İnsanoğlu varolduğundan beri kendisi, yaşamı ve içinde bulunduğu evren hakkında hep sorular sorarak kendini gerçekleştirme sürecine girmiş ve bu sorulara cevaplar aramıştır. İşte bu evrede Yüce Allah peygamber vasıtasıyla ve vahiy yoluyla tebliğler indirerek bu sorulara cevap vermiştir. Kur’an-Kerim bu bağlamda etkinliğini kıyamete kadar sürdürecek en son vahiydir . Bu bağlamda da insan sorularına ve problemlerine Kur’an çerçevesinde çözüm aramak durumundadır.
Kur’an-ı Kerimi anlamak noktasında Esbab-ı Nuzul ilmi önemli bir bilgi kaynağıdır. Bu ilim, Kur’an-ı Kerimi pasif bir düşünce metni biçimi olmaktan çıkarıp, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak etkin bir gerçekliğe ve insanlığa yol gösterecek hidayet rehberine dönüştürmüştür.
Esabab-ı Nuzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nuzul ortamının temel unsurudur.Sahabe nuzul ortamında bizzat yaşamış, o ortamın olaylarının içinde bulunmuş ve olayların meydana geliş sebeblerine yani Kur’an-ı Kerim tarihine bizzat tanıklık etmiş ve kendinden sonraki nesillere aktarılmasına büyük çabalar göstermişlerdir.Sahabe, tabiun ve tebe-i tabiin olan müfessirler Kur’an-ı özellikle esbab-ı nuzul ile tefsir etmişler.Başlangıçta tefsir ilmini esbabı nuzulu bilmek ile eş tutmuş ‘Tefsir ilmi esbab-ı nuzulu bilmekten ibarettir’
denilmiştir.
Nübüvvet döneminde, sahabeler nuzulu bizzat yaşadıklarından, peygamber veya peygamber eğitiminden geçen ilk muallimler hayatta olduğundan, lisan selikası denilen düzgün konuşma alışkanlıklarını koruduklarından gelen mesajı rahatlıkla anlayabilmekte veya anlamadığı durumlarda direkt ilk kaynaklara sorarak öğrendiklerinden ilk dönemde Kur’an-ı Kerim karıştırılabilir endişesiyle telif hareketine sıcak bakmamışlardır.
Nübüvvet döneminde sahabe Kuran-ı Kerim’i ilim ve amel yönleri ile birlikte öğrenme ve yaşama ilkesi üzerinde durmuş, esbab-ı nuzul bilgisi sahabeye, müşahade ettikleri ortamda insani etki-tepkilerin sonucunda inen ayet ve o ayetle gelen hükümleri sebeblere bağlama yeteneğini ve salahiyetini kazandırmıştır. Yani Kur’an ilmini onu hayata tatbik etme usulu ile birlikte öğrenmişlerdir. Bu yüzden Kur’an-ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğer görmüşlerdir. Buna karşılık sahabe her ayetin nuzul sebebini bilme ve tefsir edebilme gibi bir iddalarıda olmamıştır. Kendilerine bu konuda yöneltilen sorulara ‘bilmiyorum ‘diye cevap vermeleri bunu ifade eder.
Esbab-ı Nuzul ilmi nakli ilimleridir.Okuma yazma bilen
sahabelerin sayısı çok olmadığından öğretim ‘talim’ yoluyla sözlü olarak
aktarılmıştır. Esbab-ı nuzul rivayetlerinde
sahabe nakli ve tabiun nakli öne çıkar.Sahabe nakli merfudur.Sened ve
metin sahihdir.Tabiun nakli ise mürsel olup aranan şartlar; senedin ve metnin
sahih olması,rivayeti destekleyen bir başka tabii rivayeti, ravinin tefsir
imamlarından olması (Mücahid,İkrime,Said b.Cübeyir gibi),ve ilmi doğrudan
bilginin sahibinden almış olması sayılır.
Hadis mecmualarında, tefsir ve tarih kitaplarında geçen rivayet cümlesi kalıbı ile sebebi nuzulun kavramı arasında bir bağ vardır ve bu önemlidir. Bu kavrama girmeyen rivayetler sebebi nuzul rivayeti sayılmaz. Rivayet sigaları; sebeb ifade etmede nass olan rivayetler, sebeb ifade etmede nass olmayan rivayetler olmak üzere iki başlık altında incelenir.
Esbab-ı nuzul rivayetlerinde ihtilaflar edilmiştir. Bazıları her ayete bir sebeb arama çabasına girişmiş,bunun sonucunda da mezhep hareketleri,israliyat,uydurma rivayetler esbab-ı nuzule dahil edilmiştir.Böylece bu haberlerle uğraşanlar Kur’an’ın hedefine ulaşamadan tutarsız,dayanaksız,değersiz şeylerle uğraşıp zaman kaybı ve bilgi kirliliğine yol açmışlardır.
Esbab-ı Nuzul rivayetleri çeşitli açılardan tasnife tutulmuştur. Bunlar, esbab-ı nuzul rivayetlerini ‘vurudu itibariyle’tasnif etmek, hadis usulu kriterleri uygulanarak yapılan tasnif,Şeyh Veliyullah Dihlevi’nin tasnifi,Tahir b.Aşur’un senedi sahih olan esbab-ı nuzul rivayetlerinin beş kısma ayrılması,rivayetlerin nevileri açısından tasnifi, esbab-ı nuzul rivayetleri sayılır.
Esbab-ı Nuzul ilmininde kendine has problemleri vardır. Rivayetlerin tasnif edilirken söz konusu olan taaddüt ve taahhüt meselesi,nuzule sebeb olan hadise dolayısıyla inen ayetin bu hadiseye hasmı olduğu,yoksa umumu olacağı konusu en önemli problemlerindendir.
Esbab-ı nuzul ilmi hikmet-i teşriiye, tenasüb-insicam ve mübhematu’l Kur’an ilmi gibi disiplenlerle iç içedir.Hikmet-i teşriiye ilmine teşri felsefesi de denir.Hükümlerin teşri buyrulmasında etken olan hikmetin sebeplerini, hakikatını arayan bir ilimdir.Yani bir
mesele hakkındaki şer’i
hüküm ile amaçlanan maddi ve manevi fayda kamu yararı (maslahatı), sosyal
menfaatler o hükmün şeri hikmetleridir.Tenasüb ve insicam ilmi Kur’an-ı
Kerim’in cüzlerinin (parçalarının) tertibindeki illetleri bildiren bir
ilimdir.Mübhematu’l Kur’an ilmi ise Kur’an Kerim’de anlaşılması açık ve belirli
olmayan bazı kelimeleri açıklamayı konu edinen ilimdir.
SONUÇ OLARAK; Kur’an-ı Kerimi anlama çabasında esbab-ı nuzul rolu çok önemlidir.Kur’an-ı Kerim’in indiği ortamı tanıyıp, o döneme tarihi açıdan bakıp yorumlayarak Kur’an-ı Kerim’in yüce değerlerini günümüze taşıyarak ,geleceğede ışık tutarak insanlığa önemli katkılar sağlayabiliriz.
ESBAB-I NUZUL’E YENİ BİR YAKLAŞIM IŞIĞINDA SA’LEBE KISSASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ
Sa’lebe kıssasını yorumlamadan önce Esbab-ı Nuzul’un Kuran’ı anlamada yetersiz kalmasının sebebleri ve bunun doğurduğu olumsuz sonuçları tesbit etmek konuyu daha iyi anlamamıza ışık tutacaktır.
Esbab-ı Nuzul Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında ‘’Kur’an-ı tarihi bir görüş açısı’’ içine koyar.Buda Kur’an’ın nuzul ortamını bilmeye tanımaya imkan sağlar.Ayetlerin ima yoluyla ele aldığı olayları umimileştirerek Kur’an’ın evrenslliği ilkesiyle geçmişe, şimdiye ve geleceğe ışık tutar.
Esbab-ı Nuzulun rolü Ku’ran’ı anlamada bu kadar önemliyken neden Esbab-ı Nuzul Kur’an’ın anlaşılmasında yetersiz kalmıştır?Bu sorunun cevaplarını şu şekilde sıralayabiliriz.
* Rivayetler açısından yetersizlik:Bir dönem senetsiz rivayetler çokça kullanılmıştır.Esbab-ı Nuzul sebebleri hadis ilminin metodolojisi içerisinde iyi bir değerlendirmeye tabii tutulmalıdır.Bu konuda bir çok mürsel rivayetler yapılmıştır.Hadis ilmindeki isnad ve sened konusu bu ilmin ilkeleri içerisinde incelendiğinde; isnad,senedin asıl sözüne yani hadisin metnine ulaştıran bir vesiledir.Muhaddisler daha ziyade hadisin senedi yani metni üzerinde durmuşlar ve kusuru sened üzerinde bulmuşlardır.İşte hadis alimleri kusurun senet yani metin üzerinde olduğu haraketiyle sebebi nuzul rivayetlerini metodolijik bir tenkide tabii tutarak mevzu olanları ayıklamalıdır.Mürsel-i sebebi nuzul rivayetleri göz önünde bulundurularak derlenmeli sonra senet ve metin tenkidi yapılmalıdır.
* Fıkhı içerikli rivayetler sebebi nuzul rivayetleri ile teknik bakımdan karşılaştırılmamalıdır.
* Rivayetlerin tasnifi zorunludur.Esbab-ı Nuzul rivayetleri ile tefsir için yapılan esbabı nuzul rivayetleri birbirinden ayrılmalı ve bunlarda kendi içinde yeniden tasnif edilmelidir.
* Rivayet sigalarına (kalıplarına) dikkat edilmelidir.Sebeb ifade etmede nass olarak kullanılan ifadelerle,ihtimal olarak kullanılan nass olmayan ifadeler aynı derecede mütala edilmemelidir.
* Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında asıl olan sebeb hususilik değil lafzın umumiliğidir.Umumi husisileştirenler Kur’an-ın anlaşılmasını güçleştirmektedirler.Hümeze suresinin sebeb-i nuzulu bu konuya güzel bir örnektir.Sure,Hz.Peygamberi gördüğü zaman o’nu diliyle çekiştirip,kaş göz hareketleriyle alay eden Umeyye b.Halef sebebiyle nazil olduğu söylenirken bazı haberlerde surenin Ahnes b.Şurayk bazıları Cemil b.Amir bazılarıda el-Velid b.Muğire sebebiyle nazil olduğunu söylemiş, olayın özü yerine tamamen kişiler üzerinde durulmuştur.Halbuki bu hususileşme yerine Humeze Suresinin bir uyarı olduğu ifade edilerek olumsuz insani nitelikler,başkalarını küçük görme,alay etme arkadan çekiştirme,mal yığma sevgisi gibi her zaman ve her mekanda görülen insanın yapıp-etmelerinin üzerine yapılan vurgu olayı umimileştirmedir ve Kur’an’ın evrensellik anlayışına daha uygun bir durumdur.
* Taddüt ve taahür konusuda diğer problemlerdendir.Bazı alimlerimiz taddüt (tekerrür eden ayetler)’ün fazileti üzerinde dururken bazı alimlerimizde kendi gerekçelerini göstererek gereğinden fazla tekerrür yapıldığı ve bununda gereksiz olduğunu söylemiştir.Hem taadüt hem taahhür meselesinde de sebeb-i nüzul ve tefsir için sebeb-i nuzul ayırımın yapılması ve sigalarında tenkidi yapılarak rivayetlerin sınıflandırılmasının önemi birkez daha ortaya çıkmıştır.
* Esbab-ı nuzulde tarih ilimlerinden ve metodolijisinden de gereği gibi yararlanılmamıştır.Her ayete bir nuzul arama çabaları ile geçmiş ümmetlerle ilgili olaylar ile nuzul ortamı olaylarını karşılaştırmalar sonucu esbab-ı nuzul rivayetlerindeki tarihi gerçeklere aykırılık ve zamansal uyumsuzluk esbab-ı nuzulu Kur’an’ın anlaşılmasında yetersiz kılmıştır.
İşte esbab-ı nuzulun yukarıda saydığımız yetersizlikleri esbab-ı nuzul rivayetlerini eserlerinde çokça kullanan tarihçiler ve rivayet tefsirleri yazarları tarafından istismara açık olmuştur.İstismara açık olan bu konular ile ya şahısları ebedileştirmişler yada mezhep taassubu ile Kur’an’a yaklaşan fikir ve tavır sahiplerinin mezhebi fikirlerini dayatmalarına sebeb olmuştur.
SA’LEBE KISSASI
İnsanoğlu fıtratı gereği,Kur’an-ı Kerim’in lafızlarını bilmek,anlamak ister.Kendi bilgi ve birikimleriyle tefekküre,tezekküre ve tedebbüre dalarak Kur’an’ı anlamlandırmaya ve meselelerine çözüm bulmaya çalışır.Buda Kur’an’ı Kerim’i anlamada yorum zenginliğine sebeb olur.Aslında esbab-ı nuzül rivayetleri Kur’an’ı yorumlamada zengin bir malzeme kaynağıdır.Ancak esbab-ı nuzulde her ayete nuzül sebebi arama çabaları,ayetin birçok yönü var diye düşünmek yerine nuzül sebebi ile sınırlandırmak ve ayeti nuzul çevresindeki olaylarla sıkıştırmak esbab-ı nuzulun yorum zenginliğini engeller.
Sa’lebe kıssası buna güzel bir örnektir.Kıssa kısaca şöyledir: Sa’lebe, Hz.Peygamberin huzuruna gelerek kendisinin mal varlığını artırması için dua etmesini ister.Hz Peygamber bu isteğe şu şekilde cevap verir.’’Ya Sa’lebe hakkını eda ettiğin az,takat getiremeyeceğin çoktan hayırlıdır.’’der.Sa’lebe her hak sahibinin hakkını vereceğine yemin ederek isteğinde ısrar eder,Hz Peygamberin duası üzere Sa’lebe’nin malı çoğaldıkça çoğalır malı Medine’ye sığmaz olur bir vadide yaşamaya başlar.Cemata ve cumalara gelmez olur.Hz.Peygamber Salebenin durumunu sual eder ,durumunu öğrenir.Sadakaları toplamak için iki tahsildar gönderir.Tahsildarlar insanlardan sadakaları toplarlar Sa’lebe’ye uğrayıp sadaka ile ilgili fermanı okuyup sadakayı istediklerinde Sa’lebe ‘’Bu cizyeler ne?Bunlar cizyenin kardeşi,hele siz gidin ben biraz düşüneyim.’’diyerek sadakaları vermek istemez.Tahsildarlar dönüp durumu Hz.Peygambere daha olanları söylemeden Peygamber efendimiz ‘’vay Sa’lebe’ye ‘’der.Bunun üzerine Tevbe suresinin 75.ayeti nazil olmuştur.Daha sonra Salebe sadakayı getirmiş fakat Hz.Peygamber ‘’AllahTeala beni senin sadakanı kabulden men eyledi’’ diyerek sadakayı kabul etmemiştir.Hz.Peygamberin vefatından sonra Sa’lebe zekatını Hz.Ebu Bekir’e getirmiş kabul etmemiş,Hz.Ömer’e getirmiş kabul etmemiş ve Hz.Osman zamanında helak olmuştur.
Tevbe Suresi(9/75) ayetinin nuzül sebebi olarak zikredilen Salebe b.Hitap kıssasını hemen hemen tefsirle uğraşan her alim anılan olayı sınırları içerisinde ele almıştır.Aslında olmamış bir olay,olmuş gibi gösterilip üzerinde birçok fikirler ileri sürülmüştür.
Tefsir kitaplarında Sa’lebe kıssası birçok alim tarafından farklı yorumlanmıştır. İbnul-Arabi el-Maliki(543/1148) Tevbe suresinin 75.ayetinin sebeb-i nuzulu hakkında üç görüş ifade eder ve ‘’Bu görüşlerin en sahihi budur.’’ diyerek seçtiği görüşün hangi kriterlere göre olduğunu bildirmez.Fahreddin Razi(606/1209) gerçekte olmayan bu olayı zikrettikten sonra ‘’ Cenabı Hak,zekatı vermekle emir buyurduğu halde,nasıl olurda,Hz.Peygamber Sa’lebe’nin zekatını kabul etmemek caiz olur?’’sorusunu sorar ve bu soruya üç farklı cevap verir.el-Hazin,Ebu Hayyan,İbni Kesir Suyuti el-Kasim gibi alimlerimizde benzer yorumlar yaparak okuyucunun zihninde karışıklığa sebeb olmuşlardır.
İbn-i Hazm ise rivayeti inceler,hadis metodolijisi açısından değerlendirir,hadiseye bütüncül bakar.Kıssada geçen ve islamın genel ilkelerine aykırılık arz eden hususları mantıki delillerle çürütür.İbn-i Hazm’a göre bu kıssa batıldır.Çünkü Hz.Peygamber vefatından önce Arabistan’da iki dinin bırakılmamasını buyurmuştur.Buna göre şayet Salebe müslümansa Allah zekatın alınmasını emretmiştir.Hz.Ebu Bekr ve Ömer zekatı almakla ve Allahın emrini yerine getirmekle sorumludur.Şayet Sa’lebe kafir ise Arabistan’dan ihraç edilmesi gerekir.Ayeti siyak-sibak bağlamında da incelendiğinde ayetin münafıklar hakkında indiği görülür.Muhammed Reşid Rıza’da benzer bir tutum gösterir.
Sire,rical ve tarih kitaplarında Sa’lebe’nin vasıfları ve hadisenin sıhhat derecesi hakkında farklı görüşler vardır.Vasıfları hakkında söylenenler şunlardır:Evsli olan ensardandır,Bedir ehlindendir,Uhud ehlindendir,Mescidi Dırar kuranlardandandır,Tebük Gazvesine katılan münafıklardandır,Ukeydir b.Abdilmelik gazvesine katılan Mescidi Dırar ehlindedir gibi farklı görüşler vardır.Hadisenin sıhhati açısından ise İbnu’l Esir Sa’lebe kıssasıyla ilgili olarak hicretin 3.yılında cereyan eden bir harpte ölen bir kimsenin hicretin 9.yılında cerayen bir hadisede yer almasının mümkün olmadığını söyleyerek hadisenin doğru olmadığını öne sürmüştür.
Hadis kitaplarında konunun ele alınması ; ilk zamanlarda tefsirler hadis rivayetleri olarak ele alındığından tefsir tarihi açısındanda önemlidir.el-Halimi Sa’lebe kıssasını Cenab-ı Hakka ahdeden ve ahdine vefa göstermeyenlere örnek olmak üzere nakletmektedir.Ancak Sa’lebe pişmanlık gösterdiği halde Hz.Peygamber tarafından neden kabul edilmediği konusundaki araştırma ve yorumları önemlidir.Beyhaki gibi bazı alimler ise bu olayı tefsir ehli arasında meşhur bir hadis,zayıf senetlerlede mevsul olarak rivayet etmişlerdir.
Sonuç olarak; Sa’lebe kıssasına geçmeden önce yukarıda zikretiğimiz esbab-ı nuzulün hangi açılardan Kur’an’ı anlamada yetersiz kaldığı durumlar göz önüne alınarak;
*Sa’lebe kıssası rivayetleri ilk olarak hadis usulu açısından tenkid edilmelidir.
*Bu konudaki rivayetler tasnif edilmelidir.
*Tarih ilminden faydalanılmalıdır.
*Kur’an’i bütünlük ve siyak-sibak açısından değerlendirilmelidir.
Tüm bu birbirinden farklı yorumlar esbab-ı nuzül rivayetlerin Kuranın anlaşılmasında yorum zenginliğine engel olmadan nasıl değerlendirildiğini gösterir.
TARİHSELLİK VE ESBABI NUZUL
Tarihsellik kavramı birçok açıdan tarif edilmiş, her tarif tarihin bir yönünü açıklamıştır.Her kavramın ise farklı felsefik bir tarafı vardır ve bu doğal bir durumdur.Tarihsellik kavramını daha iyi anlayabilmemiz için bu tarihsel ve kültürel serüveni göz önüne almalıyız.
Tarih kavramı batı düşünce tarihinde Aydınlanma ile başlayan bir süreçtir.Aydınlanma sonrasında da çağımızın başlangıcına kadar ulaşan modernite ve postmodernite ile uzun bir geçmişi vardır.
Batı düşüncesinde, ilimler tasnif edilirken beşeri ilimler ile tabiat ilimleri arasında kopukluk olmuş buda epistemolojik zıtlığa ve çatışmaya sebeb olmuştur. Tabiat ilimlerindeki yeni keşifler yeni teknolojilerin doğmasına sebeb olmuş,asrın çağdaş insanı bilim ve teknolojinin peşinden koşmuş ve bu unsurların meydana getirdiği sorun ve meselelere çözüm aramıştır.Bu süreçte ise beşeri ilimler imtiyazlarını kaybetmeye başlamıştır.Batıda böyle bir çatışma yaşanırken İslam,beşeri ilimler ile tabiat ilimleri arasında organik bir ilişki görür.İnsanla tabiatı birbirinden ayırmaz.İnsanla tabiat bir bütündür.Bu bütünlüğün kaynağında ise insanla tabiatın fıtratına uygun davranmasını sağlayan ilahi vahiy vardır.Kur’an’ı Kerim kainattaki düzenin ilahi lutüf ve bereketin bir ihsanı olduğuna dikkat çeker.
Tarihçilik ve tarihsellik kavramı batı kültürüne ait kavramlardır. Bu kavram olarak oluşum süreci bakımından ortak kültüre aitken, açıklık özelliği dolayısıyla da özgü kültüre ait bir kavramdır.Batılı filozoflar mensup olduğu milletlerin ortak kültürüne, değerlerine ait kavramlarla kişiliklerini ve yaşantılarını yoğurmuşlar olaylara bu çerçeveden bakıp yorumlar ve çıkarsımalar getirmişlerdir.Dolayısıyla da bu zemin üzerine oturan fikir ve ortak kültürleri tamamıyle İslam kültürüne taşıyıp içselleştirmemiz mümkün değildir.İslam kültürünün kendi farklılığı ve yapısı göz önüne alınmalıdır.
Kur’an’ı Kerim insanı tarihsel varlık olarak kabul eder. Bu insanın varlık koşullarından bir tanesidir.Bu nedenle Kur’an’ı Kerim hemen hemen her suresinde insan ve insan topluluklarından bu topluluklarda yaşanan olay ve olgulardan bahseder. Kur’an’ı Kerim tarih ve tarihsel olanı yani geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği bir bütün olarak insanın faaliyet sahası olarak görmektedir.
İnsanoğlunun yapıp-etmeleri onun tarihselliğini oluşturur. Bu yapıp etmeler ise bir süreçtir. Sadece şimdiyi oluşturmaz. Yani bu insanın zaman boyutları arasında bir bağ kurmasını, onları birbirine bağlamasını gerektirir. Şimdiki yapıp-etmeleriyle geçmiş ve gelecek arasında bir bağ kurar. Bu bağlamda Kur’an’ın ilk muhatabı olan insanın yapıp-etmeleri esbab-ı nuzülu oluşturur.Nuzül asrı insanı hayatın meseleleri ve sorunları hakkında ne yapılması gerektiğini iyi biliyor ve bunları çözerkende sıraya koyarak bir tavır sergiliyordu ve bu tavrıda temelinde akide olan değerleri sergileyerek yapıyordu. Kur’an’ın nuzül ortamındaki döneminin insanı Kur’an’i değer duygusunu tam anlamıyla idark ediyordu. Önlerindeki rol model Hz.Peygamberdi. Kur’an vahyi, fikri,sosyal ve manevi çerçevede insani birçok problemlere, insanların bu problemlerinden kurtulmak ve rahatlamak arzularına cevap vermiştir.Bu durum yirmiüç yıl sürmüş Hz.Peygamberin vefatıyla vahiy sonlanmış ve esbab-ı nuzülda son bulmuştur.
Esbab-ı Nuzulun tarihsellik kavramını felsefik açıdan aşağıdaki dört anlam açısından da değerlendirebiliriz:
*Tarihsel olanın varlık biçimi; Esbab-ı nuzül Kur’an’ın indiği dönemde ,gerçekliğini bu dönemde yaşamış Hz.Peygamber ve Ashabının yaşamış olduğu yapıp-etmeleri sonucu meydana gelen olaylardan gerçekliğini almıştır. Yani nuzul ortamında hangi olaylar olmuş, nasıl olmuş, hangi sorular sorulmuş ve bunun sonucunda hangi ayetler inmiş olguları bize gerçekliği verir.
*Zamana bağlılık,gelip geçicilik: Kur’an da geçen kıssalar sadece o dönemde olmuş yapıp-etmeler değildir.Kur’an vahyinin insan varlık koşulları ile uyumlu olması, tevhid mesajını ve ilahi mesajdaki bütünlüğü gösterir. Kur’an bir dini bilinç oluşturur.Bu olgu,vahyin nuzül insanı için ne kadar geçerliyse her asrın insanı içinde o kadar geçerli ve gerçektir. Kur’an mesajı, bütün insanlar ve bütün zamanlar için geçerli evrensel eylemler prensibidir.
*Tarihsel koşullar ve tarihe bağlı kalma: Esbab-ı nuzul orijinal yorum ve orijinal tarihtir. Sahabe,bizzat şahidi oldukları nuzul asrı olayları esbab-ı nuzul olarak merfu-müsned hadis olarak aktarmakla orijinal tarihi meydana getirmişlerdir.Sahabe,Tabiin ve Tebei Tabiin dönemlerinin olayları karşısında Kur’an’ı anlama çabaları doğrultusunda yaptıkları sebeb-i nuzul değerlendirmeleri ise orijinal yorumu meydana getirmişlerdir.
*Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak varolduğu olgusu: Esbab-ı nuzül,Kur’an’ı Kerimin nuzül ortamında bilfiil vuku bulan hadiseleri göstermiştir.Mesela Hz.Musa, Hz.İsa’nın tarihsel olduğu gibi…
Sonuç olarak;
Kur’an’ı Kerim sadece soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanabilecek,insanın fıtratıyla örtüşen bir hidayet rehberidir. Kur’an insan-hayat bütünleşmesinin somut örnekleriyle doludur.
Esbab-ı nuzül rivayetleri temel alınarak yazılacak ‘orijinal tarih’ ve tefsir için yapılan esbab-ı nuzül rivayetleri ile yazılacak olan ‘düşünülmüş tarih’ Kur’an’ı Kerim’i anlama çabasında bakış açımıza geniş ufuklar açacaktır. Orijinal tarih bize Kur’an-insan-hayat bütünleşmesini gösterir, düşünülmüş tarih ise orijinal tarihin içinde bulunulan mekan-zamana nasıl uyarlandığını ve Kur’an’ın yaşanabilir olduğunu göstermektedir.
Hayat sürekli ve gelişim halindedir. Kur’an’a göre hayatın tarihselliği,geçmişi,şimdiyi ve geleceği bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görür.Esbab-ı Nuzulü de bu bağlamda Kur’an’i bütünlüğe ait bir olgu olarak görür ve anlaşılması meselesinde de Kur’an’ı tarihsel bir görüş açısı içine koyar.
ALİ BAHADIR ÖZDEMİR
BİRLEŞİK DOKTORA
NO: 13952701
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
KUR’AN VE BAĞLAM
Yüce Mevla insanı en güzel surette yaratıp
ona, aklı düşünsün diye bahşetti. Bu düşünce incelendiği andan itibaren, tarih
boyunca insanın kainat ve hayat hakkında hep sorular sormuş ve cevap aramıştır.
Bugün de aramaktadır.
Hz. Allah bu sorulara cevap vermek üzere
keremi ve de lütfuyla resul ve enbiyayı ilahi vahiyle vazifelendirmiştir. Bu
görev halkalarının sonuncusu Kur’an’dır, bu Kur’an on dört asır evvel Hz.
Muhammed vasıtasıyla nazil olmuştur. İnsan da Kur’an’dan çözüm aramak
zorundadır.
Bu bağlamda kur ’andan faydalanmak isteyen
başta, sahabiler, tabiiler, ve tebe-i tabiiler, Esbab-ı Nüzul ilminden
yararlanmayı düstur edinmiş, onu tefsir etmiş ve de anlamaya çalışıp, onu
yaşama gayreti içinde olmuşlardır. Bu da Kur’an’ın yaşanmış, yaşanabilir ve
yaşanacak bir hidayet rehberi olduğunun delilidir.
BİRİNCİ KİTAP
:KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NUZÜL’ÜN
ROLÜ
Esbab-ı Nüzul ilmi, Kur’an’ın nüzul
safhasında ana unsuru teşkil etmiştir. Çünkü Kur’an’ın anlaşılmasında sahabe,
tabiin, tebe-i tabiin esbab-ı nüzulü Kur’an-ı tefsir ederken kullanmışlardır.
Hz. Ali, Abdullah b.
Mes’ud, Abdullah b. Abbas gibi sahabiler, ‘’Kur’an’da inen her ayetin kim
hakkında ve nerede nazil olduğunu bildiklerine dair ‘’rivayetler de vardır.
Esbab-ı Nüzul ilmi, madem
Kur’an’ın anlaşılmasında önemli bir yer alıyor, bu sahadaki sağladığı etki ve
katkı ve ona olan ihtiyaç ortaya konmak üzere bu tespit gayet önem arz ediyor.
Muhammed İkbal şöyle diyor: ‘’Akli zihni mirasımıza yeniden kıymet takdir etmeliyiz. Bunun için umumi İslam
tefekkürüne hususi bir şey ilave edemsek de hiç olmazsa, sağlam muhafazakar,
tenkit yoluyla, İslam aleminde alabildiğine yol alıp gitmekte olan hareketi kontrol
altında tutacak bir hizmette bulunabilelim.’’
BİRİNCİ BÖLÜM: KUR’AN İLİMLERİ VE ESBAB-I
NÜZUL İLMİ
KUR’AN’IN DOĞUŞU ,GELİŞİMİ
Kur’an ilimlerinin kaynağı
yine Kur’an’dır. Kur’an üzerinde tefekkür edilmesini[1],
anlaşılmasını[2] ve
açıklanmasını[3] isteyen
muhataplarından isteyen yaşanılır bir ilahi kitaptır. Ümmi olan efendimize tebliğ ve tebyin vazifesi
yüklendiği, Kur’an’da ifade edilmiştir.
Ümmi olan bu peygambere inen ilk emrin
‘’Yaratan Rab’ının adıyla oku…[4]
olması oldukça manidardır. Efendimiz bu siyaseti bu ilk vahiyle birlikte ortaya
koymuş, Bedir deki esirlerin okuma yazma bilenlerin on Müslüman çocuğuna okuma
yazma öğretmeleri karşılığı serbest bırakılmaları bunun en güzel örneğidir.
Ayrıca Mescidi Nebevide eğitim öğretim
için ‘’suffe ‘’ denen yerleri inşa etmesi bu siyasetinin bir başka öneli
destekçisidir.
Açık bir dille peyderpey inen Kur’an’ı
öğrenen ashab, anlayamadıkları yeri efendimize sorarak öğreniyorlardı.
Öğrendiklerini yaşadıktan sonra ezberliyor, başka ayetlere öylece geçiş
yapıyorlardı.
İlk Muallimin içlerinde yaşıyor olması Kur’an
ve ilimlerini tedvin ihtiyacı olmamıştır. Bu ilimler Arap dili ve meydana gelen
vakıalara binaen Resulullah’ın tefsiridir. İlk şahitleri olan ashab elbette
bunları en iyi bilenlerdi.
Hz. Ebubekir döneminde Kur’an bir araya
getirildi. Hz. Osman döneminde çoğaltıldı. Hz. Ali ve sonraki dönemlerde harekeleme- noktalama işine
başlandı.
Tabiin de sahabilerin öğretisine binaen hal
ve hareketleriyle ve de kavilleri ile
Kur’an’ı tefsir etmeye çalışmışlardır. Adeta
bunu da arkadan gelen nesillere telkin etmişlerdir. Zaten hemen sora gelen
nesillerde bunun semeresini görmekteyiz. İlk semereler Kur’an ilimlerine
yönelik Kur’an’a noktalama ve hareke konmasıyla neş’et etmiş, diğer Kur’an
ilimleri olan esbab-ı nüzul, Mekki-Medeni , nasih-mensuh gibi ilimler takip
etmiştir. Kur’an’ın anlaşılmasında diğer disiplinler müteakip asırlarda
çoğalmıştır. Bu da tabi bir sonuçtur.
Ulumu’l-Kur’an’ın sistematik olarak
h.8.asırda vuku bulduğu, tercih edilen bir görüştür. Ancak selefi salihinin de
,mütekaddimun alimlerinin de sistematik olmayarak bu ilmi kullandıkları
gözlemlenir.
Bununla beraber Ulumu’l-Kur’an ile Ulumu’t-Tefsir
arasında bir ilişki söz konusudur.
Ulumu’l-Kur’an Kur’an’ın bütün ilim ve araştırmalarıyla alakalı iken, Ulumu’t-Tefsir
ise sadece Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik bir ilimdir.
Kur’an ilimleri arsında esbab-ı nüzul ilmi ,sahabiler kanalıyla müşahede olunan
olaylara binaen zuhur etmesi, tabiine şifahi olarak öğretilmesi ehemmiyetini
ortaya koymaktadır. Esbab-ı nüzul ilminin nakli ilimlerden olduğunun da
göstergesidir.
ESBAB-I NUZUL İLMİ TANIMI,DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
Esbab-ı
Nüzulün tarih boyunca birçok tarifi olmuştur. Farklı tariflerden yola
çıkarak esbab-ı nüzulün tarifini yapacak olursak :
‘’ Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye
veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya
daha fazla ayetin, hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek,
cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin
nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.’’
Gelişim ve Doğuşuna gelince ; Esbab-ı nüzul
Kur’an’la paralel olarak gelişim göstermiştir. Tedrici inen Kur’an, hayatla
beraber canlı örnekler ve derslerle,
insanın kalbine ve şuuruna hitap etmiştir. Kur’an nüzul olurken ,dönemin edebi
geleneklerini, zevklerini kaile alarak hitap etmiş, etkisini edebi yönden de
göstererek bu alanda da icazını göstermiştir. Bu da bizlere Kur’an’ın
anlaşılmasında Arap dili belağatının ve de şirinin anlaşılması önemini ortaya
koymaktadır. Bundan anlaşılıyor ki, dönemin insanları bu bilgilere vakıf
oldukları için Kur’an’ı daha iyi
anlıyorlardı. Doğal olarak ayetlerin hangi şartlar çerçevesinde nazil
olduklarını öğrenmek istemişlerdir.
Efendimizin vefatından sonra İslamiyet’i kabul edenler ,Peygamberler ve Kur’an’da ki kıssalar hakkında bilgiyi
sahabilerden öğrenmeye çalışmışlardır. Bu da zamanla bu ilimleri tedvin edecek
insanlar çıkmış, bu bilgilerde bir disiplin halini almıştır.
Sonuç olarak
birçok ilimle( hadis, kur’ an ilimleri, tarih...) münasebeti bulunan
esbab-ı nüzul ilmini, tarihi seyrinde görülen bu münasebetlerden soyutlamak
mümkün değildir. Ancak bütünlük çerçevesi içinde ele alınırsa en sağlıklı
sonuçlara ulaşılabilir
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ
ESBAB-I NÜZULÜ BİLMENİN
YOLU
Esbab-ı nüzul ancak sahih nakille
bilinebilir. Esbab-ı nüzulde ictihada ve fikir beyanına mahal yoktur. Ancak
işitme ve görme yoluyla sahabilerden
gelen rivayetlerle bilinebilir. Bu da Efendimizden gelmiş olarak
addedilir. Demek ki sahabiden nakledilen sebeb-nüzul rivayeti onu bilmenin
yoludur. Suyuti bu olguyu, sahabenin, olayları kuşatan şartları bilmekle elde
ettiklerini söyler. Şöyle zihnimizde bir tablo tasavvur ettiğimizde, vahiy,
nüzul ortamı, Hz peygamber, sahabiler ve nüzul ortamı bu olguyu oluşturduğunu
tasavvur edebiliriz.
HADİS USULÜ AÇISINDAN
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLRİ
Bu açıdan ele alınıp incelenmesi, bu rivayetlerin
hadis usulü açısından hükmünün ne olduğunun, söylenenleri ortaya koymak amacını
güder.
Daha evvel bahsettiğimiz gibi nüzul
sebebini, ayetlerin nüzulünü müşahede eden sahabeden sema ve nakl yoluyla
sonraki nesillere aktaran sahabiler olduğunu, esbab-ı nüzulü de en sağlıklı
yolu bu olduğunu söylemiştik.
Buna binaen sahabeden gelen rivayetler
Musned(zahiren muttasıl bir senetle sahabenin resulullah’a ref’ ettiği
haber) olarak geldiği gibi Mürsel
(sahabinin düşüp tabiinin Resulullah’a ref’ettiği) olarak gelen rivayetlerdir.
Bu açıdan ele alındığında esbab-ı nüzul
tasnif edilmiş, tasnifinde ihtilafa düşülmüştür.
Ayrıca
esbab-ı nüzul ile ilgili bazı problemli meseleler vuku bulmuştur. Bunlar tasnif
sırasında, taaddüt ve taahhür meselesi ile, nüzule sebep olan hadiseye bağlı
olarak nüzul eden ayetin has mı olduğu, yoksa umum mu ifade ettiği meselesidir.
ESBAB-I
NÜZULLE İLGİLİ DİSİPLİNLER (İLİMLER)
Esbab-ı nüzulle ilgili bir takım disiplinler söz konusudur. Bunlar hikmet-i
teşriiye, mübhemat, tenasüb ve insicam birer disiplindir. Bu disiplinlerde
esbab-ı nüzulden farklı olarak en önemli husus, aklın, yani re’y-ictihad’ın söz
konusu olmasıdır. Bu da şu demektir; bu disiplinlerin ihtilafa açık
olmalarıdır.
2. BÖLÜM
KUR’AN-I KERİM’İN
ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRMESİNİN SONUÇLARI
Kur’an’ın evrensel mesajı gözetilmesi, yorum
zenginliğine açık olduğu bilinmesi bu
gölgelenmemesi gerekir. Aksi olduğunda o zaman ilkesiz bir yaklaşım olur.
Kur’an’ın anlaşılmasında
esbab-ı nüzul ’un yetersiz kalma sebepleri ;
Rivayetler açısından yetersiz olabilir. Bu da
senedde sahabe veya tabiinin birsinin düşmesi sonucu senedde bir kopukluğun
oluşması bir eksikliği doğurabilir.
Senedlerin hazf edilmesi veya rivayetlerin
tasnifine dikkat etmeme veya rivayet siygalarına dikkat göstermeme yetersizliğe
sebebiyet verebilir.
Ayrıca Kur’an’ın Umum değil husus ifade ettiği
anlamı verilmesi çabalarıdır.
Taaddüt-taahhür açısından
yanlış değerlendirme yapılması da sebepleri doğuran unsurlardandır.
Tarihi gerçekler ile
zamansal uyumsuzluk bir başka sebebi teşkil eder.
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZUL
RİVAYETLERİNİN DOĞURDUĞU OLUMSUZ
SONUÇLAR
Bu olumsuzlukların başında yorum zenginliğine
engel olmasıdır. Kur’an’ın evrensel
hedefi olan Kur’an-İnsan hayat bütünleşmesini engelleyebilir. Kur’an en önemli
özelliği evrensel olmasıdır. Kur’an ferde ve topluma, bütün insanlığa ,bütün
memleketlerde bütün devirlerde insanın hem maddi hem de manevi yönüne hitap
ederek hidayete vesile olur.
Kur’an anlaşılmasında bazen tarihçiler,
rivayet tefsiri yazarları vaaz eden kussas çıkarları doğrultusunda esbab-ı
nüzul konusu istismar edilebilir.
3.BÖLÜM
ESBAB- NÜZULE YENİ BİR
YAKLAŞIM
Sahabe döneminde kitabet ve tedvin hareketi
ortaya çıkmadan ,nüzul ortamına ait bilgilerin şifahi olarak aktarıldığını
hatırlarsak , selef alimlerinin esbab-ı nüzule önem vermeleri daha iyi
anlaşılmış olacaktır.
Efendimiz ve ashabın tefsirle ilgili
açıklamaları rivayet yoluyla nakledilmiş ,bu da İslam tarihinde büyük tesir
oluşturmuştur. Çünkü esbab-ı nüzul hem tarihi hem de aktüel bir gerçek olarak
nüzul ortamına ait gerçekleri de bünyesinde barındırmaktadır.
Kur’an’ ın anlaşılması çabasında Kur’an
nüzul asrı insanını yansıtan esbab-ı
nüzul rivayetlerinin aktüel fonksiyonunu tespit etmek, çağımız Kur’an
araştırmacılarını ilgilendirmektedir. Bunu gerçekleştirmek için esbab-ı nüzule
ihtiyaç duyulan noktaları belirlemek gerekir. Mesela nüzul asrının ;sosyal,
fikri, iktisadi, siyasi şartları ve dönemin insanını inceleyen araştırmalar
esbab-nüzulden Kur’an’ı anlamak için
daha fazla faydalanmamızı sağlayacaktır.
ESBAB-I NÜZUL
RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
Esbab-ı nüzul bilgisine
birebir bağlı kalınmayacağı gibi, tamamen de uzak serbest bir şekilde ilkesiz
değerlendirilme yapılması da doğru değildir. Her iki durum da Kur’an’ın
anlaşılmasında ciddi problemler doğurur. Bu nedenle ilk yapılması esbab-ı
nüzul rivayetlerinin yeniden
değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirilme ilkeleri de belirlenip ortaya
konmalıdır.
Bu ilkeler belirlenirken esbab-ı nüzul
rivayetleri ihata edilemeyeceğinden; Kur’an’ı bir bütün içinde okumak ve onu
anlamaya çalışmak gerekir.
Sebeb-i nüzulü bilmenin gereklerini tespit
ederken, Arap dilinde kasıt ve manayı araştırıp, ifade ettiği manayı belirlemek
gerekir. Kur’an’ın anlaşılmasında zahir nassları, mücmel naslardan ayırt
etmek gerekir.
KUR’AN-I KERİM’İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DKKATE
ALINMASI
Kur’an’ın anlaşılmasında
esbab-ı nüzulün rolü açısından Kur’an’ın bütünlüğünü en iyi ifade eden ‘’Bütün
olarak Kur’an’ı kerim’ dir. Bütün olarak Kur’an tamamen birleşik bir bütün
olarak kavranmalıdır. Çünkü Allah-insan –evren ilişkisinin anlaşılması ve de Kur’an’daki
kelimelerin, cümlelerin, ayetlerin ve surelerin manaları ve de kazandıkları
yeni manaları hep Kur’an’ın bütünlüğü dahilindedir.
Kur’an’ın bütünlüğü
dikkate alınırken onun bir hidayet rehberi olduğu unutulmamalı ,bundan kasıt
onunla yaşamak veya onu anlamak isteyen insan
, o anda iniyormuş gibi ele almak gerekir.
Esbab-ı nüzulün yeri bu bağlamda anlaşılmalıdır.
SİYAK-SİBAK ‘IN GÖZÖNÜNDE
BULUNDURULMASI
Kur’an-ı Kerim’in
anlaşılmasında esbab-ı nüzulden yararlanırken siyak-sibak ‘ın göz önünde bulundurulması
Kur’an’ın bütünlüğü açısından önemlidir.
Sibak :Bir şeyin öncesi geçmişi, bağ, sözün
baş tarafı gibi anlamlara gelir. Siyak ise: İfade üslup, sözün gelişi gibi
anlamlara gelir.
Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul
rivayetlerini değerlendirirken ayetlerin siyak-sibakına mutlaka bakılmalıdır.
Ayetlerin bağlamı ile münasip olmayan rivayetlere itibar edilmemesi gerekir.
Nass-siyak-sibak-rivayet uyumuna
kesinlikle dikkat etmek gerekir.
ESBEBI NÜZUL VE TARİHİLİK
KAVRAMI
Kur’an’ı Kerim’in muhatabı insan olup, onun
ana gayesi de insana hidayet rehberi olmaktır. Bu bağlamda tarih ve tarihlilik
karakteristiği ortaya koymaktadır. Yani insan tarihi bir varlıktır. Yani
yaptıkları ‘’şimdi’’ içinde olup bitmez. Yaptıkları
zamanın safhalarına yayılmışlardır. Bu yayılma insanın tarihselliğini oluşturur.
Yapıp etmeler, amaçlar, değerler, dinsel inançlar… vb. faktörler insanın
bütünlüğünü oluşturur.
İKİNCİ KİTAP
SA’LEBE KISSASI
ESBAB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbab-ı nüzul daha önce de
bahsettiğimiz üzere, nüzul ortamında meydana
gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku
bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi veya soruyu cevaplamak
veya hükmünü açıklamak üzere inmesine teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı
resmeden hadisedir.
Bu sebeple esbab-ı nüzul
,nüzul zamanı ve ortamında meydana gelen Kur’an-insan ilişkisini gösteren
olaylardır, oluşan süreçtir. Bu
süreçteki olayları bilmek Kur’an’ı anlamada ve anlaşılmasında önemli bir yer
alır. Ancak sadece bu olumlu yönünü alıp
eleştiriden uzak bir yaklaşımdan çok, medar-ı iftiharımız olan kültür
mirasımızı bırakan alimlerimizin düşünceleri ,eserleri doğrultusunda ,geçmişi
hırpalamadan ,yıpratmadan yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu da günümüzde
Kur’an’ın daha kolay ve de daha sağlıklı anlaşılmasına vesile olacaktır.
SALEBE KISSASI
Hemen her müfessirin Tevbe süresi 75. Ayetin
nüzul sebebi olan Sa’lebe kıssası, bilinen bir kıssa olup özetle şöyledir:
Sa’lebe efendimizin huzuruna gelmiş:
-‘’Ya Resul Allah, Allah’a
dua et de bana çok mal versin’’ demiş.
- Hz. Peygamber de :
-Ya Sa’lebe ,hakkını eda
ettiğin az, takat getirmeyeceğin çoktan hayırlıdır’’ diyerek cevap vermiş.
Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki:
-Seni Hakk ile gönderene
yemin ederim ki bana çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin hakkını
veririm.
Bunun üzerine Efendimiz
dua etmiş, o da bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış. Medine arazisi
dar gelmeye başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve böylece cemaate devam etmekten ve
hatta Cuma’dan bile uzaklaşmış. Bunun üzerine Hz. Peygamber sual buyuruş,
denilmiş ki :
-Malı çoğaldı, vadi almaz
oldu.
Hz. Peygamber: -Vay Sa’lebe ’ye! buyurmuş ve sadakaları toplamaları için, iki
tahsildar göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler. Ancak
Sa’lebe ‘ye Hz. Peygamber’in farzlarını
açıklayan fermanını okuyup sadakayı istediklerinde :
‘’Bu cizyeler ne? Bu
cizyenin kardeşi ,hele siz gidin de düşüneyim’’ demiş. Tahsildarlar dönüp
Resulullah’a geldiklerinde, daha onlar bir şey söylemeden iki kere vay Sa’lebe’
ye buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuş. Sonra Sa’lebe sadakayı
alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber:
-Allah Teala beni senin
sadakanı kabulden men eyledi. diyerek kendisi hakkındaki hükmü açıklamış . O
zaman Sa’lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber de :
-Bu senin amelindir.
Emrettim itaat etmedin. şeklinde cevap buyurmuş. Sa’lebe, zekatını Hz.
Peygamber’in irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr’e, Hz. Ömer’e getirmiş
onlar da kabul etmemiş. Sa’lebe daha sonra Hz. Osman zamanında helak
olmuş.
Kıssa sire ,rical, tarih, hadis, tefsir
kitaplarında yer almış. Kıssanın gerçek
olduğu veya gerçek olmadığı açıklanmış. Bu kıssa Tevbe 75. ayetinin
anlaşılmasında bize pek müşahhas bir kanaat vermemiştir. Kur’an’ın
anlaşılmasında yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu açıktır. Bu yeni yaklaşım
yapılırken
-Hadis usulü açısından
tenkid edilmeli
-Rivayetler tasnif
edilmeli
-Tarih ilminden
faydalanılmalı
-Kur’ ani bütünlük ve
siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak bu kıssa
Kur’an’ın anlaşılmasında bir örnektir. Bu örnek ve benzerleri yukarıdaki
değerlendirmeler göz önünde bulundurularak yapıldığında , Kur’an’ın mana
zenginliği anlaşılacaktır. Kur’an’la aydınlanacak hayatımızın zenginliği,
Kur’an’ın zengin bir biçimde yorumlanmasıyla ve hayata geçirilmesiyle
mümkündür.
3.KİTAP
TARİHSELLİK VE ESBAB-I
NÜZUL
Tarihsellik kavram olarak,
tarihi oluşturan insanın tarih ile ilgili yaşam tecrübesinden elde ettiği
bilgidir. Bir başka ifadeyle tarihsellik, insanın varlığıyla beraber ortaya
çıkan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, hayata geçirdiği bir vakıa ile,
tarihle ilgilidir.
Filozoflarda bu alanda
faaliyette bulunmuşlardır. Tarih hakkında hüküm ve değerlendirmelerde
bulunmuşlar , içeriğini belirlemişlerdir. Bu kavramı belirlerken ,anlam yüklerken kişisel yaklaşım
arz etmektedir. Kişinin hayatı algılayışına , dünya görüşüne ve anlama
kabiliyetine bağlıdır. Fertlere ,zamana göre değişim gösterir.
Bu sebeple tarihsellik,
birçok şekilde tarif edilmiş, hepsi de tarihselliğin bir yönünü ele almıştır.
Kur’an, insan ve tabiat
arasında bir ilişkiye işaret eder. Birbirinden ayrı tutmaz. Her ikisi de
fıtratlarına uygun hareketi vahiyden alır.
Kur’an’ın ana muhatabı insan oluşu ve onu
doğru yola iletme ana gaye edinmesi, tarih
ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Bu
sebeple Kur’an ,geçmişi, yaşanılan
zamanı , ve geleceği ile bir bütün halinde ele alır. Bunu da hemen hemen her
sürede ele alır. İnsanın tarihsel bir varlık olduğunu bunun da insanın varlık koşullarından biri
bulunduğunu belirtir.
Kur’an’ın nüzul ortamına yönelik üslubuna
gelince ; Mekke’de olsun ,Medine’de olsun, Kur’an ,vahiy-insan-hayat bütünlüğünü
esas alır. İşte nüzul asrında muhatap olan insanlar dünyevi hayatı sürdürüp
gündelik işlerini görürlerken bu Kur’
ani ilke işlevini yerine getirmiştir. Esbab-ı nüzul doğrudan doğruya nüzul
ortamında fili olanı gerçek hayatı gösterme konusunda aracı olmuştur. Yani
esbab-ı nüzul vahiyle beraber birebir münasebet içerisindedir. Vahiy
tamamlanmasıyla bu münasebet son bulmuştur. Fakat Kur’an-insan-hayat
münasebeti devam edeceğini Kur’an beyan
etmiştir.
Sonuç olarak:
-Esbab-ı nüzul-tarihsellik
kavram ilişkisinde vurgulanması gereken, Kur’an’ın yaşanmış, yaşanabilir ve
yaşanacak bir hidayet rehberi olduğudur.
- Başka özgü kültürlere ait kavramlar
kullanılırken ,kavramların tarihleri, içerikleri ,kullanıcının dünya görüşü göz
önünde bulundurulmalı.
-Kullanılan kavramların
hangi manada kullanıldıkları belirtilmelidir.
Esbab- nüzul rivayetleri
ile yazılacak orijinal tarih nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkanı
sunacaktır. Tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri ile yazılacak
düşünülmüş tarih, Kur’an’ı anlamaya çalışan insanın ufkuna sunacaktır. Bu da
insanın varlık bilincine katkı sağlayacaktır. Bu da esbab-ı nüzulün Kur’an’ın
anlaşılmasındaki önemini ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım Kur’an-insan-hayat
bütünleşmesinin canlı örneğini ortaya sermektedir. Bu da Kur’an’ın yaşana
bilirliğini göstermektedir.
Selam ve Saygılar.
2013-2014 YÜKSEK LİSANS ÖDEVİ
ŞABAN KESECİ
YÜKSEK LİSANS
ÖĞRENCİSİ
ÖĞRENCİ NO:
13912720
KUR’AN VE BAĞLAM HULASASI
Esbab-ı Nüzul Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında
Kur’an ilimleri arasında ilk sırada geldiğini söylersek mubalağa etmiş
sayılmayız Sahabe, tabiin ve sonraki nesiller Kur’an’ı esbab-ı nüzul ile tefsir etmeye özen göstermişlerdir. Öyle ki ‘başlangıçta
tefsir ilmi, esbâb-ı nüzûlü bilmekten ibaretti’ ifadesi şöhret bulmuştur.
Sahabe, tabiin ve sonrası nesiller Kur’an-ı tefsir ederken
esbab-ı nüzulden fazlasıyla istifade etmiştir. Öyle ki bu meselenin önemine
binaen Hz.Ali, nazil olan her ayetin kim hakkında, nerede, gece mi gündüz mü
yaz mı kış mı ne zaman nazil olduğunu bildiğini
ifade etmiştir.
Nitekim ilk
döneminde ilk telif edilen eserler arasında esbab-ı nüzul eserlerinin de olması
bu ilmin önemini anlamada bize ışık tutmaktadır. Neşredilen tefsirlere baktığımızda hemen hemen hepsinin esbab-ı nüzul rivayetlerine yer verdiklerine şahit olmaktayız
Kur'an'ın mesajının doğru
anlaşılması, vahyin nazil olduğu ortamı ve şartları iyi bilmeye bağlıdır.
Esbab-ı Nuzul şöyle
tarif edilmiştir:"Nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz.
Peygamber'e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla
ayetin, tazammun etmek (hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri
içermek), cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden
ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzûl denir."
Şu gerçeği de unutmamak
gerekir ki "Sebebin hususiliği, hükmün umumiliğine mani değildir." şeklindeki usul kaidesi bize sebeb-i
nuzulün bizi sınırlamayacağını, sadece bize bir bakış açısı sağlayacağını
göstermektedir Ayrıca bütün âyetlerin nüzûl sebepleri olmadığı da göz
önünde bulundurulmalıdır.
Esbab-ı nüzul konusunda
dikkate alınması gereken bir diğer husus da, bu rivayetlerin vahyin nüzulüne
şahit olan sahabe tabakasına dayanılarak nakledilmesi gerektiğidir.
Müfessirlerin hemen
hepsi ayetlerin esbab-ı nüzulünü bilmenin Kur'an'ı doğru anlamaya katkı
sağladığı konusunda fikir birliği etmiştir.
Nasıl ki elde bulunan bir
yapbozun bütünüyle anlam kazanabilmesi her biriminin ve her karesinin diğer
bütün birim ve karelerle sergilediği ilişkilerin bütünüyle dikkate
alınabilmesine bağlıdır, aynen bunun gibi, nazil olan ayetlerin tam olarak
anlaşılıp tefsir edilebilmesi de, nüzul ortamının yapboz karesine giren bütün
parçalarının bir araya getirilmesi gerekir.
Hz. Ömer'in (r.a)
Bahreyn'e vali olarak görevlendirdiği Kudame b. Maz'un hakkında içki içip
sarhoş olduğuna dair şikayetler gelmiştir. Cezalandırılmak üzere Medine'ye çağrılan
Kudame içki içtiğini itiraf etmiş; ancak bunun bir günah olmadığını, kendisinin
bunu yaparken Maide Suresi'nin 93. âyetine dayandığını ifade etmiş ve şu ayeti
okumuştur: "İman edip salih işler yapanlara takvalı olduklarında, iman
edip salih işler yaptıklarında, sonra yine takvalı davranış sergileyip iman
ettiklerinde, yine takvalı davranıp ihsan ettiklerinde yedikleri ve
içtiklerinden dolayı bir günah olmaz."
Kudâme bu âyete dayanarak içki
kullandığını ifade etmiş, hattâ kendisinin tam da âyetin bahsettiği iman edip
amel-i salih işleyen kimselerden olduğunu, takvalı davranışlar sergilediğini ve
yediği ve içtiği bir şeyin kendisine günah olmayacağını ileri sürmüştür.
Valisini cezalandırmayı düşünen Hz. Ömer, bu sözlerle tabir yerindeyse şok
olmuş, bir an için ne diyeceğini bilememiştir. Nihayet Abdullah b. Abbâs'ın
(r.a): "Bu âyetler henüz içki haram olmadığı dönemde içki kullandıkları
hâlde ölenlere bir mazeret, sonrakilerin aleyhine ise bir huccet olarak
indi." demesi üzerine mesele anlaşılmış ve Kudâme'nin âyeti yanlış anlayıp
yorumladığı ortaya çıkmıştır. Nitekim bu âyet, henüz içki haram kılınmadığı
için alkol kullanan ve bu hâldeyken vefat etmiş olan Müslümanlara bir mazeret
olarak inmiştir.
Esbab-ı nüzul,
Kur'ân'ın doğru anlaşılıp tefsir edilmesinde ihmal edilmemesi gereken çok
ehemmiyetli bir meseledir. Esbâb-ı Nüzûl Kur’anı sınırlıyor gibi gözükse de, aslında
esas maksadın ortaya konmasını yardımcı olmaktadır. Bu ilim sayesinde Kur’ân’da emredilen şeylerin hikmetini anlayabiliriz.
.
Adı: Fikret
Soyadı: AKMAN
Öğrenci No: 12912768
KUR’AN
VE BAĞLAM KIRAATİ HULASASI
Kur’an anlaşılması bağlamında mütalaa edilirse bütün kuran
ilimlerinin birbirlerine tedahül etmiş olduğu görülecektir. Çünkü hepsi aynı
gayeye yönelmişlerdir. Bu sebepledir ki, Kur’ân ilimlerinin bütününü
kapsayacak, yani bu ilimlere “fihrist ve delil” olacak, Kur’ân’ın anlaşılması
yolunda anılan ilimleri küllî kaidelerle istifadeye sunacak bir ilim kavramına
ihtiyaç doğmuştur. Bu ihtiyacın giderilmesi yolunda hadis ilmi alanında yapılan
çalışmalar ve ortaya konulan eserler, hem yön verici hem de ilham kaynağı olmuştur.
Kur’ân ilimleri kavramı, Kur’ân’ın işaret ettiği veya Kur’ân’da
delaleti bulunan bütün bilgi sahalarına şamil olan bir alan olarak
tanımlanamaz. Bazı çağdaş ilim adamlarının bu anlayışı hatalıdır. Çünkü bu
anlayış, tecrübî ilimler ve teknolojik keşiflerle ortaya çıkan her yeni
gelişmeyi Kur’ân’la irtibatlandırmaya götürür. Bu yöntemin Kur’ânî
araştırmalara hem yararı yoktur, hem de Kur’ân’ı anlama çabalarında zorlamalara
sebep olur.
Kur’ân’la ilgilenen her alim, kendi çağının ilmi ve fikri düzeyinde
elde ettiği yeni bilgiler ışığında fıtrî bir tavırla Kur’ân-ı Kerim’e
yaklaşmıştır ve yaklaşacaktır. Neticede de Kur’ân ilimlerine her çağın aktüel
bilgisi eklenmiş olacaktır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus,
kesinlik kazanmış nazariyelere ve kesinlik kazanmış ilmî verilere istinad etmek
ve bu alanların uzmanları ile yardımlaşmaktır.
Netice itibariyle Kur’ân ilimleri (Ulûmu’l-Kur’ân)’ni şöyle
tanımlayabiliriz:
Konusu her yönüyle Kur’ân-ı Kerim olan, Kur’ân’la ilgili veya
Kur’ân’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur’ân’ın en doğru şekilde
anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bilgi alanıdır.
Kur’ân ilimleri arasında esbâb-ı nüzûl ilmi ilk dönemlerden
itibaren ayrıcalıklı bir konumda mütalaa edilmiş, bu ilmi bilmek Kur’ân-ı
Kerim’i anlamakla ve bilmekle neredeyse eş değer tutulmuştur. Ulûmu’l-Kur’ân ya
da Ulûmu’t-Tefsîr başlığı altında telif edilen eserlerde esbâb-ı nüzûl ilmi
hemen ilk olarak incelenen konu olmuştur.
Nüzûl ortamında meydan gelen bir hâdise veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş
bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, hâdiseyi soruyu
kapsayan nitelik ve özellikleri içermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine
vesile olan ve vahyin nâzil olduğu ortamı resmeden hâdiseye sebeb-i nüzûl
denir.
Esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin kayda geçirildiği eserler tefsir
kitapları değil hadis mecmualarıdır.
Esbâb-ı nüzûl ancak sahih nakiller bilinebilir. Bu alanda ictihada,
re’ye ve imâl-i fikir etmeye mahal yoktur. Yani nüzûl sebebi akılla idrak
edilmesi mümkün olmayan, sadece işitme yahut görme suretiyle bilinebilen ve
sahabîden müsned-merfu olarak gelen rivayettir. Sahabenin müsned-merfu olmayan
esbâb-ı nüzûl rivayetleri, tefsir için yaptıkları esbâb-ı nüzûl değerlendirmeleridir.
Çünkü bu haberlerde re’y ve ictihada mahal olmayan nüzûl ortamına ait bir
bilgiyi Hz.Peygamber’in kendisinden veya Hz. Peygamber’den öğrenmiş bir diğer
sahabîden işittiklerine delâlet eden bir husus yoktır.Zaten öyle olsaydı
musned-merfû sebeb-i nüzûl rivâyeti olur, mevkûf olmazdı.
Sahabenin icma ettikleri
esbâb-ı nüzûl yorumları nüzûl ortamına ait sûretler(form) taşıdığı ve nüzûl
ortamını yansıttığı için hüccettir. Bu kabil rivayetlerin ayrıca derlenmesi,
nüzûl ortamının aydınlatmasına ve dolayısıyla Kur’an’ın anlaşılmasına yardımcı
olacaktır.
Tâbiûndan gelen esbâb-ı nüzûl
rivayetlerinin hükmüne gelince; Hadîs usûlünde bu kabil haberlere mursel
denilmektedir.
Esbâb-ı nüzûlün kavramsal tanımı ile
rivâyet sıygaları arasında kurulması gerekli bir bağ vardır. Bu sebeble esbâb-ı
nüzûl rivâyetlerinin kalıplarının tespit edilmesi birçok bakımdan ehemmiyet arzetmektedir.
Bunları da iki gruba ayırmaktayız:
1.Sebep ifade etmede nass olan
kalıplar(rivâyetler).
2.Sebep ifade etmede nass olmayan
kalıplar(rivâyetler).
Sebep ifade etmede nass olan kalıpla
rivâyet edilmiş bir haber,sebeb-i nüzûl ibaresi terim olarak ele alındığında
kavramın sınırları içinde kalır.Sebep ifade etmede nass olmayan kalıpla rivâyet
edilmiş bir haber ise ,sebeb-i nüzûl ibaresi terim olarak alındığında kavramın
sınırları dışında kalır.
Esbâb-ı nüzûl rivâyetlerinin yeni
bir yaklaşımla tasnif edilmesi, Kur’an’ın anlaşılmasında sağlıklı bir şekilde
değerlendirilebilmesi için son derece gereklidir. Bu da esbâb-ı nüzûl
rivâyetlerini nevileri açısından tasnif etmekle mümkündür:
1.Nüzûl ortamına ait ve o ortamının
özelliklerini yansıtan musned-merfû hadîslerden oluşan esbâb-ı nüzûl
rivâyetleri.
2.Âyet veya âyetlerin manâsının
kapsamına giren,nüzûl asrında vuku bulmuş veya bilahare meydana gelmiş bir
hâdisenin re’y ve ictihad ile misal getirildiği haberlerden oluşan(tefsir için)
esbâb-ı nüzûl rivâyetleri.
Esbâb-ı nüzûl rivâyetlerinin bu
şekilde tasnifi, diğer açılardan yapılmış tasnifleri değerlendiren, bir sonuca
bağlayan ve en önemlisi hepsinin ana özelliğini içeren bir tasnif olmasıdır.
Buna göre nüzûl ortamına ait rivâyetle,âyetin manâsını beyan etmeyi murat
edinen tefsir rivâyeti kesin hatlarla birbirinden ayrılmış olacaktır.Böylece
Kur’an-ı Kerîm’in anlaşılmasında hüccet olanla ihtimal eden,nüzûl ortamına ait
sûretle,âyetin manâsını izah etmek isteyen yorum birbirinden temel nitelikleri
itibariyle tefrik edilebilecektir.Bu da Kur’ân’ın anlaşılmasında esbâb-ı
nüzûlden yararlanırken en sağlıklı yaklaşıma götürecek önemli bir ilkedir.
Esbâb-ı nüzûl rivâyetlerinde ihtilâf
edilmesini iki temel sebepte toplayabiliriz:
1.Her âyete bir sebep arayanların
tutumları sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedîleştirilmesi, isrâilî
haberler ve uydurma rivâyetlerin esbâb-ı nüzûl alanına dahil edilmesi.
2.Esbâb-ı nüzûlün(yukarıdaki gibi)tasnif
edilmesi.(Nüzûl ortamında cereyan etmediği halde bir hâdise o döneme mal
edilince problem çıkması.)
Esbâb-ı nüzûl rivâyetlerinde ihtilaf
edilmesi sonucu bazı problemler zuhur etmiştir.Bunlar taaddüt(sebeb-i nüzûlün
taaddütü, nüzûlün taaddütü), taahhür(hükmün veya nüzûlün taahhürü),nassın umum
mu yoksa husus mu ifade ettiği meseleleridir.
Kur’an’ı Kerîm’in anlaşılmasında
esbâb-ı nüzûlün değerlendirilmesi esnasında bu meselelerin de rolü olmuştur.
Esbab-ı nüzûlden bahseden eserlerde
görülen bir diğer husus ise, bu ilmin, hikmet-i teşrîye, mübhematu’l kur’an ve
tenasüb-insicam gibi bazı disiplinlerin konusu malzemesi olmasıdır. Aslında bu
tabiî bir olgudur. Çünkü kur’an ilimleri kavramını oluşturan bu alt bilimler,
birbirleriyle içi içe geçmiş haldedirler.
Esbâb-ı nüzul ilmi hikmet-i teşrîiye
ve tenâsüb-insicâm ilimleri ilişkisinde belirtilmesi gerekli en önemli husus,
bu alanlarda aklın, yani re’y ve ictihadın söz konusu olmasıdır. Bunun anlamı
ise, bu alanların ihtilafa açık olması demektir.
Sûrenin (ayetin) hangi gaye ile
ilgili olduduğunu bilmek bu gaye ye götüren öncülleri araştırmak Kur’ân-ı Ker’îm’deki
münâsebet-insicâm’ı tespit etmek için gerekli unsurlardır. Bu ise esbâb-ı
nuzule vâkıf olmakla mümkündür. Ancak burada vurgulanması gereken bir ilke
vardır:
Kur’ân-ı Kerîm’in genel mesajı
(bütünlüğü) kavranmalıdır. Mekân- zaman şahıs unsurları ötesinde insanî örnek
oluşturan, insan hayatını canlı, somut yönü, bu genel mesaj çerçevesinde ele alınmalı
ve üzerinde düşünülmelidir.
Tefsir kitaplarındaki esbâb-ı nüzûl
rivâyetleri,had’îs tenkitçilerinin rivâyetlerin tenkidinde kullandıkları senet
ve metin tenkidi kurallarının sıkı eleğinden geçirilmelidir.Böylece ,tefsir
kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivâyet temizlenmiş olacak ve Kur’ân’ı
Kerîm’deki bir âyeti anlamak için tefsir kitaplarına bakan kimseler,onlarla
karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle meşgul olmaktan kurtulacaklardır.
Kur’ân’ı Kerîm’in anlaşılmasında
esbab-ı nüzûle olan ihtiyaç belirlendikten sonra en önemli merhale rivâyetlerin
hadîs usûlü açısından tenkide tabi tutulmasıdır. Böylece bu alandaki birçok
problem hadîs usûlü kriterlerinin esbâb-ı nüzûl rivâyetlerine uygulanması ile
aşılabilir.
Netice itibariyle esbâb-ı nüzûl,Kur’ân-ı
Kerîm’in soyut bir düşünce veya düşünce biçimi olarak
kalmadığının,aksine,yaşanmış,yaşanabilir ve yaşanacak,bir hakikat,bir hidayet
rehberi olduğunun en büyük delilidir.
2013-2014 Yüksek Lisans Öğrencisi Hacı Turan DEMİRCİOĞLU 12912775
KUR’AN VE BAĞLAM KIRAATI HÜLASASI NEDİR
Kur’an kendisinin okunup anlaşılmasını ve üzerinde tedebbür edilmesini ister. ‘‘Andolsun biz, Kur’an-ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık.’’[1] Hz. Peygamberimizden bu güne kadar onun birçok tefsiri yapılmıştır. Evrensel mesajlara sahip olan ilahi kitabın anlaşılmasına yönelik bu çalışmalar, kıyamete kadar da devam edecektir. Kur’an’ı anlama gayreti büyük bir ibadettir. Kur’an bir hayat nizamıdır. Dolayısıyla inanç, ibadet ve ahlaki kurallardan ibarettir.
Kur’an-ı Kerim-i iyi anlamak ve ilahi iradeye uygun yorumlamak için indiği tarih, mekân ve muhatap kitle önemlidir. Kur’an’ın anlaşılmasında, Kur’an-ın nazil olduğu dönemin muhatap kitlesinin dini, sosyal, ekonomik ve kültürel şartları da o derece önemlidir. Sureler ve ayetler lafızları ve muhtevaları itibariyle- içinde nazil oldukları zamanın ve mekânın özelliklerini taşırlar. Bunu iki dönem ‘’Mekke ve Medine’’ olarak telaffuz edebiliriz. Dolayısıyla Mekke ve Medine dönemi vahye şahitlikleri bakımından önemlidir. Kur’an’ı anlamak için her iki mekânda yaşayan toplumun durumlarını ve farklılıklarını bilmekte aynı derecede elzemdir. İlahi mesajın anlaşılması indiği mekân, muhatap kitle ve zaman üçlüsünün iyi anlaşılmasına bağlıdır. Zaman ve mekân içinde nazil olan ayetler tabiatıyla muhataplara nazaran mekki ve medeni olarak bu iki mekanda yaşayan insanları ve dönemlerini temsil etmektedir..
Kur’an'ı Kerim'i iyi anlamak ve yorumlamak için, diğer ilimlerin yanında esbab-ı nüzul ilmini, sure veya ayetlerin Mekki ya da Medeni oluşunu, nerede ve niçin indirildiğini, tarihi zaman dilimini ve sosyal ortamı iyi bilmek gereklidir.
Esbâb-ı Nüzûl İlmi“Usûlü’t-Tefsir” veya“Ulûmü’l-Kur’ân” konuları içinde mütâlaa edilmiştir. Kur’an ilimleri (Ulûmü’l-Kur’ân)konusu her yönüyle Kur’ân-ı Kerim olan, Kur’ân’la ilgili veya Kur’ân’ın içerdigi ilim ve araştırmalar dan oluşan, Kur’ân’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.
Esbâb-ı Nüzul bilgisi, Kur’ân’ın nüzul ortamının aslî unsurudur. Bu bakımdan o,
_İslam’ın başlangıcından beri bilinen, bilinmesi istenen ve _İslâmî ilimlerin bir çok
alanında alimlerce üzerinde önemle durulan bir vakıa olagelmiştir. Zira Esbâb-ı Nüzul,
Kur’ân’ın anlaşılmasında gerekli bir bilgi olarak değerlendirilmiştir.[2]
Esbabı nüzul ilminin Kur’an-ı anlamada çok önem arz ettiğine dikkat çeken Sabuni; ‘’Bazı insanlar sebebi nüzulü bilmenin Kur’an-ın anlaşılmasında büyük bir tesirinin olmadığını zannederler. Çünkü bu ilmi bilmek tarihi kıssaları bilmek gibidir. Allah’ın kitabını tefsir etmek isteyen kimsenin bu ilmi bilmesi zaruri değildir iddiasındadırlar. Bu reddolunması gerekli ve hatalı bir iddiadır. Allah’ın kitabını bilen ve müfessirlerin görüşlerine muttali olan böyle beyanda bulunamaz.’’[3]
Bu ilmi bilmenin faydasını, Kur’an-dan ayetlerle misallendiren Sabuni; ولله المشرق والمغرب فاينما تولوا فثم وجه الله (Doğu ve batı Allah’ındır, nereye yönelirseniz (Allah) oradadır…)[4]( Bu ayet ancak sebebi nüzulu ile bilinebilir. Yoksa namazda kıblenin dışına yönelmekte anlaşılır ki, bu hatalı anlayıştır, çünkü istikbali kıble namazın sıhhati için şarttır. İşte bu ilim sayesinde bu ayetin manası doğru bir şekilde anlaşılır.) [5]
Kur’ân-ı Kerim'in nüzûlü iki kısımdır:
Birinci kısım: Sebebe bağlı olmadan nâzil olan buyruklar: Bunlar, nüzûlünden önce indirilmesini gerektiren herhangi bir sebebin varlığı sözkonusu olmadan inen buyruklardır. Kur’ân-ı Kerim âyetlerinin çoğunluğu böyledir. Yüce Allah'ın: "İçlerinden kimi de Allah'a şöyle söz vermişti: 'Eğer bize lütfundan ihsan ederse muhakkak ki sadaka vereceğiz ve muhakkak ki salihlerden olacağız'"[6]ve devamındaki âyetler herhangi bir sebebe bağlı olmaksızın, bazı münafıkların durumunu açıklamak üzere nâzil olmuşlardır
İkinci kısım: ise bir sebebe bağlı olarak nâzil olmuş buyruklardır. Bu da nuzulünden önce indirilmesini gerektiren bir sebebin ortaya çıktığı buyruklardır. Sebep de bir kaç çeşittir.
a- Yüce Allah'ın cevabını verdiği bir soru. Meselâ:"Sana hilalleri soruyorlar. De ki: Onlar insanlar için bir de hac için vakit ölçüleridir."[7]
b- Yahut bir açıklamayı ve bir sakındırmayı gerektiren bir olay meydana gelmişse buyruk nâzil olmuş olabilir. "Andolsun onlara soracak olsan elbette şöyle diyeceklerdir: 'Biz sadece eğlenip şakalaşıyorduk.'"[8]diye başlayan iki ayet-i kerime, münafıklardan bir adam hakkında inmişlerdir
c- Yahut hükmü bilinmesine gerek duyulan meydana gelmiş bir fiil sebebiyle inmiş olabilir. Yüce Allah'ın: "Kocası hakkında seninle mücadele eden ve Allah'a şikâyet etmekte olan kadının sözünü elbetteki Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı da zaten işitiyordu. Çünkü Allah en iyi işitendir, en iyi görendir."[9]diye başlayan buyrukları buna örnektir.
Nüzûl İlminin, yani ayetlerin iniş sebeplerinin bilinmesi oldukça önemlidir. Çünkü bunun pekçok faydası vardır. Bazıları şunlardır:
1. Kur’ân-ı Kerim'in yüce Allah tarafından indirilmiş olduğunu açıklamak:
Çünkü Peygamber Efendimize herhangi bir hususa dair soru soruluyor; O kimi zaman vahiy nâzil oluncaya kadar cevap vermeden bekliyordu. Yahut meydana gelen işten bizzat haberdar olmadığından vahiy nâzil oluyor ve ona durumu açıklıyordu.
2. Yüce Allah'ın Rasûlünü savunmak noktasında ona gösterdiği itinayı açıklaması:
"Kâfirler dediler ki: 'Ona bu Kur’ân topluca birden indirilmeli değil miydi?' Biz onunla kalbine sebat verelim diye böyle yaptık ve onu ağır ağır okuduk."[10]
3. Yüce Allah'ın sıkıntılarını açmak, kederlerini ortadan kaldırmak suretiyle kullarına verdiği önemi ortaya koymak. Teyemmüm âyeti Nisa, 4/43 ve el-Mâide, 5/6) buna örnektir
4. Âyeti doğru bir şekilde anlamak
Yüce Allah'ın şu buyrukları buna örnektir:
"Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir. Her kim Beyt’i hacceder veya umre yaparsa onları güzelce tavaf etmesinde onun için bir sakınca yoktur." (el-Bakara, 2/158) Buradaki tavaftan kasıt aralarında sa’y etmektir. Yüce Allah'ın: "Onun için bir sakınca yoktur." buyruğunun zahirinden anlaşıldığına göre, Safa ile Merve arasında sa’y etme emri, nihayet mubahlık ifade eder.[11]
[1] Kamer 54/ 22.
[2] Serinsu, Ahmet Nedim, Kur’an’ın Anlasılmasında Esbab-ı Nüzûlün Rolü, s. 54.
[3] Sabuni ettibyan fi ulumil kuren s.20 beyrut.1985.
[4] Bakara 2/ 115.
[5] Sabuni s.19.
[6] et-Tevbe, 9/75
[7] el-Bakara, 2/189
[8] et-Tevbe, 9/65
[9] el-Mücadele, 58/1
[10] el-Furkan, 25/32
[11] El-Elbani
2013-2014-Yüksek Lisans-Abdullah ARSLAN-12912771
Kur’an-ı Kerimi anlamak için Esbab-ı Nüzul ilmi önemli bir bilgi kaynağıdır.
Esabab-ı Nüzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının temel unsurudur. Sahabe nüzul ortamında bizzat yaşamış, o ortamın olaylarının içinde bulunmuş ve olayların meydana geliş sebeplerine yani Kur’an-ı Kerim tarihine bizzat tanıklık etmiş ve kendinden sonraki nesillere aktarılmasına büyük çabalar göstermişlerdir. Sahabe, tabiin ve tebe-i tabiin olan müfessirler Kur’an-ı özellikle esbab-ı nüzul ile tefsir etmişler.
Başlangıçta tefsir ilmini esbabı nüzulü bilmek ile eş tutmuş ‘Tefsir ilmi esbab-ı nüzulü bilmekten ibarettir’ denilmiştir. Çünkü nüzulü müşahede eden ve bizzat ilk muallimimin tedrisinden geçen sahabe mesajı anlıyor ve anlayamadıklarını soracak kimseler bulabiliyorlardı.
Esbab-ı nüzule dair ilk eserde tefsir kitapları değil hadis kitaplarıdır. Hadis kitaplarının tefsire ait bablarında esbab-ı nüzul rivayetlerinin çoğunluğu oluşturduğu görülmektedir.
Esbab-ı nüzule dair eserler nüzul çağı ve nüzul ortamını sonraki nesillere anlatmak, nakletmek amacıyla telif edilmiştir. Böylelikle o dönemin sosyal iktisadi ve siyasi yapısı o dönem insanının zihniyeti ve zihnini dolduran, oluşturan kavramlar kayıt altına alınmıştır.
Esbab-ı nüzul nakli bir ilimdir. Yani nüzul sebebi, akılla idrak edilmesi mümkün olmayan, sadece işitme ve görme suretiyle bilinebilen ve sahabeden gelen rivayettir. Sahabeden gelen Esbab-ı nüzul, hadis ilminde merfu sayılır.
Zaman içerisinde esbab-ı nüzul rivayetleri çeşitli şekillerde tasnif edilmiştir. Ancak Kur’an’ın anlaşılmasında sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi için bu rivayetlerin yeni bir yaklaşımla şu şekilde tasnif edilmesi son derece gereklidir.
a-) Nüzul ortamına ait ve o ortamın özelliklerini yansıtan müsned-merfu hadislerden oluşan esbabı-ı nüzul rivayetleri
b-) Ayet veya ayetlerin manasının kapsamına giren, nüzul asrında vuku bulmuş veya bilahare meydana gelmiş bir hadisenin re’y ve içtihat ile misal getirildiği haberlerden oluşan tefsir için esbab-ı nüzul rivayetleri olarak tasnif edilmesidir
Esbabı Nüzul rivayetleri değerlendirilirken eleştirel yaklaşımla beraber olumlu düşünülmelidir. Kur’an’ın daha iyi anlaşılması için müfessirler ve İslam âlimleri duydukları bütün rivayetleri sahih –zayıf, merfu- mevzu ayrımı yapmaksızın senetleriyle veya senetsiz bizlere nakletmişler ulaştırmışlardır. Yapılması gereken hadi usulünde olduğu gibi rivayetlerin sened ve metinleri incelenerek sakim ve zayıflık emaresi bulunanlar ayıklanmalı sahih ve merfu rivayetler belirlenmelidir.
‘‘Tarihsellik’’ son yüzyıllarda ortaya çıkmış ve tanımlanmış bir kavramdır.
‘‘Olayları tarihi ve kültürel bağlamlar içinde değerlendirme’’ fikri olarak Almanya da doğmuştur.
Bu kavram için birbirinden zıt ya da başka bakış açılarıyla farklı tanımlar yapmışsa da, Dilthey’e göre insan yaradılışını, varlığının sebeplerini bulmak için tarihsellik kavramında geriye doğru yol almalıdır. Çünkü tarihsellik zaten varlığın kendisidir.
Esbab-ı Nüzul ve tarihsellik ilişkisi değerlendirilirken bu ilmi de kullanmamız gereklidir ancak batı kültürüne ait olduğu göz ardı edilmemelidir.
Ancak insanın yaratılışı bakımından kültür unsurları evrensel olduğu için, tarihsellik ve tarihselcilik kavramları her ne kadar Batı’nın özgü kültürüne de ait olsa, ortak kültürle etkileşim halindedir.
Kur’an nüzulunün tamamlanması ile Kur’an’ın insan ile münasebetinin son bulması düşünülemez. Kur’an’ın insan ve hayatı ile münasebetinin kesileceği anlamına gelmez. Bilakis Kur’an bu ilişkinin devam edeceğini beyan etmektedir
Esbab-ı nüzul tarihin bir bölümünde yaşanmış insani olaylardır. Ve her zaman ve mekân da benzeri insani olaylar temelde benzerlik gösterir. Hayat şekilleri değişse de insan ve onun karakteri, bu sebeple meydana gelen hadiseler, meseleler, sorular devam etmektedir. Vahiy ise insanın hayatla olan bu ilişkisine ve bugünün insanın meselelerine yönelik çareler tespit etmesidir.
Esbab-ı nüzul, Kuranın nüzul ortamının bize Kur’an-insan-hayat bütünleşmesini göstererek, tarih içinde zaman ve mekâna nasıl uyarlandığını yani Kur’an’ın yaşanabilir olduğunu gösteriyor.
MURAT CAN:12912777
YÜKSEK LİSANS
KURAN
VE BAĞLAM
Tarih
insanla başlamış ve onunla hayatiyetini devam ettirmiştir. Onunla da son
bulacaktır. Yüce Allah beşeriyeti yarattıktan sonra, ilahi emirlerini onlara
ulaştıracak Peygamberler göndermiş ve onlar vasıtası ile beşeriyete yaratılış
gayelerini anlatmıştır. Burada ilahi vahyin insanla olağanüstü bir ilişkide
olduğu aşikârdır.
İslâm’ın
ilk ana kaynağı Kur’an’ı Kerim, ikinci kaynağı ise Sünnettir. (Hadislerdir).
Hadisler olmaz ise Kur’an iyi anlaşılamaz. Hadisler; Kur’an’ın mücmelini
tafsil, müphemini beyan, mutlakını mukayyed gibi konuları açıklayıp, onlardan
çıkarılması gereken hükümleri ortaya çıkartır. Bazen de kendi başına hükümler
koyar. Allah Rasülü hayatıyla yaşayarak Kur’an’ı tefsir ettiği gibi, bazen de
ihtiyaç hâsıl olunca, sahabenin soru sorması üzerine, manası anlaşılamayan bir
kelime veya ayet olunca tefsir ve beyan cihetine gitmiştir. Bu bilgiler hadis
ilmi aracılığı ile her yönleri ve çeşitleriyle bizlere ulaşmıştır.
Allah
Rasülü en güzel örnek, Kur’an-ı en iyi anlayıp yaşayan ve ashabına da yaşattıran
en yüce önderdir. Kur’an-ı anlamak O’nun
hayatını, siretini okuyup anlamaktan geçer.
Kur’an-ı
ve sünneti anlamaya çalışırken salt okuduklarımızla anlamaya çalışmamalıyız.
Peygamber Efendimiz ve ashabı nasıl almayıp uygulamışlar onları bilerek ve
öğrenerek anlamaya, yorumlamaya çalışmalıyız. Çünkü onlar vahyin direkt
muhatabı ve vahyi uygulayanlardır. Kur’an-ı anlamada tek bir ilimle
yetinilmemeli tefsir usulü ve tarihi, hadis usulü ve tarihi, tarih ilmi vb
ilimlerden de yararlanarak doğru anlamlara ulaşılmalıdır. İlimler her ne kadar
müstakil olsalar da kendi araların ayrılmaz bir bütünlük vardır. Kur’an-ı
Kerimi ve onun yüce ayetlerini anlama da başvurulan yöntemlerden ilki hiç
şüphesiz “esbab-ı nüzul” ilmidir. Kur-anı Kerimi ve Hadisleri anlamak için
belli bir olayla veya sebebi nüzulle de yetinilmemeli
o günün ve günümüzün, sosyal, siyasal ve fikri düzeyi baz alınarak Kur-an ve
sünnetin çizmiş olduğu sınırları aşamadan doğru manalara ulaşılmaya
çalışılmalıdır.
İslâmî
ilimlerin tedvininden itibaren ilimler müstakil birer dallar olarak
ayrılmışlar, ayrıca her ilim dalı da kendine has alt ilim dallarını oluşturmuşlardır.
Kur’an-ı anlamada da Kur’an ilimleri aynı maksatla teşekkül etmiştir.
Ğarîbü’l-Kur’an, Mübhemâtü’l-Kur’an, Müşkilü’l-Kur’an, el-Eşbêh ve’n-Nazâir,
Esbâb-ı Nüzûl, vb. diğer Kur’an ilimleri gibi, hepsinin ana gayesinin ve hedefinin
Allah’ın Kelâmını daha iyi ve daha doğru anlamak için konulduğu, tedvin edildiği aşikârdır. Özellikle esbâbı
nüzul ilmini iyi öğrenmek ve anlamak gerekir. Çünkü her ayet veya sûrenin
nüzûlü ile ilgili muhakkak bir sebebe veye bir olaya şahit olmaktayız. Esbabı
Nüzul rivayetleri değerlendirilirken eleştirel yaklaşımla beraber olumlu düşünülmelidir. Kur’an-ın daha iyi
anlaşılması için müfessirler ve İslam alimleri duydukları bütün rivayetleri
sahih –zayıf, merfu- mevzu ayrımı yapmaksızın senetleriyle veya senetsiz
bizlere nakletmişler ulaştırmışlardır. Yapılması gereken hadis usûlünde olduğu
gibi rivayetlerin sened ve metinleri incelenerek sakim ve zayıflık emaresi
bulunanlar ayıklanmalı sahih ve merfu rivayetler belirlenmelidir. Bunlardan
istifade edilmelidir.
Ayet
veya surelerin nüzulüne sebep olan olay ve kişiler dikkatle incelenmeli,
araştırılmalı o sebepler tarihe hapsedilmemeli onlardan bize intikal eden dersler
ibretler çıkarmalıyız.
Kur’an-ı
Kerimin ana gayesi ve hedefi beşeriyete genel bilgiler vermek, hükümler
koymaktır. Burada zaman, mekân ve tarih önemli değildir. Kur’anın nüzulünden
kıyamete kadar baki olan mesaj ve hükümlerini anlamak için Esbabı Nüzul ile
ilgili disiplinler (ilimler) olan Hikmeti Teşri ilmi, Mübhemetül Kur’an ilmi,
Tenasüb ve insicam ilmi ve bu disiplinler arasındaki bütünlüğe bakılarak
müfessirlerin yazdıkları eserler ve fikirler tetkik edilip üzerinde düşünülerek
daha yeni orijinal asrın ve çağın ihtiyaçlarına cevap verecek hükümlere
ulaşılablir.
Esbab-ı
nuzül rivayetlerinin çokluğunun olumsuz sonuçları da bulunmaktadır. Bunlar,
kıyamete kadar hükmü baki olacağından yorum zenginliğini engellemesi, Kur’an’ın
hedefi olan beşeriyetle ve onun hayatıyla bütünleşememesi, rivayetlerin ve
konuların istismar edilmesi, nuzüle sebep olan şahısların ebedileştirilmesi,
günümüzle veya bulunulan çağ ile veya asır ile bağlantı kurulamaması ve mezhep
taassubiyeti sebebiyle önyargılı hükümler vererek Kur’an’ı doğru anlamaya engel
olmuşlardır.
Kur’an ve Sünnette bizlere hitap
eden bir çok Peygamber hayatı, kıssalar
ve menkîbeler anlatılmaktadır. Bu kıssalardan maksat okuyucuya tarihi bilgi
vermek değil, okuyucunun ufkunu açmak, onlardaki hikmeti ve alınacak dersleri,
ibretleri düşündürmektir. Bunlardan biri de vaazlarda çokça örnek
olarak anlatılan ve Sâ’lebe Kıssası olarak bilinen kıssasıdır. Bu kıssasının da
hadis ve Tefsir kitaplarında senedli senedsiz değişik versiyonları
mevcuttur. Âlimler Sa’lebenin kim
olduğundan, böyle bir vakıanın olup olmadığına kadar bu konuyu asırlardır
Araştırmışlar, tartışmalar ve her biri kendine göre olumlu veya olumsuz bir
sonuca ulaşmışlardır. Rivayetlere veya olaya olumsuz bakacak olursak itikadi
yönden bunda bir sakınca olmadığı anlaşılacaktır. Çünkü âlimlerimiz terğip ve terhib konunlarında
zayıf vb. hadislerle amel edileceğine değinmişler ve benzeri hadisleride bu
alanda halkı teşvik etmek için kullanmışlardır. Bu rivayeti değerlendirirken
rivayetin kahramanıyla,
zamanıyla, tarihiyle ve olayın
nasıl cerayan ettiği ile münhasır kalınmadan bundan çıkartılacak ders ve
ibretlere değinilmelidir. O da Allah ve Resulünün sözüne tam bir
teslimiyet, Allah ve Resulünün her an
nasihatle imanı dinç tutmak için uyardığı dünyanın geçici nimetlerinin fitnesi
(İmtihanı) ve Allahın vermiş olduğu dünya nimetlerinde Allahu Tealanın ve
kullarının hakkının olduğunun bilincinde olma, Sahabenin Allah Rasülünün
uygulamasına gösterdikleri titizlik ve bu uygulamayı devam ettirmeleri.
Ayrıca yüce Allah, Rasülü vasıtası ile kıyamete kadar bâki kalacak örnek bir nesil ve toplum inşa etmiştir. Kur’an ve İslam’ın emirleri de tarihsellik kavramı içerisinde düşünülerek tarihin sayfalarında meydana gelmiş bir menkîbe veya tarihi bir olay gibi bakılmamalıdır. Modern çağ denilen asrımızdan bakarak o tarihte meydana gelen olaylar hakkın da mesnetsiz, hüccetsiz yorumlar yapmamalı, empati yaparak modornite çağından o asra uzanıp o tarihi olayları yaşıyormuşçasına vakıaların üzerinde yoğunlaşıp orijinal fikirler üretilmelidir. Kur’an-Hayat ilişkisinin ve bütünlüğünün beşeriyetin nefes aldıkça kâinat döndükçe devam edeceği unutulmamalı, yaşayan Kur’an olan Esbabı Nüzul asrıyla asrımız tanıştırılıp kaynaştırılmalı, İslam âlemi, durağanlaşan fikir ve akıl tutulmasından kurtularak kendine yabancı kavramlardan arınmalı tarihte olduğu gibi kendine has kavramlar üreterek insanlığa, beşeriyete, dünyaya ışık saçmalı, yol göstermelidir.
Esbâb-ı nüzul, Kur’an’ın soyut bir
düşünce biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat olduğunun
delilidir. Esbab-ı nüzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının aslî
unsurudur. Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında gerekli bir bilgi olarak
değerlendirilmiştir. Yapılacak olan da esbab-ı nüzule bütüncü bir yaklaşımla
bakmaktır.
Amaç Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması
olduğuna göre, Kur’an ilimlerinin içinde bulunan esbab-ı nüzulün de bilinmesi
gereklidir ki bir bütünlük içinde bu ilimler değerlendirilebilsin. Nüzul
ortamında meydana gelen bir hâdiseye veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir
soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin tazammun etmek, cevap
vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil
olduğu ortamı resmeden hâdiseye sebeb-i nüzul denir. Esbab-ı nüzulü bilmenin de
ancak nakil yoluyla olabileceği akli ve mantıki bir sonuçtur. Sebeb-i nüzulün
kavramsal tanımı ve rivayet sıygaları arasında bir bağ vardır ve bu bağ mutlaka
kurulmalıdır. Bunun için rivayet sıygalarında bu hususa açıklık getiren
noktalar iyi tespit edilmelidir. Esbab-ı nüzul rivayetleri; tasnif edilmeme,
senedsiz rivayet edilme, nüzulün taaddütü ve taahhürü gibi ilkesiz yaklaşımlar
yüzünden Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında ya yetersiz kalmış ya da olumsuz
sonuçlar doğurmuştur. Her ayete nüzul sebebi arama çabaları, ayetin birçok
veçhesi olabilir diye düşünmek yerine nüzul sebebi ile sınırlı kalmak ve
sebeb-i nüzuldeki olay çerçevesinde sıkışıp kalmak gibi nedenlerle de Kur’an-ı
Kerim’in yorum zenginliğini engeller.
Kur’an’ın özünü, bir bağlam bütünü olarak
genel anlamını, mesajını tanımak ve kavramak mümkündür. Ama yapılacak olan, muktezay-ı
hâli bilmenin zorunluluğu ve sebebi bilinmeden zahir nassları mücmel nasslar
durumuna getirecek olan durumlardan kaçınılacak şekilde nüzul sebepler seçilmelidir.
Sebeb-i nüzul rivayetlerinin seçiciliğini hadis usulü kriterleri belirlemelidir.
Bu rivayetler de Kur’an’ın kelime, ayet, sûre olarak salt parçaları halinde
değil, ayetler, sûreler, teşrii, tarihi, siyak-sibak bütünlüğü halinde değerlendirilmelidir.
Bunu Kur’an’ın nüzul sırasına göre dizilmeyişinde görebiliriz.
Esbab-ı nüzul tarihîlik münasebetine
gelince; -batı kökenli bir kavramın kendi kültür alanımıza nasıl nakledileceği
ve kullanılacağı üzerine, kavramların içinde doğup geliştikleri dünya görüşünün
birer parçası olmalarının muhakkak bir sonuç olduğunu ama öte yandan her
kavramın herkeste aynı olan değişmeyen objektif bir özellik olan seçiklik
özelliğinin bulunduğunu hatırdan çıkarmadan- diyebiliriz ki Kur’an-insan
ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş bir takım insani yapıp etmelerdir. Çünkü
insan tarihi bir varlıktır.
Esbab-ı nüzul, nüzul ortamının tarihsel
bir unsuru olarak Kur’an-insan-hayat bütünleşmesinin nasıl temin edildiğinin
somut örneklerini verir. Zaten Kur’an’ın insandan beklediği de bu
bütünleşmedir.
Sa’lebe kıssasını esbab-ı nuzüle bu yeni yaklaşımla
değerlendirdiğimizde; yani rivayetleri tasnif edildiğinde ve hadis usûlü
açısından tenkit edildiğinde sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler grubuna
girdiğini, tarihi değerlendirmeler ışığında da Sa’lebe kıssasının gerçekliğinin
mümkün olmadığını söyleyeceğiz.
Mürtaza Trabzon / Yüksek Lisans Öğrencisi 2013-2014/
Öğrenci No:13912724
KUR’AN VE BAĞLAM KIRAATİ
Esbâb-ı nüzul, Kur'ân-ı Kerîm'in
anlaşılmasında önemli bir yere sahiptir. Bu ilim, bir kısım âyetlerin ne gibi sebepler üzerine inzal buyurulmuş
olduğunu bildirir. Aslında Kur’an-ı
Kerim’in bir kısım ayet ve sureleri, meydana gelen bazı olaylar ve Rasulullah’a
sorulan sorulara cevap olmak üzere indirilmiştir. İşte Rasulullah’a sorulan bir
soru veya bir hadise dolayısıyla bir kaç ayetin veya surenin tamamının nazil
olmasına sebep olan şeye nüzul sebebi denir. Bir sebebe bağlı olarak inenlerin
dışında kalan büyük bölüm ise herhangi bir soru veya onay olmadan doğrudan
indirilmiştir. Yani bu tür ayetler, ihtiva ettikleri anlamı anlatmak için nazil
olmuştur.
Müfessirin bilmesi gereken ilimlerden
biri esbab-u nüzuldür. Teşri' tarihini
incelemek bakımından da âyetlerin iniş sırasını bilmek önem arz eder.
Nüzul Sebebini Bilmenin Faydaları:
Kur’an’daki
ayet ve surelerin iniş sebeplerini bilmenin, onları anlamada büyük faydaları
vardır. Bu açıdan tefsirde nüzul sebeplerini bilmek, ayetlerin izah edilip
açıklanması yönünden son derece önemli ve gerekli kabul edilmiştir. Gerek İslam
Tarihi açısından gerekse kastedilen mananın anlaşılıp şüphelerden kurtulması
bakımından Esbabu’n-Nüzulü bilmek gereklidir. Bu yüzden başlangıçta tefsir ilmi
büyük ölçüde nüzul sebeplerini bilmekten ibaretti. Sahabiler Rasululah’ın
yanında bulunan kişiler olarak hükümlerle sebepler arasındaki münasebetleri
kurabilmiş ve tefsiri gerçekleştirmişlerdir. Dolayısıyla nüzul sebebi
bilinmedikçe, gerçek manasını anlamak mümkün olmaz. Buna karşılık nüzul sebebi
bilinince de anlaşılması kolaylaşır.
Bilhassa tefsir
ilminde, sebeb-i nüzulün ayeti izah ve beyan etmesi bakımından lüzumu çok
önemlidir. Zaten tefsir sahasında sahabeyi yükselten en mühim
amil de budur. Onlar Rasulullah’a bir ayet nazil olduğunda, nüzule sebep olan
hadiseyi ve sebebini, sual soranın durumunu ve suali sormasındaki sebebi
bilirlerdi. Değişik sebeplerle ve çeşitli hadiselere göre nazil olan ayetler
ayrı ayrı hükümleri ihtiva ederlerdi. Sahabenin bazısı ve bilhassa daima
Rasulullah’ın yanında bulunan sahabe, hükümlerle sebepler arasındaki münasebeti
tesis edebilmişti. İşte bizim de sebeb-i nüzulden kastımız budur. Bidayetteki
tefsir ilmi, sebebi nüzulü bilmekten ibaretti şeklinde bir söz hakikatın
ifadesinden başka bir şey değildir. Zira hadis mecmualarının tefsir babları
hemen hemen sebeb-i nüzule tahsis edilmiş gibidir. Onlar çok kere hükümleri sebeplere
bağlayamadıklarından, hükümler mütenakız gibi görünmüştür. Sebepleri bilinmeyen
hükümler arasındaki ihtilaflar onları düşünmeye ve muhakemeye sevketmiştir.
Sahabe devrinden sonra gelenler ve hatta sahabe devrinde dahi bazı kimselerin
ayetleri tefsir ve izahtan çekinmelerinin en mühim sebebi, hükümlerle sebepler
arasındaki irtibatı temin edememelerinden ileri gelmektedir. Muhammed b. Sirin
(110/728)’den rivayet edildiğine göre “Kur’an’dan bir ayeti Ubeyde b.
es-Selmani (72/691)’den sordum. Bana: “Allah’tan sakın. Kur’an’ın ne şey için
nazil olduğunu bilenler gitti (kayboldu)” dedi.
El-Vahidi: “Bu gün, bu hususta konuşanlar, ayetin sebeb-i nüzulünü
bilmeden konuşmanın tehlikesini düşünmeksizin cehalet yularını takıyor ve yeni
şeyler icad edip yalanlar uyduruyorlar.” sözünü de ilave etmektedir. Keza yine
bu şahıs “Bir ayetin sebeb-i nüzulü bilinmedikçe, onun hakiki manasını anlamak
mümkün olamaz.” demiştir. İbn Teymiyye de: “Nüzul sebeplerini bilmek ayetlerin
anlaşılmasını kolaylaştırır.” diye söylemiştir. İbn Dakik el-Iyd de “Nüzul
sebeplerinin beyanı, Kur’an’ın manasını anlamaya kuvvetli bir yoldur.”
demektedir.
Nüzul sebebini bilmenin faydalarını şöyle sıralayabiliriz:
1) Kur’anı-ı Kerim’de
emredilen şeylerin hikmetleri anlaşılır, mü’minin imanı kuvvetlenir, müşrikin
de doğru yolu bulmasına vesile olur.
2) Ayetlerden kastedilen
mana kolaylıkla anlaşılır, şüphe ve yanlışlıklar izale edilmiş olur. Mesela:
İçkinin haram kılındığını bildiren ayetler (Maide: 5/90-91) nazil olunca,
Rasulullah’a daha önce içki içip ölmüş kişilerin durumu sorulmuştu. Bunun
üzerine şu ayet nazil olmuştu: “İman edip salih amel işleyenlere... tattıkları
şeylerde, üzerlerine bir günah yoktur.” (Maide: 5/93)
Bu ayetin nüzul sebebini bilmeyen Osman b. Kudame b. Maz’un ve Amr b.
Ma’dikerib, ayeti genel manada değerlendirerek, şarabın mübah olduğunu ileri
sürdüler. Nüzul sebeplerini bilmemeleri onları işte bu yanlış anlaşılmaya
götürmüştür. Şarabın haram olmasına dair ayet nazil olunca, sahabenin zihninde
beliren tereddüdü izale etmek için bu ayet nazil olmuştu.
3) Hasr tevehhümü bertaraf
edilir. Kur’an’da ayetin zahiri hasr ifade edebilir. Fakat sebeb-i nüzul
bilinirse bu hususta yapılması muhtemel hatalar önlenmiş olur. Mesela:
“De
ki: “Bana vahyolunan içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği için, ölü eti, dökülen
kan, domuz eti –ki bu gerçekten murdardır- ya da Allah’tan başkası adına
kesilmiş bir fısk dışında , haram kılınmış bir şey bulmuyorum. Kim kaçınılmaz
bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla-
Şüphesiz senin Rabbin Ğafur’dur, Rahim’dir.” (En’am: 6/145)
Bu ayete bakarak sadece sayılan dört şeyin haram
kılındığı, bunun dışında yiyecek ve içeceklerden haram kılınan başka bir şeyin
olmadığını söylemek doğru değildir. Çünkü bunların dışında da haram kılınanlar
vardır. İmam Şafii bu ayette hasr maksud olmadığı görüşünü savunmaktadır. Bu
ayetin sebeb-i nüzulü tetkik edilecek olursa görülür ki, inad ve kafirliklerinden
dolayı, Allah’ın helal kıldıklarını haram, haram kıldıklarını da helal kılan
kimseler hakkında nazil olmuştur. Yani bu ayet onların istediklerinin zıt
yönünden nazil olmuştur. Cenab-ı Hak bu ayetle onlara: “Helal ancak sizin haram
saydıklarınız, haram ise, sizin helal kabul ettiklerinizdir.” demek istemiştir.
İmam eş-Şafii de bu görüştedir.
4)
Nüzul sebebi ayetin ihtiva
ettiği hükmü tahsis eder. Mesela: Mücadele suresinin başındaki zıhar
ayetlerinin nüzulüne sebep olan Evs b. Samit ve karısı Havle, bu ayetlerin
kendilerine veya benzeri kişilere tahsis edilebileceğini belgelemişlerdir.
5)
Ayetlerin kolayca anlaşılıp ezberlenmesi sağlanır.
Sebeb-i Nüzulü bilmenin en sağlam yolu sahih olan haberlere istinad
etmektir. Bu hususta söz söylemek için, Kur’an’ın nüzulüne şahid olan ve onun
sebeplerini bilen kimselerden rivayet edilmiş olması veyahutta onlardan
işitilmiş olması şarttır. Bu gibi rivayetlerin de sahabeye kadar ulaşmış olması
lazım gelir. Sebeb-i nüzul hakkındaki haberler Merfu olarak Rasulullah’a ve
sahabeye ulaşmazsa makbul addedilmezler.
Nüzul sebebini kesin olarak gösteren tabirler şunlardır: “Sebebu
Nüzuli’l-Ayeti keza...” “Fenezelet...” “Feenzelellah” Bazen de Rasulullah’a
sual sorulur ve arkasından vahiy gelir ve sorulan sual cevaplandırılmış olur.
Hadisenin cereyan tarzından bu ayetin nüzulüne sebep olduğunu anlayabiliriz.
Nüzul sebebini kesin olarak açıklamayan deyim ise: “Nezelet Hazihi’l-Ayetü fi
keza...” ifadesidir.
Nüzul Sebeplerinin
Özellikleri:
Hadis mecmuaları ve tefsir kitaplarında, bir ayetin tefsir sebebi
nüzulüne ait vakıa itibariyle uygun fakat, şahıslar, zaman ve mekan itibariyle
değişik bir kaç sebep zikredildiğini görmekteyiz. Ez-Zerkeşi bu hususu şöyle
izah etmektedir: “Sahabe ve tabiun’un adetindendir ki, onlardan biri şu ayet
şunun için nazil oldu dedikleri vakit, ondan kastettikleri şey, o ayetin şu
hükmü tazammun ettiğini ifade etmek istemeleridir. Yoksa bu hadise ayetin
sebebi nüzulü demek değildir.”
Müfessirlerin nüzul sebeplerine ilişkin olarak belirledikleri ve göz
önünde bulundurdukları ilkeler şunlardır.
1) Sebepleri değişik tek
ayet: Mesela Bakara: 2/121 ayetinin nüzul sebebi olarak şunlar söylenmiştir:
Bunlar: a) İbn Abbas’a göre
Ca’fer b. Ebi Talib’le Habeşistan’a hicret eden 40 müslümandır. b) Dahhak’a göre Yahudilerden iman
edenlerdir. c) Katade ve
İkrime’ye göre Rasulullah’ın ashabıdır.
Böyle bir durumda:
a)
Rivayetlerin sahih olanı alınır, diğeri terkedilir.
b) İki rivayet de sahihse,
rivayetler arasındaki tercih sebebine itibar edilir. Mesela ravilerden birinin
olayı görmüş olması tercih sebebidir.
c) İki rivayet sahih,
tercih sebebi de yoksa rivayetlerin arası cem’ edilir, hadisenin ayet inmeden
önce cereyan ettiğine hükmedilir.
d) Rivayetler sahih,
tercih sebebi de yok, cem’ de edilemiyorsa, bu taktirde ayetin mükerrer olarak
nazil olduğuna hükmedilir.
2) Tek sebeple inen çok
ayet: Bu durumda tek sebep iki ayetin inmesine sebep
olabildiği gibi, ikiden fazla ayetin inmesine de sebep olabilir.
Nüzul Sebeplerinin
Problemleri:
1) Nüzul sebeplerinde bazı tarihi uyuşmazlıklar göze çarpmaktadır. Tarihi
olaylarla uyuşmayan bu nakillerin tahkiki yapılmadan bazı tefsirlere girdiği
görülmektedir.
2)
Nüzul sebeplerinin kendi muhtevası içinde bazı karışık ve izahı güç
meseleleri bulunmaktadır. Bu karışıklık ve güçlük, nüzul sebebini ve
hadisesini, Rasulullah veya ondan sonraki dönemlere de dayandırma anlayışından
kaynaklanmaktadır.
3) Nüzul sebepleri
fırkaların ortaya çıkmasında rol oynayan amillerden biri olmuştur. Dolayısıyla
fırkalar, kendi görüşlerinin doğruluğunu ispat etmek için nüzul sebeplerini
tahrif ederek kendi yönlerinde kullanmak istemişlerdir.
Sebeb-i nüzul ilminde bazı tarihi uyuşmazlıklar da göze çarpmaktadır.
Mesela: “Allah’ın mescitlerinde O’nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların
yıkılmasına çaba harcayandan daha zalim kim olabilir? Onların içlerine korkarak
girmekten başkası değildir. Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahirette büyük
bir azap vardır.” (Bakara: 2/114) bu ayet hakkında Katade der ki: “Bu ayet
Babil’li Buhtu’n-Nasr ve ashabı hakkında nazil oldu. Onlar Yahudilerle
harbettiler ve Kudüs’ü de harab ettiler. Rumlardan olan nasaralar da bu işde
ona yardımcı oldular.” Yani burada, Kudüs’ü tahrib etme hususunda
hristiyanlarla Buhtu’n-Nasr birlikte hareket ettikleri söylenmek istenmektedir.
Halbuki Buhtu’n-Nasr’ın yahudilerle mücadelesi ve Kudüs’ü tahribi milattan 633
sene evvele tesadüf etmektedir. Daha o zamanda hristiyanlık diye bir şey yoktu.
Bu gibi hataya El-Vahidi düştüğü gibi, Tarihçi olan Et-Taberi de bu haberi
tefsirinde zikretmiştir.
Yukarıda zikrettiğimiz gibi, nüzul sebeplerinde de bazı karışık ve
izahı güç meseleler vardır. Bu husuta bir kolaylık olmak üzere Şah Veliyyullah
ed-Dihlevi şu izahatı vermektedir: “Zor mevzilerden biri de sebeb-i nüzulü bilmektir.
Buradaki zorluğun yönü mütekaddimun ve müteahhirunun muhalefetlerinin
bulunuşudur ki, bu da sahabe ve tabiunun sözlerini araştırmakla meydana çıkar.
Onlar şu ayet şu hususta nazil oldu, lafzını, Rasulullah zamanında vaki olan
bir hadiseye has olarak kullanmadılar. Bu sözlerle belki onlar, Rasulullah
zamanına veya Rasulullah’dan sonra ayetin tasdik ettiği şeylerin bazısını
zikredip, bu hususta nazil oldu diyorlar. Burada bütün esaslara uygunluğa lüzum
yoktur, belki hükme olan intibak kâfidir.
Fırkaların ortaya çıkışında rol oynayan amillerden biri de nüzul
sebepleridir. Gerek ayetlerin nüzul sebeplerine iyi vakıf olunamama gerekse
kasti olarak tahrif edilmeleri yönünden, tefsirlerde yanlış hükümler
verilmesine vesile olmuştur. Bukeyr, Nafi’ye İbn Ömer’in Haruriyye fırkası
hakkında görüşü nedir diye sorduğunda, O, onları Allah‘ın mahlukatının en
şerlisi olarak görüyordu. Zira onlar, kâfirler hakkında nazil olan ayetleri,
mü’minlere aitmiş gibi addetme yoluna gittiler, şeklinde cevaplandırmıştır. Her
ayet için bir nüzul sebebi aramaya lüzum yoktur. Ayetler ihtiva ettikleri
manayı anlatmak için nazil olmuş olabilirler. İbn Teymiyye bu hususu şöyle
teyid etmektedir. “Bazı ayetlerin sebebi nüzulü bilinmez. Bu taktirde ayetin
sebebi nüzulü doğrudan doğruya ayetin manasıdır. Yani o ayet ihtiva ettiği
manayı anlatmak için nazil olmuştur.” Tefsir sahasında şöhret yapmış olan
Abdullah b. Mes’ud “Allah’a yemin ederim ki, Kitab’da nazil olan ayetlerin kim
için ve nerede nazil olduklarını en iyi ben biliyorum.” demektedir. Burada İbn
Mesud’un en iyi ben bilirim demesi, Kur’an-ı Kerim’i iyi anlayabilmek için,
sebeb-i nüzulü bilmenin lüzumuna bir işarettir. Vahidi, Kur’an tefsirinde
sebeb-i nüzulün ehemmiyetini belirtmek için “Ayetin tefsiri ona ait hadiseye
vakıf olmadan ve sebeb-i nüzulü bilmeden mümkün olamaz.” Yine bu zat “Bir
ayetin sebebi nüzulü hakkında konuşmak rivayet ve sema ile olur, aksi taktirde
söylemek helal olmaz.” demektedir. İşte bu bakımlardan sebeb-i nüzul, sahabe devrinden
itibaren tefsir hareketinde ve ihtilaf zuhurunda rol oynayan mühim bir amil
olmuştur.
1.Muhsin Demirci-Tefsir Tarihi-Prof.Dr.Davut Aydüz -Işık yayınları
2.M.Salih el-Useymin- Çeviren:M.Beşir Eryarsoy-Tefsir Usulune Giriş
2013-2014 YÜKSEK LİSANS
ÖDEVİ
MUSTAFA DİŞLİ
YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ
ÖĞRENCİ NO: 13912725
KUR’AN
VE BAĞLAM HÜLASASI
Kur’an
Allah tarafından insanlara gönderilmiş bir hayat kitabıdır. İnsan hayatı onunun
anlamlandırır ve inşa eder. Çünkü kur’an kendini hidayet rehberi olarak tanımlar. Ancak onun rehberliği, oku
düşün anla ve yaşa diye formüle ettiği önerisiyle doğru orantılıdır.
Müslümanların on beş asır boyunca ortaya koydukları kur’an’ı anlama çabası bu
talebin açık bir kanıtıdır.[1]
Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanmasında temel parametrelerden birisi de
kuşkusuz Tefsir geleneğimizde esbâb-ı nüzul ilmi diye adlandırılan ayetlerin
zahiri indiriliş sebepleridir. Esbâb-ı
nüzul, nüzul ortamında meydan gelen bir hadise veya Hz. peygamber’e yöneltilmiş
bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, tazammum etmek (hadiseyi/soruyu
kapsayan nitelik ve özellikleri içermek) cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere
inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir.[2]
Esbâb-ı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir. Bu alanda içtihada, re’
ye ve imal-i fikir etmeye mahal yoktur.[3]
Erken devirden bu yana Kur’an-ı ‘ kerim’in anlaşılmasında önemli bir ilim
olarak mütalaa edilen Esbabı nüzul ilmine çok önem verilmiştir. Sahabe, tabiin
ve tebe-i tabiin den olan müfessirler kur’an’ı özellikle esbabı nüzul ile
tefsir etmişlerdir. Hatta başlangıçta tefsir ilmi, esbabı nüzulü bilmekten
ibaretti denilmiştir. Binaenaleyh bu ilim ilk dönemlerden itibaren kur’an
ilimleri arasından ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğunu bu ilmi bilmenin
kur’an’ı kerim’ i anlamak ve bilmekle neredeyse eş değer tutulduğunu, rivayet
yoluyla sonraki nesillere aktarıldığını görüyoruz.
Esbâb-ı nüzul /bağlam bilgisini bilmek hükümlerin hikmet ve illetleri daha
anlaşılır kılar, hakiki maksadı öğretir, ayetleri kolay anlamayı sağlar, yanlış
anlamaya ve yanlış hüküm çıkarmaya mani olur, emir ve nehiylerin umum ya da
hususluğunu bildirir, hükümlerde muhayyerlik vehmine mani olur. Bu ilmi bilmek
kur’an tefsirinde üzerinde önemle durulan bir bilgi kaynağıdır.
Ancak kur’an’ın anlaşılmasında Esbabı nüzulü yetersiz kılan sebepler
vardır. Bunlar, her şeyden önce her ayetin nüzul sebebi yoktur, rivayetlerin hadis usulü açısından problem
arz etmesi, nüzul sebebinin umum değil husus ifade ettiği şeklinde anlaşılma
çabaları, bir ayet için birden çok rivayet bulunması sebebiyle ortaya çıkan
teaddüt ve teahhür meselesi ve rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi
gerçeklere aykırılık ve zamansal uyumsuzluk meselesidir. Bununla birlikte
sebebi nüzul rivayetlerinin kur’an’ı yorumlama zenginliğine engel olması,
Kur’an’ı Kerim’in evrensel hedefi olan Kur’an, insan-hayat bütünleşmesini
önlemesi, konunun istismar edilmesi gibi sorunlar kutsal kitabımızın
anlaşılmasında doğurduğu olumsuz sonuçlar olarak zikredilebilir.
Bütün bunlar dikkate alındığında erken dönemden günümüze her daim aktüel
değerini koruyan esbâb-ı nüzul bilgisine bigâne kalınamayacağı gibi,
kullanılımının ve değerlendirilmesinin ilkeler konulmadan serbest bırakılması da
doğru değildir. Bu noktada bizim teklifimiz ‘’esbâb-ı nüzul’e yeni bir
yaklaşım’’ olarak adlandırdığımız usülün takip edilmesidir. Çünkü
kaynaklarımıza çok ama sistemsiz malumatın içinden ancak bu yöntemle
çıkılabilir.3
Öncelikle esbâb-ı nüzule olan ihtiyacın sınırları üzerinde durmak
gerekirse esbâb-ı nüzul rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir ve
sebebi nüzul bilinmeden de kur’an’ın mesajını kendi bağlam bütünlüğü içinde
anlamak pekâlâ mümkündür.
Esbâb-ı nüzul her zaman değil belki ihtiyaç duyulduğunda ve zahir
nasların mücmel naslar yerine kaim olma şüphesi hâsıl olduğunda gidilmelidir.
Bu alandaki problemli rivayetlerin hadis usulü kriterlerine göre tekrar
rafine edilmesi ve rivayetler problemleri çözüme kavuşacak şekilde yeniden
tasnif edilmelidir.
İlgili rivayetlerin değerlendirilmesinde bütünlük kavramına dâhil olan
bütün veçhelere şamil olacak şekilde kur’an’ı kerim’in bütünlüğünün dikkate
alınmalıdır.
Siyak sibak’ın göz önünde bulundurulması ayrı bir öneme haizdir. Sâlebe
rivayetlerinin tutarsızlığı buna en güzel örnektir.
Son olarak her mekân ve zamanda benzer insanî yapıp – etmelerle temelde aynilik gösteren
insanlık tarihinden bugünün insan eylemlerine yönelik ilkeler çıkarma bakımından
esbâb-ı nüzul ve tarihîlik bağlamı da önemlidir.
Kitapta, Sâlebe kıssası, öneriler çerçevesinde alternatif bir yöntem
örneği olarak sunulmuştur.
[1] Ahmet Nedim SERİNSU, ‘’Kur’an Nedir’’ kitabının kısa bir özeti.
[2] Ahmet Nedim SERİNSU, ‘’ Sâlebe
Kıssası Esbâb-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım’’
s. 11, Şule yay,1995.
[3] Ahmet Nedim SERİNSU, ‘’ Salebe
Kıssası Esbâb-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım’’
s. 9, Şule yay,1995.
KUR’ÂN ve BAĞLAM
-
Kur’ân’ın tefsiri için esbâb-ı nüzul şarttır. Bu
dönemde yaşamış olan Sahabilerin Hz. Peygamber’i bizzat görmüş, hadiselere
şahitlik etmiş olmaları ve Hadislerin beyanında direkt kaynak olan Hz.
Peygamber’den faydalanmış olmaları bu avantajı sağlamaktadır.
-
Muhammed İkbal’e göre İslam tefekkürüne her ne
kadar ilave ile değişiklik yapmanın mümkün olmayacağı ancak muhafazakar bir
tutumla değerle samimiyetle sahip çıkılması gerektiğini belirtmiştir.
-
Böylelikle esbâb-ı nüzulun teorik temellerini
bilmek ve ilkelerine uymak gerekir. Konuya tarihi açıdan bakıldığında nüzul
ortamı ve sonrasına ilave değilde bir insani varlık olması hasebiyle
anlamlandırılıpi yorumlanabilir.
-
Esbâb-ı nüzûl alanında çalışılırken ikş olgu ile
karşılaşılır:
·
malumat
çokluğu
·
malumattaki
sistemsizlik
-
Kur’ân’ın anlaşılmasında katkı sağlamak için:
·
vakia
tesbiti
·
tenkidi
·
yeni
yaklaşım ilkeleri
-
Kur’ân ilimlerinin kaynağı yine Kur’ân’dır.
-
Neticede Kur’ân üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını,
açıklanıp, yaşanılmasını ister. Esbâb-ı nüzûl ilmi sahabeye göre çok önemli bir
bilgi olarak görülmüş ve Kur’ân’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğerde
görmüşlerdir.
-
Esbâb-ı nüzûl nakli ilim olması hasebiyle talim
yolu ile szlü olarak nakletmişler ve bu Kur’ân’ın yazılı hale gelmeden önce
anlama yolunda çok önem verilmiş bir ilimdir.
-
Sahabiler bazı ayetlerin nüzul sebeplerini zaman ve
mekan açısından dolayı bilmemişlerdir, nitekim her bilginin her nüzul sebebini
bilme veya ayetleri tefsir etme gibi bir iddiaları da olmamıştır.
-
Sebeb-i nüzul Prof. Dr. Suat Yıldırım’a göre bir
ayetin varoluşu veya indirilişi bir hadise sebebiyle değil, insanların
kurtuluşu olmak üzere bir hidayet rehberi olarak gelmiştir.
-
Esbâb-ı nüzûl rivayetleri iki çeşittir:
·
Sahabe nakli
(merfu)
o Senet
ve metin sahih olmalıdır
·
Tabiun nakli
(mürsel)
o Senet
ve metin sahih olmalıdır
o Rivayeti
destekleyen bir başka tabii rivayeti olmalıdır
o Ravinin
tefsir imamlarından olması ve sahabiden almış bulunması
-
Kısacası ayetin nüzul sebebini bizzat müşahade
edenlerden öğreniyoruz.
-
Sebebi yakından bilinen bir durum söz konusu
olduğunda rivayet ve sema yoluyla nakl ve izah etmekte caizdir.
-
Bazı nazil olan ayetlerde içerisindeki yüceliğe
vurgu yapmak ve manalarının unutulmayıp hatırlanması açısından tekrar tekrar
indirilmiştir.
-
Esbâb-ı nüzûl ilmini inceleyen alimlerin metodik
üzerinde pek durmamışlar.
-
Oysa esbâb-ı nüzûl ve Kur’ân ilimlerinin en çok
fayda sağlayan getiriş şekli, metodik yönlerinin ayrıntılarıyla tartışılmasıyla
olabilir.
-
Müfessirlerin konuya tedvin çağı ve sonrasındaki
hassasiyeti Hz. Peygamber’in tefsiri sonrasında fetihlerle birlikte artmıştır.
-
Neticede bu girişim eskiden günümüze kadar gelip
hızla devam etmekte olan ve insanların İslam’a geçmelerini sağlayan en güzel
gelişmelerin birer örneğidir.
-
Tefsir rivayetlerinde şahsi anlayışların girmesiyle
tenkitlerde çoğalmış ve tenkit edenlerden Ahmed b. Hanbel’e göre üç şeyin
senedi (bir rivayette: aslı) yoktur:
·
Tefsir
·
Melâhim
·
Megâzi
-
Ahmed b. Hanbel’in vermek istediği mesaj ise,
Melahim ve Megazi rivayetlerinin senetten mahrum olarak rivayet edilmiş
olmalarıdır. Nede olsa senedi olmayan bir habere itibar edilemez.
-
Tefsir rivayetlerinde bulunan bir çok müfessir
takva ehli oluşlarına rağmen zazıf, garib, münker, israilî ve hatta mevzu hadis
beyanında bulunmuşlar.
-
Bu tefsirleri delil olarak kullanmak doğru
değildir. Alimlerin böyle bir girişimde bulunmaları ilimden birşeyler kaybetme
korkusundan dolayı zayıf olduğunu bildikleri halde zayıf rivayetleri
nakletmişler.
-
Nüzul ortamındaki alimler ve onlardan ilim almış
tabiiler, bu sonra çıkan rivayetleri bilemeyeceklerdi.
-
Sonradan gelen selef alimleriyse bu rivayetleri,
asıllarını bulamadıkları veya illetli buldukları için kabul etmeyecek ve hatta
değinmeyeceklerdi.
-
Bu tarz rivayetler günümüzdeki imkan sayesinde sıkı
elenmesi gerekir ve bundan dolayı insanlar esas olmayan haberlerle boşa meşgul
edilmemiş olacaklar.
-
Özet olarak aktarmak gerekirse lisanda kusur
olmayacak.
-
Nitekim Konfüçyüs’ün değimiyle “Dil kusurlu olursa,
kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken
şeyler doğru yapılamaz. [...] böylelikle kültür bozulur, [...] adalet yoldan
çıkar [...] ve şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını bilemez [...]“
-
Kur’ân, insan ve tabiat arasında çok önemli bir ilşki
anahtarıdır. –
-
Bu iki faktör hareket merkezi olarak yaşam adına
mevcut tüm metodları vahyden alırlar.
-
Tarihini bilmeyen insan, atasını ve kendisini
bilemez. Böylece tarihten faydalanmak gerekmektedir ama yanlış olanı süzmekte
bir o kadar gereklidir.
-
Eski ilimler o tarihin kavramlarıyla anlatılmaya
çalışılmışsa, yakın tarihte yer alan kavramlarda günümüz kavramlarıyla yer
değiştirmelidir.
-
Bu girişimi başarabilmenin temel şartı da dil
yeteneği ve kullanımından geçmektedir.
-
Kültür unsurları evrensel olduğu için, batı kültürü
kavramları ile mevzu kavramlar iletişim halindedir.
-
Tarihsellik ortak
kültüre aittir, anlam içeriğide özgü
kültüre aittir.
-
Böylece esbâb-ı nüzûl ortak kültür bağlamında
insanlığa sadece tarihsel değil, Kur’ân ışığında bütün varlık koşullarına cevap
veren bir mesajdır.
-
Nitekim Kur’ân vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas
alır.
-
Kur’ân vahyini tamamlanması ile vahy-insan
münasebetinin bir bölümü olan esbâb-ı nüzûl olgusu son bulmuştur.
-
Kur’ân bu ilişkinin devamını beyan eder.
Sonuç:
Kur’ân
soyut bir düşünce değil, yaşanabilir bir hidayet rehberidir.
Başka
kültürlere ait kavramlar ve dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalı
Kullanılan kavramşar bilim
adamları tarafından tarif edilmeli ve bilinmeyen kavramlarda tartışmalardan
kaçınılmalı
Hermenötik (yorumbilim),
semantik (anlambilim) ve linguistik (dilbilim) gibi beşeri bililerden
faydalanılabilir
İslam
ve Batı kültüründeki tarih anlayışı birbirinden ayrı olarak yararlanılabilir
‘Esbâb-ı nüzûl rivayetleri’ Kur’ân’ı anlamak isteyenlere
geniş bir yelpaze bakışı sunup, insanın varlık bilincine katkı sağlayacaktır
Orjinal tarih Kur’ân insan-hayat-bütünleşmesini, düşünülmüş tarihte orjinal tarihteki
zaman-mekan içinde Kur’ân’ın nasıl yaşanabilir olduğunu gösteriyor.
MÜCELLA TEKİN / 12912776 / YÜKSEK LİSANS
KUR’ÂN VE BAĞLAM
Esbâb-ı nüzul, Kur’an’ın soyut bir
düşünce biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat olduğunun
delilidir. Esbab-ı nüzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının aslî
unsurudur. Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında gerekli bir bilgi olarak
değerlendirilmiştir. Yapılacak olan da esbab-ı nüzule bütüncü bir yaklaşımla
bakmaktır.
Amaç Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması
olduğuna göre, Kur’an ilimlerinin içinde bulunan esbab-ı nüzulün de bilinmesi
gereklidir ki bir bütünlük içinde bu ilimler değerlendirilebilsin. Nüzul
ortamında meydana gelen bir hâdiseye veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir
soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin tazammun etmek, cevap
vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil
olduğu ortamı resmeden hâdiseye sebeb-i nüzul denir. Esbab-ı nüzulü bilmenin de
ancak nakil yoluyla olabileceği akli ve mantıki bir sonuçtur. Sebeb-i nüzulün kavramsal
tanımı ve rivayet sıygaları arasında bir bağ vardır ve bu bağ mutlaka
kurulmalıdır. Bunun için rivayet sıygalarında bu hususa açıklık getiren
noktalar iyi tespit edilmelidir. Esbab-ı nüzul rivayetleri; tasnif edilmeme,
senedsiz rivayet edilme, nüzulün taaddütü ve taahhürü gibi ilkesiz yaklaşımlar
yüzünden Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında ya yetersiz kalmış ya da olumsuz
sonuçlar doğurmuştur. Her ayete nüzul sebebi arama çabaları, ayetin birçok
veçhesi olabilir diye düşünmek yerine nüzul sebebi ile sınırlı kalmak ve
sebeb-i nüzuldeki olay çerçevesinde sıkışıp kalmak gibi nedenlerle de Kur’an-ı
Kerim’in yorum zenginliğini engeller.
Kur’an’ın özünü, bir bağlam bütünü olarak
genel anlamını, mesajını tanımak ve kavramak mümkündür. Ama yapılacak olan,
muktezay-ı hâli bilmenin zorunluluğu ve sebebi bilinmeden zahir nassları mücmel
nasslar durumuna getirecek olan durumlardan kaçınılacak şekilde nüzul sebepler
seçilmelidir. Sebeb-i nüzul rivayetlerinin seçiciliğini hadis usulü kriterleri
belirlemelidir. Bu rivayetler de Kur’an’ın kelime, ayet, sûre olarak salt
parçaları halinde değil, ayetler, sûreler, teşrii, tarihi, siyak-sibak bütünlüğü
halinde değerlendirilmelidir. Bunu Kur’an’ın nüzul sırasına göre dizilmeyişinde
görebiliriz.
Esbab-ı nüzul tarihîlik münasebetine
gelince; -batı kökenli bir kavramın kendi kültür alanımıza nasıl nakledileceği
ve kullanılacağı üzerine, kavramların içinde doğup geliştikleri dünya görüşünün
birer parçası olmalarının muhakkak bir sonuç olduğunu ama öte yandan her
kavramın herkeste aynı olan değişmeyen objektif bir özellik olan seçiklik
özelliğinin bulunduğunu hatırdan çıkarmadan- diyebiliriz ki Kur’an-insan
ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş bir takım insani yapıp etmelerdir. Çünkü
insan tarihi bir varlıktır.
Esbab-ı nüzul, nüzul ortamının tarihsel
bir unsuru olarak Kur’an-insan-hayat bütünleşmesinin nasıl temin edildiğinin
somut örneklerini verir. Zaten Kur’an’ın insandan beklediği de bu
bütünleşmedir.
Sa’lebe kıssasını esbab-ı nuzüle bu yeni yaklaşımla
değerlendirdiğimizde; yani rivayetleri tasnif edildiğinde ve hadis usûlü
açısından tenkit edildiğinde sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler grubuna
girdiğini, tarihi değerlendirmeler ışığında da Sa’lebe kıssasının gerçekliğinin
mümkün olmadığını söyleyeceğiz.
Nazım Çetin, Yüksek Lisans.
05.01.2014
Öğrenci No: 12912769
Kur’ân ve Bağlam
Kur’ân-ı Kerim’i anlama çabasında esbab-ı nüzûlün teorik temellerini bilmek ve onun ilkelerine uymak gerekmektedir. Nüzûl sebeplerinin bilinmesi sayesinde, ayetlerin kastettiği mana, içerdiği hüküm ve hikmetleri daha yakından kavrama imkanını elde ederiz. Çünkü Kur’ân, temas ettiği konuyla ilgili sonuç hükmünü özlü bir şekilde belirtmekte; ancak buna sebep olan olay ve olgulara çoğunlukla değinmemektedir.
Hz. Peygamber döneminde hem de ashab döneminde Kur’ân ilimlerinin telifine gerek duyulmamıştır. Çünkü Sahabe-i Kiram Hz. Peygamber’in kendilerine Kur’ân-ı ve onunla amel etmeyi birlikte öğrettiğini söylüyorlar.
Kur’ân ilimleri, başlangıçta Kur’ân tefsir edilirken ,onu anlama çabaları sürecinde bir ihtiyaç sonucu ortaya çıkmıştır. Nitekim Kur’ân’ın ilk muhatabı olan insanlar ‘’salat’’ denilince duayı ,’’zekat’’ denilince bereketi ve arınmayı ,’’hacc’’ denilince kasd manalarını anlamaktaydılar.Ama bu kelimelerin Kur’ân’da ve onun getirmiş olduğu risalette ifade ettiği manaları yani ıstılahî anlamlarını kavramaları mümkün değildi.
Sahabe döneminde Kur’ân’ı anlama faaliyeti ; Kur’ân, sünnet, içtihat ve rey ile anlamaya ve yorumlamaya çalışmıştır.Tabiîn döneminde bunlara sahabe görüşleri de ilave edilmiştir.
Ulûmül Kur’ân kavramının bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde billurlaşması Zerkeşî (794/1391) sayesinde h. VIII. asırda vuku bulmuştur.
Kur’ân ilimlerinden selefin anladığı, Kur’ân-ı Kerim’in muhtevasında bulunan bilgilerin sistemleştirilmesi ve bu usûlün Kur’ân-ı Kerim’in anlaşılmasında kullanılmasıdır.
Ulûmül Kur’ân kavramının bir cüzü olan tefsir ilmi Kur’ân-ı Kerim’in izahını açıklayan bir ilimdir. bu ilmin konusunu Kur’ân-ı Kerim teşkil eder.
Esbab-ı nuzûl ; ‘’Nuzûl ortamında meydana gelen bir hâdise veya Hz.Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, tazammun ( hâdiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek),cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hâdiseye sebeb-i nüzûl denir.’’
Kur’ân-ı Kerim’i anlayabilmemiz için Ulûmul Kur’ân ve esbab-ı nüzulu iyi bilmemiz gerekir. Sûrenin hangi gaye ile indiğini bilmek Kur’ân-ı Kerim’deki münasebet-insicâmı tespit için önemlidir. Esbab-ı nuzûlü bilmeden Kur’ân-ı anlamaya çalıştığımızda bağlamdan uzak bir değerlendirme yapmış oluruz.
Sahabe her ayetin nuzûl sebebini bilmek iddiasında olmamıştır. bir insan için bunca geniş zaman diliminde ve muhtelif mekanlarda nazil olmuş ayetlerin sebeplerini ihata etmek elbette imkansızdır.[1] Bilgin sahabilerin her nuzûl sebebini bilme, her ayeti tefsir edebilme gibi bir iddiaları da olmamıştır. Onlara bu alanda yöneltilen sorulara “bilmiyorum” cevabını vermeleri bunu ifade eder.
Tabiîlerin esbab-ı nuzûle bakışını Hasan-ı Basrî’nin (110/728) şu ifadeleri açıklamaktadır ; “ Cenâb-ı Hak inzal buyurduğu bir ayetin hangi sebeple indirildiğinin, bu ayetle ne murad olunduğunun ve çıkarılan hükümlerin bilinmesini kesinlikle ister, bundan hoşnut olur.”[2]
Kur’ân-ı Kerîm tedricî (parça parça) olarak inmesi sebebiyle akıp giden hayatla birlikte canlı misaller ve dersler vererek insanların kalbine nufûz etmiştir. Eğer Kur’ân , bir hamlede inmiş olsaydı, çarçabuk hareketsiz bir söz, hayatiyetten mahrum bir düşünce ve basit bir dinî vesika haline gelirdi.
Esbab-ı nuzûl rivâyetlerinin ilk kayda geçirildiği eserler tefsir kitapları değildir. Hadis mecmuaları tefsirlerden önce telif edilmiş ve bu eserlerin bir bâbı da tefsire ait olmuştur. Bu bablar hemen hemen sebeb-i nüzûle tahsis edilmiş gibidir.[3]
Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasında esbab-ı nuzûlden yararlanırken siyâk ve sibâkın göz önünde bulundurulması gerekir. Kur’ân’daki siyâk ve sibâkı görebilmeye imkân sağlayan unsurlardan birisi de esbab-ı nuzûl bilgisidir.Sûrenin veya ayetlerin nâzil olmasındaki sebeplerin bilinmesi siyâk ve sibâkın idrâk edilmesini mümkün kılmaktadır.
Sebebi nuzûl tarihî koşulluluk , tarihe bağlı olma olarak tanımlamak mümkün değildir.Şöyle ki iki veya daha fazla kişi arasında cereyan eden bir olayı anlatan birisi olmadan olayın sebebini doğru bir şekilde anlayamayız. Esbab-ı nüzûl-tarihîlik münasebetine insanın tarihî bir varlık oluşu bakımından yaklaşılmalıdır. Tarihî bir varlık olan insan , çeşitli durumlar içinde yaşar. Bu durumlar insanı realite ile karşı karşıya getirirler, hatta onun içine sürükleyebilirler. İnsan içinde yaşadığı durumlara bir anlam veremediği, onlarda bir değer göremediği zaman, onun yapıp etmeleri sona erer, o, artık yaşamaz.
Tefsirin nakille başlamış olması ve akabinde bundan ileri gidilmemesi, ilk zamanlarda az sayıda rivâyet olduğunu ortaya koymaktadır. Bilâhere bu c çoğalmış ve genişlemiştir. Hatta zamanla daha ileri gidilerek, sağlam olmayan rivâyetler bile bunlara ilâve edilmiştir. Daha sonra bu rivâyetlerin yanına, şahsî anlayış denemeleri[4]metodunda esbab-ı nüzûlle ilgili ilkeleri vardır.
Tefsir kitaplarındaki bu tefsir ve sebebi nuzûl rivâyetlerinin, hadis tenkitçilerinin rivâyetlerin tenkidinde kullandıkları senet ve metin tenkidi kurallarının sıkı eleğinden geçirilmesi bugün bir zarurettir.[5] Böylece tefsir kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivâyet temizlenmiş olacak ve Kur’ân-ı Kerîm’deki bir ayeti anlamak için tefsir kitaplarına bakan kimseler, onlarla karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle meşgul olmaktan kurtulmuş olacaktır.
Rivâyetlerin derlenmesi, senet ve metin tenkidi yapılabilmesi için gerekli malzeme mevcuttur. Mesele hadis mecmuaları, rical kitapları, cerh ve ta’dîl eserlerinden oluşan bu külliyatı fonksiyonel hale getirmektedir. Bilgisayar teknolojisindeki imkanlar bu düşünceyi pratiğe aktarabilir. Ancak bu alanda ilahiyatçı bilim adamları ile bilgisayar programcısı bilim adamlarının ortak çalışması gerekmektedir.
Sonuç olarak ;
Esbabu'n-nüzülle ilgili rivayetlerin kaynağı, ayetlerin inişine şahid ve sebeplerine vakıf olan sahabilerdir. Çünkü nüzul sebepleri, yalnız müşahedeye ve semaya (işitmeye) dayanmaktadır. Dolayısıyla müşahede ve sema da, nüzül ortamında bizatihi olayları gören ve onları kuşatan şartları bilen sahabiler için mümkündür. Bu yüzdendir ki, el-Vahidi (ö. 468/1075): "Nüzul sebepleri, ancak tenzil dönemine şahid ve ayetlerin iniş sebeplerine muttali olan sahabilerin rivayetleriyle bilinebilir." · demiştir.[6]
Bu sebebi nuzûl rivâyetlerinin değerlendirilirken riayet edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Bazı hadis mecmualarında ve tefsir kitaplarında bazen bir ayetin iniş sebebiyle ilgili birden fazla rivayet nakledilebilir.
İslam alimleri ayetlerin lafızlarıyla nüzul sebepleri arasında irtibat kurmaya çalışmışlar ve bu durumda lafzın umumiliğine mi, yoksa sebebin hususi oluşuna mı itibar edileceği konusunda ihtilaf etmişlerdir.
Nüzül sebeplerini bilmenin, hükümlerin vaz edilmelerine sebep olan hikmetleri kavramak, ayetlerde görülebilen bazı müşkilleri halletmek, hasr şüphesini ortadan kaldırmak ve Kur'an'ın ezberlenmesini kolaylaştırmak gibi yararları olduğu muhakkaktır. Ancak bu yararları yanında insanı, her ayete nüzül sebebi arama çabası içine sokarak adeta kendi
anlam çerçevesi içerisine sıkıştırması ve böylece de farklı yorumlara imkan tanımaması gibi olumsuz sonuçları da vardır.
[1] Subhi Salih, Mebahis fi ulumil Kur’ân, s.133-134.
[2] Kurtubi, et-Tefsîr, Dâru İhyai’t-Turâsi’l-Arabî,Beyrut, I,26.
[3] İ. Cerrahoğlu, Kur’ân Tefsirinin Doğuşu ve Buna Hız Veren Amiller, AÜİF Yay. Ankara, 1968, s. 48.
[4] Tefsir için yapılmış esbab-ı nuzûl değerlendirmeleri bu bağlamda anlaşılmalıdır. Fazlurrahman bu şahsî anlayış denemelerini, pek erken devirde Müslümanların Kur’ân-ı oldukça serbest bir şekilde yorumladıklarına inanmak hususunda deliller olarak yorumlamaktadır.(İslam, s.48.)
[5] İbnu’s-Salah, Elfiyyetu’l-Mustalah, s. 106.
[6] el-Vahid1, Esbiıbu'n-nüzul, s. 4.
Esbabi nüzul tarihsellik kavrami iliskisinde özellikle vurgulanmasi gereken konu, kur´an´i kerimin soyut bir düsünce veya düsünüs bicimi degil, yasanmis, yasanabilir ve yasanacak, insanin öz niteligi ile örtüsen bir hidayet rehberi oldugudur.
Baska özgü kültürlere ait kavramlari kullanirken yukarida ele alinan yaklasim benimsenmeli, kavramlarin tarihleri, icerikleri ve kullananlarin dünya görüsleri göz önünde bulundurulmalidir.
Bu kavramlari kullanan ilim adamlari ve düsünürlerimiz hem böylesi bir yaklasimi benimsemeleri hem de kullandiklari kavrami tarif etmeleri gerekmektedir. Aksi halde bu kavramlari kullananlar ile onlari anlamakta zorlananlar veya anlamak istemeyenler arasindaki tartisma yapici bir zemine oturmayacaktir. Bu ise islam düsüncesinin yeniden yapilanmasi ümidi acisindan cok olumsuz bir düsünce ortami demektir.
Her yazar, kullandigi odak kavramlara yükledigi anlamlari acik bir sekilde ortaya koyarsa tartisma icin yapici bir ortam olusturulabilir.
Hermenötik, semantik, linguistik gibi beseri bilimlerden yararlanabilmemizin, bu alanlara ait yeni kavramlari özgü kültürümüze mal edebilmemizin, icsellestirebilmemizin, yani bu kavramlari yasayabilmemizin, anilan tavrin hakim olmasiyla mümkün olabilecegi umulur.
Esbabi nüzul´den tarihsel bir olgu olarak tarih-siyer yaziminda en isabetli sekilde faydalanmak da bu yaklasimla mumkundur.
Kur´an ve baglam
Esbabi nüzul rivazetleri ile yazilacak orijinal tarih, nüzul asrini en sahih sekilde izleme imkani verecektir. Tefsir icin yapilan esbabi nüzul rivayetleri ile yazilacak düsünülmüs tarih de cok sayida insani faliyeti/basarilari, kur´an´i kerim´i anlamak isteyen insanin bakis ufkuna sunacaktir.
Bütün bunlar ise siyer-tarih yaziminda insani faaliyet ve davranislarin/basarilarin tarihini ortaya koyma, tespit etme imkani verecek; bu da insanin varlik bilincine katkida bulunacaktir.
Bu ise esbabi nüzulun, kur´an ´in anlasilmasindaki önemini ortaya koymaktadir. Cünkü bu yaklasimla esbabi nüzul, nüzuk ortaminin tarihsel bir unsuru olarak kur´an-insan-hayat bütünlesmesinin nasil temin edildiginin somut örneklerini vermektedir. O halde orijinal tarih bize kur´an-insan-hayat bütünlesmesini gösteriyor.düsünülmüs tarih ise orijinal tarihin icinde bulunulan mekan-zamana nasil uyarlandigini yani kur´an´in yasanilabilir oldugunu gösteriyor. Kur´an´in da halife olarak tanimladigi insandan bekledigi kur´an-insan-hayat bütünlügünü gerceklestirmesidir.
İnsanların hidayetine vesile olması için gönderilen kur’an-ı kerimin gerçek
manada anlaşılabilmesi için ayetlerin bağlamında ve bir bütünlük içerisinde
değerlendirilmesi zarurettir. Kur’an birçok ayet hikmet noktasında birçok şeye
işaret etmektedir. Birçok yorum ve güzel çıkarımlara kaynaklık edebilmektedir.
Ancak aslolan ayetin bağlamıyla birlikte ele alınıp ne mesaj verdiğinin ortaya
çıkarılmasıdır. Zira kur’an nazil olduğu dönemde yaşayanlara doğrudan bir
hitaptır. Muhatabları ve yaşadıkları dönemin şartları bilinmeden ayetin gerçek
kasdını anlamamız pek mümkün olmayacaktır.
2013-2014 YÜKSEK
LİSANS ÖDEVİ
TAHİR EROL
YÜKSEK LİSANS
ÖĞRENCİSİ
ÖĞRENCİ NO: 13912726
KUR’AN
ve BAĞLAM
İnsanların hidayetine vesile olması için gönderilen kur’an-ı kerimin gerçek
manada anlaşılabilmesi için ayetlerin bağlamında ve bir bütünlük içerisinde
değerlendirilmesi zarurettir. Kur’an birçok ayet hikmet noktasında birçok şeye
işaret etmektedir. Birçok yorum ve güzel çıkarımlara kaynaklık edebilmektedir.
Ancak aslolan ayetin bağlamıyla birlikte ele alınıp ne mesaj verdiğinin ortaya
çıkarılmasıdır. Zira kur’an nazil olduğu dönemde yaşayanlara doğrudan bir
hitaptır. Muhatabları ve yaşadıkları dönemin şartları bilinmeden ayetin gerçek
kasdını anlamamız pek mümkün olmayacaktır.
EMRE YILDIZ / Yüksek
Lisans / Özel Öğrenci
“Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü”, “Sa’lebe
Kıssası”, Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” adlarındaki üç kitaptan oluşmaktadır.
Bağlam; esbâb-ı nüzule ilişkin bilgileri etkileyen anlamlar,
anlamalar, ön kabuller, yargılar ve bakış açılarının toplamı.
İnsan, tarih boyunca kendisi, kainat ve hayat hakkındaki sorulara
cevap aramıştır. Bugün de öyledir. Gelecekte de öyle olacaktır. İnsan bu
sorulara Kur’an-ı Kerim’le cevap aramak durumundadır. Bu açıdan esbâb-ı nüzul,
başta tefsir olmak üzere birçok ilim alanında üzerinde önemle durulan bir bilgi
kaynağı olmuştur..
Ortaya çıkan bir takım problemler esbâb-ı nüzul’ün işlevine yeni
bir yaklaşım ortaya konmasını gerektirmiştir.
İşte bu kitabın bütünü içindeki birinci kitapta, “Esbâb-ı Nüzul’e
Yeni Bir Yaklaşım” olarak adlandırılan usûlün takip edilmesi, ikinci kitapta
“Sa’lebe Kıssası” ile yöntemin uygulamasının gösterilmesi, üçüncü kitapta da
“Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” başlığında Tarihsellik kavramının kültürümüze
nasıl nakledilebileceği ve nasıl kullanılabileceği üzerinde durmaktadır.
BİRİNCİ KİTAP
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NÜZUL’ÜN ROLÜ
Kur’ân’ın anlaşılması bağlamında bütün Kur’ân ilimlerinin
birbirleriyle etkileşim halinde olduklarını görülmektedir. Hepsi aynı gayeye
yönelmişlerdir. Ulumu’l-Kur’ân; konusu her yönüyle Kur’ân-ı Kerim olan,
Kur’ân’la ilgili veya Kur’ân’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan,
Kur’ân’ın en doğru şekilde anlaşılmasını gaye edinen bilgi alanıdır. Esbâb-ı
nüzul ise; doğru anlama çabasının oluşturduğu bu ilimlerin en sık kullandığı
yöntemdir. Çünkü esbâb-ı nüzul, nüzul çağı ve ortamını, dönemin sosyal,
iktisadî ve siyasî yapısını, o dönem insanın zihniyetini ve onu dolduran,
oluşturan kavramları sonraki nesillerin anlamasında en önemli kaynaktır. Bu
bilgi ancak sahih nakille elde edilebilir.
Kur’an-ı Kerim ilimlerinin ve esbâb-ı nüzul kavramlarının
tanımlanması ve düşülebilecek yanlışları dikkat çekmek, vahyin kesilmiş
olmasına rağmen Kur’an’ın mesajının sürmesinden hareketle daha büyük bir
terakkinin de kaynağı olma potansiyelidir.
İslam kültüründe esbâb-ı nüzul Kur’ân’ın anlaşılması çabasında
izlenen bir yol olmakla beraber, bu metodun ilkeleriyle birlikte ortaya
konulmadığı görülmektedir. Bundan dolayı bir çok zayıf ve mevzu rivayet
bulunmaktadır. Ama bunun sebebinin de tefsir alimlerinin ellerine
geçirdiklerini sonradan kaybolma tehlikesini düşünerekten kayıt altına alma
istekleridir. Bu alimler kendilerinden sonrakileri bu haberleri kabul etmekle
yükümlü tutmamışlardır. Diğer bir sorun ise müfessirlerin rivayetleri yorumlama
da farklı kanaatlerde olmasıdır ki bunun sebebi, çok sayıda geçerlilik iddiası
taşıyan rivayetlerin bulunmasıdır. Dolaysıyla bu rivayetlerin tasnif edilmesi
gerekmektedir.
Esbâb-ı nüzul’ün ilk kayda geçirildiği eserler hadis mecmualarıdır.
Esbâb-ı nüzul eserlerinin telif sebebi; 1) Sahabenin nüzul sebebini bilmeye
önem vermesi, 2) Bu bilginin sonraki nesillere aktarımını sağlamak, 3) Tedvin
dönemi ve hadis mecmualarına , tefsir eserlerine yazılı olarak girmiş
olmalarıdır. Esbâb-ı nüzul ancak nakil yani rivayet yoluyla bilinebilir.
Esbâb-ı nüzul’ün akılla idraki mümkün değildir. Sadece işitme ve görme yoluyla
sahabeden gelen rivayettir. Esbâb-ı nüzul Hz. Peygamber’den bildirilmiş
hükmünde olduğu için merfudur. Ayetlerin nüzul sebeplerini bizzat onları
müşahede eden sahabeden öğrendiğimiz haberlere el-hadisu’l müsned denmektedir.
Kitap konuyu Kur’an’ın anlaşılmasıyla sınırlayıp yorumlayıcı
olmayı, sadece bilgi verici olarak kalmamayı usul olarak edinmektedir.
Bu husustaki diğer kitaplardan farkı esbâb-ı nüzul ilmine,
vakıasını tespit, onu tenkit, ve yeni yaklaşım ilkeleri ortaya koymak olmuştur.
İşin aslı tekrarları bırakıp bir çözüm üretmek.
Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesinin sonuçlarında bazı
olumsuzluklarla karşılaşıldığı gözlemlenilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’in tamamının
esbâb-ı nüzul çerçevesinde anlamaya çalışılması, bazı zorlama anlamların ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Bu da Kur’ân’ın anlam zenginliğine zarar vermiştir.
Ayrıca tarihi gerçekliklere aykırılık da farklı bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Konunun istismar edilmesi, esbâb-ı nüzul’ün yetersiz kaldığı
konular kapsamında istismara açık hale gelmiştir. En belirgin olarak nüzul
sebebi olan şahısların ısrarla zikredilmesidir. Oysa Kur’an’ın evrenselliği
noktasından Kur’an’ın yorum zenginliği yakalanmalıdır. İstismarın bir alanı da
mezhep taassubudur.
Kur’ân’ın nüzul asrı için geçerli bakış açısı, günümüz insanı
içinde geçerlidir. Hayat tarzı değişse de insanların zaruriyetleri ve ondan
zuhur eden meseleler benzerlik göstermektedir. Bu da Kur’ân-ı Kerim’in soyut
bir düşünce biçimi olarak kalmadığını, aksine yaşanmış, yaşanabilir ve
yaşanacak bir hakikat ve hidayet rehberi olduğunun en önemli göstergesidir.
İKİNCİ
KİTAP
SA’LEBE
KISSASI – ESBÂB-I NÜZUL’E YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbâb-ı
nüzul, Kur’an’ın anlaşılmasında bize bir boyut kazandırmaktadır. Ama asıl
mesele Kur’an’ın anlaşılmasında esbâb-ı nüzulü nasıl değerlendireceğimizdir. Bu
kitapla varılmak istenen amaç, öncekilerin yaptıkları gibi esbâb-ı nüzulün
faydalarını tekrarlamak değil, yeni yaklaşım ilkeleri koymaktır. Bu ilkeler
birinci kitapta belirlenmiş olup şimdi de Sa’lebe Kıssa üzerinden tatbik
edilecektir.
Tevbe
Suresi 75. ayetinin “Yine onlardan kimi de Allah’a: Eğer bize lütfundan
ihsan ederse muhakkak tasaddukta bulunuruz. Ve muhakkak sâlih kimselerden
oluruz, diye Allah’a söz vermişlerdi.” nüzul sebebi olarak rivayet olunan
Sa’lebe Kıssa’sı meşhurdur. Ele alındığı;
1) Sire, Rical ve Tarih kitaplarında;
Sa’lebe’nin vasıfları ve kıssanın sıhhat derecesi üzerine farklı
görüşler ortaya koyanlar, 2) Hadis kitaplarında; Senedinin zayıflığından
bahseden rivayetler veya sadece rivayet edip başka bir yorum yapmayanlar, 3)
Tefsir kitaplarında; kıssanın sıhhatine kail olanlar ve şüphe ile bakıp kabul
etmeyenler olmuştur.
Bütün
bu zikredilen kitaplarda şüphe ile bakanların yanı sıra kıssanın sıhhatine kail
olanlar veya bunu ima edenler bile şüphe taşımışlardır.
Birinci
kitapta belirlenen yeni ilkelerle kıssayı değerlendirirsek:
Hadis
usûlü açısından; güvenilir olmayan raviler ve hazfedilmiş rivayetler gibi
sebeplerle senetleri merfu-müsned olmadığından zayıftır.
Rivayetlerin
tasnifi açısından; esbâb-ı nüzul ve tefsir için esbâb-ı nüzul olarak
değerlendirilip ayırılmadıklarından şahıs, mekan bazen de zaman açısından
farklı nakiller vardır. Rivayet kalıplarına bakıldığında sebep ifade etmede
nass olmayan sıygalar vardır.
Tarihilik
açısından; tarihi hakikatler kıssayı doğrulamamaktadır.
Kur’ânî
bütünlük ve siyak-sibak açısından; bütün olarak Kur’an kavramında, anılan
karakteri tanıtmakta ve hükmüne dikkat çekmektedir.
Sonuç
olarak; İslam kültüründe esbâb-ı nüzul Kur’ân’ın anlaşılması çabasında
izlenen bir yol olmakla beraber, bu metodun ilkeleriyle birlikte ortaya
konulmadığı görülmediğini ve bundan dolayı bir çok zayıf ve mevzu rivayet
bulunduğunu zikretmiştik. Alimlerimizin bir tefsir haberini
eserlerinde rivayet etmiş olmalarının her zaman o rivayetin sıhhatine delil
teşkil etmediğini, sahih bir senet ve sağlam bir metinle rivayet edilen
haberlerin kabul edilmesi gerekliliğini, bu özelliklere sahip olmayan
rivayetlerin ise tefsir kitaplarından temizlenmesi, belli bir hadisenin
sınırları içinde kalarak Kur’an’ın yorum zenginliğine mani olunmaması
gerektiğini söyleyebiliriz. Bunun için yeniden ele almada günümüz teknolojik
imkanlarından yararlanmanın gerekliliği dile getirilebilir.
ÜÇÜNCÜ
KİTAB
TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZUL
Tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkan ve
yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir durumla, tarihle ilgili bir
kavramdır.Kavramın varolanın kendisi olan seçiklik özelliği değişmez, ama
içerik demek olan açıklık özelliği ise zaman ve fertlere göre değişiklik
gösterebilir. Bunu bir tarafa bırakıp çalışmanın amacı üzerinde durulacak
olursa; tarihsellik kavramını esbâb-ı nüzul çerçevesinde ele alıp inceleyerek
doğuşunu ve gelişimini ortaya koyup batı kökenli bir kavramı kendi kültür
alanımıza nasıl nakledeceğimiz ve kullanacağımıza dair ipuçlarını, o kavramın
tarihsel ve kültürel serüveni içinde bulacağımız ve uygulayabileceğimizdir.
Esbâb-ı nüzul ile tarihsellik kavramı arasında nasıl bir ilişki
olduğuna gelince Kur’an insanı ana konu edinmekle tarihselliğini ortaya
koymaktadır, çünkü insan varlık koşullarından biri olarak tarihsel bir
varlıktır. İnsanı insan yapan bu varlık koşulları hep aynıdır. Nüzul asrı
insanının varlık koşullarını yöneten ise Kur’anî değer duygusudur. Yani Kur’an
tüm insani yapıp etmeleri ilahi bir mesajla oluşturmak ister. İşte bu yapıp
etmeler nüzul ortamıdır. Yapıp etmeler şimdi içinde olup bitmez zamana yayılmıştır,
şimdi yapıp etmeler için bir orta noktadır ve dün ile yarın arasında bağ kurar.
Tarihsellik kavramının tanımından hareketle; esbâb-ı nüzul,
tarihsel olanın varlık biçimidir; esbâb-ı nüzulün tarihselliği hakkında zamana
bağlılık, gelip geçicilik tanımı isabetli değildir, çünkü Kur’an vahyi insanı
ve varlık koşullarını onaylar ve onları geliştirmesine imkan sağlar; esbâb-ı
nüzulü tarihsel koşulluluk olarak da tanımlamak mümkün değildir, Kur’an nüzul
ortamının bir parçası olabilir ama yokluğu halinde Kur’an gerçeğinin vücut
bulması mümkün olmaz diye bir şey söz konusu olmaz. Esbâb-ı nüzul tarihsel
olmakla tarihe bağımlı değildir, o orijinal bir yorum-orijinal tarihtir yani
sahabe şahit oldukları olayları merfu-müsned bir şekilde aktarmaktadır, nüzul
ortamına ait olmayan tefsir için yapılan rivayetlerle de düşünülmüş
yorum-düşünülmüş tarihtir, Kur’an’a göre hayatın tarihsel gerçeği geçmiş,
yaşanılan zaman ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahasıdır;
esbâb-ı nüzul nüzul ortamında bilfiil vuku bulmuş hâdiseleri gösterdiğine göre
gerçekten tarihsel olarak varolmuş bir olgudur.
Esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle Kur’an’ın
soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi olmadığı vurgulanmalı, başka özgü
kültürlere ait kavramları kullanırken kavramların tarihleri içerikleri ve
kullananların dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalı, bu kavramları kullanan
ilim adamları ve düşünürler kullandıkları kavramları tarif etmelidirler.
Esbâb-ı nüzul yani orijinal tarih Kur’an-insan-hayat bütünleşmesinin
nasıl temin edildiğinin somut örneklerini vermekte, düşünülmüş tarih ise
orijinal tarihin içinde bulunulan mekan-zamana nasıl uyarlandığını yani
Kur’an’ın yaşanabilir olduğunu göstermektedir.
İBRAHİM KARA
13912722 KUR’AN VE BAĞLAM
Bu kitapta esbab-ı nüzul ilminin ne ihtiva ettiği ortaya konulmaktadır. Esbab-ı nüzul rivayetlerini kuranı anlamada ve anlamlandırmada nasıl kullanmalıyız, şimdiye kadar geleneğimizde bu rivayetler kitaplarımızda nasıl ele alınmıştır gibi sorular cevaplandırılmaya çalışılmaktadır.
Esbab-ı nüzul Hz. Peygamber döneminde bir ayetin inmesine sebep olan sahabenin peygambere yönelttiği bir soru yada yaşanan bir olaydır.
Esbab-ı nüzul rivayetleri iki şekilde isimlendirmek mümkündür: 1- sebep ifade etmede nass ifade eden rivayetler, 2- sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler. Birinci maddedeki rivayetler sahabenin bizzat tanık olduğu, yaşadığı senedi Hz. Peygambere ulaşan müsned merfu rivayetlerdir. İkinci maddedeki rivayetler ise sahabenin bizzat tanık olmadığı rey ve içtihada dayalı tefsir kabilinden olan rivayetlerdir. Bu rivayetleri kuranı anlamada kesin bilgi olarak addedemeyiz. Ancak tahmine dayalı, doğruya en yakın olan rivayetler olarak değerlendirmemiz mümkündür. Bu rivayetler kuranı daha iyi anlamak adına dilsel analizleri de içermektedir. İlk başlıkta verdiğimiz rivayetler ise ayetin hangi bağlamda indiğini, sahabenin yaşadığı durumu ve ümmetin içinde bulunduğu hali anlamak mümkün olabilmektedir.
Kuranı anlarken esbab-ı nüzul rivayetlerini hangi çerçevede ele almamız gerekmektedir? Acaba ayetin ihtiva ettiği anlam o anla sınırlı mı kalmaktadır? Tarih durmaksızın ilerlemesine rağmen insanın duyguları, yaşayışı , hayatı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışması değişmemektedir. Dolayısıyla insanın hayatına istikamet kazandırması için kuranın o dönemdeki anlamını da göz önünde bulundurarak bulunduğu duruma çözüm üretmek zorundadır. Bu insanın sorumluluğundadır. Kuran tarihin bir döneminde nazil olmasına karşın bütün insanlığa bir hidayet kaynağı olarak inmiştir. Kıyamete kadar insanlığın bu hidayet pınarından beslenmesi gerekmektedir.
Esbab- nüzul rivayetleri bir olay neticesinde inmiş olmasına rağmen bu olaya kıyasla benzeri diğer olaylara da aynı hüküm uygulanmaktadır. Hilal bin Umeyye Hz. Peygambere gelip karısı zina edip de buna kendisinden başka şahit bulamayanların durumunun ne olacağını sormuştur. Hz. Peygamber de eğer bu iddiasına dört şahit getirmezse ona hadd cezası uygulayacağını söylemiştir. Ve bu olayın ardından lian ayeti nazil olmuştur. Bundan sonra da aynı dertten müşteki olanlara aynı hüküm uygulanmıştır. Buradan da “sebebin hususiliği değil lafzın umumiliği esastır” genel kaidesi ortaya çıkmıştır.
Zaman, mekan, tarih değişse de asırlardan bu yana insan hep aynı insandır. Araçlar ve görünümler değişse de insanın yapıp etmeleri, duygulanması, hissiyatı, ihtirasları değişmemektedir. Kuranın da bu insanlık alemindeki asıl amacı değişmeyen bu olgu karşısında insanın hayatına yön vermede yegane bir hidayet pınarı olmaktır. Yoksa tarihin bir dönemine olmuş olayla bağlamında kuranı hapsetmek ona yapılabilecek en büyük haksızlığı ilan etmektir. Zira kuranın böyle bir gayesi yoktur.
Rivayetlerin doğru bir şekilde tasnif edilmesi ve onları kuranı anlamada, anlamlandırmada büyük önem arz etmektedir. Bu ise günümüzde İslami ilimlere ilgi duyan araştırmacıların ve teknoloji bilginlerimizin ortaklaşa yürütmesi gereken şeydir.
Netice itibariyle kuran insan için onun doğru yolu bulması gayesiyle inmiş bir kitaptır. Nitekim onun asırlara sığmayan bu gayesini idrak etmemiz gerekmektedir.
12912778
RUKİYE ÖZTÜRK / Yüksek Lisans
Kur’an ve Bağlam
Kur’an’ın
Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzulün Rolü
Birinci Kitap
( Birinci Bölüm )
• Emin el Huli’nin de dediği gibi ‘ Ayetin sebebi nüzulü işte bu hadisedir ’
demeden önce ciddi bir araştırma yapmak şarttır ve hükmü vermeden önce epeyce
düşünmek gerekir. Yani Esbab-ı Nüzul hakkında akla göre tasarım yapmak doğru
değildir.
• Bu alanda çalışmak için esbab-ı nüzul ilmine vakanın tespit ve tenkitine
yönelmek şarttır.
• Kur’an ilimlerine ve ilimlerin telifine hem Hz. Muhammed döneminde hem de
ashab döneminde gerek duyulmamıştır. Çünkü kendileri bizzat ilk muallimden
mesajı alabiliyorlardı ancak sonraki yıllarda ise Kur’an-ı Kerim’in üzerinde
düşünülmesi, anlaşılması ve açıklanması gerekliliğinin ortaya çıkmıştır
diyebiliriz.
• Bu alanda Taberi, Lahmi, Zerkeşi, Ali b. İsa er- Rumani, Satıbi temel
alınabilecek değerli âlimlerdir.
• Esbab-ı Nüzul ilminin tanımıyla ilgili âlimlerin tanımlarından yola çıkarak
tanımım şudur: İnen ayetler vahyin geldiği zamanla, mekânla, kişilerle, yaşam
şartlarıyla hatta kültürle iletişim halindedir. Bu durum Kafiyeci’ nin de
dediği gibi Nüzul’ün sebebi Kur’an’ın iniş sebebidir, anlamına gelir.
• Nüzul sebebi yalnızca işitme veya görme yoluyla idrak edilmiş sahabiden gelen
rivayetlerdir. Bu rivayetler Hz. Peygamber’den gibi sayılır ve hükmen
yülseltilmiştir.
• Esbab-ı Nüzul açıklamaları net olarak yapılsa da okuyan kişinin karışıklık
yaşaması muhtemeldir. Bu nedenle rivayetlerin tasnif edilmesine ihtiyaç
duyulmuştur. Rivayetlerin bir kısmı sebebe binaen ve bir kısmı da bir sebebe
mebni olmaksızın olmak üzere ikiye ayılmıştır.
• Eğer bir ayet için çeşitli sebepler öne sürülürse hadis usulü kriterlerine
göre tercih yapılır. Şah Veliyyullah Dihlevi ve Tahir b. Aşur’un tasnifleri bu
bağlamda kabül görmüştür. İhtilaflar ise olumsuz sonuçlar doğurmuştur.
• Esbab-ı Nüzul’de taaddüt meselesinin ortaya çıkış sebebi: Bazı olaylarla
ilgili iki sahih rivayet arasında tercih için neden bulunamamasıdır. İşte bu
gibi durumlarda yani birçok nüzul sebebi dolayısıyla bir ayet nüzul olmuş ise ‘
sebebin taaddütü ’ oluşur. Burada önemli olan ise sebep ile hadisenin zaman
bakından yakın olması gerektiğidir. Ayrıca bir sebep için iki ayetin nazil
olması da mümkündür.
• Hükmün veya nüzulün taahhürü de yine mümkündür. Zerkeşi ve Suyuti bu
meseleden bahseder. Bergavi ve İbn’l Hasar da bu görüşe delil ayet
nakletmişlerdir.
• Yalnızca Esbab-ı Nüzul rivayetleri Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında bir araç
olarak kabül edilmelidir. Nüzule sebep olan soru ve hadiseyi bir tasnif
vasıtası olarak almak sorun çıkarabilir.
• Müslümanlıkla ilgili birçok şer’i hükmün hikmetlerini araştırmak ve bu alanda
görüşler ileriye sürmek caizdir. Bundan yola çıkılarak esbab-ı nüzulle ilgili
ilimler oluşturulmuştur.
( İkinci Bölüm)
• ‘ Al- Hadisül Musned ’ konusu esbab-ı nüzul açısından ele alındığında çoğu
konunun açıklanmaya muhtaç kalması, ayetlerin iniş sebebinin tayini durumunun
sonradan sorunlar ortaya çıkarması, senetsiz rivayetler, rivayetlerin
tasnifinde usule riayet etmeme, rivayet kalıplarında hassasiyetin minimum
seviyeye indirilmesi Esbab-ı Nüzulü Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında ışık
tutması gerekirken yarım bırakmıştır.
• Bunlara ek olarak ayetlerin umumi mi yoksa hususi mi olduğu konusundaki
ayrılıklar, hatalar, taaddüt ve taahhürdeki görüş ayrılıkları karışıklığı
perçinlemiştir. Belki de tarih biliminden yararlanma daha üst düzeyde
tutulabilseydi ihtilaflar azalırdı.
• Öte yandan her insan Kur’an’ı ancak anlayış kabiliyetinin ve zihin
çerçevesinin izin verdiği ölçüde anlayabilir. Tamamıyla anlayabilmek ise Sehl
b. Abdullah’ın da dediği gibi imkânsızdır.
• Rivayetler nakledilirken şahsa aşırı vurgu yapmak, kritiğe ve tasnife tabi
tutmamak Kur’an ayetlerindeki hakikatleri yakalama imkânına engel teşkil eder.
İlerleyen süreçte ise mezhep hareketlerinde bu durum mezhebi fikirleri Kur’an-ı
Kerim’ e uygulamaya kadar uzanabilir.
( Üçüncü Bölüm)
• Kur’an’ı anlamak için nüzul dönemi insanların yaşamlarındaki tüm koşulları
bilmek, bunları bilmek içinse Sebeb-i Nüzul rivayetlerini doğru anlamak,
algılamak gerekir.
• Esbab-ı Nüzul’un sınırlarını çizerken öncelikle nüzul dönemi rivayetlerindeki
sebeplerin tamamını kavrayıp zihne doldurmamız imkânsızdır ancak Kur’an-ı
Kerim’i anlamanın da Esbab-ı Nüzulsüz olamayacağını kabül etmek gerekir. Bu
durum kitabımızda verilen örneklerle ( 191- 196 ) ispatlıdır.
• Farklı müfessirler yukarıda belirtilen yöntemleri kullanıp, değişik sebeb-i
nüzullerle tefsir edebilirler. Bu insanın fıtratından gelen özelliği kullanması
sonucu oluşur. Kur’an da zaten buna imkân verir.
• Kur’an’ı anlamaya çalışırken ona ait tüm parçaları ( sure, tarihi, anlatım
biçimi ) bir arada almak gerekir. Ayrı ayrı değerlendirme çabaları yanlış
yollara sevk edebilir.
• Kur’an-ı Kerim’de tüm yaratılanlar arasında en büyük önem insandadır ve esas
olarak onun kurtuluşu ile ilgilenilmektedir.
• Örneklerden anlaşıldığına göre ( 209–210 ) Kur’an parça halinde indirilmeden
ve sebebi nüzulün oluşumundan önce parçaların yerleri planlıydı. Zaten
incelendiğinde parça parça nazil olan her bir ayetin önce veya sonra bir
çerçeveye yerleştirildiğini görmek mümkündür.
• Ayetlerin anlatım biçimini ve tarihsel durumunu dikkate almak da iniş
sebebini anlam da yararlı ve gereklidir.
• Tarihsellik kavramı olanın biçimi, zamanla bağı, dönemsel koşullarla bağı
yönleriyle bu işe dâhil edilebilir. Ancak kavramın yoğun ve bulanık anlamlarına
bir de Türkçe’deki sapmaları ekleyecek olursak mesele içinden çıkılmaz bir
vaziyet alabilir. Bu nedenle ayrı ayrı değerlendirmek yerinde olacaktır.
• Sonuç olarak;
► Tüm Kur’an
ilimlerinin ortak amacı : ‘ Kur’an’ı doğru anlamak, algılamak ve açıklamaktır.’
►Esbab-ı Nüzul eserleri
Kur’an anlamadaki faydalarına ek olarak nüzul çağının sosyal, iktisadi ve
siyasi yapısının yazılı kaydıdır.
►Esbab-ı Nüzul ancak
sahih nakil ile idrak edilebilir.
►Rivayetlerin yararının
aksine karmaşaya sebep olmaması için tasnifi şarttır.
►Her ayette nüzul
sebebi arama çabası, tek bir sebebe bağlı kalma ya da nüzuldeki olaya takılıp
kalma yorum zenginliğinin önünde engel oluşturur.
►Esbab-ı Nüzul,
Kur’an-ı Kerim’in sadece bir düşünce biçimi değil gerçek hayatta rehber
olduğunun ispatıdır.
Sa’lebe Kıssası - Esbâb-ı Nüzule Yeni Bir
Yaklaşım
İkinci Kitap
· Rivayette
anlatıldığına göre Sa’labe kıssası şöyledir: Sa’labe Hz. Peygamber’e gider çok
mal istediğini ve ona yaradana dua etmesini söyler. Ayrıca verilecek malların
zekâtı için de söz verir. Hz. Peygamber onu uyardıysa da o ısrar eder ve Hz.
Muhammed’in duası sonucu kendisi çok büyük bir davar sürüsünün sahibi olur.
Zamanla ibadetlerini aksatmaya başlar. Son olarak kendisine Hz. Peygamberin
gönderdiği zekât tahsildarını geri çevirir. Hz. Peygamber Sa’labe’nin bu
durumuna çok üzülür ve Tevbe Suresi’nin 75. ayeti nazil olur. Sa’labe sadakayı
alıp Hz. Muhammed’e getirdiyse de kabül görmez.
· İşte bu kıssanın
üzerinde rivayet edenlerin çok farklı görüşleri vardır. Örneğin İbn’l Esir’e
göre bu şahıs o değildir; başkasıdır, İbn’il Haber’e göre iki Sa’labe
vardır, İb-i Sad’a göre kıssanın sıhhati şüphelidir, Zehebi’ye göre bu rivayet
‘ münker hadistir ’ ...
· Hadis kitaplarında
Sa’labe kıssası için farklı görüşler hâkimdir. Sa’labe’nin karakter yapısı ve
yine kıssanın sıhhati açısından ayrılılıklar vardır.
· Tefsir kitaplarının
genelinde bu mesele için yine net bir duruş yoktur. Geneli olayı nakletmekle
yetinmiştir. Sadece el- Uceyli’ye göre ( 1204 – 1789 ) Sa’labe ‘nin münafık
olduğu kesindir. Bazı müfessirler ise kıssasını tamamen ucu açık bırakmıştır.
· Bu kıssayı
değerlendirmeye alacak olursak, öncelikle bilmeliyiz ki bu rivayetin senedi
zayıftır. Öyleyse senedi zayıf bu rivayet nasıl olurda bu kadar fazla ravinin
kitabında yer alır? Sorusunun cevabını vermeye çalıştığımızda; esbab-ı nüzul
rivayetlerini böyle senetsiz biçimde aktaran âlimlerin tavılarını buluruz.
Sonuçta bu, karışıklığa sebep olmuş kıssacılara, istismara açık hale getirilmiştir
bu rivayet. İmam Maliki’nin de dediği gibi rivayetlerin ehli olmayanlardan
değil, işi bilenden alınması gerekirdi.
· Rivayetlerin hakkıyla
tasnif edilmesi, İsrailî haberlerin ve uydurma rivayetlerin Esbab-ı Nüzulün
içine dâhil olmaması için önemlidir.
· Anlaşıldığına göre
nakledilen olay ya nüzul ortamında yaşanmamıştır ya da nüzul sebeplerinden
değildir.
· Tarihi gerçeklikler
ise bu kıssanın gerçek olamayacağına işaret ediyor. Çünkü kıssanın yaşandığı
iddia edildiği zamanda sadakalar resmi vergi niteliği kazanmıştı ( Tebuk Seferi
). Yani o istemese de devlet cebri işin içindeydi ve keyfî vermemesi mümkün
değildi.
· Kur’anî bütünlük
açısından da verilen mesajlar evrenseldir. Yani belli bir kimseye hapsedilen
bir mesaj zaten yoktur.
· Sonuçta;
► Rivayetlerin
âlimlerin eserlerinde yer alması, her zaman o rivayetin kesinliğini bildirmez.
► İmam Ahmad bin
Hanbel’n dediği gibi senedi olmayan rivayete itibar edilmemeli, sahih senetli
sağlam rivayetler ise kabül edilmelidir.
► Tefsir kitaplarından
doğru olmayan rivayetler çıkarılmalıdır. Böylece Kur’an’ı anlamaya çalışan
insanların karışıklıklardan dolayı geri çekilmesinin önüne geçilmiş olunur.
Tarihsellik ve Esbab-ı
Nüzul
· Tarihsellik; insanın dünyaya gelişinden
itibaren yapmak zorunda kaldıkları ile yapmak istediklerini tecrübeye
dökmesiyle oluşan bütünün tek kelimeye sıkıştırılmış halidir. Zihnimdeki bu
tanım kavramı her yönüyle karşılamamış olabilir. Zaten filozoflar da hiçbir
tarifin her kavramı net olarak karşılayamayacağını belirtir.
· Tarihselliğin çağın ( 17. – 18. yy )
fikirlerinin aksine, olayları tarihi ve kültürel bağlamlar içinde değerlendirme
fikri Vico tarafından Almanya’da başlatıldı. Başlangıcın burada olmasının
nedeni Almanya’da tarihsel düşüncelerin beşeri ilimlerle bir arada
değerlendirilmesiydi. Buraya bu fikirlerin getirdiği olumlu sonuç ise hukuk
alanı ile başlatılan, tarih okulları oldu.
· Bu kavram batıda çok uzun yıllar tartışma
sebebi olmuştur. 1920’lere kadar deyim yerinde ise yerden yere vurulurken, W.
Dilthey’in fikirleri ile belirli ölçüde kavrama yaklaşımda yumuşama
sağlanmıştır.
· Dilthey’e göre insan yaradılışını, varlığının
sebeplerini bulmak için tarihsellik kavramında geriye doğru yol almalıdır.
Çünkü tarihsellik denilen zaten varlığın kendisidir.
· Aslında birbirleriyle yakın coğrafyalarda ve
yakın zamanlarda yaşamış düşünürler bu kavram için çok zıt ya da çok başka
çerçevelerden bakışla tanımlar yapmışlar.
· İyi – kötü tarihsellik diye ayıranlar, ayrımı
reddedenler, hayatla bağlantılı olduğunu söyleyenler, hayatı anlamada sığ bir
yöntem olarak görenler, asla tamamen anlaşılamayacağını düşünenler, kişiye
bağlı farklılaşabileceğini öne sürenler ve hatta naturalizme karşıt bir
naturalizm olarak görenler bile olmuştur. Bu kavaram düşünürleri oldukça
zorlamış ve karşı karşıya getirmiştir.
· 17. ve 18. yüzyıllarda batı düşünürlerine
göre tarihselliğe tam bir anlam getirmek imkânsız. Ancak İslam’a göre tarif
netlik kazanıyor. İslam’da beşeri ilimler ile tabiat ilimleri arasında ayrılmaz
bir bağ var. Çünkü insanların kâinattaki devasa düzenin içindeki yeriyle yani
yaradanın yeryüzündeki halifeleri olmasıyla zaten tabiatla aralarında köklü bir
ilişki vardır. Onun her hali kâinata yansır.
· Esbab-ı Nüzul’ü anlamaya çalışırken, hayatı
anlamlandırmaya çalışan bu ilmi de kullanmamız gerekecek ancak batının dünya
görüşünden İslam kültürüne bakmamız durumunda yarım kalacaktır.
· Kendimizden önce neler yaşandığını merak eden
ve günümüzde yaşadığımızı eski ile doğrulamak isteyen biz insanlar Kur’an-ı
Kerim’i bu anlamda ( Esbab-ı Nüzul açısından ) dönem içerisinde yaşananlar için
kaynak olarak alırız.
· Tarihselliğin tanımında geçen olanın; varlık
biçimi, zamanla bağı, zamanın koşulları, gerçekten tarihsel olarak var olup
olmadığı bakımlarından incelenmesi gerekir.
· Esbab-ı Nüzul rivayetlerini de bu anlamda
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması için Kur’an tarihinde düşünülmüş tarih olarak
değerlendirebiliriz.
· Esbab-ı Nüzul rivayetleri ile ilgili orijinal
tarih yazılabilir. Bu bizlere Kur’an – insan ve hayat birleşimi açıklar.
Düşünülmüş tarihin yazılması ise yer ve zamana nasıl uyarlandığını gösterir.
Yani Kur’an’ın yaşanabilirliğine işaret eder.
IV. Ödev:
Esbab-ı Nüzul I
2013-2014
Akademik Yılı Güz Dönemi -Birleşik Doktora-
Mehmet
Şerif YÜKSEL Öğ. No: 11912708
Kur’an ve
Bağlam Kıraati Hülasası nedir?
Birbirini tamamlayan üç ayrı çalışmadan
oluşan “Kur’ân ve Bağlam” adlı eseriyle Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİSU
hocamız, Tefsir Çalışmalarına ve Tefsir araştırmacılarına kısaca şunları sunmayı
hedeflemektedir:
__ “Kur’ân İlimleri” ve “Esbâb-ı Nüzûl” kavramlarını
tanımlayarak işe başlayan hocamız, “Esbâb-ı Nüzûl” ilmini, yeni bir
yaklaşımla ve bütün boyutlarıyla ortaya koymuş sonra da Kur’ân’ın anlaşılmasında
bu bilginin doğurduğu sonuçları uygulamalı olarak değerlendirmeye çalışmıştır. Böylece
“Kur’ân ve Bağlam” adlı eserde “Esbâb-ı Nüzul”e dair
bilgilerimizi etkileyen anlamların, düşüncelerin, önkabullerin, yargıların ve
bakış açıların bağlamını mütalaa etme imkânını sunmuştur. Sonra Esbab-ı
Nüzul, Kur’an’ın iniş safhasında temel unsur olduğunu zira Kur’an’ın
anlaşılmasında sahabe’den günümüze herkesin başvurduğu bir yöntem olduğunu
ifade etmiştir.
__ Kur’an-ı anlama gayreti içerisindeki
her kulvardaki Tefsir araştırmacılarına “Esbâb-ı Nü-zul”den nasıl
faydalanacakları, rivayetleri hangi ilkeler doğrultusunda değerlendireceklerine
dair son derece önemli katkılar sunmaktadır. Çünkü Kur ’an’dan faydalanmak isteyen;
Saha-be, Tabiun ve Tebe-i Tabiun, Esbab-ı Nüzul ilminden yararlanmayı düstur
edinmiştiler. Kur’-an’ı anlayıp yaşamaya çalışmışlardır. Bu da Kur’an’ın
yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak hidayet rehberi bir kaynak olduğunu
göstermektedir. Yine Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılması çabalarında “Esbâb-ı
Nüzûl” olgusunun oluşturduğu çerçeve
ve sonuçlarının ele alındığını ve “Esbâb-ı Nüzûl”e eleştirel bir
yaklaşımda bulunduğunu görmekteyiz.
__ “Esbâb-ı Nüzûl’e
yeni bir yaklaşım” adıyla adlandırdığı yeni bir usûl ortaya koymuş,
bu usûl ile kaynaklarımızda sağanak sağanak tekrar edile gelen sistemsiz
malumatın ayıklanma-sında kolaylıklar sağlamış ve Sa’lebe Kıssası’nı, söz
konusu bu usûl ve yöntemin uygula-masını göstermesi açısından son derece
isabetli bir örnek olarak aktarmıştır.
__ Okuyucuya Kur’an-ı
Kerim’i anlama yolunda, ilmi açılardan“Esbâb-ı Nüzûl”den hangi ölçüde ve
hangi ilkeler doğrultusunda yararlanılabileceğini uygulamalı olarak
açıklamıştır.
__ Ülkemizdeki
“kavramların yerli yerine kullanılmadığı ve oturtulmadığı” sorunsalını çözme
adına acilen kavramların sınırlarını belirlemeyi bir görev addeden ve çözüm
noktasında önemli bilgiler sunan hocamız, ithal ettiğimiz pek çok kavram gibi
sınırlarını belirleyemediğimiz Tarihsellik kavramını örnek vererek tartışmalarımızda
sonuç alamamanın nedenlerini ortaya koymaya çalışmıştır.
__ “Tarihsellik ve
Esbâb-ı Nüzûl” başlıklı çalışmasında ise, Tarihsellik kavramının
tarifi, doğuşu, gelişimini ele alan hocamız, Tarihsellik kavramını kendi
literatürümüze nasıl aktarıp kullanabileceğimizi sorar ve bu sorulara cevap
aradığını, sonra “kavramlar kargaşası ve ya belirsizliği” ortamından
sahih gelenek’e dayalı bir zihnî ortama geçişin nasıl olabileceğinin yol
haritasını çizdiğini ve aslında bu olayın, duyarlı olan herkesin görevi olduğunu
hatırlattığını görmekteyiz.
Böylelikle
hocamız; “Kur’ân ve Bağlam” adındaki çalışmasının, “Esbâb-ı Nüzûl”den
faydalanmak Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında başat rol oynadığını ve
konuya yeni bir katkı sunması amacıyla bu çalışmayı yaptığını vurgulamış ve Hadis,
Fıkıh, Tefsir, Kıraat, Kelam vb. bir çok Kur’an ilmiyle münasebeti bulunan “Esbâb-ı
Nüzûl” ilmini, tarihi seyrinde görülen bu münasebetlerden soyutlamanın mümkün
olamayacağını, ancak bütünlük çerçevesi içinde ele alınırsa en sağlıklı
sonuçlara ulaşılabileceğini belirtmiştir.
Sonuç
olarak; bu çalışmayla, Tefsir usulüne dair bazı tanımlar, öncü yazarlar ve
konuyla ilgili yazılmış eser ve çalışmalara yer verildiği, Kur’an’ın anlaşılmasında
usûl ilminin yanında özellikle “Esbâb-ı Nüzûl”ün önemi kavranıldığı, “Esbâb-ı
Nüzûl”ün tarifinin tespitini, Kur’-an’ın
anlaşılmasında “Esbâb-ı Nüzûl”lü
kullanma noktasında yeni bir yönteme ihtiyaç olduğu, bir tefsirin yazılmasında
nelere dikkat edilmesi gerektiği ve özellikle İdeal bir tefsirin örneğinin nasıl
yazılabileceği hakkında önemli bilgiler edinildiği, sınırları belirlenen yeni “Esbâb-ı
Nüzûl” yöntemi doğrultusunda bir numune-i imtisal
olarak Sa’lebe Kıssasının ele alındığını
müşahede ettik. Keza hem “Bilginin Bütünlüğü” meselesinin önemini
hem de “Esbâb-ı Nüzul”ün nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz.
Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla
ayetin cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve
vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadise olduğunu Serinsu hocamızın “Kur’ân
ve Bağlam” adlı eseri aracılığıyla öğrenmiş olduk. Keza Esbab-ı Nüzul’ün Kur’an-ı Kerim’in
anlaşılmasında önemli bir bilgi kaynağı olmakla beraber kendisinden nasıl
yararlanılacağı ve hangi ilkelere uygun hareket edileceğini ve bu konuda “yeni
bir yaklaşıma” ihtiyaç olduğunu öğrendik.
ESBAB-I NÜZUL HAKKINDA KİTAPLAR
1- ÇETİNER,
Bedreddin, Fatiha'dan Nâs'a Esbâb-ı Nüzûl, Çağrı Yayınları/Kuran Kitaplığı
Dizisi
2- SERİNSU,
A. Nedim, Kur'ân'ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzûlün Rolü, İstanbul 1994,
s. 68.
3- el-VÂHİDÎ,
Esbâbu'n-Nüzûl, II. Bsk., Beyrut 1991, s. 190.
4- DEMİRCİ,
Muhsin (2001). “Nas-Olgu İlişkisi Açısından Mükerrer Nüzûl”, M.Ü.
İlahiyat Fakültesi Dergisi 20.
5- VÂDİ‘Î,
Ebû Abdirrahmân Mukbil İbn Hâdî (1987). es-Sahihu’l-Müsned min
Esbâbi’n-Nüzûl, Kahire: Mektebetü İbn Teymiyye.
6- es-SUYUTİ,
İmam Celaleddin, Lubabu’n-Nukûl fi Esbabi’n-Nüzul, Fatih Yayınevi:
2/722. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/571.
7- el-VAHİDİ,
Ebu’l-Hasen Ali b. Ahmed, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 386.
8- el-ULEYVÎ, İbn Halife (1416/1999), Camiu'n-Nukûl
fi Esbabi'n-Nüzul
9- KADÎ,
Abdulfettah Abdulğanî, Esbab-ı Nüzul Trc. Salih Akdemir, Fecr Yay.
10- ÇELİKKAYA,
Hasan, Din Sosyolojisi Açısından Ayetlerin İniş Sebepleri Üzerine Bir
Araştırma, AÜİF Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1982
11- EMİROĞLU,
H. Tahsin, Esbâb-ı Nüzul, (Kur’an Âyetlerinin İniş Sebepleri ve
Tef-sirleri), Yeni kitap Basımevi, Konya 1965-1983
12- HULVA,
Hammâd Abdulhâlık, Esbâb-ı Nüzuli’l-Kur’an, Mektebetu’t-Talî’a, Asyût
(Mısır)
13- TÜMER, M. Günay, Kur’an-ı Kerîm’de Nüzûl
Sebeplerinin Mahiyet, Hususiyet ve Kaideleri, (AÜİF Basılmamış Mezuniyet
Tezi), Ankara, 1961.
14- Esbâbu’n-Nüzul,
(tah. Dr. Mustafa Dîb el-Bugâ), Dâru İbn Kesîr, Şam 1408/1988
15- Esbâbu’n-Nüzul,
(tah. Dr. es-Seyyid el-Cumeylî) Daru’l-Kitabi’l-Ârabî, Beyrut 1410/1990.
16- ELMALI,
Abdurrahman, Fahreddin er-Razi’de Esbab-ı Nüzûl Değerlendirmesi, Şanlıurfa: Harran Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Vakfı, 1998
17- SERİNSU, Ahmet Nedim, Sa'lebe Kıssası/ Esbab-ı Nüzûl'e yeni bir
yaklaşım, Şule Yayınları,
18- el-MEDENÎ,
Ali, (ö.234 h.) : Esbâbü’n-Nüzûl.
19- el- CEVZÎ, Ebû’l-Ferec Abdurrahman Ali (ö. 597
h.) : Kitâbu Esbâbi’n-Nüzûl
20- el- CA’BERÎ, Burhaneddin İrahim b. Ömer
(732/1331): Muhtasarı Esbâbi’n- Nüzûl li’l-Vâhidî
MAKALELER
1- Hasan Hanefî: “Esbab-ı Nüzul” ün Anlamı
Nedir?, (çev. Ahmet Nedim Serinsu), AÜİF Dergisi, 1998, cilt: XXXVIII, s.
225-232.
2- Yıldırım,
Suat, Kur’ân’ın Nüzûlünden Sonraki Târihî Hâdiselere Tatbik Edilmesi
Hak-kında, Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi Dergisi, 1975,
sayı: 1, s. 79-102
3- POLAT, Selahattin: Esbab-ı Nüzul Üzerine,
I. Kur’an Haftası Kur’an Sempozyumu, 03-05 Şubat 1995, 1995, s. 110-117.
4- TÜRCAN, Selim, Tefsir Tarihçiliği
Bağlamında Klasik Esbab-ı Nüzul Yaklaşımının Değerlendirilmesi, İslâmî
İlimler Dergisi, 2007, c. II, sayı. 1, s. 119-138.
5- YAZICI,
İshak, Nüzûl Sebeplerini Bilmenin Kur’ân Tefsirindeki Önemi, Ondokuz
Mayıs Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, 1987, sayı. 2, s. 117-128
6- KURT, Yaşar,
Kur’ân’ın Nüzûl Süreci Ve Nüzûl Sırasını Esas Alan Tefsir Üzerine, Ondokuz
Mayıs Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, 2012, sayı: 33, s. 5‐39
7- BALTACI, Burhan, Taberî’nin Alak Suresi 1–5.
Ayetlerin Tefsirinde Yer Verdiği Riva-yetlerde Nüzul Sürecine İlişkin Veriler,
AÜİF Dergisi, 51:2(2010), s. 215-240
8- ÇETİNTAŞ,
Recep, Tefsirde Esbab-ı Nüzûl Problemi, 1999, Yüksek lisans
tezi, Erciyes Üniversitesi SBE,
9- IRAKÎ,
Muhammed b. Es’ad, Esbabü’n-Nüzûl ve'l-Kasasü'l-Furkaniyye, (tah.
İsam Ahmed Ahmed Ganim). Riyad 2007, Matbu Mastır Tezi.
10- el-MÜZENÎ, Halid b. Süleyman, el-Muharrir
fi Esbabi Nüzûli'l-Kur'an (min hilali Kütübi't-Tis'a), Riyad 1429.
11- Kur’ân-ı
Kerîm’in Nüzûl Sırasına Göre Tertîb Edilmesi Teklîfine Edebî Eleştiri, (çev. Ahmed Nedim Serinsu), Kur’an Mesajı: İlmi Araştırmalar
Dergisi
12- HANEFÎ,
Hasan, Esbabu’n-Nüzul’ün Anlamı Nedir? (çev. A. Nedim Serinsu), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi
Hadis
Eserlerinde Tefsir Rivayetleri dersi, Kur’an ve Bağlam Kıraati
MERVE
KURT
Yüksek
Lisans Öğrenci no:13912723
Esbab-ı Nüzûl’den Kopuş: Havâric ve Tarihselci Yaklaşım Örnekleri
Kur’an-ı
Kerîm, Alemlerin Rabbi tarafından insanlığa bir yol gösterici olarak
gönderimiştir. “Furkân” olması vasfı ile iyiyi kötüden ayırmayı, aklı selîm
olma yolunu işaret etmektedir. Bu nedenle Ku’an’ın mesajının anlaşılmaksızın
okunması düşünülemez. Bir mü’min yüzyıllar önce indirilen bu kitabı anlamayı
murad ettiğinde, ayetlerin indiriliş sebebini öğrenmeksizin bu amacına
ulaşamaz. Nitekim tarih ayetlerin bağlamından saptırılarak anlaşılması
sonucunda ne vahim sonuçlar ortaya çıkacağını göstermiştir. Hz. Ali’nin
karşısına dikilip "Kim Allah'ın
indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin tâ kendileridir"[1]
ayetini okuyan Havâricler, mezkur ayetin maksadını gözetmeksizin muhalefet
etmişler, islam toplumuna nifak tohumlarını ekmişlerdir.
Kur’an ilimleri içerisinde esbâb-ı nüzulün önemi
aşikardır. Yalnızca günümüz Müslümanları
için değil, sahabe ve tabiûn dönemlerinde de bu ilmin müstakil olarak ele
alındığı ve Kur’ân-ı Kerîm’i anlama
gayreti içine girenlerin mutlaka bilmesi gereken bir ilim olarak zikredildiği
görülmektedir.[2] Esbab-ı
nüzul bilgisi sahabeye , müşahade ettikleri ortamda insanî yapıp etmeleri
sonucunda inen âyet ve o âyetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması
yeteneğini kazandırmıştı. Bunun anlamı onların Kurân ilmini, onu hayata tatbik
etme usulü ile birlikte öğrenmiş olmalarıdır. Bu açıdan esbâb-ı nüzul, onlar
için çok önemli bir bilgi olarak görülmüş ve Kur’ân’ı anlamayı bu bilgiye sahip
olmakla eşdeğer görmüşlerdir.[3]
Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin ehemmiyetine
değindik. Buna göre bu rivayetlerin yok sayılması, iki temel neticeyi
doğuruyor. Havâric örneği ile belirttiğimiz “ayetlerin bağlamından
saptırılması” hususunun yanı sıra, ayetlerin esbâb’ı nüzulüne hapsedilmesi de
tarihselcilik dediğimiz yaklaşıma yol açabiliyor. Buna göre ayetler iniş
sebepleri çerçevesinde ele alınarak günümüzün problemlerine yönelik çareler,
yeni önermeler ortaya konulamıyor. Adeta ayetin hükmü ortadan kaldırılmış,
işlevsiz olarak değerlendiriliyor. Bu hataya düşerek, bu kitabın Kerîm vasfını
görmezden gelmekten Allah’a sığınırız.
“Allah
bir adam için içinde iki kalb yapmamıştır. Kendilerinden zıhar yaptığınız
eşlerinizi analarınız kılmamıştır. Evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmamıştır.
O sizin ağzınızdaki lafınızdır. Allah ise hakkı söylüyor ve doğru yolu
gösteriyor.” Bu ayette görüleceği üzere, ayetin esbâb-ı nüzulü zıhar geleneğine
ve bunun doğurduğu haksızlığa ilişkindir. Toplumumuzda bu gelenek birebir
bulunmasa da yapılan haksızlık ve adaletsizliğin benzerleri mevcuttur. İşte bu
noktada mü’mine düşen esbab-ı nüzulden hareketle yeni önermelere ulaşmak, bu
ayette anlatılan durumun yaşadığı toplumdaki eşdeğerini bulmak ve bununla yüzleşmektir.
Sonuç olarak, esbab-ı nüzul Kur’an-ı Kerîm’i
anlamak ve hayatına taşımak isteyenler için yol göstericidir. Bizlere düşen bu
rivayetlere hak ettiği değeri vermek ve gerektiği gibi kullanmaktır.