Ad-Soyad: Abdulbari FAİK
Numara: 14912701
Alan: Tefsir, Yüksek Lisans
KUR’AN ve BAĞLAM
Bu ödeve de KUR’AN ve BAĞLAM kitabının özetini ve esbab-ı nuzül
hakkındaki bayanını yazacağız. Şu bir
gerçektir ki Kur’an Allah’ın kelamı olup 23 yıl da sevgili peygamberimiz
vasıtasıyla insanlığın aydınlanması için Cebrail yoluyla bize gelmiştir; fakat
bu kitap’ta ki gelen vahiylerin birçoğu bir olay üzere inmiştir. Fakat bu
sebepler kimi zaman kabul edilmiş kimi zaman ise tartışma konusu olarak ortaya
atılmış her ne kadar tartışmalı bir konu olsa da şunu söylemek gerekir ki birçok
ayetin iniş sebebi belli dir. Ki buna da esbab-ı nuzl denilmiştir. Bu ilim (Esbabı
nüzul) Kuran’ın anlaşılması için gerekli ve hangi nerde, ne zaman, ne için
indiğine dair bilgi vermekte ve Ali, İbn-i Mes’ûd ve İbn-i Abbas gibi
bazı sahabiler, bir ayetin nerde indiğine dair söz söylemişlerdir. Ancak İslam
âlimlerinin bu konudaki görüşlerine bir göz atalım; örneğin Şatibi:
“esbabı nüzulu bilen kimsenin Kur’an-ı kerimi de bileceğini” söylemiş. Emin
el-Hulli ise: “Ayetin sebebi nüzulu şu hadisedir” demeden önce iyice bir
araştırmak gerekir demiştir yani bir kaynak olmadan bunu söyleminin abes
olduğunu vurgulamış.
Araştırmanın amacı. Kur’an-ı
Kerim’in iyi anlaşılmasında yardımcı olan Esbabı nüzul konusuyla ilgili
kavramlar tanımlamak ve bu bu konuda yapılan hataları tespit edip düzeltmek ve
esbabı nüzul’den bahseden eserleri inceledikten sonra onaylamak veya reddetmeyi
gaye edindik.
Araştırmanın metodu.
Belli ki her ilim dalına araştırma yapmak için kendine özgü bir
metodunun olması şarttır onun için; biz burada Kur’an-ı kerimi daha iyi
anlaşılması için esbabı nüzul bilgisini göstermeye çalışacağız. Bu sebeple Kur’an-ı
Kerimi anlaşılması için sınırlamak, bilgi felsefesi, tarih felsefesi ve başka
ilimlerle iç içe geçtiği bir meseleyi bu yönden görmeyi mümkün kılar. Bu
araştırmada kavramların tanımı ve onların farklı karşılıkları, ayrıca
Türkçedeki karşılıkları ve yabancı dildeki karşılıkları lüzum görüldüğü yerde
verilmiştir.
Kur’an İlimlerinin
Doğuşu ve Gelişmeleri.
Kuran’a dair her bir ilmin kaynağı belli ki yine Kur’anın
kendisidir çünkü kendisi üzerine düşünülmesini, anlaşılmasını, yaşanılır
kılınmasını yine bizzat Kur’anın kendisi söylemiştir. Ancak peygamber
efendimizin zamanında ve sahabe devrinde bu ilimlere gerek duyulmamıştır çünkü
bizzat nüzulü müşahede edenler ve ilk kişinde öğrenenler hayattadır. Fakat
Kur’an ilmi hicri birini asrın ortalarında yavaş yavaş çıkmaya başlamış ancak
bunu ilk olarak eser haline getiren şahıs ise zerkeşi, البرهان فی علوم القرآن
adlı eserinde
is3 74 Kur’an ilmini incelemektedir. Fakat zaman bu ilme dair bazı mübalağalar
ortaya çıkmıştır mesela: Kur’anın kelimeleri sayısınca ilmi vardır. Fakat bunu
böyle olmadığı da bir hakikattir.
Kur’an ilimleri kavramı
Hicri 2. Asır’a baktığımız zaman bir müstakil
olarak eserler haline gelmiş ve bu ilim sahabe den tabiun’a şifahi olarak
nakledilmiştir. Fakat علوم القرآن tabirini ilk defa kimin kullandığını tespit
etmek zor olup kimisi ise bunu A.Zaruri, kimi ise İmam şafiî’ye
ait olduğunu söylemektedirler ancak kavramın bugünkü durumunu şeffaflaşmasını
sağlayan kişi ise zerkeşî sayesinde (794/1391) H.VIII asırda vuku
bulmuştur.
Peki, Kur’an ilimleri? Bu ilimler: Tevhid,
Tezkir, Ahkam olmak üzere bazı alimlerce otuza çıkartılmıştır ancak suyûtî
gibi bazı alimler ise Kur’an ilmini üçe ayırır ki bunları şu şekilde
sıralayabiliriz:
Allah Teâlâ’nın zatına mahsus eylediği kısım.
Peygamberine öğrettiği kısım
Öğretmekle kalmayıp açık gizli yerleştirdiği
ve onun öğrenimini emir buyurduğu kısım. Suyuti bunu da ikiye ayırır:
İşitme metodundan başka bir söz söylemenin
vaiz olmadığı,
Tedebbür, istidlal, istinbat. Yapabilecek
kısım.
Kısaca söylemek gerikirse Kur’an ilmi,
Kur’anın daha güzel b ir biçimde anlaşılmasına yardımcı olan bir ilimdir.
·
Yukarıda belirtildiği üzere Kur’an ilmi kapsamı çok geniş
olup yine de konusunu kuran teşkil etmektedir. Tefsir ilmi de Kur’an’ı Kerimi
daha açık ve onun muradını Allah’ın ne demek istediğini açıklamaya çaılışan bir
ilim olup yine konusu kur’andır ancak tefisr ile uğraşan kimse, Kur’an
ilimlerinden yararlanmak mecburiyetindedir. Çünkü zerkeşi’nin dediğine göre ü
ana noktada toplanır:
·
Kitabullah’ı anlamak,
·
Kitabullah’ın manalarını açıklamak,
·
Kitabullah’ın hükümlerini tespit edip çıkarmak,
Dolayısıyla tefsir ilmi Kur’an-ı daha özel bir
gayeye doğru ulaştırır ancak Kur’an ilimleri böyle olmayıp daha genel ve
okuyucu ile Kur’an-ı anlamak isteyen bir kişi için altyapı oluşturur.
·
Esbabı nüzul bilinmesi konusuna gelince bu ilmin
bilinmesi ancak sahih nakillerle mümkündür. Sadece işitme yol ile ve görme ile
anlaşılabilir ki bu da sahabe tarafından bize nakil olarak gelmiştir. Şimdi
ise, peygamber ve ondan sonrakilerin dönemini daha kolay anlaşılması için bir
şema ile anlatmaya gayret edelim.
NÜZUL ORTAMI
Hz. Peygamber (s.a.v)
(vahyi alan ve tebliğ eden insan)
Sahabeler
Vahyi işiten ve inişini ve olayları müşahede
eden insan
Yukarıda zikrettiğimiz gibi sebebi nüzul
sahabe yol ile bize nakil olarak gelmiştir demiştik fakat şimdi onu dönem
olarak bir tablo ile gösterelim.
ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİ
Sahabe nakli
Tabiûn nakli
(merfü) (Mürsel)
Senedin ve metnin sahih olması
senedin ve metnin
Rivayetleri destekleyen ir Tabiî rivayeti
Ravinin tefsir imamlarından olması
(mücahit, İkrime, Sa’d b.Cubeyr gibi)
Yani ilmini doğru olarak bilgin sahabiden
alması gerekmektedir.
Hadis usulü açısından esbabı nüzul
rivayetlerinin sınıflandırmasına gelince sadece farklı açılardan bakıp esbabı
nüzul konusunu değerlendirmede bütüncül olarak yaklaşılmamızı sağlayacaktır.
·
Rivayet siygalarına geçmeden önce bir nüzul rivayeti
nasıl oluşur ona bir bakalım.
·
Nüzul sebebi
·
Hz. Peygamber
·
Ashabı
·
Tabiîler
·
Müfessirlere ulaşan rivayet
·
Şimdi ise rivayet siygalarını iki ana başlık altında inceleyebiliriz.
·
Bunlardan birisi ise: Nass olan rivayetler
·
Nass olmayan rivayetler.
·
Fakat bu iki ana başlık da kendi aralarında küçük
başlıklara ayrılıyor
Ancak konumuz özet olduğu için derine inemeden
şunu açıklığa kavuşturalım ki rivayetlerin tasnifine daha güzel bir biçimde
yazmaya çalışacağız.
·
Esbabı Nüzul Rivayetleri Tasnifi
Bu başlık altında çeşitli âlimlerin yaptığı
tasniflerden bahsederiz. Ve bunlar:
A. Vürudu itibarıyla
B. Hadis uslu kriterleri uygulandığında
C. Şah veliyullah dehlevî’nin yaptığı tasnif
D. Tahir b. Aşur’ün sebebi nüzulü beş kısıma
ayırması
E. Rivayetlerin nevileri açısından yapılan tasnif
F. Sebebi nüzul rivayetleri
G. Rivayetlerin değerlendirmeleri
Kur’an ilimleri bilginleri genel olarak bu
tasnifi yapmışlar, fakat sistemli bir şekilde ifade edilmediği için esbabı
nüzul rivayeti ile tefsir rivayeti arasındaki fark ve KUR’AN’I KERİM’İN
anlaşılması çabasında nasıl değerlendirileceği gereğince açıklanmamıştır.
Esbab-ı Nüzul İle İlgili Meseleler
Bu başlık altında esbabı nüzul problemlerinin
değerlendirilmesi yani bir hadise nedeniyle inen ayetin umum mu yoksa has mı
ifade edeceği meselesidir. Birinci nemli husus, Taadütü melesidir; yani taaddüt(bir
kaç ayet tek sebep için inmesi) meselesinin varlığından söz eden
rivayetlerin mutlaka sahih olması ve nass olan rivayetlerden olmasıdır. Ayrıca
bu meseleyi zerkeşi, İbn-i Teymiyye ve Suyuti, bunu tekerrür olarak
tanımlamışlar çünkü bu konuda mani olan bir şey söz konusu olmamaktadır لا مانع من تعددالاسباب
Bir
diğer husus ise, Nüzulün Teehhürü meselesidir ki bu konu hakkında Suyuti ve
zerkeşi olup örneklerle açıklamıştır ki biz burda sadece birisini el
alabiliriz. Örnek: قَد اَفلَح من تَزکَّی bey haki’nin İbn Ömer den naklettiğine göre
fıtır sadakasına delil olmuştur, hâlbuki bu ayet Mekki dır ve Mekke döneminde
ise fıtır ve bayram yoktur. Suyuti ise bu meseleyi iki yönlü olarak ele
almaktadır. Önce hükmün teehhürünü sonra ise nüzulün teehhürünü.
Bir diğer mesele, Esbab-ı nüzulün malzemesidii
ki buna da temas etmek yerinde olur. Fakat bunu küçük başlıklar altında
toplamak mümkündür.
Hikmet-i
Teşriyye İlmi
Bu konu hakkında söz söyleyen şahıs ise, Tahir
b Âşur dur ki, “lafızların delaletinde ortaya çıkan bazı ihtimaller açıklığa
kavuşur. Örnek: namazda kıbleye yönelmenin bir fariza olduğunu biliyoruz, fakat
“her nereye dönerseniz Allah’ın vechi ordadır” ayetinden önceki fariza zahiren
iptal edilmiş olur ki ancak bu ayetin yolcular için indiğini bilmemiz bu
şüpheyi ortadan atar.
Mübhematu’l
Kur’an İlmi
Bu ilim, Kur’an da belirsiz bırakılan ve
anlamı net olmayan ayetleri açılığa kavuşturan ilimdir mesela: İsmi işart,
İsmi mevsûller, Zemirler, Cins isimler belirsiz zaman zarfları, Belirsiz mekân
zarfları, miktar bildiren kelimeler, gibi konuları ele almaktadır. Şu bir
gerçektir ki Kur’an indikten sonra âlimler Kur’anın daha iyi anlaşılması
konusunda çeşitli yöntemler geliştirdi ve bugün bu ilimler sayesinde Kur’ânın
daha derinliklerine inmemize imkân sağladılar. Bunlardan bir diğeri ise:
Tenasüp ve insicam ilmidir. Zerkeşi kelamın akışını düzenleyen bir ilim
olarak tanımlar. Tahir el-Cezairî Kur’an-ı Kerimin parçalarının
tertibindeki illetleri bildiren bir ilim olarak tanımlar. Yukarıdaki ilkeleri
içeren bir diğere husus, Kur’nın bütünlüğünü dikkate almak, bu konuyu daha
açığa çıkarmak için Subhi Salih, insicam konusunu örneklerle açıklamıştır.
İslam Kültür Tarihinde Esbabı Nüzul
Rivayetlerinin Değerlendirmesine
Genel Bir Bakış
Sebebi
nüzul rivayetlerini tarihi süreç içerisinde değerlendirmek ve bu konuda hangi
nasıl bir görüş ileri sürmüş onu bir bakımda aktarmak olacaktır. Tefsir
tarihine bakıldığı zaman müfessirler esbabı nüzule çok önem verdiklerini
görmekteyiz. Fakat peygamber efendimiz zamanında sahabeler onun yaptığı
tefsirle yetinip daha sonra, fetihler çoğalınca ve Arapça bilmeyen insanlar
bile Müslüman olmaya başladıklar zaman peygamber efendimiz zamanında çekingen
davranan sahabeler ve bir tarafı da tabiiler tefsir ilmini genişlemesine
silsileli bir şekilde bildiklerini yazmaya ve insanlara aktarmaya başlayınca,
tenkitler de çoğaldı. Mesela imam Hanbel ise: üç şeyin aslı yoktur Tefsir, Melâhim
ve Megazi demiştir. İbn-i Teymiyye, İbn Hacer, Tûfi gibi âlimler
görüşlerini söyleyen âlimlerdendir. Kısaca şunu söyleyebiliriz ki tefsir
rivayetlerinin çoğu sahih rivayetler üzerinde durmamaktadır.
Kur’an-ı
Kerimin anlaşılmasında Esbabı nüzulün yetersiz kalma sebeplerine gelince, bunu
bir kaç madde halinde yazacağız.
1.Rivayetler açısından
A. Merfû Musned Esbab-ı Nüzul Rivayetleri üzerine
B. Mürsel Esbab-ı Nüzul Rivayetleri Üzerine
(Mürsel Hadisin Hüccet olup olamayacağı Âlimler arasında tartışılmıştır. İbni
Teymiyye ise: Esbab-ı Nüzul haberlerinin bir çoğu mürseldir Musned değildir
demiş).
C. Senedlerin hazfedilmesi (Abdullah b.Mubarek: “
İsnad dinin bir parçasıdır, isnad olamasaydı kim ne istiyorsa dilediğini
söylerdi” demiştir)
D. Rivayetlerin Tasnifine dikkat etmeme
E. Rivayet siygalarına dikkat göstermeme
2. Umumu Hususileştirme Açısından
Buna bir örnek: humeze suresinin Hz.
Peygamberi gördüğü zaman onu kaş göz hareketleriyle alay eden Umeyye b.
Halef ‘a nazil olduğu rivayet edilmiştir. Ancak başka rivayete göre Ahnes
b.Şurayk diğer bazıları da Cemil b.Âmir hakkında nazil olduğunu
söylerler.
3.
Taaddüt Teehhür açısından
4. Tarih ilminden yararlanma
Esbab-ı
nüzul rivayetlerinde böyle bir Tarihi bilgiden yararlanmama sebebiyle okuyucuyu
yanıltılabilecek hatalar yapılmıştır ve iki sebebi vardır.
1. Her ayette nüzul sebebi arama
2. Nüzul sebebini geçmiş ümmetlerin olaylarıyla
karıştırma
Esbab-ı nüzul’ün olumlu yanları olduğu gibi olumsuz
yanları da vardır. Örnek olarak: Kura’nın yorum zenginliğine engel olması ve
Kura’nın evrensel hedefi olan insan hayat bütünleşmesini engellemesi konunun
istismar edilmesi. Bu konuda bir örnek olarak Muhammed b. Yakut b. İshak
el-kuleyni’nin (329/940) Mâide süresi 3.ayetinin nüzul sebebi olarak Hz.
Ali’nin velayetinin tamam eylemek olarak açıklamasıdır.
Geçtiğimiz
bölümlerde Esbab-ı nüzul, Kura’nın anlaşılmasında ve zorunlu olan ilimlerin
başında geldiğini açıkladık fakat bu geleneksel bir yaklaşım idi ancak şimdi
ise genel ilkeleriyle izah etmeye çalışalım. Birincisi şu ki: Esbab-ı nüzul
rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir ve bu ilmi (Esbab-ı
nüzul’ü) bilmeden Kura’nı anlamak da mümkün olmaz çünkü Kura’nı bir bütün
içinde okumak şarttır. Şimdi ise Esbab-ı nüzul’ü hadis usulü açısından nasıl
ele alacağız? Sorusuna cevap verelim: bir ayetin “sebep ifade etmede nass” ve
nüzul ortamına ait olabilmesi için Musned Merfû olması lazımdır. Bir diğer ilke
de Kura’nı Kerimin bütünlüğünü dikkate alınması meselesidir ki: Kura’nı
cümleler ile oluşan bütünlük, teşrii bütünlük, sürelerin dâhili bütünlüğü siyak
sibak ve tarihi bütünlük olmak üzere bu parçaları da dikkate almak
gerekmektedir. Ancak konu bununla kalmayıp bir bütünlük söz konusu dediysek
Esbab-ı nüzul ve tarihilik meselesini de göz ardı etmeyerek ki Kura’nın hemen
hemen her sürede mutlaka ya insan ve ya topluluktan ya da bunlarla ilgili
olguları ve olayları anlatmaktadır. Dolayısıyla Kur’an geçmişi ve geleceği de
bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görmektedir.
Esbab-ı nüzule
yeni bir yaklaşım ve Sa’lebe kıssası
v Esbab-ı nüzulü genel bir değerlendirmeye tabi tutarsak ve
içerik olarak neyin kastedildiğine bakarsak özetle şunu söyleyebiliriz ki:
nüzul ortamında ve ya bir hâdise gereği ya da bir soruya cevap olarak inen ve
vahyin ortamını resim eden hâdisedir. Ve bu araştırmanın da iki hedefi vardır
ki bunlardan birincisi: Kura’nın anlaşılmasında Esbab-ı nüzulün rolü diğeri
ise, Kura’n-ı Kerimin anlaşılmasında Esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşımın
ilkelerini bir sebebi nüzul rivayeti üzerinde tatbik etmesidir. Şimdi ise
sa’lebe kıssasını özetle aktarmaya çalışalım: Sa’lebe, Hz. Peygamberin
huzuruna gelmiş: Ya Rasulullah, “Allah’a dua et bana çok mal versin” demiş. Hz.
Peygamber de: “Ya Sa’lebe, hakkını eda ettiğin az, takat
getirmeyeceğin çoktan hayırlıdır” diyerek cevap vermiş. Sa’lebe dilediğini
tekrarlamış ve demiş ki: seni hak ile gönderene yemin ederim ki bana çok
verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin hakkını veririm. Bunun üzerine
peygamber efendimiz dua etmiş ve malı çoğalmış ancak vad ettiği şeyler olmamış
ve Peygamber de ona şöyle demiş: vay Sa’lebe’ye daha sonra sadaka toplamak için
iki kişi gitmiş onlara da “düşüneyim” diyerek vermemiş; en sonunda peygamber buyurmuş
ki “bu senin emelindir emrettin itaat etmedin” ancak Peygamber efendimiz
irtihal ettikten sonra sırasıyla halifelere getirmişse de onlar kabul
etmemişler. Hadis âlimleri açısından, kimisi sadece bu kıssayı
zikretmiş bazı âlimler ise, kıssanın sıhhatini araştırmıştır. Müfessirle ise
sa’lebe kıssasını naklederken, iki yol takip etmişledir. Onarın çoğu kıssayı
Taberi’den nakletmişlerdir. Bazı müfessirler ise, muhtelif tariklere farklı
kaynaklardan almışlardır. Hadis usulü açısından bakıldığı zaman, bu kıssanın
senedi zayıftır bur da soru şu: zayıf olmasına rağmen neden bu kıssa,
müfessirlerin tefsirlerine zikredilmiştir? İster müfessirler isterse
muhaddisler olsun kendilerine ulaşan her bilgiyi almalarından maksat bilginin
kaybolup gitmesinden korkmalarıdır. Bunun için müfessirler bu konuda
titizliklerini her konu hakkında çok ciddi bir şekilde göstermişlerdir.
Tarihsellik ve tarihselcilik kavramına
geçmeden önce, önce bu kavramı bir tanıyalım daha sonra konunun ana başlıklar
altında alarak buradan ne kastedildiğine bakalım. Şimdi ise tarihsellik
kavramını tarifi: her şeyin kökenini tarihte arayarak insanı yenilikten
alıkoyan bir politik tutuculuk’un simgesidir. Demiş “Chalybaeus” ancak
bu kavramlar, (tarihsellik ve tarihselcilik) batı’nın özgü kültürüne ait
kavramlardır. Yine de bu kavramların yapıları gereği, ortak kültürle etkileşim halindedir.
Fakat bu ifadeden sonra Esbab-ı nüzul ile tarihsellik kavramı arasında nasıl
bir ilişki kurulabilir sorusunu cevaplandırmaya çalışalım. Esbab-ı
nüzul-tarihsellik ilişkisine insanı tarihsel bir varlık oluşu bakımından
yaklaşmak mecburiyeti doğmaktadır. Yani insanın yapıp etmeleri şimdi için
bitmez onlar zamanın boyutlarına yayılmıştır. Zamanın boyutları ise uzayıp
giden bir boyut değil insanın ürünleriyle ve olaylarla doludur. Bu, insanın zamanın boyutları arasında bir bağ kurmasını, onları
bir birine bağlamsını gerektirir, bu da ancak bilen bir varlığın işi olabilir.
Bunun içindir ki, insan tarihsel bir varlıktır. Eğer insan hayvan gibi şimdi
içinde yaşasaydı, o zaman insanın yapıp- etmeleri arasında bir süreklilik söz
konusu olamazdı. Şimdi ise tarihsellik ve insan ilişkisini inceledikten sonra,
Esbab-ı nüzul ve tarihsellik meselesine bakmamız gerekir. Felsefe açısından ele
alındığında: 1.tarihsel olanın varlık biçimi 2. Gelip geçicilik 3. Tarihe
bağlı olma 4. Bir şeyin tarihsel olarak var olduğu olgusu.
Görüldüğü üzere Esbab-ı
nüzul ve tarihsellik kavramı ilişkisinde vurgulanması gereken konu, Kura’nı
Kerimin soyut bir düşünce biçimi değil de insanın öz niteliğiyle örtüşen bir
hidayet rehberi olduğudur. Diğer bir husus ise: kültürlere ait kavramları kullanırken
ele alınan yaklaşım benimsenmeli ve kullananların dünya görüşü göz önünde
bulundurulalı yani bu kavramları kullanan ilim adamları böylesi bir yaklaşımı
benimsemeleri hem de kullandıkları kavramı tarif etmeleri gerekmektedir. Aksi
halde bu kavramları kullananlar ile onları anlamakta zorlananlar arasındaki
“tartışma” yapıcı bir zemine oturmayacaktır.
ALLAH’IN YARDIMIYLA TAMAMLADIM
Kur’an ve Bağlam kıraati hülasası
Birinci
Kitap
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NUZUL’ÜN ANLAŞILMASI
Araştırmanın Konusu, Önemi, Amaç ve Metodu
Esbâb-ı nüzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının asli bir unsurudur. Esbâb-ı nüzul, Kur’anı Kerimin anlaşılasında gerekli bir bilgi olarak değerlendirilmiştir. Sahabe, tabin ve teber tabiinden olan müfessirler Kur’anı özellikle esbâb-ı nüzulle tefsir etmişlerdir. Bu çalışmamızın Kur’anı Kerimi anlama gayreti içerisindeki araştırmacılara esbâb-ı nüzulden nasıl faydalanacakları, hangi ilkeler doğrultusunda rivayetleri değerlendirecekleri hususunda yararlı olacaktır. Emin el-Huli “ayetin sebebi nüzulü işte bu hadisedir.“ demeden önce ciddi bir araştırma yapmanın art olduğunu, bu hükmü vermeden önce epeyce düşünmek gerektiğini söylemektedir. (O halde bu ilkeleri pratiğe aktarmanın nasıl mümkün olacağına yönelik bir araştırmanın önemi bir kez daha anlaşılmaktadır.)
Amaç: esbâb-ı nüzul olgusunun Kur’anı Kerimin anlaşılması maksadıyla kullanılırken ve değerlendirirken yapılan hataları ortaya koymakla düşülebilecek yanlışlıklara dikkat çekmeyi amaçladık.
Metot:
1) Esbâb-ı nüzulün vakıasını ortaya koymak
2) Vakıayı ortaya koyduktan sonra eleştirmek
3) Eleştirdikten sonra hükme varmak
1.BÖLÜM
KUR’AN VE ESBÂB-I NUZUL İLMİ
A-
Kur’an İlimleri
Hakkında
Kur’an ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’anı Kerimdir. Çünkü Kuran kendisi üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen neticede yaşanılır kılınmasına, okuyucularını, muhataplarını teşvik eden vahiy mahsulü bir kitaptır.
Hz. Peygamber ve ashab döneminde Kuran ilimlerinin telifine gerek duyulmamıştır. Çünkü nüzule şahit olan sahabe mesajı anlayabilmekte ve anlayamadıklarını peygambere sormaktadır. Fakat daha sonra “ulumul Kuran” olarak adlandırılan bahislerin Hz. Peygamber ve ashabı tarafından bilindiğini söyleyebiliriz. Çünkü bu bahislerin iki kaynağı vardır.
1) Arap dili
2) Gözleri önünde cereyan eden hadiseler
Sahabe döneminde ulumul Kur’an faaliyetleri devam etmiştir. Tabiinden birçok öğrenci, yetiştirmişlerdir.
Hz. Ebubekir döneminde Kur’an cemedildi. Hz. Osman zamanında çoğaltıldı ve Hz. Ali döneminde harflerin noktalaması ve harekelemesine başlandı.
İslamiyet’in sınırlarının genişlemesiyle Arap olmayan kavimler Müslüman olmuştur. Bu şartlar ulumul Kur’an’ın tedvini için gerekli ortamı hazırlamıştır. Tabiin âlimleri ve diğerleri Kuran ilimlerinin esaslarını koymuştur. Mushaf’ın çoğaltılması ile kıraat ilmi ve resmu’l Kur’an ilminin ilk ele alınan ilimler olduğu bilinmektedir. Kur’an’ın lugavi yönden ele alınması kur ’ana noktalama ile hareke koymasıyla başladı. Böylece irab’ul Kur’an ilmi neşet etmiş oldu. Ayrıca esbâb-ı nüzul, mekki-medeni, nasih-mensuh ve garibul Kur’an ilimleri ilk tedvin edilen, kayda geçirilen Kur’an ilimleridir.
Ulumul Kur’an kavramının bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde billurlaşması zerkuşi sayesinde h8 vuku bulmuştur. Zerkesinin de katıldığı İbn’ul-Arabiden aktardığı görüşe göre Kur’an ilimleri üç nevidir; tevhid, tezkir ve ahkâm. Böylece Kur’an mesajının insan hayatını kuşatan ve yaşanan, akıp giden hayatı yorumlayan ilahi kapsamını üç başlıkta toplamış olmaktadır.
Genel olarak Kur’an ilimleri, konusu her yönüyle Kur’anı kerim olan Kur ’anla ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalarda olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.
Tefsir ilmi ise, Kur’an-ı kerimin izahını amaçlayan bir ilimdir. Yani ilmu’l tefsir veya ilmu tefsiri’l Kur’an, Kur’anı her bakımdan tetkik edip açıklamaya ve bildirmeye yarayan ilimdir. Bu ilmin konusunu Kur’anı kerim teşkil eder.
Kur’an ilimlerinden biri olan Esbâb-ı nüzul bilgisi sahabeye, müşahede ettikleri ortamda insani yapıp etmelerin sonucunda inen ayet ve ayetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması yeteneğini kazandırmıştır. Bunun anlamı onların Kur’an ilmini, onu hayata tatbik etme usulü ile birlikte öğrenmiş olmalarıdır. Bu açıdan esbâb-ı nüzul, kur ’anı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğer görmüşlerdir. Ayrıca rivayet yoluyla sonraki nesillere aktarıldığını tespit etmiş oluyoruz.
B- ESBÂB-I NÜZUL
İLMİ
Prof. Dr. Suat Yıldırım esbabı nüzulü “vahyin geldiği ortam” olarak yorumlamakta ve onu şöyle tanımlamaktadır:” bir veya daha fala ayeti tazammun etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden hadiseye denir.” Sebebi nüzul, semadan gelen vahi ilahinin, yeryüzünde istikbal ediliş çerçevesidir.
Esbabı nüzulün yeni bir tanımını şöyle yapabiliriz: nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya daha fazla ayetin, tazammun etmek ( hadiseyi soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri Kur ’anın cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebebi nüzul denir.
İbn Abbas sebebi nüzulleri soran ve araştıran bir sahabi olarak anılmaktadır. Tabiun döneminde de esbabı nüzul rivayetleri toplanmaya devam edilmiştir. İslamiyet’e gren kavimler ve ehli kitaplara olan münasebetler sebebiyle rivayetlerde artış olmuştur.
İlk müfessirler ayetin tefsirine sebebi nüzulünü zikrederek başlamayı adet edinmişlerdir.
İbn Aşur’a göre insanlar her ayetin nüzulüne bir hadisenin sebep olduğu vehmine düşmüşlerdir. Hâlbuki bu ne kadar yanlış bir vehimdir. Çünkü Kur’an insanların kurtuluşu için hidayet rehberi olarak gelmiştir. Onun nüzul hükümlerinin teşriine mudar olan hadiselerle sınırlandırılamazlar.
Esbabı nüzul alanında yazılan iki önemli eser vahidinin nüzulü ve Suyuti’nin “Lubabu’n-nükûl-fi esbabın-nuzül”dür.
C-
ESBABI NÜZUL
RİVAYETLERİ
Esbabı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir. Dolayısıyla bu alanda içtihada veya imal-i fikir etmeye mahal yoktur. Yani nüzul sebebi akılla idrak edilmesi mümkün olmayan, sadece işitme veya görme suretiyle bilinebilen ve sahabeden gelen rivayettir bu rivayet adeta Hz. Peygamber’den bildirilmiş hükmünde kabul edilir. Bunun için hadis usulünde hükmen merfu sayılır. Esbabı nüzulün iki kaynağı vardır:
1) Sahabe nakli (merfu)
2) Tabiun nakli ( mursel)
Bilindiği gibi ayetlerin nüzulünü yakından müşahede edenler sebeplerini bilip nüzul keyfiyetinden bahsedenler sahabeler olmuştur. Onların bu husustaki haberleri ‘el-hadisul-musned’ ad dolmuştur. Bir hadisin musned olması için hadisin muttasıl ve merfu olması gerekir. Merfu hadis; özellikle Hz. Peygamber’e isnat edilen söz, fiil ve takrirlerden ister mukatı isnatla, ister muttasıl isnatla rivayet edilmiş olsun bütün hadislere denir.
Sebebi nüzul rivayetlerinin bir kısmının tabiundan geldiğini görmekteyiz. Bu kabil rivayetlere de Mürsel denilmektedir.
Mürsel hadis: birçok sahabeye mülaki olmuş tabiunun Resulullah şöyle dedi yahut şöyle yaptı gibi sözlerle rivayet ettiği ve senette sahabe atlanış bulunan hadistir.
Sebebi nüzul rivayetlerinin hadis usulü açısından hükmünün ne olduğuna ve bu rivayetlerin rivayet siğaları açısında incelenmesi önemlidir. Rivayet siğaları iki başlık altında incelenir:
1) Sebep ifade etme nass olan rivayetler
2) Sebep ifade etmede nass olmayan ifadeler
Esbabı Nüzulü Nevileri Açısından Tasnif Etme
a) Esbabı nüzul rivayetleri: bu rivayetler nüzul ortamına ait surelerdir. O ortamın özelliklerini yansıtırlar. Mutlaka müsned-merfu hadis olmaları ve sıhhat” şartlarını taşımaları gerekir.
b) Tefsir için olan esbabı nüzul rivayetleri: bu rivayet kapsamına giren re’y ve içtihad ile misal getirmeye imkân veren rivayetlerdir.
Esbabı Nüzul rivayetlerinde İhtilaf Edilmesi
Tefsirde iki türlü ihtilaf vardır:
1) Nakle dayanan ihtilaf ( sahih, zayıf ve uydurma haberler)
2) İstidlalden doğan ihtilaf ( nakle dayanmayan ve akılla re’y ve içtihat yapılan yorumlardan kaynaklanan ihtilaf)
Umum-Husus Meselesi
Nüzul sebebi olmada nass olan bir rivayet ve akabinde inen ayetin hükmünün umum mu yoksa husus mu ifade ettiği meseledir. Hüküm “naslara nasların şümulündeki hükümlere göredir. Nüzul sebepleri nass’ları anlamak için vasıta olur; fakat onları tahsis vasıtası olamaz.
2. BÖLÜM
A) KUR’ANI KERİMİN
ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZULÜN YETERSİZ KALMA SEBEPLERİ
1. Rivayetler Açısından: kuranı Kerimin anlaşılmasında esbabı nüzulün yetersiz kalma sebeplerinin başında rivayetler meselesi gelmektedir. Esbabı nüzul rivayetlerinin yeteriz kalma sebeplerinin başında hadis usulü açısında incelendiğinde ulaşılan sonuçtur.
a) Merfu-Musned Esbabı Nüzul
Rivayetleri Üzerine
Esbabı nüzulün rivayet ve sema yoluyla nakil ve izah edildiği malumdur. Bu keyfiyeti icra edenler ise sahabeler olmuştur. Usulcü hadis âlimleri sahabenin Hz. Peygamber’e ref ettikleri ve ayetin nüzulünü yakından müşahedelerine veya sebeplerini bilip nüzul keyfiyetinden bahsettikleri haberlere “el-Hadis’ul musned” demişlerdir. Ancak mevkuf denilen sahabe sözleri ile maktu denilen nüzul meselesinin tespiti konusunda açıklığa kavuşturulması gereken bir kriterdir. Bunun anlamı sahabe ve tabiinden rivayet edilmiş ahval ve efal hakkında “müsned” terimi kullanılamaz. Dolayısıyla bu rivayetler tefsir için yapılmış rivayetlerdir.
b)
Mürsel Esbabı Nüzul
Rivayetler Üzerine
Tabiinlerden yapılan ve onların Hz. Peygamber’e veya dönemine izafe ettikleri esbabı nüzuller Mürsel rivayetlerdir ve sahabe ismi anılmaz. Mürsel hadisin hüccet olup olmayacağı âlimler arasında tartışılmıştır. Burada Mürsel esbabı nüzul rivayetleri hakkında söylenmesi gereken hususlar ise şunlardır:
1) Sebebi nüzul rivayetini nakleden mürsil “sika” dan rivayetle irsal ’de bulunuyorsa bu Mürsel kabul edilir.
2) Mürsil, sika ve gayr-i sikadan rivayet etmekle maruf ise rivayeti de hali meçhul yapıyorsa bu Mürsel mevkuf” olur.
3) Sika ravilen rivayetlerine muhalif Mürseller ise merduddur. Mürsel sebebi nüzul rivayetleri hüccet olma şartları göz önünde bulundurularak derlenmelidir. Sonra senet ve metin tenkidi yapılmalıdır.
c)
Senetlerin
Hazfedilmesi
Bir dönem senetsiz rivayetler mevcut olmuştur. Bundan esbabı nüzul rivayetlerinin ne derece etkilendiği araştırılabilir ve ortaya konabilir. Senet ulema tarafından çok önemsenmiştir. Abdul b. Mubarek: “ isnad dinin bir parçasıdır isnat olmasaydı kim ne istiyorsa dilediğini söylerdi.” Senedin önemli olmasının sebebi şüpheye mahal bırakmayan zannı galiple “bu hadis Hz. Peygamber tarafından söylenmiştir.” Diyebilmektir. Ta ki şeriatı hadise bina edelim, ahkâm-ı ona dayandıralım.
d)
Rivayetlerin
Tasnifine Dikkat etmeme
Sebebi nüzulde rivayet çokluğu vardır ve bu çok sayıda rivayetlerin tasnif edilmesi zorunlu hale gelmektedir. Sebebi nüzul rivayetlerinin;
1- Esbabı nüzul rivayetleri
2- Tefsir için yapılan esbabı nüzul rivayetleri ( değerlendirmeleri) olarak iki nevi halinde incelenmesi bize makul yol görünüyor.
Esbabı nüzul Kur’an-ı Kerimin bütünlüğüne dâhil bir olgudur ve anlaşılması konusunda Kur ’anı “tarihi bir görüş açısı” içine koyar ve anlaşılması yolunda iki hususta bizi aydınlatır.
1- Ayetlerin imada bulunduğu hususu anlamak ancak bu olayları bilmekle mümkündür.
2- Ayetin umum ifadesini tahsis edecek olay ve ayeti zahirinden çevirecek vecihlerden bir veçhi bilmek ayetin maksadının bilinmesine imkân sağlar.
Esbabı nüzul tasnifinde ilk grup rivayetler nüzul asrını yansıtmakta veya Hz. Peygamber’in Kur’an anlayışını, yorumlayışını aydınlatmaktadır. İkinci grup rivayetlerde ise sahabeler ve tabiinlerin tefsir rivayeti olarak yorumladığımız esbabı nüzul rivayetleridir. Bu rivayetler kendi dönemlerinden ve deneyimlerinden bir şeyler katarak Kur ’anı anlama gayretleridir.
e)
Rivayet Sığalarına
Dikkat Göstermeme
Sahih rivayetlerin ibaresi bütün hallerde nüzul sebebini beyan etmekte nass değildir. Nass olmayan (ihtimal bildiren) rivayetler de vardır. Rivayetin sahih olması şartı yanında bir de “sebebiyet” ifade etmesi gerekmektedir. Sebebi nüzul rivayetinin sığasının “sebep ifade etmede nass olması” ilkesini ekliyoruz. Nass olmayan esbabı nüzul rivayetleri kesinlik ifade etmez ravinin re’yi, içtihadı söz konusudur. Bu durum “bu ayet bu anlama gelmektedir.” Şeklinde ifade edilir, yoksa asrında vuku bulmuş bir olayı nakletme türünden bir rivayet değildir.
2) UMUMU
HUSUSİLEŞTİRME AÇISINDAN
Esbabı nüzulün (nass) olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılması çabasıdır. Tartışmanın odağında muteber olan sebebin hususiyetidir. Görüşü ile muteber olan lafzın umumiyetidir görüşü teşkil etmektedir.
Âlimlerin ekseriyeti hükmün, sebebinin hususiliğine değil lafzın umumiliğine göre olduğunda ima vardır. Hz. Peygamber zamanından beri sahabe ve müçtehit imamların anlayış ve tatbikatı bu olmuş ve buna hiçbir zaman karşı çıkan bulunmamıştır. Hüccet nasların kendisidir, sebepleri değildir.
B)
KUR’AN-I KERİMİN ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİNİİN DOĞURDUĞU OLUMSUZ
SONUÇLAR
1) YORUM
ZENGİNLİĞİNE ENGEL OLMASI
Kur’an-ı Kerim içinde bulunan lafızların manalarını bilmek istemelerinin insanların fıtri bir gereksinimi olduğunu dikkate alır. Bu nedenle de onları ayetleri üzerinde tefekküre, tezekküre ve tedebbüre davet eder. O, insanların karşısına duygu ve düşüncelerine uygun düşen, inan ve eylemlerine cevap veren ve kafalarını kurcalayan büyük meselelere tam bir çözüm getiren kendine has br cazibe ile çıkmıştır. Bu gerçek, Kur ’anı Kerimin yorum zenginliğine tanıdığı imkânları gösterir.
Kavrayış ve yorumlayış biçimlerinin farklılık gösterebilir olması öncelikle Kur’ anın sonra da insan fıtratın tabii bir sonucudur. Kavrayış-yorum farklılıklarından da Kur’an mesajının ortadan kaldırıldığı sonuç çıkmaz. Aksine onun mesajının hakikatine ait vecihler ortaya konulmuş olur. “herkes Kur’an’dan Cenab-ı Hakk’ın kendisine ihsan ettiği yetenekleri ölçüsünde yararlanır der zerkesi.
Bu genel çerçeveden hareketle esbabı nüzul rivayetleri yorum zenginliğini şu şekilde engeller;
1- Her ayete nüzul sebebi arama çabaları
2- Ayetin mana bakımından birçok veçhesi olabilir diye düşünmek varken nüzul sebebi ile sınırlı kalma ihtimali
3- Ayetin sebebi nüzulündeki olayın çerçevesi içinde sıkışıp kalma
2)KUR’ANI
KERİMİN EVRENSEL HEDEFİ OLAN KUR’AN-İNSAN-HAYAT BÜTÜNLEŞMESİNİ ÖNLEMESİ
Kur’ anı Kerimin birçok mümeyyiz sıfatından biri evrenselliktir. Kur ’anı Kerim, ferde ve topluma, bütün insan sınıflarına, bütün memleketlerde ve bütün devirlerde, insan hayatının bütününe maddi olduğu kadar manevi bir hidayet rehberi olduğunu söyler.
Esbabı nüzul rivayetleri ile aktarılan nüzul ortamı hadiselerinin hatta sahabe ve tabiinlerin kendi dönemlerinin izlerini taşıdığı ve bunların tefsir için yaptıkları esbabı nüzul rivayetlerindeki olayların, gelecekte aynı durumlar ile karşılaşacak aynı halleri yaşayacak insanlar içinde geçerli olduğunu görmemiz gerekmektedir. Çünkü bir ayetin anlamı-anlamları nazil olduğu zaman-mekân bağlamının ifade ettiklerinden daha fazla anlam ifade etmektedir.
3.BÖLÜM
1) ESBABI
NÜZULE OLAN İHTİYACIN SINIRLARINI BELİRLEYEN İLKELER
a) GENEL İLKELER
Birinci ilke: esbabı nüzul rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir.
İkinci ilke: esbabı nüzulü bilmeden de Kur’ anı Kerimi anlamak mümkündür. Kur’ anı Kerimin özünü bir bağlam bütünü olarak genel anlamını mesajını tanımak ve kavramak mümkündür. Selef-Halef bütün âlimlerin nüzul sebeplerini bilmenin önemi üzerinde durmuşlar. Onların tavrı, ayet, nüzul sebebi bilinmeden anlaşılmaz anlamına gelmez. Nüzule sebep olan hadisenin veya sorunun cevabı Kur’ anı kerim elimizdedir.
a- Kur’ anı Kerimi bütünlüğü içinde okuyarak
b- Zahirinden gücümüzün yettiğini anlamaya gayret ederek çözümü Kur’ anda onun manalarında bulabiliriz.
b) ÖZEL İLKELER
Birinci ilke; sebebi nüzulü bilmenin muktezayı hali (gereğini) bilmek gibi olduğu hallerde şatibi “sebebi bilmenin anlamı halin muktezasını bilmek demektir.
İkinci ilke; sebebi nüzulünü bilmenin Kur’ anın zahir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu hallerde.
Üçüncü ilke; Kur’ anı Kerimin anlaşılmasında esbabı nüzule ihtiyacı ilk planda Kur’ an belirlemelidir. Kur’ anı Kerimi okuyan veya dinleyen kimse bu eylemi sırasında ayet ve ayetlerde bulunan üstü kapalı bir ifade hakkında manayı yakalamak için bir bekleyişe, arayışa giriyorsa o zaman sebebi nüzulü nakletmeye olayı ayrıntılarıyla anlatmaya ihtiyaç var demektir.
2) ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİNİN HADİS USULÜ AÇISINDAN TENKİDİ
a) bir rivayetin “sebep ifade etmede nass ve nüzul ortamına ait olabilmesi için müsned-merfu olması lazımdır.
b) sahabenin esbabı nüzul değerlendirmeleri sebep ifade etmede nass olmayan” rivayetlerdir. Bu kabil haberlerin hükmünün “mevkuf” olduğu bilinmelidir.
c) tabiunun esbabı nüzul değerlendirmeleri sebep ifade etmede nass değillerdir. Bu kabil haberlerin hükmünün ise “Mürsel” olduğu bilinmelidir.
d) metin tenkidi yapılmalıdır. Hadisin, haberin aslını oluşturur.
3)
RİVAYETLERİ TASNİF ETME
a) Esbabı nüzul rivayetleri; bu rivayetler ayet veya ayetlerin gerçek nüzul sebebi olan kıssaları, nüzul asrında ve nüzul ortamında meydana gelmiş hadiseleri ihtiva ederler. Sahabenin re’y ve içtihat söz konusu değildir.
Senet ve metin bakımından sıhhat şartlarını taşıyan müsned-merfu hadislerdir. Rivayet sığaları sebep ifade etmede nass olan sığalardandır. Burada önemli bir hususta rivayetleri muayyen kişiler veya olaylar sebebiyle nazil olan ayet ayetlerden söz etse bile asıl olan “umum” olduğunu unutmamaktır.
b) Tefsir için olan esbabı nüzul rivayetleri: Kur’ anı Kerimin anlaşılması amacıyla yapılmış nüzul sebebi değerlendirmeleridir. Bunlar nüzul asrında ve ortamında cereyan etmiş olsa bile sonucunda ayetin inmesine sebep olmuş hadiseler değildirler. Üç grup değerlendirme vardır;
1) Hz. Peygamber’in yaptığı sebebi nüzul değerlendirmesi
2) Sahabe ve tabiunun yaptığı sebebi nüzul değerlendirmesi
3) Müfessirlerin yaptıkları sebebi nüzul değerlendirmeleri
4) KUR’
ANI KERİMİN BÜTÜLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI
Bütün olarak “Kur’ anı Kerim” kavramı, Kur’ anın tüm özelliklerini yanlarını ve bütünlüğüne ait veçheleri ve bunlar arasındaki ilişkileri kucaklayan, kendisinin hususi muciz vahiy mahsulü karakterini belirleyen tastamamlık kendi iç kesinliği ve bunların tümünün oluşturduğu bir sistem anlamındadır. Kur’ an özne vurgusunu Allah merkezli oluşu üzerinde odaklaştırmıştır. Kur’ an, bütün yaratıklar arasında en büyük önemi insana vererek Allah kadar insana da dikkat çekmektedir. Kur’ anın esas düşüncesi insanın kurtuluşu ile ilgilenmektir. Hatta inzaline sebep olan mesele budur. İnsan, Kur’ anın bu ana vurgusuna ancak ona “bütün” olarak yaklaştığında ve bu çerçevede anlayabilir, kavrayabilir.
Kur’ anı Kerimin bütünlüğü içerisinde esbabı nüzulün yeri de bu bağlamda anlaşılmalıdır.
5)
SİYAK-SİBAK’IN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI
Kur’ anı Kerimin bütünlüğünü kavrayan ve bu bütünlük içerisinde siyak-sibak dikkatlice değerlendiren Kur’ an araştırıcılarının onu anlamakta sağlıklı ilkeler edinmiş olacaklarını söyleyebiliriz.
“gerçekten şu ayet veya ayetin şu bölümü bizim görüşümüzün doğruluğunu gösterir yahut şu kelimeden şöyle bir hüküm çıkarabiliriz. Gibi ifadelerle Kur’ anın küçük birimlerini fikri bütünlükten mücerret olarak değerlendirme siyak-sibakın göz ardı edilmesinde en büyük faktörlerden olmuştur. Ne yazık ki gerek tefsir kitaplarında, gerekse kelam ve İslam hukukuna dair kitaplarda bu tür değerlendirmeler çok geçmektedir. İhtilafları körükleyen en büyük amillerden birinin bu siyak-sibak çerçevesini dikkate almama hatası olduğu ortadadır.
İKİNCİ KİTAP
SA’LEBE KISSASI (Esbab-I Nüzule Yeni Bir Yaklaşım)
Hemen her müfessir tarafından Tevbe suresinin 75. ayetinin nüzul sebebi olarak Sa’lebe b. Hâtıb kıssası gösterilmiştir.Sire, Rical ve Tarih kitaplarında Sa’lebe kıssası iki yönden ele alınmıştır. Bunlardan birincisi Sa’lebe’nin vasıfları ikincisi ise hadisenin sıhhat derecesidir. Sa’lebe’nin vasıflarıyla ilgili olarak çeşitli bilgiler verilmiştir. Hadisenin sıhhat derecesine gelince; Sa’lebe kıssası rivayetleri hadis usulü açısından tenkit edilmelidir: Bu rivayetin senedi zayıftır. Ama yine de bu hadiseye müfessirler eserlerinde yer vermişlerdir. Bunun sebebi olarak ise isnad ilmi tam anlamıyla hayatlarına girmiş olan şahsiyetlerin, isnadın zayıf olmasına önem vermeden, isnadın zikredilmesiyle mesuliyetten kurtulacaklarına inanmaları ve ma lumatın yok olmayıp kendilerinden sonraki nesillere aktarılmasını sağlama düşüncesi gösterilebilir. Müfessirlerden bazıları bunu Taberi’den nakletmiş, bazıları ise farklı kaynaklardan almışlardır. Müfessirlerden bazıları kıssayı kabul etmiş bazıları ise kabul etmemiştir. El Uceyli, Sa’lebe’yi münafıklardan saymıştır. Taberi ise tevbe suresinin 75. ayetini Sa’lebe kıssasıyla ilişkilendirmemiş ve bu ayette Cenab-ı Hakk tarafından nifak ehlinin alametleri ortaya konulmuştur demiştir. Fahruddin er Razi’de bu ayeti Sa’lebe ile ilişkilendirmeyen müfessirlerdendir. Çağdaş alimlerimizden Süleyman Ateş’te çeşitli akıl yürütmelerle bu kıssanın doğru olmadığına işaret eder.
Sa’lebe kıssası rivayetlerini incelediğimizde sebep ifade etmede nass
olmayan rivayetler grubuna girdiğini görmekteyiz. Yine Sa’lebe kıssasını
esbab-ı nüzul rivayeti mi yoksa tefsir için yapılmış esbab-ı nüzul rivayeti mi
olduğu açısından incelediğimizde ikinci gruba girdiğini kolaylıkla
anlayabiliriz. Hem bu ayet sadece bu olayla sınırlandırılırsa Kur’an’ın yorum
zenginliği engellenmiş olur.
O
dönemi incelediğimizde tarihi veriler bize Sa’lebe’nin vergi hükmünden muaf
tutulmasının mantıklı olmadığını gösteriyor. Çünkü o dönemde savaş giderleri
vb. giderler için devlet halktan vergi topluyordu.
Sa’lebe kıssasını siyak-sibak bağlamında incelediğimizde,Tevbe suresinin 75. ayetini bu şekilde değerlendirdiğimizde Allah’ın ahd edip de ahdini bozan , vaadinin hilafına hareket eden ve bu eylemin sonucunda kalplerinde nifakın yerleştiği kişiler karakterize edildiğini görmekteyiz. Kur’an vrensel mesajının muayyen fertlerle kilitlenip kalmasını istemez.
Sonuç olarak;Tefsir
rivayetlerini eserlerinde nakleden tefsircilerin birçoğu ilmi yeterliliklerine
Salah ve takva ehli oluşlarına rağmen zayıf,garip, münker ve İsrail'i bir çok
hadis zikr etmişlerdir. hatta Uydurma hadis naklettikleri olmuştur. O halde
âlimlerimizin bir tefsir haberini kitaplarında rivayet etmiş olmaları her zaman
o rivayetin doğru olduğuna delil teşkil etmemelidir. Kuran'ın anlaşılması
konusunda esbab-U nüzül rivayetlerinin değerlendirilmesinde yeni bir usul takip
edilmelidir. Böylece tefsir kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivayet
temizlenmiş olacak ve Kuran'daki bir ayeti anlamak için tefsir kitaplarına
bakan kimseler onlarla karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle meşgul
olmaktan kurtulacaklardır.
Tevbe suresi 75. âyeti kerimesine anlamak ve doğuruyu bulmak maksadıyla nakledilen Sa’lebe kıssası âyetin anlaşılmasına yönelik yorumları bu hadisenin sınırları içerisinde bırakmıştır. Bu sebeple tefsircilerin bu konudaki yorumları birbirine zıt olmuş ve Kuran'ın yorum zenginliğini tehdit etmiştir. Halbuki tevbe suresi 75. ayetini ve sebebi nüzulu olarak anlatılan Sa’lebe olayını Önerilen ilkeler ışığında bakılmış olsaydı Kuran'ı Kerim'in mana zenginliği anlaşılacaktı. çünkü Kuran' la aydınlanacak hayatımızın zenginliği onun zengin bir biçimde yorumlanmasıyla pratiğe taşınmasıyla mümkündür.
ÜÇÜNCÜ KİTAP
TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik, tarih yapan bir varlık
olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların
üzerinde cereyan eden zihni faaliyetinin sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan
fikirlere işaret eden bir kavramdır. Tarihsellik ve tarihselcilik 18-19.
Yüzyılda tarih ilminden ne anlaşılacağı konusundaki felsefi tartışmalar
sürecinde ortaya çıkmıştır. Batı düşüncesine ait bu kavramların İslam düşüncesi
içerisinde değerlendirilmesi halinde, geçirmiş oldukları tarihsel sürecin ve
mana sapmalarının göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
İnsan tarihsel bir varlık olarak
zamanı üç boyutu ile reel olarak yaşamaktadır. Bu durum onun tabiatını
gereğidir. İşte bu yönüyle tarihsellik kavramı ortak kültüre aittir. Ancak
anlam yüklerken, anlam çerçevesini belirlerken toplumlar farklı yaklaşımlar
sergilemektedir. Tarihsellik bu yönüyle de özgü kültür vasfını oluşturur. Bu bilgiler ışığında esbab-ı nüzul ve
tarihsellik kavramları arasında ortak kültür bağlamında nasıl bir ilişki
kurulabilir sorusuna şu açıklama yapılmaktadır. Bunun için Kur’an-ı Kerim’in
tarih ve tarihsel bilgi alanındaki genel ilkeler zikredilmelidir. Kur’an-ı
Kerim’in temel konusunun insan oluşu ve insanı hidayete iletme rehberi olmayı
ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında onun temel karakteristiğini
ortaya koymaktadır. Kur’an tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan zamanı
ve geleceği ile bir bütün halinde insanı faaliyet sahası olarak görür. O halde
esbab-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisine
1)Esbab-ı nüzulün
Kur’an’ın bütünlüğü içindeki yeri,
2) İnsanın tarihsel bir
varlık olması bağlamında bakılmalıdır.
Sonuç olarak: Esbab-ı nüzul-tarihsellik kavram ilişkisinde
vurgulanması gereken, Kur’an’ın yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet
rehberi olduğudur.
Başka
özgü kültürlere ait kavramlar kullanılırken, kavramların tarihleri, içerikleri,
kullanıcının dünya görüşü göz önünde bulundurulmalı. Kullanılan kavramların hangi manada
kullanıldıkları belirtilmelidir.
“Esbab- nüzul rivayetleri” ile yazılacak “orijinal tarih” nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkanı sunacaktır.” Tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri” ile yazılacak “düşünülmüş tarih”, çok sayıda insani faaliyeti/başarıları, Kur’an’ı anlamaya çalışan insanın bakış ufkuna sunacaktır. Bu, insanın varlık bilincine katkı sağlayacaktır. Bu ise esbab-ı nüzulün Kur’an’ın anlaşılmasındaki önemini ortaya koymaktadır. Bu yaklaşımla esbab-ı nüzul, nüzul ortamının tarihsel bir unsuru olarak Kur’an-insan-hayat bütünleşmesinin nasıl temin edildiğinin somut örneklerini vermektedir. O halde orijinal tarih bize Kur’an-insan-hayat bütünleşmesinigösteriyor; düşünülmüş tarih ise Kur’an’ın yaşanabilir olduğunu göstermektedir.
Sema YİĞİT
14952706
Birleşik Doktora
PROF.DR. AHMET NEDİM SERİNSU’NUN ‘KUR’AN VE BAĞLAM’ ADLI KİTABININ HULASASI
Kur’an-ı Kerim ve doğru anlaşılması açısından esbâb-ı nuzûl kavramının yeri önemlidir. Esbâb-ı nuzûl kavramının açıklığa kavuşması için Kur’an ilimleri (Ulûmu’l-Kur’an) kavramının iyi anlaşılması gerekmektedir. Kur’an ilimleri başlangıçta Kur’an’ı anlama çabası içerisinde ortaya çıkmış, onu anlama yolculuğuna çıkanların disiplinize ettiği bir çalışmalar bütünüdür. Esbab-ı nüzulün kavramlaştırılması ve literatüre yerleşmesi ilk defa Zerkeşî ile birlikte h. 8. asırda gerçekleşmiştir. Kur’an ilimleri konusu her yönüyle Kur’anla ilgili olan ve Kur’an’ın daha iyi anlaşlılmasına yardımcı olan Kur’anla ilgili ya da Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan bilgi alanıdır. Kur’an ayetlerinin nazil olduğu ortamda meydana gelen bir olay ya da Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulan bir hadise ya da açıklanması gereken bir mevzu üzerine ayetlerin nazil olmasıyla, vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nuzûl denir. Esbâb-ı nuzûl rivayetlerinin ilk kayda geçirildiği eserler tefsir kitapları değil hadis mecmualarıdır. Hadis kitaplarında geçen ilgili bablardaki rivayetler ve esbâb-ı nuzûl kitapları sonraki nesillere o ayetlerin vahyedildiği ortamı resmedebilmek için ortaya çıkarılmış eserlerdir. Esbâb-ı nuzûl konusunda iki türlü rivayet sözkonusudur. Bunlardan birincisi sahabenin ayetlerin sebeb-i nuzûlunu izah için müsned-merfu naklettikleri rivayetler, diğeri ise sahabeden müsned-merfu olmayan rivayetlerdir ki bunlar ayetleri tefsir için söylenmiş izah mahiyetindeki değerlendirmelerdir. Rivayetleri çeşitleri açısından a)Nuzûl ortamına ait ve o ortamın özelliklerini yansıtan müsned- merfu hadislerden oluşan esbâb-ı nuzûl rivayetleri b)Ayet ve ayetlerin manasının kapsamına giren nuzûl asrında vuku bulmuş veya bilahare meydana gelmiş bir hadisenin rey ve ictihad ile misal getirildiği haberlerden oluşan esbâb-ı nuzûl rivayetleri olarak ayırmak gerekir.
Esbab-ı nüzul rivayetleri hakkında dikkat edilmesi gereken hususlar vardır: a) Her ayete bir sebep arayanların tutumları sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedileştirilmesi, isrâilî haberler ve uydurma rivayetlerin esbâb-ı nuzûl alanına dahil edilmesi, b) Esbâb-ı nuzûlun nuzûl ortamında cereyan etmemesine rağmen o döneme mal edilmesi. Elbette bunun sonucunda bazı problemler zuhur etmiştir. Bunlar taaddüd (sebeb-i nuzûlun taaddüdü, nuzûlun taaddüdü), taahhur (hükmün veya nuzûlun taahhürü), nassın umum mu yoksa husus mu olduğudur. Ortada birçok rivayet vardır ve bu rivayetlerin rekabeti içerisinde titiz bir çalışmayla tasnif edilmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu çelişkilere bir örnek vermek gerekirse Sa’lebe kıssasından bahsedilebilir.Tevbe suresi 75. ayette kendilerine nimet verildiği halde azgınlaşan insan profilinden bahsedilirken tefsirlerde bu ayetin Sa’lebe için nâzil olduğu rivayet edilmektedir. Sa’lebe Hz. Peygamber’den zenginlik için dua istemiş, Hz. Peygamber’in kendisine ‘hayırlı olanı iste’ ikazına rağmen kendisi zenginlik talebinde ısrar etmiş ve zenginliği elde ettikten sonra da tedrici olarak İslam toplumundan uzaklaşmıştır. Kimi rivayetlerde Uhud’da şehid olduğu söylenmekte iken kimi rivayetlerde ise Hz. Osman döneminde helak olduğundan bahsedilmektedir. Hz. Peygamber hayatta iken kendisinin pişman olup sadakasını getirdiği ancak Hz. Peygamber’in kabul etmediği, arkasından Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in de sadakalarını kabul etmedikleri rivayetler arasındadır.
Esbâb-ı nuzûl ilmi ile ilgili bir diğer tartışma konusu da tarihselciliktir. 18. ve 19. yy’da Batı’da ortaya çıkan tarihselcilik anlayışı kutsal metinlerin zamansal ve mekansal olgulara hapsedilmesine yol açmaktadır. Unutulmamalıdır ki Batı’daki Aydınlanma ve Modernite sonrasında kendi kutsal kitaplarına makuliyet kazandırma çabası içerisinde ortaya çıkan bu kutsal kitap okuma metodunun elbette Kur’an için uygulanması sözkonusu olamaz. Vahyedilen ayetlerin insan ve zaman gerçeğinden kopuk olarak vahyedilmesi muhatabın insan olmasının bir sonucudur. Zira Kur’an, her nasıl 14 asır evvel hayatın tam ortasında cereyan eden hadiseler üzerine nâzil olduysa bugün de aynı insanoğlu arasında cereyen eden hadiselere uyarlanabilecek, hayatın gerçeklerinin soyutlanmış bir şekilde değil elbette insanoğlunun ihtiyaçları neticesinde peyderpey vahyedilmiştir.
Sonuç, esbâb-ı nuzûl konusunda tefsirlerde yer alan kafa karışıklığı ve birbirine zıt rivayetlerin yer alması, sahabeden rivayet edilen müsned ve merfu olan rivayetlerle müsned ve merfu olmayan rivayetlerin birbirine karışması, bu rivayetleri aktaranların ciddi bir isnad tenkidi yapmaması hatta isnatsız bir takım rivayetlere bile yer verilmesinden meydana gelmektedir.Tüm bu rivayetlerin ciddi çalışmalar ile ele alınması gerekmektedir.
Rukiye ÇELEP
Yüksek Lisans
KUR’AN
VE BAĞLAM KIRAATİ HULASASI
KUR’ANIN
ANLAŞILMASINDA ESBÂB-U NÜZULÜN ROLÜ
Esbabı
nüzul bilgisi kuran kerimin nüzul ortamının asli unsurlarındandır. Bu nedenle o
İslam’ın başlangıcından beri bilinen ve İslami ilimlerin birçok alanın da
âlimlerce önemle üzerinde durulan bir vakıadır. Sahabe, Tabiun ve
Tebeitabiinden olan müfessirler kuranı özellikler Esbâb-ı Nüzul ile tefsir
etmişlerdir. Hz. Ali, İbn Mes’ud ve İbn Abbas gibi bazı sahabeler kurandan inen
her ayetin ne hakkında, kim hakkında ve nerede nazil olduklarını bildiklerine
dair sözler söylemişlerdir. Dolayısıyla sahabe ayetlerin hangi olaylar üzerine
indiğinin bilgisine sahip olan tek kaynaktır.Seleften bazıları, Esbâb-ı Nüzulü
Kur’an-ın anlaşılmasında en emin yol olarak görmüşlerdir.
KUR’AN
İLİMLERİ VE ESBÂB-I NUZÛL İLMİ
Kur’an
İlimleri Hakkında
Kur’an
ilimleri kavramının aydınlanması Esbâb-ı Nuzûl ilminin onun bir dalı olarak
daha net bir şekilde tanımlanmasına imkân verecektir. Kur’an ilimlerinin
kaynağı bizzat Kur’an-ı Kerim’dir. Çünkü Kur’an-ı Kerim kendisi üzerinde
düşünülmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen neticede yaşanılır
kılınmasına okuyucularını, muhataplarını teşvik eden vahiy mahsulü bir
kitaptır.
Hz.
Peygamber’in maarif siyasetinin temelini “ kıraat-kitabet ” oluşturmuştur.
Bedir savaşı sonrasında harb esirlerine konulan fidye-i necat oku yazma bilen
esirlerin 10 Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmesiydi. Bu basit bir tesadüf
değildi. Belki ilminin yayılması için hazırlanmış geniş bir planın ikmaline
doğru atılmış ilk adımdı. Bundan önce de Hz. Peygamberin Medine’ye gelir gelmez
ilk iş olarak Mescid ve Suffe denilen üstü hurma dalları ile örtülü bir kısmın
inşasına giriştiği hatırlanmalıdır.
Ashab-ı
Suffe Hz. Peygamberin dediğinin ve yaptığının bilgisini elde etmek için can
atıyorlardı. Mesela Ebu Hureyre onun dediklerini ve yaptıklarını görüp işitmek
için üç yıl bütün dünyevi meşguliyetlerini terk edip devamlı olarak onun
yanında bulundu. Fakat buna rağmen Hz. Peygamber döneminde kuran ilimlerinin
telifine gerek duyulmadı. Çünkü nüzulü müşahede edenler bizzat ilk muallimin tedrisinden
geçenler o sıralar hayatta idi ve lisan selikası dediğimiz düzgün konuşma
alışkanlıklarını henüz muhafaza etmekteydiler. Kur’an-ı kerimle karışabilir
endişesi ile telif hareketine sıcak bakmamaktaydılar.
Sonradan
Ulûmu’l-Kur’an olarak adlandırılacak olan bahisler Hz. Peygamber ve ashabı
tarafından bilinmekteydi. Çünkü bu bahislerin hepsi iki kaynağa dayanmaktaydı:
Arap dili ve gözleri önünde cereyan eden hadiselerdir.
Kısacası
Kur’an İlimleri önceleri Kur’an tefsir edilirken onu anlama çabaları sürecinde
bir ihtiyaç sonucu ortaya çıkmış olan Kur’an ile ilgili hususi araştırmalardır.
Mushaf’ın
çoğaltılması ve kıraat ilmi ile Resmü’l-Kur’an ilminin ilk ele alınan ilimler
olduğu bilinmektedir. Kuranın lugavî yönden ele alınması ise Ebu’l-Esved Ed-Düelî’nin
Kur’an’a noktalama ile hareke koymasıyla başlamıştır. Böylece İ’rabu’l-Kur’an
İlmi neşet etmiştir. Ayrıca Esbâb-ı Nuzûl, Mekkî-Medenî, Nasih-Mensuh ve
Garibu’l-Kur’an ilimleri ilk tedvin edilen kayda geçirilen Kur’an ilimleridir.
Ulûmu’l-Kur’an
kavramının bugünkü araştırmalarda kullanıldığı şekilde billurlaşması hicri 8.
Asırda Zerkeşî sayesinde vukuu bulmuştur.
Suyutî
Kur’an İlimlerini üçe ayırır: Allah zatına mahsus
eylediği kısım, Peygamberin öğrettiği kısım ve Peygamberin öğretmekle birlikte
Kitab’ına açık-gizli yerleştiği ve öğrenimi açık emir buyurduğu kısım.
Tefsir
ilmi Kur’an-ı Kerim’in izahını amaçlayan bir ilimdir. Yani İlmu’t-Tefsir veya
İlmu Tefsiri-l-Kur’an, Kur’an-ı Kerimi her bakımdan tetkik edip açıklamaya ve
bildirmeye yarayan ilimdir. Bu ilmin de konusunu Kur’an-ı Kerim teşkil eder.
Kur’an
ilimlerinden biri olan Esbâb-ı Nuzûl ilmi İslamiyet’in ilk asrından bu yana
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında önemli bir ilim olarak mütalaa edilmiştir.
Esbâb-ı nüzul bilgisi sahabeye müşahede ettikleri ortamda insani yapıp
etmelerin sonunda inen ayet ve ayetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması
yeteneğini kazandırmıştı. Bunun anlamı onların Kur’an ilmini, onu hayata tatbik
etme usulüyle birlikte öğrenmiş olmalarıdır. Bu açıdan Esbâb-ı Nuzûl çok önemli
bir bilgi olarak görülmüş ve Kur’an’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eş
değerde görmüşlerdir. Sonraki asırlarda da Esbâb-ı Nuzûl ilmi Kur’an ilimleri
arasındaki bu önemli yerini korumuştur. Tedvin döneminde ilk tedvin edilen
eserler arasında Esbâb-ı Nuzûl eserleri bulunmaktadır.
Esbâb-ı
Nuzûl İlmi
Sebeb
sözcüğü ip halat, bağ anlamlarına gelmektedir. Bilahere gaye edilene veya
arzulanan her şeye sebeb denilmiştir.
Vahidî
Esbâb-ı nüzul ilmini Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına imkân sağlayan çok güvenli
bir yol olarak tanımlamaktadır.
Esbâb-ı
nüzul ilminin doğuşu ve gelişimi Kur’an ilimlerinin doğuşu ve gelişimi
sürecinden ayrı ve ondan soyutlanarak mütalaa edilemez.
Esbâb-ı
nüzul ancak sahih nakille bilenebilir. Dolayısıyla bu alanda içtihada mahal
yoktur. Yani Nuzûl sebebi akılla idrak edilmesi mümkün olmayan ve sadece işitme
veya görme suretiyle bilinebilen ve sahabeden gelen rivayettir. Bu rivayet
adeta Hz. Peygamberden bildirilmiş hükmünde kabul edilir. Bunun için hadis
usulünde hükmen merfu sayılır.
Hadis
mecmualarında, tefsirlerde, tarih kitaplarında sebeb-i nüzul rivayetleri
zikredilirken kullanılan rivayet cümleleri önemlidir. Sebeb-i nüzulün kavramsal
tanımı ile rivayet sıygaları arasında bir bağ vardır ve bu bağ mutlaka
kurulmalıdır. Tanımın sınırlarına girmeyen rivayetler sebeb-i nüzul rivayeti
olarak ele alınmamalıdır. Dolasıyla rivayet sıygalarında bu hususa açıklık
getiren noktalar iyi tespit edilmelidir.
Esbâb-ı
nüzul rivayetlerinde bazı ihtilaflar yaşanmaktadır. Bu ihtilaf meselesi aslında
tefsir ilminin geneli içerisinde ele alınması gereken ve bu ilme ait bir
problemdir.
Tefsirde
iki türlü ihtilaf vardır: birincisi nakle dayanan ihtilaftır ki buna sahih,
zayıf ve uydurma haberlerden kaynaklanan ihtilaf denir, ikincisi istidlalden
doğan ihtilaftır ki buna nakle dayanmayan ve akılla yapılan yorumlardan
kaynaklanan ihtilaf denir.
Esbab-ı
nüzul ile ilgili bazı meseleler vardır ki bunların başında teaddüt meselesi
gelmektedir. Tekrar tekrar nazil olan ayet şanının yüceliğini vurgulamak,
taşıdığı manaların unutulmaması gerektiğini hatırlatmak hikmetine binaen
indirilmektedir. Böylece benzeri her sebepte, olayda bu ayetin muhtevasına
dikkat çekilmiş olmaktadır.
Sebebin
teaddüt edebileceğini kabul etmekle nazil olan ayetin tekrar tekrar indirilmiş
olduğu kabul edilmiş olmaktadır. Yani ayetin nüzulü tekerrür etmiştir. Zerkeşî,
İbni Teymiyye ve Suyûtî de bu olguyu tekerrür olarak tanımlamaktadırlar.
Nüzulün teaddüdü nedeniyle birden çok ayet-i kerimenin nazil olması murad
olunmaktadır.
Esbâb-ı
nüzul ile ilgili meselelerden bir diğer ise hükmün veya nüzulün taahhuru
meselesidir. Bu meseleden bahseden iki âlim Zerkeşî ve Suyûtî’dir. İlkinin
söyledikleri aynıyla ikincisinde tekrar edilmiş ve bazı ilaveler de
yapılmıştır. Zerkeşî bu meseleye şöyle bir örnek vermektedir: Hz. Ömer Mekkî
olan “Fakat o topluluk hezimete uğratılacak ve geriye dönüp kaçacaklardır”
(Kamer 54/45) ayetinde yenilecek olan gurubun kimler olduğunu anlayamamış;
ancak Bedir Savaşından Hz. Peygamber bu ayeti okuyunca kimin yenileceğini
anladığını söylemiştir. Suyutî ise bu meseleyi iki yönlü olarak ele almıştır;
hükmün taahhüründe Zerkeşî’nin söylediklerini naklettikten sonra
İbnu’l-Hassar’ın şu görüşünü aktarır: “ Allah Teâlâ zekâtı Mekkî surelerde
açıkça ve ima yoluyla zikretmiş, Allah’ın Rasûlü’ne vaadini yerine getirerek
dinini namaz, zekât ve şer’î hükümleri farz kılarak destekleyeceğini
buyurmuştur. Böyle olmasına rağmen zekât Medine-i Münevvere de alınmaya
başlanmıştır. Bunda bir ihtilaf yoktur.”
Esbâb-ı
nüzulle ilgili meselelerden bir diğeri de umum ve husus meselesidir. Bu
meseleye göre nass âmm sıygası ile varid ise nass’ın umumu ile amel etmek
lazımdır. Bu umumî nass’ın vüruduna sebep teşkil eden nüzul sebebi nazar-ı
dikkate alınmaz. Çünkü nass’ın umum sıygasıyla varid olması demek, şeriat
sahibinin nass’ın hükmünün umumî olmasını istemesi sebebine hass ve mahsus
olmamasını dilemesi demektir.
KUR’AN-I
KERİM’İN ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NÜZULÜN YETERSİZ KALMA SEBEPLERİ
Kur’an-ı
kerimin anlaşılmasında Esbâb-ı Nuzûlün yetersiz kalma sebeplerinin başında,
rivayetler meselesi gelmektedir. Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin yetersiz kalma
sebepleri, birçok bakımdan söz konusudur. Bunların başında bu rivayetler hadis
usulü açısından incelendiğinde ulaşılan sonuçtur.
Merfu-Müsned
Esbab-I Nüzul Rivayetleri Üzerine: Esbâb-ı Nuzûlün rivayet
ve sema’ yoluyla nakl ve izah edildiği malumdur. Bu keyfiyeti icra edenler ise
Sahâbîler olmuştur. Onların bu husustaki haberlerinin hükmü meselesi, konunun
odak noktasını teşkil etmektedir.
Mursel
Esbab-I Nüzul Rivayetleri Üzerine: Kur’an-n anlaşılmasında
Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin yetersiz kaldığı hususlardan bir diğeri de
Tâbilerden yapılan ve onların Hz. Peygamber’e veya dönemine izafe ettikleri Esbâb-ı
nüzullerdir. Mursel olan rivayette Tabiî Sahâbînin ismini anmaz.
Senedlerin
Hazf Edilmesi: Kur’an-n anlaşılmasında Esbâb-ı nüzul
rivayetlerinin yetersiz kaldığı hususlardan bir diğeri de şudur; senedsiz
rivayetlerin bir dönem mevcud olmasıdır. Suyutî sahabeden senedsiz yapılan
sebeb-ı nüzul rivayetleri için munkatı’ dedikten sonra bu kabil rivayetleri
bakılması gerekmeyen rivayetler olarak nitelendirmektedir.
Rivayetlerin
Tasnifine Dikkat Etmeme: Kur’an-n anlaşılmasında esbab-ı
nüzul rivayetlerinin yetersiz kaldığı hususlardan bir diğeri ise rivayetlerin
tasnifine dikkat etmeme ve rivayetleri karıştırmadır. Bu durum geçerlilik
iddiası taşıyan çok sayıda rivayetin bulunmasından kaynaklanmaktadır. Kısacası
rivayet çokluğu vardır ve sebeb-i nüzul probleminin temel motifi bu çok sayıda
rivayetlerin rekabetidir. O nedenle bu rivayetlerin tasnif edilmesi zorunlu
hale gelmektedir.
Rivayet
Sıygalarına Dikkat Göstermeme: Kur’an-n anlaşılmasında
esbab-ı nüzul rivayetlerinin yetersiz kaldığı hususlardan bir diğeri ise
rivayetlerin sıygalarına dikkat göstermeme yanlışlığıdır. Sebeb ifade etmede
nass olan rivayetler ile ihtimal ifade eden yani nass olmayan rivayetler aynı
derecede mütalaa edilemezler.
Kur’an-ı
Kerimin anlaşılmasında Esbâb-ı Nuzûlün yetersiz kaldığı bir diğer husus da
sebebiyet ifade eden Sebeb-i Nuzûlün nass olarak umum değil de husus ifade
ettiği şeklinde anlaşılması çabasıdır. Diğer bir sebep ise bir ayet için birçok
rivayet bulunması sebebiyle ortaya çıkan Nuzûlün taaddüdü ve taahhuru meselesidir.
Bir
diğer sebep ise rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi gerçeklere aykırılık
ile zamansal uyumsuzluktur.
KUR’AN-I
KERİM’ÎN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DOĞURDUĞU OLUMSUZ SONUÇLAR
Yorum
Zenginliğine Engel Olması: esbab-ı nüzul rivayetleri
yorum zenginliğini şu şekillerde engeller;
·
Her ayete nüzul
sebebi arama çabaları,
·
Ayetin mana
bakımından birçok veçhesi olabilir diye düşünmek varken nüzul sebebi ile
sınırlı kalma ihtimali,
·
Ayetin sebeb-i
nüzulündeki olayın çerçevesinde sıkışıp kalmaktır.
Kur’an-I
Kerim’in Evrensel Hedefi Olan Kur’an-İnsan-Hayat Bütünleşmesini Önlemesi: Esbab-ı
nüzul rivayetleri ile aktarılan nüzul ortamı hadiselerinin ve hatta sahabe ve
tabilerin kendi dönemlerinin izlerini taşıyan ve bunların tefsir için
yaptıkları esbab-ı nüzul rivayetlerinde anlatılan olayların gelecekte aynı
durumlar ile karşılaşacak insanlar için de geçerli olduğunu görmemiz
gerekmektedir. Çünkü bir ayetin anlamı-anlamları, nazil olduğu zaman-mekân
bağlamının ifade ettiklerinden daha fazla anlam ifade etmektedir.
Konunun
İstismar Edilmesi: istisnadan murad olunan esbab-ı nüzul
rivayetlerini eserlerinde çokça nakleden tarihçiler, rivayet tefsiri yazarları
ve vaazlarında aktaran kıssacıların bu alanda kendi çıkarları doğrultusunda
hareket etmiş olmalarıdır. Esbab-ı nüzulün istismara imkân veren bazı
hususiyetleri de onların bu çabalarına imkân sağlamıştır. Her ayete bir nüzul
sebebi arama çabaları, senedleri hazfederek rivayet etmeleri, esbab-ı nüzul
rivayetlerini tasnif etmemeleri, rivayet sıygalarına dikkat etmemeleri, tarih
ilminden yararlanmamaları esbab-ı nuzûlün istismara açık yönleri ve bu tavrı
sergileyen âlimlerin en belirgin özellikleridir.
ESBAB-I
NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
Kur’an-ı
Kerim’in özünü bir bağlam bütünü olarak genel anlamını, mesajını tanımak ve
kavramak mümkündür. Yani insan Kur’an-ı bir hidayet rehberi olarak kendisine
sunduğu mesajın temel ilkelerini, genel anlamını tanıyabilir, kavrayabilir.
Selef-halef bütün âlimlerin nüzul sebeplerini bilmenin önemi üzerinde
durdukları bilinmektedir. Bunu da ayetin manasının veya manalarının daha iyi
anlaşılmasına bağlamışlardır. Onların bu tavrı ayet, nüzul sebebini bilmeden
anlaşılamaz anlamına gelmez. Nüzule sebeb olan hadisenin veya sorunun cevabı
olan Kur’an-ı kerim elimizdedir.
KUR’AN-I
KERİM’İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI
Kur’an-ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nuzûlün rolü açısından Kur’an-ın bütünlüğü
kavramına bakıldığında sadece bir vecih ön plana çıkmaktadır; “ bütün olarak
Kur’an-ı Kerim”. Bu vecih diğer veçheleri de kapsayan, içeren bir niteliğe
sahiptir. Yani Kur’an-ın bütünlüğü kavramının en geniş olan veçhesi budur.
Kavrama dâhil olan veçhelere şamildir. Bunların bir araya gelmesiyle ontolojik
manada varlık kazanır. Bütün olarak Kur’an-ı Kerim kavramına göre Kur’an salt
parçalarının toplamına indirgenmek yerine birleşik bir bütün topyekün bir
gestalt olarak kavranmalıdır.
SİYAK-SİBAKIN
GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI
Siyak-sibakın
kavram karşılığı olarak günümüz Türkçesinde bağlam, kontekst sözcükleri
kullanılmaktadır. Bağlam olgusuna Kur’an-ı Kerim’in bütünlüğü içerisinde
bakıldığında siyak sibak gerçeği elbette görülecektir. Çünkü bağlam olgusu
mantıki bir gerçekliktir.
ESBAB-I
NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI
Kur’an-ı
kerim insanı ana konu ve insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih
ve tarihilik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymuş olmaktadır. Çünkü
insan her zaman geçmişe mal olacak “şimdi”nin kalıcı ve belirgin izlerini
yaşatarak kendini sürdürmeye aynı zamanda bu gününü dünle doğrulamak için
nereden geldiğini kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan varlıktır. Bir
başka değişle insan tarihi bir varlıktır. Ve bu insanın varlık koşullarından
bir tanesidir. Esbab-ı nüzulü tarihi koşulluluk, tarihe bağlı olma olarak
tanımlamak mümkün değildir. Esbab-ı nüzul bilgisi Kur’an-ı Kerim’in nüzul
ortamının temel bir parçası olabilir. Ama yokluğu halinde Kur’an gerçeğinin
vücut bulması mümkün olamaz diye de bir şey söz konusu olamaz.
Netice
itibariyle esbab-ı nüzul Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce veya düşünce
biçimi olarak kalmadığının, aksine yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir
hakikat ve hidayet rehberi olduğunun en büyük delilidir.
SA’LEBE
KISSASI
Hadis
kitaplarında Sa’lebe kıssasının ele alınışı tefsir tarihi açısından önem arz
etmektedir. Çünkü ilk devirde tefsir hadis ilmi çerçevesinde mütalaa
edilmekteydi.
Esbab-ı
nüzule yeni bir yaklaşım ışığında Sa’lebe kıssasının değerlendirilmesinde ilk
olarak Sa’lebe kıssası rivayetleri hadis usulü açısından tenkid edilmelidir. Bu
hadisin senedi zayıf olduğu halde tefsir tarihinin en mühim tefsirlerinde böyle
bir rivayet nakledile gelmiştir. İkinci olarak bu rivayetler tasnif
edilmelidir. Üçüncü olarak ise tarih ilminden faydalanılmalıdır. Son olarak ise
Kur’an-î bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
Kur’an-ı
Kerimde Tevbe suresi 75. Ayet-i kerimesini anlama çabasında doğruyu bulma
maksadıyla nakledilen Sa’lebe kıssası ayetin anlaşılmasına yönelik yorumları bu
hadisenin sınırları içerisinde bırakmıştır. Bu sebeple müfessirlerin bu
konudaki yorumları birbirine zıt olmuş ve tahdid etmiştir. Hâlbuki Tevbe Suresi
75. Ayetine ve sebeb-i nüzulü olarak zikredilen Sa’lebe kıssasına eğer daha
önce önerilen ilkeler ışığında bakılmış olsaydı Kur’an-ı Kerim’in mana
zenginliği anlaşılacaktı. Çünkü Kur’an-ı Kerim’le aydınlanacak hayatımızın
zenginliği onun zengin bir biçimde yorumlanmasıyla, pratiğe taşınmasıyla
mümkündür.
TARİHSELLİK
VE ESBAB-I NÜZUL
TARİHSELLİK
KAVRAMININ DOĞUŞU VE GELİŞMESİ
Tarihsellik
ve tarihselcilik kavramlarının 17. Yy. ile 19. Yy arasında tarih ilminin amacı,
eğilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde
ortaya çıktığı ifade edilmektedir.
Tarihsellik
ve tarihselcilik kavramlarının içinde doğup geliştiği ortam ve şartlar göz
önüne alındığında bu terimlerin batı düşünce sistemine ait çok geniş anlam
alanına sahip olan kavramlar olduğu gerçeği anlaşılmalıdır.
TARİHSELLİK
VE ESBAB-I NÜZUL
İnsan
tarihsellik kavramı üzerine fikir beyan ederken bir var olan hakkında bilgisini
ifade etmektedir. Tarihsellik kavram olarak, insanın yaşam boyu elde ettiği,
tarihe yön verdiği şeyleri ifade eder. İnsanın yaşamının her aşamasında
gerçekletirdiği, etkilendiği ve etkilediği şeyleri ifade eder. Tarih, tarihsel
olan ne ise onun hakkında bilgi vermektedir. Zihindeki diğer kavramlar arasında
bağ kurarak bilgi aktarmakta, böylece tarihsellik kavramını
belirginleştirmektedir. Ancak tarihsel olanı tanıdıkça bu kavrama nüfuz
etmekte, yeni hükümleri zihnine bir kütüğe kayıt eder gibi kayıt etmektedir. Bu
yüzden tarihsellik ’in anlam içeriği sürekli değişmektedir. O halde kavramın
anlam çerçevesinin değişmesi insanın fıtratından, varoluş şartlarından ve kavramın
mahiyetinden kaynaklanmaktadır.
Tarih
ile birçok bilim, ilim ehli ilgilenmiş. Tarih hakkında fikir beyan etmiştir. Bu
durum bize tarihi şeylerde bireyselliğin olduğunu göstermektedir. Hal böyle
olunca da kur’An ayetlerinin nuzul sebepelerini bilmek elbette daha hayati bir
önem kazanmaktadır.
Kur’an-ı
Kerim insanı ana konu ve insanı hidayet rehberi olmayı ana gaye edinmekle
tarihi ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır.
Çünkü insan her zaman geçmişe mal olacak bir şimdinin kalıcı ve belirgin
izlerini yaşatarak kendini sürdürmeye aynı zamanda bugününü dünle doğrulamak
için nereden geldiğini, kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir
varlıktır. Yani insan tarihsel bir varlıktır. Ve bu insanın varlık
koşullarından bir tanesidir.
Kur’an
tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanan zamanı ve geleceği ile bir bütün
halinde insanın faaliyet sahası olarak görmektedir.
Sahabe,
bizzat şahit oldukları nüzul asrı olaylarını esbab-ı nüzul olarak Merfu-Müsned
hadis olarak aktarmakla orijinal tarihi meydana getirmişlerdir. Bu orijinal
tarih Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında insani suretleri sonraki benzer insanî
suretlere taşımakta temel unsurdur. Dolayısıyla Kur’an daima yaşanan, hayatla
iç içe ve insan sorunlarına cevap veren bir kutsal kitap olma özelliğini
sürdürmektedir.
Esabab-ı
nuzul-tarihsellik bağlamında düşündüğümüzde şunları ifade etmek mümkün
olacaktır;
Kur’an
insanın yaşadığı, yaşanabilir olan ve yaşanması mümkün olan her türlü cereyana
vukufiyet arzden bir kitaptır.
Kur’an
ayetleri nuzul ortamı dikkate alınarak okunmalıi literal okuma ile
yetinilmemelidir. Zira Kur’an ayetlerinin indiği ortamın bilgisi olmadan
ayetleri okumak, anlamak ve uygulamak bir takım problemlere neden
olabilecektir.
Kur’an’da
yer alan kavramların bağlamını bilmek lazımdır. Çünküü kullanım amacı, ifade
ettiği mana ve muhatap aldığı kitle/kişi önemlidir.
Esabab-ı
nuzul rivayetlerini dikkate alınarak yapılalacak bir Kur’an okuması bizi daha
doğru sonuca götürüceketir. Bu nedenle kur’An’ın bugünün insanına doğru şekilde
aktarılması, modern insanın kur’anı doğru anlaması için nuzul ortamının iyi
tetkik edilmesi zorunluluk arz etmektedir.
KUR'AN VE BAĞLAM
Yüce Mevla insanı en güzel surette yaratıp ona, aklı düşünsün diye bahşetti. Bu düşünce incelendiği andan itibaren, tarih boyunca insanın kainat ve hayat hakkında hep sorular sormuş ve cevap aramıştır. Bugün de aramaktadır. Hz. Allah bu sorulara cevap vermek üzere keremi ve de lütfuyla resul ve enbiyayı ilahi vahiyle vazifelendirmiştir.Bu görev halkalarının sonuncusu Kur'an'dır, bu Kur'an on dört asır evvel Hz. Muhammed vasıtasıyla nazil olmuştur. İnsan da Kur'an'dan çözüm aramak zorundadır. Bu bağlamda kur 'andan faydalanmak isteyen başta, sahabiler, tabiiler, ve tebe-i tabiiler, Esbab-ı Nüzul ilminden yararlanmayı düstur edinmiş, onu tefsir etmiş ve de anlamaya çalışıp, onu yaşama gayreti içinde olmuşlardır. Bu da Kur'an'ın yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet rehberi olduğunun delilidir.
BİRİNCİ KİTAP :KUR'AN'IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NUZÜL'ÜN ROLÜ
Esbab-ı Nüzul ilmi, Kur'an'ın nüzul safhasında ana unsuru teşkil etmiştir. Çünkü Kur'an'ın anlaşılmasında sahabe, tabiin, tebe-i tabiin esbab-ı nüzulü Kur'an-ı tefsir ederken kullanmışlardır.Hz. Ali, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Abbas gibi sahabiler, ‘'Kur'an'da inen her ayetin kim hakkında ve nerede nazil olduğunu bildiklerine dair ‘'rivayetler de vardır.
Esbab-ı Nüzul ilmi, madem Kur'an'ın anlaşılmasında önemli bir yer alıyor, bu sahadaki sağladığı etki ve katkı ve ona olan ihtiyaç ortaya konmak üzere bu tespit gayet önem arz ediyor. Muhammed İkbal şöyle diyor: ‘'Akli zihni mirasımıza yeniden kıymet takdir etmeliyiz. Bunun için umumi İslam tefekkürüne hususi bir şey ilave edemsek de hiç olmazsa, sağlam muhafazakar, tenkit yoluyla, İslam aleminde alabildiğine yol alıp gitmekte olan hareketi kontrol altında tutacak bir hizmette bulunabilelim.''
BİRİNCİ BÖLÜM: KUR'AN İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZUL İLMİ
KUR'AN'IN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
Kur'an ilimlerinin kaynağı yine Kur'an'dır. Kur'an üzerinde tefekkür edilmesini anlaşılması ve açıklanmasını isteyen muhataplarından isteyen yaşanılır bir ilahi kitaptır.Ümmi olan efendimize tebliğ ve tebyin vazifesi yüklendiği, Kur'an'da ifade edilmiştir.Ümmi olan bu peygambere inen ilk emrin ‘'Yaratan Rab'ının adıyla oku...olması oldukça manidardır. Efendimiz bu siyaseti bu ilk vahiyle birlikte ortaya koymuş, Bedir deki esirlerin okuma yazma bilenlerin on Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmeleri karşılığı serbest bırakılmaları bunun en güzel örneğidir.Ayrıca Mescidi Nebevide eğitim öğretim için ‘'suffe ‘' denen yerleri inşa etmesi bu siyasetinin bir başka öneli destekçisidir. Açık bir dille peyderpey inen Kur'an'ı öğrenen ashab, anlayamadıkları yeri efendimize sorarak öğreniyorlardı. Öğrendiklerini yaşadıktan sonra ezberliyor, başka ayetlere öylece geçiş yapıyorlardı. İlk Muallimin içlerinde yaşıyor olması Kur'an ve ilimlerini tedvin ihtiyacı olmamıştır. Bu ilimler Arap dili ve meydana gelen vakıalara binaen Resulullah'ın tefsiridir. İlk şahitleri olan ashab elbette bunları en iyi bilenlerdi. Hz. Ebubekir döneminde Kur'an bir araya getirildi.Hz.Osman döneminde çoğaltıldı.Hz. Ali ve sonraki dönemlerde harekeleme- noktalama işine başlandı.
Tabiin de sahabilerin öğretisine binaen hal ve hareketleriyle ve de kavilleri ile Kur'an'ı tefsir etmeye çalışmışlardır. Adeta bunu da arkadan gelen nesillere telkin etmişlerdir. Zaten hemen sora gelen nesillerde bunun semeresini görmekteyiz. İlk semereler Kur'an ilimlerine yönelik Kur'an'a noktalama ve hareke konmasıyla neş'et etmiş, diğer Kur'an ilimleri olan esbab-ı nüzul, Mekki-Medeni,nasih-mensuh gibi ilimler takip etmiştir. Kur'an'ın anlaşılmasında diğer disiplinler müteakip asırlarda çoğalmıştır. Bu da tabi bir sonuçtur.
Ulumu'l-Kur'an'ın sistematik olarak h.8.asırda vuku bulduğu, tercih edilen bir görüştür.Ancak selefi salihinin ve mütekaddimun alimlerinin de sistematik olmayarak bu ilmi kullandıkları gözlemlenir. Bununla beraber Ulumu'l-Kur'an ile Ulumu't-Tefsir arasında bir ilişki söz konusudur. Ulumu'l-Kur'an Kur'an'ın bütün ilim ve araştırmalarıyla alakalı iken, Ulumu't-Tefsir ise sadece Kur'an'ın anlaşılmasına yönelik bir ilimdir.
Kur'an ilimleri arsında esbab-ı nüzul ilminin sahabiler kanalıyla müşahede olunan olaylara binaen zuhur etmesi, tabiine şifahi olarak öğretilmesi ehemmiyetini ortaya koymaktadır.Ayrıca Esbab-ı nüzul ilminin nakli ilimlerden olduğunun da göstergesidir.
ESBAB-I NUZUL İLMİ TANIMI,DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
Esbab-ı Nüzulün tarih boyunca birçok tarifi olmuştur. Farklı tariflerden yola çıkarak esbab-ı nüzulün tarifini yapacak olursak : ‘' Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber'e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.''
Gelişim ve Doğuşuna gelince;Esbab-ı nüzul Kur'an'la paralel olarak gelişim göstermiştir. Tedrici inen Kur'an, hayatla beraber canlı örnekler ve derslerle, insanın kalbine ve şuuruna hitap etmiştir.Kur'an nüzul olurken,dönemin edebi geleneklerini, zevklerini kaile alarak hitap etmiş, etkisini edebi yönden de göstererek bu alanda da icazını göstermiştir. Bu da bizlere Kur'an'ın anlaşılmasında Arap dili belağatının ve de şirinin anlaşılması önemini ortaya koymaktadır. Bundan anlaşılıyor ki, dönemin insanları bu bilgilere vakıf oldukları için Kur'an'ı daha iyi anlıyorlardı. Doğal olarak ayetlerin hangi şartlar çerçevesinde nazil olduklarını öğrenmek istemişlerdir.
Efendimizin vefatından sonra İslamiyet'i kabul edenler Peygamberler ve Kur'an'da ki kıssalar hakkında bilgiyi sahabilerden öğrenmeye çalışmışlardır. Bu da zamanla bu ilimleri tedvin edecek insanlar çıkmış, bu bilgilerde bir disiplin halini almıştır. Sonuç olarak birçok ilimle( hadis, kur' an ilimleri, tarih...) münasebeti bulunan esbab-ı nüzul ilmini, tarihi seyrinde görülen bu münasebetlerden soyutlamak mümkün değildir.Ancak bütünlük çerçevesi içinde ele alınırsa en sağlıklı sonuçlara ulaşılabilir.
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ
ESBAB-I NÜZULÜ BİLMENİN YOLU
Esbab-ı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir. Esbab-ı nüzulde ictihada ve fikir beyanına mahal yoktur. Ancak işitme ve görme yoluyla sahabilerden gelen rivayetlerle bilinebilir. Bu da Efendimizden gelmiş olarak addedilir. Demek ki sahabiden nakledilen sebeb-nüzul rivayeti onu bilmenin yoludur. Suyuti bu olguyu, sahabenin, olayları kuşatan şartları bilmekle elde ettiklerini söyler. Şöyle zihnimizde bir tablo tasavvur ettiğimizde, vahiy, nüzul ortamı, Hz peygamber, sahabiler ve nüzul ortamı bu olguyu oluşturduğunu tasavvur edebiliriz.
HADİS USULÜ AÇISINDAN ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLRİ
Bu açıdan ele alınıp incelenmesi, bu rivayetlerin hadis usulü açısından hükmünün ne olduğunun, söylenenleri ortaya koymak amacını güder.Daha evvel bahsettiğimiz gibi nüzul sebebini, ayetlerin nüzulünü müşahede eden sahabeden sema ve nakl yoluyla sonraki nesillere aktaran sahabiler olduğunu, esbab-ı nüzulü de en sağlıklı yolu bu olduğunu söylemiştik.
Buna binaen sahabeden gelen rivayetler Musned(zahiren muttasıl bir senetle sahabenin resulullah'a ref' ettiği haber) olarak geldiği gibi Mürsel (sahabinin düşüp tabiinin Resulullah'a ref'ettiği) olarak gelen rivayetlerdir.
Bu açıdan ele alındığında esbab-ı nüzul tasnif edilmiş, tasnifinde ihtilafa düşülmüştür.
Ayrıca esbab-ı nüzul ile ilgili bazı problemli meseleler vuku bulmuştur. Bunlar tasnif sırasında, taaddüt ve taahhür meselesi ile nüzule sebep olan hadiseye bağlı olarak nüzul eden ayetin has mı olduğu, yoksa umum mu ifade ettiği meselesidir.
ESBAB-I NÜZULLE İLGİLİ DİSİPLİNLER (İLİMLER)
Esbab-ı nüzulle ilgili bir takım disiplinler söz konusudur. Bunlar hikmet-i teşriiye, mübhemat, tenasüb ve insicam birer disiplindir. Bu disiplinlerde esbab-ı nüzulden farklı olarak en önemli husus, aklın, yani re'y-ictihad'ın söz konusu olmasıdır.Bu da şu demektir; bu disiplinlerin ihtilafa açık olmalarıdır.
2. BÖLÜM
KUR'AN-I KERİM'İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRMESİNİN SONUÇLARI
Kur'an'ın evrensel mesajı gözetilmesi, yorum zenginliğine açık olduğu bilinmesi bu gölgelenmemesi gerekir. Aksi olduğunda o zaman ilkesiz bir yaklaşım olur.Kur'an'ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul 'un yetersiz kalma sebepleri ; Rivayetler açısından yetersiz olabilir. Bu da senedde sahabe veya tabiinin birsinin düşmesi sonucu senedde bir kopukluğun oluşması bir eksikliği doğurabilir.
Senedlerin hazf edilmesi veya rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme veya rivayet siygalarına dikkat göstermeme yetersizliğe sebebiyet verebilir. Ayrıca Kur'an'ın Umum değil husus ifade ettiği anlamı verilmesi çabalarıdır.Taaddüt-taahhür açısından yanlış değerlendirme yapılması da sebepleri doğuran unsurlardandır.Tarihi gerçekler ile zamansal uyumsuzluk bir başka sebebi teşkil eder.
KUR'AN'IN ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİNİN DOĞURDUĞU OLUMSUZ SONUÇLAR
Bu olumsuzlukların başında yorum zenginliğine engel olmasıdır. Kur'an'ın evrensel hedefi olan Kur'an-İnsan hayat bütünleşmesini engelleyebilir. Kur'an en önemli özelliği evrensel olmasıdır. Kur'an ferde ve topluma, bütün insanlığa bütün memleketlerde bütün devirlerde insanın hem maddi hem de manevi yönüne hitap ederek hidayete vesile olur. Kur'an anlaşılmasında bazen tarihçiler, rivayet tefsiri yazarları vaaz eden kussas çıkarları doğrultusunda esbab-ı nüzul konusu istismar edilebilir.
3.BÖLÜM
ESBAB- NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Sahabe döneminde kitabet ve tedvin hareketi ortaya çıkmadan nüzul ortamına ait bilgilerin şifahi olarak aktarıldığını hatırlarsak selef alimlerinin esbab-ı nüzule önem vermeleri daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Efendimiz ve ashabın tefsirle ilgili açıklamaları rivayet yoluyla nakledilmiş bu da İslam tarihinde büyük tesir oluşturmuştur. Çünkü esbab-ı nüzul hem tarihi hem de aktüel bir gerçek olarak nüzul ortamına ait gerçekleri de bünyesinde barındırmaktadır.
Kur'an' ın anlaşılması çabasında Kur'an nüzul asrı insanını yansıtan esbab-ı nüzul rivayetlerinin aktüel fonksiyonunu tespit etmek, çağımız Kur'an araştırmacılarını ilgilendirmektedir. Bunu gerçekleştirmek için esbab-ı nüzule ihtiyaç duyulan noktaları belirlemek gerekir. Mesela nüzul asrının;sosyal, fikri, iktisadi, siyasi şartları ve dönemin insanını inceleyen araştırmalar esbab-nüzulden Kur'an'ı anlamak için daha fazla faydalanmamızı sağlayacaktır.
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
Esbab-ı nüzul bilgisine birebir bağlı kalınmayacağı gibi, tamamen de uzak serbest bir şekilde ilkesiz değerlendirilme yapılması da doğru değildir. Her iki durum da Kur'an'ın anlaşılmasında ciddi problemler doğurur. Bu nedenle ilk yapılması esbab-ı nüzul rivayetlerinin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirilme ilkeleri de belirlenip ortaya konmalıdır.
Bu ilkeler belirlenirken esbab-ı nüzul rivayetleri ihata edilemeyeceğinden; Kur'an'ı bir bütün içinde okumak ve onu anlamaya çalışmak gerekir.
Sebeb-i nüzulü bilmenin gereklerini tespit ederken, Arap dilinde kasıt ve manayı araştırıp, ifade ettiği manayı belirlemek gerekir. Kur'an'ın anlaşılmasında zahir nassları, mücmel naslardan ayırt etmek gerekir.
KUR'AN-I KERİM'İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DiKKATE ALINMASI
Kur'an'ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü açısından Kur'an'ın bütünlüğünü en iyi ifade eden ‘'Bütün olarak Kur'an'ı kerim' dir. Bütün olarak Kur'an tamamen birleşik bir bütün olarak kavranmalıdır. Çünkü Allah-insan -evren ilişkisinin anlaşılması ve de Kur'an'daki kelimelerin, cümlelerin, ayetlerin ve surelerin manaları ve de kazandıkları yeni manaları hep Kur'an'ın bütünlüğü dahilindedir.
Kur'an'ın bütünlüğü dikkate alınırken onun bir hidayet rehberi olduğu unutulmamalı bundan kasıt onunla yaşamak veya onu anlamak isteyen insan o anda iniyormuş gibi ele almak gerekir. Esbab-ı nüzulün yeri bu bağlamda anlaşılmalıdır.
SİYAK-SİBAK ‘IN GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMASI
Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasında esbab-ı nüzulden yararlanırken siyak-sibak ‘ın göz önünde bulundurulması Kur'an'ın bütünlüğü açısından önemlidir.
Sibak :Bir şeyin öncesi geçmişi, bağ, sözün baş tarafı gibi anlamlara gelir. Siyak ise: İfade üslup, sözün gelişi gibi anlamlara gelir.
Kur'an'ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerini değerlendirirken ayetlerin siyak-sibakına mutlaka bakılmalıdır. Ayetlerin bağlamı ile münasip olmayan rivayetlere itibar edilmemesi gerekir. Nass-siyak-sibak-rivayet uyumuna kesinlikle dikkat etmek gerekir.
ESBEBI NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI
Kur'an'ı Kerim'in muhatabı insan olup, onun ana gayesi de insana hidayet rehberi olmaktır. Bu bağlamda tarih ve tarihlilik karakteristiği ortaya koymaktadır. Yani insan tarihi bir varlıktır. Yani yaptıkları ‘'şimdi'' içinde olup bitmez.Yaptıkları zamanın safhalarına yayılmışlardır. Bu yayılma insanın tarihselliğini oluşturur. Yapıp etmeler, amaçlar, değerler, dinsel inançlar... vb. faktörler insanın bütünlüğünü oluşturur.
İKİNCİ KİTAP
SA'LEBE KISSASI
ESBAB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbab-ı nüzul daha önce de bahsettiğimiz üzere, nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi veya soruyu cevaplamak veya hükmünü açıklamak üzere inmesine teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir.
Bu sebeple esbab-ı nüzul; nüzul zamanı ve ortamında meydana gelen Kur'an-insan ilişkisini gösteren olaylardır, oluşan süreçtir. Bu süreçteki olayları bilmek Kur'an'ı anlamada ve anlaşılmasında önemli bir yer alır. Ancak sadece bu olumlu yönünü alıp eleştiriden uzak bir yaklaşımdan çok, medar-ı iftiharımız olan kültür mirasımızı bırakan alimlerimizin düşünceleri eserleri doğrultusunda geçmişi hırpalamadan yıpratmadan yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu da günümüzde Kur'an'ın daha kolay ve de daha sağlıklı anlaşılmasına vesile olacaktır.
SALEBE KISSASI
Hemen her müfessirin Tevbe süresi 75. Ayetin nüzul sebebi olan Sa'lebe kıssası, bilinen bir kıssa olup özetle şöyledir:Sa'lebe efendimizin huzuruna gelmiş:Ya Resul Allah, Allah'a dua et de bana çok mal versin'' demiş.- Hz. Peygamber de :-Ya Sa'lebe!hakkını eda ettiğin az, takat getirmeyeceğin çoktan hayırlıdır'' diyerek cevap vermiş. Sa'lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki:-Seni Hakk ile gönderene yemin ederim ki bana çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin hakkını veririm.
Bunun üzerine Efendimiz dua etmiş, o da bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış. Medine arazisi dar gelmeye başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve böylece cemaate devam etmekten ve hatta Cuma'dan bile uzaklaşmış. Bunun üzerine Hz. Peygamber sual buyurmuş, denilmiş ki :
Malı çoğaldı, vadi almaz oldu.Hz. Peygamber: -Vay Sa'lebe 'ye! buyurmuş ve sadakaları toplamaları için, iki tahsildar göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler. Ancak Sa'lebe ‘ye Hz. Peygamber'in farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakayı istediklerinde Bu cizyeler ne? Bu cizyenin kardeşi,hele siz gidin de düşüneyim'' demiş. Tahsildarlar dönüp Resulullah'a geldiklerinde, daha onlar bir şey söylemeden iki kere vay Sa'lebe' ye buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuş. Sonra Sa'lebe sadakayı alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber:
-Allah Teala beni senin sadakanı kabulden men eyledi. diyerek kendisi hakkındaki hükmü açıklamış.O zaman Sa'lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber deBu senin amelindir. Emrettim itaat etmedin.şeklinde cevap buyurmuş.Sa'lebe, zekatını Hz. Peygamber'in irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr'e, Hz. Ömer'e getirmiş onlar da kabul etmemiş. Sa'lebe daha sonra Hz. Osman zamanında helak olmuş.
Kıssa sire ,rical, tarih, hadis, tefsir kitaplarında yer almış. Kıssanın gerçek olduğu veya gerçek olmadığı açıklanmış. Bu kıssa Tevbe 75. ayetinin anlaşılmasında bize pek müşahhas bir kanaat vermemiştir. Kur'an'ın anlaşılmasında yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu açıktır. Bu yeni yaklaşım yapılırken
-Hadis usulü açısından tenkid edilmeli
-Rivayetler tasnif edilmeli
-Tarih ilminden faydalanılmalı
-Kur'ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak bu kıssa Kur'an'ın anlaşılmasında bir örnektir. Bu örnek ve benzerleri yukarıdaki değerlendirmeler göz önünde bulundurularak yapıldığında Kur'an'ın mana zenginliği anlaşılacaktır. Kur'an'la aydınlanacak hayatımızın zenginliği, Kur'an'ın zengin bir biçimde yorumlanmasıyla ve hayata geçirilmesiyle mümkündür.
3.KİTAP
TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik kavram olarak, tarihi oluşturan insanın tarih ile ilgili yaşam tecrübesinden elde ettiği bilgidir. Bir başka ifadeyle tarihsellik, insanın varlığıyla beraber ortaya çıkan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, hayata geçirdiği bir vakıa ile tarihle ilgilidir.
Filozoflarda bu alanda faaliyette bulunmuşlardır. Tarih hakkında hüküm ve değerlendirmelerde bulunmuşlar içeriğini belirlemişlerdir. Bu kavramı belirlerken anlam yüklerken kişisel yaklaşım arz etmektedir. Kişinin hayatı algılayışına dünya görüşüne ve anlama kabiliyetine bağlıdır. Fertlere ve zamana göre değişim gösterir.
Bu sebeple tarihsellik, birçok şekilde tarif edilmiş, hepsi de tarihselliğin bir yönünü ele almıştır.
Kur'an, insan ve tabiat arasında bir ilişkiye işaret eder. Birbirinden ayrı tutmaz. Her ikisi de fıtratlarına uygun hareketi vahiyden alır.
Kur'an'ın ana muhatabı insan oluşu ve onu doğru yola iletme ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Bu sebeple Kur'an; geçmişi,yaşanılan zamanı , ve geleceği bir bütün halinde ele alır. Bunu da hemen hemen her sürede ele alır. İnsanın tarihsel bir varlık olduğunu bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunu belirtir.
Kur'an'ın nüzul ortamına yönelik üslubuna gelince ; Mekke'de olsun Medine'de olsun Kur'an; vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır. İşte nüzul asrında muhatap olan insanlar dünyevi hayatı sürdürüp gündelik işlerini görürlerken bu Kur' ani ilke işlevini yerine getirmiştir. Esbab-ı nüzul doğrudan doğruya nüzul ortamında fili olanı gerçek hayatı gösterme konusunda aracı olmuştur. Yani esbab-ı nüzul vahiyle beraber birebir münasebet içerisindedir. Vahiy tamamlanmasıyla bu münasebet son bulmuştur. Fakat Kur'an-insan-hayat münasebeti devam edeceğini Kur'an beyan etmiştir.
Sonuç olarak:
Esbab-ı nüzul-tarihsellik kavram ilişkisinde vurgulanması gereken, Kur'an'ın yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet rehberi olduğudur.Başka özgü kültürlere ait kavramlar kullanılırken ,kavramların tarihleri, içerikleri ,kullanıcının dünya görüşü göz önünde bulundurulmalı.Kullanılan kavramların hangi manada kullanıldıkları belirtilmelidir.
Esbab- nüzul rivayetleri ile yazılacak orijinal tarih nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkanı sunacaktır. Tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri ile yazılacak düşünülmüş tarih, Kur'an'ı anlamaya çalışan insanın ufkuna sunacaktır. Bu da insanın varlık bilincine katkı sağlayacaktır. Bu da esbab-ı nüzulün Kur'an'ın anlaşılmasındaki önemini ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım Kur'an-insan-hayat bütünleşmesinin canlı örneğini ortaya sermektedir. Bu da Kur'an'ın yaşana bilirliğini göstermektedir.
ADI :FAHRİYE 23.05.2015
SOYADI :ERDOĞMUŞ
BÖLÜMÜ :YÜKSEK LİSANS
ÖĞRENCİ NO :14912714 KUR’AN VE BAĞLAM
BİRİNCİ BÖLÜM: KUR’AN İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZUL İLMİ
Bu kitapta esbab-ı nüzul ilminin neyi ihtiva ettiği ortaya konulmaktadır. Esbab-ı nüzul rivayetlerini kuranı anlamada ve anlamlandırmada nasıl kullanmalıyız, şimdiye kadar geleneğimizde bu rivayetler kitaplarımızda nasıl ele alınmıştır gibi sorular cevaplandırılmaya çalışılmaktadır.
KUR’AN’IN DOĞUŞU ,GELİŞİMİ
Kur’an ilimlerinin kaynağı yine Kur’an’dır. Kur’an üzerinde tefekkür edilmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen muhataplarından isteyen yaşanılır ilahi bir kitaptır. Ümmi olan efendimize tebliğ ve tebyin vazifesi yüklendiği, Kur’an’da ifade edilmiştir.
Ümmi olan bu peygambere inen ilk emrin ‘’Yaratan Rab’ının adıyla oku" olması oldukça manidardır. Efendimiz bu siyaseti bu ilk vahiyle birlikte ortaya koymuştur.Bedirdeki esirlerin okuma yazma bilenlerin on Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmeleri karşılığı serbest bırakılmaları bunun en güzel örneğidir. Ayrıca Mescidi Nebevide eğitim öğretim için ‘’suffe ‘’ denen yerleri inşa etmesi bu siyasetinin bir başka öneli destekçisidir.
Açık bir dille peyderpey inen Kur’an’ı öğrenen ashab, anlayamadıkları yeri efendimize sorarak öğreniyorlardı. Öğrendiklerini yaşadıktan sonra ezberliyor, başka ayetlere öylece geçiş yapıyorlardı.
Sahabiler,İlk Muallimin içlerinde yaşıyor olmasından dolayı Kur’an ve ilimlerini tedvin ihtiyacları olmamıştır. Bu ilimler Arap dili ve meydana gelen vakıalara binaen Resulullah’ın tefsiridir. İlk şahitleri olan ashab elbette bunları en iyi bilenlerdi.
Hz. Ebubekir döneminde Kur’an bir araya getirildi. Hz. Osman döneminde çoğaltıldı. Hz. Ali ve sonraki dönemlerde harekeleme- noktalama işine başlandı.
Tabiin de sahabilerin öğretisine binaen hal ve hareketleriyle ve de kavilleri ile Kur’an’ı tefsir etmeye çalışmışlardır. Adeta bunu da arkadan gelen nesillere telkin etmişlerdir. Zaten hemen sora gelen nesillerde bunun semeresini görmekteyiz. İlk semereler Kur’an ilimlerine yönelik Kur’an’a noktalama ve hareke konmasıyla neş’et etmiş, diğer Kur’an ilimleri olan esbab-ı nüzul, Mekki-Medeni , nasih-mensuh gibi ilimler takip etmiştir. Kur’an’ın anlaşılmasında diğer disiplinler müteakip asırlarda çoğalmıştır. Ulumu’l-Kur’an’ın sistematik olarak h.8. asırda vuku bulduğu, tercih edilen bir görüştür. Ancak selefi salihinin de ,mütekaddimun alimlerinin de sistematik olmayarak bu ilmi kullandıkları gözlemlenir.
Bununla beraber Ulumu’l-Kur’an ile Ulumu’t-Tefsir arasında bir ilişki söz konusudur. Ulumu’l-Kur’an Kur’an’ın bütün ilim ve araştırmalarıyla alakalı iken, Ulumu’t-Tefsir ise sadece Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik bir ilimdir.
Kur’an ilimleri arasında esbab-ı nüzul ilmi ,sahabiler kanalıyla müşahede olunan olaylara binaen zuhur etmesi, tabiine şifahi olarak öğretilmesi ehemmiyetini ortaya koymaktadır. Esbab-ı nüzul ilminin nakli ilimlerden olduğunun da göstergesidir.
ESBAB-I NUZUL İLMİ TANIMI,DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
Esbab-ı Nüzulün tarih boyunca birçok tarifi olmuştur. Farklı tariflerden yola çıkarak esbab-ı nüzulün tarifini yapacak olursak :
‘’ Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.’’
Gelişim ve Doğuşuna gelince ; Esbab-ı nüzul Kur’an’la paralel olarak gelişim göstermiştir. Tedrici inen Kur’an, hayatla beraber canlı örnekler ve derslerle, insanın kalbine ve şuuruna hitap etmiştir. Kur’an nüzul olurken ,dönemin edebi geleneklerini, zevklerini kale alarak hitap etmiş, etkisini edebi yönden de göstererek bu alanda da icazını göstermiştir. Bu da bizlere Kur’an’ın anlaşılmasında Arap dili belağatının ve de şİirinin anlaşılması önemini ortaya koymaktadır. Bundan anlaşılıyor ki, dönemin insanları bu bilgilere vakıf oldukları için Kur’an’ı daha iyi anlıyorlardı. Doğal olarak ayetlerin hangi şartlar çerçevesinde nazil olduklarını öğrenmek istemişlerdir.
Efendimizin vefatından sonra İslamiyet’i kabul edenler ,Peygamberler ve Kur’an’da ki kıssalar hakkında bilgiyi sahabilerden öğrenmeye çalışmışlardır. Bu da zamanla bu ilimleri tedvin edecek insanlar çıkmış, bu bilgilerde bir disiplin halini almıştır.
Sonuç olarak birçok ilimle (hadis, kur’ an ilimleri, tarih...) münasebeti bulunan esbab-ı nüzul ilmini, tarihi seyrinde görülen bu münasebetlerden soyutlamak mümkün değildir. Ancak bütünlük çerçevesi içinde ele alınırsa en sağlıklı sonuçlara ulaşılabilir
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ
ESBAB-I NÜZULÜ BİLMENİN YOLU
Esbab-ı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir. Esbab-ı nüzulde ictihada ve fikir beyanına mahal yoktur. Ancak işitme ve görme yoluyla sahabilerden gelen rivayetlerle bilinebilir. Bu da Efendimizden gelmiş olarak addedilir. Demek ki sahabiden nakledilen sebeb-nüzul rivayeti onu bilmenin yoludur. Suyuti bu olguyu, sahabenin, olayları kuşatan şartları bilmekle elde ettiklerini söyler. Şöyle zihnimizde bir tablo tasavvur ettiğimizde, vahiy, nüzul ortamı, Hz peygamber, sahabiler ve nüzul ortamı bu olguyu oluşturduğunu tasavvur edebiliriz.
HADİS USULÜ AÇISINDAN ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ
Bu açıdan ele alınıp incelenmesi, bu rivayetlerin hadis usulü açısından hükmünün ne olduğunun, söylenenleri ortaya koymak amacını güder.
Daha evvel bahsettiğimiz gibi nüzul sebebini, ayetlerin nüzulünü müşahede eden sahabeden sema ve nakl yoluyla sonraki nesillere aktaran sahabiler olduğunu, esbab-ı nüzulü de en sağlıklı yolu bu olduğunu söylemiştik.
Buna binaen sahabeden gelen rivayetler Musned(zahiren muttasıl bir senetle sahabenin resulullah’a ref’ ettiği haber) olarak geldiği gibi Mürsel (sahabinin düşüp tabiinin Resulullah’a ref’ettiği) olarak gelen rivayetlerdir.Bu açıdan ele alındığında esbab-ı nüzul tasnif edilmiş, tasnifinde ihtilafa düşülmüştür.
Ayrıca esbab-ı nüzul ile ilgili bazı problemli meseleler vuku bulmuştur. Bunlar tasnif sırasında, taaddüt ve taahhür meselesi ile, nüzule sebep olan hadiseye bağlı olarak nüzul eden ayetin has mı olduğu, yoksa umum mu ifade ettiği meselesidir.
ESBAB-I NÜZULLE İLGİLİ DİSİPLİNLER (İLİMLER)
Esbab-ı nüzulle ilgili bir takım disiplinler söz konusudur. Bunlar hikmet-i teşriiye, mübhemat, tenasüb ve insicam birer disiplindir. Bu disiplinlerde esbab-ı nüzulden farklı olarak en önemli husus, aklın, yani re’y-ictihad’ın söz konusu olmasıdır. Bu da şu demektir; bu disiplinlerin ihtilafa açık olmalarıdır.
2. BÖLÜM
KUR’AN-I KERİM’İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRMESİNİN SONUÇLARI
Kur’an’ın evrensel mesajı gözetilmesi, yorum zenginliğine açık olduğu bilinmesi bu gölgelenmemesi gerekir. Aksi olduğunda o zaman ilkesiz bir yaklaşım olur.
Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul ’un yetersiz kalma sebepleri ;
Rivayetler açısından yetersiz olabilir. Bu da senedde sahabe veya tabiinin birsinin düşmesi sonucu senedde bir kopukluğun oluşması bir eksikliği doğurabilir.
Senedlerin hazf edilmesi veya rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme veya rivayet siygalarına dikkat göstermeme yetersizliğe sebebiyet verebilir.
Ayrıca Kur’an’ın Umum değil husus ifade ettiği anlamı verilmesi çabalarıdır.
Taaddüt-taahhür açısından yanlış değerlendirme yapılması da sebepleri doğuran unsurlardandır.
Tarihi gerçekler ile zamansal uyumsuzluk bir başka sebebi teşkil eder.
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİNİN DOĞURDUĞU OLUMSUZ SONUÇLAR
Bu olumsuzlukların başında yorum zenginliğine engel olmasıdır. Kur’an’ın evrensel hedefi olan Kur’an-İnsan hayat bütünleşmesini engelleyebilir. Kur’an en önemli özelliği evrensel olmasıdır. Kur’an ferde ve topluma, bütün insanlığa ,bütün memleketlerde bütün devirlerde insanın hem maddi hem de manevi yönüne hitap ederek hidayete vesile olur.Kur’an anlaşılmasında bazen tarihçiler, rivayet tefsiri yazarları vaaz eden kussas çıkarları doğrultusunda esbab-ı nüzul konusu istismar edilebilir.
3.BÖLÜM
ESBAB- NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Sahabe döneminde kitabet ve tedvin hareketi ortaya çıkmadan ,nüzul ortamına ait bilgilerin şifahi olarak aktarıldığını hatırlarsak, selef alimlerinin esbab-ı nüzule önem vermeleri daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Efendimiz ve ashabın tefsirle ilgili açıklamaları rivayet yoluyla nakledilmiş ,bu da İslam tarihinde büyük tesir oluşturmuştur. Çünkü esbab-ı nüzul hem tarihi hem de aktüel bir gerçek olarak nüzul ortamına ait gerçekleri de bünyesinde barındırmaktadır.
Kur’an’ ın anlaşılması çabasında Kur’an nüzul asrı insanını yansıtan esbab-ı nüzul rivayetlerinin aktüel fonksiyonunu tespit etmek, çağımız Kur’an araştırmacılarını ilgilendirmektedir. Bunu gerçekleştirmek için esbab-ı nüzule ihtiyaç duyulan noktaları belirlemek gerekir. Mesela nüzul asrının ;sosyal, fikri, iktisadi, siyasi şartları ve dönemin insanını inceleyen araştırmalar esbab-nüzulden Kur’an’ı anlamak için daha fazla faydalanmamızı sağlayacaktır.
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
Esbab-ı nüzul bilgisine birebir bağlı kalınmayacağı gibi, tamamen de uzak serbest bir şekilde ilkesiz değerlendirilme yapılması da doğru değildir. Her iki durum da Kur’an’ın anlaşılmasında ciddi problemler doğurur. Bu nedenle esbab-ı nüzul rivayetlerinin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirilme ilkeleri de belirlenip ortaya konmalıdır.
Bu ilkeler belirlenirken esbab-ı nüzul rivayetleri ihata edilemeyeceğinden; Kur’an’ı bir bütün içinde okumak ve onu anlamaya çalışmak gerekir.
Sebeb-i nüzulü bilmenin gereklerini tespit ederken, Arap dilinde kasıt ve manayı araştırıp, ifade ettiği manayı belirlemek gerekir. Kur’an’ın anlaşılmasında zahir nassları, mücmel naslardan ayırt etmek gerekir.
KUR’AN-I KERİM’İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI
Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü açısından Kur’an’ın bütünlüğünü en iyi ifade eden ‘’Bütün olarak Kur’an’ı kerim’ dir. Bütün olarak Kur’an tamamen birleşik bir bütün olarak kavranmalıdır. Çünkü Allah-insan–evren ilişkisinin anlaşılması ve de Kur’an’daki kelimelerin, cümlelerin, ayetlerin ve surelerin manaları ve de kazandıkları yeni manaları hep Kur’an’ın bütünlüğü dahilindedir.
Kur’an’ın bütünlüğü dikkate alınırken onun bir hidayet rehberi olduğu unutulmamalı ,bundan kasıt onunla yaşamak veya onu anlamak isteyen insan , o anda iniyormuş gibi ele almaktır. Esbab-ı nüzulün yeri bu bağlamda anlaşılmalıdır.
SİYAK-SİBAK ‘IN GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMASI
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulden yararlanırken siyak-sibak‘ın göz önünde bulundurulması Kur’an’ın bütünlüğü açısından önemlidir.
Sibak :Bir şeyin öncesi geçmişi, bağ, sözün baş tarafı gibi anlamlara gelir. Siyak ise: İfade üslup, sözün gelişi gibi anlamlara gelir.
Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerini değerlendirirken ayetlerin siyak-sibakına mutlaka bakılmalıdır. Ayetlerin bağlamı ile münasip olmayan rivayetlere itibar edilmemesi gerekir. Nass-siyak-sibak-rivayet uyumuna kesinlikle dikkat etmek gerekir.
ESBEBI NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI
Kur’an’ı Kerim’in muhatabı insan olup, onun ana gayesi de insana hidayet rehberi olmaktır. Bu bağlamda tarih ve tarihlilik karakteristiği ortaya koymaktadır. Yani insan tarihi bir varlıktır. Yaptıkları ‘’şimdi’’ içinde olup bitmez. Yaptıkları zamanın safhalarına yayılmışlardır. Bu yayılma insanın tarihselliğini oluşturur. Yapıp etmeler, amaçlar, değerler, dinsel inançlar… vb. faktörler insanın bütünlüğünü oluşturur.
İKİNCİ KİTAP
SA’LEBE KISSASI
ESBAB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbab-ı nüzul daha önce de bahsettiğimiz üzere, nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi veya soruyu cevaplamak veya hükmünü açıklamak üzere inmesine teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir.
Bu sebeple esbab-ı nüzul ,nüzul zamanı ve ortamında meydana gelen Kur’an-insan ilişkisini gösteren olaylar ve oluşan süreçtir. Bu süreçteki olayları bilmek Kur’an’ı anlamada ve anlaşılmasında önemli bir yer alır. Ancak sadece bu olumlu yönünü alıp eleştiriden uzak bir yaklaşımdan çok, medar-ı iftiharımız olan kültür mirasımızı bırakan alimlerimizin düşünceleri, eserleri doğrultusunda ,geçmişi hırpalamadan ,yıpratmadan yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu da günümüzde Kur’an’ın daha kolay ve de daha sağlıklı anlaşılmasına vesile olacaktır.
SALEBE KISSASI
Hemen her müfessirin Tevbe süresi 75. Ayetin nüzul sebebi olan Sa’lebe kıssası, bilinen bir kıssa olup özetle şöyledir:
Sa’lebe peygamberimizin huzuruna gelmiş:
‘’Ya Resul Allah, Allah’a dua et de bana çok mal versin’’ demiş.
Hz. Peygamber de :
"Ya Sa’lebe ,hakkını eda ettiğin az, takat getirmeyeceğin çoktan hayırlıdır’’ diyerek cevap vermiş. Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki:
-Seni Hakk ile gönderene yemin ederim ki Allah bana çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin hakkını veririm.
Bunun üzerine Efendimiz dua etmiş, o da bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış. Medine arazisi dar gelmeye başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve böylece cemaate devam etmekten ve hatta Cuma’dan bile uzaklaşmış. Bunun üzerine Hz. Peygamber sual buyurmuş:
"Malı çoğaldı, vadi almaz oldu"
Hz. Peygamber: -Vay Sa’lebe ’ye! buyurmuş ve sadakaları toplamaları için, iki tahsildar göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler. Ancak Sa’lebe‘ye Hz. Peygamber’in farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakayı istediklerinde :
‘’Bu cizyeler ne? Bu cizyenin kardeşi ,hele siz gidin de düşüneyim’’ demiş. Tahsildarlar dönüp Resulullah’a geldiklerinde, daha onlar bir şey söylemeden iki kere vay Sa’lebe’ye buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuş. Sonra Sa’lebe sadakayı alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber:
-Allah Teala beni senin sadakanı kabulden men eyledi. diyerek kendisi hakkındaki hükmü açıklamış . O zaman Sa’lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber de :
-Bu senin amelindir. Emrettim itaat etmedin. şeklinde cevap buyurmuş. Sa’lebe, zekatını Hz. Peygamber’in irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr’e, Hz. Ömer’e getirmiş onlar da kabul etmemiş. Sa’lebe daha sonra Hz. Osman zamanında helak olmuş.
Kıssa sire ,rical, tarih, hadis, tefsir kitaplarında yer almış. Kıssanın gerçek olduğu veya gerçek olmadığı açıklanmış. Bu kıssa Tevbe 75. ayetinin anlaşılmasında bize pek müşahhas bir kanaat vermemiştir. Kur’an’ın anlaşılmasında yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu açıktır. Bu yeni yaklaşım yapılırken
-Hadis usulü açısından tenkid edilmeli
-Rivayetler tasnif edilmeli
-Tarih ilminden faydalanılmalı
-Kur’ ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak bu kıssa Kur’an’ın anlaşılmasında bir örnektir. Bu örnek ve benzerleri yukarıdaki değerlendirmeler göz önünde bulundurularak yapıldığında , Kur’an’ın mana zenginliği anlaşılacaktır. Kur’an’la aydınlanacak hayatımızın zenginliği, Kur’an’ın zengin bir biçimde yorumlanmasıyla ve hayata geçirilmesiyle mümkündür.
3.KİTAP
TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik kavram olarak, tarihi oluşturan insanın tarih ile ilgili yaşam tecrübesinden elde ettiği bilgidir. Bir başka ifadeyle tarihsellik, insanın varlığıyla beraber ortaya çıkan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, hayata geçirdiği bir vakıa ile, tarihle ilgilidir.
Filozoflarda bu alanda faaliyette bulunmuşlardır. Tarih hakkında hüküm ve değerlendirmelerde bulunmuşlar, içeriğini belirlemişlerdir. Bu kavramı belirlerken, anlam yüklerken kişisel yaklaşım arz etmektedir. Kişinin hayatı algılayışına , dünya görüşüne ve anlama kabiliyetine bağlıdır. Fertlere ,zamana göre değişim gösterir.
Bu sebeple tarihsellik, birçok şekilde tarif edilmiş, hepsi de tarihselliğin bir yönünü ele almıştır.
Kur’an, insan ve tabiat arasında bir ilişkiye işaret eder. Birbirinden ayrı tutmaz. Her ikisi de fıtratlarına uygun hareketi vahiyden alır.
Kur’an’ın ana muhatabı insan oluşu ve onu doğru yola iletme ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Bu sebeple Kur’an, geçmişi, yaşanılan zamanı , ve geleceği ile bir bütün halinde ele alır. Bunu da hemen hemen her sürede ele alır. İnsanın tarihsel bir varlık olduğunu bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunu belirtir.
Kur’an’ın nüzul ortamına yönelik üslubuna gelince ; Mekke’de olsun ,Medine’de olsun, Kur’an ,vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır. İşte nüzul asrında muhatap olan insanlar dünyevi hayatı sürdürüp gündelik işlerini görürlerken bu Kur’ani ilke işlevini yerine getirmiştir. Esbab-ı nüzul doğrudan doğruya nüzul ortamında fiili olanı gerçek hayatı gösterme konusunda aracı olmuştur. Yani esbab-ı nüzul vahiyle beraber birebir münasebet içerisindedir. Vahiy tamamlanmasıyla bu münasebet son bulmuştur. Fakat Kur’an-insan-hayat münasebeti devam edeceğini Kur’an beyan etmiştir.
Sonuç olarak:
-Esbab-ı nüzul-tarihsellik kavram ilişkisinde vurgulanması gereken, Kur’an’ın yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet rehberi olduğudur.
- Başka özgü kültürlere ait kavramlar kullanılırken ,kavramların tarihleri, içerikleri ,kullanıcının dünya görüşü göz önünde bulundurulmalı.
-Kullanılan kavramların hangi manada kullanıldıkları belirtilmelidir.
Esbab- nüzul rivayetleri ile yazılacak orijinal tarih nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkanı sunacaktır. Tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri ile yazılacak düşünülmüş tarih, Kur’an’ı anlamaya çalışan insanın ufkuna sunacaktır. Bu da insanın varlık bilincine katkı sağlayacaktır.
ADI ve SOYADI : Abdulhafız. ALHAJJ
ÖĞ.NO: 14914742
Alan: Tefsir, Tezli Yüksek Lisans
Kur’an-ı Kerim ilminin kaynağı yine kuran dır çünkü Kuran kendisi
üzerine düşünülmesini ve akıl etmelerini, açıklanmasını, ve anlaşılmasını
yine kendisi istemiş netice de insanları teşvik eden vahiy mahsulü bir
kitaptır nitekim kuran in ilk ayetinin اقرا oku yani kelimsiyle başlaması bu
göreve delalettir.
Kur’an-ı Kerim, ilk nâzil olan “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O Allah, insanı bir
alak (kan pıhtısı)’tan yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O Rabb ki, kalemle insana yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti” (‘Alak, 96/1-5) âyetiyle biz Müslümanları ilim öğrenmenin en önemli yolu olarak okumaya, yazmaya, düşünmeye, araştırmaya teşvik etmiştir. Bunun yanında Kur’an, temel bilgi vasıtaları olarak kalem (Kalem, 68/1; ‘Alak, 96/4), mürekkep (Kehf, 18/109) ve yazıdan (‘Alak, 96/4) bahsetmiş, ilme sahip olanlarla ilimden mahrum olanların asla eşit olamayacağını (Zümer, 39/9) bildirerek ilmin önemine işaret etmiştir. Hz Peygamber de (s) “Hikmet, müminin yitik malı gibidir, onu nerede bulursa onu almaya herkesten daha çok hak sahibidir” (Tirmizî, İlim 19; İbn-i Mâce, Zühd, 17) buyurarak ilmî araştırmalar ve incelemeler/gözlemler yapma hususunda biz Müslümanların önüne çok iyi bir hedef koymuştur. İşte temel dinamizmlerini bu teşvik ve tavsiyelerden alan Müslümanlar, çok erken dönemden itibaren ilim ve hikmet adına çok iyi çalışmalar ve eserler ortaya koymuşlar; Mekke, Medine, Şam, Kahire, Kudüs, Bağdat, İstanbul, Kurtuba, Buhara, Semerkand gibi daha pek çok İslam şehri ilim ve kültür merkezi haline gelmiştir
Kur’an’ı kerim anlamak için esbabı nuzule ihtiyaç vardır çünkü bu ilim
Kuran-ı kerimi kötü ve hezeyan bir düşünce olmaktan çıkarıp bir düzgün
ve karakter sahibi bir metin haline getirmektedir nitekim bu konu
hakkında bazı alimlerin görüşleri de bu dediğimizi tasdik etmektedir.
Esbab-ı Nüzul veya Sebe-i Nüzul olarak
bilinen, Kur’an’ın bazı sure veya ayetlerinin inmesi olan olayları inceleyen
bir ilim; Tarih boyunca üzerinde en çok çalışılan ilimlerden olagelmiştir.
Hatta başlangıçta (Sahabe Döneminde) Tefsir ilmi neredeyse Esbab-ı Nüzul dan
ibarettir.
Sahabe Kur’an ilimlerini Esbab-ı Nüzulü bilmek olarak algılamış, ayetlerin iniş
sebepleri üzerine uzun uzun durmuştur.
Hangi ayetin nerede, neden dolayı, hangi olayla bağlantılı olarak indirildiği
üzerine durmuşlardır. Zaman zaman aynı ayet yada sureler için değişik nüzul
sebepleri rivayet edilmiştir.
Kur’an’ın anlaşılmasında çok önemli yeri olan bu ilim, zaman zaman istismarlara
uğramış, bazen bir mezhebin güçlendirilmesinde, bazen de belli grupların ve
şahısların kötülenmesinde kullanılmıştır. Hatta, belli ayetler, bazı insanlara
has kılınmış, şahıslar erilmez insanüstü birer varlıklarmış gibi
gösterilmiştir.
Bütün bunlara karşın her zaman olduğu gibi bu ilme verilmesi gereken kadar
değer veren, istismarını yapmayan, ondan faydalanan istikamet sahipleri de
eksik olmamıştır. Biz bu araştırmamız da bu istikamet sahiplerini
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN SİGASI
1-NASS olan Rivayetler = Nassun Fissebebiyye
A: Sebeb-i Nüzul ibaresi terim olarak ele alındığında kavramın dahilinde olan
ayetler.
B: Sebebi budur diye yapılan rivayetler.
C: Siga nın sebebi nüzul olduğu, başka tarafa hamledilemeyecek şekilde olduğu
durumlar.
D: Şu olay oldu diye başlayıp, ile başlayanlar.
E: “Sebeb” ifadesinin kelamın gelişinden açık bir şekilde anlaşıldığı
rivayetler, bu grupta zikredilmiştir.
2-Sebeb ifade etmede NASS olmayan : Rivayetler;
a) “ Sebebi Budur” diye belirtilmeyen ve olaydan sonra gelmeyen rivayetler,
bunlarda ‘Sıyga’ sebebin ihtimal dahilinde olduğu ifadesini taşır.
b) Sıyga dan ayetin nüzul sebebi olduğu değil de, ayetin manasını, birinin
beyanının anlaşıldığı rivayetler.
c) Bu rivayet şekilleri, zannediyorum, tahmin ediyorum kalıplarıyla gelen
rivayetlerdir. Bunlar; 1- Ayetin manasını, 2-Ayetin manalarını, 3- Ayetin
işaret ettiği ahkamın birini belirtiyor olabilirler.
d) Bu gruptan olan rivayetlere şunlar dahildir:
ESBAB-I NÜZUL BİLMENİN FAYDALARI
1-Kur’an’ın emirlerinin anlamını daha
iyi kavramamızı kolaylaştırır. Müminin imanını güçlendirir.
2-ayetin manasının kolayca anlaşılmasını sağlar. Mesela şarabın haram kılındığına
dair olan ayet inince daha önce şarap içmiş olanların durumu Peygamberimize
sorulunca “İman edip salih amel işleyenlerin (daha önce) içtikleri içkiden
dolayı bir günahları yoktur.(5) ayeti nazil olmuştur. Bunu okuyan Osman Bin
Mazun ve Amr Bin Ma’dı kerip sebe-i nüzulü bilmediklerinden dolayı şarabın
helalliğini iddia etmişlerdi.
3-Hasr, tevehhümünü bertaraf eder. En’am 1’45 de bunun en güzel örneğidir. “De
ki; bana vahyolunanda, yiyenin yiyeceğinden haram olarak; murdar olduğu için
ölüden akan kandan, domuz etinden Allah’ın adının gayrine kesildiğinden başka
bir şey bulamıyorum.
4-ayetin ihtiva ettiği manayı tahsis eder. Zıhar ayetleriyle Evs B. Sabit
ailesine zıhar yapması buna en güzel
Bir ayet için birden fazla Sebeb-i Nüzul
gösterilmiş olabilir. Bu durumda şu esaslara riayet edilir.
1-rivayetlerden biri sahih, biri sahih olmayabilir. Sahih olan tercih
edilir.(1)
2-ikisi de sahih ise, birinde tercihe sebep bir durum varsa- mesela
rivayetlerden birinde ravinin olayı görmesi gibi- tercihe şayan olan rivayet
kabul edilir.
3-iki rivayette sahih tercih edilecek bir yönde bulunmazsa; bu iki olayın da
nüzul dan önce vuku bulduğu labul edilir. (Ancak olayların birbirine yakın
zamanda cereyan etmiş olması şarttır.) (Teaddü Sebep)
4- eğer cem etmek mümkün olmazsa, o zaman ayetin mükerrer nazil olduğu kabul
edilir. (Teaddüdü Nüzul) Bunun en güzel örneği de (TEADDÜDÜ SEBEBİN) Nur suresi
6-9. Ayetlerinin nüzul sebebidir. (a) Hilal b. Ümeyye Peygamberimiz (A.S)
huzurunda hanımını zina ile suçladı. Bunun üzerine Peygamber efendimiz “ bunu
ispatlamazsan sırtını hadden kurtaramazsın.” Cevabını verdi. O’ da “ seni hak
olarak gönderene yemin ederim ki, O benim sırtımı hadden kurtaracak olan vahyi
mutlaka gönderir” dedi ve bu ayet nazil oldu.
b-Uveymir kabilesinin reisi bir adama ‘ Medine’ye gidiyorsun, kişi karısıyla
birini zina halinde bulursa ve onu öldürürse; öldürene kısas uygulamak gerekir
mi’?Rasulullah efendimize bir soruver dedi. O şahıs da Peygamber efendimize bu
soruyu sorunca, Rasulullah (s.a.v) o şahsı ayıpladı. Bunun üzerine Asım b. Ady
kendisi gidip sordu, Peygamber efendimiz (S.AV) de “ Senin ve hanımın hakkında
ayetler nazil oldu, “ buyurdu. Nazil olan ayetler Nur suresi 6-9. Ayetler idi.
c) Ensar dan birisi, karısını zina halinde yakalayan kişinin durumunu Paygamber
efendimiz (S.AV) “Allah’ım bu konuda bir hüküm beyan et” diye duada bulundu da
bunun üzerine bu ayetler indirildi.
İkinci bir örnekte Nahl suresi 126-128. Ayetler nüzül sebebi olarak zikredilen
hadiselerdir.
1- Mesela Bakara suresi 114. Ayeti Katade’ye göre Babilli Buhtun Nasır hakkında inmiştir. O BEYTİ MAKDİSE SALDIRMIŞ, bu saldırıda ona Hristiyan Rumlar yardım etmiştir. “ Bu rivayet tamamen uydurma ve tarih ilmine aykırı bir rivayettir. Çünkü tarih de en son yaşayan BUHTUN NASIR M.Ö den önce (604-561) yılları arasında yaşamıştır. Dolayısı ile Hristiyanlıktan önce yaşamıştır. Hristiyanlık gelmeden önce Hristiyan Rumların olması da mümkün değildir. Bundan dolayı bu rivayet sahih değildir.
a)Beyhaki ve Bazzar’ın rivayetine göre; Peygamberimiz (S.A.V) Uhut harbinde şehit edilen Hz. Hamza’nın başında başında durdu ve misilleme için yemin etti. O yerinden ayrılmadan bu ayetler indirildi.
b)Tirmizi ve Elhakim’in rivayetlerinde; Uhut harbi sonrasında böyle bir daha karşılaşma olursa; Ensar müşriklere misilleme yapacaklarına yemin etti. Ve bu ayetler nazil oldu.(1)
c)Bu ayetler Mekke’nin fethi hakkında
veya zamanında nazil olmuştur.
Şah Veliyullah Dıhlevi (El Fevzul Kebir) de sebebi nüzuldeki ihtilafların
sebebini şu şekilde ifade eder. “Bu sahabe ve tabiinin çeşitli şekilde sebebi
nüzulün terimlerine benzeyen ifadelerle, kendilerinin ayetler hakkındaki
kanaatleri sebebiyle olmuştur.
ESBAB-I NÜZUL’UN YETERSİZ KALMA SEBEPLERİ
Rivayetler Merfu, Müsned olanlar yeniden
gözden geçirilip bir kritere tabi tutulmalıdır. Sahabe den veya tabiin den
rivayet edilen akval ve ahval için, müsnet terimi kullanılamaz. Dolayısı ile
bunlardan rivayet edilen esbab-ı nüzul rivayetleri hadis usulü açısından müsned
haberler değildirler.
2- Ummu , hususileştirmiştir. Mesela maide suresi 45,46,47 sanki sadece
Yahudiler hakkında indirilmiştir gibi kanaat hakim olmuştur. Ve yine Humeze
suresinin Umey B. Halef için indirildiğine dair rivayetlerde aynı yanlışlığı
doğurmuştur. Asıl olan sebebin özelleştirilmesi, lafzın (mananın) umumileşritilmesi
dir. Bazı alimlerce lafzın vüruduna sebep olan hal üzere kalması gerekir,
“görüşü kabul edilirken; bazılarınca lafzın umumiyeti savunulmuştur.” Suyuti
lafzın umumiyetini savunanlardan dır.
3- Ayetlerin birden çok defa inmesi veya hükmün sonraya bırakılması açısından
yetersiz kalmıştır.(2) (Teaddüd-Teahhür)
4- Tarih ilminden yararlanılmaması sebebiyle yetersiz kalmıştır. Mesela Bakara
suresi 114. Ayetinin sebebi nüzulü hakkında Taberi ve Vahidi şöyle rivayet
ederler: “ Bu ayet Babilli Buhtun Nasır ve taifesi hakkında inmiştir. Bunlar
Beyti Mkdisi tahrip etmişlerdir. Bunlara Hristiyan Rumlar yardım etmiştir.” Bu
rivayet tarih ilmine ters tir, çünkü tarihte en son yaşayan Buhtun Nasır, M.ö
604-561 yılları arasında yaşamıştır. Oysa Hristiyanlık Buhtun Nasır’dan 400
sene sonra ortaya çıkmıştır. 4 asır sonra gelen bir dine inanan Hristiyan
Rumlar nasıl olurda kendilerinden 4 asır önce
Bu gibi hatalar 2 sebepten olmaktadır.
1-Her ayete bir nüzul sebebi arama çabaları.
2- Geçmiş ümmetlerle ilgili ortamlarla, nüzul ortamını karıştırma hatası.
—————————————————————————————————–.
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN SEBEP
OLDUĞU OLUMSUZLUKLAR
1-Kur’an ayetleri üzerinde yapılması gereken yorum zenginliği önlenmiştir.
Bu iki şekilde kendini gösterir:
a)Her ayete bir sebeb-i nüzul bulma bulma çabası.
b)Ayetin değişik vecihlerini düşünmek varken sadece nüzul sebebiyle ve o olayın
açısından sınırlı bir düşünce içinde kalmak.
2-Ayetin sebebi nüzuldeki olayın çerçevesinde sıkışıp kalınmaktadır. Mesela
Tevbe suresinin 75-76. Ayetlerinin sebeb-i nüzulü bütün müfessirlerce Salebe
olarak rivayet edilmiştir.
3-Kur’an’ın, KUR’AN,-İNSAN-HAYAT bütünleşmesiyle ilgili hedefiniz bu tür
rivayetler önlenmiştir. Kur’an’ın indirildiği ortamda ki manzaraları, olması
gerekn fazla bir şekilde belirginleştirmek insana o ortama bağlı kılar. Oysa
Kur’an hem zaman hem de mekan açısından evrenseldir.
4-Konunun çokça istismar edilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu istismarlar daha çok
tarihçiler, rivayet tefsircileri ve kıssacı lar tarafından yapılmıştır. Herkes
mezhebini, fırkasını ve grubunu böyle bir sebep uydurarak desteklemek
istemiştir.
A-İSTİSMAR NEDENLERİ ŞUNLARDIR
1-Her ayete bir nüzul sebebi arama
gayretleri.
2-senetleri hazf ederek rivayet etme şekilleri.
3-Esbab-ı nüzul rivayetlerinin tasnif edilmemiş olması.
4-Rivayet sigalarına dikkat edilmemiş olması.
5-Tarih ilminden yararlanılmaması.
Murat
Gültekin Yüksek
Lisans 14912727 Kur’an ve Bağlam Hulasa
KUR’AN VE
BAĞLAM
GİRİŞ
Kaynaklarımızda tekrar eden esbabı nüzul rivayetlerinden ,nasıl ve
ne şekilde faydalanabiliriz. Esbabı nüzul
Kur’an’ın anlaşılmasında gerekli bir bilgidir. Esbabı nüzulde sahabe,
nüzul ortamını bizzat yaşadıklarından tek kaynaktır.
Esbabı nüzul’ün ne olduğu, esbabı nüzul rivayetlerinin hadis usulü
açısından tenkidi yapılarak bu rivayetler tasnif edilecek, rivayet kalıpları
dikkate alınacak ve yapılan değerlendirmede esbabı nüzulle Kuran’ın
anlaşılmasına katkı sunulmaya çalışılacaktır.
Rivayetlerde de tabii ki sema ve müşahede’nin varlığı aranacaktır. Yani
vahyin devam eden etkileri ışığında esbabı nüzul olgusu bugüne nasıl
taşınmalıdır.
Yöntem olarak ise, esbabı nüzul rivayetlerinden Kur’anın
anlaşılmasında istifade edebilmek için;
Esbabı nüzul vakıasının tesbiti,
Esbabı nüzulün tenkidi,
Yeni yaklaşım ilkeleri,
çerçevesinde bütüncül değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.
I.
BÖLÜM
Kur’an İlimleri: Kur’an ilimlerinin kaynağı Kur’andır. Kur’an
ilimleri telifine Hz Peygamber ve sahabe döneminde gerek duyulmadı. Çünkü
Sahabe,nüzule şahit oldu ,ilk
tedrisinden geçtiler. Lisan selikalarını muhafaza edebilenlerdi ve
anlayamadıkları mesajı sorabilecekleri birilerini bulabiliyorlardı. Dahası
Ulumu’l Kur’an denilen konuları Hz. Peygamber ve sahabe biliyordu. Nübüvvet
döneminin durumu bu şekildedir. Sahabe döneminde ise Ulumu’l-Kur’an bilgileri
rivayet yoluyla kendilerinden sonraki nesillere öğretildi. Sahabe devri
sonlarında Kur’an’ı Kerim geniş bir coğrafyaya ulaştı. Arap olmayan kavimler
Müslüman oldu ve kültürel etkilenmeler oldu. Bu şartlar Ulumu’l-Kur’anın
tedvini için gerekli ortamı hazırladı.
Ulumu’l-Kur’an’ın esaslarını tabiun alimleri ve diğer alimler koymuştur.
Bu ilimler, Kur’an tefsir edilirken
anlama çabası sürecinde ihtiyaç sonucu ortaya çıkmıştır. Hicri I. asrın
sonlarından itibaren Kur’an ilimleri tek tek ele alınmaya başlanıp eserler
verilmeye başlandı. Kuranın çoğaltılmasıyla kıraat ilmi, noktalanmasıyla İ’rabu’l-Kur’an
ilmi neşet etti. Bunların yanında esbabı nüzul, Mekki-Medeni,
Nasih-Mensuh, Garibu’l-Kur’an tedvin edilip kayda geçirildi. Kuran ilimleri
konusunda ayrı ayrı tedvin edilen eserlerin Ulumu’l-Kur’an başlığıyla tek bir
eserde muhtasaran toplanması zaruretine binaen ,Zerkeşi, el-Burhan fi
Ulumu’l-Kur’an’ında 74 Kur’an ilmini ele aldı.
Sonra Suyuti 80 Kur’an ilminden bahseder eserinde. Yani hicri VIII. asırdan
beri kullanılan Kur’an İlimleri kavramıyla bugün kullandığımız Kur’an İlimleri
kavramı aynı anlamdadır. Zerkeşi’ye,
yani H. VIII. asra kadar Ulumu’l -Kur’an kavramı nasıl tasavvur edilmiştir.
Selef şunu anlıyordu. Kur’anı Kerim’in muhtevasındaki bilgilerin
sistemleştirilmesi ve bu usulün Kur’an’ın anlaşılmasında kullanılmasıdır.
H.VIII. asırda Şatıbi, Arap dil bilimlerini,nasih-mensuh, fıkıh usulü, esbabı
nüzul gibi ilimleri Kur’an’ın anlaşılmasına yardımcı ilimler olarak kabul eder.
Suyuti de eserinde, Zerkeşi’den nakiller yapar ve tertibini el-Burhan tertibi
üzerine telif eder.
Çağdaş döneme geldiğimizde ,ez-Zerkani (h 1367) ‘ye göre Kur’anı
Kerimle yakından alakalı bütün bilgilere Kur’an İlimleri denir.
Kur’an ilimleri, bir bilgi alanıdır. Bu alanda,Kur’an’ın içerdiği
ilim ve araştırmalar vardır. Kur’anla ilgili araştırmalar vardır. Kur’an’ın
doğru anlaşılmasına yardımcı olan bilgiler vardır.
Tefsir İlimleri
Tefsir ilmi, Kur’an
ilimlerindendir. Ulumu’l-Kur’an kavramının bir cüzüdür. Kur’an’ı Kerim’in izah
amaçlayan bir ilimdir. Kur’an’ı Kerim’i her bakımdan (belagat,tarih vb.) tetkik
edip açıklamayı ,bildirmeyi hedefler. Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramları
tedvin döneminin başlarından itibaren aynı manada kullanılmıştır. Zerkeşi’yle
tefsir ilimleri,Kur’an ilimleri ayırımı yapılmıştır.
Esbab-ı Nüzul
Sahabe ve tabiun’a göre esbab-ı nüzul ilmi,Kur’an’ı Kerim’i anlamak
isteyenlerin mutlaka öğrenmesi gereken bir ilimdir. Esbab-ı nüzul nakli bir
ilim olması hasebiyle bilgin sahabilerce tabiilere ta’lim yoluyla sözlü olarak
aktarılmıştır. Esbabı-ı nüzulü bilmek, Kur’an’ı Kerim’i anlamakla eşdeğer kabul
edilmiştir. Tedvin döneminde de esbab-ı nüzul ilk telif edilen eserler
arasındadır. Zerkeşi ve Suyuti ,ilk olarak eserlerinde bu ilimden bahsederler.
Esbab-ı nüzulde önemli olan ayetin muhtevasının, hadiseyi
kapsamasıdır. Esbab-ı nüzul’e dahil
olmayan rivayetler ise, geçmiş ümmetlere ait tarihi malumat ve geleceğe ait
haberlerdir.
Esbab-ı nüzul, nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz.
Peygamber’e yöneltilen bir soruya vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla
ayetin, tazammun etmek ( hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek) , cevap vermek
veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu
ortamı resmeden hadiseye denir.
Esbab-ı Nüzulün Doğuşu ve Gelişimi
Tedvin dönemindeki ilk tefsirlerde esbab-ı nüzul rivayetleri yer
almıştır. Çünkü bu tefsirlerin ekserisi rivayet tefsirleridir. Tefsirlerden
daha da önce esbab-ı nüzul rivayetleri hadis mecmualarında yer almıştır. Nüzul
çağını,ortamını sonraki nesillere anlatmak, nakletmek gayesiyle esbab-ı nüzul
eserleri telif edimiştir.
Esbab-ı Nüzul’ü Bilmenin Yolu
Esbab-ı nüzul, sahih
nakille bilinebilir. Yani akılla idrak edilemeyen , işitme ve görme suretiyle
bilinebilen ,sahabiden gelen rivayettir. Hz. Peygamber’den bildirilen olarak
kabul edildiği için merfu sayılır. Sahabeden esbab-ı nüzul rivayet eden tabiilerin
rivayetleri de mürsel hükmündedir. Sahabe naklinde sened ve metin sahih
olmalıdır. Tabiin naklinde ise bu şartlara ek olarak, rivayeti destekleyen bir
başka tabii rivayeti ve ravinin tefsir imamlarından olup ilmini doğrudan bilgin
sahabiden alması gerekir.
Hadis Usulü Açısından
Esbab-ı Nüzul Rivayetleri
Sahabinin esbab-ı nüzul
rivayetleri müsned hadistir. Müsned hadis, muttasıl senetle ve merfu, yani Hz.
Peygamber’e ref’ olan rivayetlerdir. Muttasıl, ravinin hadisi rivayet ettiği
şeyhten bizzat işitmesi ve bunun isnadın sonuna kadar devam etmesidir. Merfu,
senedin Hz. Peygambere ulaşmasıdır. Sahabenin sebeb-i nüzul dışındaki tefsir
rivayetleri ise mevkuf haberlerdir. Mevkuf, sahabeye ait söz, fiil ve
takrirlerdir. Ancak bu sahabe rivayeti Hz. Peygamber zamanına izafe edilirse
merfu denir. Sahabenin tefsir rivayetlerine iki şekilde bakarız. Sebeb-i nüzul
rivayetlerinde rey ve içtihad alanı
yoktur. Gramer, belağat ve şer’i hüküm bildiren rivayetler ise rey ve ictihad
alanıdır. Tabiundan gelen sebeb-i nüzul
rivayetleri mürseldir. Tabiun, sahabiyi atlayarak hadisi ref’ etmiştir.
Esbab-ı Nüzul Rivayet
Sigaları
Sebeb ifade etmede nass olan
rivayetlerde, rivayetin lafız ve sigalarından başka bir unsura ihtiyaç olmadan
nüzul ortamına ait olduğu anlaşılır. Sebeb ifade etmede nass olmayan
rivayetlerde ,rivayetin lafız ve sigaları, rivayetin nüzul rivayeti olduğunu
anlamak için yeterli olmaz.
Esbab-ı Nüzul
Rivayetlerinin Tasnifi
Rivayetler, birçok açıdan
tasnif edilmişlerdir.
A. Esbab-ı nüzul rivayetlerini ‘vürudu’ itibariyle tasnif etmek.
B. Hadis usulü kriterlerine
göre tasnif etmek.
C . Şah Veliyyullah Dihlevi tasnifi.
D . Tahir b. Aşur tasnifi.
E . Rivayetlerin nev’ileri açısından tasnif edilmeleri. Bu da kendi
içinde esbab-ı nüzul rivayetleri ve
tefsir için esbab-ı nüzul rivayetleri olarak ikiye ayrılır.
Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinde
İhtilaf
Tefsirde iki tür ihtilaf
vardır. 1. Nakle dayanan ihtilaf. 2.
İstidlalden doğan ihtilaf.
Esbab-ı nüzul rivayetlerinde iki temel ihtilaf sebebi vardır. A.
Her ayete sebep aramanın sonucu mezhebi hareketler, şahısları
ebedileştirmek, haberler ve uydurma
rivayetlerin esbab-ı nüzul alanına dahil edilmesidir. B. Esbab-ı nüzul
rivayetleri, nüzul ortamına dahil olanlar ve tefsir için yapılan değerlendirmeler
olarak tasnif edilmemeleri.
Esbab-ı Nüzul Meseleleri
1
. Taaddüt Meselesi
a Nüzul Sebebinin Taaddüdü: rivayetler öncelikle sahih olmalıdırlar. Sebebin taaddüdünü kabul
etmek, ayetin tekrar tekrar indiğini kabul etmektir. Zerkani’ye göre taaddütten
bahsetmek için iki rivayet de sıhhat
bakımından eşit olmalı, birini tercih etme sebebi olmamalı, iki sebep arasını
cem mümkün olmamalı, bir de zaman birliği , yakınlığı olmamalıdır.
b Nüzulün Taaddüdü: Bir hadise sebebiyle
birden çok ayetin nazil olmasıdır.
2 .
Hükmün veya Nüzulün Taahhuru
Bu meseleden Zerkeşi ve Suyuti bahseder.
Zerkeşi, nüzulün hükümden önce olabileceğini belirtirken, Suyuti, önce hükmün
taahhürünü, sonra nüzulün taahhürünü inceler.
3 .
Umum-Husus Meselesi
Muteber
olan sebebin hususu değil, lafzın umumudur. Nass, amm siga ile varid ise,
nassın umumuyla amel etmek gerekir. Hüküm vermede nasların şümulüne bakılır.
Nasların varid olmasına vesile teşkil eden sebeplere bakılmaz. Bu konuda
icmadan bahsedilebilir. O zaman şu denilebilir. Esbab-ı nüzul rivayetleri
Kur’an’ı anlamada araçtır. Yoksa nüzul sebebi olan soru veya hadiseleri, tahsis
vasıtası kabul etmemek gerekir.
Esbab-ı
Nüzulle İlgili Disiplinler
1
Hikmet-i Teşriiyye: şer’i
hükümlerin hikmetlerini belirlemek için selef alimleri nüzul sebeplerine
başvurarak hikmet ve gayelere vakıf olmuşlardır.
2 Mübhematü’l-Kur’an: Kur’an’ı Kerim’de müphem bırakılan kelimeleri açıklamayı konu
edinen ilimdir. İsm-i işaret, ism-i mevsul,zamirler vs,’leri . Bu ilim,nakli ilimdir.
İçtihada mahal yoktur.
3 Tenasüb-İnsicam: Sureler ve ayetler arasında irtibatlar kurmaktır. Bu irtibatlar,
akli , hissi, umumi-hususi anlamlar üzerinde durur. Selef alimleri bu ilimle
uğraşmazken halef alimleri ilgilenmişlerdir. Parça parça indirilen ayetler,
tevkifi yerine Kur’an’ın insicamını temin etmek üzere edebi siyakla uyumlu
yerleştirilmişlerdir. Münasebet ilkeleri ışığında ancak belirli bir noktaya
kadar varılmalıdır. Zorlamaya gidilmemelidir. Bu da münasebette içtihadın
rolünü gösterir. Münasebet, aklın kabul ettiği mantıki bir olgudur.
İlk dönem alimleri, tefsir olsun hadis olsun, ilimden birşeylerin
kaybolması endişesiyle rivayetleri eserlerinde toplayarak ayıklama işlerini
sonraki alimlere bırakmışlardır.
II.
BÖLÜM
Kur’an’ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ün Yetersiz Kalması
1 Rivayetler Açısından : Hadis usulü açısından incelendiğinde,sahabe ve tabiundan rivayet
edilen esbabı-ı nüzul rivayetleri,tefsir için yapılmış rivayetlerdir. Müsned
hadis değildirler. Çünkü Kur’an’ı anlama hususundaki çaba ve içtihatlardır.
Bütün sebeb-i nüzul rivayetleri hadis usulü kriterleri açısından ele alınarak
sahih,müsned,merfu rivayetler belirlenir.
Tabiinin sahabi ismi
anmadan rivayet ettiği hadise Mürsel denir. Mürsel sebeb-i nüzul rivayetinin
hüccet olma durumu tartışılmıştır.
Senetsiz rivayetlerin varlığı da bir dönem problem teşkil etmiştir.
Bütün sebeb-i nüzul rivayetleri hem sened hem de metin tenkidine tabi
tutulmalıdırlar. Senedler bu alan
kıssacılara kalmıştır.
Rivayetlerin tasnifine dikkat edilmemesi ,esbabı-ı nüzulün
rivayetler açısından yetersiz kalmasının sebeplerindendir. Esbab-ı nüzul
rivayetleri, nev’ileri açısından tasnif edildikten sonra hadis usulü kriterleri
açısından elden geçirilmelidir. Esbab-ı nüzul rivayetleriyle tefsir rivayetleri
ayırımından sonra rivayetlerin sıhhati dikkate alınmalıdır.
Esbab-ı nüzul rivayetinin sahih olmasının yanında sebebiyet de
ifade etmesi gerekir. Sebeb ifade etmede nass olan rivayetlerde bu özellikle
aranmalıdır.
2 Umumu, Hususileştirme
Açısından : Sebebiyet ifade eden esbabı-ı
nüzulün, nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılma
çabalarıdır. Aslaolan, sebebin hususiliği değil, lafzın umumiliğidir.
3 Taaddüd- Taahhür Açısından : Nüzul sebebi olarak bir
ayet için birçok rivayetin bulunması sebebiyle ortaya çıkan nüzulün
taaddüdü-taahhuru meselesidir. Sahih olan farklı rivayetlerden biri nüzul
sebebidir. Diğerleri ise esbab-ı nüzul değerlendirmeleridir.
4 Tarih İlminden Yararlanma : Tarihi gerçeklere
aykırılık, esbab-ı nüzulün Kur’an’ın anlaşılmasında yetersiz kalma sebeplerindendir. Buna da her
ayete nüzul sebebi arama çabaları sebep olmuştur.
III.
BÖLÜM
Esbab-ı Nüzule Yeni Yaklaşımlar
Esbab-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirlemek için, birtakım
ilkelerden bahsedebiliriz. Sebeb-i nüzul
olmazsa, zahir nass, mücmel nass olarak anlaşılabilecekse ve en önemlisi de
Kur’an anlamaya çalışılırken üstü kapalı bir ifade de manayı yakalamak için
bekleyiş oluyorsa , sebeb-i nüzule ihtiyaç var demektir.
Rivayetlerin , hadis usulü kriterleri açısından tenkide tabi
tutulmaları gerekir ki bu şöyle yapılabilir: Rivayet tefsir zaaflarından
kaynaklanan isnatların sağlamı zayıfından ve uydurmadan , hadis usulü kriterleriyle ayıklanabilir.
Senetsiz ve kesintili
senetli rivayetlere dikkat edilmelidir.
Mezhebi kanaatlerle vaz edilen sözlere dikkat edilmelidir.
Esbab-ı nüzul rivayeti müsned-merfu olur,
esbab-ı nüzul değerlendirmesi mevkuf olur.
Tabiinin değerlendirmeleri ise Mürsel olur.
Sened tenkidinin yanında metin tenkidi de yapılmalıdır.
Rivayetlerin tasnif edilmesinde önem arz eder. İkili bir tasnife
gidilmelidir. Biri esbab-ı nüzul rivayetleri, diğeri ise, tefsir için olan sebeb-ı
nüzul rivayetleri-değerlendirmeleridir.
Esbab-ı Nüzul
Rivayetleri
Gerçek nüzul sebebi olan kıssa, hadiselerdir. Sahabenin rey ve
içtihadı yoktur. Bunlar, sened ve metin açısından sahih olan müsned-merfu
hadislerdir. Rivayet sigası, sebeb ifade etmede nass olan sigalardandır. Nüzul
hususi olsa da aslolan umum’dur.
Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri ise;
Kur’an’ı Kerim’in anlaşılması amacıyla yapılmış nüzul sebebi
değerlendirmeleridir. Bunlar, nüzul asrı
ve ortamında cereyan etse de, ayetin inmesine sebep olan değildir. Bu
değerlendirmeler üç gruptur: 1 Hz. Peygamberin yaptığı sebebi nüzul
değerlendirmeleri, 2 sahabe ve tabiinin
değerlendirmeleri, 3 müfessirlerin
değerlendirmeleri.
Esbab-ı nüzul değerlendirmesinde Kur’an’ı Kerim’in bütünlüğü her zaman
gözönünde bulundurulmalıdır. Bütün olarak Kur’an’ı Kerim, Kur’an’ın tüm
özelliklerini kucaklayan bir sistemdir. Kur’an bütün olarak, parçaları inmeden,
ayrıntılı plana göre tertip edilmiştir.
Esbab-ı nüzulden yararlanırken siyak ve sibak gözönünde bulundurulmalıdır.
Kur’an’ın bütünlüğüne dahil bir kavramdır. Bağlam, yani sözün gelişi, öncesiyle
sonrasının uygunluğu dikkate alınmalıdır. Ayetlerin bağlamı,konteksiyle uygun
olmayan rivayetlere itibar edilmemelidir.
SA’LEBE KISSASI
Esbab-ı Nüzul Nedir?
Nüzul zamanı içinde olup biten Kur’an’ı Kerim – insan arasındaki
iletişim , eğitim sürecini gösteren resmedilmiş olaylardır.
Sa’lebe hadisi, Tevbe suresi 75. Ayetin nüzul sebebi olarak Sa’lebe b. Hatıb kıssası zikredilir. Bu kıssa
ilk olarak sire, meğazi ve teracim
kitaplarında zikredilir. Yine rical ve tarih kitaplarında da hadise yer alır.
Ulemanın ,kıssayla alakalı değerlendirmesinde iki husus ortaya
çıkıyor. Sa’lebenin vasıfları ve hadisenin sıhhat derecesi.
Sire, rical ve tarih kitaplarında Sa’lebe kıssasının sıhhat
derecesi hakkında üç farklı görüş vardır. Hadis kitaplarında bu kıssayı rivayet
eden alimlerin bazısı kıssayı nakille yetinmişken, bazısı da sıhhati hakkında
görüş bildirmişlerdir. Bazı muhaddisler de Sa’lebe kıssasını ,hadis ve senedi
hakkında mülahazalarını da ifade ederek rivayet etmiştir.
Tefsir kitaplarında ise, Sa’lebe kıssasına iki türlü yaklaşım
vardır. Kıssayı sahih kabul edenlerle sıhhatine şüpheyle bakanlar şeklindedir.
Esbab-ı nüzule yeni yaklaşımla salebe kıssası değerlendirilirse,
öncelikle, Sa’lebe kıssası rivayetleri hadis usulü açısından tenkit
edilmelidir. Yapılan araştırmada, hadisin senedinin zayıf olduğu anlaşılmıştır.
Tefsir ve hadis eserlerinde yer alma sebebi ise bunların kaybolma endişesi ve
tetkikini sonraki alimlere bırakmaları, hadisçilerin de senedi zikretmeyi
yeterli görmeleridir.
İkinci yaklaşım olarak rivayetler tasnif edilmelidir. Ayetin sebeb-i nüzulü hakkındaki farklı
birçok rivayet ihtilaf sebebidir. Bu rivayetler
a ) sebeb-i nüzul rivayetleri, b ) tefsir için olan esbab-ı nüzul
değerlendirmeleri olarak tasnif edilmelidir. Sa’lebe kıssasında, sebeb-i nüzulü
tayin ederken, rivayetlerin kalıplarından,sigalarından, sebep ifade etmede nass
olup olmadıklarına bakılmak suretiyle yapılacak araştırma neticesinde Sa’lebe
kıssasının , sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler grubuna girdiği
anlaşılmaktadır. Rivayetler, ravileri
açısından da incelendiğinde sa’lebe kıssası, esbab-ı nüzul rivayetleri değil
de, tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri,değerledirmeleri grubuna girer.
Üçüncü yol olarak da tarih ilminden yararlanılmalıdır. Hicretin 9.
Senesindeki bu hadiseye , devlet cebrinin uygulanması gerekip böyle bir cebir söz konusu değilse bu
kıssanın tarihi hakikatlere göre de gerçek olmadığı söylenebilir.
Son olarak da Kur’an’i
bütünlük, siyak-sibak bağlamında değerlendirmek gerekir Tevbe suresi 75.
Ayete , bu açıdan bakıldığında, siyak ve
sibak da, Kur’an, bütün olarak inanan ve inanmayanın karakterlerinden,
ilkelerinden bahsederek evrensel ebedi mesajını fertlere kilitlemez.
Bütün bu yollardan yapılan Sa’lebe kıssasının , Tevbe suresi 75.
Ayetinin sebeb-i nüzulü olup-olmadığı araştırmasında, olayın, ayetin nüzul
sebebi olmadığı anlaşılmıştır.
TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik kavramının dille ifadesi terimdir. Kavram, fikrin
,bilginin dille ifade edilmesidir. Terim de, kavramı dille anlatan dilsel
simgedir.
Tarihsellik de bir kavramdır. Şunu ifade eder. İnsanın tarihi
tecrübelerinin ve bu alandaki cereyan eden zihni faaliyet sonucu oluşan düşünce
ve bu düşünceden doğan fikirlerdir.
Zaman içinde kavramlar da değişebilir. Bu da kavramların
izafiliğini gösterir.
Her kavramda seçiklik ve açıklık vardır, kavramı diğerlerinden
ayırır, açıklık kavramın içeriğini doldurur.
İşte tarihsellik kavramında insanın tarihiyle değişen yön kavrmın
içeriği,mahiyeti yani açıklığıdır. Çünkü insan değişkendir.
Kökü bize ait olmayan tarihsellik kavramının yanında tarihselcilik,
tarihsicilik kavramları da batıda çokça kullanılmış ve bulanık anlam
çerçevelerine sahip olmuşlardır. Bu
anlam bulanıklığı neticesinde çoğu kez birbirlerinin yerlerine kullanılır
olmuşlar, kullanılmaya da devam edilmektedirler.
Tarihselciliğin çeşitli anlam biçimleri şöyle de birleştirlebilir. Tarihselcilik,
bir şeyi yeteri kadar anlamak ve değerini de yeteri kadar takdir etmek için ,o
şeyi, işgal ettiği yer ve gelişim süreci içindeki rolüne göre düşünmektir.
Metodolojik olarak da her olayı, merhalesi olduğu daha geniş bir sürece ve o
süreçte oynadığı role göre göz önününe alınarak anlaşılabilir.
Tarihselciliğe ,şöyle de diyebiliriz. Tarihselcilik, batı
düşüncesinin zihinlere hermenötik bir açılım getirme çabasıdır.
Tarihsellik kavramını, islam düşüncesinde değerlendirirken,
geçirdiği tarihsel süreç ve mana sapmaları göz önünde bulundurulmalıdır.
Batıyla islam dünyasının, kainat, tabiat ve beşere bakışları
farklıdır. Böyle olunca ,batı ürünü aydınlanma dönemi öncesi ve sonrası ürünü
olan tarihsellik kavramını anlamak için buna dikkat edilmelidir. Bunun yanında
islamın beşeri ve tabiat ilimlerine bakış açısı da ortaya konulmalıdır.
Varolanın bilgisine farklı açılardan bakarak, farklı metotlarla
ulaşılır. Bundan , bilgi türleri ( din,felsefe, bilim, sanat, düzenli bilgi,
büyüsel bilgi ) doğar. İnsan , zamana ve
ihtiyaca göre hayatı tanımak ve anlamlandırmak için bunlardan birini kullanır.
Bu bilgi türlerinin kullanımının bütünü kültürdür. Kültürün bir kısmı , onu
inşa eden topluma aittir ki buna özgü kültür denir. Bir kısmı da bütün
insanlığa ait olur. O da ortak kültürdür. Tarihsellik ve tarihselcilik de batı
kültüründen neşet etmiş özgü kültüre ait kavramlardır. Fakat yapıları gereği de
ortak kültürle etkileşim halindedirler.
Kavramlar da adeta var olanın kütüğü gibidir. Var olan tanınıp ona
nüfuz edilince kütükteki hükümler çoğalır, değişebilir. İnsan bilgisinin
değişmesi, ortak kültür etkileşimleri bunu ifade eder.
Esbab-ı nüzulle tarihsellik arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?
Kur’an’a göre tarih ve tarihsel olan, bütün zamanlarıyla insanın faaliyet
sahasıdır. Nüzul asrında insan, kendi hareketleri arasında seçme yapmayı
sağlamak için Kur’ani değer duygusuna yöneldiler ve Hz. Peygamberi, önderleri
olacak örnek insan seçtiler. Esbab-ı nüzul, Kur’an’ın ilk muhatabı olan insanın
yapıp ettikleri ise , Kur’an, bu insanın birçok problemine cevap vermiştir.
İnsan, içinde yaşadığı duruma anlam verdiği sürece hayatını sürdürebilir.
İnsan, tarihsel oluşa bütün varlık koşullarıyla katılır. Hedefleri, değerleri,
dinsel inançlarıyla, bilgisiyle.
Esbab-ı nüzul, mekan-zamanda vuku bulması ve sahih (müsned-merfu)
rivayetle bize ulaşması açısından tarihseldir, tarihsel gerçektir. Nüzul ortamı
hadiselerinin , sorularının karşılığı olarak da tarihsel olanın varlık
biçimidir. Bu rivayetler, Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında orijinal yorum ve
orijinal tarihtir. Ama tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayet ve
değerlendirmeleri Kur’an’ın anlaşılmasında düşünülmüş yorum, Kur’an’ın
tarihinde düşünülmüş tarihtir. Esbab-ı nüzule, doğrudan nüzul ortamında fiili
alanı ve somut hayatı göstermesi açısından aracı delillerdir.
Hamdi KARANFİL
Öğrenci No: 14912718
Tezli Yüksek
Lisans
KUR’AN VE
BAĞLAM
|
||||
BİRİNCİ KİTAP
|
İKİNCİ KİTAP
|
ÜÇÜNCÜ KİTAP
|
||
KUR’AN
İLİMLERİ VE ESBAB-I NUZÜL
|
KUR’AN’I
KERİMİN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NUZÜL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
|
ESBAB-I
NUZÜLE YENİ BİR YAKLAŞIM
|
SA’LEBE
KISSASI ESBAB-I
NUZÜL’E YENİ BİR YAKLAŞIM
|
TARİHSELLİK
VE ESBAB-I NUZÜL
|
KUR’AN ve BAĞLAM
“Kur’an, Allah tarafından Cebrâil vasıtasıyla mahiyeti
bilinmeyen bir şekilde son peygamber Hz. Muhammed’e indirilen, mushaflarda
yazılan, tevâtürle nakledilen, okunmasıyla ibadet edilen, Fâtiha sûresiyle
başlayıp Nâs sûresiyle biten, başkalarının benzerini getirmekten âciz kaldığı
Arapça mûciz bir kelâmdır.” diye tanımlanan Kur’an tüm insanlığa hitab eden , tilavetiyle gönüllere tesir eden,
muhteviyatıyla ilim ehlini kendine aşık eden ilahi bir kitaptır.Bu sebeple
Kitabın lafzını okumaktan maksat muhtevasını ve anlamını ve vermek istediği
mesajı doğru anlamaktır.Bunun için de
Kur’an’a ilk muhatab olan sahabilerin ayetleri nasıl anladığının tesbit
edilmesi ve ayetleri kendi bağlamında
Kuran bütünlüğü içinde anlamamız isabetli bir yol olarak
gözükmektedir.Bu konuda nuzul ortamının bilinmesini sağlayacak olan Kur’an
ilimleri arasında esbab-ı nuzül ayrı bir önem kazanmaktadır.
Kur’an-ı doğru anlama adına yararlanabileceğimiz
sahalardan birisi de esbab-ı nuzul konusudur.Sahabe, tabiun ve tebe-i
tabiin’den olan müfessirler Kur’an-ı özellikle esbab-ı nuzul ile tefsir etmişlerdir.Hatta başlangıçta tefsir
ilmi esbab-ı nüzulu bilmekten ibaretti;
denilmiştir.Yalnız bu konudan azami olarak istifade edebilmek için, bu
sahada eser veren Prof.Dr.Ahmet Nedim Serinsu hocamızın “Kur’an
ve Bağlam” kitabının iyi mütalaa edilip
okunması ve esbab-ı nüzul ile ilgili gerekli olan
uyarılarını ve önerilerini dikkate almak
gerekmektedir.Bu gerçeği hocamız
kitabında, “Çalışmamızın Kur’an-ı Kerim’i anlama gayreti içerisindeki
araştırmacılara esba-ı nüzulden nasıl faydalanacakları, hangi ilkeler
doğrultusunda rivayetleri değerlendirecekleri
hususunda yararlı olacağı kanaatini taşıyoruz” ifadesiyle dile getirmiştir.Bu sebeple bizler de hocamızın “Kur’an ve Bağlam”
kitabından istifade ederek, anladıklarımızı
kısaca özetlemiş olduk.Kur’an ve Bağlam kitabını içeriğinden ,muhtevasından
kısaca bahsetmek konular hakkında bilgi
sahibi olmak açısından ehemmiyet arz etmektedir.
“Kur’an ve
Bağlam” kitabı içerik olarak giriş, üç kitap ve ekler bölümünden oluşmaktadır.Giriş
bölümü Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzül’ün Rolü konu başlığında
araştırmanın konusu ve amacı belirtilmiştir. Birinci kitap ise üç bölümden oluşup, birinci bölüm, Kur’an
İlimleri ve Esba-ı Nuzül İlmi konu başlığında Kur’an ilimleri kavramları,
esbabı nüzül ilimlerinin Kur’an ilimleri arasındaki yeri ve konumu,esbab-ı
nuzül rivayetleri, bunlarla ilgili ilmi konuların bilinmesi , tasnifi , taaddüt
ve taahhür meselesi ve esbab-ı nuzülle ilgili disiplinlerden
bahsedilmektedir.İkinci bölümde ise, Kur’an Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı
Nuzül Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları başlığı altında,
rivayetler, umumu hususileştirme ve taaddüt ve taahhür açısından Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nuzülün
yetersiz kalma sebepleri, tarih ilminden yararlanma ve Kur’an’ı Kerim’in
anlaşılmasında esbab-ı nuzül
rivayetlerinin doğurduğu sonuçlar gibi konulardan bahsedilmektedir.Üçüncü
bölümde ise, Esbab-ı Nuzüle Yeni Bir Yaklaşım konu başlığı altında, esbab-ı
nuzüle olan ihtiyacın sınırlarını belirleyen ilkeler, esbab-ı nuzül
rivayetlerinin hadis usulü açısından tenkidi, rivayetleri tasnif etme ile
ilgili olarak, Kur’an’ı Kerim’in bütünlüğünün dikkate alınması, siyak ve
sibak’ın göz önünde bulundurulması ve esbab-ı nuzül ve tarihilik kavramı
hakkında konulardan bahsedilmektedir.İkinci Kitap bölümünde ise,esbab-ı
nuzüle yeni bir yaklaşım olarak sa’lebe kıssası, hadis ve tefsir kitaplarında
sa’lebe kıssası ve değerlendirme bölümüyle sona ermektedir.Üçüncü Kitab
bölümünde ise , tarihsellik ve esbab-ı nuzül konusu irdelenmektedir.Son bölüm
ise ekler başlığı altında Kur’an’ı
Kerim’in Nuzül Sırasına Göre Tertib Edilmesi Teklifine Edebi bir Eleştiri ve
Esbab-ı Nuzülün Anlamı Nedir konulu iki
makale ile Kur’an ve Bağlam kitabı sona
ermektedir.
İnsan hayatına
yön vermek, anlam vermek için var olan Kur’an-ı Kerim’i anlama çabasında
esbab-ı nüzulün teorik temellerini bilmek ve onun ilkelerine uymak gerekmektedir.Bu
sebeple Esbab-ı nüzul
rivayetlerinin geçmişten günümüze
bir nevi muhasebesinin yapılması,
konuyla ilgili kavramların tanımlanması ve bu konuda yapılan hataları
ortaya koymakla düşülebilecek yanlışlıklara dikkat çekme ve esbab-ı nüzul olgusunu günümüze nasıl
taşınabileceği konusu araştırmanın amacı olarak ifade edilmiştir.
KUR’AN
İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZUL İLMİ
Kur’an
ilimleri kavramının aydınlanması esbab-ı
nüzul ilminin, onun bir dalı olarak, açıklanmasına ve daha net bir şekilde
tanımlanmasına imkan verecektir; yani esbab-ı nüzulu , içinde bulunduğu bütünlük çerçevesinde görebilmek mümkün olacaktır.Kur’an müslümana yaşam boyu eğitimi
zorunlu kılmaktadır.Bunun bir neticesi olarak ilk eğitim faaliyeti Suffede
başlamıştır.Hz Peygamberve sahabe döneminde, Hz Peygamber ve nuzule şahit
olanlar hayatta olmaları sebebiyle Kur’an ilimlerinin telifine gerek
duyulmamıştı.Sahabe döneminin sonlarına doğru Kur’an’ı Kerimin ulaştığı
sınırlar Kuzey Afrikadan Azerbeycan’a kadar ulaşıp, arap olmayan kavimlerin
Müslüman olmasıyla kültürel etkilenmeler başlamıştı.Böylece Ulumu’l Kur’an’ın
tedvini için gerekli ortam oluşmuştu.Mushafın çoğaltılması ile kıraat ilmi ve resmu’l
Kur’an ilminin ilk ele alınan ilimler olduğu bilinmektedir.Kur’an’ın lügavi
yönden ele alınması ise Ebu’l Esved ed-Düeli’nin Kur’an’a noktalama ile hareke
koymasıyla başladı böylece İ’rabu’Kur’an ilmi neşet etmiş oldu.Böylece hicri
I.asrın sonlarından itibaren Kur’an-ı Kerimle ilgili ilimlerin tek tek ele alındığı görülmektedir.Bu ilimler
aynı gayeye yöneldikleri için
birbirlerine geçmiş halde bulundukları bir hakikattir.Bu sahada Kur’an
ilimlerinin tek eserde muhtasar olarak toplanmasını sağlayan hicri VIII.asırda
Zerkeşi’nin telif ettiği ,(794/1391) “el-Burhan fi Ulumi’l-Kur’an” adlı
eseridir.Onun takipçisi Suyuti ise” el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an” adlı eseri
telif etmiştir.
Kur’an
ilimleri Kur’an’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen
bir bilgi alanı olması hasebiyle tefsir ilmi ile meşgul olan kimse, Kur’an
ilimlerinden yararlanmak mecburiyetindedir.Esbab-ı nüzul ilmi ise nakli
ilimlerdendir.Bilgin sahabe tarafından tabilere öğretim yoluyla sözlü olarak
aktarılmıştır.Esbab-ı nüzul ilmi ilk dönemlerden itibaren Kur’an ilimleri arasında ayrıcalıklı
bir konuma sahip olmuş, bu ilmi bilmek Kur’an-ı Kerim’i anlamakla ve bilmekle eşdeğer
tutulmuştur.
Nüzul
ortamında meydana gelen bir hadiseye
veya Hz Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya , vukuu bulduğu günlerde ,
bir veya daha fazla ayetin tazammum etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak
üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden
hadiseye sebeb-i nüzul denir.Esbab-ı
nüzul rivayetlerinin ilk kayda
geçirildiği eserler tefsir kitapları değildir.Hadis mecmuaları tefsirlerden
önce telif edilmiş ve bu eserlerin bir
babı da tefsire ait olmuştur.Bu bablar genellikle sebebi nüzule tahsis edilmiştir.
Esbab-ı
nüzul ancak sahih nakille bilinebilir.Dolayısıyla bu alanda ictihada veya imal-i fikir etmeye
mahal yoktur.Yani nüzul sebebi akılla edilmesi mümkün olmayan, sadece işitme
veya görme suretiyle bilinebilen ve
sahabiden gelen rivayettir.Kur’an’ın anlaşılmasında ilk gruptaki rivayetler
nass teşkil etmektedir.Tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri ise insani
yapıp etmeleri yansıtmasınve ayetteki manalara çeşitli vechelerden bakma
fırsatı vermesi açılarından değerlendirilmelidir.
Esbab-ı
nüzülde , nüzule sebep olan hadise
dolayısıyla inen ayetin bu hadiseye has mı olduğu, yoksa umum mu ifade edeceği
meselesi ile taaddüt ve taahhür mesleleri problemli meslelerdendir.Birçok nüzul
sebebi dolayısıyla bir ayet nazil olmuş ise buna sebebin taaddütü, birkaç ayet
tek sebep için inmiş ise nüzulun taaddütü denilir.Tekrar tekrar nazil olan
ayet, şanının yüceliğini vurgulamak, taşıdığı manaların unutulmaması
gerekliliğini hatırlatmak hikmetine binaen indirilmektedir.Böylece benzeri her
sebepte , olayda bu ayetin muhtevasına dikkat çekilmiş olmaktadır.
Esbab-ı
nüzülde nüzule sebep olan hadise dolayısıyla inen ayetin bu hadiseye has mı
olduğu, yoksa umum mu ifade edeceği meselesine gelince bu konuda genel ilke
“Muteber olan lafzın umumudur, sebebin
hususu değildir.”Hüküm nasslara, nasların şümulündeki hükümlere göredir; yoksa
hüküm nasların varid olmasına vesile teşkil eden sebeplere göre
değildir.Alimlerin ekseriyeti hükmün, sebebin hususiliğine değil, lafzın
umumiliğne göre olduğunda icma vardır demektedirler.Hz Peygamber zamanından
beri sahabe ve müctehit imamların anlayış ve tatbikatı bu olmuş ve buna hiçbir
zaman karşı çıkan olmamıştır.Çünkü hüccet nassların kendisidir, sebepleri
değildir.Esbab-ı nüzul rivayetleri Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında araç olarak
kullanılmalıdır.Nüzul sebebi olan soru veya hadiseleri , tahsis vasıtası olarak
değerlendirmek bazı problemlere neden olabilir.
.
Esbab-ı
nüzül ilmi Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında önemli bir disiplin olan münasebet
–insicam ilmine de, işlevini yerine getirmede yardımcı olmaktadır.Surenin hangi
gaye ile indiğini bilmek, bu gayaye götüren öncülleri araştırmak, Kur’an’ı
Kerim’deki münasebet-insicamı tesbit için önemlidir.Bu ise nüzul
sebeplerine vakıf olmakla mümkündür.Kur’an’ı Kerim’in genel mesajı
kavranmalıdır.Zaman mekan şahıs unsurlarının ötesinde insani örnek oluşturan ,
insan hayatının canlı, somut yönü, bu genel mesaj çerçevesinde ele alınmalı ve
üzerinde düşünülmelidir.
Tefsir
rivayetlerini eserlerinde nakleden müfessirlerimizin birçoğu ilmi
yeterliliklerine, salah ve takva ehli oluşlarına rağmen zayıf, garib, münker ve
israili birçok hadis zikretmişlerdir.Hatta mevzu hadis dahi naklettikleri
vakidir.O halde alimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivayet etmiş
olmaları , o rivayetin sıhhatine delil teşkil etmemelidir.Tefsir kitaplarındaki
bu tefsir ve esbab-ı nüzul rivayetlerinin tenkidinde kullandıkları senet ve
metin tenkidi kurallarının sıkı eleğinden geçirilmesi bugün
zarurettir.Böylece tefsir kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivayet
temizlenmiş olacak ve Kur’an’ı Kerimdeki bir ayeti anlamak için tefsir
kitaplarına bakan kimseler, onlarla karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle
meşgul olmaktan kurtulmuş olacaklardır.
KUR’AN’I KERİM ‘İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN
DEĞERLENDİRMESİNİN SONUÇLARI
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün
yetersiz kalma sebeplerinin başında senetsiz rivayetlerin bir dönem mevcut
olaması gelmektedir. Esbab-ı nüzul
rivayetlerinde kusur en fazla senette bulunmakal beraber, bu kusurun metinde de
bulunabileceğini söylemeyi ihmal etmeyen münekkit alimlerimizin tesbit ettiği
ilkeler çerçevesinde bütün sebebi nüzul rivayetleri tenkide tabi
tututlmalıdır.Böylece hangi rivayetlere itimad edilbileceği bilinmiş, mevzu
olanlar ayıklanmış olur.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün
rivayetler açısından yetersiz kalmasının
bir başka sebebi ise rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme ve
rivayetlerin karıştırılmasıdır.Tasnif olarak rivayetler;
a.Esbab-ı
nüzul rivayetleri
b.Tefsir
için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri
olarak
iki nevi halinde incelenmesi en makul yol olarak gözükmektedir.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün
rivayetler açısından yetersiz kalmasının
diğer sebepleri de rivayetlerin sıygalarına dikkat göstermeme
yanlışlığı, sebebi nüzulun nass olarak umum değilde husus ifade ettiği şeklinde
anlaşılması çabaları ve bir ayet için birçok rivayetbulunması sebebiyle ortaya
çıkan nüzulün taaddütü ve veya taahhürü meselesidir.
Esbab-ı nüzul
rivayetleri aslında Kur’an’ı yorumlamada zengin malzeme kaynağıdır.Fakat rivayetlerin
karıştırılması bir sorundur.Nüzul asrına ait olan rivayetle, tefsir için olan
rivayet ayrılmalı idi.Bu tür rivayetler yorum zenginliğine imkan veren uyarıcı
ve hatırlatıcı bir konum ifade etmelidir.Yoksa tayin edici rol yüklenmeleri
yorum zenginliğine engel teşkil edecektir.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün
rivayetlerinin değerlendirilmesi sırasında istismara tevessül edilebildiği bir
vakıadır.Her ayet bir nüzul sebebi arama
çabaları, senetleri hzfederek rivayet edilmesi, esbab-ı nüzul rivayetlerinin
tasnif edilmemesi,rivayet sıygalarına dikkat edilmemesi, tarih ilminden
yararlanılmaması esbabı nüzulün istismara açık yönleridir.
Bir hadise veya soru sebebiyle inzal olunan ayet
Müslümanlara belirli görevleri bildirmektedir.İşte sebebi nüzulun bize
ulaştırdığı hadise, durum veya soru, insan hayatının ve varlık koşullarının
evrensel boyutudur.Çünkü nered ve ne
zaman insanla karşılaşsak , orada onun fenomenleriyle karşılaşmaktayız.Yani
nuzul asrı insanının insan olma bakımından yapıp etmeleri ile çağımız insanının
yine insan olma bakımından yapıp etmeleri temelde birliktelik arz eder.
EBAB-I NÜZULE
YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbab-ı nüzul
rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir.Esbab-ı nüzulu bilmeden de
Kur’an’ı anlamak mümkündür.Kur’an’ı Kerim’in özünü, bir bağlam bütünü olarak
genel anlamını, mesajını tanımak ve kavramak mümkündür.Yani insan, Kuran’ı bir
hidayet rehberi olarak kendisine sunduğu mesajın temel ilkelerini, genel
anlamını kavrayabilir.Yani ayetler
sebebi nuzulü bilinmeden de anlaşılabilir.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzul
rivayetlerini değerlendirirken hadis metodolojisinden yararlanarak yapılacak
tenkit, senet metin bütünlüğü içinde yapılmalıdır.Hadis Usulü ilmi bunu
gerektirmektedir.Çünkü senet metin ikilisi bu ilmin bütün meselelerini
ilgilendirmektedir.Bu sebeple seneden bahsederken metin; ve metinden
bahsederken sened ihmal edilmiş olmaz.Sened, daha önce vurgulandığı üzere, bir
araçtır.Hedef ise hadisin sıhhat derecelerini tespit ederek sahibini mevzuundan
ayırmaktır.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzulun
rolü açısından Kur’an’ın bütünlüğü kavramına bakıldığında sadece bir vecih ön
plana çıkmaktadır.Bütün olarak Kur’an’ı Kerim.Bu vecih diğer vecheleri de
kapsayan , içeren bir niteliğe sahiptir.Yani Kur’an’ın bütünlüğü kavramının en
geniş olan vechesi budur.Kavrama dahil olan bütün vechelere şamildir.Bunların
bir araya gelmesiyle ontolojik manada varlık kazanır.Bu konu nuzul
rivayetlerinin tasnifiyle beraber düşünülmelidir.
Kur’an’ı Kerim’in
anlaşılmasında ayetlerin siyak ve sibak
olgusu Kur’an’ı Kerim’in bütünlüğü içerisinde görülür.Bağlam olgusu mantıki bir
gerçekliktir.Burada söz konusu edilmesi gereken, anlaşma araçlarının tümü
olarak dil ‘in insan topluluğundaki etkilerini nasıl gerçekleştirdiği
sorusudur.
Kur’an’ı Kerim
insanın sadece tarihi varlık koşulu ile
değil bütün varlık koşulları ile uyumlu ve o koşullara cevap veren bir ilahi
mesajdır.Yani o, Kur’an’i kavramı ile fıtrata hitap eden, insanın fıtri
ihtiyaçalrını en mükemmel şekilde göz önünde bulunduran bir kitaptır.Bu son
derece olağan durumun asıl nedeni insanı yaratanve Kur’an’ı Kerim’i inzal eden
arlığın tek ve bir Yüce Allah olmasıdır.
SA’LEBE KISSASI
Nüzul ortamında
meydana gelen bir hadiseye veya Hz
Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya , vukuu bulduğu günlerde , bir veya daha
fazla ayetin tazammum etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine
vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.
Sa’lebe kıssası
Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzul’e yeni bir yaklaşımın ilkelerini
bir sebebi nüzul rivayeti üzerinde tatbik etmektir.Buradan da esba-ı nüzul’ün
aktüel değerini tesbit etmektir.
Hemen her
müfessirin Tevbe süresi 75. Ayetin nüzul sebebi olan Sa’lebe kıssası, bilinen
bir kıssa olup özetle şöyledir:
Sa’lebe
efendimizin huzuruna gelmiş:
-‘’Ya Resul
Allah, Allah’a dua et de bana çok mal versin’’ demiş.
- Hz. Peygamber
de :
-Ya
Sa’lebe!hakkını eda ettiğin az, takat getirmeyeceğin çoktan hayırlıdır’’
diyerek cevap vermiş. Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki:
-Seni Hakk ile
gönderene yemin ederim ki bana çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin
hakkını veririm.
Bunun üzerine
Efendimiz dua etmiş, o da bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış. Medine
arazisi dar gelmeye başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve böylece cemaate devam
etmekten ve hatta Cuma’dan bile uzaklaşmış. Bunun üzerine Hz. Peygamber sual
buyurmuş, denilmiş ki :
-Malı çoğaldı,
vadi almaz oldu.
Hz. Peygamber:
-Vay Sa’lebe ’ye! buyurmuş ve sadakaları toplamaları için, iki tahsildar
göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler. Ancak Sa’lebe
‘ye Hz. Peygamber’in farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakayı istediklerinde
:
‘’Bu cizyeler
ne? Bu cizyenin kardeşi,hele siz gidin de düşüneyim’’ demiş. Tahsildarlar dönüp
Resulullah’a geldiklerinde, daha onlar bir şey söylemeden iki kere vay Sa’lebe’
ye buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuş. Sonra Sa’lebe sadakayı
alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber:
-Allah Teala
beni senin sadakanı kabulden men eyledi. diyerek kendisi hakkındaki hükmü
açıklamış.O zaman Sa’lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber de :
-Bu senin
amelindir. Emrettim itaat etmedin.şeklinde cevap buyurmuş.Sa’lebe, zekatını Hz.
Peygamber’in irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr’e, Hz. Ömer’e getirmiş
onlar da kabul etmemiş. Sa’lebe daha sonra Hz. Osman zamanında helak
olmuş.
Kıssa sire
,rical, tarih, hadis, tefsir kitaplarında yer almış. Kıssanın gerçek
olduğu veya gerçek olmadığı açıklanmış. Bu kıssa Tevbe 75. ayetinin
anlaşılmasında bize pek müşahhas bir kanaat vermemiştir. Kur’an’ın
anlaşılmasında yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu açıktır. Bu yeni yaklaşım
yapılırken
-Hadis usulü
açısından tenkid edilmeli
-Rivayetler
tasnif edilmeli
-Tarih ilminden
faydalanılmalı
-Kur’ani
bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak, Sa’lebe
kıssası, aynı ayet için zikredilmiş, ibareleri birbirinden farklı esbab-ı nüzul
değerlendirmeleridir.Yapılan izahlardan anlaşıldığı üzere “bu ayet bu hadise dolayısıyla inmiştir.” Denilmesi
isabetli bir değerlendirme olarak gözükmemektedir.Sa’lebe kıssaı , rivayet
kalıplarınında gösterdiği üzere ikinci
tür esbab-ı nüzul rivayetlerindendir.Yani bu kıssada nakledilen olay nuzul
ortamında cereyan etmemiştir veya etmişse bile ayetin nüzulüne sebep
olmamıştır.Bilahere ya sahabileri ya tabiiler, ya tebe-i tabiiler veya
müfessirler tarafından bu ayetin anlaşılmasında
değerlendirmişlerdir.
Nticede “Esbabı
nüzul tefsir rivayetlerinin bilgisayar teknolojisinin imkanlarından
yararlanarak toplanması gerekli olup, bu gayeyi gerçekleştirecek malzeme kültür
mirasımız elde mevcuttur.Ancak bu fertlerin değil müesseslerin ve kurulacak
enstitülerin çatısı altında çağın imkanlarından yararlanan bir alimler grubunun
gerçekleştireceği bir proje olarak düşünülmelidir.”görüşünü bir öneri olarak
hocamız sunmaktadır.
TARİHSELLİK VE
ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik ve
tarihselcilik terimleri, Batıda 17 ve 19. Yüzyıllarda tabiat ilimleri ile
beşeri ilimler arasındaki zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde
ortaya çıkmış kavramlardır. Tarihsellik
kavram olarak, tarihi oluşturan insanın tarih ile ilgili yaşam tecrübesinden
elde ettiği bilgidir. Bir başka ifadeyle tarihsellik, insanın varlığıyla
beraber ortaya çıkan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, hayata geçirdiği
bir vakıa ile tarihle ilgilidir.
Kur’an’ı Kerim
insanı ana konu ve insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih ve
tarihsellik bağlamında temel karekteristiğini ortaya koymuş olmaktadır.Çünkü
insan her zaman geçmişe mal olacakbir şimdinin kalıcı ve belirgin izlerini
yaşatarak kendini sürdürmeye, aynı zamanda, bu gününü dünle doğrulamak için
nereden geldiğini, kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir
varlıktır.Bir başka deyişle insan, tarihsal bir varlıktır ve bu insanın varlık
koşullarından bir tanesidir.Kur’an, insan ve tabiat arasında bir ilişkiye
işaret eder. Birbirinden ayrı tutmaz. Her ikisi de fıtratlarına uygun hareketi
vahiyden alır.Kur’an’ın ana muhatabı insan oluşu ve onu doğru yola iletme ana
gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır.
Bu sebeple Kur’an; geçmişi,yaşanılan zamanı , ve geleceği bir bütün
halinde ele alır. Bunu da hemen hemen her sürede ele alır. İnsanın tarihsel bir
varlık olduğunu bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunu
belirtir.
Hayatta sürekli
olarak yeni gerçekler, yeni durumlar ortaya çıkar.Bunları biricik tarihsel
gerçekler olarak ele almak mümkün olmadığına göre hayatın tarihsel esasını,
temelini açığa çıkarmak gerekir.Kur’an’a göre hayatın tarihsel esası ve temeli
ise geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın
faaliyet sahası oalrak görmesidir.İşte
esbab-ı nüzule bu bağlamda yaklaşırsak
onun Kur’an’i bütünlüğe ait bir olgu olduğunu görürüz.Bu sebeple esbab-ı nüzul,
Kur’an’ı Kerim’i onun anlaşılması meselesinde tarihsel bir görüş açısı içine
koyar.Prof.Dr.Ahmet Nedim Serinsu hocamızın “Kur’an ve Bağlam” kitabının
esbab- ı nüzul konusunda yeni bir bakış açısı getirdiğini, ve bu konuda büyük
bir boşluğu doldurduğunu görmekteyiz.Bu vesileyle hocamıza çok teşekkür ediyor
ve çalışmalarında başarılar diliyor, kendisine, ailesine ve sevdiklerine
sağlık ve huzur dolu bir ömür geçirmesini Yüce Allahtan niyaz
ediyoruz.
Hamdi KARANFİL
Öğrenci No: 14912718
Tezli Yüksek
Lisans
KUR’AN VE
BAĞLAM
|
||||
BİRİNCİ KİTAP
|
İKİNCİ KİTAP
|
ÜÇÜNCÜ KİTAP
|
||
KUR’AN
İLİMLERİ VE ESBAB-I NUZÜL
|
KUR’AN’I
KERİMİN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NUZÜL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
|
ESBAB-I
NUZÜLE YENİ BİR YAKLAŞIM
|
SA’LEBE
KISSASI ESBAB-I
NUZÜL’E YENİ BİR YAKLAŞIM
|
TARİHSELLİK
VE ESBAB-I NUZÜL
|
KUR’AN ve BAĞLAM
“Kur’an, Allah tarafından Cebrâil vasıtasıyla mahiyeti
bilinmeyen bir şekilde son peygamber Hz. Muhammed’e indirilen, mushaflarda
yazılan, tevâtürle nakledilen, okunmasıyla ibadet edilen, Fâtiha sûresiyle
başlayıp Nâs sûresiyle biten, başkalarının benzerini getirmekten âciz kaldığı
Arapça mûciz bir kelâmdır.” diye tanımlanan Kur’an tüm insanlığa hitab eden , tilavetiyle gönüllere tesir eden,
muhteviyatıyla ilim ehlini kendine aşık eden ilahi bir kitaptır.Bu sebeple
Kitabın lafzını okumaktan maksat muhtevasını ve anlamını ve vermek istediği
mesajı doğru anlamaktır.Bunun için de
Kur’an’a ilk muhatab olan sahabilerin ayetleri nasıl anladığının tesbit
edilmesi ve ayetleri kendi bağlamında
Kuran bütünlüğü içinde anlamamız isabetli bir yol olarak
gözükmektedir.Bu konuda nuzul ortamının bilinmesini sağlayacak olan Kur’an
ilimleri arasında esbab-ı nuzül ayrı bir önem kazanmaktadır.
Kur’an-ı doğru anlama adına yararlanabileceğimiz
sahalardan birisi de esbab-ı nuzul konusudur.Sahabe, tabiun ve tebe-i
tabiin’den olan müfessirler Kur’an-ı özellikle esbab-ı nuzul ile tefsir etmişlerdir.Hatta başlangıçta tefsir
ilmi esbab-ı nüzulu bilmekten ibaretti;
denilmiştir.Yalnız bu konudan azami olarak istifade edebilmek için, bu
sahada eser veren Prof.Dr.Ahmet Nedim Serinsu hocamızın “Kur’an
ve Bağlam” kitabının iyi mütalaa edilip
okunması ve esbab-ı nüzul ile ilgili gerekli olan
uyarılarını ve önerilerini dikkate almak
gerekmektedir.Bu gerçeği hocamız
kitabında, “Çalışmamızın Kur’an-ı Kerim’i anlama gayreti içerisindeki
araştırmacılara esba-ı nüzulden nasıl faydalanacakları, hangi ilkeler
doğrultusunda rivayetleri değerlendirecekleri
hususunda yararlı olacağı kanaatini taşıyoruz” ifadesiyle dile getirmiştir.Bu sebeple bizler de hocamızın “Kur’an ve Bağlam”
kitabından istifade ederek, anladıklarımızı
kısaca özetlemiş olduk.Kur’an ve Bağlam kitabını içeriğinden ,muhtevasından
kısaca bahsetmek konular hakkında bilgi
sahibi olmak açısından ehemmiyet arz etmektedir.
“Kur’an ve
Bağlam” kitabı içerik olarak giriş, üç kitap ve ekler bölümünden oluşmaktadır.Giriş
bölümü Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzül’ün Rolü konu başlığında
araştırmanın konusu ve amacı belirtilmiştir. Birinci kitap ise üç bölümden oluşup, birinci bölüm, Kur’an
İlimleri ve Esba-ı Nuzül İlmi konu başlığında Kur’an ilimleri kavramları,
esbabı nüzül ilimlerinin Kur’an ilimleri arasındaki yeri ve konumu,esbab-ı
nuzül rivayetleri, bunlarla ilgili ilmi konuların bilinmesi , tasnifi , taaddüt
ve taahhür meselesi ve esbab-ı nuzülle ilgili disiplinlerden
bahsedilmektedir.İkinci bölümde ise, Kur’an Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı
Nuzül Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları başlığı altında,
rivayetler, umumu hususileştirme ve taaddüt ve taahhür açısından Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nuzülün
yetersiz kalma sebepleri, tarih ilminden yararlanma ve Kur’an’ı Kerim’in
anlaşılmasında esbab-ı nuzül
rivayetlerinin doğurduğu sonuçlar gibi konulardan bahsedilmektedir.Üçüncü
bölümde ise, Esbab-ı Nuzüle Yeni Bir Yaklaşım konu başlığı altında, esbab-ı
nuzüle olan ihtiyacın sınırlarını belirleyen ilkeler, esbab-ı nuzül
rivayetlerinin hadis usulü açısından tenkidi, rivayetleri tasnif etme ile
ilgili olarak, Kur’an’ı Kerim’in bütünlüğünün dikkate alınması, siyak ve
sibak’ın göz önünde bulundurulması ve esbab-ı nuzül ve tarihilik kavramı
hakkında konulardan bahsedilmektedir.İkinci Kitap bölümünde ise,esbab-ı
nuzüle yeni bir yaklaşım olarak sa’lebe kıssası, hadis ve tefsir kitaplarında
sa’lebe kıssası ve değerlendirme bölümüyle sona ermektedir.Üçüncü Kitab
bölümünde ise , tarihsellik ve esbab-ı nuzül konusu irdelenmektedir.Son bölüm
ise ekler başlığı altında Kur’an’ı
Kerim’in Nuzül Sırasına Göre Tertib Edilmesi Teklifine Edebi bir Eleştiri ve
Esbab-ı Nuzülün Anlamı Nedir konulu iki
makale ile Kur’an ve Bağlam kitabı sona
ermektedir.
İnsan hayatına
yön vermek, anlam vermek için var olan Kur’an-ı Kerim’i anlama çabasında
esbab-ı nüzulün teorik temellerini bilmek ve onun ilkelerine uymak gerekmektedir.Bu
sebeple Esbab-ı nüzul
rivayetlerinin geçmişten günümüze
bir nevi muhasebesinin yapılması,
konuyla ilgili kavramların tanımlanması ve bu konuda yapılan hataları
ortaya koymakla düşülebilecek yanlışlıklara dikkat çekme ve esbab-ı nüzul olgusunu günümüze nasıl
taşınabileceği konusu araştırmanın amacı olarak ifade edilmiştir.
KUR’AN
İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZUL İLMİ
Kur’an
ilimleri kavramının aydınlanması esbab-ı
nüzul ilminin, onun bir dalı olarak, açıklanmasına ve daha net bir şekilde
tanımlanmasına imkan verecektir; yani esbab-ı nüzulu , içinde bulunduğu bütünlük çerçevesinde görebilmek mümkün olacaktır.Kur’an müslümana yaşam boyu eğitimi
zorunlu kılmaktadır.Bunun bir neticesi olarak ilk eğitim faaliyeti Suffede
başlamıştır.Hz Peygamberve sahabe döneminde, Hz Peygamber ve nuzule şahit
olanlar hayatta olmaları sebebiyle Kur’an ilimlerinin telifine gerek
duyulmamıştı.Sahabe döneminin sonlarına doğru Kur’an’ı Kerimin ulaştığı
sınırlar Kuzey Afrikadan Azerbeycan’a kadar ulaşıp, arap olmayan kavimlerin
Müslüman olmasıyla kültürel etkilenmeler başlamıştı.Böylece Ulumu’l Kur’an’ın
tedvini için gerekli ortam oluşmuştu.Mushafın çoğaltılması ile kıraat ilmi ve resmu’l
Kur’an ilminin ilk ele alınan ilimler olduğu bilinmektedir.Kur’an’ın lügavi
yönden ele alınması ise Ebu’l Esved ed-Düeli’nin Kur’an’a noktalama ile hareke
koymasıyla başladı böylece İ’rabu’Kur’an ilmi neşet etmiş oldu.Böylece hicri
I.asrın sonlarından itibaren Kur’an-ı Kerimle ilgili ilimlerin tek tek ele alındığı görülmektedir.Bu ilimler
aynı gayeye yöneldikleri için
birbirlerine geçmiş halde bulundukları bir hakikattir.Bu sahada Kur’an
ilimlerinin tek eserde muhtasar olarak toplanmasını sağlayan hicri VIII.asırda
Zerkeşi’nin telif ettiği ,(794/1391) “el-Burhan fi Ulumi’l-Kur’an” adlı
eseridir.Onun takipçisi Suyuti ise” el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an” adlı eseri
telif etmiştir.
Kur’an
ilimleri Kur’an’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen
bir bilgi alanı olması hasebiyle tefsir ilmi ile meşgul olan kimse, Kur’an
ilimlerinden yararlanmak mecburiyetindedir.Esbab-ı nüzul ilmi ise nakli
ilimlerdendir.Bilgin sahabe tarafından tabilere öğretim yoluyla sözlü olarak
aktarılmıştır.Esbab-ı nüzul ilmi ilk dönemlerden itibaren Kur’an ilimleri arasında ayrıcalıklı
bir konuma sahip olmuş, bu ilmi bilmek Kur’an-ı Kerim’i anlamakla ve bilmekle eşdeğer
tutulmuştur.
Nüzul
ortamında meydana gelen bir hadiseye
veya Hz Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya , vukuu bulduğu günlerde ,
bir veya daha fazla ayetin tazammum etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak
üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden
hadiseye sebeb-i nüzul denir.Esbab-ı
nüzul rivayetlerinin ilk kayda
geçirildiği eserler tefsir kitapları değildir.Hadis mecmuaları tefsirlerden
önce telif edilmiş ve bu eserlerin bir
babı da tefsire ait olmuştur.Bu bablar genellikle sebebi nüzule tahsis edilmiştir.
Esbab-ı
nüzul ancak sahih nakille bilinebilir.Dolayısıyla bu alanda ictihada veya imal-i fikir etmeye
mahal yoktur.Yani nüzul sebebi akılla edilmesi mümkün olmayan, sadece işitme
veya görme suretiyle bilinebilen ve
sahabiden gelen rivayettir.Kur’an’ın anlaşılmasında ilk gruptaki rivayetler
nass teşkil etmektedir.Tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri ise insani
yapıp etmeleri yansıtmasınve ayetteki manalara çeşitli vechelerden bakma
fırsatı vermesi açılarından değerlendirilmelidir.
Esbab-ı
nüzülde , nüzule sebep olan hadise
dolayısıyla inen ayetin bu hadiseye has mı olduğu, yoksa umum mu ifade edeceği
meselesi ile taaddüt ve taahhür mesleleri problemli meslelerdendir.Birçok nüzul
sebebi dolayısıyla bir ayet nazil olmuş ise buna sebebin taaddütü, birkaç ayet
tek sebep için inmiş ise nüzulun taaddütü denilir.Tekrar tekrar nazil olan
ayet, şanının yüceliğini vurgulamak, taşıdığı manaların unutulmaması
gerekliliğini hatırlatmak hikmetine binaen indirilmektedir.Böylece benzeri her
sebepte , olayda bu ayetin muhtevasına dikkat çekilmiş olmaktadır.
Esbab-ı
nüzülde nüzule sebep olan hadise dolayısıyla inen ayetin bu hadiseye has mı
olduğu, yoksa umum mu ifade edeceği meselesine gelince bu konuda genel ilke
“Muteber olan lafzın umumudur, sebebin
hususu değildir.”Hüküm nasslara, nasların şümulündeki hükümlere göredir; yoksa
hüküm nasların varid olmasına vesile teşkil eden sebeplere göre
değildir.Alimlerin ekseriyeti hükmün, sebebin hususiliğine değil, lafzın
umumiliğne göre olduğunda icma vardır demektedirler.Hz Peygamber zamanından
beri sahabe ve müctehit imamların anlayış ve tatbikatı bu olmuş ve buna hiçbir
zaman karşı çıkan olmamıştır.Çünkü hüccet nassların kendisidir, sebepleri
değildir.Esbab-ı nüzul rivayetleri Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında araç olarak
kullanılmalıdır.Nüzul sebebi olan soru veya hadiseleri , tahsis vasıtası olarak
değerlendirmek bazı problemlere neden olabilir.
.
Esbab-ı
nüzül ilmi Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında önemli bir disiplin olan münasebet
–insicam ilmine de, işlevini yerine getirmede yardımcı olmaktadır.Surenin hangi
gaye ile indiğini bilmek, bu gayaye götüren öncülleri araştırmak, Kur’an’ı
Kerim’deki münasebet-insicamı tesbit için önemlidir.Bu ise nüzul
sebeplerine vakıf olmakla mümkündür.Kur’an’ı Kerim’in genel mesajı
kavranmalıdır.Zaman mekan şahıs unsurlarının ötesinde insani örnek oluşturan ,
insan hayatının canlı, somut yönü, bu genel mesaj çerçevesinde ele alınmalı ve
üzerinde düşünülmelidir.
Tefsir
rivayetlerini eserlerinde nakleden müfessirlerimizin birçoğu ilmi
yeterliliklerine, salah ve takva ehli oluşlarına rağmen zayıf, garib, münker ve
israili birçok hadis zikretmişlerdir.Hatta mevzu hadis dahi naklettikleri
vakidir.O halde alimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivayet etmiş
olmaları , o rivayetin sıhhatine delil teşkil etmemelidir.Tefsir kitaplarındaki
bu tefsir ve esbab-ı nüzul rivayetlerinin tenkidinde kullandıkları senet ve
metin tenkidi kurallarının sıkı eleğinden geçirilmesi bugün
zarurettir.Böylece tefsir kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivayet
temizlenmiş olacak ve Kur’an’ı Kerimdeki bir ayeti anlamak için tefsir
kitaplarına bakan kimseler, onlarla karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle
meşgul olmaktan kurtulmuş olacaklardır.
KUR’AN’I KERİM ‘İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN
DEĞERLENDİRMESİNİN SONUÇLARI
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün
yetersiz kalma sebeplerinin başında senetsiz rivayetlerin bir dönem mevcut
olaması gelmektedir. Esbab-ı nüzul
rivayetlerinde kusur en fazla senette bulunmakal beraber, bu kusurun metinde de
bulunabileceğini söylemeyi ihmal etmeyen münekkit alimlerimizin tesbit ettiği
ilkeler çerçevesinde bütün sebebi nüzul rivayetleri tenkide tabi
tututlmalıdır.Böylece hangi rivayetlere itimad edilbileceği bilinmiş, mevzu
olanlar ayıklanmış olur.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün
rivayetler açısından yetersiz kalmasının
bir başka sebebi ise rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme ve
rivayetlerin karıştırılmasıdır.Tasnif olarak rivayetler;
a.Esbab-ı
nüzul rivayetleri
b.Tefsir
için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri
olarak
iki nevi halinde incelenmesi en makul yol olarak gözükmektedir.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün
rivayetler açısından yetersiz kalmasının
diğer sebepleri de rivayetlerin sıygalarına dikkat göstermeme
yanlışlığı, sebebi nüzulun nass olarak umum değilde husus ifade ettiği şeklinde
anlaşılması çabaları ve bir ayet için birçok rivayetbulunması sebebiyle ortaya
çıkan nüzulün taaddütü ve veya taahhürü meselesidir.
Esbab-ı nüzul
rivayetleri aslında Kur’an’ı yorumlamada zengin malzeme kaynağıdır.Fakat rivayetlerin
karıştırılması bir sorundur.Nüzul asrına ait olan rivayetle, tefsir için olan
rivayet ayrılmalı idi.Bu tür rivayetler yorum zenginliğine imkan veren uyarıcı
ve hatırlatıcı bir konum ifade etmelidir.Yoksa tayin edici rol yüklenmeleri
yorum zenginliğine engel teşkil edecektir.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün
rivayetlerinin değerlendirilmesi sırasında istismara tevessül edilebildiği bir
vakıadır.Her ayet bir nüzul sebebi arama
çabaları, senetleri hzfederek rivayet edilmesi, esbab-ı nüzul rivayetlerinin
tasnif edilmemesi,rivayet sıygalarına dikkat edilmemesi, tarih ilminden
yararlanılmaması esbabı nüzulün istismara açık yönleridir.
Bir hadise veya soru sebebiyle inzal olunan ayet
Müslümanlara belirli görevleri bildirmektedir.İşte sebebi nüzulun bize
ulaştırdığı hadise, durum veya soru, insan hayatının ve varlık koşullarının
evrensel boyutudur.Çünkü nered ve ne
zaman insanla karşılaşsak , orada onun fenomenleriyle karşılaşmaktayız.Yani
nuzul asrı insanının insan olma bakımından yapıp etmeleri ile çağımız insanının
yine insan olma bakımından yapıp etmeleri temelde birliktelik arz eder.
EBAB-I NÜZULE
YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbab-ı nüzul
rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir.Esbab-ı nüzulu bilmeden de
Kur’an’ı anlamak mümkündür.Kur’an’ı Kerim’in özünü, bir bağlam bütünü olarak
genel anlamını, mesajını tanımak ve kavramak mümkündür.Yani insan, Kuran’ı bir
hidayet rehberi olarak kendisine sunduğu mesajın temel ilkelerini, genel
anlamını kavrayabilir.Yani ayetler
sebebi nuzulü bilinmeden de anlaşılabilir.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzul
rivayetlerini değerlendirirken hadis metodolojisinden yararlanarak yapılacak
tenkit, senet metin bütünlüğü içinde yapılmalıdır.Hadis Usulü ilmi bunu
gerektirmektedir.Çünkü senet metin ikilisi bu ilmin bütün meselelerini
ilgilendirmektedir.Bu sebeple seneden bahsederken metin; ve metinden
bahsederken sened ihmal edilmiş olmaz.Sened, daha önce vurgulandığı üzere, bir
araçtır.Hedef ise hadisin sıhhat derecelerini tespit ederek sahibini mevzuundan
ayırmaktır.
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzulun
rolü açısından Kur’an’ın bütünlüğü kavramına bakıldığında sadece bir vecih ön
plana çıkmaktadır.Bütün olarak Kur’an’ı Kerim.Bu vecih diğer vecheleri de
kapsayan , içeren bir niteliğe sahiptir.Yani Kur’an’ın bütünlüğü kavramının en
geniş olan vechesi budur.Kavrama dahil olan bütün vechelere şamildir.Bunların
bir araya gelmesiyle ontolojik manada varlık kazanır.Bu konu nuzul
rivayetlerinin tasnifiyle beraber düşünülmelidir.
Kur’an’ı Kerim’in
anlaşılmasında ayetlerin siyak ve sibak
olgusu Kur’an’ı Kerim’in bütünlüğü içerisinde görülür.Bağlam olgusu mantıki bir
gerçekliktir.Burada söz konusu edilmesi gereken, anlaşma araçlarının tümü
olarak dil ‘in insan topluluğundaki etkilerini nasıl gerçekleştirdiği
sorusudur.
Kur’an’ı Kerim
insanın sadece tarihi varlık koşulu ile
değil bütün varlık koşulları ile uyumlu ve o koşullara cevap veren bir ilahi
mesajdır.Yani o, Kur’an’i kavramı ile fıtrata hitap eden, insanın fıtri
ihtiyaçalrını en mükemmel şekilde göz önünde bulunduran bir kitaptır.Bu son
derece olağan durumun asıl nedeni insanı yaratanve Kur’an’ı Kerim’i inzal eden
arlığın tek ve bir Yüce Allah olmasıdır.
SA’LEBE KISSASI
Nüzul ortamında
meydana gelen bir hadiseye veya Hz
Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya , vukuu bulduğu günlerde , bir veya daha
fazla ayetin tazammum etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine
vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.
Sa’lebe kıssası
Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzul’e yeni bir yaklaşımın ilkelerini
bir sebebi nüzul rivayeti üzerinde tatbik etmektir.Buradan da esba-ı nüzul’ün
aktüel değerini tesbit etmektir.
Hemen her
müfessirin Tevbe süresi 75. Ayetin nüzul sebebi olan Sa’lebe kıssası, bilinen
bir kıssa olup özetle şöyledir:
Sa’lebe
efendimizin huzuruna gelmiş:
-‘’Ya Resul
Allah, Allah’a dua et de bana çok mal versin’’ demiş.
- Hz. Peygamber
de :
-Ya
Sa’lebe!hakkını eda ettiğin az, takat getirmeyeceğin çoktan hayırlıdır’’
diyerek cevap vermiş. Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki:
-Seni Hakk ile
gönderene yemin ederim ki bana çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin
hakkını veririm.
Bunun üzerine
Efendimiz dua etmiş, o da bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış. Medine
arazisi dar gelmeye başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve böylece cemaate devam
etmekten ve hatta Cuma’dan bile uzaklaşmış. Bunun üzerine Hz. Peygamber sual
buyurmuş, denilmiş ki :
-Malı çoğaldı,
vadi almaz oldu.
Hz. Peygamber:
-Vay Sa’lebe ’ye! buyurmuş ve sadakaları toplamaları için, iki tahsildar
göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler. Ancak Sa’lebe
‘ye Hz. Peygamber’in farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakayı istediklerinde
:
‘’Bu cizyeler
ne? Bu cizyenin kardeşi,hele siz gidin de düşüneyim’’ demiş. Tahsildarlar dönüp
Resulullah’a geldiklerinde, daha onlar bir şey söylemeden iki kere vay Sa’lebe’
ye buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuş. Sonra Sa’lebe sadakayı
alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber:
-Allah Teala
beni senin sadakanı kabulden men eyledi. diyerek kendisi hakkındaki hükmü
açıklamış.O zaman Sa’lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber de :
-Bu senin
amelindir. Emrettim itaat etmedin.şeklinde cevap buyurmuş.Sa’lebe, zekatını Hz.
Peygamber’in irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr’e, Hz. Ömer’e getirmiş
onlar da kabul etmemiş. Sa’lebe daha sonra Hz. Osman zamanında helak
olmuş.
Kıssa sire
,rical, tarih, hadis, tefsir kitaplarında yer almış. Kıssanın gerçek
olduğu veya gerçek olmadığı açıklanmış. Bu kıssa Tevbe 75. ayetinin
anlaşılmasında bize pek müşahhas bir kanaat vermemiştir. Kur’an’ın
anlaşılmasında yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu açıktır. Bu yeni yaklaşım
yapılırken
-Hadis usulü
açısından tenkid edilmeli
-Rivayetler
tasnif edilmeli
-Tarih ilminden
faydalanılmalı
-Kur’ani
bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak, Sa’lebe
kıssası, aynı ayet için zikredilmiş, ibareleri birbirinden farklı esbab-ı nüzul
değerlendirmeleridir.Yapılan izahlardan anlaşıldığı üzere “bu ayet bu hadise dolayısıyla inmiştir.” Denilmesi
isabetli bir değerlendirme olarak gözükmemektedir.Sa’lebe kıssaı , rivayet
kalıplarınında gösterdiği üzere ikinci
tür esbab-ı nüzul rivayetlerindendir.Yani bu kıssada nakledilen olay nuzul
ortamında cereyan etmemiştir veya etmişse bile ayetin nüzulüne sebep
olmamıştır.Bilahere ya sahabileri ya tabiiler, ya tebe-i tabiiler veya
müfessirler tarafından bu ayetin anlaşılmasında
değerlendirmişlerdir.
Nticede “Esbabı
nüzul tefsir rivayetlerinin bilgisayar teknolojisinin imkanlarından
yararlanarak toplanması gerekli olup, bu gayeyi gerçekleştirecek malzeme kültür
mirasımız elde mevcuttur.Ancak bu fertlerin değil müesseslerin ve kurulacak
enstitülerin çatısı altında çağın imkanlarından yararlanan bir alimler grubunun
gerçekleştireceği bir proje olarak düşünülmelidir.”görüşünü bir öneri olarak
hocamız sunmaktadır.
TARİHSELLİK VE
ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik ve
tarihselcilik terimleri, Batıda 17 ve 19. Yüzyıllarda tabiat ilimleri ile
beşeri ilimler arasındaki zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde
ortaya çıkmış kavramlardır. Tarihsellik
kavram olarak, tarihi oluşturan insanın tarih ile ilgili yaşam tecrübesinden
elde ettiği bilgidir. Bir başka ifadeyle tarihsellik, insanın varlığıyla
beraber ortaya çıkan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, hayata geçirdiği
bir vakıa ile tarihle ilgilidir.
Kur’an’ı Kerim
insanı ana konu ve insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih ve
tarihsellik bağlamında temel karekteristiğini ortaya koymuş olmaktadır.Çünkü
insan her zaman geçmişe mal olacakbir şimdinin kalıcı ve belirgin izlerini
yaşatarak kendini sürdürmeye, aynı zamanda, bu gününü dünle doğrulamak için
nereden geldiğini, kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir
varlıktır.Bir başka deyişle insan, tarihsal bir varlıktır ve bu insanın varlık
koşullarından bir tanesidir.Kur’an, insan ve tabiat arasında bir ilişkiye
işaret eder. Birbirinden ayrı tutmaz. Her ikisi de fıtratlarına uygun hareketi
vahiyden alır.Kur’an’ın ana muhatabı insan oluşu ve onu doğru yola iletme ana
gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır.
Bu sebeple Kur’an; geçmişi,yaşanılan zamanı , ve geleceği bir bütün
halinde ele alır. Bunu da hemen hemen her sürede ele alır. İnsanın tarihsel bir
varlık olduğunu bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunu
belirtir.
Hayatta sürekli
olarak yeni gerçekler, yeni durumlar ortaya çıkar.Bunları biricik tarihsel
gerçekler olarak ele almak mümkün olmadığına göre hayatın tarihsel esasını,
temelini açığa çıkarmak gerekir.Kur’an’a göre hayatın tarihsel esası ve temeli
ise geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın
faaliyet sahası oalrak görmesidir.İşte
esbab-ı nüzule bu bağlamda yaklaşırsak
onun Kur’an’i bütünlüğe ait bir olgu olduğunu görürüz.Bu sebeple esbab-ı nüzul,
Kur’an’ı Kerim’i onun anlaşılması meselesinde tarihsel bir görüş açısı içine
koyar.Prof.Dr.Ahmet Nedim Serinsu hocamızın “Kur’an ve Bağlam” kitabının
esbab- ı nüzul konusunda yeni bir bakış açısı getirdiğini, ve bu konuda büyük
bir boşluğu doldurduğunu görmekteyiz.Bu vesileyle hocamıza çok teşekkür ediyor
ve çalışmalarında başarılar diliyor, kendisine, ailesine ve sevdiklerine
sağlık ve huzur dolu bir ömür geçirmesini Yüce Allahtan niyaz
ediyoruz.
KUR’AN VE BAĞLAM
Esbab-ı Nüzulün doğuşu ve gelişimi
Kuran’ Kerimin
ilk muhatabı olan o dönemin Arab’ının kültürel hayatında “sebep” teriminin
yerini tesbit etmek, esbab-ı nüzulün kaynaklandığı bir temele ulaştırabilir.
“Söz” ve “Söz sanatlarının” çok önemsendiği bir toplumda Araplar, hayat
tecrübesine ait yaşantıları sebebiyle söyledikleri sözü veya şiiri benzer
olaylar için daima tekrarlamışlardır. Dolayısıyla bir çok edebi ürün, bir sebeb
sonucu vücut bulmuş olmaktadır. Arap, bir darb-ı meseli veya şiiri , onların
varoluşuna sebep olan hadiseye benzeyen her sosyal ve psikolojik durum ve
ortamda hatırlamakta ve söylemektedir. Kuran’ı Kerimin nüzulü ile bu insanlar
yani Araplar edebi geleneklerini, edebi zevklerini elbette muhafaza
edeceklerdi. O halde Kuranı Kerim, nüzulü öncesi mevcut bu ortam ile son derece
uyumlu bir şekilde indirilmiş olmalıdır. Arab’ın akli, fikri yeteneklerini
kullanmasına ve kültürel imkanlarına harekete geçirmesine fırsat vermiş
bulunmalıdır. Kuran-ı Kerim bunu müneccemen nazil oluşu ve i’cazı ile
gerçekleştirmiştir.
Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramları
Kur’an
ilimlerinin ıstılah olarak kavramlaşması çok
zaman almıştır. Bu kavram birçok alim tarafından da kullanılmıştır.
Istılah olarak ilk kullanan kişi ise Zerkeşi’dir. Kur’an ilimleri, konusu her
yönüyle Kur’an-ı Kerim olan, Kur’an’la ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve
araştırmalardan oluşan, Kur’an’ın en doğru şekilde yardımcı olmayı gaye edinen
bir bilgi alanıdır. Kur’an ilimleri üç çeşittir. Bunlar:
Tevhid; yaradanı
ve yaradılanları, isimleri, sıfatları ve fiilleri ile bilmektir.
Tezkir; va’d,
vaid, cennet-cehennem, zahiri ve batıni tasfiyedir.
Ahkam; şer’i
mükellefiyetler, haram ve helalin açıklanması, emirler ve nehiyler, mendup
amellerdir.
Tefsir ilimleri
ise; Kur’an-ı Kerim’in izahını amaçlayan bir ilimdir. Yani Kur’an-ı Kerimi her
bakımdan (gramer, belagat, tarih vs.) tetkik edip açıklamaya ve bildirmeye
yarayan ilimdir. Kur’an ilimlerinden biridir ve Kur’an ilimlerinin bir
cüz’idir.
Kur’an ilimleri arasında Esbab-ı Nüzul ilminin yeri
Esbab-ı Nüzul
ilmi, İslamiyet’in ilk asrından bu yana Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında önemli
bir ilim olarak mütalaa edilmiştir. Sahabe ve Tabiun dönemlerinde bu ilmin
müstakil olarak ele alındığı ve Kur’an-ı Kerim’i anlama gayreti içine
girenlerin mutlaka bilmesi gereken bir ilim olarak zikredildiği görülmektedir.
Sahabe; Kur’an ilmini, onu hayata tatbik ederek öğrenmiştir. Bu açıdan Esbab-ı
Nüzul, onlar için çok önemli bir bilgi olarak görülmüş ve Kur’an’ı anlamayı bu
bilgiye sahip olmakla eşdeğerde görmüşlerdir.
Esbab-ı Nüzulü tanımı
Nüzul ortamında
meydana gelen bir hadiseye veya H.z. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla
ayetin, tazammun etmek (hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri
içermek), cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden
ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.
Esbab-ı Nüzul hakkındaki Eserler
·
Ali b. El-Medini / Esbab-ı Nüzul
·
İbn.-i Hacer el-Askalani /
el-Ucab fi Beyani’l-Esbab
·
İbn. Teymiyye / el-İlm
bi-Esbabi’n-Nuzul
·
İbn. Teymiyye / Riyad
·
Muhammed b. Es’ad el-Kırafi /
Esbabu’n-Nuzul
·
Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmed
el-Vahidi / Esbabu’n-Nuzul
·
Burhaniddun İbrahim b. Ömer
el-Ca’beri / Muhtasaru Esbabi’n-Nuzul li’l-Vahidi
·
Muhammmed b. Es’ad b. Muhammed
el-Iraki el-Hanefi / Esbabu’n-Nuzul
·
Ebu Cafer Muhammed b. Ali b.
Şuayb el-Mazenderani / Esbabu’n-Nuzul
·
Ebu’l Ferec Abdurrahman b. Ali
İbnu’l Cevzi / Esbabu’n-Nuzul
·
Esbab-ı Nüzulü bilmenin yolu
Esbab-ı Nüzul
ancak sahih nakille bilinebilir. Dolayısıyla bu alanda ictihada veya imal-i
fikir etmeye mahal yoktur. Yani nüzul sebebi akılla idrak edilmesi mümkün
olmayan, sadece işitme veya görme suretiyle bilinebilen ve sahabiden gelen
rivayettir. Bu rivayet adeta Hazreti Peygamber’den bildirilmiş hükmünde kabul
edilir. Bunun için hadis usulünde hükmen merfu sayılır. O halde esbab-ı nüzulün
bilinmesinin ancak rivayet yani nakil yoluyla olabileceği akli ve mantıki bir
sonuç olmaktadır.
Esbab-ı Nüzul rivayetlerinin tasnifi
·
Esbab-ı Nüzul rivayetlerini
‘vürudu’ açısından tasnif etmek,
·
Bir ayet için çeşitli sebepler
zikredildiğinde hadis usülü kriterleri uygulanarak yapılan tasnif,
·
Şah Veliyullah Dihlevi’nin
tasnifi,
·
Tahir b. Aşur’un senedi sahih
olan esbab-ı nüzul rivayetlerini beşe ayırması,
·
Esbab-ı Nüzul rivayetlerini
nevileri açısından tasnif etme.
·
Esbab-ı Nüzul ilmindeki ihtilafları
·
Nakle dayanan ihtilaflar: Sahih,
zayıf ve uydurma hallerden kaynaklanan ihtilaftır.
·
İstidlalden doğan ihtilaflar:
Nakle dayanan ve akılla yapılan yorumlardan kaynaklanan ihtilaftır.
Esbab-ı Nüzulle ilgili Meseleler
Taaddüt-Taahhür
açısından; yani nüzul sebebi olarak bir ayet için birçok rivayet bulunması
sebebiyle ortaya çıkan meseledir. Yani Kur’an’da tekerrür (taaddüt) eden ayet
bulunup bulunmama meselesidir. Taahhür açısından ise; rivayetlerin tasnifi ve
rivayet sıygalarına dikkat etme zarureti, nüzulün taahhür ettiği ileri sürülen
rivayetlerde oluşan meseledir.
Umumu
hususileştirme açısından; yani nassın lafızlarnın umum ifadesinin, varid
olmasına sebep olan hadiseye has olduğunu söylemekle Kur’an’ın anlaşılmasını
güçleştirmektedirler.
Esbab-ı Nüzulle ilgili disiplinler
1.
Hikmet-i Teşriiye İlmi : Nüzul
çağının sosyal ve psikolojik şartlarını ve ortamını gösteren bir disiplindir.
2.
Mübhematü’l Kur’an İlmi :
Kur’an-ı Kerim de müphem bırakılan (anlaşılması açık ve belirli olmayan) bazı
kelimeleri açıklamayı konu edinen disiplindir.
3.
Tenasüb ve İnsicam İlmi : Ayetler
ve sureler arasındaki tenasüb (münasebet) ve insicamı konu edinen bu ilmi
Zerkeşi, mantıki bir gerçeklik ve kelam’ın akışını düzenleyen bir olgu olarak
tanımlamıştır.
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında Esbab-ı Nüzulün
yetersiz kalma sebepleri
· Rivayetler Açısından
a) Merfu-Musned Esbab-ı Nüzul rivayetleri
üzerine
b) Mursel Esbab-ı Nüzul rivayetleri üzerine
c) Senedlerin hazfedilmesi
d) Rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme
e) Rivayetlerin sıygalarına(kalıplarına)
dikkat göstermeme
· Umui Hususileştirme Açısından
· Taaddüt-Taahhür Açısından
a) Taaddüt açısından
b) Taahhür açısından
· Tarih İlminin Yararlanma
Kur'an'ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul
rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçları
Genel olarak ele aldığımızda bu konuyla
ilgili şu sonuca ulaşırız:Bu durum bizi kısıtlar, yorum zenginliğine engel
teşkil eder ve Kur'an- insan- hayat bütünleşmesini engeller.
Esbab-ı Nüzul’e olan ihtiyacı sınırlayan sebepler
Kur’an’ı Kerim’i
anlama çabasında esbab-ı nüzulden yararlanmada ihtiyacı sınırlarını belirleyen
iki grup söz konusudur. Bu iki grup; genel ve özel ilkeler olarak
adlandırılmaktadır.
Genel ilkeler;
a) Esbab-ı Nüzul rivayetlerinin tamamını
ihata etmek mümkün değildir.
b) Esbab-ı Nüzulü bilmeden de Kur’an-ı
Kerimi anlamak mümkündür.
Özel ilkeler;
a) Esbab-ı Nüzulü bilmenin gereğini bilmek
gibi olduğu hallerde. Mesela istifham(soru) tek lafızdır. Ama bu tek lafız
birçok mana taşıyor olabilir.
b) Esbab-ı Nüzulü bilmenin Kur’an’ın zahir
nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu
hallerde.
c) Kur’an- Kerim’in anlaşılmasında Esbab-ı
Nüzule ihtiyacı ilk planda Kur’an belirlemelidir.
Kur'an'ı Kerim’in Bütünlüğü
Kur'an'ın tüm
özelliklerini,bütünlüğüne ait vecheleri,bunlar arasındaki ilişkileri
kucaklayan,kendisinin hususi muciz vahiy mahsulü karakterini belirleyen
tastamamlık,kendi iç kesinliği ve bunların tümünün oluşturduğu bir sistem
adıdır.
Kur'ani bütünlüğün bir boyutu olan siyak-sibak
Sibak,bir şeyin
öncesi,geçmişi,üst tarafı,başlangıcı,söz veya yazının baş tarafıdır.
Siyak,ifade
şekli,tarzı,üslup,biçim ve sözün gelişi demektir.
Tarihsellik ve esbab-ı nuzül
İnsanın varlık
şartlarından kaynaklanan imkan ve yetenekleriyle bizzatyaşadığı, tecrübe ettiği
bir durumla, tarihle ilgilidir.Kur’an hidayet rehberi olmayı gaye edindiği için
tari ve tarihsellilk karakterini ortaya koymuşutur.Çünkü insan her zaman
geçmişe mal olacak,bugününü dünle doğrulamak için kendinden önce ne olduğunu
bulmaya çalışan bir varlıktır.Yani insan tarihsel bir varlıktır ve varlık
koşullarından bir tanesidir.Sebeb-i nuzül ve inen ayet insanın yaptıklarıyla
ilgilidir.Bu yaptıkları sürekli olduğu için zamanlar arası bir bağ kurup ve
sadece şimdide yaşamadığına göre bir süreklilik sözkonusudur.Bu insanın
tarihsel bir varlık olmasından kaynaklanır.Sebeb-i nuzül ve inen arasında olşan
bağla tarihsellik, insanın tarihsel varlık olması bağlamında
değerlendirilmelidir.
Sa’lebe kıssası
Hemen her
müfessirin, “Yine onlardan kimi de Allah’a : Eğer bize lütfundan ihsan ederse
muhakkak tasaddukta bulunuruz ve muhakkak Salih kimselerden oluruz.” ( منهممنعاهدالله
: لإنآتينامنفضلهلنضقنولنكوننمنالصالحينو
) Tevbe Suresi 75. ayetin nüzul sebebi olarak zikrettiği Sa’lebe b. Hatıb
kıssası , şu şekildedir : “Sa’lebe Hz. Peygamber’in huzuruna gelmiş , Ya
Resulallah bana çok dua et Allah bana mal versin demiş. Hz. Peygamber de Ya Sa’lebe hakkında eda ettiğin az, takat
getiremeyeceğin çoktan hayırlıdır, demiştir. Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve
demiş ki seni Hakk ile gönderene yemin ederim ki bana çok verirse mutlak ve
mutlak her hak sahibinin hakkını veririm. Bunun üzerine Rasulalah dua etmiş,
oda bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış ve Medine arazisi dar gelmeye
başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve
böylece cemaate devam etmekten ve hatta Cumadan bile uzaklaşmış. Bunun üzerine
Hz. Peygamber sual buyurmuş, denilmiş ki: Malı çoğaldı, vadi almaz oldu. Hz.
Peygamber “Vay Sa’lebe’ye!” buyurmuş ve sadakaları toplamaları için , iki
tahsildar göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler ancak
Sa’lebe’ye Hz. Peygamberin farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakayı
istediklerinde : Bu cizyeler ne? Bu cizyenin kardeşi, hele siz gidin de
düşüneyim, demiş. Tahsildarlar dönüp Peygambere geldiklerinde daha onlar bir
şey söylemeden iki kere “vay Salebe’ye” buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil
olmuş. Sonra Sa’lebe sadakayı alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber :
Allah beni senin sadakanı kabulden men eyledi. Diyerek kendisi hakkındaki hükmü
açıklamış. O zaman Sa’lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber de :
Bu senin amelindir emrettim itaat etmedin, şeklinde cevap buyurmuş. Sa’lebe
zekatını Hz. Peygamber’in irtihalinden sonra sırayla Hz. Ebu Bekir’e ve Hz.
Ömer’e getirmiştir ancak onlar da kabul etmemişlerdir. Sa’lebe daha sonra Hz.
Osman zamanında helak olmuştur.
Sa’lebe kıssasının Esbab-ı Nüzul rivayetlerini
değerlendirme
Sa’lebe kıssası
rivayetlerini incelediğimizde onun, sebep ifade etmede nass olmayan, tefsir
için yapılmış rivayetler grubuna girdiği söylenebilir. Ayrıca bu ayet sadece bu
olayla sınırlandırılırsa Kur’an’ın yorum zenginliği engellenmiş olur. Sa’lebe
kıssası Kur’ânî bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir: Tevbe
Suresi’nin 75. ayetini bu şekilde incelediğimizde Allah’ın ahd edip de ahdini
bozan , vaadinin hilafına hareket eden ve bu eylemin sonucunda kalplerinde
nifakın yerleştiği kişilerin sembolize edildiğini görülmektedir. Esbâb-ı
Nüzûl’e yeni bir yaklaşım ışığında sa’lebe kıssasının değerlendirilirken, tarih
ilmi’nden faydalanılmalıdır. Tarihi veriler bize Sa’lebe’nin vergi hükmünden muaf
tutulmasının mantıklı olmadığını gösteriyor. Çünkü o dönemde savaş giderleri
vb. giderler için devlet halktan vergi topluyordu.
Tarihsellik kavramı
Hegel: Hegel’e göre tarihsellik kavramının iki
anlamı vardır: Birinci anlam, tarihsellik, geçmişte olup biten her şeyin
geçmişte kalmasına rağmen etkisini devam ettirmesi halidir. Bir çağın, bir
halkın, kendilerini nasıl anladıkları, onların tarihselliklerinin bilincidir.
Yani insan tininin tarihsel varoluş tarzıdır. Mesela batı zihniyetini, Grek
felsefesine bağlayan deruni bir ilişki vardır. Bu sebeple Greklerin kendilerini
nasıl anladıklarını bilmek, Batı’nın özünün kaynağına inmeye ve bu özün
bilincine varmaya imkan verir. Tarihsellik kavramını bu anlamda kullanmak
gerekir. İkinci Anlam : Tarihsellik, sürekli tarihsel bir etkililiktir. Mesela
Grek tinin tarihsellik karekteri, özgürlük ve güzellik idelerine göre
anlaşılabilir. Yani tarihsellik, o çağı yapan etkililik anlamındadır.
Prantl :
Hermenötik tarih kavrayışıdır. Tarihe yönelme tarzımızı hermeneuia etkinliği
oluşturur. Bu etkinliğin tek geneli insani-toplumsal olan her şeyin tarihsel
olduğu varsayımıdır. İşte tarihselcilik, bu varsayımlardan hareket eden bir
tutumdur.
Chalybaeus : Her
türlü tarih metafizikliklerinin ve her şeyin kökenini tarihte arayarak insanı
yenilikten alıkoyan bir politik tutuculuğun simgesidir. Tarihte hırdavata dört
elle sarılan bir gericiliktir.
Feuerbach : Dini
geleneğe tutuklanmış ve geçmişin tam olarak asla kavranılamayacak olan
olaylarını bütünüyle kavrama iddiasında bir görüştür.
F. Meiecke :
Tarihselcilik,statik-dünya anlayışına zıt bir görüştür.
Esbab-ı Nüzulün Ve Tarihsellik
Kuran-ı Kerim
insanı ana konu ve insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih ve
tarihilik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymuş olmaktadır. Çünkü
insan her zaman, geçmişe mal olacak bir şimdinin kalıcı ve belirgin izlerini
yaşatarak, kendini sürdürmeye, aynı zamanda , bugününü dünle doğrulamak için
nereden geldiğini, kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir varlıktır.
Bir başka deyişle, insan, tarihi bir varlıktır ve bu insanın varlık
koşullarından bir tanesidir. Bu
sebepledir ki Kuran-ı Kerimin hemen her suresinde mutlaka ya insan ve insan
toplulukları ya da onlarla ilgili “olgular” ve “olaylar” anlatılır. Dolayısıyla
Kuran, tarih ve tarihilik’i, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir
bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görmektedir. Esbab-ı Nüzul
tarihilik münasebetine bu noktada insanın tarihi bir varlık oluşu bakımından
yaklaşmak zarureti doğmaktadır. Çünkü insanın yapıp etmeleri “şimdi” içinde
olup bitmaz, onlar zamanın boyutlarına yayılmışlardır. Zamanın boyutları ise
uzayıp giden boyutlar değil, yapıp etmelerle , onların ürünleriyle, olaylarla
doludur. Bu insanın zamanın boyutları arasında bir bağ kurmasını, onları
birbirine bağlamasını gerektirir. Bu da ancak bilen bir varlığın işi olabilir.
Bunun içindir ki, insan tarihi bir varlıktır. Eğer insan hayvan gibi
yalnızca şimdi içinde yaşasaydı, o zaman
insanın yapıp-etmeleri arasında bir süreklilik söz konusu olmayacaktı. İnsanın
yapıp-etmeleri onun tarihselliğini oluşturur.
Yapıp-etmeler
amaçlar, hedefler, değerler, insanın hak ve haksızlık, dünya, doğa ve kendisi
hakkındaki görüşleri, dinsel inançlar bilgi gibi faktörler tarafından
yönetilirler. Bütün bu faktörler insanın somut bütünlüğünü oluşturur ve bunun
içinde insan , tarihsel oluşa bütün olarak, yani bütün “varlık koşulları” ile
katılır. Tarihilik kavramı Felsefe Terimleri Sözlüğünde şöyle tanımlanmaktadır
: Tarihsellik, tarihsel olanın varlık biçimi, zamana bağlılık, gelip geçicilik,
Tarihsel koşulluluk , tarihe bağlı olma. Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak
var olduğu olgusu. Esbab-ı nüzul, Kuran-ı Kerim’in nüzul ortamına ait bir
gerçeklik olarak gerçekliğini o dönemde yaşamış kişilerden ve onların yapıp
etmeleri sonucu meydana gelen olaylardan almaktadır. Sebeb-i nüzul ve nazil
olan ayet dolayısıyla oluşan tarihilik, insanın tarihi bir varlık oluşu
bağlamında değerlendirilmelidir. Böyle bir yaklaşım Kuran-ı Kerim’in evrensel
ve ebedi mesajından hiç bir şey eksiltmez. Kuran mesajı bütün insanlar ve bütün
zamanlar için geçerli bir eylem prensibidir. Bu durumda sebeb-i nüzul , nüzul
ortamının somut şartlarına bağlı olarak oluşan Kuran mesajının kendine özgü
insani bir biçimidir. Bu sebeple, önemli olan, bu tarihi icraatlardan bugünün
insan meselelerine çözüm bulmaya imkan verecek ebedi ilkeleri yakalayabilmek ve
onları hayata aktarıp, uygulayabilmektedir. Esbab-ı nüzulün tarihi koşulluluk ,
tarihe bağlı olma olarak da tanımlamak mümkün değildir. Esbab-ı Nüzul bilgisi
Kuranı Kerim’in nüzul ortamının temel bir parçası olabilir ama yokluğu halinde
Kuran gerçeğinin vücut bulması mümkünolamaz diye bir şey de söz konusu
edilemez. Esbab-ı nüzulün tarihi bir gerçek olması ile onun tarihe bağımlı
olması da birbirinden farklı şeyler değildir. Çünkü esbab-ı nüzul dini bir
fenomen olarak, hakikati, tarihsellikten bağımsız olan bir gerçek olarak da
düşünülmelidir. Çünkü esbab-ı nüzul “orijinal yorum-orijinal tarih” tir.
Hatice Sultan Atmaca
Bahar dönemi Yüksek Lisans Tefsir
No: 13912775
Hz Peygamber a.s ve Ashab döneminde sahabe kafalarına takılan hususları öğrenme imkanında oldukları icin o dönemde Kur´an ilimlerinin telifine lüzüm duyulmamıştı.
Peygamberizin vefatından sonraki dönemde ve tabiin devrinde ise bu imkan yok olmuştu. Islam cografyasının genişlemesi ve arap olmayanların cogalmasıyla bu ilmin telifine gerek duyulmaya baslanmıştı. Hicri 1. asrın sonu ve Hicri 2. asrın başında bu faaliyet başlamış olup döneme tedvin dönemi denmiştir.
Böylelikle nakil yoluyla tefsir ilmi sonraki nesillere ulaştırılmaya calışılmıştı. Bu sırada dogrulugu kesin olarak bilinmeyen bazi bilgilerde nakillere karışabilmis. Nitekim herhangi bir ayet hakkinda birden fazla esbabi nuzul rivayetinin zikredilmesi bu sepebten olmaktadır. Sened ve metin tenkit yöntemleriyle sahih temeller üzerinde durmayan rivayetlerin süzgecten gecirilmesi gerekmektedir.
Islam Kültür tarihinde esbabi nuzul rivayetleri Kurani Kerimi anlamak icin önemli bir yer tutmustur. Ancak Usul acısından olusan eksiklikler de tefsir rivayetleri üzerinde tereddütlerin oluşmasına neden olmuştur.
Kuranin anlaşılmasında esbabi nuzulun değerlendirilmesine yeni bir yaklasım icin gerekli ilkeler
- Rivayetlerin hadis usulu acısından tenkid edilmesi
- Rivayetlerin tasnif edilmesi
- Tarih ilminden faydalanılması
- ve Kuranı Kerim, bütünlük ve siyak sibak baglaminda degerlendirilmelidir.
Hocamız, Esbab-i nüzülün, Kuran-insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insani yapip etmeler olduğunun ve benzeri insani yapip etmelerle benzerlik gösterebileceğini. Bu tarihsel yapip etmelerden bugunun insanına yönelik ilkeleri tesbit edebilmenin önemli olduğunu kaydederek, Tefsir icin olan esbabi nuzul rivayetleri ve degerlendirmelerinin kuranin anlasılmasında düsünülmüs bir yorum olarak nitelendirilebilecegini bildirmis
Hocamiz kitabin sonunda „Esbab-i nuzul rivayetleri“ ile yazılacak „orjnal tarih“ nuzul asrını en sahih şekilde izleme imkanı vereceğini belirterek bu „orjinal tarihi“ yazarken de dikkat edilmesi gereken ilkeleri 6 madde halinde sıralamıştır.
Mehmet
BİLGİN – 14912726 (Yüksek Lisans)
Kaynaklarımızda tekrar
eden esbabı nüzul rivayetlerinden ,nasıl ve ne şekilde faydalanabiliriz. Esbabı
nüzul Kur’an’ın anlaşılmasında gerekli bir bilgidir. Esbabı nüzulde
sahabe, nüzul ortamını bizzat yaşadıklarından tek kaynaktır.
Esbabı nüzul’ün ne
olduğu, esbabı nüzul rivayetlerinin hadis usulü açısından tenkidi yapılarak bu
rivayetler tasnif edilecek, rivayet kalıpları dikkate alınacak ve yapılan
değerlendirmede esbabı nüzulle Kuran’ın anlaşılmasına katkı sunulmaya
çalışılacaktır. Rivayetlerde de tabii ki sema ve müşahede’nin varlığı
aranacaktır. Yani vahyin devam eden etkileri ışığında esbabı nüzul olgusu
bugüne nasıl taşınmalıdır.
Yöntem olarak ise,
esbabı nüzul rivayetlerinden Kur’anın anlaşılmasında istifade edebilmek için;
Esbabı nüzul
vakıasının tesbiti,
Esbabı nüzulün
tenkidi,
Yeni yaklaşım
ilkeleri,
çerçevesinde bütüncül
değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.
I.
BÖLÜM
Kur’an İlimleri: Kur’an
ilimlerinin kaynağı Kur’andır. Kur’an ilimleri telifine Hz Peygamber ve sahabe
döneminde gerek duyulmadı. Çünkü Sahabe,nüzule şahit oldu ,ilk
tedrisinden geçtiler. Lisan selikalarını muhafaza edebilenlerdi ve
anlayamadıkları mesajı sorabilecekleri birilerini bulabiliyorlardı. Dahası Ulumu’l
Kur’an denilen konuları Hz. Peygamber ve sahabe biliyordu. Nübüvvet döneminin
durumu bu şekildedir. Sahabe döneminde ise Ulumu’l-Kur’an bilgileri rivayet
yoluyla kendilerinden sonraki nesillere öğretildi. Sahabe devri sonlarında
Kur’an’ı Kerim geniş bir coğrafyaya ulaştı. Arap olmayan kavimler Müslüman oldu
ve kültürel etkilenmeler oldu. Bu şartlar Ulumu’l-Kur’anın tedvini için gerekli
ortamı hazırladı. Ulumu’l-Kur’an’ın esaslarını tabiun alimleri ve diğer
alimler koymuştur. Bu ilimler, Kur’an tefsir edilirken anlama çabası
sürecinde ihtiyaç sonucu ortaya çıkmıştır. Hicri I. asrın sonlarından itibaren
Kur’an ilimleri tek tek ele alınmaya başlanıp eserler verilmeye başlandı.
Kuranın çoğaltılmasıyla kıraat ilmi, noktalanmasıyla İ’rabu’l-Kur’an ilmi
neşet etti. Bunların yanında esbabı nüzul, Mekki-Medeni, Nasih-Mensuh,
Garibu’l-Kur’an tedvin edilip kayda geçirildi. Kuran ilimleri konusunda ayrı
ayrı tedvin edilen eserlerin Ulumu’l-Kur’an başlığıyla tek bir eserde
muhtasaran toplanması zaruretine binaen ,Zerkeşi, el-Burhan fi
Ulumu’l-Kur’an’ında 74 Kur’an ilmini ele aldı. Sonra Suyuti 80 Kur’an
ilminden bahseder eserinde. Yani hicri VIII. asırdan beri kullanılan Kur’an
İlimleri kavramıyla bugün kullandığımız Kur’an İlimleri kavramı aynı anlamdadır.
Zerkeşi’ye, yani H. VIII. asra kadar Ulumu’l -Kur’an kavramı nasıl tasavvur
edilmiştir. Selef şunu anlıyordu. Kur’anı Kerim’in muhtevasındaki bilgilerin
sistemleştirilmesi ve bu usulün Kur’an’ın anlaşılmasında kullanılmasıdır.
H.VIII. asırda Şatıbi, Arap dil bilimlerini,nasih-mensuh, fıkıh usulü, esbabı
nüzul gibi ilimleri Kur’an’ın anlaşılmasına yardımcı ilimler olarak kabul eder.
Suyuti de eserinde, Zerkeşi’den nakiller yapar ve tertibini el-Burhan tertibi
üzerine telif eder.
Çağdaş döneme geldiğimizde ,ez-Zerkani (h 1367) ‘ye
göre Kur’anı Kerimle yakından alakalı bütün bilgilere Kur’an İlimleri denir.
Kur’an ilimleri, bir bilgi alanıdır. Bu
alanda,Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalar vardır. Kur’anla ilgili
araştırmalar vardır. Kur’an’ın doğru anlaşılmasına yardımcı olan bilgiler
vardır.
Tefsir İlimleri
Tefsir ilmi, Kur’an ilimlerindendir.
Ulumu’l-Kur’an kavramının bir cüzüdür. Kur’an’ı Kerim’in izah amaçlayan bir
ilimdir. Kur’an’ı Kerim’i her bakımdan (belagat,tarih vb.) tetkik edip
açıklamayı ,bildirmeyi hedefler. Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramları
tedvin döneminin başlarından itibaren aynı manada kullanılmıştır. Zerkeşi’yle
tefsir ilimleri,Kur’an ilimleri ayırımı yapılmıştır.
Esbab-ı Nüzul
Sahabe ve tabiun’a göre esbab-ı nüzul ilmi,Kur’an’ı
Kerim’i anlamak isteyenlerin mutlaka öğrenmesi gereken bir ilimdir. Esbab-ı
nüzul nakli bir ilim olması hasebiyle bilgin sahabilerce tabiilere ta’lim
yoluyla sözlü olarak aktarılmıştır. Esbabı-ı nüzulü bilmek, Kur’an’ı Kerim’i
anlamakla eşdeğer kabul edilmiştir. Tedvin döneminde de esbab-ı nüzul ilk telif
edilen eserler arasındadır. Zerkeşi ve Suyuti ,ilk olarak eserlerinde bu
ilimden bahsederler.
Esbab-ı nüzulde önemli olan ayetin muhtevasının,
hadiseyi kapsamasıdır. Esbab-ı nüzul’e dahil olmayan rivayetler ise,
geçmiş ümmetlere ait tarihi malumat ve geleceğe ait haberlerdir.
Esbab-ı nüzul, nüzul ortamında meydana gelen bir
hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilen bir soruya vuku bulduğu günlerde bir veya
daha fazla ayetin, tazammun etmek ( hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve
özellikleri içermek) , cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine
vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye denir.
Esbab-ı Nüzulün Doğuşu ve Gelişimi
Tedvin dönemindeki ilk tefsirlerde esbab-ı nüzul
rivayetleri yer almıştır. Çünkü bu tefsirlerin ekserisi rivayet tefsirleridir.
Tefsirlerden daha da önce esbab-ı nüzul rivayetleri hadis mecmualarında yer
almıştır. Nüzul çağını,ortamını sonraki nesillere anlatmak, nakletmek gayesiyle
esbab-ı nüzul eserleri telif edimiştir.
Esbab-ı Nüzul’ü Bilmenin Yolu
Esbab-ı nüzul, sahih nakille bilinebilir. Yani akılla idrak
edilemeyen , işitme ve görme suretiyle bilinebilen ,sahabiden gelen rivayettir.
Hz. Peygamber’den bildirilen olarak kabul edildiği için merfu sayılır.
Sahabeden esbab-ı nüzul rivayet eden tabiilerin rivayetleri de mürsel
hükmündedir. Sahabe naklinde sened ve metin sahih olmalıdır. Tabiin naklinde
ise bu şartlara ek olarak, rivayeti destekleyen bir başka tabii rivayeti ve
ravinin tefsir imamlarından olup ilmini doğrudan bilgin sahabiden alması
gerekir.
Hadis Usulü Açısından Esbab-ı Nüzul Rivayetleri
Sahabinin esbab-ı nüzul rivayetleri müsned hadistir. Müsned hadis,
muttasıl senetle ve merfu, yani Hz. Peygamber’e ref’ olan rivayetlerdir.
Muttasıl, ravinin hadisi rivayet ettiği şeyhten bizzat işitmesi ve bunun
isnadın sonuna kadar devam etmesidir. Merfu, senedin Hz. Peygambere
ulaşmasıdır. Sahabenin sebeb-i nüzul dışındaki tefsir rivayetleri ise mevkuf
haberlerdir. Mevkuf, sahabeye ait söz, fiil ve takrirlerdir. Ancak bu sahabe
rivayeti Hz. Peygamber zamanına izafe edilirse merfu denir. Sahabenin tefsir
rivayetlerine iki şekilde bakarız. Sebeb-i nüzul rivayetlerinde rey ve
içtihad alanı yoktur. Gramer, belağat ve şer’i hüküm bildiren rivayetler ise
rey ve ictihad alanıdır. Tabiundan gelen sebeb-i nüzul rivayetleri
mürseldir. Tabiun, sahabiyi atlayarak hadisi ref’ etmiştir.
Esbab-ı Nüzul Rivayet Sigaları
Sebeb ifade etmede nass olan rivayetlerde, rivayetin lafız ve
sigalarından başka bir unsura ihtiyaç olmadan nüzul ortamına ait olduğu
anlaşılır. Sebeb ifade etmede nass olmayan rivayetlerde ,rivayetin lafız ve
sigaları, rivayetin nüzul rivayeti olduğunu anlamak için yeterli olmaz.
Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Tasnifi
Rivayetler, birçok açıdan tasnif edilmişlerdir.
A. Esbab-ı nüzul rivayetlerini ‘vürudu’ itibariyle tasnif etmek.
B. Hadis usulü kriterlerine göre tasnif etmek.
C . Şah Veliyyullah Dihlevi tasnifi.
D . Tahir b. Aşur tasnifi.
E . Rivayetlerin nev’ileri açısından tasnif edilmeleri. Bu da kendi
içinde esbab-ı nüzul rivayetleri ve tefsir için esbab-ı nüzul rivayetleri
olarak ikiye ayrılır.
Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinde İhtilaf
Tefsirde iki tür ihtilaf vardır. 1. Nakle dayanan ihtilaf. 2.
İstidlalden doğan ihtilaf.
Esbab-ı nüzul rivayetlerinde iki temel ihtilaf sebebi vardır. A. Her ayete
sebep aramanın sonucu mezhebi hareketler, şahısları ebedileştirmek,
haberler ve uydurma rivayetlerin esbab-ı nüzul alanına dahil edilmesidir. B.
Esbab-ı nüzul rivayetleri, nüzul ortamına dahil olanlar ve tefsir için yapılan
değerlendirmeler olarak tasnif edilmemeleri.
Esbab-ı Nüzul Meseleleri
1 . Taaddüt Meselesi
a Nüzul Sebebinin Taaddüdü: rivayetler öncelikle
sahih olmalıdırlar. Sebebin taaddüdünü kabul etmek, ayetin tekrar tekrar
indiğini kabul etmektir. Zerkani’ye göre taaddütten bahsetmek için iki
rivayet de sıhhat bakımından eşit olmalı, birini tercih etme sebebi olmamalı,
iki sebep arasını cem mümkün olmamalı, bir de zaman birliği , yakınlığı
olmamalıdır.
b Nüzulün Taaddüdü: Bir hadise
sebebiyle birden çok ayetin nazil olmasıdır.
2 . Hükmün veya Nüzulün Taahhuru
Bu meseleden Zerkeşi ve Suyuti
bahseder. Zerkeşi, nüzulün hükümden önce olabileceğini belirtirken, Suyuti,
önce hükmün taahhürünü, sonra nüzulün taahhürünü inceler.
3 . Umum-Husus Meselesi
Muteber olan sebebin hususu değil,
lafzın umumudur. Nass, amm siga ile varid ise, nassın umumuyla amel etmek
gerekir. Hüküm vermede nasların şümulüne bakılır. Nasların varid olmasına vesile
teşkil eden sebeplere bakılmaz. Bu konuda icmadan bahsedilebilir. O zaman şu
denilebilir. Esbab-ı nüzul rivayetleri Kur’an’ı anlamada araçtır. Yoksa nüzul
sebebi olan soru veya hadiseleri, tahsis vasıtası kabul etmemek gerekir.
Esbab-ı Nüzulle İlgili Disiplinler
1 Hikmet-i Teşriiyye: şer’i hükümlerin
hikmetlerini belirlemek için selef alimleri nüzul sebeplerine başvurarak hikmet
ve gayelere vakıf olmuşlardır.
2 Mübhematü’l-Kur’an: Kur’an’ı Kerim’de
müphem bırakılan kelimeleri açıklamayı konu edinen ilimdir. İsm-i işaret, ism-i
mevsul,zamirler vs,’leri . Bu ilim,nakli ilimdir. İçtihada mahal yoktur.
3 Tenasüb-İnsicam: Sureler ve ayetler
arasında irtibatlar kurmaktır. Bu irtibatlar, akli , hissi, umumi-hususi
anlamlar üzerinde durur. Selef alimleri bu ilimle uğraşmazken halef alimleri
ilgilenmişlerdir. Parça parça indirilen ayetler, tevkifi yerine Kur’an’ın
insicamını temin etmek üzere edebi siyakla uyumlu yerleştirilmişlerdir.
Münasebet ilkeleri ışığında ancak belirli bir noktaya kadar varılmalıdır. Zorlamaya
gidilmemelidir. Bu da münasebette içtihadın rolünü gösterir. Münasebet, aklın
kabul ettiği mantıki bir olgudur.
İlk dönem alimleri, tefsir olsun hadis
olsun, ilimden birşeylerin kaybolması endişesiyle rivayetleri eserlerinde
toplayarak ayıklama işlerini sonraki alimlere bırakmışlardır.
II.
BÖLÜM
Kur’an’ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı
Nüzul’ün Yetersiz Kalması
1 Rivayetler Açısından : Hadis usulü
açısından incelendiğinde,sahabe ve tabiundan rivayet edilen esbabı-ı nüzul
rivayetleri,tefsir için yapılmış rivayetlerdir. Müsned hadis değildirler. Çünkü
Kur’an’ı anlama hususundaki çaba ve içtihatlardır. Bütün sebeb-i nüzul
rivayetleri hadis usulü kriterleri açısından ele alınarak sahih,müsned,merfu
rivayetler belirlenir.
Tabiinin sahabi ismi anmadan
rivayet ettiği hadise Mürsel denir. Mürsel sebeb-i nüzul rivayetinin hüccet
olma durumu tartışılmıştır.
Senetsiz rivayetlerin varlığı da bir
dönem problem teşkil etmiştir. Bütün sebeb-i nüzul rivayetleri hem sened hem de
metin tenkidine tabi tutulmalıdırlar. Senedler bu alan kıssacılara
kalmıştır.
Rivayetlerin tasnifine dikkat edilmemesi
,esbabı-ı nüzulün rivayetler açısından yetersiz kalmasının sebeplerindendir.
Esbab-ı nüzul rivayetleri, nev’ileri açısından tasnif edildikten sonra hadis
usulü kriterleri açısından elden geçirilmelidir. Esbab-ı nüzul rivayetleriyle
tefsir rivayetleri ayırımından sonra rivayetlerin sıhhati dikkate alınmalıdır.
Esbab-ı nüzul rivayetinin sahih
olmasının yanında sebebiyet de ifade etmesi gerekir. Sebeb ifade etmede nass
olan rivayetlerde bu özellikle aranmalıdır.
2 Umumu, Hususileştirme Açısından : Sebebiyet ifade
eden esbabı-ı nüzulün, nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde
anlaşılma çabalarıdır. Aslaolan, sebebin hususiliği değil, lafzın umumiliğidir.
3 Taaddüd- Taahhür Açısından : Nüzul sebebi
olarak bir ayet için birçok rivayetin bulunması sebebiyle ortaya çıkan nüzulün
taaddüdü-taahhuru meselesidir. Sahih olan farklı rivayetlerden biri nüzul
sebebidir. Diğerleri ise esbab-ı nüzul değerlendirmeleridir.
4 Tarih İlminden Yararlanma : Tarihi
gerçeklere aykırılık, esbab-ı nüzulün Kur’an’ın anlaşılmasında yetersiz
kalma sebeplerindendir. Buna da her ayete nüzul sebebi arama çabaları sebep
olmuştur.
III.
BÖLÜM
Esbab-ı Nüzule Yeni Yaklaşımlar
Esbab-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirlemek için, birtakım
ilkelerden bahsedebiliriz. Sebeb-i nüzul olmazsa, zahir nass, mücmel nass
olarak anlaşılabilecekse ve en önemlisi de Kur’an anlamaya çalışılırken üstü
kapalı bir ifade de manayı yakalamak için bekleyiş oluyorsa , sebeb-i nüzule
ihtiyaç var demektir.
Rivayetlerin , hadis usulü kriterleri açısından tenkide tabi tutulmaları
gerekir ki bu şöyle yapılabilir: Rivayet tefsir zaaflarından kaynaklanan
isnatların sağlamı zayıfından ve uydurmadan , hadis usulü kriterleriyle
ayıklanabilir.
Senetsiz ve kesintili senetli rivayetlere dikkat edilmelidir.
Mezhebi kanaatlerle vaz edilen sözlere dikkat edilmelidir.
Esbab-ı nüzul rivayeti müsned-merfu olur,
esbab-ı nüzul değerlendirmesi mevkuf olur.
Tabiinin değerlendirmeleri ise Mürsel olur.
Sened tenkidinin yanında metin tenkidi de yapılmalıdır.
Rivayetlerin tasnif edilmesinde önem arz eder. İkili bir tasnife
gidilmelidir. Biri esbab-ı nüzul rivayetleri, diğeri ise, tefsir için olan
sebeb-ı nüzul rivayetleri-değerlendirmeleridir.
Esbab-ı Nüzul Rivayetleri
Gerçek nüzul sebebi olan kıssa, hadiselerdir. Sahabenin rey ve içtihadı
yoktur. Bunlar, sened ve metin açısından sahih olan müsned-merfu hadislerdir.
Rivayet sigası, sebeb ifade etmede nass olan sigalardandır. Nüzul hususi olsa
da aslolan umum’dur.
Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri ise;
Kur’an’ı Kerim’in anlaşılması amacıyla yapılmış nüzul sebebi
değerlendirmeleridir. Bunlar, nüzul asrı ve ortamında cereyan etse de,
ayetin inmesine sebep olan değildir. Bu değerlendirmeler üç gruptur:
1 Hz. Peygamberin yaptığı sebebi nüzul değerlendirmeleri, 2 sahabe
ve tabiinin değerlendirmeleri, 3 müfessirlerin değerlendirmeleri.
Esbab-ı nüzul değerlendirmesinde Kur’an’ı Kerim’in bütünlüğü her zaman
gözönünde bulundurulmalıdır. Bütün olarak Kur’an’ı Kerim, Kur’an’ın tüm
özelliklerini kucaklayan bir sistemdir. Kur’an bütün olarak, parçaları inmeden,
ayrıntılı plana göre tertip edilmiştir.
Esbab-ı nüzulden yararlanırken siyak ve sibak gözönünde bulundurulmalıdır.
Kur’an’ın bütünlüğüne dahil bir kavramdır. Bağlam, yani sözün gelişi, öncesiyle
sonrasının uygunluğu dikkate alınmalıdır. Ayetlerin bağlamı,konteksiyle uygun
olmayan rivayetlere itibar edilmemelidir.
SA’LEBE KISSASI
Esbab-ı Nüzul Nedir?
Nüzul zamanı içinde olup biten Kur’an’ı Kerim – insan arasındaki iletişim ,
eğitim sürecini gösteren resmedilmiş olaylardır.
Sa’lebe hadisi, Tevbe suresi 75. Ayetin nüzul sebebi olarak Sa’lebe
b. Hatıb kıssası zikredilir. Bu kıssa ilk olarak sire, meğazi ve teracim
kitaplarında zikredilir. Yine rical ve tarih kitaplarında da hadise yer
alır.
Ulemanın ,kıssayla alakalı değerlendirmesinde iki husus ortaya çıkıyor.
Sa’lebenin vasıfları ve hadisenin sıhhat derecesi.
Sire, rical ve tarih kitaplarında Sa’lebe kıssasının sıhhat derecesi
hakkında üç farklı görüş vardır. Hadis kitaplarında bu kıssayı rivayet eden
alimlerin bazısı kıssayı nakille yetinmişken, bazısı da sıhhati hakkında görüş
bildirmişlerdir. Bazı muhaddisler de Sa’lebe kıssasını ,hadis ve senedi
hakkında mülahazalarını da ifade ederek rivayet etmiştir.
Tefsir kitaplarında ise, Sa’lebe kıssasına iki türlü yaklaşım vardır.
Kıssayı sahih kabul edenlerle sıhhatine şüpheyle bakanlar şeklindedir.
Esbab-ı nüzule yeni yaklaşımla salebe kıssası değerlendirilirse, öncelikle,
Sa’lebe kıssası rivayetleri hadis usulü açısından tenkit edilmelidir. Yapılan
araştırmada, hadisin senedinin zayıf olduğu anlaşılmıştır. Tefsir ve hadis
eserlerinde yer alma sebebi ise bunların kaybolma endişesi ve tetkikini sonraki
alimlere bırakmaları, hadisçilerin de senedi zikretmeyi yeterli görmeleridir.
İkinci yaklaşım olarak rivayetler tasnif edilmelidir. Ayetin sebeb-i
nüzulü hakkındaki farklı birçok rivayet ihtilaf sebebidir. Bu rivayetler
a ) sebeb-i nüzul rivayetleri, b ) tefsir için olan esbab-ı nüzul
değerlendirmeleri olarak tasnif edilmelidir. Sa’lebe kıssasında, sebeb-i nüzulü
tayin ederken, rivayetlerin kalıplarından,sigalarından, sebep ifade etmede nass
olup olmadıklarına bakılmak suretiyle yapılacak araştırma neticesinde Sa’lebe
kıssasının , sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler grubuna girdiği
anlaşılmaktadır. Rivayetler, ravileri açısından da incelendiğinde sa’lebe
kıssası, esbab-ı nüzul rivayetleri değil de, tefsir için olan esbab-ı nüzul
rivayetleri,değerledirmeleri grubuna girer.
Üçüncü yol olarak da tarih ilminden yararlanılmalıdır. Hicretin 9.
Senesindeki bu hadiseye , devlet cebrinin uygulanması gerekip böyle bir
cebir söz konusu değilse bu kıssanın tarihi hakikatlere göre de gerçek olmadığı
söylenebilir.
Son olarak da Kur’an’i bütünlük, siyak-sibak bağlamında
değerlendirmek gerekir Tevbe suresi 75. Ayete , bu açıdan bakıldığında,
siyak ve sibak da, Kur’an, bütün olarak inanan ve inanmayanın karakterlerinden,
ilkelerinden bahsederek evrensel ebedi mesajını fertlere kilitlemez.
Bütün bu yollardan yapılan Sa’lebe kıssasının , Tevbe suresi 75. Ayetinin
sebeb-i nüzulü olup-olmadığı araştırmasında, olayın, ayetin nüzul sebebi
olmadığı anlaşılmıştır.
TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL
Tarihsellik kavramının dille ifadesi terimdir. Kavram, fikrin ,bilginin
dille ifade edilmesidir. Terim de, kavramı dille anlatan dilsel simgedir.
Tarihsellik de bir kavramdır. Şunu ifade eder. İnsanın tarihi
tecrübelerinin ve bu alandaki cereyan eden zihni faaliyet sonucu oluşan düşünce
ve bu düşünceden doğan fikirlerdir.
Zaman içinde kavramlar da değişebilir. Bu da kavramların izafiliğini
gösterir.
Her kavramda seçiklik ve açıklık vardır, kavramı diğerlerinden ayırır,
açıklık kavramın içeriğini doldurur. İşte tarihsellik kavramında insanın
tarihiyle değişen yön kavrmın içeriği,mahiyeti yani açıklığıdır. Çünkü insan
değişkendir.
Kökü bize ait olmayan tarihsellik kavramının yanında tarihselcilik,
tarihsicilik kavramları da batıda çokça kullanılmış ve bulanık anlam
çerçevelerine sahip olmuşlardır. Bu anlam bulanıklığı neticesinde çoğu
kez birbirlerinin yerlerine kullanılır olmuşlar, kullanılmaya da devam
edilmektedirler.
Tarihselciliğin çeşitli anlam biçimleri şöyle de birleştirlebilir.
Tarihselcilik, bir şeyi yeteri kadar anlamak ve değerini de yeteri kadar takdir
etmek için ,o şeyi, işgal ettiği yer ve gelişim süreci içindeki rolüne göre
düşünmektir. Metodolojik olarak da her olayı, merhalesi olduğu daha geniş bir
sürece ve o süreçte oynadığı role göre göz önününe alınarak anlaşılabilir.
Tarihselciliğe ,şöyle de diyebiliriz. Tarihselcilik, batı düşüncesinin
zihinlere hermenötik bir açılım getirme çabasıdır.
Tarihsellik kavramını, islam düşüncesinde değerlendirirken, geçirdiği
tarihsel süreç ve mana sapmaları göz önünde bulundurulmalıdır.
Batıyla islam dünyasının, kainat, tabiat ve beşere bakışları farklıdır.
Böyle olunca ,batı ürünü aydınlanma dönemi öncesi ve sonrası ürünü olan
tarihsellik kavramını anlamak için buna dikkat edilmelidir. Bunun yanında
islamın beşeri ve tabiat ilimlerine bakış açısı da ortaya konulmalıdır.
Varolanın bilgisine farklı açılardan bakarak, farklı metotlarla ulaşılır.
Bundan , bilgi türleri ( din,felsefe, bilim, sanat, düzenli bilgi, büyüsel
bilgi ) doğar. İnsan , zamana ve ihtiyaca göre hayatı tanımak ve
anlamlandırmak için bunlardan birini kullanır. Bu bilgi türlerinin kullanımının
bütünü kültürdür. Kültürün bir kısmı , onu inşa eden topluma aittir ki buna
özgü kültür denir. Bir kısmı da bütün insanlığa ait olur. O da ortak kültürdür.
Tarihsellik ve tarihselcilik de batı kültüründen neşet etmiş özgü kültüre ait
kavramlardır. Fakat yapıları gereği de ortak kültürle etkileşim halindedirler.
Kavramlar da adeta var olanın kütüğü gibidir. Var olan tanınıp ona nüfuz
edilince kütükteki hükümler çoğalır, değişebilir. İnsan bilgisinin değişmesi,
ortak kültür etkileşimleri bunu ifade eder.
Esbab-ı nüzulle tarihsellik arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? Kur’an’a
göre tarih ve tarihsel olan, bütün zamanlarıyla insanın faaliyet sahasıdır.
Nüzul asrında insan, kendi hareketleri arasında seçme yapmayı sağlamak için
Kur’ani değer duygusuna yöneldiler ve Hz. Peygamberi, önderleri olacak örnek
insan seçtiler. Esbab-ı nüzul, Kur’an’ın ilk muhatabı olan insanın yapıp
ettikleri ise , Kur’an, bu insanın birçok problemine cevap vermiştir. İnsan,
içinde yaşadığı duruma anlam verdiği sürece hayatını sürdürebilir. İnsan,
tarihsel oluşa bütün varlık koşullarıyla katılır. Hedefleri, değerleri, dinsel
inançlarıyla, bilgisiyle.
Esbab-ı nüzul, mekan-zamanda vuku bulması ve sahih (müsned-merfu) rivayetle
bize ulaşması açısından tarihseldir, tarihsel gerçektir. Nüzul ortamı
hadiselerinin , sorularının karşılığı olarak da tarihsel olanın varlık
biçimidir. Bu rivayetler, Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında orijinal yorum ve
orijinal tarihtir. Ama tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayet ve
değerlendirmeleri Kur’an’ın anlaşılmasında düşünülmüş yorum, Kur’an’ın
tarihinde düşünülmüş tarihtir. Esbab-ı nüzule, doğrudan nüzul ortamında fiili
alanı ve somut hayatı göstermesi açısından aracı delillerdir.