adı verilmektedir. İkisine birden "Sahihayn " denilir. Diğer dört hadis kitabına da "Sünen", altı hadis kitabının tümüne birden "Kütübü Sitte" denilmektedir. Buhârî'nin bu eserine ait bir çok şerh yazılmış ve üzerinde çalışmalar yapılmıştır. En meşhur şerhleri, Aynî'nin Umdetu'l-Kari, Askalani'nin Fethu'l-Barî ve Kirmâni'nin Kevâkibü'd-Derârî, adlı eserleridir.

            Câmiu's-Sahih dışında, şu eserleri vardır:                                       
Tarihu'l Kebir: Hadis ricaline ait önemli bir eserdir. Sahasında ilk yazılanlardandır. Buhârî, bunu henüz onsekiz yaşında iken Hz. Muhammed (S.A.V.)'in kabri başında yazmıştır. Haydarabad'ta 1941-1954 tarihlerinde dört cilt, 1959-1963 tarihlerinde üç cilt halinde basılmıştır. 
Târihu'l-Evsât: Tarihu'l Kebir'in kısaltılmasıdır. Bazı yazma nüshaları mevcuttur. İbni Hacer Tehzibû't-Tehzib isimli eserinde bundan nakiller yapmıştır. 
Tarihu's-Sagîr: Tarihu'l Kebir'in bir özetidir. 1325 yılnda Zuafâü's-Sagîr ile birlikte Hindistan'da basılmıştır.
Kitâbu Zuafâü's-Sagîr: Zayif ravilerin hallerinden bahseder. Hindistan'da 1323 ve1326 tarihlerinde basılmıştır. 

Eet-Tevârîhu'l Ensâb: Bazi şahısların özel hallerinden bahseder. 
Kitâbu'l Künâ: Râvîlerin künyelerinden bahseden bir eserdir. Haydarabad'ta 1360 yılında basılmıştır.       
Edebü'l-Müfred: Ahlâk hadislerini toplayan bir eserdir. İstanbul'da 1306, Kahire'de 1346, Hindistan'da 1304 yıllarında basılmıştır. 
Refu'l-Yedeyn fi's-Salati: Namazda el kaldırmakla ilgili bir risâledir. Kalküta'da 1257, Delhi'de 1299 yıllarında yayınlanmıştır. 
Kitâbu'l-Kiraati Halfe'l-imam: Namazda imamın arkasında okuma hakkında yazılmış bir risâledir. Hayrü'l Kelâm fi Kiraati Halfi'l Imam adıyla Orduca çevirisi ile beraber 1299'da Delhi'de, ayrıca 1320'de Kahire'de basılmıştır. 
Halku'l-Ef'ali'l-ibâd ve'r-Redd Ale'l Cehmiyye: Cehmiyye mezhebinin görüşlerini reddeden bir kitaptır. 1306'da Delhi'de basılmıştır. 
El-Akîde yahut et-Tevhîd: Akaid konusunda yazılmış bir eserdir. 
Abarü's Sifat: Hadisle ilgili bir eserdir ve bazı kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur.

Bunlardan baska kimi kaynaklarda Buhârî'ye ait olduğu zikredilen şu kitapların ismini de görmek mümkün:

 Birri'l Valideyn, El-Camiu'l Kebir, Et-Tefsirü'l Kebir, Kitabü'l Hibe, Kitabü'l Esribe, Kitabu'l Mebsut, Kitabü'l ilel, Kitabü'l-Fevâid, Kitabu'd-Duâfa, El-Müsnedü'l-Kebir, Sülâsiyyât.

Fıkh’ul Buhârî:

 Hadis ilmindeki yüksek seviyesi sebebiyle Buharî nin fıkhî yönü ikinci planda kalmıştır. İmam Buharî ilmindeki üstün mevki sebebiyle dört mezhebin mensupları tarafından sahiplenilmiştir. Keşmirî ile bir grup hadis ve fıkıh âlimine göre Buharî ne belli bir mezhebe intisab eden mukallid, ne de herhangi bir mezhebin sınırları içinde ictihadda bulunan “mezhepte müctehid“dir. Eğer fıkıh “şer’i-ameli hükümleri tafsili delillerinden istinbat ederek bilmek“ ise Buharî bu tarife göre tam bir fakih ve bir “mutlak müctehid“ dir.

 el-Câmi’us-sahih’indeki bab başlıklarını tespit ederken herhangi bir mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca naklettiği nasları dikkate alarak hüküm çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanife’ye muvafakat ettiği yerler Şafî’ye muvafakat ettiklerinden az değildir. Bütün alimler, Buharî ‘nin telif ettiği eserler ve fetvalar yoluyla büyük bir fıkhî miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Özellikle Buharî tarafından konulan bab başlıları fıkhî görüşlerini yansıtması bakımından apayrı önem taşır. Bu sebeple, “Buharî’nin fıkhı bab başlıklarındadır.“ denilmiştir. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana bölümün) muhtelif babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuştur.

 

                             

 

  İMAM BUHÂRÎ (810 - 869)

Hadis bilginlerinin en büyüklerinden Muhammed el-Buhârî, Hicri 13 şevvâl 194 / Miladi 21 Temmuz 810 tarihinde Buhara'da doğdu. Bundan dolayı da Buhârî nisbetiyle anılmasına sebep olmuştur. Tam adı Ebû Abdullah Muhammed b. Ismâil b. Ibrâhim b. el-Mugîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî'dir. Buhârî, henüz bebek yaşta iken babası vefat etti. Annesinin terbiyesi altında büyüdü ve küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip Arapça öğrendi. Babasından kalan servet, onun hiç kimseye muhtaç olmadan ilim öğrenmesinde yararlı oldu. On bir yaşında hadis öğrenmeye başladı. Ardından da on altı yaşında annesi ve kardeşi Ahmed'le birlikte hacca gitti. 825 yılında, annesi ve kardeşi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim öğrenmek isteğiyle Mekke'de kaldı.

Onsekiz yaşında "Kitâbu Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adlı eserlerini yazan Buhârî, ilim öğrenmek için Şam, Mısır, Basra ve Bağdat'a gitti. Bu amaçla altı yıl Hicâz'da kalan Buhârî, hadis öğrenmek ve nakletmekle kalmadı, şiirle de ilgilendi. Ancak fazla şiir yazmadı. Savaş sporlarına ilgi duydu, ata bindi, ok attı. Yaşıtları Buhârî'den övgüyle bahsederler. Onu övenler arasında büyük muhaddis İmam Müslim'de vardır. Buna rağmen, Buhârî'nin üstünlüğünü çekemeyenler fitne çıkarmaktan geri kalmadılar ve Buhârî'nin "Kur'an mahluktur" düşüncesini savunduğunu yaydılar. Bu dedikodulardan rahatsız olan Buhârî, memleketi Buhâra'ya döndü fakat burada da rahat edemedi. Buhârâ emiri ile arası açıldı. Buhara Emiri Halid Ibn Ahmed, çocuklarına Câmiu's-Sahîh'i ve et-Tarih'i okutması için Buharî'yi konağına çağırdı fakat Buharî, bu teklifi kabul etmedi. İlim meclislerinin herkese açık olduğunu, isteyenin gelerek yararlanabileceğini, ilmi valinin konağının duvarları arasına hapsedemeyeceğini bildirdi. Bu olay üzerine de Ahmed Ibn Hâlid, onu Buhara'dan sürdü.

Buhârî, Buhara'dan ayrıldıktan sonra Semerkand'a gitti ve Hartenk köyünde bulunan akrabalarının arasına yerleşti. Semerkand'lılar, Buhârî'den yararlanmak istediler ve bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasında bulundular. Buhârî, Semerkand'a gitmek için hazırlık yapmaya başladı ancak bu arada hastalandı ve Hicri 30 Ramazan 256 Miladi 31 Agustos 869'da Ramazan Bayramı gecesi vefat etti. Cenazesi, bayram günü öğleden sonra kılınarak Hartenk'e defnedildi.

İmam Buhârî, keskin bir zekâ ve ezberleme yeteneğine sahipti. Herhangi bir şeyi ezberlemesi için ona bir defa bakması veya onu bir defa dinlemesi yeterliydi. Bağdatlıların ve Semerkandlılar'ın onun zekâ seviyesini denemek için sordukları sorular bunu göstermesi bakımından önemlidir. Gezileri sırasında dinlediklerini yazmaması ve kendisine takılanlara, dinlediği bütün hadisleri ezberden okuması da dikkat çekicidir. O aynı zamanda çok hadis ezberlemekle de şöhret bulmuştu. Kütübü sitte müelliflerinden en-Nesâî, Buhârî'yi bizzat görüştüğü şeyhler arasında saydıktan sonra şöyle demiştir: "O, inanılır, akıllı bir muhaddistir. İslâm tarihinde ilk defa sahih kitap yazan odur." Bazi âlimler onun için şöyle derler: "Buhârî, Allah'ın yeryüzünde yürüyen ayetlerindendir." Necm b. el-Fazl diyor ki: "Rüyamda Rasûlullah (S.A.V.) efendimizi gördüm. Bir köyden çıkmış gidiyordu ve arkasından İmam-i Buhârî de onu takip etmekteydi. O bir adım atınca Buhârî de bir adım atıyor ve ayağını Rasûlullah (S.A.V.)'ın ayağını bastığı yere basıyordu. Kitabını da her bakımdan ona nisbet ediyordu."

Buhârî, ilmiyle amel eden bir insandı ve İslâmi sınırlara uymada aşırı derecede titizdi. Helâl ve haram konusunda duyarlı idi. Hadis ilmine hizmet, bu yolla Allah'ın rızasını, Hz. Muhammed (S.A.V.)'in şefaatini kazanmaktan öte bir amaç taşımıyordu. Babasından kalan mirası bile bu yolda harcamıştı ve cömertliğiyle şöhret bulmuştu. Çok Kur'an okur, çok nafile namaz kılardı. Rivayete göre her üç günde bir Kur'an-ı Kerîm'i hatmederdi. Gecenin bir kısmını uykuyla geçirirdi. Sürekli geceleri uykusundan kalkıp, kandilini yakar, hadis tahric ederdi. Yahut yazdıklarına işaretler koyar, üzerinde düşünürdü. Seherden önce uyanır, gece namazı kılar; sonra Kur'an'ın üçte birini okurdu. Ramazanda ise terâvihten sonra Kur'an'ın üçte birini okumaya devam ederdi. Buhârî'nin kendi ifadesine göre hadis aldığı hocalarınin sayısı binden fazladır. Hadis yazdığı şeyhlerine ait senetleri de bildiğini, senedi zayif rivayetlere itibar etmediğini belirtir.

Hocalarının başlıcaları şunlardır:

Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medinî, Yahya b. Maîn, İsmail b. idris el-Medînî, İshak b. Rahuyeh, Mekkî b. ibrahim el-Belhî, Muhammed b. Selam el-Bikendi, İbrahim b. el-Es'as, Ali b. el-Hasan b. Sekîk, Yahya b. Yahya, İbrahim b. Musa el-Hafiz, Süreyc b. en-Numan, Ebu Asim en-Nebil es-Seybânî, Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, Abdullah b. Zübeyr el-Hamidî, El Mekrî, Abdülaziz el-Üveysî. 

Öğrencileri arasinda da en meşhurları şunlardır;

Ebu  isa et-Tirmîzî, Muhammed b. Nasru'l Mervezî, Ibni Ebi Dâvud, Müslim b. Haccac ve en-Nesâi.

Câmiu's-Sahîh; İslâm'ın ilk dönemlerinde hadislerin Kur'an'la karışması söz konusu olduğundan hadislerin yazılması yasaktı. Sonraları Kur'an-ı Kerîm, kitap haline getirilip, çoğaltıldı, ona bir şeyin karışması engellendi. Sahabe nesli bütünüyle vefat etmiş, İslâm ülkeleri genişlemiş, değişik düşünceler ortaya çıkmıştı. Bu tür nedenlerle hadislerin toplanmasının yararlı olacağına inanıldı ve hadislerin toplanmasına başlandı. Hadislerin toplanmasına Tabiun döneminde başlanmıştır. İmam Mâlik (179 h./195 m.) Hz. Muhammed (S.A.V.)'in hadislerine Sahabe ve Tabiun kavillerini ekleyerek Muvatta'yi tasnif etmiştir. İmam Mâlik'ten sonra da hadis konusunda çalışmalar yapıldı. Buhârî'nin Câmiu's-Sahîhi meydana getirmesi iki sebebe dayanmaktadir. Bunlarin birincisi, hocasının kendisinden böyle bir istekte bulunması, ikincisi de kendisinin görmüş olduğu bir rüyadir.

Buhârî, sahih adıyla anılan ve içerisine sadece kendince sahih olduğu sabit olan hadisleri koyduğu kitabını yazmakla hükümlerin kaynaklarını bulmada önemli bir hizmeti yerine getirmiştir. İmam Buhârî ayrıca, bu eserle kendisinden önce yaşamış mezhep imamlarının dayandığı temellerin sağlam olduğunu, hiç birinin kişisel görüşle fetva vermediğini ortaya koydu. Ondan sonra gelen muhaddisler, hadis çalışmalarının sınırlarını az çok belirlemiş oldular. İlim adamları, Buhârî'nin eserine büyük önem verdiler ve özellikle sahih hadis konusunda onun eserinin ortaya koyduğu gerçekleri ve şartları kabul ettiler, örnek aldılar. O, hadiste odak ve hareket noktası olarak değerlendirildi. Buhârî, bu eseri meydana getirirken çok titiz davrandı. Eserine aldığı hadisleri, alti yüz bin hadisin içinden seçti. Sahih hadislerin dışında kalan diğer hadisleri eserine almadı. Eserin kabarmasını önlemek için sahih hadislerin bile bir kısmını almamıştır. Câmiu's-Sahih'te yer alan hadislerin sayısı 7275'tir. Bazı hadisler değişik kitaplarda geçmektedir. Mükerrerler çıkarıldıktan sonra geriye kalan hadis sayısı 4000'dir.

Câmiu's-Sahih'te hadisler konularına göre kitaplara, her kitap da kendi arasında bâblara ayrılmıştır. Eserde, üzerinde ihtilaf edilmeyen hadislere yer verilmiş, râvilerin güvenilir olması hususunda titiz davranılmıştır. Râviler birbirine bağlanarak ilk kaynağa kadar götürülmüştür. Hadisleri bazı titiz ölçülere vurduktan sonra sahih kabul edip, uymayanları reddetme çığırını açan Buhârî olmuştur. Ondan sonra gelen âlimler, bu yoldan giderek sahih hadisleri zayıf ve uydurma olanlarından ayırmaya devam etmişlerdir. Sahih hadis kitabı yazanlar çok olmakla beraber, Buhârî kadar titizliği ileri götüren olmamıştır. Hadis kabulünde kendine has çok dar bir yolda tek olmasıi onun İslâm ümmeti arasında müstesnâ bir şöhret ve güven kazanmasına sebep olmuştur. Sahih'in nerede telif edildiği konusunda değişik görüşler vardır. Buhârî, hadis almak için gittiği her yerde eserini telife çalımıştır. Hayatı, seyahatlerle ve ilim yolunda geçen bir insanın onalti yıllık çalışmasının mahsulü olan bu eserin telifini bir yere bağlamak mümkün degildir.

Câmiu's-Sahih'te yer alan kitap (bölüm) sayısı 97, bâbların sayısı 3450 kadardır. Üç râvili hadislerin sayısı da 22'dir. Değişik senetle gelen hadisler Sahih'te yer almaktadır. Ancak aynı senet ve aynı metinle birden fazla yerde zikredilen hadislerin sayısı 23 kadardır. Kur'an'dan sonra ana kaynak olan Buhârî'nin Sahih'i ile Müslim'in eserine Sahih adı verilmektedir. İkisine birden "Sahihayn " denilir. Diğer dört hadis kitabına da "Sünen", altı hadis kitabının tümüne birden "Kütübü Sitte" denilmektedir. Buhârî'nin bu eserine ait bir çok şerh yazılmış ve üzerinde çalışmalar yapılmıştır. En meşhur şerhleri, Aynî'nin Umdetu'l-Kari, Askalani'nin Fethu'l-Barî ve Kirmâni'nin Kevâkibü'd-Derârî, adlı eserleridir.

            Câmiu's-Sahih dışında, şu eserleri vardır:                                       
Tarihu'l Kebir: Hadis ricaline ait önemli bir eserdir. Sahasında ilk yazılanlardandır. Buhârî, bunu henüz onsekiz yaşında iken Hz. Muhammed (S.A.V.)'in kabri başında yazmıştır. Haydarabad'ta 1941-1954 tarihlerinde dört cilt, 1959-1963 tarihlerinde üç cilt halinde basılmıştır. 
Târihu'l-Evsât: Tarihu'l Kebir'in kısaltılmasıdır. Bazı yazma nüshaları mevcuttur. İbni Hacer Tehzibû't-Tehzib isimli eserinde bundan nakiller yapmıştır. 
Tarihu's-Sagîr: Tarihu'l Kebir'in bir özetidir. 1325 yılnda Zuafâü's-Sagîr ile birlikte Hindistan'da basılmıştır.
Kitâbu Zuafâü's-Sagîr: Zayif ravilerin hallerinden bahseder. Hindistan'da 1323 ve1326 tarihlerinde basılmıştır. 

Eet-Tevârîhu'l Ensâb: Bazi şahısların özel hallerinden bahseder. 
Kitâbu'l Künâ: Râvîlerin künyelerinden bahseden bir eserdir. Haydarabad'ta 1360 yılında basılmıştır.       
Edebü'l-Müfred: Ahlâk hadislerini toplayan bir eserdir. İstanbul'da 1306, Kahire'de 1346, Hindistan'da 1304 yıllarında basılmıştır. 
Refu'l-Yedeyn fi's-Salati: Namazda el kaldırmakla ilgili bir risâledir. Kalküta'da 1257, Delhi'de 1299 yıllarında yayınlanmıştır. 
Kitâbu'l-Kiraati Halfe'l-imam: Namazda imamın arkasında okuma hakkında yazılmış bir risâledir. Hayrü'l Kelâm fi Kiraati Halfi'l Imam adıyla Orduca çevirisi ile beraber 1299'da Delhi'de, ayrıca 1320'de Kahire'de basılmıştır. 
Halku'l-Ef'ali'l-ibâd ve'r-Redd Ale'l Cehmiyye: Cehmiyye mezhebinin görüşlerini reddeden bir kitaptır. 1306'da Delhi'de basılmıştır. 
El-Akîde yahut et-Tevhîd: Akaid konusunda yazılmış bir eserdir. 
Abarü's Sifat: Hadisle ilgili bir eserdir ve bazı kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur.

Bunlardan baska kimi kaynaklarda Buhârî'ye ait olduğu zikredilen şu kitapların ismini de görmek mümkün:

 Birri'l Valideyn, El-Camiu'l Kebir, Et-Tefsirü'l Kebir, Kitabü'l Hibe, Kitabü'l Esribe, Kitabu'l Mebsut, Kitabü'l ilel, Kitabü'l-Fevâid, Kitabu'd-Duâfa, El-Müsnedü'l-Kebir, Sülâsiyyât.

Fıkh’ul Buhârî:

 Hadis ilmindeki yüksek seviyesi sebebiyle Buharî nin fıkhî yönü ikinci planda kalmıştır. İmam Buharî ilmindeki üstün mevki sebebiyle dört mezhebin mensupları tarafından sahiplenilmiştir. Keşmirî ile bir grup hadis ve fıkıh âlimine göre Buharî ne belli bir mezhebe intisab eden mukallid, ne de herhangi bir mezhebin sınırları içinde ictihadda bulunan “mezhepte müctehid“dir. Eğer fıkıh “şer’i-ameli hükümleri tafsili delillerinden istinbat ederek bilmek“ ise Buharî bu tarife göre tam bir fakih ve bir “mutlak müctehid“ dir.

 el-Câmi’us-sahih’indeki bab başlıklarını tespit ederken herhangi bir mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca naklettiği nasları dikkate alarak hüküm çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanife’ye muvafakat ettiği yerler Şafî’ye muvafakat ettiklerinden az değildir. Bütün alimler, Buharî ‘nin telif ettiği eserler ve fetvalar yoluyla büyük bir fıkhî miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Özellikle Buharî tarafından konulan bab başlıları fıkhî görüşlerini yansıtması bakımından apayrı önem taşır. Bu sebeple, “Buharî’nin fıkhı bab başlıklarındadır.“ denilmiştir. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana bölümün) muhtelif babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuştur.

 

                             

 

  İMAM BUHÂRÎ (810 - 869)

Hadis bilginlerinin en büyüklerinden Muhammed el-Buhârî, Hicri 13 şevvâl 194 / Miladi 21 Temmuz 810 tarihinde Buhara'da doğdu. Bundan dolayı da Buhârî nisbetiyle anılmasına sebep olmuştur. Tam adı Ebû Abdullah Muhammed b. Ismâil b. Ibrâhim b. el-Mugîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî'dir. Buhârî, henüz bebek yaşta iken babası vefat etti. Annesinin terbiyesi altında büyüdü ve küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip Arapça öğrendi. Babasından kalan servet, onun hiç kimseye muhtaç olmadan ilim öğrenmesinde yararlı oldu. On bir yaşında hadis öğrenmeye başladı. Ardından da on altı yaşında annesi ve kardeşi Ahmed'le birlikte hacca gitti. 825 yılında, annesi ve kardeşi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim öğrenmek isteğiyle Mekke'de kaldı.

Onsekiz yaşında "Kitâbu Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adlı eserlerini yazan Buhârî, ilim öğrenmek için Şam, Mısır, Basra ve Bağdat'a gitti. Bu amaçla altı yıl Hicâz'da kalan Buhârî, hadis öğrenmek ve nakletmekle kalmadı, şiirle de ilgilendi. Ancak fazla şiir yazmadı. Savaş sporlarına ilgi duydu, ata bindi, ok attı. Yaşıtları Buhârî'den övgüyle bahsederler. Onu övenler arasında büyük muhaddis İmam Müslim'de vardır. Buna rağmen, Buhârî'nin üstünlüğünü çekemeyenler fitne çıkarmaktan geri kalmadılar ve Buhârî'nin "Kur'an mahluktur" düşüncesini savunduğunu yaydılar. Bu dedikodulardan rahatsız olan Buhârî, memleketi Buhâra'ya döndü fakat burada da rahat edemedi. Buhârâ emiri ile arası açıldı. Buhara Emiri Halid Ibn Ahmed, çocuklarına Câmiu's-Sahîh'i ve et-Tarih'i okutması için Buharî'yi konağına çağırdı fakat Buharî, bu teklifi kabul etmedi. İlim meclislerinin herkese açık olduğunu, isteyenin gelerek yararlanabileceğini, ilmi valinin konağının duvarları arasına hapsedemeyeceğini bildirdi. Bu olay üzerine de Ahmed Ibn Hâlid, onu Buhara'dan sürdü.

Buhârî, Buhara'dan ayrıldıktan sonra Semerkand'a gitti ve Hartenk köyünde bulunan akrabalarının arasına yerleşti. Semerkand'lılar, Buhârî'den yararlanmak istediler ve bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasında bulundular. Buhârî, Semerkand'a gitmek için hazırlık yapmaya başladı ancak bu arada hastalandı ve Hicri 30 Ramazan 256 Miladi 31 Agustos 869'da Ramazan Bayramı gecesi vefat etti. Cenazesi, bayram günü öğleden sonra kılınarak Hartenk'e defnedildi.

İmam Buhârî, keskin bir zekâ ve ezberleme yeteneğine sahipti. Herhangi bir şeyi ezberlemesi için ona bir defa bakması veya onu bir defa dinlemesi yeterliydi. Bağdatlıların ve Semerkandlılar'ın onun zekâ seviyesini denemek için sordukları sorular bunu göstermesi bakımından önemlidir. Gezileri sırasında dinlediklerini yazmaması ve kendisine takılanlara, dinlediği bütün hadisleri ezberden okuması da dikkat çekicidir. O aynı zamanda çok hadis ezberlemekle de şöhret bulmuştu. Kütübü sitte müelliflerinden en-Nesâî, Buhârî'yi bizzat görüştüğü şeyhler arasında saydıktan sonra şöyle demiştir: "O, inanılır, akıllı bir muhaddistir. İslâm tarihinde ilk defa sahih kitap yazan odur." Bazi âlimler onun için şöyle derler: "Buhârî, Allah'ın yeryüzünde yürüyen ayetlerindendir." Necm b. el-Fazl diyor ki: "Rüyamda Rasûlullah (S.A.V.) efendimizi gördüm. Bir köyden çıkmış gidiyordu ve arkasından İmam-i Buhârî de onu takip etmekteydi. O bir adım atınca Buhârî de bir adım atıyor ve ayağını Rasûlullah (S.A.V.)'ın ayağını bastığı yere basıyordu. Kitabını da her bakımdan ona nisbet ediyordu."

Buhârî, ilmiyle amel eden bir insandı ve İslâmi sınırlara uymada aşırı derecede titizdi. Helâl ve haram konusunda duyarlı idi. Hadis ilmine hizmet, bu yolla Allah'ın rızasını, Hz. Muhammed (S.A.V.)'in şefaatini kazanmaktan öte bir amaç taşımıyordu. Babasından kalan mirası bile bu yolda harcamıştı ve cömertliğiyle şöhret bulmuştu. Çok Kur'an okur, çok nafile namaz kılardı. Rivayete göre her üç günde bir Kur'an-ı Kerîm'i hatmederdi. Gecenin bir kısmını uykuyla geçirirdi. Sürekli geceleri uykusundan kalkıp, kandilini yakar, hadis tahric ederdi. Yahut yazdıklarına işaretler koyar, üzerinde düşünürdü. Seherden önce uyanır, gece namazı kılar; sonra Kur'an'ın üçte birini okurdu. Ramazanda ise terâvihten sonra Kur'an'ın üçte birini okumaya devam ederdi. Buhârî'nin kendi ifadesine göre hadis aldığı hocalarınin sayısı binden fazladır. Hadis yazdığı şeyhlerine ait senetleri de bildiğini, senedi zayif rivayetlere itibar etmediğini belirtir.

Hocalarının başlıcaları şunlardır:

Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medinî, Yahya b. Maîn, İsmail b. idris el-Medînî, İshak b. Rahuyeh, Mekkî b. ibrahim el-Belhî, Muhammed b. Selam el-Bikendi, İbrahim b. el-Es'as, Ali b. el-Hasan b. Sekîk, Yahya b. Yahya, İbrahim b. Musa el-Hafiz, Süreyc b. en-Numan, Ebu Asim en-Nebil es-Seybânî, Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, Abdullah b. Zübeyr el-Hamidî, El Mekrî, Abdülaziz el-Üveysî. 

Öğrencileri arasinda da en meşhurları şunlardır;

Ebu  isa et-Tirmîzî, Muhammed b. Nasru'l Mervezî, Ibni Ebi Dâvud, Müslim b. Haccac ve en-Nesâi.

Câmiu's-Sahîh; İslâm'ın ilk dönemlerinde hadislerin Kur'an'la karışması söz konusu olduğundan hadislerin yazılması yasaktı. Sonraları Kur'an-ı Kerîm, kitap haline getirilip, çoğaltıldı, ona bir şeyin karışması engellendi. Sahabe nesli bütünüyle vefat etmiş, İslâm ülkeleri genişlemiş, değişik düşünceler ortaya çıkmıştı. Bu tür nedenlerle hadislerin toplanmasının yararlı olacağına inanıldı ve hadislerin toplanmasına başlandı. Hadislerin toplanmasına Tabiun döneminde başlanmıştır. İmam Mâlik (179 h./195 m.) Hz. Muhammed (S.A.V.)'in hadislerine Sahabe ve Tabiun kavillerini ekleyerek Muvatta'yi tasnif etmiştir. İmam Mâlik'ten sonra da hadis konusunda çalışmalar yapıldı. Buhârî'nin Câmiu's-Sahîhi meydana getirmesi iki sebebe dayanmaktadir. Bunlarin birincisi, hocasının kendisinden böyle bir istekte bulunması, ikincisi de kendisinin görmüş olduğu bir rüyadir.

Buhârî, sahih adıyla anılan ve içerisine sadece kendince sahih olduğu sabit olan hadisleri koyduğu kitabını yazmakla hükümlerin kaynaklarını bulmada önemli bir hizmeti yerine getirmiştir. İmam Buhârî ayrıca, bu eserle kendisinden önce yaşamış mezhep imamlarının dayandığı temellerin sağlam olduğunu, hiç birinin kişisel görüşle fetva vermediğini ortaya koydu. Ondan sonra gelen muhaddisler, hadis çalışmalarının sınırlarını az çok belirlemiş oldular. İlim adamları, Buhârî'nin eserine büyük önem verdiler ve özellikle sahih hadis konusunda onun eserinin ortaya koyduğu gerçekleri ve şartları kabul ettiler, örnek aldılar. O, hadiste odak ve hareket noktası olarak değerlendirildi. Buhârî, bu eseri meydana getirirken çok titiz davrandı. Eserine aldığı hadisleri, alti yüz bin hadisin içinden seçti. Sahih hadislerin dışında kalan diğer hadisleri eserine almadı. Eserin kabarmasını önlemek için sahih hadislerin bile bir kısmını almamıştır. Câmiu's-Sahih'te yer alan hadislerin sayısı 7275'tir. Bazı hadisler değişik kitaplarda geçmektedir. Mükerrerler çıkarıldıktan sonra geriye kalan hadis sayısı 4000'dir.

Câmiu's-Sahih'te hadisler konularına göre kitaplara, her kitap da kendi arasında bâblara ayrılmıştır. Eserde, üzerinde ihtilaf edilmeyen hadislere yer verilmiş, râvilerin güvenilir olması hususunda titiz davranılmıştır. Râviler birbirine bağlanarak ilk kaynağa kadar götürülmüştür. Hadisleri bazı titiz ölçülere vurduktan sonra sahih kabul edip, uymayanları reddetme çığırını açan Buhârî olmuştur. Ondan sonra gelen âlimler, bu yoldan giderek sahih hadisleri zayıf ve uydurma olanlarından ayırmaya devam etmişlerdir. Sahih hadis kitabı yazanlar çok olmakla beraber, Buhârî kadar titizliği ileri götüren olmamıştır. Hadis kabulünde kendine has çok dar bir yolda tek olmasıi onun İslâm ümmeti arasında müstesnâ bir şöhret ve güven kazanmasına sebep olmuştur. Sahih'in nerede telif edildiği konusunda değişik görüşler vardır. Buhârî, hadis almak için gittiği her yerde eserini telife çalımıştır. Hayatı, seyahatlerle ve ilim yolunda geçen bir insanın onalti yıllık çalışmasının mahsulü olan bu eserin telifini bir yere bağlamak mümkün degildir.

Câmiu's-Sahih'te yer alan kitap (bölüm) sayısı 97, bâbların sayısı 3450 kadardır. Üç râvili hadislerin sayısı da 22'dir. Değişik senetle gelen hadisler Sahih'te yer almaktadır. Ancak aynı senet ve aynı metinle birden fazla yerde zikredilen hadislerin sayısı 23 kadardır. Kur'an'dan sonra ana kaynak olan Buhârî'nin Sahih'i ile Müslim'in eserine Sahih adı verilmektedir. İkisine birden "Sahihayn " denilir. Diğer dört hadis kitabına da "Sünen", altı hadis kitabının tümüne birden "Kütübü Sitte" denilmektedir. Buhârî'nin bu eserine ait bir çok şerh yazılmış ve üzerinde çalışmalar yapılmıştır. En meşhur şerhleri, Aynî'nin Umdetu'l-Kari, Askalani'nin Fethu'l-Barî ve Kirmâni'nin Kevâkibü'd-Derârî, adlı eserleridir.

            Câmiu's-Sahih dışında, şu eserleri vardır:                                       
Tarihu'l Kebir: Hadis ricaline ait önemli bir eserdir. Sahasında ilk yazılanlardandır. Buhârî, bunu henüz onsekiz yaşında iken Hz. Muhammed (S.A.V.)'in kabri başında yazmıştır. Haydarabad'ta 1941-1954 tarihlerinde dört cilt, 1959-1963 tarihlerinde üç cilt halinde basılmıştır. 
Târihu'l-Evsât: Tarihu'l Kebir'in kısaltılmasıdır. Bazı yazma nüshaları mevcuttur. İbni Hacer Tehzibû't-Tehzib isimli eserinde bundan nakiller yapmıştır. 
Tarihu's-Sagîr: Tarihu'l Kebir'in bir özetidir. 1325 yılnda Zuafâü's-Sagîr ile birlikte Hindistan'da basılmıştır.
Kitâbu Zuafâü's-Sagîr: Zayif ravilerin hallerinden bahseder. Hindistan'da 1323 ve1326 tarihlerinde basılmıştır. 

Eet-Tevârîhu'l Ensâb: Bazi şahısların özel hallerinden bahseder. 
Kitâbu'l Künâ: Râvîlerin künyelerinden bahseden bir eserdir. Haydarabad'ta 1360 yılında basılmıştır.       
Edebü'l-Müfred: Ahlâk hadislerini toplayan bir eserdir. İstanbul'da 1306, Kahire'de 1346, Hindistan'da 1304 yıllarında basılmıştır. 
Refu'l-Yedeyn fi's-Salati: Namazda el kaldırmakla ilgili bir risâledir. Kalküta'da 1257, Delhi'de 1299 yıllarında yayınlanmıştır. 
Kitâbu'l-Kiraati Halfe'l-imam: Namazda imamın arkasında okuma hakkında yazılmış bir risâledir. Hayrü'l Kelâm fi Kiraati Halfi'l Imam adıyla Orduca çevirisi ile beraber 1299'da Delhi'de, ayrıca 1320'de Kahire'de basılmıştır. 
Halku'l-Ef'ali'l-ibâd ve'r-Redd Ale'l Cehmiyye: Cehmiyye mezhebinin görüşlerini reddeden bir kitaptır. 1306'da Delhi'de basılmıştır. 
El-Akîde yahut et-Tevhîd: Akaid konusunda yazılmış bir eserdir. 
Abarü's Sifat: Hadisle ilgili bir eserdir ve bazı kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur.

Bunlardan baska kimi kaynaklarda Buhârî'ye ait olduğu zikredilen şu kitapların ismini de görmek mümkün:

 Birri'l Valideyn, El-Camiu'l Kebir, Et-Tefsirü'l Kebir, Kitabü'l Hibe, Kitabü'l Esribe, Kitabu'l Mebsut, Kitabü'l ilel, Kitabü'l-Fevâid, Kitabu'd-Duâfa, El-Müsnedü'l-Kebir, Sülâsiyyât.

Fıkh’ul Buhârî:

 Hadis ilmindeki yüksek seviyesi sebebiyle Buharî nin fıkhî yönü ikinci planda kalmıştır. İmam Buharî ilmindeki üstün mevki sebebiyle dört mezhebin mensupları tarafından sahiplenilmiştir. Keşmirî ile bir grup hadis ve fıkıh âlimine göre Buharî ne belli bir mezhebe intisab eden mukallid, ne de herhangi bir mezhebin sınırları içinde ictihadda bulunan “mezhepte müctehid“dir. Eğer fıkıh “şer’i-ameli hükümleri tafsili delillerinden istinbat ederek bilmek“ ise Buharî bu tarife göre tam bir fakih ve bir “mutlak müctehid“ dir.

 el-Câmi’us-sahih’indeki bab başlıklarını tespit ederken herhangi bir mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca naklettiği nasları dikkate alarak hüküm çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanife’ye muvafakat ettiği yerler Şafî’ye muvafakat ettiklerinden az değildir. Bütün alimler, Buharî ‘nin telif ettiği eserler ve fetvalar yoluyla büyük bir fıkhî miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Özellikle Buharî tarafından konulan bab başlıları fıkhî görüşlerini yansıtması bakımından apayrı önem taşır. Bu sebeple, “Buharî’nin fıkhı bab başlıklarındadır.“ denilmiştir. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana bölümün) muhtelif babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuştur.

 

                             

 

  İMAM BUHÂRÎ (810 - 869)

Hadis bilginlerinin en büyüklerinden Muhammed el-Buhârî, Hicri 13 şevvâl 194 / Miladi 21 Temmuz 810 tarihinde Buhara'da doğdu. Bundan dolayı da Buhârî nisbetiyle anılmasına sebep olmuştur. Tam adı Ebû Abdullah Muhammed b. Ismâil b. Ibrâhim b. el-Mugîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî'dir. Buhârî, henüz bebek yaşta iken babası vefat etti. Annesinin terbiyesi altında büyüdü ve küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip Arapça öğrendi. Babasından kalan servet, onun hiç kimseye muhtaç olmadan ilim öğrenmesinde yararlı oldu. On bir yaşında hadis öğrenmeye başladı. Ardından da on altı yaşında annesi ve kardeşi Ahmed'le birlikte hacca gitti. 825 yılında, annesi ve kardeşi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim öğrenmek isteğiyle Mekke'de kaldı.

Onsekiz yaşında "Kitâbu Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adlı eserlerini yazan Buhârî, ilim öğrenmek için Şam, Mısır, Basra ve Bağdat'a gitti. Bu amaçla altı yıl Hicâz'da kalan Buhârî, hadis öğrenmek ve nakletmekle kalmadı, şiirle de ilgilendi. Ancak fazla şiir yazmadı. Savaş sporlarına ilgi duydu, ata bindi, ok attı. Yaşıtları Buhârî'den övgüyle bahsederler. Onu övenler arasında büyük muhaddis İmam Müslim'de vardır. Buna rağmen, Buhârî'nin üstünlüğünü çekemeyenler fitne çıkarmaktan geri kalmadılar ve Buhârî'nin "Kur'an mahluktur" düşüncesini savunduğunu yaydılar. Bu dedikodulardan rahatsız olan Buhârî, memleketi Buhâra'ya döndü fakat burada da rahat edemedi. Buhârâ emiri ile arası açıldı. Buhara Emiri Halid Ibn Ahmed, çocuklarına Câmiu's-Sahîh'i ve et-Tarih'i okutması için Buharî'yi konağına çağırdı fakat Buharî, bu teklifi kabul etmedi. İlim meclislerinin herkese açık olduğunu, isteyenin gelerek yararlanabileceğini, ilmi valinin konağının duvarları arasına hapsedemeyeceğini bildirdi. Bu olay üzerine de Ahmed Ibn Hâlid, onu Buhara'dan sürdü.

Buhârî, Buhara'dan ayrıldıktan sonra Semerkand'a gitti ve Hartenk köyünde bulunan akrabalarının arasına yerleşti. Semerkand'lılar, Buhârî'den yararlanmak istediler ve bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasında bulundular. Buhârî, Semerkand'a gitmek için hazırlık yapmaya başladı ancak bu arada hastalandı ve Hicri 30 Ramazan 256 Miladi 31 Agustos 869'da Ramazan Bayramı gecesi vefat etti. Cenazesi, bayram günü öğleden sonra kılınarak Hartenk'e defnedildi.

İmam Buhârî, keskin bir zekâ ve ezberleme yeteneğine sahipti. Herhangi bir şeyi ezberlemesi için ona bir defa bakması veya onu bir defa dinlemesi yeterliydi. Bağdatlıların ve Semerkandlılar'ın onun zekâ seviyesini denemek için sordukları sorular bunu göstermesi bakımından önemlidir. Gezileri sırasında dinlediklerini yazmaması ve kendisine takılanlara, dinlediği bütün hadisleri ezberden okuması da dikkat çekicidir. O aynı zamanda çok hadis ezberlemekle de şöhret bulmuştu. Kütübü sitte müelliflerinden en-Nesâî, Buhârî'yi bizzat görüştüğü şeyhler arasında saydıktan sonra şöyle demiştir: "O, inanılır, akıllı bir muhaddistir. İslâm tarihinde ilk defa sahih kitap yazan odur." Bazi âlimler onun için şöyle derler: "Buhârî, Allah'ın yeryüzünde yürüyen ayetlerindendir." Necm b. el-Fazl diyor ki: "Rüyamda Rasûlullah (S.A.V.) efendimizi gördüm. Bir köyden çıkmış gidiyordu ve arkasından İmam-i Buhârî de onu takip etmekteydi. O bir adım atınca Buhârî de bir adım atıyor ve ayağını Rasûlullah (S.A.V.)'ın ayağını bastığı yere basıyordu. Kitabını da her bakımdan ona nisbet ediyordu."

Buhârî, ilmiyle amel eden bir insandı ve İslâmi sınırlara uymada aşırı derecede titizdi. Helâl ve haram konusunda duyarlı idi. Hadis ilmine hizmet, bu yolla Allah'ın rızasını, Hz. Muhammed (S.A.V.)'in şefaatini kazanmaktan öte bir amaç taşımıyordu. Babasından kalan mirası bile bu yolda harcamıştı ve cömertliğiyle şöhret bulmuştu. Çok Kur'an okur, çok nafile namaz kılardı. Rivayete göre her üç günde bir Kur'an-ı Kerîm'i hatmederdi. Gecenin bir kısmını uykuyla geçirirdi. Sürekli geceleri uykusundan kalkıp, kandilini yakar, hadis tahric ederdi. Yahut yazdıklarına işaretler koyar, üzerinde düşünürdü. Seherden önce uyanır, gece namazı kılar; sonra Kur'an'ın üçte birini okurdu. Ramazanda ise terâvihten sonra Kur'an'ın üçte birini okumaya devam ederdi. Buhârî'nin kendi ifadesine göre hadis aldığı hocalarınin sayısı binden fazladır. Hadis yazdığı şeyhlerine ait senetleri de bildiğini, senedi zayif rivayetlere itibar etmediğini belirtir.

Hocalarının başlıcaları şunlardır:

Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medinî, Yahya b. Maîn, İsmail b. idris el-Medînî, İshak b. Rahuyeh, Mekkî b. ibrahim el-Belhî, Muhammed b. Selam el-Bikendi, İbrahim b. el-Es'as, Ali b. el-Hasan b. Sekîk, Yahya b. Yahya, İbrahim b. Musa el-Hafiz, Süreyc b. en-Numan, Ebu Asim en-Nebil es-Seybânî, Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, Abdullah b. Zübeyr el-Hamidî, El Mekrî, Abdülaziz el-Üveysî. 

Öğrencileri arasinda da en meşhurları şunlardır;

Ebu  isa et-Tirmîzî, Muhammed b. Nasru'l Mervezî, Ibni Ebi Dâvud, Müslim b. Haccac ve en-Nesâi.

Câmiu's-Sahîh; İslâm'ın ilk dönemlerinde hadislerin Kur'an'la karışması söz konusu olduğundan hadislerin yazılması yasaktı. Sonraları Kur'an-ı Kerîm, kitap haline getirilip, çoğaltıldı, ona bir şeyin karışması engellendi. Sahabe nesli bütünüyle vefat etmiş, İslâm ülkeleri genişlemiş, değişik düşünceler ortaya çıkmıştı. Bu tür nedenlerle hadislerin toplanmasının yararlı olacağına inanıldı ve hadislerin toplanmasına başlandı. Hadislerin toplanmasına Tabiun döneminde başlanmıştır. İmam Mâlik (179 h./195 m.) Hz. Muhammed (S.A.V.)'in hadislerine Sahabe ve Tabiun kavillerini ekleyerek Muvatta'yi tasnif etmiştir. İmam Mâlik'ten sonra da hadis konusunda çalışmalar yapıldı. Buhârî'nin Câmiu's-Sahîhi meydana getirmesi iki sebebe dayanmaktadir. Bunlarin birincisi, hocasının kendisinden böyle bir istekte bulunması, ikincisi de kendisinin görmüş olduğu bir rüyadir.

Buhârî, sahih adıyla anılan ve içerisine sadece kendince sahih olduğu sabit olan hadisleri koyduğu kitabını yazmakla hükümlerin kaynaklarını bulmada önemli bir hizmeti yerine getirmiştir. İmam Buhârî ayrıca, bu eserle kendisinden önce yaşamış mezhep imamlarının dayandığı temellerin sağlam olduğunu, hiç birinin kişisel görüşle fetva vermediğini ortaya koydu. Ondan sonra gelen muhaddisler, hadis çalışmalarının sınırlarını az çok belirlemiş oldular. İlim adamları, Buhârî'nin eserine büyük önem verdiler ve özellikle sahih hadis konusunda onun eserinin ortaya koyduğu gerçekleri ve şartları kabul ettiler, örnek aldılar. O, hadiste odak ve hareket noktası olarak değerlendirildi. Buhârî, bu eseri meydana getirirken çok titiz davrandı. Eserine aldığı hadisleri, alti yüz bin hadisin içinden seçti. Sahih hadislerin dışında kalan diğer hadisleri eserine almadı. Eserin kabarmasını önlemek için sahih hadislerin bile bir kısmını almamıştır. Câmiu's-Sahih'te yer alan hadislerin sayısı 7275'tir. Bazı hadisler değişik kitaplarda geçmektedir. Mükerrerler çıkarıldıktan sonra geriye kalan hadis sayısı 4000'dir.

Câmiu's-Sahih'te hadisler konularına göre kitaplara, her kitap da kendi arasında bâblara ayrılmıştır. Eserde, üzerinde ihtilaf edilmeyen hadislere yer verilmiş, râvilerin güvenilir olması hususunda titiz davranılmıştır. Râviler birbirine bağlanarak ilk kaynağa kadar götürülmüştür. Hadisleri bazı titiz ölçülere vurduktan sonra sahih kabul edip, uymayanları reddetme çığırını açan Buhârî olmuştur. Ondan sonra gelen âlimler, bu yoldan giderek sahih hadisleri zayıf ve uydurma olanlarından ayırmaya devam etmişlerdir. Sahih hadis kitabı yazanlar çok olmakla beraber, Buhârî kadar titizliği ileri götüren olmamıştır. Hadis kabulünde kendine has çok dar bir yolda tek olmasıi onun İslâm ümmeti arasında müstesnâ bir şöhret ve güven kazanmasına sebep olmuştur. Sahih'in nerede telif edildiği konusunda değişik görüşler vardır. Buhârî, hadis almak için gittiği her yerde eserini telife çalımıştır. Hayatı, seyahatlerle ve ilim yolunda geçen bir insanın onalti yıllık çalışmasının mahsulü olan bu eserin telifini bir yere bağlamak mümkün degildir.

Câmiu's-Sahih'te yer alan kitap (bölüm) sayısı 97, bâbların sayısı 3450 kadardır. Üç râvili hadislerin sayısı da 22'dir. Değişik senetle gelen hadisler Sahih'te yer almaktadır. Ancak aynı senet ve aynı metinle birden fazla yerde zikredilen hadislerin sayısı 23 kadardır. Kur'an'dan sonra ana kaynak olan Buhârî'nin Sahih'i ile Müslim'in eserine Sahih adı verilmektedir. İkisine birden "Sahihayn " denilir. Diğer dört hadis kitabına da "Sünen", altı hadis kitabının tümüne birden "Kütübü Sitte" denilmektedir. Buhârî'nin bu eserine ait bir çok şerh yazılmış ve üzerinde çalışmalar yapılmıştır. En meşhur şerhleri, Aynî'nin Umdetu'l-Kari, Askalani'nin Fethu'l-Barî ve Kirmâni'nin Kevâkibü'd-Derârî, adlı eserleridir.

            Câmiu's-Sahih dışında, şu eserleri vardır:                                       
Tarihu'l Kebir: Hadis ricaline ait önemli bir eserdir. Sahasında ilk yazılanlardandır. Buhârî, bunu henüz onsekiz yaşında iken Hz. Muhammed (S.A.V.)'in kabri başında yazmıştır. Haydarabad'ta 1941-1954 tarihlerinde dört cilt, 1959-1963 tarihlerinde üç cilt halinde basılmıştır. 
Târihu'l-Evsât: Tarihu'l Kebir'in kısaltılmasıdır. Bazı yazma nüshaları mevcuttur. İbni Hacer Tehzibû't-Tehzib isimli eserinde bundan nakiller yapmıştır. 
Tarihu's-Sagîr: Tarihu'l Kebir'in bir özetidir. 1325 yılnda Zuafâü's-Sagîr ile birlikte Hindistan'da basılmıştır.
Kitâbu Zuafâü's-Sagîr: Zayif ravilerin hallerinden bahseder. Hindistan'da 1323 ve1326 tarihlerinde basılmıştır. 

Eet-Tevârîhu'l Ensâb: Bazi şahısların özel hallerinden bahseder. 
Kitâbu'l Künâ: Râvîlerin künyelerinden bahseden bir eserdir. Haydarabad'ta 1360 yılında basılmıştır.       
Edebü'l-Müfred: Ahlâk hadislerini toplayan bir eserdir. İstanbul'da 1306, Kahire'de 1346, Hindistan'da 1304 yıllarında basılmıştır. 
Refu'l-Yedeyn fi's-Salati: Namazda el kaldırmakla ilgili bir risâledir. Kalküta'da 1257, Delhi'de 1299 yıllarında yayınlanmıştır. 
Kitâbu'l-Kiraati Halfe'l-imam: Namazda imamın arkasında okuma hakkında yazılmış bir risâledir. Hayrü'l Kelâm fi Kiraati Halfi'l Imam adıyla Orduca çevirisi ile beraber 1299'da Delhi'de, ayrıca 1320'de Kahire'de basılmıştır. 
Halku'l-Ef'ali'l-ibâd ve'r-Redd Ale'l Cehmiyye: Cehmiyye mezhebinin görüşlerini reddeden bir kitaptır. 1306'da Delhi'de basılmıştır. 
El-Akîde yahut et-Tevhîd: Akaid konusunda yazılmış bir eserdir. 
Abarü's Sifat: Hadisle ilgili bir eserdir ve bazı kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur.

Bunlardan baska kimi kaynaklarda Buhârî'ye ait olduğu zikredilen şu kitapların ismini de görmek mümkün:

 Birri'l Valideyn, El-Camiu'l Kebir, Et-Tefsirü'l Kebir, Kitabü'l Hibe, Kitabü'l Esribe, Kitabu'l Mebsut, Kitabü'l ilel, Kitabü'l-Fevâid, Kitabu'd-Duâfa, El-Müsnedü'l-Kebir, Sülâsiyyât.

Fıkh’ul Buhârî:

 Hadis ilmindeki yüksek seviyesi sebebiyle Buharî nin fıkhî yönü ikinci planda kalmıştır. İmam Buharî ilmindeki üstün mevki sebebiyle dört mezhebin mensupları tarafından sahiplenilmiştir. Keşmirî ile bir grup hadis ve fıkıh âlimine göre Buharî ne belli bir mezhebe intisab eden mukallid, ne de herhangi bir mezhebin sınırları içinde ictihadda bulunan “mezhepte müctehid“dir. Eğer fıkıh “şer’i-ameli hükümleri tafsili delillerinden istinbat ederek bilmek“ ise Buharî bu tarife göre tam bir fakih ve bir “mutlak müctehid“ dir.

 el-Câmi’us-sahih’indeki bab başlıklarını tespit ederken herhangi bir mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca naklettiği nasları dikkate alarak hüküm çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanife’ye muvafakat ettiği yerler Şafî’ye muvafakat ettiklerinden az değildir. Bütün alimler, Buharî ‘nin telif ettiği eserler ve fetvalar yoluyla büyük bir fıkhî miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Özellikle Buharî tarafından konulan bab başlıları fıkhî görüşlerini yansıtması bakımından apayrı önem taşır. Bu sebeple, “Buharî’nin fıkhı bab başlıklarındadır.“ denilmiştir. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana bölümün) muhtelif babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuştur.

 

                             

 

  İMAM BUHÂRÎ (810 - 869)

Hadis bilginlerinin en büyüklerinden Muhammed el-Buhârî, Hicri 13 şevvâl 194 / Miladi 21 Temmuz 810 tarihinde Buhara'da doğdu. Bundan dolayı da Buhârî nisbetiyle anılmasına sebep olmuştur. Tam adı Ebû Abdullah Muhammed b. Ismâil b. Ibrâhim b. el-Mugîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî'dir. Buhârî, henüz bebek yaşta iken babası vefat etti. Annesinin terbiyesi altında büyüdü ve küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip Arapça öğrendi. Babasından kalan servet, onun hiç kimseye muhtaç olmadan ilim öğrenmesinde yararlı oldu. On bir yaşında hadis öğrenmeye başladı. Ardından da on altı yaşında annesi ve kardeşi Ahmed'le birlikte hacca gitti. 825 yılında, annesi ve kardeşi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim öğrenmek isteğiyle Mekke'de kaldı.

Onsekiz yaşında "Kitâbu Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adlı eserlerini yazan Buhârî, ilim öğrenmek için Şam, Mısır, Basra ve Bağdat'a gitti. Bu amaçla altı yıl Hicâz'da kalan Buhârî, hadis öğrenmek ve nakletmekle kalmadı, şiirle de ilgilendi. Ancak fazla şiir yazmadı. Savaş sporlarına ilgi duydu, ata bindi, ok attı. Yaşıtları Buhârî'den övgüyle bahsederler. Onu övenler arasında büyük muhaddis İmam Müslim'de vardır. Buna rağmen, Buhârî'nin üstünlüğünü çekemeyenler fitne çıkarmaktan geri kalmadılar ve Buhârî'nin "Kur'an mahluktur" düşüncesini savunduğunu yaydılar. Bu dedikodulardan rahatsız olan Buhârî, memleketi Buhâra'ya döndü fakat burada da rahat edemedi. Buhârâ emiri ile arası açıldı. Buhara Emiri Halid Ibn Ahmed, çocuklarına Câmiu's-Sahîh'i ve et-Tarih'i okutması için Buharî'yi konağına çağırdı fakat Buharî, bu teklifi kabul etmedi. İlim meclislerinin herkese açık olduğunu, isteyenin gelerek yararlanabileceğini, ilmi valinin konağının duvarları arasına hapsedemeyeceğini bildirdi. Bu olay üzerine de Ahmed Ibn Hâlid, onu Buhara'dan sürdü.

Buhârî, Buhara'dan ayrıldıktan sonra Semerkand'a gitti ve Hartenk köyünde bulunan akrabalarının arasına yerleşti. Semerkand'lılar, Buhârî'den yararlanmak istediler ve bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasında bulundular. Buhârî, Semerkand'a gitmek için hazırlık yapmaya başladı ancak bu arada hastalandı ve Hicri 30 Ramazan 256 Miladi 31 Agustos 869'da Ramazan Bayramı gecesi vefat etti. Cenazesi, bayram günü öğleden sonra kılınarak Hartenk'e defnedildi.

İmam Buhârî, keskin bir zekâ ve ezberleme yeteneğine sahipti. Herhangi bir şeyi ezberlemesi için ona bir defa bakması veya onu bir defa dinlemesi yeterliydi. Bağdatlıların ve Semerkandlılar'ın onun zekâ seviyesini denemek için sordukları sorular bunu göstermesi bakımından önemlidir. Gezileri sırasında dinlediklerini yazmaması ve kendisine takılanlara, dinlediği bütün hadisleri ezberden okuması da dikkat çekicidir. O aynı zamanda çok hadis ezberlemekle de şöhret bulmuştu. Kütübü sitte müelliflerinden en-Nesâî, Buhârî'yi bizzat görüştüğü şeyhler arasında saydıktan sonra şöyle demiştir: "O, inanılır, akıllı bir muhaddistir. İslâm tarihinde ilk defa sahih kitap yazan odur." Bazi âlimler onun için şöyle derler: "Buhârî, Allah'ın yeryüzünde yürüyen ayetlerindendir." Necm b. el-Fazl diyor ki: "Rüyamda Rasûlullah (S.A.V.) efendimizi gördüm. Bir köyden çıkmış gidiyordu ve arkasından İmam-i Buhârî de onu takip etmekteydi. O bir adım atınca Buhârî de bir adım atıyor ve ayağını Rasûlullah (S.A.V.)'ın ayağını bastığı yere basıyordu. Kitabını da her bakımdan ona nisbet ediyordu."

Buhârî, ilmiyle amel eden bir insandı ve İslâmi sınırlara uymada aşırı derecede titizdi. Helâl ve haram konusunda duyarlı idi. Hadis ilmine hizmet, bu yolla Allah'ın rızasını, Hz. Muhammed (S.A.V.)'in şefaatini kazanmaktan öte bir amaç taşımıyordu. Babasından kalan mirası bile bu yolda harcamıştı ve cömertliğiyle şöhret bulmuştu. Çok Kur'an okur, çok nafile namaz kılardı. Rivayete göre her üç günde bir Kur'an-ı Kerîm'i hatmederdi. Gecenin bir kısmını uykuyla geçirirdi. Sürekli geceleri uykusundan kalkıp, kandilini yakar, hadis tahric ederdi. Yahut yazdıklarına işaretler koyar, üzerinde düşünürdü. Seherden önce uyanır, gece namazı kılar; sonra Kur'an'ın üçte birini okurdu. Ramazanda ise terâvihten sonra Kur'an'ın üçte birini okumaya devam ederdi. Buhârî'nin kendi ifadesine göre hadis aldığı hocalarınin sayısı binden fazladır. Hadis yazdığı şeyhlerine ait senetleri de bildiğini, senedi zayif rivayetlere itibar etmediğini belirtir.

Hocalarının başlıcaları şunlardır:

Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medinî, Yahya b. Maîn, İsmail b. idris el-Medînî, İshak b. Rahuyeh, Mekkî b. ibrahim el-Belhî, Muhammed b. Selam el-Bikendi, İbrahim b. el-Es'as, Ali b. el-Hasan b. Sekîk, Yahya b. Yahya, İbrahim b. Musa el-Hafiz, Süreyc b. en-Numan, Ebu Asim en-Nebil es-Seybânî, Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, Abdullah b. Zübeyr el-Hamidî, El Mekrî, Abdülaziz el-Üveysî. 

Öğrencileri arasinda da en meşhurları şunlardır;

Ebu  isa et-Tirmîzî, Muhammed b. Nasru'l Mervezî, Ibni Ebi Dâvud, Müslim b. Haccac ve en-Nesâi.

Câmiu's-Sahîh; İslâm'ın ilk dönemlerinde hadislerin Kur'an'la karışması söz konusu olduğundan hadislerin yazılması yasaktı. Sonraları Kur'an-ı Kerîm, kitap haline getirilip, çoğaltıldı, ona bir şeyin karışması engellendi. Sahabe nesli bütünüyle vefat etmiş, İslâm ülkeleri genişlemiş, değişik düşünceler ortaya çıkmıştı. Bu tür nedenlerle hadislerin toplanmasının yararlı olacağına inanıldı ve hadislerin toplanmasına başlandı. Hadislerin toplanmasına Tabiun döneminde başlanmıştır. İmam Mâlik (179 h./195 m.) Hz. Muhammed (S.A.V.)'in hadislerine Sahabe ve Tabiun kavillerini ekleyerek Muvatta'yi tasnif etmiştir. İmam Mâlik'ten sonra da hadis konusunda çalışmalar yapıldı. Buhârî'nin Câmiu's-Sahîhi meydana getirmesi iki sebebe dayanmaktadir. Bunlarin birincisi, hocasının kendisinden böyle bir istekte bulunması, ikincisi de kendisinin görmüş olduğu bir rüyadir.

Buhârî, sahih adıyla anılan ve içerisine sadece kendince sahih olduğu sabit olan hadisleri koyduğu kitabını yazmakla hükümlerin kaynaklarını bulmada önemli bir hizmeti yerine getirmiştir. İmam Buhârî ayrıca, bu eserle kendisinden önce yaşamış mezhep imamlarının dayandığı temellerin sağlam olduğunu, hiç birinin kişisel görüşle fetva vermediğini ortaya koydu. Ondan sonra gelen muhaddisler, hadis çalışmalarının sınırlarını az çok belirlemiş oldular. İlim adamları, Buhârî'nin eserine büyük önem verdiler ve özellikle sahih hadis konusunda onun eserinin ortaya koyduğu gerçekleri ve şartları kabul ettiler, örnek aldılar. O, hadiste odak ve hareket noktası olarak değerlendirildi. Buhârî, bu eseri meydana getirirken çok titiz davrandı. Eserine aldığı hadisleri, alti yüz bin hadisin içinden seçti. Sahih hadislerin dışında kalan diğer hadisleri eserine almadı. Eserin kabarmasını önlemek için sahih hadislerin bile bir kısmını almamıştır. Câmiu's-Sahih'te yer alan hadislerin sayısı 7275'tir. Bazı hadisler değişik kitaplarda geçmektedir. Mükerrerler çıkarıldıktan sonra geriye kalan hadis sayısı 4000'dir.

Câmiu's-Sahih'te hadisler konularına göre kitaplara, her kitap da kendi arasında bâblara ayrılmıştır. Eserde, üzerinde ihtilaf edilmeyen hadislere yer verilmiş, râvilerin güvenilir olması hususunda titiz davranılmıştır. Râviler birbirine bağlanarak ilk kaynağa kadar götürülmüştür. Hadisleri bazı titiz ölçülere vurduktan sonra sahih kabul edip, uymayanları reddetme çığırını açan Buhârî olmuştur. Ondan sonra gelen âlimler, bu yoldan giderek sahih hadisleri zayıf ve uydurma olanlarından ayırmaya devam etmişlerdir. Sahih hadis kitabı yazanlar çok olmakla beraber, Buhârî kadar titizliği ileri götüren olmamıştır. Hadis kabulünde kendine has çok dar bir yolda tek olmasıi onun İslâm ümmeti arasında müstesnâ bir şöhret ve güven kazanmasına sebep olmuştur. Sahih'in nerede telif edildiği konusunda değişik görüşler vardır. Buhârî, hadis almak için gittiği her yerde eserini telife çalımıştır. Hayatı, seyahatlerle ve ilim yolunda geçen bir insanın onalti yıllık çalışmasının mahsulü olan bu eserin telifini bir yere bağlamak mümkün degildir.

Câmiu's-Sahih'te yer alan kitap (bölüm) sayısı 97, bâbların sayısı 3450 kadardır. Üç râvili hadislerin sayısı da 22'dir. Değişik senetle gelen hadisler Sahih'te yer almaktadır. Ancak aynı senet ve aynı metinle birden fazla yerde zikredilen hadislerin sayısı 23 kadardır. Kur'an'dan sonra ana kaynak olan Buhârî'nin Sahih'i ile Müslim'in eserine Sahih adı verilmektedir. İkisine birden "Sahihayn " denilir. Diğer dört hadis kitabına da "Sünen", altı hadis kitabının tümüne birden "Kütübü Sitte" denilmektedir. Buhârî'nin bu eserine ait bir çok şerh yazılmış ve üzerinde çalışmalar yapılmıştır. En meşhur şerhleri, Aynî'nin Umdetu'l-Kari, Askalani'nin Fethu'l-Barî ve Kirmâni'nin Kevâkibü'd-Derârî, adlı eserleridir.

            Câmiu's-Sahih dışında, şu eserleri vardır:                                       
Tarihu'l Kebir: Hadis ricaline ait önemli bir eserdir. Sahasında ilk yazılanlardandır. Buhârî, bunu henüz onsekiz yaşında iken Hz. Muhammed (S.A.V.)'in kabri başında yazmıştır. Haydarabad'ta 1941-1954 tarihlerinde dört cilt, 1959-1963 tarihlerinde üç cilt halinde basılmıştır. 
Târihu'l-Evsât: Tarihu'l Kebir'in kısaltılmasıdır. Bazı yazma nüshaları mevcuttur. İbni Hacer Tehzibû't-Tehzib isimli eserinde bundan nakiller yapmıştır. 
Tarihu's-Sagîr: Tarihu'l Kebir'in bir özetidir. 1325 yılnda Zuafâü's-Sagîr ile birlikte Hindistan'da basılmıştır.
Kitâbu Zuafâü's-Sagîr: Zayif ravilerin hallerinden bahseder. Hindistan'da 1323 ve1326 tarihlerinde basılmıştır. 

Eet-Tevârîhu'l Ensâb: Bazi şahısların özel hallerinden bahseder. 
Kitâbu'l Künâ: Râvîlerin künyelerinden bahseden bir eserdir. Haydarabad'ta 1360 yılında basılmıştır.       
Edebü'l-Müfred: Ahlâk hadislerini toplayan bir eserdir. İstanbul'da 1306, Kahire'de 1346, Hindistan'da 1304 yıllarında basılmıştır. 
Refu'l-Yedeyn fi's-Salati: Namazda el kaldırmakla ilgili bir risâledir. Kalküta'da 1257, Delhi'de 1299 yıllarında yayınlanmıştır. 
Kitâbu'l-Kiraati Halfe'l-imam: Namazda imamın arkasında okuma hakkında yazılmış bir risâledir. Hayrü'l Kelâm fi Kiraati Halfi'l Imam adıyla Orduca çevirisi ile beraber 1299'da Delhi'de, ayrıca 1320'de Kahire'de basılmıştır. 
Halku'l-Ef'ali'l-ibâd ve'r-Redd Ale'l Cehmiyye: Cehmiyye mezhebinin görüşlerini reddeden bir kitaptır. 1306'da Delhi'de basılmıştır. 
El-Akîde yahut et-Tevhîd: Akaid konusunda yazılmış bir eserdir. 
Abarü's Sifat: Hadisle ilgili bir eserdir ve bazı kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur.

Bunlardan baska kimi kaynaklarda Buhârî'ye ait olduğu zikredilen şu kitapların ismini de görmek mümkün:

 Birri'l Valideyn, El-Camiu'l Kebir, Et-Tefsirü'l Kebir, Kitabü'l Hibe, Kitabü'l Esribe, Kitabu'l Mebsut, Kitabü'l ilel, Kitabü'l-Fevâid, Kitabu'd-Duâfa, El-Müsnedü'l-Kebir, Sülâsiyyât.

Fıkh’ul Buhârî:

 Hadis ilmindeki yüksek seviyesi sebebiyle Buharî nin fıkhî yönü ikinci planda kalmıştır. İmam Buharî ilmindeki üstün mevki sebebiyle dört mezhebin mensupları tarafından sahiplenilmiştir. Keşmirî ile bir grup hadis ve fıkıh âlimine göre Buharî ne belli bir mezhebe intisab eden mukallid, ne de herhangi bir mezhebin sınırları içinde ictihadda bulunan “mezhepte müctehid“dir. Eğer fıkıh “şer’i-ameli hükümleri tafsili delillerinden istinbat ederek bilmek“ ise Buharî bu tarife göre tam bir fakih ve bir “mutlak müctehid“ dir.

 el-Câmi’us-sahih’indeki bab başlıklarını tespit ederken herhangi bir mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca naklettiği nasları dikkate alarak hüküm çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanife’ye muvafakat ettiği yerler Şafî’ye muvafakat ettiklerinden az değildir. Bütün alimler, Buharî ‘nin telif ettiği eserler ve fetvalar yoluyla büyük bir fıkhî miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Özellikle Buharî tarafından konulan bab başlıları fıkhî görüşlerini yansıtması bakımından apayrı önem taşır. Bu sebeple, “Buharî’nin fıkhı bab başlıklarındadır.“ denilmiştir. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana bölümün) muhtelif babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuştur.

 

                             

 

  İMAM BUHÂRÎ (810 - 869)

Hadis bilginlerinin en büyüklerinden Muhammed el-Buhârî, Hicri 13 şevvâl 194 / Miladi 21 Temmuz 810 tarihinde Buhara'da doğdu. Bundan dolayı da Buhârî nisbetiyle anılmasına sebep olmuştur. Tam adı Ebû Abdullah Muhammed b. Ismâil b. Ibrâhim b. el-Mugîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî'dir. Buhârî, henüz bebek yaşta iken babası vefat etti. Annesinin terbiyesi altında büyüdü ve küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip Arapça öğrendi. Babasından kalan servet, onun hiç kimseye muhtaç olmadan ilim öğrenmesinde yararlı oldu. On bir yaşında hadis öğrenmeye başladı. Ardından da on altı yaşında annesi ve kardeşi Ahmed'le birlikte hacca gitti. 825 yılında, annesi ve kardeşi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim öğrenmek isteğiyle Mekke'de kaldı.

Onsekiz yaşında "Kitâbu Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adlı eserlerini yazan Buhârî, ilim öğrenmek için Şam, Mısır, Basra ve Bağdat'a gitti. Bu amaçla altı yıl Hicâz'da kalan Buhârî, hadis öğrenmek ve nakletmekle kalmadı, şiirle de ilgilendi. Ancak fazla şiir yazmadı. Savaş sporlarına ilgi duydu, ata bindi, ok attı. Yaşıtları Buhârî'den övgüyle bahsederler. Onu övenler arasında büyük muhaddis İmam Müslim'de vardır. Buna rağmen, Buhârî'nin üstünlüğünü çekemeyenler fitne çıkarmaktan geri kalmadılar ve Buhârî'nin "Kur'an mahluktur" düşüncesini savunduğunu yaydılar. Bu dedikodulardan rahatsız olan Buhârî, memleketi Buhâra'ya döndü fakat burada da rahat edemedi. Buhârâ emiri ile arası açıldı. Buhara Emiri Halid Ibn Ahmed, çocuklarına Câmiu's-Sahîh'i ve et-Tarih'i okutması için Buharî'yi konağına çağırdı fakat Buharî, bu teklifi kabul etmedi. İlim meclislerinin herkese açık olduğunu, isteyenin gelerek yararlanabileceğini, ilmi valinin konağının duvarları arasına hapsedemeyeceğini bildirdi. Bu olay üzerine de Ahmed Ibn Hâlid, onu Buhara'dan sürdü.

Buhârî, Buhara'dan ayrıldıktan sonra Semerkand'a gitti ve Hartenk köyünde bulunan akrabalarının arasına yerleşti. Semerkand'lılar, Buhârî'den yararlanmak istediler ve bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasında bulundular. Buhârî, Semerkand'a gitmek için hazırlık yapmaya başladı ancak bu arada hastalandı ve Hicri 30 Ramazan 256 Miladi 31 Agustos 869'da Ramazan Bayramı gecesi vefat etti. Cenazesi, bayram günü öğleden sonra kılınarak Hartenk'e defnedildi.

İmam Buhârî, keskin bir zekâ ve ezberleme yeteneğine sahipti. Herhangi bir şeyi ezberlemesi için ona bir defa bakması veya onu bir defa dinlemesi yeterliydi. Bağdatlıların ve Semerkandlılar'ın onun zekâ seviyesini denemek için sordukları sorular bunu göstermesi bakımından önemlidir. Gezileri sırasında dinlediklerini yazmaması ve kendisine takılanlara, dinlediği bütün hadisleri ezberden okuması da dikkat çekicidir. O aynı zamanda çok hadis ezberlemekle de şöhret bulmuştu. Kütübü sitte müelliflerinden en-Nesâî, Buhârî'yi bizzat görüştüğü şeyhler arasında saydıktan sonra şöyle demiştir: "O, inanılır, akıllı bir muhaddistir. İslâm tarihinde ilk defa sahih kitap yazan odur." Bazi âlimler onun için şöyle derler: "Buhârî, Allah'ın yeryüzünde yürüyen ayetlerindendir." Necm b. el-Fazl diyor ki: "Rüyamda Rasûlullah (S.A.V.) efendimizi gördüm. Bir köyden çıkmış gidiyordu ve arkasından İmam-i Buhârî de onu takip etmekteydi. O bir adım atınca Buhârî de bir adım atıyor ve ayağını Rasûlullah (S.A.V.)'ın ayağını bastığı yere basıyordu. Kitabını da her bakımdan ona nisbet ediyordu."

Buhârî, ilmiyle amel eden bir insandı ve İslâmi sınırlara uymada aşırı derecede titizdi. Helâl ve haram konusunda duyarlı idi. Hadis ilmine hizmet, bu yolla Allah'ın rızasını, Hz. Muhammed (S.A.V.)'in şefaatini kazanmaktan öte bir amaç taşımıyordu. Babasından kalan mirası bile bu yolda harcamıştı ve cömertliğiyle şöhret bulmuştu. Çok Kur'an okur, çok nafile namaz kılardı. Rivayete göre her üç günde bir Kur'an-ı Kerîm'i hatmederdi. Gecenin bir kısmını uykuyla geçirirdi. Sürekli geceleri uykusundan kalkıp, kandilini yakar, hadis tahric ederdi. Yahut yazdıklarına işaretler koyar, üzerinde düşünürdü. Seherden önce uyanır, gece namazı kılar; sonra Kur'an'ın üçte birini okurdu. Ramazanda ise terâvihten sonra Kur'an'ın üçte birini okumaya devam ederdi. Buhârî'nin kendi ifadesine göre hadis aldığı hocalarınin sayısı binden fazladır. Hadis yazdığı şeyhlerine ait senetleri de bildiğini, senedi zayif rivayetlere itibar etmediğini belirtir.

Hocalarının başlıcaları şunlardır:

Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medinî, Yahya b. Maîn, İsmail b. idris el-Medînî, İshak b. Rahuyeh, Mekkî b. ibrahim el-Belhî, Muhammed b. Selam el-Bikendi, İbrahim b. el-Es'as, Ali b. el-Hasan b. Sekîk, Yahya b. Yahya, İbrahim b. Musa el-Hafiz, Süreyc b. en-Numan, Ebu Asim en-Nebil es-Seybânî, Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, Abdullah b. Zübeyr el-Hamidî, El Mekrî, Abdülaziz el-Üveysî. 

Öğrencileri arasinda da en meşhurları şunlardır;

Ebu  isa et-Tirmîzî, Muhammed b. Nasru'l Mervezî, Ibni Ebi Dâvud, Müslim b. Haccac ve en-Nesâi.

Câmiu's-Sahîh; İslâm'ın ilk dönemlerinde hadislerin Kur'an'la karışması söz konusu olduğundan hadislerin yazılması yasaktı. Sonraları Kur'an-ı Kerîm, kitap haline getirilip, çoğaltıldı, ona bir şeyin karışması engellendi. Sahabe nesli bütünüyle vefat etmiş, İslâm ülkeleri genişlemiş, değişik düşünceler ortaya çıkmıştı. Bu tür nedenlerle hadislerin toplanmasının yararlı olacağına inanıldı ve hadislerin toplanmasına başlandı. Hadislerin toplanmasına Tabiun döneminde başlanmıştır. İmam Mâlik (179 h./195 m.) Hz. Muhammed (S.A.V.)'in hadislerine Sahabe ve Tabiun kavillerini ekleyerek Muvatta'yi tasnif etmiştir. İmam Mâlik'ten sonra da hadis konusunda çalışmalar yapıldı. Buhârî'nin Câmiu's-Sahîhi meydana getirmesi iki sebebe dayanmaktadir. Bunlarin birincisi, hocasının kendisinden böyle bir istekte bulunması, ikincisi de kendisinin görmüş olduğu bir rüyadir.

Buhârî, sahih adıyla anılan ve içerisine sadece kendince sahih olduğu sabit olan hadisleri koyduğu kitabını yazmakla hükümlerin kaynaklarını bulmada önemli bir hizmeti yerine getirmiştir. İmam Buhârî ayrıca, bu eserle kendisinden önce yaşamış mezhep imamlarının dayandığı temellerin sağlam olduğunu, hiç birinin kişisel görüşle fetva vermediğini ortaya koydu. Ondan sonra gelen muhaddisler, hadis çalışmalarının sınırlarını az çok belirlemiş oldular. İlim adamları, Buhârî'nin eserine büyük önem verdiler ve özellikle sahih hadis konusunda onun eserinin ortaya koyduğu gerçekleri ve şartları kabul ettiler, örnek aldılar. O, hadiste odak ve hareket noktası olarak değerlendirildi. Buhârî, bu eseri meydana getirirken çok titiz davrandı. Eserine aldığı hadisleri, alti yüz bin hadisin içinden seçti. Sahih hadislerin dışında kalan diğer hadisleri eserine almadı. Eserin kabarmasını önlemek için sahih hadislerin bile bir kısmını almamıştır. Câmiu's-Sahih'te yer alan hadislerin sayısı 7275'tir. Bazı hadisler değişik kitaplarda geçmektedir. Mükerrerler çıkarıldıktan sonra geriye kalan hadis sayısı 4000'dir.

Câmiu's-Sahih'te hadisler konularına göre kitaplara, her kitap da kendi arasında bâblara ayrılmıştır. Eserde, üzerinde ihtilaf edilmeyen hadislere yer verilmiş, râvilerin güvenilir olması hususunda titiz davranılmıştır. Râviler birbirine bağlanarak ilk kaynağa kadar götürülmüştür. Hadisleri bazı titiz ölçülere vurduktan sonra sahih kabul edip, uymayanları reddetme çığırını açan Buhârî olmuştur. Ondan sonra gelen âlimler, bu yoldan giderek sahih hadisleri zayıf ve uydurma olanlarından ayırmaya devam etmişlerdir. Sahih hadis kitabı yazanlar çok olmakla beraber, Buhârî kadar titizliği ileri götüren olmamıştır. Hadis kabulünde kendine has çok dar bir yolda tek olmasıi onun İslâm ümmeti arasında müstesnâ bir şöhret ve güven kazanmasına sebep olmuştur. Sahih'in nerede telif edildiği konusunda değişik görüşler vardır. Buhârî, hadis almak için gittiği her yerde eserini telife çalımıştır. Hayatı, seyahatlerle ve ilim yolunda geçen bir insanın onalti yıllık çalışmasının mahsulü olan bu eserin telifini bir yere bağlamak mümkün degildir.

Câmiu's-Sahih'te yer alan kitap (bölüm) sayısı 97, bâbların sayısı 3450 kadardır. Üç râvili hadislerin sayısı da 22'dir. Değişik senetle gelen hadisler Sahih'te yer almaktadır. Ancak aynı senet ve aynı metinle birden fazla yerde zikredilen hadislerin sayısı 23 kadardır. Kur'an'dan sonra ana kaynak olan Buhârî'nin Sahih'i ile Müslim'in eserine Sahih adı verilmektedir. İkisine birden "Sahihayn " denilir. Diğer dört hadis kitabına da "Sünen", altı hadis kitabının tümüne birden "Kütübü Sitte" denilmektedir. Buhârî'nin bu eserine ait bir çok şerh yazılmış ve üzerinde çalışmalar yapılmıştır. En meşhur şerhleri, Aynî'nin Umdetu'l-Kari, Askalani'nin Fethu'l-Barî ve Kirmâni'nin Kevâkibü'd-Derârî, adlı eserleridir.

            Câmiu's-Sahih dışında, şu eserleri vardır:                                       
Tarihu'l Kebir: Hadis ricaline ait önemli bir eserdir. Sahasında ilk yazılanlardandır. Buhârî, bunu henüz onsekiz yaşında iken Hz. Muhammed (S.A.V.)'in kabri başında yazmıştır. Haydarabad'ta 1941-1954 tarihlerinde dört cilt, 1959-1963 tarihlerinde üç cilt halinde basılmıştır. 
Târihu'l-Evsât: Tarihu'l Kebir'in kısaltılmasıdır. Bazı yazma nüshaları mevcuttur. İbni Hacer Tehzibû't-Tehzib isimli eserinde bundan nakiller yapmıştır. 
Tarihu's-Sagîr: Tarihu'l Kebir'in bir özetidir. 1325 yılnda Zuafâü's-Sagîr ile birlikte Hindistan'da basılmıştır.
Kitâbu Zuafâü's-Sagîr: Zayif ravilerin hallerinden bahseder. Hindistan'da 1323 ve1326 tarihlerinde basılmıştır. 

Eet-Tevârîhu'l Ensâb: Bazi şahısların özel hallerinden bahseder. 
Kitâbu'l Künâ: Râvîlerin künyelerinden bahseden bir eserdir. Haydarabad'ta 1360 yılında basılmıştır.       
Edebü'l-Müfred: Ahlâk hadislerini toplayan bir eserdir. İstanbul'da 1306, Kahire'de 1346, Hindistan'da 1304 yıllarında basılmıştır. 
Refu'l-Yedeyn fi's-Salati: Namazda el kaldırmakla ilgili bir risâledir. Kalküta'da 1257, Delhi'de 1299 yıllarında yayınlanmıştır. 
Kitâbu'l-Kiraati Halfe'l-imam: Namazda imamın arkasında okuma hakkında yazılmış bir risâledir. Hayrü'l Kelâm fi Kiraati Halfi'l Imam adıyla Orduca çevirisi ile beraber 1299'da Delhi'de, ayrıca 1320'de Kahire'de basılmıştır. 
Halku'l-Ef'ali'l-ibâd ve'r-Redd Ale'l Cehmiyye: Cehmiyye mezhebinin görüşlerini reddeden bir kitaptır. 1306'da Delhi'de basılmıştır. 
El-Akîde yahut et-Tevhîd: Akaid konusunda yazılmış bir eserdir. 
Abarü's Sifat: Hadisle ilgili bir eserdir ve bazı kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur.

Bunlardan baska kimi kaynaklarda Buhârî'ye ait olduğu zikredilen şu kitapların ismini de görmek mümkün:

 Birri'l Valideyn, El-Camiu'l Kebir, Et-Tefsirü'l Kebir, Kitabü'l Hibe, Kitabü'l Esribe, Kitabu'l Mebsut, Kitabü'l ilel, Kitabü'l-Fevâid, Kitabu'd-Duâfa, El-Müsnedü'l-Kebir, Sülâsiyyât.

Fıkh’ul Buhârî:

 Hadis ilmindeki yüksek seviyesi sebebiyle Buharî nin fıkhî yönü ikinci planda kalmıştır. İmam Buharî ilmindeki üstün mevki sebebiyle dört mezhebin mensupları tarafından sahiplenilmiştir. Keşmirî ile bir grup hadis ve fıkıh âlimine göre Buharî ne belli bir mezhebe intisab eden mukallid, ne de herhangi bir mezhebin sınırları içinde ictihadda bulunan “mezhepte müctehid“dir. Eğer fıkıh “şer’i-ameli hükümleri tafsili delillerinden istinbat ederek bilmek“ ise Buharî bu tarife göre tam bir fakih ve bir “mutlak müctehid“ dir.

 el-Câmi’us-sahih’indeki bab başlıklarını tespit ederken herhangi bir mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca naklettiği nasları dikkate alarak hüküm çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanife’ye muvafakat ettiği yerler Şafî’ye muvafakat ettiklerinden az değildir. Bütün alimler, Buharî ‘nin telif ettiği eserler ve fetvalar yoluyla büyük bir fıkhî miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Özellikle Buharî tarafından konulan bab başlıları fıkhî görüşlerini yansıtması bakımından apayrı önem taşır. Bu sebeple, “Buharî’nin fıkhı bab başlıklarındadır.“ denilmiştir. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana bölümün) muhtelif babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuştur.

 

                             

 


0 Yorum - Yorum Yaz


 

Ramazan Koç-12912727

Bahar Dönemi Hadis Eserlerinde Tefsir Rivayetleri II Dersinden kesbettiklerim,

 


imam buhâri aynı ayeti tamamını almaksızın değişik bablar halinde bahsettiğini

 

İlmin bütünlüğü farkındalığı

Nüzul ortamı ve ilmin nakline dair canlı  bir portre

Hoca talebe arasındaki ilişki nasıl olmalı

Bol bol süt içmemiz gerektiği

İmam Buhari

Muhammed b. İsmail (ö.256/870)

13 Şevval 194  Cuma günü Buhara’da doğdu. Çoçukluğunda Buharalı muhaddislerden hadis

Öğrenmeye başladı. Onaltı yaşlarında Annesi ve kardeşi Ahmetle birlikte hacca gitti. Hac son

rası Buhari Mekkede kaldı.Burda Hallad b. Yahya, Humeydi gibi alimlerden hadis tahsil etti.

El Cami’us-sahih’te

Rivayette bulunduğu hocalardan 309 muhaddisin adı, yaşadıkları şehirler ve ölüm tarihleri verilmektedir.

Meşhur talebesi Firebri, El Cami’us- Sahihi Buhariden 90000 talebenin dinlediğini söylemektedir. Senedleri muttasıl 200.000 Hadis kaydetmiştir. Kendisi Hz. Peygamberin,”ken-

disine  sorulan şeyi öğretmekten kaçınan kimsenin ağzına ateşten gem vurulacağını” ifade eden hadisi sebebiyle ilmi kimseden esirgemediğini haber verdi. 256 yılının Ramazan ayının

bayram gecesi vefat etmiştir.

Hadisçiliği: Sahih hadisleri ilk defa bir araya getirmesi, hadis ilmindeki tartışmasız otoritesi

Hadis rivayetlerindeki kusurları(ilel) ğörebilmesi. En önemli eseri el- Cami’us sahih’dir. Bu

Hadis kitabına koyduğu bab başlıklarının hem hadiscilere hemde fıkıhçılar için  taşıdığı önem

dolayısı ile bunun üzerine müstakil şerhler yapılmıştır. İbn Hacer el Askalani’ye ait  Fethul bari gibi , İbn Hacer göre Buharinin fıkıh alanındaki kudreti sadece bab başlıklarında değil

aynı zamanda babların düzenlenmesindedir.(T.D.V Ansiklopedisi c. 6 S. 368)

 İhtilaf

Sözlükte “geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek“ anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak “bir şeyin diğer bir şeyin peşinden gelmesi, gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak, görüş ayrılığı, anlaşmazlık“ gibi manalara gelir. Terim olarak ihtilaf, “söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak“ demektir.İhtilaf maksat aynı olmakla birlikte yöntemin farklı olmasını, hilaf ise her ikisinin de ayrı olmasını ifade eder. Bir diğer tanıma göre de delile dayanmayan aykırı görüşe hilaf, delile dayanana ise ihtilaf denmiştir.

                Yaratılıştan olması bakımından “tabii ihtilaf“ diye de adlandırılabilecek olan cinsler ihtilafı varlıkların zatlarına ilişkin farklılıklardır. Kesbî ihtilafla fertler ve gruplar arasındaki görüş ayrılıkları kastedilir. Kur’ân’da ve hadislerde ihtilaf kelimesi mutlak olarak zikredildiğinde olumsuz anlamda kullanılmış, daima birlik olmak, tefrika ve ihtilaftan kaçınmak emredilmiştir. İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları (usûlü’d-din) ve fıkhî hükümler (fürûu’d-din) olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiş, inanç konularında taraflardan sadece birinin haklı, diğerlerinin hatalı olduğu ifade edilmekle birlikte genellikle iki ayrı kategori ortaya konmuştur. Fıkıh ilminde ihtilaf icmâ ve ittifakın mukabili bir kavram olarak kullanılmaktadır.

               İslam tarihinde ortaya çıkan ilk ihtilafın Sakife günü halife seçiminde yaşanan bazı uygulamaları sebebiyle Hz. Osman’ın hilâfetinin son günlerinde ortaya çıkan, Resûli Ekrem’in vefat edip etmediği ve ardından nereye defnedileceği konusundaki ihtilaflardır. İslami ilimlerin teşekkül etmesiyle fıkhî ihtilafların bilinmesi fıkıh ilminin bir gereği olarak görülmüştür.İlmi icmâ ve ihtilaf olmak üzere iki kategoride ele alan İmam Şafii müctehidin muhalifini dinlemekten kaçınmaması gerektiğini, onu dinlemesi halinde farkında olmadığı şeylerin farkına varıp düşüncesini daha sağlamlaştıracağını belirtir.

fıkh-ı Buhârî

 Hadis ilmindeki yüksek seviyesi sebebiyle Buharî nin fıkhî yönü ikinci planda kalmıştır. İmam Buharî ilmindeki üstün mevki sebebiyle dört mezhebin mensupları tarafından sahiplenilmiştir. Keşmirî ile bir grup hadis ve fıkıh âlimine göre Buharî ne belli bir mezhebe intisab eden mukallid, ne de herhangi bir mezhebin sınırları içinde ictihadda bulunan “mezhepte müctehid“dir. Eğer fıkıh “şer’i-ameli hükümleri tafsili delillerinden istinbat ederek bilmek“ ise Buharî bu tarife göre tam bir fakih ve bir “mutlak müctehid“ dir.

 el-Câmi’us-sahih’indeki bab başlıklarını tespit ederken herhangi bir mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca naklettiği nasları dikkate alarak hüküm çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanife’ye muvafakat ettiği yerler Şafî’ye muvafakat ettiklerinden az değildir. Bütün alimler, Buharî ‘nin telif ettiği eserler ve fetvalar yoluyla büyük bir fıkhî miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Özellikle Buharî tarafından konulan bab başlıları fıkhî görüşlerini yansıtması bakımından apayrı önem taşır. Bu sebeple, “Buharî’nin fıkhı bab başlıklarındadır.“ denilmiştir. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana bölümün) muhtelif babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuştur.

 

 

 

 

  


0 Yorum - Yorum Yaz


HADİS ESERLERİNDE TEFSİR RİVAYETLERİNDEN KAZANIMLAR II

   İslâm’ın ilk ana kaynağı Kur’an’ı Kerim, ikinci kaynağı ise Sünnettir. (Hadislerdir). Hadisler olmaz ise Kur’an iyi anlaşılamaz. Hadisler; Kur’an’ın mücmelini tafsil, müphemini beyan, mutlakını mukayyed gibi konuları açıklayıp, onlardan çıkarılması gereken hükümleri ortaya çıkartır. Bazen de kendi başına hükümler koyar. Allah Rasülü hayatıyla yaşayarak Kur’an’ı tefsir ettiği gibi, bazen de ihtiyaç hâsıl olunca, sahabenin soru sorması üzerine, manası anlaşılamayan bir kelime veya ayet olunca tefsir ve beyan cihetine gitmiştir. Bu bilgiler hadis ilmi aracılığı ile her yönleri ve çeşitleriyle bizlere ulaşmıştır.

   Hadis ilmi ve usulü Yüce Allah’ın İslam âlemine ve ümmetine bahşettiği bir lütüftur. Bu ilim ve yöntemi hiçbir dinde ve millette yoktur.

   Kur’an’ı; hadisleri almadan sadece lafzına bakarak anlamak mümkün değildir. Mümkün olmayınca da doğru bir İslami yaşayış ve hayat tarzı sürdürülemez. İslâmi ilimler her biri müstakil bir dal olsa da asılda bütündürler, birdirler. Kur’an’ı anlama da hepsinden aynı anda istifade edilmelidir. Müfessirler hadis eserlerindeki tefsir rivayetlerini her yönleriyle ayrım yapmaksızın tefsirlerinde zikretmişlerdir.  Burada dikkat edilmesi gereken bir konu vardır ki oda; hadis rivayetlerindeki Kur’an okumaya ve Ona yönelmeye teşvik adına uydurulan hadislerdir. İslam ümmeti Kur’an’a verdiği değeri, gösterdiği saygıyı hadislere de göstermiştir.

İmam Buhari   İslam toprakları genişleyip, değişik kültür ve milletlerle kaynaşınca sorunlar, fikri tartışmalar ve ayrılıklarda kendini göstermeye başlamıştır, İslam toprakları ayrılıklarla, fitnelerle çalkalandığı bir dönemde de İmam Buhari yaşamış, Kur'an'a ve Sünnete muhalif her türlü bidatle mücadele etmiştir.Hayatı Adı; Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî (ö. 256/870)Kur'ân-ı Kerîm'den sonra en güvenilir kitap kabul edilen el-Câmi'u's-Sahîh adlı eseriyle tanınmış büyük muhaddistir13 Şevval 194  Cuma günü Buhara'da doğdu.Buhârî on yaşına doğru Muhammed b. Selâm el-Bîkendî. Abdullah b. Muham­med el-Müsnedî gibi Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On bir yaşlarında iken hocası Dâhilî'nin ri­vayet sırasında yaptığı bazı hataları tas­hih etmesiyle dikkatleri çekti. On altı ya­şına geldiği zaman İbnü'l Mübârek ve Veki b. Cerrâh'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Hadis tahsili için ilim merkezlerini dolaştı. Bunlar; Bağdat, Basra, Belh, Dımeşk, Hicaz, Humus, Kûfe, Medine, Mısır ve Nişabur. Buhârî kendilerinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 ol­duğunu söyler. Belhliler'in isteği üzerine onlara kendilerinden ilim tahsil ettiği 1000 hocadan birer hadis yazdır­mıştır. İ. Buhari’nin Sahihinde hocalarında 309 Muhaddisin adları, yaşadıkları yerler ve ölüm tarihleri verilmektedir.  Buhârî ve Mihne Olayı; Kur'ân-ı Kerîm'in mahlûk oluşuyla ilgili olarak Mutezi­le tarafından ileri sürülen görüş, devletin de destek verme­siyle İslâm âlemini zor durumda bırak­mıştır. Ahmed b. Hanbel, muhafazakâr âlimler için bir imtihan vesilesi (fitne) olan bu olay karşısında büyük bir azim ve sebatla direnmiş, Döneminin âlimlerine örnek bir şahsiyet olmuştur. İslâm âleminde sü­rüp giden bu tartışmalardan Buhârî de zarar görmüştür. İmam Müslim'in be­lirttiğine göre Buhârî, Nîşâbur'a gittiğin­de halk kendisine çok itibar etmiş, onu iki üç günlük mesafede karşılamıştır. Yine Müslim'in belirttiğine göre, Buhârînin kaldığı ev ziyaretçilerle dolup taşmış, şehre gelişinin ikinci veya üçüncü günü bu ziyaretçilerden biri ona Kur'an'ın mahlûk olup olmadığını sor­muş, onun da, "Fiillerimiz mahlûktur; bir sözü ifade edişimiz de (Kur'an met­nini okuyuşumuz) fiillerimizdendir" de­mesi üzerine orada bulunanlar arasın­da büyük bir ihtilâf çıkmıştır. Aynı soruyu başka biri sorduğunda, Buhâri  "Kur'an Allah kelâmıdır, mahlûk de­ğildir; ancak kulların fiilleri [Kur'an] oku­yuşları) mahlûktur; bu konuda soru sor­mak ise bid'attır" demiştir.Buhârî kendisinden ilim tahsil etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine rağmen devlet adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren bir davranış olarak kabul eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı.

Buhari Semerkant' gider iken, Hartenk kasabasındaki akrabalarını ziyareti esnasında hastalanır ve 256 yılının ramazan bayramı gacesi vefat eder ve ertesi gün gömülür.

                            Şahsiyeti.
        Buhârî orta boylu olup zayıf ve ince bir yapıya sahipti. Birçok güzel huyu yanında az konuşması, başkaları­nın sahip olduğu imkânlara Özenmeme­si gibi özellikleri de vardı. Yiyip içmeye önem vermezdi. Onun cömertliğini, dün­ya malına değer vermediğini ve yardım severliğini gösteren davranışları pek çok­tur. 25.000 dirhem alacaklı olduğu biri­ne karşı gösterdiği müsamaha dikkat çekicidir. Uzun zamandan beri borcunu ödemeyen bu şahıstan bazı idareciler vasıtasıyla alacağını tahsil etmesini tav­siye edenlere, "Ben onlardan yardım istersem onlar da benden işlerine geldiği gibi fetva vermemi isterler; dünya için dinimi satamam" demiştir..
                    Buhâri’nin ahlâkî faziletleri;
 
         Tenkit et­tiği râviler hakkındaki son derece mu­tedil ve insaflı sözlerinde de görülür. Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifadele­ri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf (münkerü'l-hadîs) olduğunu, muhad-dislerin onun hakkında fikir beyan et­mediğini (seketû anh) söylemekten iba­rettir. Hadis uydurmakla tanınan kim­seler hakkında bile yalancı (kezzâb) ifa­desini pek nâdir kullanmıştır. Gıybetten sakınarak kimseyi çekiştirmediğini söy­lemesi ve "Allah Teâlâ'nın beni gıybet­ten dolayı hesaba çekmeyeceğini uma­rım" demesi bu konudaki titizliğini gös­termektedir. Bir gün hadis okuturken âmâ olan talebesi Ebû Ma'şer bir hadis­ten pek hoşlanmış olmalı ki başını, elini sallamaya başladı. Onun bu haline te­bessüm eden Buhârî, daha sonra bu te­bessümü ile Ebû Ma'şer'e haksızlık et­tiğini düşünerek ondan helâllik istedi.Bazı ki­taplarda yer alan ahlâkî beyitleri onun şiir alanında da üstad olduğunu göstermektedir.
                       İmam Buhari’nin Fıkhı
       İmam Buhari muhaddisliği kadar fakihtir de onun fakih olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı hükümlerden de anlaşılmaktadır. Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an ve Hadislerden çıkardığı hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında bazen imamı şafiye, bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih eserine bakıldığında izlemiş olduğu yol fakih olduğuna delalet etmektedir. Seçtiği bab başlıkları ve bab hadisleri  dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-Sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuşturHocası Nuaym b. Hammâd ile muhaddis Ya'küb b. İbrahim ed-Devrakî, "Buhâ­rî bu ümmetin fakihidir" derlerdi. Hadis ve fıkıh ilimlerindeki de­rin bilgisiyle tanınan hocası İshak b. Râhûye muhaddislere, "Bu gençten hadis yazınız" diye tavsiyede bulunduktan son­ra eğer "Buhârî  Hasan-ı Basrî zamanın­da gelmiş olsaydı hadis ve fıkhı çok iyi bildiği için herkesin ona başvurmak zorunda kalacağını söylerdi" demiştir. Fıkıhtaki üstün kabiliyet ve ilmi yetkinliğinden dolayı dört mezheb mensupları onu sahiplenmeğe çalışmış, her biri kendi mezheplerine intisap ettiğini iddia etmişlerdir.

Eserlerinden bazıları:                              

1-el-Câmi'u's-sahîh 

 2-et-Târîhul-kebîr 

3-et-Târihu'1-evsat  

4-et-Târîhu'ş-şağir

5-et-Târîhu'I-kebîr                                

6- Kitâbü'1-Künâ. et

7- et-Tevârih ve'1-ensâb                      

 8- Taiku ef'âli'l-'ibâd.

9- Ref'u'l-yedeyn fi's-salât.                 

10- el-Edebü'l müfred.  

                      İHTİLAF  

      Sözlükte; ‘geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek’ anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak ‘bir şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir. Terim olarak ihtilaf; ‘söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak’ demektir. İslam da ilk ihtilaf; Allah Rasülü Rabbine kavuşunca nereye defnedileceği, Hz Ebu Bekr (r.a.) in halife seçilmesi olayı ve Hz Osman (r.a.) ın hilafeti döneminde meydana gelen olaylar ve sonuçları olduğu zikredilmektedir. Kur’an ve Hadislerde ihtilaf kelimesi mutlak olarak zikredildiğinde olumsuz anlamda kullanılmıştır. Daima birlik olmak, tefrikadan kaçınmak emredilmiştir.İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhi hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiştir.    Fıkıh ilminde ihtilaf ittifak ve icmanın mukabili bir kavram olarak kullanılmakta, Kur’an ve Sünnet’in temel ilkelerinde birleşen ilim adamlarının, ‘müctehidün fih’ denilen ictihada açık konularda muhtelif sebeplerle ayrı kanaatler benimsemesini ifade etmektedir. Fıkhi konularda ihtilafın meşruiyeti II. yy itibaren sorgulanmaya başlanmıştır. Kur’an’da yer alan, ihtilaf ve tefrikaya düşmeyi kötüleyen genel anlamdaki ayetleri göz önünde bulunduran müzeni, İshak el-Musıli, Cahiz, Zahiriler, Şia ve Batıniler ihtilafın dinde yeri bulunmadığını, aksine uzlaşmanın ve birlik olmanın emredildiğini savunmuşlardır. İhtilafın meşruiyetini savunanlara göre Kur’an’da müteşabih, müşterek ve mecazi lafızların varlığı insanların ihtilafına zemin hazırlamıştır. İhtilaf gayri meşru olsaydı bu tür ifadeler yerine daha açıkları kullanılırdı. Ayrıca aklı kullanma ve düşünme emredilmiş olup insanların farklı kapasitelere sahip bulunmaları sebebiyle ihtilafa düşmeleri kaçınılmazdır. İslam’da usul konularında ve genel ilkelerde ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile karşılanmıştır. İslam da ki ihtilafları ayrım olarak değil rahmet olarak kabullenip kaynaşmaya ve birlik olma yolunda gayret gösterilmelidir.( kaynak:DİA  ANSİKLOPEDİSİ)


0 Yorum - Yorum Yaz           
0 Yorum - Yorum Yaz


HADİS ESERLERİNDE TEFSİR RİVAYETLERİNDEN KAZANIMLAR
MEHMET ZEKİ SERDAROĞLU
ÖĞRENCİ NO:12952706(BİRLEŞİK DOKTORA)
   İslamın ilk ana kaynağı Kur’an’ı Kerim, ikinci kaynağı ise Sünnettir.Hadisler olmaz ise Kur’an iyi anlaşılamaz. Hadisler; Kur’an’ın mücmelini tafsil, müphemini beyan, mutlakını mukayyed gibi konuları açıklayıp, onlardan çıkarılması gereken hükümleri ortaya çıkartır. Bazen de kendi başına hükümler koyar.Allah Rasülü hayatıyla yaşayarak Kur’an’ı tefsir ettiği gibi, bazen de ihtiyaç hâsıl olunca, sahabenin soru sorması üzerine, manası anlaşılamayan bir kelime veya ayet olunca tefsir ve beyan cihetine gitmiştir.Bu bilgiler hadis ilmi aracılığı ile her yönleri ve çeşitleriyle bizlere ulaşmıştır.

   Hadis ilmi ve usulü Yüce Allah’ın İslam âlemine ve ümmetine bahşettiği bir lütüftur. Bu ilim ve yöntemi hiçbir dinde ve millette yoktur.

   Kur’an’ı; hadisleri almadan sadece lafzına bakarak anlamak mümkün değildir. Mümkün olmayınca da doğru bir İslami yaşayış ve hayat tarzı sürdürülemez. İslâmi ilimler her biri müstakil bir dal olsa da asılda bütündürler, birdirler. Kur’an’ı anlama da hepsinden aynı anda istifade edilmelidir. Müfessirler hadis eserlerindeki tefsir rivayetlerini her yönleriyle ayrım yapmaksızın tefsirlerinde zikretmişlerdir.  Burada dikkat edilmesi gereken bir konu vardır ki oda; hadis rivayetlerindeki Kur’an okumaya ve Ona yönelmeye teşvik adına uydurulan hadislerdir. İslam ümmeti Kur’an’a verdiği değeri, gösterdiği saygıyı hadislere de göstermiştir.

                    İmam Buhari  

    İslam toprakları genişleyip, değişik kültür ve milletlerle kaynaşınca sorunlar, fikri tartışmalar ve ayrılıklarda kendini göstermeye başlamıştır, İslam toprakları ayrılıklarla, fitnelerle çalkalandığı bir dönemde de İmam Buhari yaşamış, Kur'an'a ve Sünnete muhalif her türlü bidatle mücadele etmiştir.Hayatı Adı; Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî (ö. 256/870)Kur'ân-ı Kerîm'den sonra en güvenilir kitap kabul edilen el-Câmi'u's-Sahîh adlı eseriyle tanınmış büyük muhaddistir13 Şevval 194  Cuma günü Buhara'da doğdu.Buhârî on yaşına doğru Muhammed b. Selâm el-Bîkendî. Abdullah b. Muham­med el-Müsnedî gibi Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On bir yaşlarında iken hocası Dâhilî'nin ri­vayet sırasında yaptığı bazı hataları tas­hih etmesiyle dikkatleri çekti. On altı ya­şına geldiği zaman İbnü'l Mübârek ve Veki b. Cerrâh'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Hadis tahsili için ilim merkezlerini dolaştı. Bunlar; Bağdat, Basra, Belh, Dımeşk, Hicaz, Humus, Kûfe, Medine, Mısır ve Nişabur. Buhârî kendilerinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 ol­duğunu söyler. Belhliler'in isteği üzerine onlara kendilerinden ilim tahsil ettiği 1000 hocadan birer hadis yazdır­mıştır. İ. Buhari’nin Sahihinde hocalarında 309 Muhaddisin adları, yaşadıkları yerler ve ölüm tarihleri verilmektedir.  Buhârî ve Mihne Olayı; Kur'ân-ı Kerîm'in mahlûk oluşuyla ilgili olarak Mutezi­le tarafından ileri sürülen görüş, devletin de destek verme­siyle İslâm âlemini zor durumda bırak­mıştır. Ahmed b. Hanbel, muhafazakâr âlimler için bir imtihan vesilesi (fitne) olan bu olay karşısında büyük bir azim ve sebatla direnmiş, Döneminin âlimlerine örnek bir şahsiyet olmuştur. İslâm âleminde sü­rüp giden bu tartışmalardan Buhârî de zarar görmüştür. İmam Müslim'in be­lirttiğine göre Buhârî, Nîşâbur'a gittiğin­de halk kendisine çok itibar etmiş, onu iki üç günlük mesafede karşılamıştır. Yine Müslim'in belirttiğine göre, Buhârînin kaldığı ev ziyaretçilerle dolup taşmış, şehre gelişinin ikinci veya üçüncü günü bu ziyaretçilerden biri ona Kur'an'ın mahlûk olup olmadığını sor­muş, onun da, "Fiillerimiz mahlûktur; bir sözü ifade edişimiz de (Kur'an met­nini okuyuşumuz) fiillerimizdendir" de­mesi üzerine orada bulunanlar arasın­da büyük bir ihtilâf çıkmıştır. Aynı soruyu başka biri sorduğunda, Buhâri  "Kur'an Allah kelâmıdır, mahlûk de­ğildir; ancak kulların fiilleri [Kur'an] oku­yuşları) mahlûktur; bu konuda soru sor­mak ise bid'attır" demiştir.Buhârî kendisinden ilim tahsil etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine rağmen devlet adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren bir davranış olarak kabul eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı.
Buhari Semerkant' gider iken, Hartenk kasabasındaki akrabalarını ziyareti esnasında hastalanır ve 256 yılının ramazan bayramı gacesi vefat eder ve ertesi gün gömülür.
                                 Şahsiyeti.

     Buhârî orta boylu olup zayıf ve ince bir yapıya sahipti. Birçok güzel huyu yanında az konuşması, başkaları­nın sahip olduğu imkânlara Özenmeme­si gibi özellikleri de vardı. Yiyip içmeye önem vermezdi. Onun cömertliğini, dün­ya malına değer vermediğini ve yardım severliğini gösteren davranışları pek çok­tur. 25.000 dirhem alacaklı olduğu biri­ne karşı gösterdiği müsamaha dikkat çekicidir. Uzun zamandan beri borcunu ödemeyen bu şahıstan bazı idareciler vasıtasıyla alacağını tahsil etmesini tav­siye edenlere, "Ben onlardan yardım istersem onlar da benden işlerine geldiği gibi fetva vermemi isterler; dünya için dinimi satamam" demiştir..Buhâri’nin ahlâkî faziletleri; tenkit et­tiği râviler hakkındaki son derece mu­tedil ve insaflı sözlerinde de görülür. Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifadele­ri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf (münkerü'l-hadîs) olduğunu, muhad-dislerin onun hakkında fikir beyan et­mediğini (seketû anh) söylemekten iba­rettir. Hadis uydurmakla tanınan kim­seler hakkında bile yalancı (kezzâb) ifa­desini pek nâdir kullanmıştır. Gıybetten sakınarak kimseyi çekiştirmediğini söy­lemesi ve "Allah Teâlâ'nın beni gıybet­ten dolayı hesaba çekmeyeceğini uma­rım" demesi bu konudaki titizliğini gös­termektedir. Bir gün hadis okuturken âmâ olan talebesi Ebû Ma'şer bir hadis­ten pek hoşlanmış olmalı ki başını, elini sallamaya başladı. Onun bu haline te­bessüm eden Buhârî, daha sonra bu te­bessümü ile Ebû Ma'şer'e haksızlık et­tiğini düşünerek ondan helâllik istedi.Bazı ki­taplarda yer alan ahlâkî beyitleri onun şiir alanında da üstad olduğunu göstermektedir.İmam Buhari’nin Fıkhıİmam Buhari muhaddisliği kadar fakihtir de onun fakih olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı hükümlerden de anlaşılmaktadır. Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an ve Hadislerden çıkardığı hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında bazen imamı şafiye, bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih eserine bakıldığında izlemiş olduğu yol fakih olduğuna delalet etmektedir. Seçtiği bab başlıkları ve bab hadisleri  dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-Sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuşturHocası Nuaym b. Hammâd ile muhaddis Ya'küb b. İbrahim ed-Devrakî, "Buhâ­rî bu ümmetin fakihidir" derlerdi. Hadis ve fıkıh ilimlerindeki de­rin bilgisiyle tanınan hocası İshak b. Râhûye muhaddislere, "Bu gençten hadis yazınız" diye tavsiyede bulunduktan son­ra eğer "Buhârî  Hasan-ı Basrî zamanın­da gelmiş olsaydı hadis ve fıkhı çok iyi bildiği için herkesin ona başvurmak zorunda kalacağını söylerdi" demiştir. Fıkıhtaki üstün kabiliyet ve ilmi yetkinliğinden dolayı dört mezheb mensupları onu sahiplenmeğe çalışmış, her biri kendi mezheplerine intisap ettiğini iddia etmişlerdir.Eserlerinden bazıları: 

                           

1Câmi'u's-sahîh        

2Târîhul-ke-bîr  

3Târihu'1-ev-sat      

4Târîhus-sağir
5Târîhu'I-kebîr      

7Tevârih ve'1-ensâb                    

 8Taiku ef'âli'l-'ibâd             

 9Edebü'l müfred. 

                       Buhâri’nin ahlâkî faziletleri:

          Tenkit et­tiği râviler hakkındaki son derece mu­tedil ve insaflı sözlerinde de görülür. Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifadele­ri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf (münkerü'l-hadîs) olduğunu, muhad-dislerin onun hakkında fikir beyan et­mediğini (seketû anh) söylemekten iba­rettir. Hadis uydurmakla tanınan kim­seler hakkında bile yalancı (kezzâb) ifa­desini pek nâdir kullanmıştır. Gıybetten sakınarak kimseyi çekiştirmediğini söy­lemesi ve "Allah Teâlâ'nın beni gıybet­ten dolayı hesaba çekmeyeceğini uma­rım" demesi bu konudaki titizliğini gös­termektedir. Bir gün hadis okuturken âmâ olan talebesi Ebû Ma'şer bir hadis­ten pek hoşlanmış olmalı ki başını, elini sallamaya başladı. Onun bu haline te­bessüm eden Buhârî, daha sonra bu te­bessümü ile Ebû Ma'şer'e haksızlık et­tiğini düşünerek ondan helâllik istedi.Bazı ki­taplarda yer alan ahlâkî beyitleri onun şiir alanında da üstad olduğunu göstermektedir.İmam Buhari’nin Fıkhıİmam Buhari muhaddisliği kadar fakihtir de onun fakih olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı hükümlerden de anlaşılmaktadır. Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an ve Hadislerden çıkardığı hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında bazen imamı şafiye, bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih eserine bakıldığında izlemiş olduğu yol fakih olduğuna delalet etmektedir. Seçtiği bab başlıkları ve bab hadisleri  dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-Sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuşturHocası Nuaym b. Hammâd ile muhaddis Ya'küb b. İbrahim ed-Devrakî, "Buhâ­rî bu ümmetin fakihidir" derlerdi. Hadis ve fıkıh ilimlerindeki de­rin bilgisiyle tanınan hocası İshak b. Râhûye muhaddislere, "Bu gençten hadis yazınız" diye tavsiyede bulunduktan son­ra eğer "Buhârî  Hasan-ı Basrî zamanın­da gelmiş olsaydı hadis ve fıkhı çok iyi bildiği için herkesin ona başvurmak zorunda kalacağını söylerdi" demiştir. Fıkıhtaki üstün kabiliyet ve ilmi yetkinliğinden dolayı dört mezheb mensupları onu sahiplenmeğe çalışmış, her biri kendi mezheplerine intisap ettiğini iddia etmişlerdir.

İMAM BUHARİNİN FIKHI

 Büyük bir hadis imamı olarak şöhret bulan Buhari aynı zamanda bir fakihtir. "Fakihlerin efendisi" diye nitelendirilen Buhari fıkhını imam Ahmet bin Hanbel ve İshak bin Râhuye'den almıştır. Fıkıhtaki bu üstün mevkiinden dolayı dört mezhebin mensupları tarafından sahiplenilmiştir. Fıkıhtaki içtihatlarında birçok meselede İmamı Şafii'ye muvafakat etmesi, Şafii mezhebine mensup olarak şöhret bulmasına sebep olmuştur. Bütün alimler Buharinin telif ettiği eserler ve verdiği fetvalar yolu ile büyük bir fıkhi miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Sözkonusu eserleri içinde en önde geleni en- Cami u's sahih olduğu bilinmektedir. Bu eser başlı başına bir fıkıh ve fetva hazinesi olarak nitelendirilmektedir. Özellikle Buhari tarafından konulan bab başlıkları bakımından fıkhi görüşlerini yansıtması bakımından apayrı bir önem taşır. Bu sebeple "Buharinin fıkhı bab başlıklarındadır" denilmiştir. İbni Hacer'e göre Buhari nin fıkıh alanındaki kudreti sadece bab başlıklarında değil aynı zamanda babların düzenlenmesinde de görülmektedir. Buhari nin Sahih'ine koyduğu bab başlıklarının hem muhaddisler hemde fakihler için taşıdığı önem dolayısı ile bu eser üzerine yapılan şerhlerde konu itina ile işlendiği gibi aynı mevzuda müstakil eserlerde kaleme alınmıştır. Örnek olarak İbni Hacer in Fethul Barisi , Bedreddin el-Ayni nin Umdetul Kari si Kastallani nin İrşadu'es sari'si, Enver el-Keşmiri'nin Feyzul bâri'si müstakil eserler olarak sayılabilir.     Kaynak: Diyanet Ansiklopedisi c.3 sayfa 375


                                                  İHTİLÂF


          Sözlükte; ‘geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek’ anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf,masdar ve isim olarak, bir şeyin peşinden gelmesi, gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir.     Terim olarak ihtilaf; ‘söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak’ demektir. İslam da ilk ihtilaf; Allah Rasülü Rabbine kavuşunca nereye defnedileceği, Hz Ebu Bekr (r.a.) in halife seçilmesi olayı ve Hz Osman (r.a.) ın hilafeti döneminde meydana gelen olaylar ve sonuçları olduğu zikredilmektedir. Kur’an ve Hadislerde ihtilaf kelimesi mutlak olarak zikredildiğinde olumsuz anlamda kullanılmıştır. Daima birlik olmak, tefrikadan kaçınmak emredilmiştir.İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhi hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiştir.    Fıkıh ilminde ihtilaf ittifak ve icmanın mukabili bir kavram olarak kullanılmakta, Kur’an ve Sünnet’in temel ilkelerinde birleşen ilim adamlarının, ‘müctehidün fih’ denilen ictihada açık konularda muhtelif sebeplerle ayrı kanaatler benimsemesini ifade etmektedir. Fıkhi konularda ihtilafın meşruiyeti II. yy itibaren sorgulanmaya başlanmıştır. Kur’an’da yer alan, ihtilaf ve tefrikaya düşmeyi kötüleyen genel anlamdaki ayetleri göz önünde bulunduran müzeni, İshak el-Musıli, Cahiz, Zahiriler, Şia ve Batıniler ihtilafın dinde yeri bulunmadığını, aksine uzlaşmanın ve birlik olmanın emredildiğini savunmuşlardır.    İhtilafın meşruiyetini savunanlara göre Kur’an’da müteşabih, müşterek ve mecazi lafızların varlığı insanların ihtilafına zemin hazırlamıştır. İhtilaf gayri meşru olsaydı bu tür ifadeler yerine daha açıkları kullanılırdı. Ayrıca aklı kullanma ve düşünme emredilmiş olup insanların farklı kapasitelere sahip bulunmaları sebebiyle ihtilafa düşmeleri kaçınılmazdır. İslam’da usul konularında ve genel ilkelerde ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile karşılanmıştır. İslam da ki ihtilafları ayrım olarak değil rahmet olarak kabullenip kaynaşmaya ve birlik olma yolunda gayret gösterilmelidir.   Kaynak1-      Buhari DİA Yusuf Şevki TAVUZ ve Selim ÖĞÜT c 6 s 368
 
 


0 Yorum - Yorum Yaz


 

MEHMET TAHİR PEKİM/12952702

DÖNEM SONU İTİBARİYLE DERSTEN KAZANIMLARIMIZ

       Okumuş olduğum Fıkıh Tarihi, Hadis Tarihi ve Tefsir Tarihi kaynakları doğrultusunda daha en baştan günümüze kadar tefsirin doğuş sebeplerini, kaynaklarını, nasıl değerlendirileceklerini, Kur’an’ı anlamada nüzul ortamını bilmenin gereklerini gözden geçirmekle bilgiler tazelenmiş eksikler tamamlanmış oldu.

       Kur’an ve Bağlam ışığında;

Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce biçimi olarak kalmadığının aksine yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat, bir hidayet rehberi olduğunu görebilme,

 

Kur’an’ı hidayet rehberi edinen insanın esbâb-ı nüzulleri hayat tezahürleri değişse bile insan ve onun ana karakterinin, dolayısıyla ondan zuhur eden hâdiselerin, meselelerin, soruların devam etmekte olduğunu görüp Kur’an’ı kendi vakıasına aktarabilmeyi başarabilme,

İnsanın tarihi bir varlık olması bağlamından bakınca esbâb-ı nüzul, Kur’an-insan ilişkisinde insani yapıp etmeler olduğunu görüp bu yapıp etmelerden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeler tespit edip uygulamaya geçirebilme sonuçlarına varılmıştır.

       Buhâri’nin Sahih’inin, sahih hadis kaynağı olarak hangi özelliklere sahip olduğunu, Buhâri’nin fıkhını, sebebi nüzul ifadelerini, Hz. Peygamber ve sahabe tefsirlerini, incelemiş olduk.

 

 İHTİLAF MADESİ VE İMAM BUHARİ

İHTİLAF: Sözlükte geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak ‘bir şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir. Terim olarak söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak demektir.

İhtilaf ve hilaf terimleri bazen benzer veya eş anlamlı olarak kullanılırsa da aslında aralarındaki ince farka dikkat edilmeye özen gösterilmiştir.

İslam literatüründe ihtilaf terimi altında pek çok konuya değinilmiştir. Bu konular arasında İnsanların doğuştan getirdiği tabii farklılıklar, ilmi ve felsefi görüş ayrılıkları, siyasi muhalefet ve anlaşmazlıklar, bu konulardan bazılarıdır.

İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhi hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiştir.

     İnanç konularında, taraflardan sadece birinin haklı, diğerlerinin hatalı olduğu ifade edilmekle birlikte genellikle iki ayrı kategori ortaya konmuştur. Yaratıcının varlığı ve birliği konusunda ileri sürülen aykırı düşüncelerin kişiyi İslam dışına çıkaracağı hususunda İslam düşünürleri arasında ittifak varken Allah’ın sıfatları ve iradesi, kaza ve kader gibi konulardaki aykırı yaklaşımlar bid’at olarak değerlendirilmiştir.

    Fıkıh ilminde ise ihtilaf, ittifak ve icmanın mukabili bir kavram olarak kullanılmaktadır.  İslam’da usul konularında ve genel ilkelerde ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile karşılanmıştır. İslam da ki ihtilafları ayrım olarak değil rahmet olarak kabullenip kaynaşmaya ve birlik olma yolunda gayret gösterilmelidir.

Fıkhî konularda ihtilafların sebeplerinden bazıları şunlardır:

 1- Usul farklılığı

 2- Hadisin ulaşıp ulaşmaması

 3- Usulün meselelere tatbikindeki farklılık

4-İctihada dayalı hüküm verilmiş konularda zamanla şartların değişmesi sebebiyle müctehidlerin ictihadlarında değişiklik olması

 

İMAM BUHÂRÎ

Muhammed b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî, h.194/810 yılında Buhara'da doğmuştur. On yaşına doğru Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On altı yaşına geldiği zaman İbnü'l-Mübarek ve Veki b. Cerrah'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Bu sırada annesi ve kardeşi ile hacca gitti. Daha sonra onlarla birlikte memleketine dönmeyip Mekke'de kaldı ve orda hadis tahsil etti. Daha sonra da bu maksatla ilim merkezlerini dolaşmaya başladı. Şam, Basra, Hicaz, Kûfe, Bağdat ve Mısır'ı dolaştı, oralardaki muhaddislerden hadis tahsil etti. Buhârî kendisinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. Ezberlediği hadis sayısı ise, kendi ifadesiyle, 100.000'i sahih, toplam 300.000'dir.

40 yıl kadar süren ilim yolculukları sonunda Nişabur'a yerleşmek istemiştir. Fakat mihne olayından imam Buhârî de nasibini almıştır, Muhammed b. Yahya ez-Zühli'nin rekabeti yüzünden Nişabur'u terketmiştir. Sarayında hadis hocalığı yapmayı kabul etmediği için de Halid b. Ahmed ez-Zühli tarafından Buhara'yı terketme mecburiyetinde bırakılmıştır. İmam buhari Semerkand'a gitmek üzere yola çıkmış ancak Hartenk kasabasında hastalanmış ve orada 256/870 yılında 62 yaşında vefat etmiştir.

 

 

 

İmam Buhari muhaddisliği kadar fakih kişiliğiyle de ön plana çıkmıştır. Onun fakih olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı hükümlerden de anlaşılmaktadır. Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an ve Hadislerden çıkardığı hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında bazen imamı şafiye, bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih eserine bakıldığında izlemiş olduğu yol nekadar fakih bir kişi olduğunu göstermektedir. Seçtiği bab başlıkları ve bab hadisleri dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkâm ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir.

Eserlerinden bazıları:

1-el-Câmi'u's-sahîh

2-et-Târîhul-ke-bîr

3-et-Târihu'1-ev-sat

4-et-Târîhu'ş-Sağir

5- et-Tevârih ve'1-ensâb

6- Tariku ef'âli'l-'ibâd.

7- Ref'u'l-yedeyn fi's-salât.

8- el-Edebü'l müfred.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


ABDULLAH      TAYFUR 12952708                                                                                                                                                                                                                                                             HTİLAF, İMAM BUHARİNİN FIKHI VE YILSONUNDAKİ KAZANIMLAR

İHTİLAF: Sözlükte geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek anlamındaki half kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak ‘bir şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir. Terim olarak söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak demektir.

İhtilaf ve hilaf terimleri bazen benzer veya eş anlamlı olarak kullanılırsa da aslında aralarındaki ince farka dikkat edilmeye özen gösterilmiştir.

İhtilaf daha çok farklı bir görüşe sahip olma, farklı görüşlerden birini benimseme anlamı taşımasına mukabil, hilaf kelimesinin ise görüşlere karşı bir tavır alışı ifade ettiğini söyleyebiliriz.

İslam literatüründe ihtilaf terimi altında pek çok konuya değinilmiştir. Bu konular arasında İnsanların doğuştan getirdiği tabii farklılıklar, ilmi ve felsefi görüş ayrılıkları, siyasi muhalefet ve anlaşmazlıklar, bu konulardan bazılarıdır.

İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhi hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiştir.

     İnanç konularında, taraflardan sadece birinin haklı, diğerlerinin hatalı olduğu ifade edilmekle birlikte genellikle iki ayrı kategori ortaya konmuştur. Yaratıcının varlığı ve birliği konusunda ileri sürülen aykırı düşüncelerin kişiyi İslam dışına çıkaracağı hususunda İslam düşünürleri arasında ittifak varken Allah’ın sıfatları ve iradesi, kaza ve kader gibi konulardaki aykırı yaklaşımlar bid’at olarak değerlendirilmiştir.

    Fıkıh ilminde ise ihtilaf, ittifak ve icmanın mukabili bir kavram olarak kullanılmaktadır.  İslam’da usul konularında ve genel ilkelerde ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile karşılanmıştır. İslam da ki ihtilafları ayrım olarak değil rahmet olarak kabullenip kaynaşmaya ve birlik olma yolunda gayret gösterilmelidir.

Fıkhî konularda ihtilafların sebeplerinden bazıları şunlardır:

 1- Usul farklılığı

 2- Hadisin ulaşıp ulaşmaması

 3- Usulün meselelere tatbikindeki farklılık

4-İctihada dayalı hüküm verilmiş konularda zamanla şartların değişmesi sebebiyle müctehidlerin ictihadlarında değişiklik olması

 

İMAM BUHÂRÎ VE FIKH’I

Muhammed b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî, h.194/810 yılında Buhara'da doğmuştur.On yaşına doğru Buharalı muhaddislerden hadis öğrenmeye başladı. On altı yaşına geldiği zaman İbnü'l-Mübarek ve Veki b. Cerrah'ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Bu sırada annesi ve kardeşi ile hacca gitti. Daha sonra onlarla birlikte memleketine dönmeyip Mekke'de kaldı ve orda hadis tahsil etti. Daha sonra da bu maksatla ilim merkezlerini dolaşmaya başladı. Şam, Basra, Hicaz, Kûfe, Bağdat ve Mısır'ı dolaştı, oralardaki muhaddislerden hadis tahsil etti. Buhârî kendisinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. Ezberlediği hadis sayısı ise, kendi ifadesiyle, 100.000'i sahih, toplam 300.000'dir.

40 yıl kadar süren ilim yolculukları sonunda Nişabur'a yerleşmek istemiştir. Fakat mihne olayından imam Buhârî de nasibini almıştır, Muhammed b. Yahya ez-Zühli'nin rekabeti yüzünden Nişabur'u terketmiştir. Sarayında hadis hocalığı yapmayı kabul etmediği için de Halid b. Ahmed ez-Zühli tarafından Buhara'yı terketme mecburiyetinde bırakılmıştır. İmam buhari Semerkand'a gitmek üzere yola çıkmış ancak Hartenk kasabasında hastalanmış ve orada 256/870 yılında 62 yaşında vefat etmiştir.

İmam Buhari’nin Fıkhı

İmam Buhari muhaddisliği kadar fakih kişiliğiyle de ön plana çıkmıştır. Onun fakih olduğu eserlerindeki tertip, düzen ve çıkardığı hükümlerden de anlaşılmaktadır. Her hangi bir mezhebe bağlı kalmaksızın Kur'an ve Hadislerden çıkardığı hükümlere göre amel etmiştir. Buhari istinbatlarında bazen imamı şafiye, bazende Ebu Hanifeye tevafuk etmiştir. El-Cami'üs-Sahih eserine bakıldığında izlemiş olduğu yol nekadar fakih bir kişi olduğunu göstermektedir. Seçtiği bab başlıkları ve bab hadisleri dikkate şayandır. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın muhtelif babları arasına uygun bir şekilde yerleştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir.

İmam buhari El-Cami'üs-Sahih’te terceme denilen bab başlıklarında sahih hadisleri fıkıh bablarına göre tasnif etmiştir. Bundan dolayı Buhâri’nin fıkhı tercemelerindedir denilmiştir. Hadisleri rivayet ederken farklı isnadlar vermekle rivayet metodunu oluşturmuştur. Kitabında İki rivayeti bir arada verir, Başkalarından aktarmadan direkt kendisi de söyler. (فَاَنْزَلَ) ibaresi kullanarak sebebi nüzulu verir.  Ayrıva eserinde Sahabenin merfu haberlerine de yer verir. Eserinde Hz. Peygamberin ameli tefsiri bölümü vardır. Kendisinin  kelamî açıklamaları vardır. Yukarıdaki rivayeti aşağıda Peygamber sözüne bağlar, Ayetle açıklama yapar. Nadir de olsa bab başlığında kelime tefsiride yapmıştır.

Eserlerinden bazıları:

1-el-Câmi'u's-sahîh

2-et-Târîhul-ke-bîr

3-et-Târihu'1-ev-sat

4-et-Târîhu'ş-şağir

5- et-Tevârih ve'1-ensâb

6- Tariku ef'âli'l-'ibâd.

7- Ref'u'l-yedeyn fi's-salât.

8- el-Edebü'l müfred.

Esbâb-ı Nüzul II Dersinden kazanımlarım ve Bilginin bütünlüğü

Sene başından şimdiye kadar okumuş oldumuz Fıkıh Tarihi, Hadis Tarihi ve Tefsir Tarihi kaynaklarında  daha en baştan günümüze kadar tefsirin doğuş sebeplerini, kaynaklarını, nasıl değerlendirileceklerini, Kur’an’ı anlamada nüzul ortamını bilmenin gereklerini gözden geçirmekle yeni bilgiler elde ettim ve yönde eksiklerimi  tamamlamaya çalıştım

 Kur’an ve Bağlam ışığında;

Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce biçimi olarak kalmadığının aksine yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat, bir hidayet rehberi olduğunu görebilme ve  Kuran ilimleri, Kuran’la ilgili ilim ve araştırmalardan oluşan, Kuran’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı amaçlayan çeşitli bilgiler edinilmiştir.

Esbab-i nuzul açısından;

 Esbab-ı Nuzülü bilmek, Kuran’ı en iyi şekilde anlamakla orantılı olduğunu Esbab-ı Nuzül bize Kuran’ın soyut olmadığını yaşanmış ve yaşanabilir olduğunu en iyi şekilde ifade ettiğini, Yani Kur’anın salt bilgiden ibaret olmadığını pratiğe geçebilirliği Esbab-ı Nuzül ile açıkça ortaya konmuştur.

Esbab-ı nuzul bağlamında kur’an-insan ilişkisi açısından;

İnsanın tarihi bir varlık olması bağlamından bakınca esbâb-ı nüzul, Kur’an-insan ilişkisinde insani yapıp etmeler olduğunu görüp bu yapıp etmelerden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeler tespit edip uygulamaya geçirebilme sonuçlarına varılmıştır.

Buharinin fıkhı başlığı altında;

     İmam Buhâri’nin kim olduğu, eserlerini, Sahih’inin, sahih hadis kaynağı olarak hangi özelliklere sahip olduğunu, Buhâri’nin fıkhını, sebebi nüzul ifadelerini, Hz. Peygamber ve sahabe tefsirlerini, inceledik ve gerekli bilgiler edindik.


0 Yorum - Yorum Yaz


Yahya Özdil-Yüksek Lisans

 

  

2012-2013 Bahar Dönemi Tefsir Rivayetlerine Göre Kur’ân’ın Nüzul Ortamı II Dersinden kazanımlar:

 

 

  • Esbâb-ı nüzul rivayetleri ve Esbâb-ı nüzul’ü bimenin önemli olduğu 
  • Nüzul ortamı ve ilmin nakline dair görsel bir portre 
  • Hoca talebe arasındaki ilişkiyi 
  • Bol bol süt içmemiz gerektiği
  • hocamızın bilgi ve tecrubesi 

 

BUHARİ

    Muhammed b. İsmail (ö.256/870)

   13 Şevval 194  Cuma günü Buhara’da doğdu. Çoçukluğunda Buharalı muhaddislerden  hadis

   Öğrenmeye başladı. Onatlı yaşlarında Annesi ve kardeşi Ahmetle birlikte hacca gitti. Hac son

rası Buhari Mekkede kaldı.Burda Hallad b. Yahya, Humeydi gibi alimlerden hadis tahsil etti.

   Buhari kenisinden hadis yazdığı muhaddisleri 1080 olduğunu söyler. El Cami’us-sahih’te

Rivayette bulunduğu hocalardan 309 muhaddisin adı, yaşadıkları şehirler ve ölüm tarihleri verilmektedir.

   Meşhur talebesi Firebri, El Cami’us- Sahihi Buhariden 90000 talebenin dinlediğini söylemektedir. Senedleri muttasıl 200.000 Hadis kaydetmiştir. Kenisi Hz. Peygamberin,”ken-

disine  sorulan şeyi öğretmekten kaçınan kimsenin ağzına ateşten gem vurulacağını” ifade eden hadisi sebebiyle ilmi kimseden esirgemediğini haber verdi. 256 yılının Ramazan ayının

bayram gecesi vefat etmiştir.

   Hadisçiliği: Sahih hadisleri ilk defa bir araya getirmesi, hadis ilmindeki tartışmasız otoritesi

Hadis rivayetlerindeki kusurları(ilel) ğörebilmesi. En önemli eseri el- Cami’us sahih’dir. Bu

Hadis kitabına koyduğu bab başlıklarının hem hadiscilere hemde fıkıhçılar için  taşıdığı önem

dolayısı ile bunun üzerine müstakil şerhler yapılmıştır. İbn Hacer el Askalani’ye ait  Fethul bari gibi , İbn Hacer göre Buharinin fıkıh alanındaki kudreti sadece bab başlıklarında değil

aynı zamanda babların düzenlenmesindedir.(T.D.V Ansiklopedisi c. 6 S. 368)

 

 

İHTİLAF

     Sözlükte  anlamındaki half kö­künden türeyen ihtilâf, masdar ve isim olarak  bir şeyin diğer bir şeyin peşinden gelmesi, gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit ol­mamak, görüş ayrılığı, anlaşmazlık  gibi mânalara gelir. Terim olarak ih­tilâf,  söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak  demektir. İhtilâf ve hilaf terimleri arasında ince bir fark vardır. İhtilâf kavramı daha çok, farklı bir görüşe sahip olma, farklı gö­rüşlerden birini benimseme anlamı taşırken, hilafın diğer görüşlere karşı bir tavır alışı ifade eder.

   İslâmî ilimler içinde yer alan fıkıh ilminde,  fıkhi ihtilaflarının bilinmesi fıkıh ilminin gereğidir.Fıkhi konularada ihtilafın gerekliliği 8.yüzyıldan itibaren sorgulanmaya başlanmıştır.Kur’an’daki müteşabih,müşterek ve mecazi lafızların varlığı,Hz.Peygamber’in sahabeye verdiği ictihad izni,insanların yaşadığı ortamın etkisiyle düşünme kapasitelerinin farklılığı gibi konular ihtilaflara sebeb olmuştur.

    Fıkhî konulardaki ihtilafların en önemli nedenlerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz;

* Usul farklılığı; sarih bir nass bulunmadığında re'y, kıyas, istihsan, istislâh, örf gibi kaynak olup olmadıkları müctehidler arasında tartışmalı olan delillerin hükme esas alı­nıp alınmaması ve delillerin şartları ile ilgili temel anlayış farklılıkları.

* Usulün meselelere tatbikindeki   farklılık; aynı usul benimsenmiş olsa bile karşılaşılan meselede bu usulün nasıl uygulanabileceğine ilişkin olarak or­taya çıkan ayrılıklardır.

*Hadisin ulaşıp ulaşmaması; çok az kimse tarafından nakledilmiş olması do­layısıyla bir hadisin müctehide ulaşma­ması yahut sahih olmayan bir yolla ulaş­ması ve onun da nasların genel ifadeleri, mefhum ve kıyas gibi başka kaynaklara başvurması; bir konuda biri helâl, diğeri haram kılan iki hadisin bulunması ve ha­dislerden birinin bir müctehide ulaşıp di­ğerine ulaşmaması, her müctehidin ken­disine ulaşan hadise göre hüküm vermesi yahut her iki hadis de ulaştığı halde söyle­niş tarihlerinin hükmü yürürlükten kaldı­ran (nâsih) hadisin  bilinmemesi durumu.

* İçtihada dayalı hüküm verilmiş olan ko­nularda zamanla şartların değişmesi se­bebiyle müctehidlerin ictihadlarında de­ğişiklik olması.

 

Fıkh’ul Buhârî

                Büyük bir hadis imamı olarak şöhret bulanBuharî aynı zamanda bir fakihtir; ancak hadis ilmindeki yüksek seviyesi sebebiyle bu yönü ikinci planda kalmıştır. İmam Buharî ilmindeki üstün mevki sebebiyle dört mezhebin mensubları tarafından sahiplenilmiştir.İmam Buharî’nin bir çok meselede İmam Şafiye muvafakat etmesi Şafii mezhebine mensub olarak şöhret bulmasına sebeb olmuştur. Fakat Keşmirî ile bir grup hadis ve fıkıh âlimine göre Buharî ne belli bir mezhebe intisab eden mukallid, ne de herhangi bir mezhebin sınırları içinde ictihada bulunan “mezhepte müctehid“dir. Eğer fıkıh “şer’i-ameli hükümleri tafsili delillerinden istinbat ederek bilmek“ ise Buharî bu tarife göre tam bir fakih ve bir “mutlak müctehid“ dir.

                el-Câmi’us-sahih’indeki bab başlıklarını tespit ederken herhangi bir mezhebe bağlı kalmamış, yalnızca naklettiği nasları dikkate alarak hüküm çıkarmıştır. Ayrıca Ebû Hanife’ye muvafakat ettiği yerler Şafî’ye muvafakat ettiklerinden az değildir. Bütün alimler, Buharî ‘nin telif ettiği eserler ve fetvalar yoluyla büyük bir fıkhî miras bıraktığı hususunda ittifak etmişlerdir. Özellikle Buharî tarafından konulan bab başlıları fıkhî görüşlerini yansıtması bakımından apayrı önem taşır. Bu sebeple, “Buharî’nin fıkhı bab başlıklarındadır.“ denilmiştir. İbn Hacer’in tesbit ve değerlendirmesine göre Buharî Sahih’inde fıkhî bilgi ve inceliklerin bulunmasına özen göstermiş, bundan dolayı rivayet ettiği naslardan birçok hüküm çıkarmış ve bu hükümleri ilgili kitabın (ana bölümün) muhtelif babları arasına uygun bir şekilde serpiştirmiştir. Bunu yaparken gerekli yerlerde ahkam ayetlerini zikretmeyi de ihmal etmemiştir. Aslında el-Cami’us-sahih’i telif ederken Buharî’nin takip ettiği hedef, koyduğu prensipler çerçevesinde hadis nakletmenin yanında bunlardan ve ilgili ayetlerden hükümler çıkarmak olmuştur.

               Buharî’nin el-Cami’us-sahih’ine koyduğu bab başlıklarının hem muhaddisler hem de fakihler için taşıdığı önem dolayısıyla bu eser üzerine yapılan şerhlerde konu itina ile işlendiği gibi aynı mevzuda müstakil eserlerde kaaleme alınmıştır. İbn Hacer’e göre Buharî’nin fıkıh alanındaki kudreti sadece bab başlıklarında değil aynı zamanda babların düzenlenmesinde de görülmektedir. Buharî, diğer imamların hüküm çıkardığı şer’î kaynaklardan faydalanmakla birlikte onun genelde takip ettiği metod, hadisleri ihtiva ettikleri fıkhî hükümleri esas almak suretiyle bablara ayırmak, bu bablarda yer alan meseleleri Kur’ân hadis ve sahabe fetvalarına dayandırmaktadır. Buharî, sadece kendi görüşünü zikretmekle yetinmemiş, bazı durumlarda muhalif görüşleride kaydetmiş ve onlarla tartışmaya girmekten çekinmemiştir. Bu durumlarda karşı görüşü savunan kişi veya mezhebin adını anmak yerne “bazı insanlar, insanlardanbiri“ tabirini kullanmıştır.

 

 

 

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz

RECEP TURAN - 11912710    20.05.2013

 İHTİLAF-DİA
 
1.İhtilafın daha çok”farklı bir görüşe sahip olma,farklı görüşlerden birini benimseme”anlamı taşımasına mukabil hilafın diğer görüşlere karşı bir tavır alışı ifade ettiği söylenebilir.Buna göre ihtilat,maksat aynı olmakta birlikte yöntemin farklı olmasını ,hilaf ise her ikisinin de ayrı olmasını ifade eder.Bir diğer tanıma göre de delile dayanmadan aykırı görüşe hilaf,delile dayanana ise ihtilaf denmiştir.
2.İslami literatür de ihtilaf terimi altında pekçok konuya temas edilmiştir.İnsanlaeın doğuştan getirdiği tabi farklılıklar,ihtilafu’l-hadis terkibinde olduğu gibi delilerin karşıtlığı bu konulardan bazılarıdır.Literatürde kesbi ve gyri kesbi
4.Fıkıh iliminde ihtilaf,icma ve ittifakın wlebili bir kavram olarak kullanılmakta,Kur’an ve Sünnetin temel ilkelerinde birleşen ilim adamlarının ,”müctehedun fih”denilen ictihade açık konularda muhtelif deleolele ayrı kanaatler benimsemesini ifade eder.
 
İMAM BUHARİ

Muhammed b. İsmail B. İbrahim el Buhari h.194'de Buhara'da doğmuştur.Künyesi Ebu Addillah'tır. On yaşlarında iken hadise karşı derin bir ilgi duymuş, hadis ezberlemeye başlamıştır.

Buhari,bab başlıklarını çoğu zaman ayet-kerimelerden, bazan hadislerden iktibaslarla ve bazan da serbest şekilde ve fakat fık'hi bir anlam taşıyacak tarzda seçtiği ibarelerle tanzim etmiştir. Bu yüzden pek haklı olarak sözü meşhur olmuştur. Bablar ve bablar içindeki hadislerin sıralanışında da fıkhi bir sonuca ulaşma genel eğilim halindedir.mesela ezan hakkındakirivayetler bu hususu çok açık şekilde ortaya koymaktadır.

Buhari, bazan da bir hadisi ilgisi dolayısıyla ve ondan ahkam istinbat etmek düşüncesiyle muhtelif kitabların çeşitli bablarında hadisi bölerek tekrarlar. Ancak çoğu kere böyle hadisi değişik yerlerde verirken ayrı ayrı ayrı senedle zikretmeye dikkat eder. Bununla da hadisin değişik senedlerle rivayet edilmiş olduğunu isbatlamış olur.

Bu vesile ile hadis kitaplarında görülen tekrarların sebepleri üzerinde bir-iki noktayı belirtmek yerinde olacaktır. Müellifler hadisleri boş yere tekrar edip durmamışlardır. Bunun bir çok büyük hikmetleri vardır : Söz gelimi, senedin teaddüdü, metne ait lafızların muhtelif oluşu v.s. Bazan bir hadisin tek bir sahabiden, değişik senedlerle ve farklı lafızlarla rivayet edildiği olur. Müelliflerin bütün rivayetleri toplama arzu ve hırsları dolayısıyla kitaplarında tekrarlar görülür.
           Buhari'nin bir hadisi,Sahih'in 13 yerinde tekrarladığı olmuştur.Her defasında da başka başka hocalarından rivayet ettiği farklı sened ve metinleri verir.Böylece hem hadisi kuvvetlendirir,hem de lafız farklılıkları dolayısıyla başka başka hükümlerin elde edilmesi temin eder.
           Ayrıca Buhari,hadislerde geçen ğarib kelimeleri de yer yer açıklar.Aynı şekilde onun müşkilü'l-hadis konusunda da açıklama yaptığı görülür.Bunları o,hiç kuşkusuz fıkıhçılığı sebebiyle yapmaktadır.7 



0 Yorum - Yorum Yaz

Kazanımlarım    31.05.2013

Yüksek Lisans 129 127 45

·         13 Sevval 194 Buhara’da doğdu.

·         El- Cami´u´s- Sahih adlı eserin sahibi.·         Muhaddis,·         Hafız·         Hocaları: Nuaym b. Hammad, Yakub b. Ibrahim ed Devraki·         Talebleri: Tirmizi, İmam Müslim, Ebu Hatim, Ibn Huzeyme. Özellikleri ve derste öğrendiklerimiz: ·         Bir ravi için kullandığı en ağır cerh ifadeleri, o kimsenin güvenilemiyecek kadar zayıf olduğunu söylemesidir. ·         Yalancı ifadesini pek nadir kullanır.·         Senedleri meydana getiren şahısların aynı zamanda yaşama ve birbirleri ile uzun müddet görüşme şartını uygulamış olması.
  • Fıkhi görüşlerini bab başlığı göstermesi.
  • Bir hadisin ihtiva ettiği birkaç hükmü ilgili yerlerde zikretmek için onu tekrardan kaçınması.
  • Buhari’nin nadir de olsa kelime tefisri bab başlığı yaptığı.
  • Buhari’nin Münafikun suresinde hiç yapmadığı birşeyi yapması ve sekiz ayet birden tefsir etmesi.
  • Derste yeni arapça kelimeler öğrenmemiz,
  • Farklı rivayetler okumamız,
  • Elmalılı Hamdi Yazır sayesinde din dilini keşfetmemiz,
  • Mealler arasında karşılaştırma yapmamız.
37. Bab’da          جاءك المومنات ىباىعنك …ayetinde mesela فقرا علىنا kalıbının yerine ravilerin bazen فنزل kalubunu kullanduklarını ve bunun da sebebi nuzul rivayeti olarak değerlendiriliyor olması ve büyük sorunlara yol açması.
  • Kuran’da ilk secde ayetinin Necm suresinde olması ve bu surenin Garanik olayı ile irtibatlandırılması.
 
0 Yorum - Yorum Yaz

İMAM BUHARİ    11.06.2013

İMAM BUHARİ (810-869)

YUSUF ÇINAR

12912761 

Hadis bilginlerinin en büyüklerinden Muhammed el-Buhârî, Hicri 13 şevvâl 194 / Miladi 21 Temmuz 810 tarihinde Buhara'da doğdu. Bundan dolayı da Buhârînisbetiyle anılmasına sebep olmuştur. Tam adı Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâil b. İbrâhim b. el-Mugîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî'dir. Buhârî, henüz bebek yaşta iken babası vefat etti. Annesinin terbiyesi altında büyüdü ve küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip Arapça öğrendi. Babasından kalan servet, onun hiç kimseye muhtaç olmadan ilim öğrenmesinde yararlı oldu. On bir yaşında hadis öğrenmeye başladı. Ardından da on altı yaşında annesi ve kardeşi Ahmed'le birlikte hacca gitti. 825 yılında, annesi ve kardeşi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim öğrenmek isteğiyle Mekke'de kaldı.

Onsekiz yaşında "KitâbuKadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adlı eserlerini yazan Buhârî, ilim öğrenmek için Şam, Mısır, Basra ve Bağdat'a gitti. Bu amaçla altı yıl Hicâz'da kalan Buhârî, hadis öğrenmek ve nakletmekle kalmadı, şiirle de ilgilendi. Ancak fazla şiir yazmadı. Savaş sporlarına ilgi duydu, ata bindi, ok attı. Yaşıtları Buhârî'den övgüyle bahsederler. Onu övenler arasında büyük muhaddis İmam Müslim'de vardır. Buna rağmen, Buhârî'nin üstünlüğünü çekemeyenler fitne çıkarmaktan geri kalmadılar ve Buhârî'nin "Kur'an mahluktur" düşüncesini savunduğunu yaydılar. Bu dedikodulardan rahatsız olan Buhârî, memleketi Buhâra'ya döndü fakat burada da rahat edemedi. Buhârâ emiri ile arası açıldı. Buhara Emiri HalidIbnAhmed, çocuklarına Câmiu's-Sahîh'i ve et-Tarih'i okutması için Buharî'yi konağına çağırdı fakat Buharî, bu teklifi kabul etmedi. İlim meclislerinin herkese açık olduğunu, isteyenin gelerek yararlanabileceğini, ilmi valinin konağının duvarları arasına hapsedemeyeceğini bildirdi. Bu olay üzerine de AhmedIbnHâlid, onu Buhara'dan sürdü.

Buhârî, Buhara'dan ayrıldıktan sonra Semerkand'a gitti ve Hartenk köyünde bulunan akrabalarının arasına yerleşti. Semerkand'lılar, Buhârî'den yararlanmak istediler ve bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasında bulundular. Buhârî, Semerkand'a gitmek için hazırlık yapmaya başladı ancak bu arada hastalandı ve Hicri 30 Ramazan 256 Miladi 31 Ağustos 869'da Ramazan Bayramı gecesi vefat etti. Cenazesi, bayram günü öğleden sonra kılınarak Hartenk'e defnedildi.

Buhârî, ilmiyle amel eden bir insandı ve İslâmi sınırlara uymada aşırı derecede titizdi. Helâl ve haram konusunda duyarlı idi. Hadis ilmine hizmet, bu yolla Allah'ın rızasını, Hz. Muhammed (S.A.V.)'in şefaatini kazanmaktan öte bir amaç taşımıyordu. Babasından kalan mirası bile bu yolda harcamıştı ve cömertliğiyle şöhret bulmuştu. Çok Kur'an okur, çok nafile namaz kılardı. Rivayete göre her üç günde bir Kur'an-ı Kerîm'i hatmederdi. Gecenin bir kısmını uykuyla geçirirdi. Sürekli geceleri uykusundan kalkıp, kandilini yakar, hadis tahric ederdi. Yahut yazdıklarına işaretler koyar, üzerinde düşünürdü. Seherden önce uyanır, gece namazı kılar; sonra Kur'an'ın üçte birini okurdu. Ramazanda ise terâvihten sonra Kur'an'ın üçte birini okumaya devam ederdi. Buhârî'nin kendi ifadesine göre hadis aldığı hocalarının sayısı binden fazladır. Hadis yazdığı şeyhlerine ait senetleri de bildiğini, senedi zayıf rivayetlere itibar etmediğini belirtir.


0 Yorum - Yorum Yaz


İHTİLAF (DİA) MADDESİ:

Sözlükte geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek anlamındaki h-l-f kökünden türeyen ihtilaf, mastar ve isim olarak ‘bir şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir. Terim olarak söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak demektir.

İhtilaf maksat aynı olmakla birlikte yöntemin farklı olmasını, hilaf ise her ikisinin de ayrı olmasını ifade eder. Bir diğer tanıma göre delile dayanmayan aykırı görüşe hilaf, delile dayanana ise ihtilaf denmiştir.

Yaratılıştan olması bakımından “tabii ihtilaf“ diye de adlandırılabilecek olan cinsler ihtilafı varlıkların zatlarına ilişkin farklılıklardır. Kesbî ihtilafla fertler ve gruplar arasındaki görüş ayrılıkları kastedilir. Kur’ân’da ve hadislerde ihtilaf kelimesi mutlak olarak zikredildiğinde olumsuz anlamda kullanılmış, daima birlik olmak, tefrika ve ihtilaftan kaçınmak emredilmiştir. İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları (usûlü’d-din) ve fıkhî hükümler (fürûu’d-din) olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiş, inanç konularında taraflardan sadece birinin haklı, diğerlerinin hatalı olduğu ifade edilmekle birlikte genellikle iki ayrı kategori ortaya konmuştur. Fıkıh ilminde ihtilaf icmâ ve ittifakın mukabili bir kavram olarak kullanılmaktadır.

İslam tarihinde ortaya çıkan ilk ihtilafın Sakife günü halife seçiminde yaşanan bazı uygulamaları sebebiyle Hz. Osman’ın hilâfetinin son günlerinde ortaya çıkan, Resûli Ekrem’in vefat edip etmediği ve ardından nereye defnedileceği konusundaki ihtilaflardır. İslami ilimlerin teşekkül etmesiyle fıkhî ihtilafların bilinmesi fıkıh ilminin bir gereği olarak görülmüştür. İlmi icmâ ve ihtilaf olmak üzere iki kategoride ele alan İmam Şafii müctehidin muhalifini dinlemekten kaçınmaması gerektiğini, onu dinlemesi halinde farkında olmadığı şeylerin farkına varıp düşüncesini daha sağlamlaştıracağını belirtir.

Fıkhî konularda ihtilâfın sebeplerinden bazıları usûl farklılığı, usûlün meselelere tatbikindeki farklılık, hadisin ulaşıp ulaşmaması, ictihada dayalı hüküm verilmiş olan konularda zamanla şartların değişmesi sebebiyle müctehidlerin ictihadlarında değişiklik olması olarak gösterilebilir.

İhtilâfı rahmet olarak gören genel müslüman kitle arasında fıkıh konularındaki ihtilâfların uygulamaya yansıması dönemlere, ferdî ve kamusal alana göre farklılıklar göstermiştir.

İMAM BUHARİ VE FIKHI

Asıl adı Muhammed b. İbrâhîm el-Cu'fî el-Buhârî olan İmam Buhari, h.194/810 yılında Buhara'da doğmuştur. Çocukluğundan itibaren hadis ilmiyle uğraştı. Pek çok hadisi ezberlediği gibi yeni hadisler bulmak için Şam, Basra, Hicaz, Kûfe, Bağdat ve Mısır'a seyahat etti. Buhârî kendisinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. Ezberlediği hadis sayısı ise, kendi ifadesiyle, 100.000'i sahih, toplam 300.000'dir.

Buhari şeyhleri beş tabakaya ayrılmıştır: Birinci tabaka; tabiundan hadis almış olanlar. Bu sülasi isnadıdır yani kendisiyle Hz. Peygamber arasında üç ravi vardır. İkinci tabaka; tabiuna ulaşıp onlardan rivayeti olmayanlar, üçüncü tabaka; tabiuna yetişemeyip tebeü’t-tabiinin önde gelenlerinden hadis alanlar, dördüncü tabaka; hadis meclislerine birlikte katıldıkları, Beşinci tabaka; yaşça ve ilimce kendinden küçükler ki bunlardan rivayet ettikleri Sahih’e alınmamıştır. İlk dört tabaka ‘sahibü’l hadis’tir, yani sikadır.

Buhari’nin yöntemsel farklılıkları;

·      Hadiste sağlam ilmi metodu kullanır.

·      Eserine sadece sahih hadisleri alır.

·      Kesintisiz rivayet zincirini kullanır.

·      Sahih ravilerin rivayetleri dışındakileri almamıştır.

·    Hadis rivayet eden ravilerin birbirleriyle görüşmüş olması şartı onun hadis metodolojisine getirdiği bir yeniliktir.

·      Bir hadisi konusuna göre bölerek birkaç yerde vermiştir.

·      Bir hadisi tekrar verdiğinde aynı metin, aynı isnatla vermez, farklı metin ve farklı isnatla verir. Bunu yapmakla da ravide bir şüphe olmuşsa onu gidermiş oluyor ve rivayet metodunu geliştiriyor.

Buharinin fıkhını anlayabilmek için için onun buharalı yani Türki bir alim olmasından bahsetmek gerekir. 18 yaşındayken Medine’de ‘Tarihu’l-Kebir’i yazması bize tarih başta olmak üzere diğer ilimleri de kullandığını gösterir. O’nın fıkhını en iyi anlayabileceğimiz eseri, kimilerine göre kurandan sonra en sağlam kaynak gözüyle bakılan  “el-Camiu’s-Sahihu’l-Musnedu’l-Muhtasaru min Umuri Resûlillah (s.a.s.) ve Sunenihi ve Eyyamihi” dir.

Sahih; sahih olmasını, Câmi; belli başlı konulardaki bütün hadisleri bir araya getirmesini, el-Musnedu; isnadının kesiksiz olmasını, el-Muhtasaru; bütün hadisleri değil şartlara uyan hadislerin bir kısmının alındığını, diğer kelimeler ise; onu yalnızca hadislere değil, bu hadislerin taşıdığı dini hükümlere de yer verdiğini göstermek için eserin künyesinde bulunmaktadır.

Sahih’in meşhur nüshaları; Muhammed b. Yusuf b. Matar el-Firebri, İbrahim b. Ma’kıl en-Nesefi rivayetleridir.

Sahih-i Buhari’nin Özellikleri

·         Mukaddimesi yoktur.

·         Niyet hadisiyle başlar.

·     Hadisleri bütün rivayet farklılıklarıyla bir arada değil, taşıdıkları hükme göre birkaç yerde vermiştir.

·  Farklı isnatlarla nakletmiştir. Değişik bablarda tamamını almaksızın bölümler halinde bahsetmiştir.

·    Aynı konudaki hadisleri topladığı bölümlerin adı ‘Teracim’dir. Bunlar çeşitli meselelere dair hükümleri ve kendi görüşlerini içerir. Bunlar bölüm başlıklarında verilen isnadsız olan muallak hadislerdir ve sayıları 1341’dir.

·      Diğer hadis kitaplarından ayrıldığı en önemli husus ise, Kur’an-ı Kerim ayetlerini açıklayan hadislerle nüzul sebeplerine yer veren rivayetlerin bir arada bulunduğu Kitabü’t-Tefsir bölümüdür, oldukça geniş hacimlidir. Sahih, iman, ibadet, ahlak, ceza hukuku konularını içerir. İlim, siyer, meğazi konuları da bulunur. Sahih’te Hz. Peygamber’e ait hadislerden başka çevresini oluşturan müminlerden gelen haberler de vardır.

Buhari Sahih’ini hocası İshak b. Rahuye’nin teşvikiyle yazmıştır.

İmam Buhari başta Sahih’i ile hadis rivayetinde çığır açmış ve Hz. Peygamber’in sözlerinin günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Hicri 256 yılında Hartenk’te vefat eden imam Buhari’nin kabri de oradadır.

 

Dersten Kazanımlar:

İslam’ın asli ikinci kaynağı olan sünnet günümüze, hadis âlimlerinin çeşitli kitaplara topladığı rivayetlerle ulaşmıştır. Hadislere ve ravilere yönelik kriter ve değerlendirmelerin ardından ‘sahihtir’ onayıyla kayda geçirilen rivayetleri toplayan eserlerin başında imam Buhari’nin kurandan sonra en kesin kaynak gözüyle bakılan Sahihi’i gelir. Ancak buhari’yi diğerlerinden ayıran eserinde görülen fıkhi bakış açısıdır. O rivayetini nakledeceği bir hadisi sadece hadis ilmi malzemesi gibi görmez. Rivayetin hangi ayetle ilişiği olduğunu irdeler, gerekli gördüğü yerlerde metni bölüp ayrı başlıklar altında kullanabilir. Onun bab başlığı olarak tercihi ise ayetlerden, bazen hadislerden iktibaslardan ve bazen de serbest şekilde fakat fıkhî bir anlam taşıyacak tarzda seçtiği ibarelerden yanadır. Bu ise imam Buhari’nin salt hadis ilmine alakası olmadığını gösterir. Aynı hadisi rivayet ederken farklı isnatlar kullanması ve konusuna göre hadisleri bölerek nakletmesi de farklılığını ortaya koyar.

Dersimizde Arapça metin üzerinden takip ettiğimiz Buhari eseri hem dil anlamında dipnotlarla zenginleştirilmiş, hem rivayetlere tek yönlü bakmaktan ziyade Kur'an-ı Kerim’le de bütünleşmiş bir ilim sunmaktaydı. Kelime tahlillerini ve ilgili ayet ve hadisleri alt alta sıralaması yönünden ufkumuzu açtı. Hadisin yalnızca hadis olarak değil, Kur'an-ı Kerim ile ve diğer ilimlerle girift bir ilim olduğunu öğrenmiş olduk. Sebeb-i nüzul rivayetlerinin kullanım örneğini de bu eser sayesinde görmüş olduk. İmam Buhari ilimdeki üstünlüğü yanı sıra zekası ve içtihad yönünden önderliğiyle de neden İslam medeniyetinin yapıtaşlarından biri sayıldığını da anlamış olduk.


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi