Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)

Ödev    08.04.2013

Kur'an ve Bağlam’ın birinci kitabı Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü’nü mütalaanızın sonuçlarını maddeler halinde yazınız.

Hedef Tarih: 23 Nisan 2013


Mehmet İmadettin Türe    22.04.2013

Mehmet İmadettin Türe

Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzulün Rolü

Mülahazalar / Mütalaalar

1.       Gerek fıkıh ve Usulü gerekse Hadis ve Usulü, fürudan usule doğru bir süreç içersinde gelişmiştir. Esasen bu şekilde bir gelişmeyi, o zamanki imkânlar ve ihtiyaçlar ortaya çıkarmıştır. Hadisin (sünnetin) kaybolmasından endişe edilmekteydi. Fıkıh bakımından ise bir an önce hukukun şekillenmesi, devlet yönetiminden ilmihal bilgisine kadar, soru ve sorunların cevaplanması ve çözülmesi icap etmekteydi. Tefsirde de bazı farklarıyla beraber aynı süreç gözlemlenebilir. Ancak Tefsir İlimleri -bir başlangıcı olduğu varsayılabiliyorsa- Hadis İlimlerinde farklı ve bağımsız değildi. İslam İlimlerinin yapısı gereği bunun tabii olduğu elbette açık bir gerçektir. “Ulûmu’l-Kur’an” ile Tefsir İlimlerinin nerede nasıl kullanılacağı ve tartışılacağı, bu ihtilafların çözümü için nelerin teklif edilebileceğinin müzakeresi mümkün hale gelmiştir.

2.       Bu ihtilaflar, görebildiğim kadarıyla, Esbab-ı Nüzul İlminin kapsamı, bazen Kur’an’ı anlama arzusuyla çok genişlemelere uğramış ve sonucunda çıkan zorluklar onun kapsamını daraltmıştır.

3.       Kur’an’ın içeriğinin incelenmesinde, ilgi duyuş farklılıklar göstermiş, azalma ve artma olmuş mudur? Vahyin başlangıcı ile ileriki safhaları arasında, Sebeb-i Nüzul olarak görülen olay ile o hükme duyulan ihtiyaç bağlamında ve nihayet ayetin hitabına muhatap olmada, ilk nesil ashab ile genç sahabilerin yaklaşımlarında farklılıklar var mıdır?

4.       Esbab-ı Nüzul başlığı ve kapsamı ile te’lif edilen eserlerin baskılarında görülen hatalar, ileriki devirlerde bu ilme önem verilmediği anlamını taşır mı?

5.       Âlim Sahabîlerin ve sahada yetkileri müsellem Tâbiînin rivayet ettikleri nüzul sebeplerini, kullandıkları lafızlar itibariyle sınıflandırmak ve listelemek mümkün olabilir. Sahabînin merfu olarak aktardığı veya kendi içtihadıyla zikrettiği nüzul sebeplerini, kullandığı lafızlara göre belli başlıklar altında sıralamayı (listelemeyi) deneyen çalışmalar yapılabilir.

6.       Şah Veliyyullah Dihlevî’nin yaptığı tasnifle nüzul sebeplerine duyulan ihtiyacı sınırlamak istemesi, şu açıdan müzakere edilmelidir: Bir ayetin tefsirinde kullanılan rivayetin nassıyla sebebiyeti tespit ettiği yönün belirlenmesi için, müfessirlerin esbab-ı nüzul değerlendirmeleri dayanak teşkil edebilir. Esbab-ı nüzul değerlendirmesi olarak kabul edilen rivayetin, toplumu o günkü şartlarda hangi ölçüler ve yönlerle etkilemiş olduğunu anlamada bu rivayetlerin büyük bir katkısı olabilir.

7.       Tarihte vuku bulan siyasi bir olay hakkında rivayete dayalı tefsir değerlendirmeleri, kimlerin mezheb taassubu içerisinde olduğunun tespiti bakımından önemlidir. Başka konu başlıklarına veya başka ayetlere dair tefsir değerlendirmelerinin senedinde râvî olarak bulunan bu kişilerin rivayetlerine, bu sayede daha ihtiyatlı yaklaşılır. Tefsirlerdeki bir bilginin hadisin konusuna (rical ilmi) böyle bir katkısı her zaman bulunabilir. Söz konusu tespit, tevkîfî olarak sıralanan ayetlerinde aranacağı için daha kolay takip edilip araştırılabilecektir.

8.       Gerek nüzul sebebi olsun gerekse lafızların delâleti olsun, aynı tabakada bulunan müçtehitlerin ittifak ettikleri veya cumhurun meylettiği istidlâller, ayetin anlaşılmasında katkı sağlayacaktır. Çünkü o delillendirme, müfessiri o manaya (anlayışa) sevk eden bir etken içerebilirler. Fıkhın furu’unun ulaştığı hükümlerden tümevarım yoluyla tefsirde de yararlanılması mümkündür.

9.       Esbab-ı Nüzul, Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce veya düşünce biçimi olarak kalmadığının aksine yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat, bir hidayet rehberi olduğunun en büyük delilidir. (Prof. Dr. A. N. SERİNSU, Kur'an ve Bağlam. sayfa 249)


0 Yorum - Yorum Yaz


 

1.“Kur’anın anlaşılmasında  esbab-ı nüzulün rolü” adlı kitapta yazar konuyu  analitik, deskriktif ve eleştirel bir tarzda ele almaktadır.

2. Öncelikle yazar, konuyu Kur’an ilimleri çerçevesinde ele alır. Bu doğrultuda yazar Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramaları hakkında bilgi vererek eserine başlangıç yapar. Kuran ilimlerinin doğuşu ve gelişmesi hakkında Taberi, Şatibi, Zerkeşi,  Zerkani,  İbn Teymiyye gibi islam alimlerinden alıntılar yaparak  özet bir malumat verir.

3. Daha sonra yazar Kuran ilimlerinden konumuz olan   “esbab-ı nüzul” kavramını açıklamaya çalışır. Doğuşu ve gelişimi ile ilgili bilgi verdikten sonra konuyla ilgili çok geniş ve doyurucu bir bibliyografyaya yer verir.

4. Esbab-ı nüzül rivayetlerini örneklerle ele almaya çalışır. Ayrıca çok önem verdiği rivayetlerin tasnifini açıklar. Burada Tahir b. Aşur ve Dihlevi’nin tasniflerine yer verir.

5. Esbab-ı nüzul ile ilgili taadüt-taahhür, has-umum meselelerini örnek ayetlerle izah eder. Bu arada esbab-ı nüzul disiplinlerinden “hikmet-i teşriiye ilmi, mübhemat ilmi, tenasüb ve insicam ilimlerine de açıklama getirir.

6. Yazar ikinci bölümde Esbab-ı nüzul rivayetlerini değerlendirmeye alır. Bu çerçevede  öncelikle Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kalma sebeplerini maddeler halinde ele alır.

7. Daha sonra Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçları; yorum zenginliğine engel olması, Kur’anın evrensel hedefi olan Kur’an- insan-hayat bütünleşmesini önlemesi ve konunun istismar edilmesi şeklinde açıklar.

 

8. Kanaatimizce eserin hedefi olan “esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşım”a zemin hazırlama babında bir ve ikinci bölümlere yer verildi. Böylelikle ister istemez yeni bir arayış ihtiyacı okuyucunun zihninde de oluşuverdi.

9. Bu arayış aslında uzun zamandır arzulanan bir şeydi. Ancak ilk defa böyle bir çalışma ile tarihi serüven ve bu süreçteki uygulama neticeleri paylaşıldıktan sonra konu etraflı bir şekilde ortaya konulmuş oldu.

10. Bu zamana kadar olan uygulamanın sadra şifa olmadığı anlaşıldıktan sonra üçüncü bölümde alternatif yöntem üzerinde duruluyor.

11. Yeni bir yaklaşım çerçevesinde yazar Kur’an-ı Kerim bütünlüğünün dikkate alınması, siyak ve sibakın gözönünde bulundurulması, rivayetlerin tasnifi ve hadis usulü açısından  tenkidi gibi hususlara dikkat edilmesini önermektedir. Bu hususlara yazarın yeni yaklaşımının prensipleri de diyebiliriz.

12. Özet olarak söyleyecek olursak bu eser öncelikle “Esabab-ı Nüzul” vakıasını tespit edip sonra da tenkid ederek “ Yeni Bir Yaklaşım” önermektedir.

13. Ayrıca bu eser bu zamana kadar esbab-ı nüzule dair toparlayıcı ve derleyici ilk çalışma özelliği taşımaktadır. Bununla beraber esbab-ı nüzul ile ilgili orjinal bir bakış açısını bu eserde görebilmekteyiz.

     

Muhammet KARAOSMAN

Doktora öğrencisi

Öğrenci  No:12922756

 


0 Yorum - Yorum Yaz


Samet YAMAN 
(No: 12952732 - Birleşik Doktora)
Kur’an Ve Bağlam (İcmalî Mütalaa)

Arkadaşlarım ve büyüklerimin mütalaalarına ek olarak Kur'an ve Bağlam kitabından edindiklerim ve bende oluşan yeni zihinsel açılımlar şu şekildedir:

Kur’an’ı her devrin insanı kendi kültür, bilgi, çevre boyutunda farklı farklı anlayabilecektir. Bu anlamayı kesinlik kazanmış bilimsel gerçeklere dayandırmak elzemdir. Aksi halde Kur’an’dan hareket ederek tabiat hakkında çıkarsamalara varmak çoğu zaman yanlış sonuçlara götürür. Buna misal olarak Râzî’nin Tefsirinde “yeryüzünü döşek kıldık” ayetinden Dünyanın düz olduğunu ifade etmesi gösterilebilir. Razi Kur’anî ayete bakarak Kevnî ayeti yanlış yorumlamıştır. Bunda Kur’an’ın suçu yoktur. Kur’an ve bilim mütevafıktırlar, lakin onu anlayanlar farklıdır. Anlama ve yorumlama çabamız bilimsel dayanaklı olmalı ve Kur’an’ın şamil prensiplerine dayanmalıdır. 

Bir ayetten anladığımız mana diğer başka bir ayete ters düşüyorsa bu anlama yanlıştır. Çünkü Kur’an’ın bir bütün olarak kendi içinde çelişkiye düşmesi abestir. Kur’an’ın ayetlerini şümullü bir şekilde inceleme gayretine girmeyen insanlar aralarında çelişki görüp ayetleri nasih-mensuh diye adlandırırlar. Oysa ayetler 23 küsur yılda şart ve ortamlara göre inmiştir. Aynı şart ve ortamlar yeniden oluşursa (mensuh sayılan) ayetlerin delaleti de tahakkuk edecektir. Bu konu aslında bu kadar basittir. Asr-ı Saadet’te yaşayan insanlar gibi 21. yüzyılda yaşayan insanlar da Kur’an’ın muhatabı olan aynı “insan”dır. İslam’ı yeni tanıyan bir insana direkt olarak içkiyi, faiz ve domuz eti yemeyi bırakmasını istemek Kur’an’a, dolayısıyla murad-ı İlahiye taban tabana zıttır. İşte ayetler de toplumlara sanki yeniden iniyormuş gibi tedricilik, kolaylık prensipleriyle hitap etmek durumundadır, anlama ve yorumlamamızı bu gerçeği gözardı etmeden sürdürmemiz şarttır.

Ashab efendilerimizin kendi anlayışlarını yansıtan yorumlar, Kur’an’ı anlama ve yorumlamada bize birer yardımcı olabilirler, fakat nihai anlam sayılmamalıdırlar. Çünkü onların da hata yapma olasılığı vardır. Her sahabi alim olmadığı gibi, alim olsa da kendisine ulaşamamış olan dolayısıyla kendisinin eksik yada noksan bilgisi sebebiyle konu hakkında yanlış hüküm verebilir. Her sahabi Alak suresiyle Müslüman olup Peygamberimizin (s.as) yanında en baştan vahyin sonuna kadar eğitim öğretim görmemiş olabilir. Her sahabi kendisine ulaşan bilgiyi olması gerektiği gibi yorumlayıp tefakkuh etmemiş olabilir ki Peygamberimiz de veda hutbelerinde bunu ifade etmiştir: “Belki kendisine ulaştırılan kişi bu rivayeti daha iyi tefakkuh eder.” Belki de bu anlamlar Kur’an’ın birçok anlamından sadece bir anlamı sayılmalıdırlar. Böyle olmazsa, Kur’an’ı Asr-ı Saadet döneminde inip işi biten ve anlamı donup kalan bir “metin” olarak kabul etmiş oluruz ve her devirde sanki yeniden nazil olurmuşçasına zenginleşen anlamlarından mahrum kalırız.
Sahabi efendilerimizin bir ayetin sebeb-i nüzulü şudur dediği her durum o ayetin inme sebebinin mezkur olay olması anlamına gelmiyordu. Ayetin delalet ettiği duruma göre bir yorum, “bu ayet işte tam bunun için inmiş olmalı” diyebileceğimiz hadise üzerine de anlama ve yorumlama söz konusuydu. Her sahabi rivayeti müsned-merfu değildir, bazıları tefsir için yapılmış değerlendirmelerden ibarettir ve sabahiler de bu sebeple ihtilaf halinde olabilmektedirler.
Alimlerimizin tefsir konusundaki bir rivayeti eserlerinde rivayet etmiş olmaları o rivayetin sahih olduğu anlamına gelmemelidir.
Sebebin hususîliği lafzın umûmîliğine mani değildir. Bir ayet özel bir olay-soru-sebep için inmişse ayetin hitap alanı sadece o özel olay-soru-sebep değildir, benzer her türlü durum için ayetin evrensel ve ebedi hitap alanı sözkonusudur.


0 Yorum - Yorum Yaz


Esbâb-ı Nüzûl: Nüzûl ortamında oluşan bir olaya ya da peygamberimize yöneltilmiş bir soruya, o günlerde bir veya daha fazla ayetin tazammun etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine sebep olan ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzûl denir.

Esbâb-ı Nüzûl Kur’an’ın nüzûl ortamının aslî bir unsurudur. Bu konudaki tek kaynak sahabedir.

Esbâb-ı Nüzûl eserlerin müstakil olarak te’lifi Ali b. El-Medinî ile başlamaktadır. Daha önce ilgili konuda eser telif edilmeme sebebi bu alandaki rivayetlerin hadis ve tefsirlerde kaydedilmiş olmasından kaynaklanabilir. Bazı alimlerin Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin yanında ekledikleri kıssalar da yanlış değerlendirmelere sebep olmuştur.

Ulûmü’l-Kur'ân;  Konusu her yönüyle Kur'ân olan, Kur'ân ile ilgili veya Kur'ân’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur’ân’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı amaçlayan bir bilgi alanıdır

Kavram olarak olmasa da Ulûmu’l-Kur'ân bahisleri (Arap Dili, Garibü’l-Kur'ân, Mecâzü’l-Kur'ân,  peygamberimizin tefsiri, Esbâb-ı Nüzûl, vücûhu’l Kur'ân,….vb.) peygamberimiz ve ashabı tarafından bilinmektedir.

Kur'ân ilimleri konusunda özellikle Hulefa-i Raşidin, İbn Abbas, İbn Mesud, Zeyd b. Sabit, Ebu Musa el-Eş’ârî, Abdullah b. Zübeyr temeyyüz etmişlerdir.

Hicri birinci asrın sonlarından itibaren Kur'ân ile ilgili ilimlerin tek tek ele alındığı görülmektedir. İlk tedvin edilen Kur'ân İlimleri; Kıraat İlmi, Resmü’l-Kur'ân, İrabü’l-Kur'ân, Esbâb- Nüzûl, Mekkî-Medenî, Nâsih-Mensûh, Garîbü’l-Kur'ân... Buna göre ilk eserler, Kur'ân ilimlerinin müstakil olarak ele alınması, konunun bütün yönleriyle incelenmesi metoduna dayanmaktadır

Bazı tefsirlerin mukaddimelerinde Kur’ân’ın anlaşılmasına yönelik izahatlar çerçevesinde  ulumu’l-Kur'ân’a değinilmiştir.

“Ulûmü’l-Kur'ân” başlığı altında Kur'ân ilimlerinin tek bir eserde muhtasar olarak toplanması, bugün anladığımız şekliyle “kavram” olarak kullanılması Zerkeşî (794/1391) sayesinde h.VIII.yy.da gerçekleşmiştir. 

Tefsir, Kur'ân ilimlerinden biridir, bir cüzüdür. Tefsir ile meşgul olan Kur'ân ilimlerinden faydalanmak zorundadır.

Hz. Ebubekir(14/634) döneminde Kur'ân cemedilmiş, hz. Osman (35/656) döneminde çoğaltılmış, hz. Ali (40/661) ve sonraki dönemde ise harflerin noktalanması ve harekelenmesi başlamıştır.

Hicri birinci asrın sonları ile ikinci asrın başları tedvin asrının başlangıcı olarak tanımlanır. Tedvindeki temel gaye, Kur'ân’ın anlaşılmasına katkıda bulunmak, hadisleri tesbit etmek, Kur'ân ile hadisin manalarını açıklamaktır.

Sebebi Nüzûl ancak sahih nakille bilinir. Sadece işitme ve görme suretiyle bilinebilen, sahabiden gelen rivayet; hz. peygamberden bildirilmiş hükmünde kabul edilir, bu da merfu hükmündedir.

Arap dili ile ilgili olmayan, re’y-ictihad alanına girmeyen, dünya ve ahiret işleri, cennet-cehennem ahvali, sevap-günah sınırlamaları yapan gaybi konulardaki rivayetler ve sebeb-i nüzûl rivayetleri merfu kabul edilir.

Sahabenin sebeb-i nüzûl hakkındaki rivayetleri “müsned hadis” sayılmıştır. El-Hâkim’e göre, müsned hadiste senet muttasıl ve merfu olmalıdır. Sahabenin sebeb-i nüzûl dışındaki tefsir rivayetleri rey ve ictihad alanında gerçekleşir. Bu da gramer, belagat ya da şer’î hüküm bilgisi ile ilgili olabilir.

Esbâb-ı Nüzûlü bilme açısından tabiîlerin rivayetleri de kaynaktır, mürsel hükmündedir.

Sebeb-i Nüzûl Rivayetlerinin Kalıpları iki türlüdür: Sebep ifade etmede “nas olmayan” rivayetler. Sebep ifade etmede “nas” olan rivayetler.

Esbâb-ı Nüzûl’le İlgili Bazı Meseleler: 1. Taaddüt Meselesi 2.  Hükmün veya Nüzûlün Taahhuru Meselesi 3.Umum - Husus Meselesi

Esbâb -ı Nüzûlle İlgili Disiplinler: Hikmet-i Teşriiye İlmi, Mübhemâtu’l Kur’an İlmi, Tenasüb ve İnsicâm İlmi

Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzûl’ün yetersiz kalma sebeplerine gelince; Rivayetler Açısından: Merfu-müsned esbab-ı nüzul rivayetleri konusunda şu konularda mutabakat yoktur: Sahabenin içtihada imkan bulunmayan alanlardaki bütün rivayetlerinin müsned kabul edenler olduğu gibi, sahabenin tefsir maksatlı görüşlerinin müsned olamayacağı kanaatinde olanlar da vardır.  Nüzûl ortamına izafe edilen her “müsned” sebebi nüzûl rivayetinin “sahih”  olup olmadığı da tartışma konusudur.

Mürsel sebeb-i nüzûl rivayeti ise, Kur’ân’ı anlamada ufuk açıcı bir kaynak olarak görüp değerlendirilebilir. Hadis senedlerinin hazfedilmesi ve rivayetlerin tasnifine dikkat edilmemesi de bir diğer tartışma konusudur.

Aslolan sebebin hususiliği değil lafzın umumiliğidir.

Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri tasnife tabi tutularak sebeb-i nüzûl-tefsir için sebeb-i nüzûl ayırımı yapılması ve bu rivayetlerin siygalarının tetkik edilmesi teaddüd ve teahhur meselesine ışık tutabilir.

Esbâb-ı Nüzûl yorum zenginliğine engel olması, Kur’an-ı Kerim’in evrensel hedefi olan kur’an-insan-hayat bütünleşmesini engellemesi, şahısların ebedileştirilmesi, mezhep hareketlerine etkisi açısından da olumsuz sonuçlar doğurmuştur.

Esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin tamamına ulaşılamayabilir.

Esbâb-ı nüzûlü bilmeden de Kur’an’ı anlamak mümkündür. Bu da Kur’ân’ı bütünlüğü içinde okuyarak ve zahirinden gücümüzün yettiğini anlamaya çalışarak yapılabilir.

Kur’an’ın zahir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunan hallerde; Esbâb-ı Nüzûl ilmine ihtiyaç doğar.

Kur’an’ı okuyan veya dinleyen kimse onu anlama noktasında bir bekleyişe, bir arayışa giriyorsa işte bu noktada da esbâb-ı nüzûle ihtiyaç vardır.

Esbâb-ı nüzûl alanındaki birçok problem, hadis usûlü kriterlerinin bu rivayetlere uygulanmasıyla çözülebilir.

Sebeb-i Nüzule yapılacak olan tenkit, sened-metin bütünlüğü içerisinde yapılmalıdır.

Esbâb-ı nüzûl rivayetlerinde içtihad söz konusu değildir. Tefsir için olan esbâb-ı nüzûl rivayetlerinde ise re’y ve içtihad söz konusudur.

Kur’an’ın anlaşılmasında sebebin değil lafız ve ifadelerin daha çok önem arz ettiği unutulmamalıdır. Yani sebebe bağlı kalarak tahsisten kaçınılmalıdır. Aslolan Kur'ân-ı Kerim metnidir.

Kur’ân’ın anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûlden yararlanırken Kur'ân’a bütün olarak yaklaşmak önemlidir.


0 Yorum - Yorum Yaz


Esbâb-ı Nüzûl: Nüzûl ortamında oluşan bir olaya ya da peygamberimize yöneltilmiş bir soruya, o günlerde bir veya daha fazla ayetin tazammun etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine sebep olan ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzûl denir.

Esbâb-ı Nüzûl Kur’an’ın nüzûl ortamının aslî bir unsurudur. Bu konudaki tek kaynak sahabedir.

Esbâb-ı Nüzûl eserlerin müstakil olarak te’lifi Ali b. El-Medinî ile başlamaktadır. Daha önce ilgili konuda eser telif edilmeme sebebi bu alandaki rivayetlerin hadis ve tefsirlerde kaydedilmişolmasından kaynaklanabilir. Bazı alimlerin Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin yanında ekledikleri kıssalar da yanlış değerlendirmelere sebep olmuştur.

Ulûmü’l-Kur'ân; Konusu her yönüyle Kur'ân olan, Kur'ân ile ilgili veya Kur'ân’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur’ân’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı amaçlayan bir bilgi alanıdır

Kavram olarak olmasa da Ulûmu’l-Kur'ân bahisleri (Arap Dili, Garibü’l-Kur'ân, Mecâzü’l-Kur'ân, peygamberimizin tefsiri, Esbâb-ı Nüzûl, vücûhu’l Kur'ân,….vb.) peygamberimiz ve ashabı tarafından bilinmektedir.

Kur'ân ilimleri konusunda özellikle Hulefa-i Raşidin, İbn Abbas, İbn Mesud, Zeyd b. Sabit, Ebu Musa el-Eş’ârî, Abdullah b. Zübeyr temeyyüz etmişlerdir.

Hicri birinci asrın sonlarından itibaren Kur'ân ile ilgili ilimlerin tek tek ele alındığı görülmektedir. İlk tedvin edilen Kur'ân İlimleri; Kıraat İlmi, Resmü’l-Kur'ân, İrabü’l-Kur'ân, Esbâb-Nüzûl, Mekkî-Medenî, Nâsih-Mensûh, Garîbü’l-Kur'ân... Buna göre ilk eserler, Kur'ân ilimlerinin müstakil olarak ele alınması, konunun bütün yönleriyle incelenmesi metoduna dayanmaktadır

Bazı tefsirlerin mukaddimelerinde Kur’ân’ın anlaşılmasına yönelik izahatlar çerçevesinde ulumu’l-Kur'ân’a değinilmiştir.

“Ulûmü’l-Kur'ân” başlığı altında Kur'ân ilimlerinin tek bir eserde muhtasar olarak toplanması, bugün anladığımızşekliyle “kavram” olarak kullanılması Zerkeşî (794/1391) sayesinde h.VIII.yy.da gerçekleşmiştir.

Tefsir, Kur'ân ilimlerinden biridir, bir cüzüdür. Tefsir ile meşgul olan Kur'ân ilimlerinden faydalanmak zorundadır.

Hz. Ebubekir(14/634) döneminde Kur'ân cemedilmiş, hz. Osman (35/656) döneminde çoğaltılmış, hz. Ali (40/661) ve sonraki dönemde ise harflerin noktalanması ve harekelenmesi başlamıştır.

Hicri birinci asrın sonları ile ikinci asrın başları tedvin asrının başlangıcı olarak tanımlanır. Tedvindeki temel gaye, Kur'ân’ın anlaşılmasına katkıda bulunmak, hadisleri tesbit etmek, Kur'ân ile hadisin manalarını açıklamaktır.

Sebebi Nüzûl ancak sahih nakille bilinir. Sadece işitme ve görme suretiyle bilinebilen, sahabiden gelen rivayet; hz. peygamberden bildirilmiş hükmünde kabul edilir, bu da merfu hükmündedir.

Arap dili ile ilgili olmayan, re’y-ictihad alanına girmeyen, dünya ve ahiret işleri, cennet-cehennem ahvali, sevap-günah sınırlamaları yapan gaybi konulardaki rivayetler ve sebeb-i nüzûl rivayetleri merfu kabul edilir.

Sahabenin sebeb-i nüzûl hakkındaki rivayetleri “müsned hadis” sayılmıştır. El-Hâkim’e göre, müsned hadiste senet muttasıl ve merfu olmalıdır. Sahabenin sebeb-i nüzûl dışındaki tefsir rivayetleri rey ve ictihad alanında gerçekleşir. Bu da gramer, belagat ya da şer’î hüküm bilgisi ile ilgili olabilir.

Esbâb-ıNüzûlü bilme açısından tabiîlerin rivayetleri de kaynaktır, mürsel hükmündedir.

Sebeb-i Nüzûl Rivayetlerinin Kalıpları iki türlüdür: Sebep ifade etmede “nas olmayan” rivayetler. Sebep ifade etmede “nas” olan rivayetler.

Esbâb-ıNüzûl’le İlgili Bazı Meseleler: 1. Taaddüt Meselesi 2. Hükmün veya Nüzûlün Taahhuru Meselesi 3.Umum- Husus Meselesi

Esbâb-ı Nüzûlle İlgili Disiplinler: Hikmet-i Teşriiye İlmi, Mübhemâtu’l Kur’an İlmi, Tenasüb ve İnsicâm İlmi

Kur’ân-ıKerîm’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzûl’ün yetersiz kalma sebeplerine gelince; Rivayetler Açısından: Merfu-müsned esbab-ı nüzul rivayetleri konusunda şu konularda mutabakat yoktur: Sahabenin içtihada imkan bulunmayan alanlardaki bütün rivayetlerinin müsned kabul edenler olduğu gibi, sahabenin tefsir maksatlı görüşlerinin müsned olamayacağı kanaatinde olanlar da vardır. Nüzûl ortamına izafe edilen her “müsned” sebebi nüzûl rivayetinin “sahih” olup olmadığı da tartışma konusudur.

Mürsel sebeb-i nüzûl rivayeti ise, Kur’ân’ı anlamada ufuk açıcı bir kaynak olarak görüp değerlendirilebilir. Hadis senedlerinin hazfedilmesi ve rivayetlerin tasnifine dikkat edilmemesi de bir diğer tartışma konusudur.

Aslolan sebebin hususiliği değil lafzın umumiliğidir.

Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri tasnife tabi tutularak sebeb-i nüzûl-tefsir için sebeb-i nüzûl ayırımı yapılması ve bu rivayetlerin siygalarının tetkik edilmesi teaddüd ve teahhur meselesine ışık tutabilir.

Esbâb-ı Nüzûl yorum zenginliğine engel olması, Kur’an-ı Kerim’in evrensel hedefi olan kur’an-insan-hayat bütünleşmesini engellemesi, şahısların ebedileştirilmesi, mezhep hareketlerine etkisi açısından da olumsuz sonuçlar doğurmuştur.

Esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin tamamına ulaşılamayabilir.

Esbâb-ı nüzûlü bilmeden de Kur’an’ıanlamak mümkündür. Bu da Kur’ân’ı bütünlüğü içinde okuyarak ve zahirinden gücümüzün yettiğini anlamaya çalışarak yapılabilir.

Kur’an’ın zahir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunan hallerde; Esbâb-ı Nüzûl ilmine ihtiyaç doğar.

Kur’an’ıokuyan veya dinleyen kimse onu anlama noktasında bir bekleyişe, bir arayışa giriyorsa işte bu noktada da esbâb-ı nüzûle ihtiyaç vardır.

Esbâb-ınüzûl alanındaki birçok problem, hadis usûlü kriterlerinin bu rivayetlere uygulanmasıyla çözülebilir.

Sebeb-i Nüzule yapılacak olan tenkit, sened-metin bütünlüğü içerisinde yapılmalıdır.

Esbâb-ı nüzûl rivayetlerinde içtihad söz konusu değildir. Tefsir için olan esbâb-ı nüzûl rivayetlerinde ise re’y ve içtihad söz konusudur.

Kur’an’ın anlaşılmasında sebebin değil lafız ve ifadelerin daha çok önem arz ettiği unutulmamalıdır. Yani sebebe bağlıkalarak tahsisten kaçınılmalıdır. Aslolan Kur'ân-ı Kerim metnidir.

Kur’ân’ın anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûlden yararlanırken Kur'ân’a bütün olarak yaklaşmak önemlidir.


0 Yorum - Yorum Yaz


KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NÜZULÜN ROLÜ

1.       Esbâb-u Nüzul bilgisi tefsir ilminin ilk ve temel kaynağıdır.  Peygamberimiz (S.A.V)’e sorulan bir soru veya o esnada gerçekleşen bir olay üzerine vahyin indirilmesi Esbâb-u Nüzul ilminin temel çıkış noktasıdır.  Ayetlerin anlaşılmasında ve yorumlanmasında aslında ilk müracaat edilen başucu kaynağı olmasına rağmen çerçevesi çizilip sınırları belirlenebilen bir ilim dalı olamamıştır. Bu eserde ulaşılmak istenen temel gaye Kur’an İlimleri içerisinde yeni bir ilim dalı olarak Esbâb-u Nüzul ilminin oluşturulmasıdır.  Kur’an İlimleri içerisinde zikredilen ve bu esere kadar da müstakil ve sistematik bir çalışma içerisinde ele alınmayan Esbâb-u Nüzul ilminin önemine dikkat çekilmeye çalışılmıştır.

2.       Bu eserde dikkat çekilen bir başka husus da (s.23) aslında Esbâb-u Nüzul hakkında şu anda elimizde mevcut olan bilgiler belki de istemediğimiz kadar çoktur. Malumat bulma konusunda hiçbir sıkıntıya düşmeyecek olan araştırmacıyı daha farklı bir problem beklemektedir. O problem de bu kadar çok olan bilginin düzensiz oluşudur. Yeni bir yaklaşımla Esbâb-u Nüzul ilmine yönelip var olan bu bilgi yığınının düzenli bir ilme dönüştürülmesi teklifi yapılmaktadır.

3.       Esbâb-u Nüzul Kur’an İlimleri kapsamında zikredilse de aslında, kaynak itibari ile Hadis İlimlerinin temel araştırma konusudur. Çünkü Esbâb-u Nüzul rivayetlerinin ilk kayda geçirildiği eserler Hadis kaynaklarıdır. Ayrıca bu eserde vurgulanan Tâhir bin Âşûr ve Şah Veliyyullah ed-Dihlevi’nin de vurguladığı bir diğer nokta da şudur: Kur’an İlimleri açısından her ne kadar dikkat edilmişse de sistemli bir şekilde ifade edilmeyen Esbâb-u Nüzul rivayetleri ile Tefsir rivayetleri arasındaki farka dikkat çekilmektedir.

4.       Esbâb-u Nüzul rivayetleri ile Tefsir rivayetlerinin mukayesesi yapılırken nüzulün hususiliği hükmün umûmuna engel midir? Sorusu zihinlere takılmaktadır. Bu konuda da aydınlatıcı bilgilere yer verilirken Tâhir bin Âşûr ve Şah Veliyyullah ed-Dihlevi’nin görüşlerine bu noktada sıkça başvurulmuştur. Belki de günümüz Tefsir problemleri arasında popülerlik açısından üst sıralarda bulunan “sebebin hususiliği hükmün umûmiliğine mani midir? Tartışmasını gündeme taşımıştır. Dihlevi’ye göre özel bir durum için nazil olmuş olan ayetin hükmü o ayetin umûmiliğine mani değildir.

5.       Dikkat çekilen bir diğer husus da Esbâb-u Nüzul rivayetlerinde yaşanan ihtilaftır.  Modernist ve Kur’an’a yeni bir bakış açısıyla bakmaya çalışan Muhammed Abduh, bu tür tefsirî bir anlayışın yani sebebi nüzul rivayetleri ile uğraşıp durmanın boş ve anlamsızlığına dikkat çekilmiştir.  Bizim asıl gayemizin Kur’an’ın ruhuna uygun bir tefsire ihtiyacımızın olduğu ifade edilmiştir.  Ancak burada şuna dikkat etmek gerekir; rivayet ve dirayet tefsirleri diye  her ne kadar taksim edilmiş olsa da asıl itibari ile dirayet tefsirleri de Kur’an’ın anlamlandırılmasında rivayetlerden uzak değildir. Burada Muhammed Abduh’un görüşleri tefsir ilminde Esbâb-u Nüzulun önemini gölgelemez.

6.       Hassas bir nokta olan ravinin ayet ile ilgili olan vermiş olduğu rivayetin ayetin sebebi nüzuluna mı ait olduğu yoksa o dönemde olan ve ayetin nüzulü ile ilişkisi olmayan bir durum mu yoksa ravinin kendi tercihi olan bir yorum mudur bunun tespit edilmesi gerekmektedir. Ebu Hanife’nin fıkhi kaideler ile ilgili söylemiş olduğu prensip gibi eğer sunulan rivayet ayetin nüzul sebebi değilse müfessir onun yerine kendi re’yini okuyucusuna sunar.

7.       Esbâb-u Nüzul rivayetlerinin Kur’an’ın bütünlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi konusu ile esbâbı nüzul rivayetlerinin tasnifi konusu birlikte düşünülmelidir. Böylece Kur’an’ın nüzul ortamına ait rivayetler ile sahabe ve tâbiûnun tefsir için yaptıkları sebebi nüzul değerlendirmeleri Kur’an’ın anlaşılması çabalarında tam yerlerini bulmuş olacaklardır. Her ayette bir nüzul sebebi arama gibi hatalara düşülmeyecektir.(Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU, Kur’an Ve Bağlam s. 213)

 

ŞABAN YILMAZ

                                               Doktora Öğrencisi 


0 Yorum - Yorum Yaz


1. Hayat kitabı ve ilâhî bir kılavuz olan Kur’anı-ı Kerim’in, bu fonksiyonunu icra edebilmesi için doğru anlaşılması zaruridir. Bu noktadan hareketle tarih boyunca ve günümüzde doğru anlama adına birçok çalışmalara imza atıldığına şahit olmaktayız. İyi niyetle yapılan bütün çalışmalar bir emeğin mahsulü olması hasebiyle mukaddestir ve değerlidir.

2. Ancak çalışmaların hepsinin İlâhî Kelâm’ı doğru anlamaya aynı oranda katkı sağladığını söylemek mümkün değildir. Zira öncelikle metodoloji/yöntem/usûl sorunu halledilmelidir. Bu yapılmadan atılacak adımlar bir noktada akîm kalmaya mahkum olacaktır.

3. Yapılan bunca çalışmalardan yeterince verim alınamayışının en başta gelen nedenlerinden biri kanaatimizce bu husustur. Kültürümüzde önemli bir yere sahip olan “vüsûlsüzlüğümüz, usûlsüzlüğümüzdendir” ifadesi, âdeta bu husus dile getirmek için söylenmiş gibidir.

4. İşte “Kur’an ve Bağlam” kitabını bu noktada atılmış önemli bir adım olarak telakki etmekteyiz. Zira söz konusu eser, Allah Kelâmı’nı doğru anlama noktasında temel yaklaşım olan metodoloji açısından meseleye bakmaktadır.

5. İlk dönemlerde tefsir ilmi denilince ilk akla gelen “Esbab-ı Nüzûl” konusunu farklı bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Hâlbuki bu konu, belki ilk dönemlerden beri onlarca kez anlatılmış, gerek müstakil olarak, gerekse usûl kitaplarının ilgili bölümlerinde mutlaka yer verilmiş olan bir konudur.

6. Ancak yazarın da zaman zaman ifade ettiği gibi bu konuyla ilgili yazılıp çizilenlerin çoğu, genel anlamda birbirinin tekrarı olmuştur. Bu yüzden, işin sistematik olarak çözüme kavuşmasına şiddetle ihtiyaç olduğu tartışılmaz bir hakikatti. İşte sözü edilen eseri ortaya koymakla yazar, “Esbab-ı Nüzûl” konusuna alışılmışın dışında, moda deyimi ile “ezber bozan” bir tarzda, farklı bir bakış açısıyla yaklaşarak, önce sorunu ortaya koymaya çalışmıştır.

7. Bu anlamda öncelikle “Ulûmu’l-Kur’an” içerisinde Esbab-ı Nüzûl ilminin yeri ve konumu sorgulanarak söz konusu ilim, bugüne kadar yapılmış olanlar, sorun olarak addedilen hususlar ve rivayetlerdeki senet ve metin kısmı dahil âdeta bütün yönleriyle sorgulanmıştır.

8. Bu işlem yapılırken öncelikle durum ya da vakıanın tespitinin yapılmasına önem verildiğine şahit olmaktayız. Tıp diliyle ifade edecek olursak, âdeta doğru tedavinin uygulanabilmesi için şart olan, hastalığın doğru teşhisine önem verilmiştir.

9. Bunun için de, bu hususta önceki yapılan çalışmalardan neşet eden sistematize edilmemiş birçok malumat açık yüreklilikle ortaya konulmaktadır.

10. Ardından ortaya konulan bu malzemeler kritiğe tabi tutularak bugüne kadar yapılanların eksik ya da yetersiz yönlerine dikkat çekilmekte, önceki yapılanlarla ihtilaf edilen noktalara vurgu yapılmaktadır.

11. Bu konuda ısrarla ele alınarak vurgulanan husus, bugüne kadar hadisçilerin hadis rivayetinde gerek senet, gerekse metin tenkidi konusunda gösterdikleri hassasiyetin,  esbab-ı nüzûl rivayetleri ve bu rivayetlerin tasnifi konusunda gösterilmemiş olması hususudur.

12. Son olarak da tespit edilen bu eksikliklerin hangi yöntemle nasıl giderileceği hususu olan tedaviye geçilmekte ve bu husus ayrıntılı bir şekilde örneklerle ortaya konulmaktadır.

13. Hadis usûlünde titizlikle uygulanan tenkit yöntemlerinin, esbab-ı nüzûl rivayetlerine de hem senet hem de metin tenkidi açısından uygulanmasının elzem oluşuna vurgu yapılması dikkat çekmektedir.

14. Rivayetlerin, tefsir için yapılan rivayetler ile esbab-ı nüzûl rivayetlerinin birbirinden ayrılacak şekilde tasnife tabi tutulması, bu meyanda yazarın koyduğu teşhis için önerdiği tedavi yöntemlerinden sadece bir kaçı olarak göze çarpmaktadır. 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


1. Hayat kitabı ve ilâhî bir kılavuz olan Kur’anı-ı Kerim’in, bu fonksiyonunu icra edebilmesi için doğru anlaşılması zaruridir. Bu noktadan hareketle tarih boyunca ve günümüzde doğru anlama adına birçok çalışmalara imza atıldığına şahit olmaktayız. İyi niyetle yapılan bütün çalışmalar bir emeğin mahsulü olması hasebiyle mukaddestir ve değerlidir.

2. Ancak çalışmaların hepsinin İlâhî Kelâm’ı doğru anlamaya aynı oranda katkı sağladığını söylemek mümkün değildir. Zira öncelikle metodoloji/yöntem/usûl sorunu halledilmelidir. Bu yapılmadan atılacak adımlar bir noktada akîm kalmaya mahkum olacaktır.

3. Yapılan bunca çalışmalardan yeterince verim alınamayışının en başta gelen nedenlerinden biri kanaatimizce bu husustur. Kültürümüzde önemli bir yere sahip olan “vüsûlsüzlüğümüz, usûlsüzlüğümüzdendir” ifadesi, âdeta bu husus dile getirmek için söylenmiş gibidir.

4. İşte “Kur’an ve Bağlam” kitabını bu noktada atılmış önemli bir adım olarak telakki etmekteyiz. Zira söz konusu eser, Allah Kelâmı’nı doğru anlama noktasında temel yaklaşım olan metodoloji açısından meseleye bakmaktadır.

5. İlk dönemlerde tefsir ilmi denilince ilk akla gelen “Esbab-ı Nüzûl” konusunu farklı bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Hâlbuki bu konu, belki ilk dönemlerden beri onlarca kez anlatılmış, gerek müstakil olarak, gerekse usûl kitaplarının ilgili bölümlerinde mutlaka yer verilmiş olan bir konudur.

6. Ancak yazarın da zaman zaman ifade ettiği gibi bu konuyla ilgili yazılıp çizilenlerin çoğu, genel anlamda birbirinin tekrarı olmuştur. Bu yüzden, işin sistematik olarak çözüme kavuşmasına şiddetle ihtiyaç olduğu tartışılmaz bir hakikatti. İşte sözü edilen eseri ortaya koymakla yazar, “Esbab-ı Nüzûl” konusuna alışılmışın dışında, moda deyimi ile “ezber bozan” bir tarzda, farklı bir bakış açısıyla yaklaşarak, önce sorunu ortaya koymaya çalışmıştır.

7. Bu anlamda öncelikle “Ulûmu’l-Kur’an” içerisinde Esbab-ı Nüzûl ilminin yeri ve konumu sorgulanarak söz konusu ilim, bugüne kadar yapılmış olanlar, sorun olarak addedilen hususlar ve rivayetlerdeki senet ve metin kısmı dahil âdeta bütün yönleriyle sorgulanmıştır.

8. Bu işlem yapılırken öncelikle durum ya da vakıanın tespitinin yapılmasına önem verildiğine şahit olmaktayız. Tıp diliyle ifade edecek olursak, âdeta doğru tedavinin uygulanabilmesi için şart olan, hastalığın doğru teşhisine önem verilmiştir.

9. Bunun için de, bu hususta önceki yapılan çalışmalardan neşet eden sistematize edilmemiş birçok malumat açık yüreklilikle ortaya konulmaktadır.

10. Ardından ortaya konulan bu malzemeler kritiğe tabi tutularak bugüne kadar yapılanların eksik ya da yetersiz yönlerine dikkat çekilmekte, önceki yapılanlarla ihtilaf edilen noktalara vurgu yapılmaktadır.

11. Bu konuda ısrarla ele alınarak vurgulanan husus, bugüne kadar hadisçilerin hadis rivayetinde gerek senet, gerekse metin tenkidi konusunda gösterdikleri hassasiyetin,  esbab-ı nüzûl rivayetleri ve bu rivayetlerin tasnifi konusunda gösterilmemiş olması hususudur.

12. Son olarak da tespit edilen bu eksikliklerin hangi yöntemle nasıl giderileceği hususu olan tedaviye geçilmekte ve bu husus ayrıntılı bir şekilde örneklerle ortaya konulmaktadır.

13. Hadis usûlünde titizlikle uygulanan tenkit yöntemlerinin, esbab-ı nüzûl rivayetlerine de hem senet hem de metin tenkidi açısından uygulanmasının elzem oluşuna vurgu yapılması dikkat çekmektedir.

14. Rivayetlerin, tefsir için yapılan rivayetler ile esbab-ı nüzûl rivayetlerinin birbirinden ayrılacak şekilde tasnife tabi tutulması, bu meyanda yazarın koyduğu teşhis için önerdiği tedavi yöntemlerinden sadece bir kaçı olarak göze çarpmaktadır. 

 

                                                          Şükür KÜÇÜK

                                                           Doktora Öğrencisi

                                                           11922762


0 Yorum - Yorum Yaz

esbabı nüzul II    03.05.2013

Esbab-ı Nüzul II

Kur’an ve Bağlam

Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’un Rolü

1.      Bu bölümde 'bir vakıa olarak Esbab-ı nüzul nedir?' sorusuna cevap aranmıştır.

2.      Kur’an bir hidayet rehberidir, bir roman veya hikâye kitabı değildir. Hayatımıza yön verecek, hayatımızı anlamlandıracak ilahi bir mesajdır. Bu mesajın doğru anlaşılması için de başlangıçtan günümüze bazı ilimlere ihtiyaç duyulmuştur ve bunların başında da Esbab-ı nüzül bilgisi gelmektedir.

3.      Kur’an’ı en doğru şekilde anlayanlar hiç şüphesiz ayetlerin inişine şahit olan nüzul ortamını bizzat müşahede eden ve Hz. Peygamber (sav)’in eğitiminden geçen sahabelerdir.

4.      Esbab-ı nüzul Kur'an'ın anlaşılmasında gerekli bir bilgi olarak değerlendirilmiş, sahabe, tabiun, tebe-i tabiin Kur'an'ı esbabı nüzul ile tefsir etmişlerdir. Hatta başlangıçta tefsir ilmi 'Esbab-ı nüzulu bilmekten ibaretti' denilmiştir.

5.      Ulumu'l-Kur'an Hz. Peygamber ve ashabı tarafından bilinmekteydi. Ancak o dönemde bu adlandırma ve bu ilimlerin neler olduğu şeklinde bir sınıflandırma ihtiyacı duymamışlardır. Peygamber (sav), yeni fethedilen bölgelere gönderdiği sahabelerde en fazla Esbab-ı Nüzulü şehadet etme vasfını aramıştır. Bunun sebebi, Esbab-ı Nüzulü iyi bilenlerin Kur’an’ı da iyi bilecekleri kanaatidir.

6.      İslam sınırlarının genişlemesi ve Arap olmayan kavimlerin İslam’a girmesi gibi sebeplerden dolayı Ulumu'l Kur'an'ın tedvinine ihtiyaç duyulmuştur. Kuran ilimleri, başlangıçta Kuran’ı anlama çabasıyla ortaya çıkmış hususi çalışmalardı. Bu dönemde Kur’an ilimleri belirli bir alanda yoğunlaşmış hususi bilgi alanı olarak görüldü ve bütün Kur’an ilimlerini kapsayacak bir kavrama ihtiyaç duyuldu. Bunu ilk gerçekleştiren ise h.8. yüzyılda Zerkeşi olmuştur.

7.      Zerkeşî ve daha sonraki dönemlerde Kur'an İlimlerinde hadis ilminin metoduna benzer bir metod uygulanmaya başlanmıştır. Tefsir kitaplarındaki tefsir ve Esbab-ı Nuzül rivayetlerinin, hadis tenkitçilerinin rivayetlerin tenkidinde kullandıkları sened ve metin tenkidi kurallarının sıkı eleğinden geçirilmesi bugün zarurettir. Böylece tefsir kitaplarındaki pek çok rivayet temizlenmiş olacaktır.

8.      Kur'an ilimlerinin neler olduğu da tartışılmış ve neticede 'Kur'an İlimleri; konusu her yönüyle Kur'an'ı Kerim olan, Kur’an’la ilgili veya Kur'an'ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur’an’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır' denilmiştir.

9.      Kur'an ilimleri genel olarak Kur'an'la ilgili ilimler ve araştırmalardan oluşurken Tefsir ilmi; Kur’an’ın izahını amaçlayan bir ilimdir. Kur’an ilimleri genel kapsamlı iken Tefsir ilmi daha özel bir alandır.

10.  Kuran’ın anlaşılmasında Esbab-ı Nuzülün doğru bir şekilde anlaşılmasında yeni yaklaşımlar için dikkat edilmesi gereken iki önemli husus vardır. Bunlar; Kur’an’ın bütünlüğü ve siyak-sibak meselesidir. Kuran’ın nüzul ortamındaki muhataplarının bilgisiyle aydınlanacak ayetler tespit edilmelidir.

11.  Yani nüzul sebebi akılla idrak edilmesi mümkün olmayan sadece işitme veya görme suretiyle bilinebilen ve sahabeden merfu olarak gelen rivayetlerdir. Esbab-ı nüzul sahih nakille bilinir. Bu alanda içtihada ve akla yer yoktur.

Abdullah BEKİROĞLU

DOKTORA - 12922754

 

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


MURAT CAN /NO:12912777 YÜKSEK LİSANS

DERS: TEFSİR RİVAYETLERİNE GÖRE KUR’AN’IN NÜZUL ORTAMI

KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL’ÜN ROLÜ 2

*Esbabı Nüzulü bilmek Kuran-ı daha iyi anlamaya yardımcı olmaktadır.

*Kuran eğitimine sahabe özen göstermekte ezberlediği ile amel etmeden başka bir ayete geçmemektedirler. Tabiun ve sonraki nesilde aynı yolu izlemiştir.

*Hz. Peygamber Kuran-ı hem kavliyle hem de fiili ile tefsir etmekteydi.

*İslam coğrafyasının genişleyip yeni millet ve kültürlerle kaynaşması ulumul Kuran ilmine ihtiyacı artırmış tasnif ve tedvin hareketini başlatmıştır.

* Esbabı nüzul ilminin doğuşu ve gelişimi Kuran ilimleri ile paraleldir.

*Kuran-n Kerim indiği dönemdeki Arap toplumunun zirvede olan fesahat ve belağatına meydan okumuş, her konuda onları aciz bırakmıştır.

*İslam âlimleri Esbabı Nüzul ilmine önem vermişler, bu alanda müstakil ederler telif etmişlerdir.

*Selef âlimleri tefsir yazacak kişilerin Esbabı Nüzul ilmine vakıf olmalarını şart koşmuşlardır.

*Müfessirler esbabı nüzul ile alakalı nass olup olmaması ile ilgili özel siyga kalıp ve ifadeler kullanmışlar, gelen rivayetleri konularına göre belirleyip tasnif etmişler.

*Esbabı nüzul ile ilgili ihtilaflar ufku açmaya, ayet manalarının daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmaktadır.

*Birçok sebebe binaen bir ayet inmiş olmakla beraber bazende bunun tersi olup birkaç ayet tek sebebe binaen inmiştir.

*Burada dikkat edilmesi gereken, rivayetler arasında sıhhat bakımından eşitliğe, rivayetlerden herhangi birini tercih etmemize bir sebep yoksa ve sebepler arasındaki zaman farkının uzun veya kısa olduğuna bakılarak nüzul hakkında hüküm vermektir.

*Esbabı Nüzul rivayetleri Kur’an-ı  Kerimin anlaşılmasında araç olarak kullanılmalıdır. Rivayetlerde asıl olan umumiliktir. Tahsise delalet veya bir karine var ise o zaman has hükmüne varılır.

*Kur’an-ı Kerimin ana gayesi ve hedefi beşeriyete genel bilgiler vermek, hükümler koymaktır. Burada zaman, mekân ve tarih önemli değildir. Kur’anın nüzulünden kıyamete kadar baki olan mesaj ve hükümlerini anlamak için Esbabı Nüzul ile ilgili disiplinler (ilimler) olan Hikmeti Teşri ilmi, Mübhemetül Kur’an ilmi, Tenasüb ve insicam ilmi ve bu disiplinler arasındaki bütünlüğe bakılarak müfessirlerin yazdıkları eserler ve fikirler tetkik edilip üzerinde düşünülerek daha yeni orijinal asrın ve çağın ihtiyaçlarına cevap verecek hükümlere ulaşılablir.

*Esbabı Nüzul rivayetleri değerlendirilirken eleştirel yaklaşımla beraber  olumlu düşünülmelidir. Ku’anın daha iyi anlaşılması için müfessirler ve İslam alimleri duydukları bütün rivayetleri sahih –zayıf, merfu- mevzu ayrımı yapmaksızın senetleriyle veya senetsiz bizlere nakletmişler ulaştırmışlardır. Yapılması gereken hadi usulünde olduğu gibi rivayetlerin sened ve metinleri incelenerek sakim ve zayıflık emaresi bulunanlar ayıklanmalı sahih ve merfu rivayetler belirlenmelidir.

*Mürsel, senedsiz ve tasnifindeki hatalar Kur’an’ı doğru anlamaya engeldir.

*Esbab-ı nuzül rivayetlerinin çokluğunun olumsuz sonuçları da bulunmaktadır. Bunlar, kıyamete kadar hükmü baki olacağından yorum zenginliğini engellemesi, Kur’an’ın hedefi olan beşeriyetle ve onun hayatıyla bütünleşememesi, rivayetlerin ve konuların istismar edilmesi, nuzüle sebep olan şahısların ebedileştirilmesi, günümüzle veya bulunulan çağ ile veya asır ile bağlantı kurulamaması ve mezhep taassubiyeti sebebiyle önyargılı hükümler vererek Kur’an’ı doğru anlamaya engel olmuşlardır.

*Esbab-ı nuzül rivayetlerini değerlendirirken sosyal, fikri, iktisadi ve siyasi şartlarında göz önünde bulundurulması gerekir.

*Esbab-ı nuzül rivayetlerinin hepsinin zayıf veya sahihliğine ulaşmak mümkün değildir. Bu rivayetler olmadan da Kur’an’ın ana hedefi olan manalara ulaşılabilir.    


0 Yorum - Yorum Yaz


“KUR’AN ve BAĞLAM” HAKKINDA

Sıddık BAYSAL

 

            “Aynı dili konuştuğumuz halde anlaşamıyorsak, kav­ramların yerli yerine oturmadığı bir ülkede yaşıyoruz de­mektir.”

Yukarıdaki yargı, kendimizi ifade etmek için seçtiğimiz dilsel göstergelerin delaletleri bakımından müphem ve muğlâk kalmaması, lafızlarımızın kararsızlığa duçar olmaması, kavram düzeyinde bir bulanıklığın zihnimizi ve idrakimizi gölgelememesi için muhataplar arasında ortak bir mantığı, ortak kavramlar grubunu, üzerinde uzlaşılan müşterek bir dil felsefesini oluşturmamızın lüzumuna işaret etmektedir. Ancak bu şekilde gerek söylem gerek yazın gerekse düşün düzeyindeki ifade ve imgelerimizin birbirinden bağımsız anlam dalgaları arasında savrulmasını engelleyebilir ve her düzeyde açık-seçiklik vasfına haiz bir iletişim tesis edebiliriz. .   

Bu husus Kur’an ve Bağlam’ın en önemli meselelerinden biri olmalı ki daha kitabın başında entelektüel hayatımızı çıkmaza uğratan terminolojik tutarsızlık[1] çarpıcı bir dille işlenmiş; klasik terminolojiye ek olarak bilim ve düşün dünyamıza sonradan giren, dolayısıyla modern addedebileceğimiz ıstılahlarda da aynı stresin vaki olduğu belirtilmiştir. Bu meyanda bağlam mefhumunun anlam aralığı içinde hususi bir yer işgal ettiğinden tarihsellik kavramının özellikle üzerinde durulmuş, hem şekil hem esas itibarıyla işlenmiştir.

Tarihsellik menfezinden girerek Kur’an’ın indiği zaman ve zeminle ilgisini tespit etmeye yönelen, bu nedenle de çalışmanın ayaklarından birini tarihsellik prensibi oturtan bir akademik çalışmanın “esbab-ı nüzul” olgusunu görmezden gelmesi düşünülemez. Belirli tarihler arasında, muayyen bir kültürel ortama, üstelik kültürel karakteristiği son derece baskın olan bir topluma hitaben inen bir metinle okur arasında eşzamanlı anlamayı içeren bir ilişkinin bilgi, imkân, mahiyet ve biçimini tespit etmek için hitabı yeryüzüne döndüren sebepleri bilmek basit entelektüel gayretlerin ötesine geçen bir çabadır. Zira hayatın çok boyutlu sorunlarına külli veya tikel cevaplar arayan bir entelektüel olarak ilahiyatçı akademisyenin dilbilimsel formasyona ilaveten anlam(an)ın teşkil ve teşekkül safhalarına katılan hangi araç ve aygıtların katıldığını bilmesi gerekir.

Yani, esbab-ı nüzul, Mekki-Medeni, nasih-mensuh, kıraat, ahrufu seba, resmu’l-Kur’an, cem’u’l-Kur’an, tertibu’l-Kur’an gibi tarih bilgisini zorunlu kılan ilimlerin ve doğrudan lafzın yapısına/iskeletine dair uzmanlık gerektiren modern dilde filoloji, etimoloji, gramer, morfoloji gibi terimlerle temsil edilen literatürde nahiv, iştikak, sarf, i’rab gibi isimler verilen gramatikal bilgilerin, semantik, linguistik, semiyotik, retorik vb. isimlerle tesmiye edilen belagat, beyan, meani, icaz, i’caz, vücuh, nezair, eddad, garib, müphem, müşkil, mücmel, siyak-sibak/konteks, muhkem-müteşabih gibi anlam içeriğine dair bilgilerin bilinmesi bilimsel bir zorunluluk olarak ortaya çıkar.

Şu halde, ayet lafzının muhtemel manalarını yapı, içerik, biçim ve bağlam yönünden tahdid ve tespit etme görevini ifa eden dil bilimleri ve metnin teşekkül ettiği nüzulle bağdaşık tarih (siyer) sahasında ve ilk muhatapların anlama olgusunu bir model olacak şekilde uyguladıkları bağdaşık tarihin ardılı olan tarih sahasında yetkinlik, bir bilim insanı olarak müfessir için zorunludur.

 “Kur’an ve Bağlam” kitabı özelinde ise bu ilimler arasında nüzul tarihi bilgisinin ve siyerin özel bir öneme haiz olduğu ortaya çıkıyor. Zira bu iki ilim doğrudan doğruya bağlama işaret ediyor. Bağlamın bilgisi de müfessire, anlamanın öznesi ve vahyin muhatabı olarak ilk neslin geçirdiği nüzul tecrübesini orijinal metin-orijinal tarih diyalektiği çerçevesinde izleme imkânı sunuyor. Metnin ve tarihin orijinalliği fikrinden bağlam içindeki metinle bağlamından soyut metnin her ne kadar aralarındaki morfolojik benzerlik aynılarmış izlenimi verse de aynı olmadıkları yargısı çıkıyor ki bu doğru bir yargıdır. Şu halde metni tarihsel gerçekliği içinde okumak için belki de yapılması gereken ilk şey, metnin bağlamsal sınırını çizmektir. Zira pasajları bağlamlarıyla okumak, okuru/müfessiri orijinal tarihe, orijinal tarih de orijinal metne götürecek; nihayetinde birden fazla maslahat temin edilecektir.

            Esbab-ı nüzul, tarihe belirli bir zamanda giren metnin tarihle ilgisini ve temasını ifade eden bir kavramdır. Bu bakımdan metnin indiği tarihle sınırlıdır. Nüzul tarihinden önceki ve sonraki vakalar ara sıra Kur’an ayetleri ile aralarında tarihsel sebeplilik ilişkisi kurularak sebeb-i nüzul vakalarıymış gibi takdim edilebilmektedirler. Yani tefsir kitaplarındaki sebeb-i nüzul başlıklı rivayetlerin hepsi sebeb-i nüzul rivayeti değildir. Bunlardan bir kısmı tefsir için üretilmiş rivayetlerdir. Şu halde, sebeb-i nüzul rivayetlerinin tenkitinde hadis ilminin rivayet formlarını tenkitte kullandığı “cerh ve ta’dil” ilkelerine ek olarak eşzamanlılık şartını da aramak bir zorunluluk olmaktadır. İkinci kitaptaki Sa’lebe Kıssası, tarihsel uyuşmazlık ve senet tenkitinin uygulandığı örnek mesabesindedir. Bir ayetin birçok olayla ilişkili olarak defalarca indiği tezi de tenkite tabi tutulmalı, tarih ilminin verilerinden faydalanarak Hz. Peygamber’in bir tek olaya mebni olarak bir defa inen bir ayeti analojik yaklaşımla benzer vakalar için okuyup okumadığı ihmali akılda tutulmalıdır.

Sonuç itibarıyla esbâb-ı nüzul, ilgili Kur’an pasajını tarihe tutturan nesnel ve insani bir boyutu temsil eder; ancak metnin nihai hedefi, varlık koşulu değildir. Zihnimizde ayete ilişkin gerçek zamanlı ve gerçek zeminli bir projeksiyonun oluşmasını sağlar; ayrıca, sayısız anlam dalgaları arasında rastgele savrulmamızı engeller. Tarihsellik de “tarih yapan bir varlık ola­rak insanın tarih hakkındaki tecrübelerden elde et­tiği bilginin bir boyutunu ifade eder.”

 

 

                                                                      

 Sıddık BAYSAL

Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı

Tefsir Bölümü Doktora Öğrencisi



[1] Bu ifade, aynı terimlerin belirli kesimlerce ideolojik bağlamda çok farklı anlamlarda kullanılması yahut Temel İslam Bilmleri gibi muayyen bir sahada dahi çeşitli ihtisas alanlarında farklı manaları ihtiva edecek şekilde tanzimi ne ilişkin bir durum tespitinden ibarettir.  


0 Yorum - Yorum Yaz


TEFSİR-HADİS-FIKIH USÜLLERİ ve USULU'D-DİN BAĞLAMINDA BİLGİNİN BÜTÜNLÜĞÜ SORUNUNA MUKAYESELİ BİR BAKIŞ

Sıddık BAYSAL 

Bu terkiple anlatılmak istenen bilgi evreninde üretilen klasik veya çağdaş her bilginin köken itibarıyla bir, ihtisas alanları arasında sağlam bağların ve sistemler arası bilgi akışını sağlayan düzenli aktların bulunduğu, geçirgen, sistematik ve bütünlüklü bir yapının üyesi olduğudur. Şu halde bilgi olmaklık hüviyetini haiz hiçbir veri, sahaya öylesine serpiştirilmiş, dağınık ve benzerleri de dâhil olmak üzere diğer bilgi türlerinden tamamen kopuk, entelektüel nüveler değildir. Zira terkipteki “bütünlük” öğesi, “tümün” bütün yapısal ve işlevsel hususiyetlerini içine alan tekil bir yapıya delalet eder. Bu durumda “bilginin bütünlüğü” terkibini, tüm bilgileri orijin bakımından tek bir asla göndererek tanımlamaya ek olarak zaman içindeki tüm görüngü ve vecihlerini de içine alan külli ve sistematik bir epistemoloji şeklinde tanımlayabiliriz. 

Orijinin tekliği meyanında yukarıdaki tanımı tatbik edersek, Temel İslam Bilimlerinin temel metinlerin tespit ve yorum biçimlerini temsil ettiklerini, dolayısıyla o metinlerden çıkıp sahaya yayılan damarlar olduklarını söyleyebiliriz. Tarihsel öncelik sonralık, ardıllık gibi kronolojiye ilişkin gerçeklikler de temel kaynakların ardından bu ilimlerin birer disiplin olarak teşekkül ettiğini gösterir ki bu sözü edilen ilimleri köken itibarıyla zaman bakımından daha önceki bir kaynağa göndermeyi mantıken gerekli ve mümkün; kendilerinden sonraki vakalara nispet etmeyi ise muhal kılar. Biraz daha nesnel ifadelerle, bu ilimler tedvin edildikleri devirlerde, kuramsal bir bilgi sistemi halinde birden bire ve anlamsız bir şekilde ortaya çıkmamışlardır. Muktezayı halin, yani bireysel ve toplumsal ihtiyaçların neticesinde, yine o halin gerektirdiği evreler boyunca hayatın tedavülü ve tarihin devinimiyle mütenasip bir seyir içinde gelişerek tedvin çağına gelmişlerdir. Bir ilim olarak istiklale vakıf oldukları saatten geriye doğru gittiğimizde bu ilimlerin aralarında köken birliğinin var olduğunu kolaylıkla tespit edebiliriz.

Nitekim nüzul döneminde, lügat anlamlarıyla gündelik hayatta kullanılan fıkıh, hadis, tefsir vb. lafızların sistematik bilgilere delalet eden terim anlamlarıyla kullanımlarının tedvin çağına tekabül ettiği muhakkaktır. Örneğin ayetlerde kapalı kalan ifadelerin basit düzeyde izahına yönelik girişimler manasında tefsir sözcüğünün ve gerekse Kur’an metninin literal manasının yanı sıra hikmet ve esprisini de bilmeyi ifade edecek manada fıkıh tabirinin erken dönemlerde kullanıldığını biliyoruz. Ancak bu yorumsama çabalarına ilişkin bilgilerin konu ve metot bakımından henüz o dönemlerde ayrışmadıkları, hatta birbirlerinin içine geçmiş vaziyette bulunduklarını belirtmek gerekir. Örneğin tefsire veya fıkha müstenit ifadeler hala nakil düzeyindeydiler ve hadis ilminin içinde telakki ediliyorlardı. Kelamdan söz etmek içinse henüz çok erkendi. Yukarıda da değinildiği gibi bu ilimler tedvin döneminde teşekkül etti ve kuşku yok ki bu ilimlere ilişkin usullerin teşekkülü de eşzamanlı bir sürecin ürünüydü. 

Yazıyla sabit bir metin olması hasebiyle Kur’an’ın lâfzî, fizikî ve lügavî olarak gelecek nesillere nakledilmesi rivayet kültürünü gerektirmeyebilirdi. Evet, hafızlar tarafından hıfzedilen ayetler, indikleri anda yazıya geçiriliyordu. Hatta çoğunluğunu vahiy kâtiplerinin oluşturduğu bir zümrenin özel Mushafları dahi vardı. Yine de tarih aksi yönde tecelli etti. Yazılı nüshalara rağmen erken dönmede Kur’an, toplum katmanlarında genellikle yazıyla değil de şifahi nakillerle yayıldı. Bu uygulama basit bir prosedür değildi. Teknik açıdan Kur’an’ın tabi olduğu tevatür formunda nakil, rivayet kültürünün varlık biçimlerinden sadece biriydi ve daha sonraları bu yöntem ziyadesiyle hadiste istihdam edilecekti. Dahası hadis ilmi rivayete ilişkin umdelerini temel metnin oluşumu esnasında O ümmi Nebi (sav)’in talim ve terbiyesinde ilk nüvelerinin verildiği bu gibi tatbikat ve talimatlarından alacaktı.[1]

Nihayetinde rivayetler geçmişin bilgisini taşıyan bilgi öbekleri halinde düşünce evrenimizdeki hususi yerlerini aldılar. Ancak bu yolla nakledilen bilgilerin hem şekil hem de esas itibarıyla, yine bu yolun muktezasına cevap verebilecek yöntemlerle test edilmesi gerekiyordu. Bilginin güvenilirliğini özneler düzeyinde temsil eden son derece sağlam ve titizlik gerektiren bir tenkit ilkesi olarak “cerh ve ta’dil” gibi kavramlar entelektüel hayatımıza ıstılah düzeyinde işte tam bu safhada girdi; ancak pratik olarak zaten meri idiler. Örneğin erken dönemde, Kur’an’ın cem’i hadisesinde vahiy metinlerinin yazılı halleri tek başına yeterli bulunmamış, o metni kimin getirdiği, hangi kanallardan ve hangi süreçlerden geçerek aldığı, hatta dini ve ahlaki, sosyal ve iktisadi muameleleri ne biçimde yürüttüğü gibi metinle doğrudan alakası olmayan harici hallere dahi bakılmıştı.

Netice itibarıyla tarihte özgün vakası olan ve tarihsel gerçekliği ihmal etmesi mümkün olmayan bu metin, nakil noktasında da gerçek zamanlı hikâyelerin sözel formlarına, yani rivayetlere ve o formları taşıyacak gerçek öznelere, yani râvîlere ihtiyaç duymaktaydı. Aksi halde sosyal mesnetten yoksun, boşlukta oluşmuş, bu yüzden de tecrübe edilmemiş tarih dışı, hayalî bir metin olarak tarihin arşivinde kalırdı. Cerh ve tadil ilkesi onun sağlam yöntemlerle ve güvenilir nakil araçları ile çağlara intikalini temin ediyordu. Böylelikle İslami bilginin nakline ve nesnelliğine ilişkin bir usül olarak aslında kendinin de ait olduğu bilgi havzasının zemini sağlamlaştırıyordu.

Kur’an gerçek bir tarihin içinden geçerek gelmekteydi, son derece hakikiydi ve vakıayla reel irtibatı vardı. Dolayısıyla, sırf dilbilimsel yorum faaliyetleri ile maksatlarının tam olarak anlaşılması mümkün değildi; teşekkül sürecine de vakıf olmak gerekiyordu. İşte tam da bu noktada devreye kaynak metinlerin teşekkülü ile çağdaş başka özneler giriyordu ki sahabe ismi ile anılan bu öznelerin içtihat ve yorumları gerek tefsir, gerek fıkıh, gerekse kelam için ilk mesabesinde vahyin tatbikini tahkiye eden orijinal rivayetlerdi ve bu rivayetlerden bir yorumsama tekniği/usül üretilebilirdi. Peki, onların bilgisine güvenlikli bir şekilde nasıl ulaşılacaktı?

Buradaki boşluğu tarih/siyer ve hadis ilmi doldurdu. Hadis mecmualarında ve bir kısım rivayet tefsirinde geçen pek çok rivayet, temel metinlerin nüzul asrında Rasulullah tarafından, ardından Sahabe tarafından nasıl işlendiğini göstermekteydi. Bu dönemde kaynak metinlerin ilk yorumları oluştu. Kur’an ve Sünnete ek olarak sahabe rey ve içtihadı da artık referans metin hüviyetini kazanıyordu. Takip eden nesillerce aynı şekilde anlaşılmış olmalıdır ki ilk neslin rivayetleri bilhassa rivayet tefsirlerinde hadislerle birlikte mütalaa edilmişti.  

Tefsirin görevi ayetleri nüzulle eşzamanlı olarak ilk muhatapların anladıkları gibi anlamaya çalışmaktı. Bunun için dilbilimin yanı sıra tarihin de bilgisine ihtiyaç vardı. Söz konusu bilgi hadis külliyatında ve tarih kitaplarında mevcuttu. Üstelik hadis ilgili malumatı ham halde bırakmamış, tenkite tabi tutarak güvenilirliğini test etmişti. Hadis usûlü, rivayete dair umdeleriyle ve tarihsel süreçlere tanıklığıyla nakle dayalı bilginin işlenme yöntem ve kaidelerini belirliyor, Kur’an dâhil bütün kaynak metinleri tanımlıyordu. Fıkıh ve Kelamsa “Sebebin hususiliğine rağmen, lafzın umumi olabileceği”[2] prensibine dayanarak ilahi metni sebebinden bağımsız umumi bir metin olarak telakki edebiliyordu. Bu bağlamda Kur’an’ı saf metin olarak, dil ve mantık kurallarıyla, nass, zahir, mücmel, mübeyyen, âmm, hâss, mutlak, mukayyet, hitabın mana ve konusu, lahne’l-hitab, hitabın delili, nesh ve koşulları, çok anlamlılık, eş anlamlılık ve zıt anlamlılık gibi durumlar, Arap dil enstrümanları (dilbilim, etimoloji, morfoloji, linguistik, semantik, retorik ve semiyotik), kontekst/siyak-sibak, lafzın zihne mütebadiren doğan anlamı; hakikatin mecaza, umumun hususa, mutlağın mukayyete, istiklalin idmara takdimi, te’hire dair bir karine bulunmadıkça kelamın orijinal tertibini esas almak gibi karinelere bağlı kalınarak okunuyordu. İşbu karineler her ne kadar farklı ihtisas alanlarında farklı hiyerarşiyle takdim edilseler de genel espri itibarıyla müşterek olarak istihdam ediliyordu.

Bundan ötürü farklı sahalarda kaleme alınmış usül kitaplarında farklılıklara rağmen ortak bir terminolojiye ve vücûh ve’n-nezâir, hakikat-mecaz, muhkem müteşâbih, kıraat, esbâb-ı nüzul, nasih-mensuh, kıssalar, siyer, rivayetler ve bunun gibi müşterek temalı konu başlıklarına rastlanır. Bu durum aynı temel kaynakların yorumsanmasına ilişkin usullerin konu bütünlüğü dolayısıyla pek çok noktada kesişmek durumunda olmasındandır.   Sıddık BAYSAL, Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı, Tefsir Bölümü Doktora Öğrencisi



[1] Basit bir örnekle hadislerin yazılmasının nüzul döneminde yasaklanması, “bana taammüden yalan isnat eden cehennemdeki yerini hazırlasın.” şeklindeki ifade rivayet kültürünün disiplinsiz hareket etmesine mani oluyordu.

[2] Hafız Celaluddin Abdurrahman es-SUYUTİ, el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, Daru ibn Kesir, Dımaşk 1996, c. II, s. 95-96 


0 Yorum - Yorum Yaz


Peygambere


0 Yorum - Yorum Yaz


           Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ün Rolu                                                                                         Zeki KILIÇ-12922716/DOKTORA

             Kur’an ilimlerinin asıl kaynağı yine Kur’andır.Bu ilimlerin tamamının amacı Kuran-ı Kerimin anlaşılması ve dolayısiyla hayata anlam katmasıdır.İmam Zerkeşi(794/1391) ile bu günkü araştırmalarda kullanıldığı şekliyle kavramlaşan Ulum’l-Kur’an içerisinde önemli bir yere sahip olan Esbab-ı Nüzül ilmi; Kur’an-ı Kerimin nüzul ortamının asli bir unsurudur. Bu vechesiyle Kur’anın mesajlarının ve muhtevasının anlaşılmasında farklı bir konuma sahiptir.Zaten tefsir faaliyetlerinin bidayette  esbabı nüzulü araştımaktan ibaret kabul edilmesi bu hakikati açıklamaktadır.Hatta tefsirde Mütebahhir Sahabiler ‘Kur’andan inen her ayetin ne hakkında , kim hakkında, nerede, niçin nazil olduğunu bildiklerini söylemişlerdir.Sahabe bu vukufiyeti sebebiyledir ki Kur’an’ı öğrenirken O’nu hayata tatbik yötemlerini de öğrenmiş olmaktadır.Bilhassa muallim olarak Medine dışına gönderilen sahabiler nüzul ilmine vakıf kişilerden seçilmişlerdir.

            Sebeb-i Nüzül ilmini; Nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz.  Peygambere yöneltilmiş bir soruya vukubulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere  inmesine vesile olan ve vahyin nazil olduğu ortamı resm eden hadiseye denir,şeklinde tarif etmek mümkündür. Kur’an ayetlerinin nerede,ne zaman,hangi olay veya kimler hakkında nazil olduğunu açıklayan rivayet şeklinde de tarif edilebilir.

            Alimlerimiz bu konuyla ilgili pek çok eser kaleme almışlardır.Bilinen ilk müstakil eser Buhari’nin hocası Ali b. El- Medini’ye aittir. En çok şöhret yapmış olan eser ise Vahidi’nin “Esbabü’n-Nüzül” isimli eseridir.

            Esbab-ı Nüzul ancak  nakille bilinebilir. İctihad ve rey söz konusu değildir.Akılla idrak edilmesi mümkün olmayan ,sadece işitme veya görme suretiyle  bilinebilen  ve sahabiden müsned olarak gelen rivayettir.

            Tabiun uleması da bu ilmi sahabeden öğrenmiştir. Sahabe neslinden gelen bu konuya dair rivayetler müsned haber olarak kabul edilmektedir.Tabiun ulemasından gelen rivayetler ise kaynak kabul edilmekte ancak mürsel hükmünde muamele görmektedir.Bütün bunların doğruluğunun araştılıması,mesela hadis ilmi ve “usulü” krıterleri esas alınarak tenkide tabi tutulması;  insanlığın mutluluğunu hedefleyen  Kur’anın kendisini gerçekleştirmesi bakımından çok büyük önem arzetmektedir. Sebeb-i Nüzul ilminin kendine mahsus ifade kalıpları, rivayet formları ve ilmi disiplinleri  söz konosudur.

          Peki Esbab-ı Nüzül ilmi bilimmeden de Kur’an-ı Kerimi tefsir etmek mümkünmü dür? Esbab-ı nüzule dair eserler, nüzul çağı ve  nüzul ortamını sonraki nesillere anlatmak, nakletmek amaciyla telif edilmişlerdir. Böylece o dönemin sosyal, iktisadi ve siyasi yapısı, o dönem insanının zihniyeti ve zihnini oluşturan kavramları tesbit edilmiş, olmaktadır.Nihayet bu insani yapıp-etmelerden yararlanacak olan insan,varlık koşulları aşısından nüzul asrı insanı ile aynı koşullar içinde yaşayan  insandır.Esasen Esbab-ı nüzül ile ilgili gelen rivayetlerin doğruluğu sorunsallığı  ve alimlerimizin bu konulardaki metotlarının ilkeleriyle ortaya konulmaması bir diğer sorunsal olarak göze çarpmaktadir. Mesale kaynaklarımızda tefsir için üretilen bazı nüzul sebebi  rivayetleri tartışma konusu olabilmektedir.  Vallahu a’lem.


0 Yorum - Yorum Yaz


MEHMET ZEKİ SERDAROĞLU/Öğrenci no:12952706 ESBAB-I NÜZUL İLMİNİN TANIMI Esbab-ı nüzul ilmi,doğuştan günümüze birçok tarifle ifade edilmiştir.''Sebep'' ve''nüzul''kelimelerinin terkibinden oluşan bu kavram istilahi terim olarak birden fazla tanımı yapılmıştır.Geçmişten günümüze yapılan değişik tanımlamalar arasında;Vahidi(ö.468h./1075m.)esbab-ı nüzul ilmini şöyle tarif eder:''Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasına imkan sağlayan çok güvenli bir yoldur.'' Zerkeşi(ö.794h./1331m.)ise bu ilmi ''Kur'an-ı Kerim tefsirinde bilmeye muhtaç olduğumuz bir ilim olarak'' takdim eder.Suyuti'ye(ö.911h./1505m.) göre esbab-ı nüzul,''hadisenin vuku bulduğu günlerde ayetin nazil olması durumunda gerçekleşir.''Kafiyeci (ö.879h./1474m.)ise şöyle demektedir:''Nüzul sebebine gelince o,Kur'an-ın iniş sebebidir.''Şatibi(ö.790h./1388m.),esbab-ı nüzulü''muktezay-ı hali bilmek''olarak tanımlar. Tahir ibn Aşur(1879-1973m.)esbab-ı nüzulü''ayetlerin hükmünü beyan etmek,onunla ilgili olayları hikaye etmek,reddetmek veya benzeri maksatlarla indiği rivayet olunan hadiseler''şeklinde tarif eder.Adnan Zarzur sebeb-i nüzulü şöyle tarif eder:''Sebeb-i nüzul tarihi bir olgu(yani olmuş olan,gerçekleşmiş olan veya nüzul asrında meydana gelmiş bir hadisedir)'' der.Suat Yıldırım,esbab-ı nüzulü''vahyin geldiği ortam''olarak yorumlamakta ve onu şöyle tanımlamaktadır:''Sebeb-i nüzul,semadan gelen vahy-i ilahinin,yeryüzünde istikbal ediliş çerçevesidir.''Hasan Hanefi'nin tesbitini de kaydederek esbab-ı nüzul''olgunun(vakıanın) düşüncenin önüne geçmesidir.Olgunun düşünceyi davet etmesidir.'' Bir başka yerde ise''olgunun düşünceden öncelikli olmasıdir'' şeklinde tanımlamaktadır.Bütün bu tanımlamalardan sonra esbab-ı nüzulün tanımını şöyle yapabiliriz:''Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz.Peygamber'e yöneltilmiş bir soruya cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye'' sebeb-i nüzul denir.Hocamız Ahmet Nedim Serinsu'nun eserinden alıntılamiş olduğumuz bu tarifin kapsam açısından daha geniş olduğunu belirterek bu tanımı tercih ettiğimizi belirtiriz. ESBAB-I NÜZUL İLMİNE DAİR BİRKAÇ ESER İSMİ VE MÜELLİFLERİ 1-Ali b. el-Medini(ö.234h./848m.),Esbab-ı Nüzul 2-Ebu'l Hasan Ali b.Ahmed el- Vahidi(ö.468h./1075m.),Esbab-ı Nüzul 3-Ebu'l Ferec Abdurrahman b.Ali İbnu'l Cevzi(ö.597h./1200.m),Esbab-ı Nüzuli'l Kur'an 4-İbn-i Hacer el-Askalani(ö.852h./1448m.),ei-Ucab Fi Beyani'l Esbab 5-Celaluddin es-Suyuti(ö.911h./1505m.),Lubabu'n Nukul Fi Esbabi'n Nüzul.Sadece bu kadar kitap ve müellif ismiyle yetinmemezin sebebi örnek olması içindir.Günümüzdede bu ilme dair eserler telif edilmiştir.Merak eden dostlarımız için özet çalışmamızda esas kabul ettiğimiz Prof.Dr. Ahmet Nedim Serinsu Hocamızın Kur'an Ve Bağlam kitabına müracaat edilebilr.
0 Yorum - Yorum Yaz


Abdullah Tayfur:no:12952708 Esbabu'n nuzul, "esbab" ve "nuzul" kelimelerinden meydana gelmiş arapça bir izafet terkibidir.Bu Terkipde yer alan "esbab" sebeb kelimesinin çoğuludur.Sebep sözlükte metod, yol, işaret, vesile ve vasıta manalarına gelmektedir.Ayrıca arzu edilen amaca ıulaştıran herşeye de sebep denilmektedir.

Nuzul kelimesi ise (ne-ze-le) fiilinden masdardır.Yukarıdan aşağıya inmek ve iniş manasını ifade eder.Aynı kökten türemiş olan "inzal" ve "tenzil" masdarları da indirmek manasına gelir.Ancak "inzal" topyekün indirme "tenzil" ise, müneccemen yani parça parça indirmek demektir.

Kısaca "ayetlerin iniş sebebleri" anlamını ifade eden esbabu'n-nuzul terim olarak da "Hz Peygember'in risalet döneminde vuku bulan ve Kur'an'ın bir veya birkaç ayetinin yahur bir suresinin inmesine yol açan olay, durum ya da herhangi bir şey hakkında Resulullah'a sorulan soru" demektir.
Kur'an insanlığı doğru yola iletmek ve toplum hayatına yön vermek amacıyla indirilmiştir.Dolayısıyla onun asıl hedefi, insanlığın ahlaki, hukuki ve diğer alalanardaki ihtiyaçlarına cevap vermektir.Kur'an bu hedefini gerçekleştirirken bazen sözü edilken ihtiyaçlarlailgili hükümler koymuş, bazen insanların ibret almalarını temin etmek için daha önce vuku bulan hadiselere yer vermiş, bazende nuzul ortamında meydana gelen bir kısım olaylara ışık tutup mahiyeti merak edilen hususları açıklamıştır.Bu özelliğinden dolayı Kur'an ayetlerini esasen iki kısma ayırmak mümkündür.Bunların bir kısmı muayyen bir sebebe bağlı olmayıp bir hükmü ortaya koymak amacıyla nazil olan, diğer bir kısmı da belli sebebe bağlı olarak inen ayetlerdir.İşte Esbabu'n n-nuzul, ikinci kısma giren ayetlerin inişiyle ilgili rivayetleri konu edinen bir ilim dalıdır.
Kur'an insanlığı doğru yola iletmek ve toplum hayatına yön vermek amacıyla indirilmiştir.Dolayısıyla onun asıl hedefi, insanlığın ahlaki, hukuki ve diğer alalanardaki ihtiyaçlarına cevap vermektir.Kur'an bu hedefini gerçekleştirirken bazen sözü edilken ihtiyaçlarlailgili hükümler koymuş, bazen insanların ibret almalarını temin etmek için daha önce vuku bulan hadiselere yer vermiş, bazende nuzul ortamında meydana gelen bir kısım olaylara ışık tutup mahiyeti merak edilen hususları açıklamıştır.Bu özelliğinden dolayı Kur'an ayetlerini esasen iki kısma ayırmak mümkündür.Bunların bir kısmı muayyen bir sebebe bağlı olmayıp bir hükmü ortaya koymak amacıyla nazil olan, diğer bir kısmı da belli sebebe bağlı olarak inen ayetlerdir.İşte Esbabu'n n-nuzul, ikinci kısma giren ayetlerin inişiyle ilgili rivayetleri konu edinen bir ilim dalıdır.
1-Esbab-ı nüzul Kur’an-ın fehnedilmesinde zaruri bir bilgi kaynağı olarak telakkı edilmelidir
2 -Kur'an ilimlerinden addedilen esbab-ı nüzul ilmi,İslamiyet'in ilk asrından bu yana Kur'an-ın idrakedilmesinde önemli bir ilim olarak mütalaa edilmiştir. 3-Sahabe ve tabiun dönemlerinde bu ilmin müstakil olarak ele alındığı ve Kur'an-ı Kerim'i anlama gayreti içine girenlerin mutlaka bilmesi gereken bir bab-ı nüzulü önce sınıflandırmalıyız sonra ona eleştirel bir bakışla yaklaşmalıyız.
0 Yorum - Yorum Yaz


Mehmet Tahir PEKİM / ÖĞRENCİ NO: 12952702
Kur’an ilimlerinin konusu her yönüyle Kur’an-ı Kerim’dir. Tefsir ilmi ise Kur’an’ın izahını amaçlayan ilimdir. O helde tefsir ile meşgul olan kimse Kur’an ilimlerinden yararlanmak durumundadır. Çünkü bu ilimin amacı Kur’an’ı anlamak, manalarını açıklamak ve kur’an’ın hükümlerini tespit edip çıkarmaktır. Bütün bunları yapmak için gerekli ilimlerin en önemlilerinden biri de esbab-ı nüzül ilmidir. Kur‘ an ilimlerinden biri olarak esbab-ı nüzül ilmi islamiyetin ilk asırlarından itibaren Kur’an’ın anlaşılmasında önemli bir ilim olarak görülmüştür. Ayetleri yorumlarken doğru yolu izlemek ve ayetlerden doğru hükümler çıkarmak için esbab- nüzül ilminden ziyadesiyle faydalanırız. Ancak sadece esbab-ı nüzül ilminden faydalanırken karşılaştığımız birtakım problemler Kur’an’ı anlarken sadece bu ilmin bizim için yeterli olmayacağının göstergesidir. Esbab-ı nüzül ilminden faydalanırken rivayetlerin sahih olanlarını ve olmayanlarını ayırt etmek oldukça güçtür. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında sebebin değil lafız ve ifadelerin daha çok önem arz ettiği daima hatırlanmalıdır. Yani asıl olan Kur’an metnidir, Kur’an-ı Kerim’dir.
Esbabı nüzulün önemini belirten maddeler aşağıda verilmiştir.
1-Esbab-ı nüzul, Kur'an'ın anlaşılmasında gerekli bir bigidir. Sahabe, tabiun ve tebe-i tabiinden müfessirler Kur'an'ı özellikle esbab-ı nüzul ile tefsir etmişlerdir.
2-Esbab-ı nüzul hakkında tek kaynak sahabedir. Çünkü onlar nüzul ortamının içinde yaşadıklarından hadiselerin zuhur sebeplerini görebilmişleridr.
3-Esbab-ı nüzul ilmi ilk dönemlerden beri Kur'an ilimleri arasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Bu ilmi bilmek neredeyse Kur'an'ı bilmekle eşdeğer tutulmuştur. Bu ilim Zerkeşi'ye kadar müstakil eserler halinde ele alınmıştır. Zerkeşi ise Kur'an ilimleri eserlerinin başında, ilk olarak bu ilmi ele almıştır.
4-Kuran’ın anlaşılmasında önemli iki ilke daha vardır. Bunlardan ilki Kuran’ı Kerim'in bütünlüğünün dikkate alınmasıdır. İkinci ilke siyak-sibakın göz önünde bulundurulmasıdır. Ayetin sebebi nüzulünü bilmek siyak-sibakın anlaşılmasını kolaylaştırır.
5-Sebebi nüzul rivayetlerini tasnif ederken iki açıdan değerlendirmeliyiz; sebebi nüzul rivayeti, tefsir için yapılan sebebi nüzul rivayeti.
0 Yorum - Yorum Yaz


Hasan Yücel

12922703 Doktora Öğrencisi 

1.      Esbâb-ı nüzûl bilgisi, tefsirde oldukça büyük önemi hâizdir. Zira Kur’ân-Kerîm’in nüzûl ortamının aslî unsurudur. Esasen “başlangıçta tefsir ilmi esbâb-ı nüzûlü bilmekten ibaretti” sözü bunu en iyi şekilde açıklamaktadır.

2.      Kitaba Dair: Elimizdeki bu kitap, bu alanda şimdiye değin yazılan eserlerden oldukça farklı bir gaye için yazılmış görünmektedir. Zira öncekiler sadece Kur’ân İlimleri ve Esbâb-ı Nüzûl’den bahsederken, bunların faydalarından, hatta çoğu zaman sadece bu bilgileri nakletmekten ibaretti. Ancak müellif burada Kur’ân’ın anlaşılması için esbâb-ı nüzûl meselesine, bir takım prensipler koyarak, yeni bir yaklaşımla açıklık getirmeyi hedeflemiştir. Böylece sadece bu alanda uzman olanların değil, aynı zamanda her okuyanın esbâb-ı nüzûlden nasıl faydalanabilecekleri hususunda bilgiler vermeyi amaçlamıştır. Birinci bölümde Kur’ân İlimleri ve Esbâb-ı Nüzûl İlmi açıklanmaya çalışılmış, ikinci bölümde Kur’ân’ın anlaşılmasında esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin bir değerlendirmesi yapılmış ve son bölümde de esbâb-ı nüzûle yeni bir yaklaşım tarzı ortaya konmuştur.

3.      Dersten elde ettiğim, zihnime nakşettiğim iki kavram:

a.      Kur’ân İlimleri Kavramı: Kur’ân İlimlerini bir çok tarif içinde en iyi nitelendiren, açıklayan Zerkeşî’nin şu tarifidir: “Kur’an olması, hidayet rehberi oluşu veya i’cazı açılarından Kur’an ile alakalı olan bütün ilimler “ulumu’l Kur’an”dır.”

b.      Tefsir İlimleri Kavramı: Gayesi Kur’ân’ı açıklamak olan bu ilmin konusu elbette ki Kur’ân’dır. Dolayısıyla o da Ulûmu’l-Kur’ân’dandır.

4.      Tedvîn asrının başlangıcında tefsir ilmi, Kur’ân ilimleri anlamına gelirken Zerkeşî ile bu kavramlar ayrı ayrı açıklanmış ve sistematik hale getirilmiştir. Buna göre tefsir ilmi, müfessirin Kur’ân tefsirine yöneldiğinde bilmesi gereken ilimleri ifade ederken Kur’ân İlimleri de daha kapsamlı olarak Kur’ân’la ilgili bütün ilimleri içine almıştır.

5.      Kur’an İlimleri Arasında Esbâb-ı Nüzul İlminin Yeri: İlk dönemden itibaren Kur’ân’ın anlaşılması hususunda esbâb-ı nüzûl ilmi en önde tutulmuştur. Sahabe, nüzûl ortamını müşahede etmeleri hasebiyle övünç duymuşlar, haleflerince de üstün görülmüşlerdir. Hatta bu dönemlerde Kur’ân’ı anlamak, bu ilmi bilmekle eş tutulmuştur. Bu ilim sahabeden tabiûna çoğunlukla şifahen nakledilmiştir. Tedvîn döneminde de ilk telif edilen eserler arasında ipi çeken yine bu ilimdir. Kur’ân İlimleri başlığı ile yazılan eserlerde de bu ilme verilen önem dikkati çekmektedir.

6.      Esbâb-ı Nüzûl: “Nüzûl ortamında meydana gelen bir hadiseye ya da Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vukû bulduğu günlerde, bir ya da birden faza ayetin, içeriği olayla ilgili olarak cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile olan ve vahyin nâzil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzûl denir.     

7.      Esbâb-ı Nüzûl Rivayetleri: Esbâb-ı Nüzûl ilmi rivayete dayanan bir ilim olması hasebiyle, kendi içinde içtihada yahut îmal-i fikre müsaade etmez. Sahabe, nüzûl ortamını bizatihi yaşadıkları için onların bu durumları aktarmaları, Hz. Peygamber’den aktarıyormuş gibi düşünülmüş, hatta bu nedenle kendilerine hadis ıstılâhında hükmen merfu denilmiştir. Tabiûn da sahabeden naklettiği için, bu durum da yine hadis usûlünde mürsel olarak adlandırılmıştır. Bu ilim de tabûn da sahabeden sonra kaynak olarak kabul edilmiştir.

8.      Esbâb-ı Nüzûl Rivayetlerinin Kalıpları: Bunlar, sebep ifade etmede nass olan rivayetler ve sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler şeklinde tasnif edilebilir.

9.      Esbâb-ı Nüzûl Rivayetlerinde İhtilâf Edilmesi: Bu rivayetlerde ihtilâf edilmesinin temelinde iki sebep yatmaktadır ki onlar şunlardır:

a.       Her ayete bir sebep arayanların tutumu sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedileştirilmesi, isrâilî haberler ve uydurma rivayetlerin esbâb-ı nüzûl alanına dahil edilmesi.b.      Esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin nüzûl ortamına ait olanlarla tefsire ait olanlarının birbirinden ayrılmaması.
10.  Esbâb-ı Nüzûl’le İlgili Dikkate Alınması Gereken Bazı Meseleler Vardır: 1. Taaddüt Meselesi: Nüzûl Sebebinin Taaddütü ve Nüzûlün Taaddütü. 2. Hükmün veya Nüzûlün Taahhuru Meselesi. 3. Umum - Husus Meselesi: Burada önemli olan mesele şudur: Sebebin hususiliği, lafzın umumiliğine engel değildir.
11.  Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım: Dersin bana kazandırdığı en önemli bilgilerden biri de budur. Buna göre Kur’ân’ın doğru anlaşılabilmesi için şu adımlar takip edilmelidir: 1. Esbâb-ı Nüzûl’e Olan İhtiyacın Sınırlarının Belirlenmesi. 2. Esbâb-ı Nüzûl Rivayetlerinin Hadis Usûlü Açısından Tenkidi. 3. Rivayetleri Tasnif Etme.
12.  Sonuç olarak tefsir esbâb-ı nüzûl demekse esbâb-ı nüzûlün ne olduğunu, nasıl tespit edilebileceğini bilmek gerekir. Bu mütalaaların bizi bu yolda başarılı kılması ümidiyle.

0 Yorum - Yorum Yaz

KUR'AN VE BAĞLAM    15.05.2013



0 Yorum - Yorum Yaz

KUR'AN VE BAĞLAM    15.05.2013



0 Yorum - Yorum Yaz


MEHMET ZEKİ SERDAROĞLU/Öğrenci NO:12952706(BİRLEŞİK DOKTORA ÖĞRENCİSİ)
   KUR'AN İLİMLERİ ARASINDA ESBAB-I NÜZUL İLMİNİN YERİ 1-Kur'an ilimlerinden biri olarak esbab-ı nüzul ilmi,İslamiyet'in ilk asrından bu yana Kur'an-ın anlaşılmasında önemli bir ilim olarak mütalaa edilmiştir. 2-Sahabe ve tabiun dönemlerinde bu ilmin müstakil olarak ele alındığı ve Kur'an-ı Kerim'i anlama gayreti içine girenlerin mutlaka bilmesi gereken bir ilim olarak tasavvur edilmiştir. 3-Alimler nezdinde bu ilmi bilmek Kur'an-ı bilmek olarak kabul edilmiştir. 4-Tedvin dönemiyle beraber ilk telif edilen ilimler arasında esbab-ı nüzul ilmi de vardır. 5-O özünde nakle dayanan ilimlerdendir.Dolayısıyla bilgin sahabiler tarafından tabiinlere talim yoluyla sözlü olarak aktarılmıştır. 6-Ulumu'l Kur'an başlığı altında telif edilen eserler arasında müstakil başlık altında incelendiği gibi alimlerimiz bu ilimle ilgili ana kaideleri,ilkeleri ve nüzul rivayetleri hakkında söylenmesi gerekenleri ele alıp incelemişlerdir. ESBAB-I NÜZULU BİLMENİN YOLLARI 1-Esbab-ı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir.Dolayısıyla bu alanda içtihada ve fikir yürütmeye mahal yoktur.Esbab-ı nüzul rivayetlerinde;(1)Sahabe nakli(merfu)olup senedin ve metnin kaynak olması.(2)Tabiun nakli(Mürsel)olup,(a)Senedin ve metnin sahih olması (b)Rivateti destekleyen bir başka tabiun rivayeti (c)Ravinin tefsir imamlarından olması(Mücahid,İkrime,Said b.Cübeyr gibi) ve ilmini doğrudan bilgin sahabiden almış bulunması. Hülasa:Esbab-ı NÜzul bilgisi,İslam'ın başlangıcından bu yana KUR'AN-I KERİM'i anlama çabalarında göz ardı edilmesi mümkün olmayan bir ilim olagelmiştir. NOT:Bu özetin hazırlanıp,aktarılmasında hocamız sayın Prof.Dr.AHMET NEDİM SERİNSU Beyin KUR'AN VE BAĞLAM isimli eserini okuyarak istifade ettik.(Şule Yayınları,Nisan,2008 baskısı)Saygılarımla....

0 Yorum - Yorum Yaz


  1. Kur'ân'ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul'ün Rolü
    Ayzada Taştanova
    12922770

    "Ulûmu'l-Kur'ân" Kur'ân-I Kerîm'I anlamak için ihtiyaç sonucu ortaya çıkmıştır. Bu kavramın ilk olarak kimin kullandığı tespit edilmemiştir. Ancak günümüzde kullanıldığı gibi kavramlaşmasını ilk olarak eserinde Zerkeşî kullanmıştır.
    Esbab-ı nüzul ilmi ilk dönemlerde Kuran ilimlerinin içinden ayrıcalıklı bir konuma sahip olmuştur. Çünkü esbab-ı nüzulu bilmek Kur'ân- Kerîm'i anlamak ve bilmek ile aynı olarak görülmüştür.
    Esbâb-I Nüzul rivayetlerinin ilk kayda geçildiği eserler tefsir kitapları değil, hadis kitaplarıdır. Bu kitapların tefsir rivayetlerine ayırdıkları bölüm ve bâbların çoğunluğu esbâb-I nuzüle ait rivayetlerdir. Bu alanda daha sonraki dönemlerde müstakil olarak eserler telif edilmiştir. Bunların içinden en meşhürü de el-Vâhidî'nin "Esbâb-I Nuzül" eseridir.
    Esbab-ı nüzul rivayetleri ancak sahih nakille bilinebilir. Bu rivayetler, akılla idrak edilmesi mümkün olmayan, sadece işitmek ve görmekle bilinebilen, sahabîden müsned-merfu olarak gelen rivayetlerdir.
    Kurani kerimin doğru bir şekilde anlaşılması için esbabı nuzul rivayetlerini en iyi bir şekilde değerlendirmek gerekir. Bunun için de bize kadar gelen rivayetleri metodik olarak incelemek gerekir. Rivayetler ilk once hadis usülü açısından değerlendirilmelidir. Çünkü esbab-I nuzül rivayetleri, rivayet ve sema yoluyla bilindiğinden hadis usulü kriterlerine uyulmadığı takdirde problemler çıkmaktadır. Nitekim geçmiş dönemlerde ulema ne kadar titiz davranmışlarsa da esbab- nuzül rivayetlerinin birçoğunda zayıf, münker, garîb, mevzu ve israilî haberleri görmek mümkündür.
    Muellif bu eserinde kuranın anlaşılmasına yeni bir çıkış yolu, çözüm yolu sunmaktadır. O da esbab-I nuzül rivayetlerinin tasnifini
    1. Esbab-I nusül rivayetleri.
    2. Tefsir için yapılan esbab-I nuzül değerlendirmeleri şeklinde yapmaktır. Böylece nüzul ortamına ait rivayetle, ayetin manasını açıklamayı amaç edinen rivayetler birbirinden ayrılmış olacaklar.
    Kitapta dikkat çekilen husuşlardan biri Esbab-I nuzül dönemindeki insanların fiilleri ile bügünün insanlarının fiilleri temelde bir olduğu için, bu rivayetlerde anlatılan olayları, aynı halleri yaşayacak olan insanlara da geçerli olması gereğidir.
    Ayrıca esbab-I nüzul rivayetlerini hem sened bakımından, hem de metin tenkidi bakımından inceleme zarureti olduğu da önemli hususlardan biridir.
    Muellif kuranı kerimin anlaşılmasında esbabı nüzul rivayetlerinin yetersiz kaldığı sebeblerini sırayla açıklayarak, önemli tespitleri yapmaktadır. Örneğin: esbab-I nüzul rivayetlerinin kalıplarını iki gruba ayırmaktadır. 1. Sebep ifade etmede nass olan kalıplar 2. Sebep ifade etmede nass olmayan kalıplar. Bu ayırım sonucunda esbab-I nüzul haberlerinin nüzul ortamına ait olup olmadığı, delil teşkil edip etmediğini öğrenilebileceğini belirtmektedir. Rivayetlerin mürsel olması veya senetlerinin hazfedilmesi veya tasiniflere dikkat etmeme sonucunda rivayetlerin karışması gibi sebepleri açıklamaktadır. Bunların dışında rivayetlerin umuîliğini hususîleştirme veyat taaddüt-taahhür meselelerini aydınlatmaktadır.
    Doğal olarak da yukarıda zikredilen sebepler bazı olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Örneğin yorum zenginliğine engel olması gibi. Her ayete nüzul sebebi aramak, mânâ bakımından nüzul sebebi ile sınırlı kalmak veya ayetin sebebi nüzulündeki olayın çerçevesinde sıkışıp kalmak gibi engel teşkil eden hususlar, Kur'ân'I Kerimin doğru anlaşılmasında sıkıntı yaratmıştır.
    Esbab-I nuzül ilmi, hikmet-i teşrîiyye, mübhemâtu'l-Kur'ân ve tenâsüb ve insicam gibi disiplinlerin konusu ve malzemesidir.
    Esbâb-ı Nüzûlden yararlanırken Kur'ân'a bütün olarak yaklaşmak gerekmektedir.


0 Yorum - Yorum Yaz

esbabı nüzul    20.05.2013

Kuran ve bağlam

Esbabı nüzul:

Hz. Peygamber’in vefatı ile beraber Kuran’ın inzali sona ermiştir. Hafızalarda ve bir takım kitabelerde bir dönem muhafaza edildikten sonra Hz. Ebu Bekir döneminde Mushaf halini almıştır. Mevcut veriler bu Mushaf’ın tertibinin ilahi iradenin sonucu meydana geldiği kabul edilir. Dolayısıyla elimizde bulunan Mushaf’ın tertibi ve tasnifinin bir hikmeti vardır. Görüldüğü üzere bir zamanlar sözlü hitap olarak algılanan Kuran, daha sonra yazılı bir metin olarak algılanmıştır. Şayet sözlü bir hitaptan bahsedecek olursak, bu hitabın bir bağlamı olduğunu da kabul etmek durumundayız.  Bu bağlam’a ilişkin birçok bilgi sonraki nesillere ulaştırılmıştır. Hatta öyle bir külliyat oluşturulmuştur ki bizler tarafından kullanılmaz bir hal almıştır. Bu sebeple bu rivayetleri tekrar kullanılır ve işe yarar hale getirmek için yeni bir metot üretmek gerekmektedir.  Bir dönemler kuran ilimler ve tefsir kavramları üzerinde ittifak sağlanamamış olsa bile, bu metodu üretmek tefsir ilminin bir alt kolu olarak kabul edilmelidir. Gelelim bu rivayetlerin hangi metot ile kullanılır hale getirilebileceğine. Öncelikle rivayetleri bir küme halinde toplamak gerekmektedir. Malumumuz hadis ilmi mevcut haberlerin senetlerinin sahih olup olmadığını tespit edebilmek için cerh ve tadil usulünü üretmiştir. Bu usulde haberin ravilerinin sıkalığı tespit edilir. Bunun yanı sıra senette ittisallik aranır. Şayet haberin isnadında kopukluk yoksa ve peygambere kadar dayanıyorsa bu haber müsned-merfu kabul edilir.  Şayet sahabeye kadar dayanıyorsa ve içtihat sonucu elde edemeyeceği  bir bilgi aktarıyorsa buda aynı kategoriye girer. Şayet sahabe yorum yaptıysa bu haber mevkuftur. Bizler Kur’an’ın bağlamını tespit etmeye çalıştığımız için bu bağlama tanıklık etmiş şahitlerin aktarımlarına ihtiyacımız vardır. Akıl yürüterek veya yorum yaparak bilgileri elde edemeyiz. Dolayısıyla bağlam ile ilgili haberlerin hepsi müsned-merfu olmak durumundadır. Bu usul ile bir hayli Kur’an’ın nüzulüne sebep olmayan bir çok haberi hazf etmiş olduk.  Peki sahabeden gelen her haber Kur’an’ın inzali sebep ifade etmede nass kabul edilebilinirmi? Kesinlikle hayır, zira onların naklettiği haberi tasnif etmezsek birçok çelişkili rivayetlerle karşılaşmaya devam edeceğiz. Nakledilen rivayetlerin siygalarını inceleme tabi tutarsak, bizlere bu problemin çözümü hususunda ipuçları verdiği ortaya çıkar. “enzele” kalıbı ile gelen rivayetler, ayetin inzaline sebep bildirmede nass kabul edilemez. Böyle bir rivayet sahabenin bir olayı ayet ile içtihada dayalı olarak ilişkilendirmesinden ibarettir. Hatta böyle bir olay inzal döneminden çok daha sonra vuku bulmuş olabilir. Halbuki “Fenzele” kalıbı sebep ifade etmede nass hükmündedir. Yani olayın vuku bulmasıyla, ayetin inzaline sebep olmuştur.  Netice itibariyle bir yığın rivayet içinden büyük bir oranda derleme yapılmış olacaktır. Bu denli bir külliyatın bizlere nasıl ulaştığını ele alacak olursak, bu müfessirlerin rivayetlerin zayi olmasından korktuğundan kaynaklandığı ortaya çıkacaktır. Şayet müfessirler kendi içtihadına dayalı olarak rivayetleri hazf etseydi, bizlerin bu haberleri öğrenme gibi bir şansımız olmayacaktı. Yani rivayetlerin tasnifini, değerlendirmesine ve elemesini zaten müfessirler sonraki nesillere bırakmıştır. Şimdi sıra müsned-merfu haberlerin değerlendirilmesine gelmiştir. Unutulmaması gereken bir nokta vardır ki oda her gözlem sonra kilelere aktarılırken bir yoruma maruz kaldığı meselesidir.  Bu sebeple bütünlük ilkesiyle olaya yaklaşmak gerekmektedir.  Yani ayet, ayetlerin insicamı, sure bütünlüğü, Kuran bütünlüğü, tarih ile insicamı ve rivayetlerin bir biri ile uyumlu olması gerekmektedir.  Salebe kıssasından hareketle meseleyi örneklendirmek yerinde olacaktır.


0 Yorum - Yorum Yaz


KUR'AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB- NÜZUL'ÜN ROLÜ

Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’den istifade etmek gereklidir. Bunu yaparken belli hususlara dikkat etmemek bazı problemlerin oluşmasına neden olacaktır. Söz konusu yanlışları yapmamak için hangi usulü takip etmek gerektiğini ortaya koymak için yazılan “Kur’an-ı Anlamada Esbab-ı Nüzul’ün Rolu” adlı kitapta şu hususlara dikkat çekilmiştir.

Esbab-ı nüzul  ilmi alanında çalışanlar iki olguyu karşılarında buldular:

1-      Malumat çokluğu,

2-      Malumattaki sistemsizlik.

Ortada fazla malumat varsa ve burada sistemsizlik söz konusuysa bu husus ciddi bir eleştiriye tabi tutulmalıydı.  Çünkü eleştiri, esbab-ı  nüzulü iyi anlamayı, iyi açıklamayı, iyi tahlil etmeyi ve hükme varmayı gerektirir.

Kur’an ilimlerinden bahsetmekle konuya başlanan kitapta Kur’an’ın nüzul tarihinde durumdan bahsedilmiştir. Sahabe’nin hepsinin aynı anlayış ve kavrayış içerisinde olmadığı  belirtilmiştir. Bu dönemde Kur’an ilimlerinin telifi söz konusu olmamıştır. Çünkü Allah Resulü’nin tedrisinden geçen herkes hayattadır ve Kur’anı anlama noktasında bir durum söz konusu olduğunda direkt hz. Peygamber’e ulaşma imkânları vardır. Daha sonra (h. 430/ m. 1038) de teşekkül eden kur’an ilimleriyle Kur’an-ı anlama yolunda gayretler  bu ilim sayesinde daha da belirginleşiyor.

Zerkani, bu bu bağlamda Ulum’ul Kur’an’ın kapsamını  “Kur’an olması, hidayet rehberi oluşu veya, icazi  açılardan Kur’an-ı Kerimle alakalı olan bütün ilimler  Ulum’ul-Kurandandır şeklinde tarif eder. Şatibi ise ulumu’ul kuranın bir dalı olan esbab-ı nüzul ile ilgili “Esbab-ı nüzul öyle bir ilimdir ki onu bilen kur’an-ı da bilmiş olur.” der. Aslında  esbab-ı nüzülun dini anlatanlar tarafından ne kadar bilinmesi gerektiği konusunda önemli bi cümledir bu ifade.

Garaudy, diğer tanımlamaların çerçevesinde esbab-ı nüzülü, “ Hz. Peygamber’in ümmeti için ortaya koyduğu bir soruya Cenab-ı Hakkın somut bir cevabıdır.”  şeklinde tarif eder. Yine en kapsamlı haliyle  esbab-ı nüzul şu şekilde tarif edilir:

Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin tazannum etmek (hadiseyi, soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek) cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir. Bu  nedenle ilk müfessirler ayetin tefsirine sebeb-i nüzulünü zikrederek başlamayı adet edinmişlerdi.

Ayetlerin sebebi nüzulünü anlamak gerektiğini bilmek gerekir bu noktada en önemli kaynak sahih nakillerdir. Esbab-ı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir. Dolaysıyla bu alanda ictihada veya imal-i fikir etmeye mahal yoktur.  Yani nüzul sebebi akılla idrak edilmesi mümkün olmayan, sadece işitme veya görme suretiyle bilinebilen ve sahabiden gelen rivayettir. Bu rivayet adeta Hz. Peygamber’den bildirilmiş hükmünde kabul edilir. Bunun için de hadis usulünde hükmen merfu sayılır.

Esbab-ı nüzul ile ilgili disiplinler oluşmuştur.

1-      Hikmet-i Teşriye İlmi

2-      Mübhematu’l Kur’an ilmi

3-      Tenasup ve İnsicam İlmi

 

Yunus  ÖZDAMAR     Doktora Özel Öğrenci

13ÖZL274

 

 

                                   

 


0 Yorum - Yorum Yaz

esbabı nüzul    21.05.2013

Esbabı nüzul:

Hz. Peygamber’in vefatı ile beraber Kuran’ın inzali sona ermiştir. Hafızalarda ve bir takım kitabelerde bir dönem muhafaza edildikten sonra Hz. Ebu Bekir döneminde Mushaf halini almıştır. Mevcut veriler bu Mushaf’ın tertibinin ilahi iradenin sonucu meydana geldiği kabul edilir. Dolayısıyla elimizde bulunan Mushaf’ın tertibi ve tasnifinin bir hikmeti vardır. Görüldüğü üzere bir zamanlar sözlü hitap olarak algılanan Kuran, daha sonra yazılı bir metin olarak algılanmıştır. Şayet sözlü bir hitaptan bahsedecek olursak, bu hitabın bir bağlamı olduğunu da kabul etmek durumundayız.  Bu bağlam’a ilişkin birçok bilgi sonraki nesillere ulaştırılmıştır. Hatta öyle bir külliyat oluşturulmuştur ki bizler tarafından kullanılmaz bir hal almıştır. Bu sebeple bu rivayetleri tekrar kullanılır ve işe yarar hale getirmek için yeni bir metot üretmek gerekmektedir.  Bir dönemler kuran ilimler ve tefsir kavramları üzerinde ittifak sağlanamamış olsa bile, bu metodu üretmek tefsir ilminin bir alt kolu olarak kabul edilmelidir. Gelelim bu rivayetlerin hangi metot ile kullanılır hale getirilebileceğine. Öncelikle rivayetleri bir küme halinde toplamak gerekmektedir. Malumumuz hadis ilmi mevcut haberlerin senetlerinin sahih olup olmadığını tespit edebilmek için cerh ve tadil usulünü üretmiştir. Bu usulde haberin ravilerinin sıkalığı tespit edilir. Bunun yanı sıra senette ittisallik aranır. Şayet haberin isnadında kopukluk yoksa ve peygambere kadar dayanıyorsa bu haber müsned-merfu kabul edilir.  Şayet sahabeye kadar dayanıyorsa ve içtihat sonucu elde edemeyeceği  bir bilgi aktarıyorsa buda aynı kategoriye girer. Şayet sahabe yorum yaptıysa bu haber mevkuftur. Bizler Kur’an’ın bağlamını tespit etmeye çalıştığımız için bu bağlama tanıklık etmiş şahitlerin aktarımlarına ihtiyacımız vardır. Akıl yürüterek veya yorum yaparak bilgileri elde edemeyiz. Dolayısıyla bağlam ile ilgili haberlerin hepsi müsned-merfu olmak durumundadır. Bu usul ile bir hayli Kur’an’ın nüzulüne sebep olmayan bir çok haberi hazf etmiş olduk.  Peki sahabeden gelen her haber Kur’an’ın inzali sebep ifade etmede nass kabul edilebilinirmi? Kesinlikle hayır, zira onların naklettiği haberi tasnif etmezsek birçok çelişkili rivayetlerle karşılaşmaya devam edeceğiz. Nakledilen rivayetlerin siygalarını inceleme tabi tutarsak, bizlere bu problemin çözümü hususunda ipuçları verdiği ortaya çıkar. “enzele” kalıbı ile gelen rivayetler, ayetin inzaline sebep bildirmede nass kabul edilemez. Böyle bir rivayet sahabenin bir olayı ayet ile içtihada dayalı olarak ilişkilendirmesinden ibarettir. Hatta böyle bir olay inzal döneminden çok daha sonra vuku bulmuş olabilir. Halbuki “Fenzele” kalıbı sebep ifade etmede nass hükmündedir. Yani olayın vuku bulmasıyla, ayetin inzaline sebep olmuştur.  Netice itibariyle bir yığın rivayet içinden büyük bir oranda derleme yapılmış olacaktır. Bu denli bir külliyatın bizlere nasıl ulaştığını ele alacak olursak, bu müfessirlerin rivayetlerin zayi olmasından korktuğundan kaynaklandığı ortaya çıkacaktır. Şayet müfessirler kendi içtihadına dayalı olarak rivayetleri hazf etseydi, bizlerin bu haberleri öğrenme gibi bir şansımız olmayacaktı. Yani rivayetlerin tasnifini, değerlendirmesine ve elemesini zaten müfessirler sonraki nesillere bırakmıştır. Şimdi sıra müsned-merfu haberlerin değerlendirilmesine gelmiştir. Unutulmaması gereken bir nokta vardır ki oda her gözlem sonra kilelere aktarılırken bir yoruma maruz kaldığı meselesidir.  Bu sebeple bütünlük ilkesiyle olaya yaklaşmak gerekmektedir.  Yani ayet, ayetlerin insicamı, sure bütünlüğü, Kuran bütünlüğü, tarih ile insicamı ve rivayetlerin bir biri ile uyumlu olması gerekmektedir.  Salebe kıssasından hareketle meseleyi örneklendirmek yerinde olacaktır.

Kemal Gözütok

12922736 


0 Yorum - Yorum Yaz

KUR'AN VE BAĞLAM    21.05.2013

Birinci Kitap: Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü.

Üç bölümden oluşan bu kısımda birinci bölüm, “Kur’ân ilimleri ve esbâb-ı nüzûl ilmi”dir. Bu bölümde yazar Kur’ân ilimlerini tanımlayarak bu ilimlerin tarihi seyrine yer vermiş; daha sonra Kur’ân ilimleri ile tefsir ilimleri arasındaki farkı ortaya koymuştur. Buna göre, tefsir ilimleri Kur’ân ilimlerinden bir cüzdür, dolayısıyla, Kur’ân ilimleri daha geniş bir alanı ifade eder. Esbâb-ı nüzûl ilmi ise Kur’ân ilimleri arasında önemli bir yere sahiptir ki bu öneme binaen Kur’ân ilimleri eserlerinin hemen başında ele alınmaktadır.

Yazar, esbâb-ı nüzûl ilminin yerini belirledikten sonra tanımını yapmış, doğuşu ve gelişimini ele alınmıştır. Bu ilme dair eserleri de sıralayarak okuyucunun istifadesine sunmuştur. Esbâb-ı nüzûl rivayetlerini hadis ilminin verileri doğrultusunda değerlendiren yazar, rivayet kalıplarının önemi üzerinde de durmuştur. Sebep ifade etmede nass olan ve olmayan rivayet kalıplarını örneklerle açıklamıştır. Esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin beş farklı tasnif şekline de yer vermiştir. Yazar,  “esbâb-ı nüzûl rivayetlerinde ihtilaf edilmesi” başlığı altında, önce tefsirde iki türlü ihtilaf olduğunu belirtmiştir. Bunların da nakle dayanan ve istidlalden doğan ihtilaf olduğunu söyledikten sonra esbâb-ı nüzûl rivayetlerindeki ihtilafın sebebini de şu iki madde ile açıklamıştır:

1.      Her ayete sebep arayanların tutumları

2.      Rivayetlerin nüzûl ortamına ait olanlar ile tefsir için yapılan değerlendirmeler olarak tasnif edilmemesi.

Esbâb-ı nüzûle ait taaddüt, taahhür ve umum-husus meselelerini de inceleyen müellif, esbâb-ı nüzûlle ilgili disiplinleri de ele almıştır. İslâm kültür tarihinde, esbâb-ı nüzûl rivayetlerine ve genel olarak tefsir rivayetlerine, çok fazla zayıf ve mevzu rivayet bulunmasından dolayı, tereddütle bakıldığını anlattığı “İslâm kültür tarihinde esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin değerlendirmesi”  ile birinci bölümü sonlandırmıştır.

İkinci bölüm: “Kur’ân-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları”dır. Bu bölümde yazar, esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin yetersiz kalma sebeplerini ele almıştır. Rivayetlere eleştirel bir yaklaşımda bulunarak hadis usûlü verileri doğrultusunda merfû-müsned ve mürsel esbâb-ı nüzûl rivayetlerini değerlendirmiştir. Senedlerin hazfedilmesi, rivayetlerin tasnifine ve kalıplarına dikkat etmeme durumlarını esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin yetersiz kalmasının sebepleri arasında sıralamıştır. Birinci bölümde ortaya koyduğu taaddüt, taahhür, umum-husus meselelerini de bu bölümde, esbâb-ı nüzûlün yetersiz kalma sebepleri arasında değerlendirip örneklendirmiştir. Ayrıca esbâb-ı nüzûl rivayetlerinde tarih ilminden yararlanmamanın okuyucuyu yanıltabildiğini söylemiştir.  Yine bu bölümde müellif, Kur’ân-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçları şu şekilde sıralamıştır:

1.      Yorum zenginliğine engel olması

2.      Kur’ân-ı Kerim’in evrensel hedefi olan Kur’ân-insan-hayat bütünleşmesini engellemesi

3.      Konunun istismar edilmesi.

“Esbâb-ı nüzûle yeni bir yaklaşım” başlığı altında oluşturduğu üçüncü bölümde yazar, esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin yeniden değerlendirilmesinin gerekli olduğunu dile getirmiştir. Bu doğrultuda esbâb-ı nüzûle olan ihtiyacın sınırlarını belirleyecek iki grup ilkeden söz etmiştir. Birinci grup genel ilkelerdir ki bunlar şu şekildedir:

1.      Esbâb-ı nüzûl ilkelerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir.

2.      Esbâb-ı nüzûlü bilmeden de Kur’ân anlaşılabilir.

Özel ilkeler olan ikinci grup ilkeler ise yazarın tabiriyle “Kur’ân-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzûle olan ihtiyacın sınırlarını esas belirleyecek olan ilkelerdir.”  Bunları da şöyle sıralayabiliriz:

1.      Sebeb-i nüzûlü bilmenin muktezây-ı hali bilmek gibi olduğu haller,

2.      Sebeb-i nüzûlü bilmemenin Kur’ân’ın zâhir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu haller esbâb-ı nüzûle olan ihtiyacın ortaya çıktığı hallerdir.

3.      Kur’ân’ın anlaşılmasında esbâb-ı nüzûle olan ihtiyacı ilk planda Kur’ân belirlemelidir.

Esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin yeniden değerlendirilmesi doğrultusunda hadis usûlü açısından rivayetlerin tenkidini önemseyen müellif, rivayetlerin de esbâb-ı nüzûl rivayetleri ve tefsir için olan esbâb-ı nüzûl rivayetleri şeklinde tasnif edilmesini doğru bulmuştur. Rivayetlerin yeniden değerlendirilmesi dışında, Kur’ân-ı Kerim bütünlüğünün dikkate alınmasının, siyak-sibakın göz önünde bulundurulmasının da esbâb-ı nüzûl için yeni bir bakış açısı sağlayacağını belirterek genişçe açıklamıştır. İnsanın tarihî bir varlık olması hasebiyle, esbâb-ı nüzûl-tarihîlik münasebetine de bu noktadan bakmanın gerekli olduğunu savunan müellif, nüzûl ortamındaki olaylar ile ayetler arasındaki bağlantıyı da bu çerçevede ele almanın uygun olacağını belirtmiştir. Ayrıca esbâb-ı nüzûlün tarihî bir gerçek olması ile onun tarihe bağlı olmasının farklı şeyler olduğunu ifade etmiş, esbâb-ı nüzûlü “orijinal yorum-orijinal tarih” olarak tanımlamıştır.

“Birinci Kitap” olarak yazdığı bu üç bölümde esbâb-ı nüzûle dair genişçe bilgi verip eksiklikleri ve yapılması gerekenleri açıklayan müellif, “İkinci Kitap”ta esbâb-ı nüzûle yeni bir yaklaşım ortaya koyarak Sa’lebe kıssasını ortaya koyduğu bu yeni bakış açısıyla değerlendirmiştir.

HATİCE AVCI


0 Yorum - Yorum Yaz


KUR'AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB- NÜZUL'ÜN ROLÜ

Esbab-ı Nüzul ilmi Kur’an ilimleri içerisinde her zaman ayrıcalıklı bir konuma sahip olmuştur. Hatta onu bilmek Kur’an’ı bilmekle eşdeğer tutulmuştur. Esbab-ı nüzule dair olan eserler ve tefsir ve hadis kitaplarındaki esbabı nüzul rivayetleri üzül çağı ve nüzul ortamını sonraki nesillere anlatmak için telif edilmişlerdir.

Esbab-ı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir. Dolayısıyla bu alanda içtihada mahal bulunmamaktadır.

Sahabe bazen müsned merfu olmayan esbab-ı nüzul rivayetleri kullanmıştır. Bu rivayetler sebeb-i nüzul bildirmeyip tefsir anlamına gelirler. Burada esbab-ı nüzul sığalarını tefsir sığalarından ayırt etmek gerekir. Esbab-ı nüzul sığaları nass teşkil ederler.

Ancak bu rivayetlerin çokluğu ve sistemsizliği bu alanda çalışmak isteyen araştırmacıları tasnif karmaşasına düşürmektedir. Dolayısıyla sebeb-i nüzul rivayetleri arasında sistemli bir çalışma yapılması gerekmektedir. Bu ise himmet gerektiren bir durumdur.

Esbab-ı nüzul rivayetlerini pek çok açıdan tasnif etmek mümkündür. Mesela Tahir b. Aşur ve Dihlevi’nin tasnifleri klasik tasniflerdir. Ancak yeni bir yaklaşımla tasnif etmek daha sağlıklı olacaktır.

·         Nüzul ortamına ait, müsned merfu rivayetler

·         Nüzul asrına ait veya daha sonra meydana gelmiş olan, ictihad ve rey ile yapılan tefsir rivayetleri

Bu tasnif bizi gerçekten vahiy anına taşımada değerlidir.

Her ayete bir sebep arayanların tutumları sonucu ve mevcut esbab-ı nüzul rivayetlerinin tasnif edilmemesi dolayısıyla taaddüt, taahhür ve nassın umum-husus ifadesi sorunları ortaya çıkmıştır.

Tefsir rivayetlerini eserlerinde zikreden müfessirlerin çoğu, ne kadar alim ve takva ehli de olsalar yine de eserlerinde zayıf ve mevzu hadislere rastlanabilmektedir. Onlar bunu, ellerine geçen her bilgiyi toplamayı amaçladıklarından ve ayıklamayı sonraki nesle bıraktıklarından yapmışlardır. Bunu da isnad ilmi tam olarak hayatlarına girmiş olmasından ötürü yapmışlardır. Bu durumda tüm tefsir rivayetlerinin sened ve metin tenkidinden geçirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca senedsiz zikredilen hadisler daha çok problemler oluşturmuş ve kussasın ve istismarcıların yatağı olmuştur.

Bazı sebeb-i nüzul rivayetleri tarihi gerçeklere aykırılık ve zaman bakımından uyumsuzlardır. İşin burasında tarih ilmi devreye girmektedir.

Bir bitki için su ne ise Kur’an-ı Kerim de insan için odur. Ancak Kur’an’ı sadece esbab-ı nüzul çerçevesinde anlama çabası Kur’an – insan – hayat bütünleşmesini engeller. Bu çaba bize çeşitli sorunlar çıkarır.

·         Her ayete nüzul aranmaya başlanır.

·         Ayetin mana zenginliğini engeller

·         Ayetlerin kişiye özel indiği varsayımı oluşturur ve kimse mezkur ayetlerin/Kur’an’ın kendisine hitab ettiğini düşünmez.

Bu durumda kişi musluğu kapatıp ağzını musluğa dayamış gibidir; susuzdur, ama suyu kendisi kapatmıştır. Burada yapılması gereken, ayetin inzal olduğu olayın, gelecekte de benzerinin yaşanabileceğini bilmek, Kur’an’ın evrensel hedefini yakalamaktır.

Esbab-ı nüzulü anlamada genel ve özel ilkeler olmalıdır. Öncelikle bu rivayetlerin hepsini ihata edemeyeceğimizi ve bu rivayetler olmadan da Kur’an’ı anlayabileceğimizi bilmemiz gerekir.

Bununla birlikte ayette üstü kapalı bir ifade görünüyorsa orada sebeb-i nüzul devreye girmeli ve bize nüzul anını resmetmelidir. Ancak sebeb-i nüzul ihtiyacını Kur’an belirlemelidir.

Bu rivayetlerin sened ve metin tenkidine tabi tutulması aynı zamanda kendiliğinden bir tasnifin de ortaya çıkması anlamına gelmektedir. Mesela Hz. Peygamber’in tefsir rivayetleri, sahabenin tefsir rivayetleri, tabiunun tefsir rivayetleri.

Esbab-ı nüzul Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında kullanılan bir ilim dalıdır. Ancak bununla birlikte kullanılması gereken iki ilke daha vardır: rivayetleri ve ayetleri Kur’an’ın bütünlüğü çerçevesinde değerlendirmek, ayeti siyak-sibakıyla birlikte ele almak.

Bu ilkelerle esbab-ı nüzul rivayetleri ele alındığı takdirde Kur’an okuyucusuna, araştırmacısına çok faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Ancak bu çalışma kişisel olarak değil, bilgisayar teknolojisi ile ve bir enstitü tarafından yapılması gerekmektedir.

M. Hayri ŞAHİN

12922755


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi