Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)

Sayfa 3    08.04.2013

Kur'an ve Bağlam’ın üçüncü kitabı Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul’ü mütalaanızın sonuçlarını maddeler halinde yazınız.

Hedef Tarih: 23 Nisan 2013



AYSUN ÖZSUNAR

YÜKSEK LİSANS

TARİHSELLİK VE ESBABI NUZÜL

   Tarihsellik kavramı birçok açıdan tarif edilmiş, her tarif tarihin bir yönünü açıklamıştır.Her kavramın ise farklı felsefik bir tarafı vardır ve bu doğal bir durumdur.Tarihsellik kavramını daha iyi anlayabilmemiz için bu tarihsel ve kültürel serüveni göz önüne almalıyız.

   Tarih kavramı batı düşünce tarihinde Aydınlanma ile başlayan bir süreçtir.Aydınlanma sonrasında da çağımızın başlangıcına kadar ulaşan modernite ve postmodernite  ile uzun bir geçmişi vardır.

   Batı düşüncesinde, ilimler tasnif edilirken beşeri ilimler ile tabiat ilimleri arasında kopukluk olmuş buda epistemolojik  zıtlığa ve çatışmaya  sebeb  olmuştur. Tabiat ilimlerindeki yeni keşifler yeni teknolojilerin doğmasına sebeb olmuş,asrın çağdaş insanı bilim ve teknolojinin peşinden koşmuş ve bu unsurların meydana getirdiği sorun ve meselelere çözüm aramıştır.Bu süreçte ise beşeri ilimler imtiyazlarını kaybetmeye başlamıştır.Batıda böyle bir çatışma yaşanırken İslam,beşeri ilimler ile tabiat ilimleri arasında organik bir ilişki görür.İnsanla tabiatı birbirinden ayırmaz.İnsanla tabiat bir bütündür.Bu bütünlüğün kaynağında ise insanla tabiatın fıtratına uygun davranmasını sağlayan ilahi vahiy vardır.Kur’an’ı Kerim kainattaki düzenin ilahi lutüf ve bereketin bir ihsanı olduğuna dikkat çeker.

   Tarihçilik ve tarihsellik kavramı batı kültürüne ait kavramlardır. Bu kavram olarak oluşum süreci bakımından ortak kültüre aitken, açıklık özelliği dolayısıyla da özgü  kültüre ait bir kavramdır.Batılı filozoflar mensup olduğu milletlerin ortak kültürüne, değerlerine ait kavramlarla kişiliklerini ve yaşantılarını yoğurmuşlar olaylara bu çerçeveden bakıp yorumlar ve çıkarsımalar getirmişlerdir.Dolayısıyla da bu zemin üzerine oturan fikir ve ortak kültürleri tamamıyle İslam kültürüne taşıyıp içselleştirmemiz mümkün değildir.İslam kültürünün kendi farklılığı ve yapısı göz önüne alınmalıdır.

   Kur’an’ı Kerim insanı tarihsel varlık olarak kabul eder. Bu insanın varlık koşullarından bir tanesidir.Bu nedenle Kur’an’ı Kerim hemen hemen her suresinde insan ve insan topluluklarından bu topluluklarda yaşanan olay ve olgulardan bahseder. Kur’an’ı Kerim tarih ve tarihsel olanı yani geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği bir bütün olarak insanın faaliyet sahası olarak görmektedir.

   İnsanoğlunun yapıp-etmeleri onun tarihselliğini oluşturur. Bu yapıp etmeler ise bir süreçtir. Sadece şimdiyi oluşturmaz. Yani bu insanın zaman boyutları arasında bir bağ kurmasını, onları birbirine bağlamasını gerektirir. Şimdiki yapıp-etmeleriyle geçmiş ve gelecek arasında bir bağ kurar. Bu bağlamda Kur’an’ın ilk muhatabı olan insanın yapıp-etmeleri esbab-ı nuzülu oluşturur.Nuzül asrı insanı  hayatın meseleleri ve sorunları hakkında ne yapılması gerektiğini iyi biliyor ve bunları  çözerkende  sıraya koyarak bir tavır sergiliyordu ve bu tavrıda temelinde akide olan değerleri sergileyerek yapıyordu.  Kur’an’ın nuzül ortamındaki döneminin insanı Kur’an’i değer duygusunu tam anlamıyla idark ediyordu. Önlerindeki rol model Hz.Peygamberdi. Kur’an vahyi, fikri,sosyal ve manevi çerçevede insani birçok problemlere, insanların bu problemlerinden kurtulmak ve rahatlamak arzularına cevap vermiştir.Bu durum yirmiüç yıl sürmüş  Hz.Peygamberin vefatıyla vahiy sonlanmış ve esbab-ı nuzülda  son bulmuştur.

    Esbab-ı Nuzulun tarihsellik kavramını felsefik açıdan aşağıdaki dört anlam açısından da değerlendirebiliriz:

    *Tarihsel olanın varlık biçimi; Esbab-ı nuzül Kur’an’ın indiği dönemde ,gerçekliğini bu dönemde yaşamış Hz.Peygamber ve Ashabının yaşamış olduğu yapıp-etmeleri sonucu meydana gelen olaylardan gerçekliğini almıştır. Yani nuzul ortamında hangi olaylar olmuş, nasıl olmuş, hangi sorular sorulmuş ve bunun sonucunda hangi ayetler inmiş olguları bize gerçekliği verir.

   *Zamana bağlılık,gelip geçicilik: Kur’an da geçen kıssalar sadece o dönemde olmuş yapıp-etmeler değildir.Kur’an vahyinin insan varlık koşulları ile uyumlu olması, tevhid mesajını ve ilahi mesajdaki bütünlüğü gösterir. Kur’an bir dini bilinç oluşturur.Bu olgu,vahyin nuzül insanı için ne kadar geçerliyse her asrın insanı içinde o kadar geçerli ve gerçektir. Kur’an mesajı, bütün insanlar ve bütün zamanlar için geçerli evrensel eylemler prensibidir.

   *Tarihsel koşullar ve tarihe bağlı kalma: Esbab-ı nuzul orijinal yorum ve orijinal tarihtir. Sahabe,bizzat şahidi oldukları nuzul asrı olayları esbab-ı nuzul olarak merfu-müsned hadis olarak aktarmakla orijinal tarihi meydana getirmişlerdir.Sahabe,Tabiin ve Tebei Tabiin dönemlerinin olayları karşısında Kur’an’ı anlama çabaları doğrultusunda yaptıkları sebeb-i nuzul değerlendirmeleri ise orijinal yorumu meydana getirmişlerdir.

   *Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak varolduğu olgusu: Esbab-ı nuzül,Kur’an’ı Kerimin nuzül ortamında bilfiil vuku bulan hadiseleri göstermiştir.Mesela Hz.Musa, Hz.İsa’nın tarihsel olduğu gibi… 

Sonuç olarak;

·         Kur’an’ı Kerim sadece soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanabilecek,insanın fıtratıyla örtüşen bir hidayet rehberidir. Kur’an insan-hayat bütünleşmesinin somut örnekleriyle doludur.

·         Esbab-ı nuzül rivayetleri temel alınarak yazılacak ‘orijinal tarih’ ve tefsir için yapılan esbab-ı nuzül rivayetleri ile yazılacak olan ‘düşünülmüş tarih’ Kur’an’ı Kerim’i anlama çabasında bakış açımıza geniş ufuklar açacaktır. Orijinal tarih bize Kur’an-insan-hayat bütünleşmesini gösterir, düşünülmüş tarih ise orijinal tarihin içinde bulunulan mekan-zamana nasıl uyarlandığını ve Kur’an’ın yaşanabilir olduğunu göstermektedir.

·         Hayat sürekli ve gelişim halindedir. Kur’an’a göre hayatın tarihselliği,geçmişi,şimdiyi ve geleceği bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görür.Esbab-ı Nuzulü de bu bağlamda Kur’an’i bütünlüğe ait bir olgu olarak görür ve anlaşılması meselesinde de Kur’an’ı tarihsel bir görüş açısı içine koyar.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


YÜKSEKLİSANS-12912776 / MÜCELLA TEKİN 

TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZUL

Tarihsellik, felsefeye ait bir kavramdır. Tarihsellik kavramı üzerinde de diğer kavramlarda olduğu gibi bir tanım kargaşası olup, felsefeciler tarafından bir tanım birliği yoktur. Bunun sebebi kavramların şu iki özelliğiyle alakalıdır; seçiklik ve açıklık özellikleri. Yani kavramın varolanın kendisi olan seçiklik özelliği değişmez, ama içerik demek olan açıklık özelliği ise zaman ve fertlere göre değişiklik gösterebilir. Bunu bir tarafa bırakıp çalışmanın amacı üzerinde durulacak olursa; tarihsellik kavramını esbâb-ı nüzul çerçevesinde ele alıp inceleyerek doğuşunu ve gelişimini ortaya koyup Batı kökenli bir kavramı kendi kültür alanımıza nasıl nakledeceğimiz ve kullanacağımıza dair ipuçlarını, o kavramın tarihsel ve kültürel serüveni içinde bulacağımız ve uygulayabileceğimizdir.

XVII. ve XIX. Yüzyıllar boyunca, insanlık ve tarih dünyasının bütününü kuşatan insanın tarihsel, kültürel ve toplumsal dünyası ile ilgili bilimleri içine alan beşeri ilimlerle tabiat ilimlerinin arasındaki zıtlık epistemolojik bir yapıya dönüştüğünde tarih ve tarihselcilik terimleri ilk olarak Almanya’da ortaya çıkmıştır. Beşeri ilimlerin tabiat ilimlerine önceliğini ilk vurgulayan da Vico olmuştur.

Tarihselliği felsefi anlamıyla ilk kullanan Hegel olmuştur. Ona göre tarihsellik geçmişte olup biten her şeyin geçmişte kalmasına rağmen etkisini devam ettirmesi, sürekli tarihsel bir etkililiktir.

Dilthey’e göre tarihte mutlak bir anlam yoktur, her zaman değişip duran anlamlar çokluğu vardır.

E. H. Carr’a göre de tarihselcilerin tüm düşünce ve çabaları, geleceği önceden haber verebilmek amacıyla geçmişi yorumlamayı hedef alır.

Aydınlanma öncesi ve sonrası Batı kültürüne dayalı bu tanımlar ve diğerleri kendi kültür ortamlarından ilham almaktadır. Bu asrın ortalarından itibaren tabiat ilimlerindeki yeni keşifler, yeni teknolojilerin doğmasına sebep olunca beşeri ilimler felsefenin ana konusu olma özelliğini kaybetmiştir. Ama İslam kainata, tabiata, beşere tamamen farklı bir dünya görüşü ile bakmaktadır. Batı’ya ait tarihsellik tanımı kendini kuşatan kültürel ortamdan etkilenmektedir. Bu nedenle tam olarak başka kültüre çevirilemez olsa da bu kavramlar yapıları gereği ortak kültürle etkileşim halindedir. İnsan bir kavram üzerinde düşüncelerini açıklarken varolan hakkında bilgisini ifade eder. Kavram varolanın kütüğüdür, varolan tanındıkça kütüğe kaydedilen hükümler çoğalır, önceden kaydedilen bilgiler de değişebilir. Tarihsellik kavramı için de bu durum geçerlidir. Yani oluşum süreci olarak tarihsellik ortak kültüre, açıklık özelliği ile de özgü kültüre aittir.

Esbâb-ı nüzul ile tarihsellik kavramı arasında nasıl bir ilişki olduğuna gelince Kur’an insanı ana konu edinmekle tarihselliğini ortaya koymaktadır, çünkü insan varlık koşullarından biri olarak tarihsel bir varlıktır. İnsanı insan yapan bu varlık koşulları hep aynıdır. Nüzul asrı insanının varlık koşullarını yöneten ise Kur’anî değer duygusudur. Yani Kur’an tüm insani yapıp etmeleri ilahi bir mesajla oluşturmak ister. İşte bu yapıp etmeler nüzul ortamıdır. Yapıp etmeler şimdi içinde olup bitmez zamana yayılmıştır, şimdi yapıp etmeler için bir orta noktadır ve dün ile yarın arasında bağ kurar.

Tarihsellik kavramının tanımından hareketle; esbâb-ı nüzul, tarihsel olanın varlık biçimidir; esbâb-ı nüzulün tarihselliği hakkında zamana bağlılık, gelip geçicilik tanımı isabetli değildir, çünkü Kur’an vahyi insanı ve varlık koşullarını onaylar ve onları geliştirmesine imkan sağlar; esbâb-ı nüzulü tarihsel koşulluluk olarak da tanımlamak mümkün değildir, Kur’an nüzul ortamının bir parçası olabilir ama yokluğu halinde Kur’an gerçeğinin vücut bulması mümkün olmaz diye bir şey söz konusu olmaz. Esbâb-ı nüzul tarihsel olmakla tarihe bağımlı değildir, o orijinal bir yorum-orijinal tarihtir yani sahabe şahit oldukları olayları merfu-müsned bir şekilde aktarmaktadır, nüzul ortamına ait olmayan tefsir için yapılan rivayetlerle de düşünülmüş yorum-düşünülmüş tarihtir, Kur’an’a göre hayatın tarihsel gerçeği geçmiş, yaşanılan zaman ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahasıdır; esbâb-ı nüzul nüzul ortamında bilfiil vuku bulmuş hâdiseleri gösterdiğine göre gerçekten tarihsel olarak varolmuş bir olgudur.

Sonuç olarak, esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle Kur’an’ın soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi olmadığı vurgulanmalı, başka özgü kültürlere ait kavramları kullanırken kavramların tarihleri içerikleri ve kullananların dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalı, bu kavramları kullanan ilim adamları ve düşünürler kullandıkları kavramları tarif etmelidirler.

Son söz olarak, esbâb-ı nüzul yani orijinal tarih Kur’an-insan-hayat bütünleşmesinin nasıl temin edildiğinin somut örneklerini vermekte, düşünülmüş tarih ise orijinal tarihin içinde bulunulan mekan-zamana nasıl uyarlandığını yani Kur’an’ın yaşanabilir olduğunu göstermektedir.
0 Yorum - Yorum Yaz

Tarihsellik    23.04.2013

                                                                                                                                

                                                               Bayram AKTAŞ        11952751

 

TARİHSELLİK VE ESBABI NÜZUL

 

ü  Tarihsellik felsefeye ait bir kavramdır ve felsefecielrin üzerinde görüş birliğine vardıkları bir kavram olmayıp, tarifinde/yorumunda anlaşamadıkları bir kavrama delalet etmektedir.

ü  Kavramın iki temel özelliği vardır.

a)      Seçiklik özelliği : Kavramda değişmeyen bir husus vardır. Bir varolanı diğer var olandan ayıran niteliğidir. Bir kavramın seçikliği her zaman herkeste aynıdır.

b)      Açıklık özelliği : Açıklık kavramın içeriğidir. Hem fertlere hem de zamana ğöre değişir .tarihsellik kavramının da bir seçiklik bir de açıklığı vardır. Tarihsellik kavramının dönemden döneme değişikliklere uğraması, her dönemin filozofunun tarihsellik kavramının anlamını kendi bilgi birikimi çerçevesinde belirlemesi açıklık özelliği sebebiyledir.

ü  Tarihsellik, tarih yapan varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyetinin sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır.

 

ü  Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının içinde doğup geliştiği ortam ve şartlar ğöz önüne alındığında bu terimlerin, batı düşünce sistemine ait çok geniş anlam alanına sahip olan kavramlar olduğu gerçeği anlaşılmlış olmalıdır.

 

ü  Tarihsellik ve tarihselçilik kavramaları batı düşüncesinde ilimlerin tasnifi ile ilgili olarak, beşeri ilimler tabiat ilimleri ayrımı epistomolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış kavramlardır. ’’ Artık insanın ne olduğu, hakikatin ne olduğu konusunda karar veren insan aklı değildir. Bu konularda tabiat ilimleri karar vermektedir.

 

ü  Halbuki İslam, beşeri ilimler ile tabiat ilimleri arasında organik bir ilişki görür. İnsanla tabiatı birbirinden ayırmaz. Kainattaki düzenin, İalhi lutfun ve bereketin ihsanı olduğuna dikkat çeker.

 

ü  Tarihsellik esbabı nuzul ilişkisinde vurgulanması gereken bir konu da Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının batının kendine özgü kültürünün kavramları olduğudur.

 

ü  Diğer tarafdan tarihsellik ve tarihselciklik kavramları yapıları gereği ortak kültürle etkileşim halindedir. İnsan tarihsel bir varlık olarak zamnı üç boyutu ile reel olarak yaşamaktadır. Bu durum onun tabiatı gereğidir. İşte bu yönüyle tarihsellik kavramı ortak kültüra aittir.    

 

ü  Kur’an-ı Kerim ve tarihsellik ilişkisine bakacak olursak şunları söyleye biliriz. Kur’an-ı Kerim insanı ana onu ve insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymuş olmaktadır. Çünkü insan her zaman geçmişe mal olacak,bir şimdinin kalıcı ve belirgin izlerini yaşatarak kendini sürdürmeye, aynı zamanda, bu gününü dünle doğrulamak için nereden geldiğini, kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir varlıktır.

 

ü  Kur’an-ı Kerim, insanın tarihsel bir varlık olduğunu ve bunun da insanın varlık koşullarından biri olduğunu belirtir. Aslında Kur’an, İnsanın sadece tarihsel varlık koşulu ile değil bütün varlık koşulları ile uyumlu olan o koşullara cevap veren ilahi bir mesajdır.

 

ü  Nüzul ortamının temel tarihsel bir unsuru olan esbabı nüzul, tarihsel bir şart değildir. Yani Kur’an-ı Kerim’in inzali varlığı ile kaim yokluğu ile yokluğu mümkün olamaz. Kur’an ilahi iradenin isteğiyle inzal olunmuştur.

 

ü  Esbabı nüzul – tarihsellik kavramı ilişkisi için şunları söyleyebiliriz

1)      Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanbilir ve yaşanacak, insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.

2)      Başka ‘’ özgü’’ kültürlere ait kavramları kullanırken kavramların tarihleri, içerikleri kullanılan dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalıdır.

3)      Bu kavramları kullanan ilim adamları ve dünürlerimizin hem böylesi bir yaklaşımı benimsemeleri hem de kullandıkları kavramları tarif etmeleri gerekmektedir.

4)      Hermenötik ( Yorumbilim), semantik( anlambilim ) linguistik ( dilbilim ) gibi beşeri bilimlerden yararlanabilmemizin, bu alanlara ait yeni kavramları özgü kültürümüze mal edebilmemizin,içselleştirebilmemizin anılan tavrın hakim olamsıyla mümkün olabileceği umulur

5)      Böylesi bir yaklaşıma, İslam kültüründeki tarih anlayışı ile batı kültüründeki tarih anlayışlarının birbirlerinden beşeri birilim olarak tarihin iki ayrı şekilde mutalası olarak yararlanabilmesi için ihtiyaç vardır.

6)      Esbabı nüzulden, tarihsel bir olgu olarak tarih-siyer yazımında en isabetli şekilde yararlanmak bu yaklaşımla mümkündür.  

 

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


Samet YAMAN (12952752 - Birleşik Doktora)

Saadet Asrı'nda yaşayan ashab efendilerimiz vahyin inmesine sebep teşkil eden soru ve davranışlarıyla aktif rol oynamışlardır. Onların vahyin inmesine sebep olan her türlü davranışları aslında gelecek insan nesillerinin bir prototipi sayılabilir. Çünkü Kur'an'ın ebediliği bunu gerektirir. Kur'an o neslin uhdesinde daha sonraki nesiller için -belki bire bir reçeteler değil ama- ilkesel çözümler, evrensel kanunlar vaz etmiştir. Vahyin şümullü ve derinlemesine okunup üzerinde mesai harcanması halinde tüm insanlar için rehber olduğu anlaşılır. Öyleki Almanlar ve Rusların Kur'an'ı incelemek için devlet eliyle kendi ırklarından danışmanlar görevlendirdiklerini ve Müslüman olmadan, Kur'an'dan kendi problemlerine çareler-çözümler bulduklarını öğrenmiştim. Bir nimet kaliteliyse ondan herkes nasiplenmek ister. Almanların, Yusuf Kıssasından hareketle ter ve körlüğün tedavisi konusunda çalışmalar yaptığını, Rusların da bozulan aile yapılarıyla ilgili olarak yine Kur'an'dan çözümler bulduklarını öğrenmiştim. Ne kadar başarılı olurlar bilinmez lakin onlar birbiriyle uyum halinde olan iki ayet boyutuyla çift kanatlı olarak çalışmanın insanı başarıya ulaştırabileceğini keşfetmişler sanırım. "İnsanın aklına gelen herşeyin gerçekleşmesi mümkündür" sözü doğru mudur bilmem ama Kur'an'dan hareketle önemli buluşlara ufuk açılabilmesi mümkündür.

 Kur'an'daki kevni yasaları keşfetmek, kıssaları birer ders olarak okumak ecdadımızdan az sayıda alimlerimizin yaptığı uygulamalardı.  İbn Haldun devletlerin ömrünün yaklaşık olarak üç insan nesli olduğunu ayetlerden çıkarmıştır. Sosyolojik ve Tarihsel okumaları sonucunda önceden yapılan yanlışların tekrar yapılmamasının öğrenilmesi halinde bu sürenin daha çok uzayabileciğini ifade etmiştir. Kur'an Kıssaları bu noktada bizlere birer masal gibi değil de her biri birbirinden değerli örneklik ve sakınılması gereken modeller olarak Peygamberler ve helak olanlar şeklinde insanın varlık koşullarının her devirde aynı olması cihetiyle dersler vermektedir. Yine Kur'an'dan Sünnetullahı (Allah'ın kainata koyduğu yasalar) öğrenebilmekteyiz.

Sosyologların "toplumun değişmesi için çeyrek asırlık bir süre gerekir" görüşü Kur'an'ın 23 küsur yılda inip o asrın insanlarını tedricen değiştirmesi gerçeğiyle örtüşmektedir. Bu ecel kanunudur. Yani bir şey, vakti gelmeden olgunlaşmaz. işte bunun gibi evrensel yasaları (kevni ayetleri) Kur'ani ayetlerden ilham alarak bulabiliriz.

Kur'an Saadet Asrında ashab efendilerimize nasıl şifa olduysa şimdi bizlere de aynı o şekilde şifa olacaktır. Çünkü ashab efendilerimiz nasıl insan idiyse biz de aynı yaradılmış "insan"ız. Onların sebep olduğu nüzul ortamındaki gibi, insan, var oldukça Kur'an'ın muhatabı olmaya devam edecektir.



0 Yorum - Yorum Yaz

Kur'an ve Bağlam    25.04.2013

KUR’AN VE BAĞLAM

Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul

Ayşe KARAKAYA / 12912704 /  Yüksek Lisans

  • Tarih nedir? Tarihsellik nedir? soruları her felsefe sorusunda olduğu gibi prensip bakımından birçok cevabı olan sorulardır. Tarihsellik, birçok şekilde tarif edilmiş, her tarif onun bir yönünü açıklamıştır. Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları, XVIII. ve XIX. yüzyıllar arasında tarih ilminden ne anlaşılacağı konusundaki felsefi tartışmalar sürecinde ortaya çıkmıştır.
  • Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları, önce Aydınlanma, sonra da Modernitenin oluşturduğu ortam ve şartlarda ortaya çıkmıştır ve bu iki dönemin temsil ettiği dünya görüşüyle uyum içinde olmuştur.
  • Dolayısıyla tarihsellik ve esbab-ı nüzul ilişkisi değerlendirilirken bu kavramın Batı’nın özgü kültürüne ait olduğu gözardı edilmemelidir.
  • Ancak insanın yaratılışı bakımından kültür unsurları evrensel olduğu için, tarihsellik ve tarihselcilik kavramları her ne kadar Batı’nın özgü kültürüne de ait olsa, ortak kültürle etkileşim halindedir.
  • İçeriği bakımından özgü kültüre, oluşum süreci bakımından ise ortak kültüre ait olan tarihsellik kavramının esbab-ı nüzul ile arasında nasıl bir ilişki kurulabilir sorusuna gelince; Kur’an-ı Kerim insanın tarihsel bir varlık olduğunu ve bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunu belirtir ve üslup olarak bütün insani yapıp-etmeleri ilahi mesajla oluşturmak ister. Nüzul asrında Kur’an’a muhatap olan insanlar, dünyevi hayatı sürdürüp gündelik işlerini görürken bu Kur’ani ilke işlevini yerine getirmiştir. Kur’an-insan-hayat ilişkisinde bu insani faaliyetlerin (yapıp-etmelerin) bir kısmı nüzul sebebi olabilmiştir.
  • Kur’an vahyinin tamamlanması ile vahiy-insan münasebetinin bir bölümü olan esbab-ı nüzul olgusunun son bulması ise, Kur’an-insan-hayat münasebetinin kesildiği anlamına gelmez. Bilakis Kur’an bu ilişkinin devam edeceğini beyan etmektedir.
  • Esbab-ı nüzul tarihsel olarak Kur’an-insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insani yapıp-etmelerdir. Dolayısıyla her mekân ve zamanda benzeri insani yapıp-etmelerle temelde benzerlik gösterir. Aslolan, bu tarihsel yapıp-etmelerden, vahyin insanla ve hayatla bu ilişkisinden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tespit edebilmektir. Çünkü hayat şekilleri değişse dahi insan ve onun karakteri, bu sebeple meydana gelen hadiseler, meseleler, sorular devam ediyor.
  • Esbab-ı nüzul, nüzul ortamının tarihsel bir unsuru olarak Kur’an-insan-hayat bütünleşmesinin nasıl temin edildiğinin somut örneklerini vermektedir. O halde yeni bir yaklaşımla orijinal tarih diyebileceğimiz esbab-ı nüzul rivayetleri bize Kur’an-insan-hayat bütünleşmesini gösteriyor, düşünülmüş tarih diyebileceğimiz tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri ise orijinal tarihin içinde bulunulan mekân-zamana nasıl uyarlandığını yani Kur’an’ın yaşanabilir olduğunu gösteriyor. İnsanın hedefi de zaten bu Kur’an-insan-hayat bütünleşmesini gerçekleştirmektir.

0 Yorum - Yorum Yaz


Ramazan ÜNSAL (12912729) (ramazanriza@gmail.com)

TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZÜL

Tarihsellik kavramının ne olduğu üzerinde durulmuş ve tarihsellik kavramıyla terim arasındaki farka değinilmiştir. Tarihsellik kavram olduğuna göre kavram nedir sorusu üzerinde durulmuştur. Kavram insanî bir yapıp etme olarak düşünme faaliyetinin temel aracı olarak tanımlanmıştır. Bu itibarla kavram bir fikir ve bilgidir. İnsan fikirlerini dil ile ifade ettiği zaman kavram terim halini alır. Terim kavramın kendisi değildir; kavramı dil aracılığıyla anlatan bir dilsel simgedir.Tarihsellik ise; tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihnî faaliyetinin sonucu oluşan düşünce ve on­dan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır. Kavramda değişmeyen objektif/ kollektif bir özellik vardır. Bu, kavramın seçiklik özelli­ğidir. Kavramın seçikliği, bir varolanı (tarihsellik) diğer varolanlardan ayırır. Kavram, ferdin hayatı algılayışına / hayatı anlam-landırışına, yani dünya görüşüne (varolana bakış açısına) ve bir de alış kabiliyetine bağlıdır; hem fert­lere, hem zamana göre değişir. Bu, kavramın "açık­lık" özelliğidir. Tarihsellik kavramının mahiyeti/seçikliği yani diğer varolanlardan ayıran niteliği değişmemekte ama izlenimi / içeriği / açıklığı değişmektedir.Tarihsellik-esbâb-ı nüzul ilişkisinde, tarihsellik ve tarih­selcilik kavramlarının Batı'nın özgü kültürüne ait olduğudur. Tarihsellik ve tarihselcilik ve benze­ri kavramlar, her ne kadar "Batı'nın Özgü kültürüne ait kavramlarsa da yapıları gereği "ortak kültür’le etkileşim halindedir. Çünkü insanın yaratılışı bakı­mından kültür unsurları evrenseldir. Tarihsellik, bir kavram olarak oluşum süreci bakımından "ortak kültüre" aittir. An­lam içeriği dolayısıyla da "Özgü kültüre" ait bir kav­ramdır.Kur'ân-ı Kerîm'in temel konusunun "insan" oluşu ve insanı hidayete (doğru yola) iletme rehberi olmayı ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağla­mında onun temel karakteristiğini ortaya koymak­tadır. Kur'ân, tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görür. Bu sebeple hemen her sûrede ya insan ve insan toplulukları ya da onlarla ilgi "olgular" ve "olaylar" anlatılır.Kur'ân vahyi, nazil olduğu fikrî, sosyal ve manevî çevrede (Mekke'de olsun, Medine'de olsun) var olan- İnsanî birçok probleme,- İnsanların bu problemlerden kurtulmak ve ra­hatlamak arzularına cevap vermiştir. Çünkü Kiır'ân, toplumun dünya görüşünü, kavramlarını kısaca bü­tün insanî yapıp-etmeleri ilâhî mesajla oluşturmak ister. Yani Kur'ân, vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır.         Kur'ân vahyinin tamamlanması ile vahiy-insan münasebetinin bir bölümü olan esbab-ı nüzul olgusu son bulmuş olmaktadır. Bundan Kur'an-insan-hayat münasebetinin kesildiği anlamı çıkarılamaz. Tam aksine Kur'ân, bu ilişkinin devam edeceğini beyan etmektedir.         O halde esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişki­sine;1- Esbâb-ı nüzulün Kur’ân-ı Kerîm'in bütünlüğü içerisindeki yeri, Sahâbe'nin rivayetleriyle nakledilen nüzul orta­mına ait bu tür esbâb-ı nüzul rivayetleri Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında "orijinal yorum" olarak de­ğerlendirilebilir. Yine bu rivayetler, Kur'ân'm anla­şılma sürecinde ve Kur'ân-ı Kerîm tarihinde "oriji­nal tarih" olarak adlandırılabilir.2- İnsanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılmalıdır. Bu tür esbâb-ı nüzul rivayetleri, Kur'ân-ı Ke­rîm'in anlaşılma sürecinde ve Kur'ân tarihinde "dü­şünülmüş tarih" olarak değerlendirilebilir. "Esbâb-ı nüzul rivayetleri " ile yazılacak "oriji­nal tarih", nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkânı verecektir. "Tefsir için yapılan esbâb-ı nüzul rivayetleri" ile yazılacak "düşünülmüş tarih" de çok sayıda insanî faaliyeti/başarıları, Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak isteyen insanın bakış ufkuna sunacaktır.         Tarihsellik kavramı Felsefe Terimleri Sözlüğü'nde şöyle tanımlanmaktadır:1- Tarihsel olanın varlık biçimi. Tarihsel olanın varlık biçimi.Esbâb-ı nüzul, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul ortamı­na ait bir gerçeklik olarak gerçekliğini o dönemde yaşamış kişilerden (Hz. Peygamber ve Ashabı) ve onların yapıp-etmeleri sonucu meydana gelen olay­lardan almaktadır. Mekân-zaman içinde olmuş, sahîh ri­vayetle bize ulaşmış musned-merfû haberler olması sebebiyle elle tutulur gerçekliği vardır. Esbâb-ı nüzulü, tarihsel olanın varlık biçimi, tarihsel olanın niteliği olarak anlayabiliriz. Yani nüzul ortamında ne gibi olaylar olmuş, sorular sorulmuş veya nasıl olmuş da bu âyet veya âyetler nazil olmuş sorularının karşılığı olarak algılayabiliriz.2- Zamana bağlılık, gelip geçicilik. Esbâb-ı nüzulün tarihselliği hakkında zamana bağlılık, gelip geçicilik tanımının isabetli değildir. Nüzule sebep teşkil eden kıssaların ve kahramanlarının yapıp-etmeleri zamana bağlı, gelmiş geçmiş (tarihsel) yapıp-etmelerdir. Ama bu anlayışla esbâb-ı nüzule yaklaşmak hatalı bir tavır olacaktır. çağımız insanı açısından bu gerçek, nüzul asrı insanı için neyi ifade ediyorsa onu ifade etmektedir. Çünkü Kur'ân vahyinin insanın varlık koşulları ile uyumlu olması, tevhid mesajını veya ilahî mesajdaki bütünlüğü gösterir. Ancak in­san, sorumluluğunu yerine getirmeli, bu ilahî mesajı kendi çağına taşımalıdır.3- Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma. (Ör. Tinin, törenin tarihselliği) Esbâb-ı nüzulü tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma olarak da tanımlamak mümkün değildir. Es­bâb-ı nüzul bilgisi, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul or­tamının temel bir parçası olabilir ama yokluğu halinde Kur'ân gerçeğinin vücut bulması mümkün olamaz diye bir şey de söz konusu edilemez4- Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu. (Ör. İsa'nın tarihselliği) Esbâb-ı nüzul, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul or­tamının, bu ortamın akışının ve oluşumunun temel bir parçası olduğuna, nüzul ortamında bilfiil vuku bulan hadiseleri gösterdiğine göre, gerçekten tarih­sel olarak var olmuş bir olgudur.Kur'an-ı Kerîm'in tarih anlayışını bu şekilde özetledikten sonra konumuza dönelim. Esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisine anılan bağlam­da baktığımızda, insanın varlık koşulu olarak tarih­sel bir varlık olması gerçeğini esbâb-ı nüzul alanına taşımamız gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü nerede ve ne zaman insanla karşılaşırsak orada onun "var­lık koşullan" ile karşılaşırız. Bu fenomenler insanın,- Bilen- Yapıp- eden,- Değerlerin sesini duyan,- Tavır takınan,- Önceden gören ve önceden belirleyen,- İsteyen,- Özgür hareketleri olan,- Tarihsel olan,- İdeleştiren (anlamı veren, değer gören)- Kendisini bir şeye veren,- Seven,- Çalışan,- Eğiten ve eğitilen,- Devlet kuran,- İnanan,- Sanat ve tekniğin yaratıcısı olan,- Konuşan,-  Biyo-psişik bir yapıya sahip olan bir varlık ol­duğunu gösteriyorlar. İnsanı insan yapan bu fenomenler bize, Kur'ân’ın Hz. Âdem’le başladığım bildirdiği insanın varlığının (being-mevcudiyet) hep aynı olduğunu gösteriyor.         Kur’an ve Bağlam kitabının Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzül konusunu yukarıdaki şekilde özetledikten sonra kendi mütalaamıza geçebiliriz. Ku’an’ın nuzül ortamı ve o ortamda meydana gelen olaylar, hz. Peygamberimizin vahyi söylemesi, söylerken ki jest ve mimikleri, ses tonu, muhatapların durumları, vahiye karşı takındıkları tutumlar, o andaki ruhi atmosfer bir kere yaşanmış, zaman ve mekanda gerçekleşmiştir. Dolayısıyla tarih içinde cereyan etmiş olaylar zinciridir. Sebeb-i nüzül rivayetleri orijinal tarihi oluşturmaktadır.         Kur’an bize Allah’tan bir mesaj ve Müslüman hayatını tanzim eden, rehberlik yapmak için indirilen bir kitaptır. Biz Müslümanlar olarak onunla sürekli iletişim içinde bulunmak zorundayız. Dolayısıyla da Kur’an’ı anlama çabasına girmeliyiz. Öyleyse nüzül ortamına sebeb-i nüzül rivayetleriyle ancak anlayabiliriz. Bunun için de sonradan gelenler olarak ilk durumu anlamaya çalışmalıyız. Kuranın indiği bağlamı anlama çalışmaları tefsiri oluşturmaktadır.         Bu anlama çalışmalarını avam insanlardan ziyade ilim adamları yapmak zorundadır. İlim adamları da bağlamı iyi anlayabilmek için bir tarih araştırması ve incelemesi yapmalıdır. Aslında yapılan iş özde bir tarih araştırmasıyken özelde tefsirdir. Tarihsellik kavramını yukarıda hocamız incelemiş ve yapılan tarihsellik tanımlarını esbab-ı nüzül açısından değerlendirmiş bazılarını kabul ederken bazı tanımları sebeb-i nüzül açısından zamana bağlılık gelip geçicilik, tarihsel koşulluluk tarihe bağlı olma tanımlarını karşılaştırmada doğru kabul edilmemiştir.         Tarihsellik ve esbab-ı nüzülde hocamızın tefsir rivayetlerini sınıflandırması açısından sebeb-i nüzül rivayetleri orijinal tarihi oluştururken, tefsir için sebeb-i nüzül rivayetleri de düşünülmüş tarihi oluşturmaktadır.                                                                            Saygılarımla…
0 Yorum - Yorum Yaz


12912778

RUKİYE ÖZTÜRK / Yüksek Lisans


Kur’an ve Bağlam

Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul

·         Tarihsellik; insanın dünyaya gelişinden itibaren yapmak zorunda kaldıkları ile yapmak istediklerini tecrübeye dökmesiyle oluşan bütünün tek kelimeye sıkıştırılmış halidir. Zihnimdeki bu tanım kavramı her yönüyle karşılamamış olabilir. Zaten filozoflar da hiçbir tarifin her kavramı net olarak karşılayamayacağını belirtir.

·         Tarihselliğin çağın ( 17. – 18. yy ) fikirlerinin aksine, olayları tarihi ve kültürel bağlamlar içinde değerlendirme fikri Vico tarafından Almanya’da başlatıldı. Başlangıcın burada olmasının nedeni Almanya’da tarihsel düşüncelerin beşeri ilimlerle bir arada değerlendirilmesiydi. Buraya bu fikirlerin getirdiği olumlu sonuç ise hukuk alanı ile başlatılan, tarih okulları oldu.

·         Bu kavram batıda çok uzun yıllar tartışma sebebi olmuştur. 1920’lere kadar deyim yerinde ise yerden yere vurulurken, W. Dilthey’in fikirleri ile belirli ölçüde kavrama yaklaşımda yumuşama sağlanmıştır.

·         Dilthey’e göre insan yaradılışını, varlığının sebeplerini bulmak için tarihsellik kavramında geriye doğru yol almalıdır. Çünkü tarihsellik denilen zaten varlığın kendisidir.

·         Aslında birbirleriyle yakın coğrafyalarda ve yakın zamanlarda yaşamış düşünürler bu kavram için çok zıt ya da çok başka çerçevelerden bakışla tanımlar yapmışlar.

·         İyi – kötü tarihsellik diye ayıranlar, ayrımı reddedenler, hayatla bağlantılı olduğunu söyleyenler, hayatı anlamada sığ bir yöntem olarak görenler, asla tamamen anlaşılamayacağını düşünenler, kişiye bağlı farklılaşabileceğini öne sürenler ve hatta naturalizme karşıt bir naturalizm olarak görenler bile olmuştur. Bu kavaram düşünürleri oldukça zorlamış ve karşı karşıya getirmiştir.

·         17. ve 18. yüzyıllarda batı düşünürlerine göre tarihselliğe tam bir anlam getirmek imkânsız. Ancak İslam’a göre tarif netlik kazanıyor. İslam’da beşeri ilimler ile tabiat ilimleri arasında ayrılmaz bir bağ var. Çünkü insanların kâinattaki devasa düzenin içindeki yeriyle yani yaradanın yeryüzündeki halifeleri olmasıyla zaten tabiatla aralarında köklü bir ilişki vardır. Onun her hali kâinata yansır.

·         Esbab-ı Nüzul’ü anlamaya çalışırken, hayatı anlamlandırmaya çalışan bu ilmi de kullanmamız gerekecek ancak batının dünya görüşünden İslam kültürüne bakmamız durumunda yarım kalacaktır.

·         Kendimizden önce neler yaşandığını merak eden ve günümüzde yaşadığımızı eski ile doğrulamak isteyen biz insanlar Kur’an-ı Kerim’i bu anlamda ( Esbab-ı Nüzul açısından ) dönem içerisinde yaşananlar için kaynak olarak alırız.

·         Tarihselliğin tanımında geçen olanın; varlık biçimi, zamanla bağı, zamanın koşulları, gerçekten tarihsel olarak var olup olmadığı bakımlarından incelenmesi gerekir.

·         Esbab-ı Nüzul rivayetlerini de bu anlamda Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması için Kur’an tarihinde düşünülmüş tarih olarak değerlendirebiliriz.

·         Esbab-ı Nüzul rivayetleri ile ilgili orijinal tarih yazılabilir. Bu bizlere Kur’an – insan ve hayat birleşimi açıklar. Düşünülmüş tarihin yazılması ise yer ve zamana nasıl uyarlandığını gösterir. Yani Kur’an’ın yaşanabilirliğine işaret eder.


0 Yorum - Yorum Yaz


Esbab-ı nuzül ile tarihsellik kavramı arasında ortak kültür bağlamında ilişki kurulup Kur'an-ı Kerim'in tarih ve tarihsel bilgi alanındaki genel ilkeler zikredilmelidir. Kuran-ı Kerim'in temel konusunun insan oluşu ve insanı hidayete(doğru yola)iletme rehberi olmayı ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında onun temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Bu ilmi mütalaalardan esbab-ı nuzül-tarihsellik kavramı ilişkisinde özetle şunları söyleyebiliriz;
1- Esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken konu, Kur'ân-ı Kerîm'in soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.
2- Başka "Özgü" kültürlere ait kavramları kullanırken kavramların tarihleri, içerikleri ve kullananların dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalıdır.
3- Bu kavramları kullanan ilim adamları ve düşünürlerimizin hem böylesi bir yaklaşımı benimsemeleri hem de kullandıkları kavramı tarif etmeleri gerekmektedir.
4- Hermenötik (yorum bilim), semantik (anlam-bilim), linguistik (dilbilim) gibi beşerî bilimlerden yararlanabilmemizin, bu alanlara ait yeni kavramları özgü kültürümüze mal edebilmemizin, içselleştirebilmemizin, yani bu kavramları yaşayabilmemizin, zikredilen tavrın hâkim olmasıyla mümkün olabileceği ümit edilir.
5- Böylesi bir yaklaşıma, İslâm kültüründeki tarih anlayışı ile Batı kültüründeki tarih anlayışlarının birbirlerinden beşerî bir ilim olarak tarih'in iki ayrı şekilde mütalaası olarak yararlanabilmesi için de ihtiyaç vardır.
6- Esbâb-ı nüzul'den, tarihsel bir olgu olarak tarih-siyer yazımında en isabetli şekilde faydalanmak da bu yaklaşımla mümkündür. "Esbâb-ı nüzul rivayetleri " ile yazılacak "orijinal tarih", nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkânı verecektir. "Tefsir için yapılan esbâb-ı nüzul rivayetleri" ile yazılacak "düşünülmüş tarih" de çok sayıda insanî faaliyeti başarıları, Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak isteyen insanın bakış ufkuna sunacaktır. Bütün bunlar ise siyer-tarih yazımında insanî faaliyet ve davranışların /başarıların tarihini ortaya koyma, tespit etme imkânı verecek bu da insanın varlık bilincine katkıda bulunacaktır.
Fikret Akman
Öğ no:129127768


0 Yorum - Yorum Yaz


MURAT CAN   /NO:12912777   YÜKSEK LİSANS

DERS;TEFSİR RİVAYETLERİNE GÖRE KUR’AN’IN NÜZUL ORTAMI

 

TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZUL

 

Tarih insanla başlamış ve onunla hayatiyetini devam ettirmiştir. Onunla da son bulacaktır. Yüce Allah beşeriyeti yarattıktan sonra, ilahi emirlerini onlara ulaştıracak Peygamberler göndermiş ve onlar vasıtası ile beşeriyete yaratılış gayesini anlatmıştır. Burada ilahi vahyin insanla olağanüstü bir ilişkide olduğu aşikârdır. 

  Son birkaç asırdır İslam âleminin ve entelektüellerinin fikri gerilemeleri sebebiyle durgunluk yaşanmakta, Müslümanlar dağınık bir şekilde kimliklerini kaybetmişçesine kendilerini boşlukta hissetmekte, duydukları her fikre, ideolojiye kurtarıcı gözüyle bakarak onlara sarılmaya hatta sahiplenmeye başlamakta.

  18. ve 19. Yüzyıllar arasında batıda ortaya çıkan tarihsellik ve tarihselcilik kavramları bilinçli olarak İslam âlemine taşınmış akli, felsefi vb. yöntem ve tartışmalarla İslam toplumu ile İslam’ın ana kaynakları arasına derin uçurumlar, uzlaştırılması çok zor alan fikri sapmalar yerleştirilmiştir.

   Tarihsellik ve tarihselcilik her ne kadar batıya ait bir olgu, ideoloji olsa da kültürlerin etkileşim içerisinde olduklarından bütün insanlığı kaplamıştır. Bu etkileşime bir de Modornitenin etkileri eklenince maneviyat zayıflamış, bilimsellik adına Kur’anı, Sünneti hiçe sayarcasına enteresan, bozuk fikirler ortayışlar, a atılmıştır.

     Batıdaki olağanüstü hızlı gelişmeler ellerindeki kitapların, kendilerini ilerlemenin önünde bir engel olarak görüp kitaplarını hermönötik ve semantik yönden  ele alarak akıl yoluyla delilsiz, asırlarına uygun tekrar yorumlamaya kalkışmışlar, İslam entellektüelleride bunu çıkar yol olarak kabül edip aynı yöntemi Kur’ana uygulamaya çalışmışlardır. Burada tahrif olunan kitaplarla, mahfuz olan Kur’anın aynı olmadığını, birinin beşer eliyle deyiştiği, diğerinin ise Allahın korumasında olduğu unutulmuştur.

  Tarihsellik ve esbabı nüzul değerlendirilirken o zamanın kültürünü, fikrini ve sosyal yönlerini iyi araştırıp ona göre hüküm vermek, sonuca ulaşmak gerekir. Esbabı Nüzul’ün tarihsel bir şart olmadığı, Aksine Kur’an-ın, ilmi ilahinin istediği hikmete binaen bilinen ortam, zaman, tarih ve tolumda nazil olduğu bir gerçektir.  Esbabı Nüzul rivayetlerinin orijinal tarihi insanlığa nüzul ortamının somut bir portresini, resmini çizerek, bizzat yaşanmış olanı tasvir ederek insanlığa hayat vermiştir ve vermeye de devam edecektir.

  Yüce Allah Rasülü vasıtası ile kıyamete kadar bâki kalacak örnek bir nesil ve toplum inşa etmiştir. Kur’an ve İslam’ın emirleri tarihsellik kavramı içerisinde düşünülerek o güne hapsedilmemeli, Modern çağ denilen asrımızdan bakarak o tarihte meydana gelen olaylar hakkın da mesnetsiz, hüccetsiz yorumlar yapmamalı, empati yaparak modornite çağından o asra uzanıp o tarihi olayları yaşıyormuşçasına vakıaların üzerinde yoğunlaşıp orijinal fikirler üretilmelidir.Kur’an- Hayat ilişkisinin ve bütünlüğünün beşeriyetin nefes aldıkça kâinat döndükçe devam edeceği unutulmamalı, yaşayan Kur’an olan Esbabı Nüzul asrıyla asrımız tanıştırılıp kaynaştırılmalı, İslam âlemi, durağanlaşan fikir ve akıl tutulmasından kurtularak kendine yabancı kavramlardan arınmalı tarihte olduğu gibi kendine has kavramlar üreterek insanlığa, beşeriyete, dünyaya ışık saçmalı, yol göstermelidir.


0 Yorum - Yorum Yaz


NAZIM ÇETİN :12912769                                                                 

Y.LİSANS            (1)

       TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZÛL

      Tarihsellik, lügat olarak; ‘tarihsel olanın varlık biçimi, zamana bağlılık, gelip geçicilik, tarihsel koşulluk, tarihe bağlı olma ve bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olması’ gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise, zaman ve mekânla kayıtlanmış dini oluşumların, takdir edilen süreleri dolunca başka bir dinsel muhteva ile değiştirilmesidir.

      Tarihsellik denilince ne anladığımızı kavram nedir? sorusunu tanımlayarak açıklamamız gerekir.

       Kavram bir fikirdir,[1] bir bilgidir.[2] İn­san bir fikri, bir bilgiyi de ancak bazı işaretlerle yani dille ifade eder. Bir kavram dille ifade edildiğinde te­rim adını alır. Terim, kavramın kendisi değildir; kavramı dil aracılığıyla anlatan bir dilsel simgedir. Tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe et­tiği bir durumla, tarihle ilgilidir.Tarihsellik kavramının mahi­yeti (seçikliği), yani diğer varolandan ayıran niteliği değişmemekte, ama içeriği (açıklığı) değişmektedir. Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının, XVII. yüzyıl ile XIX. yüzyıllar arasında tarih ilminin amacı, eğilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir. [26-31] Tarihsellik (geschichtlichkeit, historicity, his-toricite) kavramı, tarih ilmi alanında kullanılan bir teknik terimdir.[3] Tarihçilerin eskiden beri kul­landıkları bu terimi, İngiliz filozof Henry More (1614-1687) 1664'de historicity, historicalness ke­limeleri ile ifade etmiştir.[4] Daha sonra E.Bayer, aynı terimi "tarihsel olayların olgusalhğı" anlamın­da kullanmıştır. Tarihsellik kavramını felsefî an­lamıyla kullanan ilk filozof Hegel'dir. Hegel'e göre tarihsellik kavramının iki anlamı vardır:

       Birinci Anlam: Tarihsellik, geçmişte olup-biten her şeyin geçmişte kalmasına rağmen etkisini de­vam ettirmesi halidir.

Bir çağın / bir dönemin, bir halkın, kendilerini nasıl anladıkları, onların tarihselliklerinin bilin­cidir. Yani insan tininin tarihsel varoluş tarzıdır. Meselâ Batı zihniyetini, Grek felsefesine bağlayan derunî bir ilişki vardır. Bu sebeple Greklerin kendi­lerini nasıl anladıklarını bilmek, Batı'mn özünün kaynağına inmeye ve bu özün bilincine varmaya imkân verir. Tarihsellik kavramını bu anlamda kul­lanmak gerekir.

       İkinci Anlam: Tarihsellik, sürekli tarihsel bir et­kililiktir. Meselâ Grek tininin "tarihsellik karakteri", özgürlük ve güzellik idelerine göre anlaşılabilir. Yani tarihsellik, o çağı yapan etkililik anlamındadır.[5]

       Üçüncü anlam: Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma.

      Esbâb-ı nüzulü tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma olarak da tanımlamak mümkün değildir. Es­bâb-ı nüzul bilgisi, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul or­tamının temel bir parçası olabilir ama yokluğu halinde Kur'ân gerçeğinin vücut bulması mümkün o-lamaz diye bir şey de söz konusu edilemez.

      Öte yandan esbâb-ı nüzulün tarihsel koşullu-luğunu "belli bir nedensel bağlantıda etkinin ortaya çıkmasını sağlayan etken"[6] olarak değerlendirmek mümkündür. Burada nedensel bağlantı, nüzul ortamında cereyan eden bir hadise veya sorulan bir sorudur. Bu sebepler etkiyi (âyetin nüzulünü) oluş­turur. Koşul ise etkinin (âyetin nüzulünün) ortaya çıkışının sebebi değildir, etkiyi oluşturmaz; ama se­bebin etkiyi (âyetin nüzulünü) oluşturmasını sağlar.[1]

 

      Tarihselcilik (Alnı. historismus, Fr. histerisine veya historiscisme, İng. historicism) terimi ise bir görüşe göre Novalis (1772-1801) tarafından XIX. yüzyılın ilk yarısında kullanılmış ve yüzyılın orta­larından sonra oldukça yaygınlaşmıştır.  Tar­ihselcilik terimi, özellikle Hegel (1770-1831) sistem­inin parçalanmasından sonra çok çeşitli ve hatta bir­birine karşıt anlamları barındıran çok karmaşık bir anlam içeriğiyle kullanılmıştır."[2] Bugün de kar­maşanın devam ettiği söylenebilir.



[1] -  Bkz. a.g.e..

[2] -  D.Özlem a.y..



[1] - G. Deleuze - F. Guattari, Felsefe Nedir ?,( çev. Turhan İlgaz, YKY îst., 1993 2. baskı.)

[2] - G. Deleuze - F. Guattari, a.g.e., s.38.

[3] - J.Freund, Beşerî Bilim Teorileri, s.75; D.Özlem, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, s,80; Tarih Felsefesi, s.145.

[4] -  D Özlem a.y.. Bu kelimenin İngilizce'de kullanılışları ve kullanıldığı tarihler hakkında bkz. W.Little-H.W. Fowler- J. Coulson, The Shorter Oxford English Dictionary on Historical Principles, Guıld Publıshmg, London 1988, I. 968.

[5] J. Freund, Beşeri Bilim Teorileri, s.75; D.Özlem, Kültür Bilimleri, s.80-81; Tarih .FeZse/ms.145-146.

[6] -  Bkz. Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, s. 118. Lûgatçe-i Felsefe'de (s. 119): "şart: adem-i mevcudiyeti halinde bir vakanın vukua gelmesi mümkün olmayan şey."


0 Yorum - Yorum Yaz


Dilthey’e göre Tarihselcilik kavramının tarifi şöyledir.”  Tarihin sağlam temeller üzerine bina edilmesi gerekir. Bu da "bir başka epistemoloji" ile mümkündür. Bu epistemolojiye de insanın [salt akıl varlığı ve bütünsel (total) kim­liğinden oluşan], bütünlüğünden hareketle geçilebilir. Bu ise tarihsel olarak oluşan bir şeydir. Çünkü,

- Bilme ancak tarihsel bir perspek­tiften mümkün olabilir. Çünkü,

- İnsan tarihsel bir varlıktır.

Prantl’a göre ise; Hermenötik tarih kavrayışıdır.

      Popper'a göre bu anlamıyla tarihsicilik, "Naturalizme karşıt bir Naturalizm" dir.[1] O bu konuda şunları söylemektedir.

"Tarihselcilere göre sosyal bilim tarihten[2] baş­ka bir şey değildir. O faal güçlerin ve hepsinin üstün­de sosyal gelişmenin kanunlarının incelenmesidir. Buna uygun olarak ona tarihsel teori veyahut teorik tarih denebilir. Çünkü evrensel (tümel) olarak geçerli kanunlar niteliğinde olanlardır.

      Tarihsellik kavramı, tarih yapan bir varlık ola­rak insanın tarih hakkındaki tecrübelerden elde et­tiği bilginin bir boyutunu ifade eder. Yani tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir du­rumla, tarihle ilgilidir.

      Tarihsellik-esbâb-ı nüzul ilişkisinde özellikle vurgulamaya çalıştığımız konu, tarihsellik ve tarih­selcilik kavramlarının Batı'nın özgü kültürüne ait olduğudur. Batılı filozof, problemlere bakarken men­sup olduğu milletin değer yargılarının etkisi altında kalmış, kişiliğini, içerisinde yetiştiği toplumda ka­zanmıştır, işte o (Batılı filozof), tarihsellik ve benzeri kavramları kullanırken böyle bir zihin yapısından, kendisini kuşatan kültürel ortamdan etkilenmekte­dir. Çünkü kültür, ferdin varolana bakış açısını (dünya görüşünü) farklı kılmaktadır. Ferdin dünya görüşünün oluşmasında ise kül­tür esastır. Çünkü kültür, insanın varoluşunun oluş­masını ve onu hissetmesini sağlar.

      Kur'ân, tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görür. Bu sebeple hemen her sûrede ya insan ve insan toplulukları ya da onlarla ilgi "olgular" ve "olaylar" anlatılır.

Buna göre Kur'ân-ı Kerim, insanın tarihsel bir varlık olduğunu ve bunun da insanın varlık koşulla­rından biri bulunduğunu belirtir. Aslında Kur'ân in­sanın sadece tarihsel varlık koşulu ile değil bütün varlık koşulları ile uyumlu olan ve o koşullara cevap veren ilahî bir mesajdır. Bu son derece olağan duru­mun asıl sebebi, insanı var eden varlıkla Kur'ân-ı Kerîm'i inzal eden varlığın aynı, yani Yüce Allah ol­masıdır.

        Sonuç olarak:

1- Kur'ân-ı Ke-rîm soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.

2- Başka "Özgü" kültürlere ait kavramları kul­lanırken yukarıda ele alman yaklaşım benimsen­meli, kavramların tarihleri, içerikleri (açıklık-anlam çerçevesi)  ve kullananların  dünya  görüşleri gözönünde bulundurulmalıdır.
3-
 Bu kavramları kullanan ilim adamları ve düşünürlerimizin hem böylesi bir yaklaşımı benim­semeleri hem de kullandıkları kavramı tarif et­meleri gerekmektedir.4- Hermenötik (yorumbilim), semantik (anlam-bilim), linguistik (dilbilim) gibi beşerî bilimlerden yararlanabilmemizin, bu alanlara ait yeni kavram­ları özgü kültürümüze mal edebilmemizin, içselleş-tirebilmemizin, yani bu kavramları yaşayabil­memizin, anılan tavrın hakim olmasıyla mümkün o-labileceği umulur.

5- Böylesi bir yaklaşıma, İslâm kültüründeki ta­rih anlayışı ile Batı kültüründeki tarih anlayışları­nın  birbirlerinden beşerî bir ilim olarak tarih'in iki ayrı şekilde mütalaası olarak yararlanabilmesi için de ihtiyaç vardır.
6-
  Esbâb-ı nüzul'den, tarihsel bir olgu olarak tarih-siyer yazımında en isabetli şekilde faydalan­mak da bu yaklaşımla mümkündür.

    

    İnsanı insan kılan hususiyetlerden birisi de tarihsel bir varlık oluşudur. Tarihsellik, en kısa ifadesiyle devralmak, devralınanı geliştirmek ve devretmektir. Diğer bir ifadeyle “zamanın geçmiş, şimdi ve gelecekten oluşan üç boyutuyla diyalektik ilişki içinde olmak; geldiğini, şimdi-burada olduğunu ve gideceğini bilmek demektir” (Mengüşoğlu 1988, 144-146). İnsanı hayvandan ayıran bu varlık şartı, geniş planda insanın kendisine, varlığının ne’liğine, içinde yaşadığı çağa, asra, devre ve çevreye, mensubu olduğu millete ve insanlığa dair bir bilinç olarak da tanımlanabilir.

    Kur’ân’da yer alan hükümler kesin, somut çözümler olup prototip özelliğe sahiptir.  Onlardan yola çıkılarak evrensel mesajlar ihtiva etmektedir. Bu öyle bir hususiyettir ki Kur’ân metninin i’câzının bir diğer göstergesi olarak her asır kendi ihtiyacına göre onlardan yola çıkarak ihtiyacını karşılar. Kur’an’ın doğru anlaşılabilmesi, Kur’an’ın indiği döneme gitmek, o dönemin dilini, o dönemin üslûbunu, o dönemdeki mevcut ilimleri esas almayı gerektirmektedir.



[1] -  D.Özlem, Tarih Felsefesi, s.159-160.

[2] -  Burada tarih, sadece geriye doğru ve geçmişe değil, aynı zamanda i-leriye doğru ve geleceğe de bakan bir anlam ifade etmektedir (Bkz. Pop-per, Tarihselciliğin Sefaleti, s.74)


0 Yorum - Yorum Yaz


      Tarihsellik de tarih yapan bir varlık olarak insanın ,tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilğili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihni faliyetinin sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır.Yani tarihsellik,insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı,tecrübe ettiği bir durumla,tarihle ilgilidir.Bir felsefi kavram olarak Tarihsellik Nedir?sorusuna herkesi tatmin edecek bir cevap vermek güçtür.Nitekim tarih felsefesi,epistemoloji,hermenöötik,linguistik gibi çeşitli alanlarla ilgisi olan bu kavramı,bu sahalarda çalışan ilim/düşünce adamlarından hemen hepsinin yeniden tarif etme teşebbüsü de bunu göstermektedir.

    Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının,XVII. yüzyıl ile XIX. yüzyıllar arasında tarih ilminin amacı,eyilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir.

    Hegel'e göre tarihsellik kavramının iki anlamı vardır:

 1.Anlam:Tarihsellik,geçmişte olup biten geçmişte kalmasına rağmen etkisini devam ettirmesi halidir.

 2.Anlam:Tarihsellik,sürekli tarihsel bir etkililiktir.

     Kur'an-ı Kerim insanı anakonu ve insana hidayet rehberi olmayı anagaye edinmekle tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymuş olmaktadır.çünkü insan her zaman geçmişe mal olacak bir şimdinin kalıcı ve belirgin izlerini yaşatarak kendini sürdürmeye,aynı zamanda bu gününü dünle doğrulamak için nereden geldiğini,kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir varlıktır. Bir başka deyişle insan tarihsel bir varlıktır ve bu,insanın varlık koşullarından bir tanesidir.

    Bu sebepledir ki Kur'an-ı Kerim'in hemen her suresinde mutlaka ya insan ve insan toplulukları ya da onlarla ilgili "olgular"ve"olaylar"anlatılır.Dolayısıyla Kur'an tarih ve tarihsel olanı ,geçmişi,yaşanılan zamanı ve geleceğiyle bir bütün halinde insanı faaliyet sahası olarak görmektedir.


0 Yorum - Yorum Yaz

Tarihsellik    09.05.2013

			TARİHSELLİK
Hikmet Kıratlı
12912709
Yüksek Lisans
      
        	Tarihsellik;insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı,tecrübe ettiği bir durumla, tarihle ile ilğilidir.Dolayısıyla filozoflar,tarih üzerine zihinsel faliyette bulunurken, insanın reel olarak yaşadığı tarih üzerine tasarımlarından bir fikri, bir ideyi,bir bilğiyi dilsel bir simge olarak taihsellik kelimesiyle ifade etmişlerdir.
	  Esbab-ı nüzul, Kur'an-ı insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insani yapıp etmelerdir.Dolayısıyla her mekan -zaman'da benzeri insani yapıp etmelerle temelde benzerlik gösterir.Aslolan bu tarihsel yapıp etmelerden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tesbit edebilmektir.Bundan daha önemlisi bunları eylem haline getirebilmektir.
	   Konfüçyüs'e sordular: “Bir memleketi yönetmeye çağrılsaydınız yapacagı-nız ilk iş ne olurdu ?” Konfüçyüs şöyle cevap verdi:”Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle işe başlardım.” Ve dinleyicilerin hayret dolu bakışları arasında sözlerine şöyle devam etti:”Dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz.Düşünce iyi anlatılmaz ise,yapılması gereken şeyler doğru yapılmaz. Ödev gereği gibi yapılmaz ise töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa,şaşkınlık içine düşen halk neyapacağını, işin nereye gideceğini bilemez. İşde bunun içindir ki
hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” (Kur'an ve Bağlam)


0 Yorum - Yorum Yaz


 

    Yüksek Lisans  

    Emrah MERAL

     12912714

                         TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZÛL  

                  

Tarihsellik kavramı, tarih yapan bir varlık olarak insanın tarih hakkındaki tecrübelerden elde ettiği bilginin boyutunu ifade eder. Yani tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı durumla, tarihle ilgilidir.

Esbab-ı nüzul - tarihsellik kavramı ilişkisinde ifade edeceğimiz Esbab-ı nüzul, mekan-zaman içinde vuku bulması sahih (müsned-merfu) rivayetle bize ulaşmış olması sebebiyle tarihseldir ve tarihsel gerçekliktir. Nüzul ortamında cereyan eden hadiselerin, soruların karşılığı olarak da tarihsel olanın varlık biçimidir.

 Nüzul ortamındaki insani yapıp etmelerle her zaman-mekân da benzeri insan yapıp etmeleri benzerlik gösterir. Önemli olan bu ilkelerin tespitidir. Onları amel haline getirebilmektir. Sahabenin rivayetleri ile nüzul ortamına ait esbab-ı nüzul rivayetleri Kur’an ın anlaşılmasında orijinal yorum olarak değerlendirilebilir. Kur’an'ın anlaşılması sürecindeki tarihte ”orijinal tarih”  diye adlandırılır.

 

Sonuç olarak:

Esbab-ı nüzul tarihsellik kavramı ilişkisinde vurgulanması gereken konu, Kur’an ı Kerimi soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak insan öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberidir.

        Başka kültürlere ait kavramları kullanırken, kavramların tarihleri, içerikleri ve kullananların dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalıdır.

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


  
İsrafil GÖK
Öğrenci No: (12952754)
Birleşik Doktora
 

Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul-Kur’anda nesh konusu, felsefi bir kavram olan tarihsellik ve esbabı nuzül ilmi  esasında  birbiriyle ilintili konulardır. Felsefecilerin tarifinde anlaşamadıkları tarihsellik kavramı (historisizm) batı orijinli bir kavramdır. Bir çok kavramda olduğu gibi tarihsellik kavramı üzerinde de ülkemizde ilim erbabı arasında bir kafa karışıklığı anlam karmaşası devam etmektedir. Batılı kavramları kendi dilimize kültür alanımıza aktarırken kavramları içselleştirmemiz kültür hayatımıza katabilmemiz son derece önemlidir. Bunu yapabilmemiz için batı düşüncesi ve dünya görüşünün bu kavramları oluşturduğu fikri zemin ve süreçin bilinmesi lazımdır. Aksi halde kendimize mal edemeyiz. İslam tarihine baktığımızda alimlerimizin bunu yaptığını görürüz. Kültürün bir kısmı vardır ki, millete özgüdür yani o milletin zihniyetini damgasını taşır. Kültürün bir kısmı da bütün insanlığa hastır milletlerin ortak malı gibidir. Tarihsellik kavramı da Batı’nın özgü kültürüne ait bir kavramdır. Dolayısıyla başka bir dile kültüre tercümesi zor olan bir kavramdır.Esbab-ı Nuzulle tarihsellik arasındaki ilişkiye gelince insan, tarihsel bir varlıktır. Kuranı kerim insanı ana konu ve insana hidayet rehberi olmayı gaye edinmekle tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymuş olmaktadır. Esbabı nuzül tarihin bir döneminde saadet asrında yaşanan hadiseler üzerine ayetlerin tencimen 23 yıl süren bir tarih ve zaman diliminde nazil olması onun tarihle ilintili olduğunu göstermektedir. Kuran vahyinin insanın varlık koşulları ile uyumlu olması o günkü toplumun kültürel ahlaki siyasi ekonomik tavırlarını hiçe sayan bir yaklaşımla karşı çıkmamış olduğu Kuranın tarihle ne kadar bağlantılı olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Örneğin İslamda varlığı eleştirilen kölelik müessesini İslam bir çırpıda tamamen kaldıramamıştır ama kaldırmaya matuf hükümler koymuştur. Allahın vahyini mesajlarını  melek aracılığıyla insanlığa ulaştırmak için yine bir beşeri insanı seçmiş olması da kuranın tarihi  olduğu yönüne dikkatlerimizi çeker. Nüzul ortamında vuku bulan hadiselerin tarihselliği kadar İslam öncesinde yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerin varlığı da tarihsel bir olgu ve gerçekliktir. Mısırlı modernist Taha Hüseyin’in görüşlerinin aksine Kuranda anlatılan eski peygamberlerin kıssaları ”ahsenel kasas” hayali ve ütopik yaşanmışlıklar değildir. Gerçekten tarihin bir döneminde  yaşanmış tarihsel olaylardır.Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki, esbabı nuzül zaman mekan içerisinde vuku bulması sahih müsned ve merfu rivayetle bize ulaşmış olması sebebiyle tarihseldir ve tarihsel gerçekliktir. Esbabı nuzül ancak sahih nakille bilinebilir. Bu alanda ictihada ve imali fikir etmeye mahal yoktur. Bu türden rivayetler orijinal tarih olarak değerlendirilebilirken tefsir için olan rivayet ve değerlendirmeler ise düşünülmüş yorum olarak değerlendirilebilmesi mümkün görünmektedir. Tarihsellik kavramını kullanan ilim adamları ve düşünürlerin kullandıkları kavramı doğru şekilde  tarif etmeleri gerekmektedir.
0 Yorum - Yorum Yaz

RECEP TURAN - 11912710    13.05.2013

C. TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZÛL İLİŞKİSİ

 

İnsanın akıl sahibi bir varlık olması dolayısıyla kesbettiği bilginin edinimi ve kullanımı tarihsel süreç içerisinde (bir bakıma) kültürün unsurlarını taşır. Bütün bilgi çeşitleri, hayatı anlama ve anlamlandırma faaliyeti içerisinde yer alır ve farklı fonksiyonları yerine getirir. Bilgi türlerinin kullanım sahası ve bütünüğü aynı zamanda kültür dediğimiz olguyu oluşturur. Bu kültürün bir kısmı sınırları belirli toplumlara/milletlere özgü karakter taşırken (özgü kültür) bir kısmı tüm insanlığa özgüdür (ortak kültür).

Tarihsellik bir kavram olarak oluşum süreci bakımından ortak kültüre aittir. Anlam içeriği dolayısıyla da özgü kültüre ait bir kavramdır. Aslında bu durum bütün kavramlar için reel bir durumdur.

 

Kur’an toplumun dünya görüşünü, kavramlarını yani tüm insanî faaliyetleri ilahi mesajla oluşturmak ister. işte hedef kitle yani Kur’an’ın ilk muhataplarının yapıp-etmeleri esbâb-ı nüzul olabilmektedir. Esbab-ı nüzul ve tarihsellik ilişkisine de insanın tarihsel bir valık olması açısından bakmalıyız. İnsanın bütün faaliyetleri de tarih dediğimiz olgu içerisinde meydana gelir. Yani tarih, insanın yapıp-etmelerinin toplamıdır.

 

Bu açıları değerlendirerek esbâb-ı nüzulün tarihselliğini anlamlandıralım:

Birinci anlam : Tarihsel olanın varlık biçimi

(Esbab-ı nüzul, gerçekliğini nüzul ortamında yaşanmış olylardan almaktadır).

İkinci anlam : Zamana bağlılık, gelip geçicilik

(Esbab-ı nüzul kıssaları tarihsel nitelik arzetse de sebep-nüzul-insan ilişkisi Kur’an’ın insanın varlık koşullarını gerçekleştirmesini sağlayan ilahi mesaj olduğunu göstermektedir).

Üçüncü anlam : Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma

(Esbab-ı nüzulun tarihsel bir gerçek olması ile onun tarihe bağlı olması farklı şeylerdir. Çünkü esbab-ı nüzul dini bir fenomen olarak hakikati, tarihten bağımsız bir gerçek olarak düşünülmelidir. Çünkü esbab-ı nüzul orjinal yorum-orjinal tarihtir).


0 Yorum - Yorum Yaz


Abdullah ARSLAN-12912771-Yüksek Lisans-Tarihsellik ve Esbabı Nüzul

‘‘Tarihsellik’’ son yüzyıllarda ortaya çıkmış ve tanımlanmış bir kavramdır.

‘‘Olayları tarihi ve kültürel bağlamlar içinde değerlendirme’’ fikri olarak Almanya da doğmuştur.

Bu kavram için birbirinden zıt ya da başka bakış açılarıyla farklı tanımlar yapmışsa da, Dilthey’e göre insan yaradılışını, varlığının sebeplerini bulmak için tarihsellik kavramında geriye doğru yol almalıdır. Çünkü tarihsellik zaten varlığın kendisidir.

Esbab-ı Nüzul ve tarihsellik ilişkisi değerlendirilirken bu ilmi de kullanmamız gereklidir ancak batı kültürüne  ait olduğu göz ardı edilmemelidir.

Ancak insanın yaratılışı bakımından kültür unsurları evrensel olduğu için, tarihsellik ve tarihselcilik kavramları her ne kadar Batı’nın özgü kültürüne de ait olsa, ortak kültürle etkileşim halindedir.

Kur’an nüzulunün tamamlanması ile Kur’an’ın insan ile münasebetinin son bulması düşünülemez. Kur’an’ın insan ve hayatı ile münasebetinin kesileceği anlamına gelmez. Bilakis Kur’an bu ilişkinin devam edeceğini beyan etmektedir

 Esbab-ı nüzul tarihin bir bölümünde yaşanmış insani olaylardır. Ve her zaman ve mekân da benzeri insani olaylar temelde benzerlik gösterir. Hayat şekilleri değişse de insan ve onun karakteri, bu sebeple meydana gelen hadiseler, meseleler, sorular devam etmektedir. Vahiy ise insanın hayatla olan bu ilişkisine ve bugünün insanın meselelerine yönelik çareler tespit etmesidir.

 Esbab-ı nüzul, Kuranın nüzul ortamının bize Kur’an-insan-hayat bütünleşmesini göstererek, tarih içinde zaman ve mekâna nasıl uyarlandığını yani Kur’an’ın yaşanabilir olduğunu gösteriyor.


0 Yorum - Yorum Yaz


Hacı Turan DEMİRCİOĞLU-12912775-Yüksek Lisans

TARİSELLİK VE ESBABI NÜZUL

Tarihsellik kavramı üzerinde birçok tanım yapılmıştır. Felsefeye ait olan tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının 17. ve 19.yy arasında tarih ilminin geçirdiği devirler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir.

Tarihsellik, batı düşünce tarihinde aydınlanma öncesine dayanan, aydınlanma sonlarından bu asrın başlarına kadar ulaşan modernite ve post modernite ile ilgili uzun bir geçmişi vardır. Bu kavramlar İslam düşüncesi içinde değerlendirirken, geçirmiş olduğu tarihi süreç ve mana sapmalarının göz önünde bulundurulması isabetli olacaktır.

Kuranı Kerim, insanı tarihsel varlık olarak kabul eder. Hemen hemen her süresinde insan ve insan topluluklarından bahseder. Esbabı nüzul ile tarihsellik kavramı arasında ilişkiye gelince Kuran insanı ana konu edinmekle tarihselliğini ortaya koymuştur. Çünkü insan tarihsel bir varlıktır.

Sonuç olarak, esbabı nüzul ve tarihsellik, Kuran-insan-hayat bütünleşmesini somut olarak ortaya koyarak örneklendiriyor. Bu sebepledir ki Kuranı Kerim hemen hemen her süresinde tarih ve tarihsel olayları ele alır. Tarih içerisinde bizi asrısaadete bağlayarak yaşayışımızı ve Kurana bakışımızı o altın asra bağlar.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


 Ramazan Koç-12912727

 Tarihsellik,her felsefi kavram gibi üzerinde tanım birliği olmayan  bir kavramdır.Dolayısıyla tarihsellik,birçok şekilde tarif edilmiş;her tarif onun bir yönünü açıklamıştır. Tarihsellik ,oluşum süreci bakımından ortak kültüre aittir.Anlam içeriği dolayısıyla da özgü kültüre aittir.Tarihsellik kavramı ve esbâb-ı nuzül arasında ortak kültür bağlamında nasıl bir ilişkiye olduğunu gelince Kur'an ı kerim'in temel konusu insan ve o insanı hidayete iletme rehberi olmayı amaç edinmesidir.kur'an, insanı tarihsel bir varlık olarak görür ve onun tarih ve tarihsellik bağlamında karakteristiğini ortaya koymayı hedefler.Kur'an ın nüzul ortamına dikkat edersek Mekke de olsun medinede olsun var olan birçok probleme ve insanların bu problemlerden kurtulma arzularına cevap vermiştir.Yani vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas almaktadır.Nüzul asrında muhatapların gündelik yapıp-etmelerinde kur'ani ilke işlevini yerine getirmiştir.Daha sonra vahyin tamamlanması ile esbâb-ı nüzul olgusu son bulmuş lakin kur'an –insan –hayat münasebeti devam etmiştir.binaenaleyh esbâb-ı nüzul, kur'an ın indirilişinin gerçek sebebi değildir.Kur'an-ı Kerîm'in ayet ve surelerinin tertibinin nüzul sebeplerine göre veya nüzul sırasına göre tarihsel yapılmamış olması da bu tezi teyid etmektedir.Bunun anlamı,kur'an'la varlığını anlamlandırmak isteyen herkes reel hayatın içinde kendisini doğrudan muhatap hissedebilecektir.Esbâb-ı nüzul –tarihsellik kavramı ilişkisiyle ilgili olarak diyebiliriz ki esbâb-ı nüzul'un kur'an'ın bütünlüğü içindeki yeri ve insanın tarihsel bir varlık olması nazarı dikkate alınmalıdır.Bunun için de Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin,"esbâb-ı nüzul rivayetleri" ve "Tefsir için yapılan esbâb-ı nüzul rivayetleri değerlendirmeri"şeklinde sınıflandırılması büyük önem arzetmektedir.


0 Yorum - Yorum Yaz


Yahya Özdil-Yüksek Lisans

Tarihsellik kavramı,tarih yapan bir varlık olarak insanın tarih hakkındaki tecrübelerden elde ettiği bilginin bir boyutunu ifade eder.Yani tarihsellik,insanın varlık şartlarından kaynaklanan, imkan ve yetenekleriyle bizzat yaşadığı,tecrübe ettiği bir durumla,tarihle ilgilidir.

Dolayısıyla tarihsellik,birçok şekilde tarif edilmiş;her tarif onun bir yönünü açıklamıştır.böyle olması da tabîdir.Çünkü her kavramın bir tarihi vardır.Bu tarih,gerektiğinde başka felsefî meselelerin içinden geçen veya çeşitli felsefi alanlara temas eden bir tarihtir.bu tarihsel ve kültürel serüveni göz ardı ederek tarihsellik kavramını anlamamız mümkün değildir.

Tarihsellik-esbâb-ı nüzul ilişkisinde özellikle vurgulanmak istenen tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının batı’nın özgü kültürüne ait olduğudur.

Tarihsellik ve tarihselcilik ve benzeri kavramlar,her ne kadar “batı’nın özgü kültürü”ne ait kavramlarsa da yapıları ortak kültürle etkileşim halindedir.Çünkü insanın yaratılışı bakımından kültür unsurları evrenseldir.Dolayısıyla insan,tarihsellik kavramı üzerine fikir beyan ederken bir var olan hakkında bilgisini ifade etmektedir.

Kur’an,tarih ve tarihsel olanı:geçmişi,yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görür.O halde esbâb-ı nüzul-tarihsellik ilişkisine

1.   Esbâb-ı nüzulün Kur’an-ı kerim’in bütünlüğü içerisindeki yeri

2.   İnsanın tarihsel bir varlık olma bağlamında bakılmalıdır.

Esbâb-ı nüzul rivâyetleri:

Kur’an’ın anlaşılması sürecinde ve Kur’an-ı Kerim tarihinde orijinal tarih olarak adlandırılabilir.

Tefsir için olan esbâb-ı nüzul rivâyetleri değerlendirmeleri: Kur’an’ın anlaşılması sürecinde ve Kur’an-ı Kerim tarihinde “düşünülmüş tarih”olarak değerlendirilebilir.[1]

O zaman görülecektir ki  esbâb-ı nüzul tarihsel olarak Kur’an-insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insanî yapıp-etmelerdir.

Aslolan,bu tarihsel yapıp-etmelerden ,vahyin insanla ve hayatla bu ilişkisinden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tesbit edebilmektir.

Kur’an-ı Kerim’i kendisine hidayet rehberi edinen insan,nüzul sebeblerini ve onun tarihselliğini bu bağlamda değerlendirirse onu anlamada yeni boyutlar keşfedebilir.

 

 

 

 

 

                                                       



[1] .Tefsir için olan esbâb-ı nüzul rivâyetleri”nin örnekleri için bkz.A.N.Serinsu.a.g.e.. 


0 Yorum - Yorum Yaz


III. KİTAP

TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL

MUSTAFA MURAT BATMAN

12912713

 

·       Tarihsellik; tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihnî faaliyetinin sonucunda oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır.[1] Filozoflar tarihsellik kavramı üzerinde düşünmüşler ve bu kavramı tanımlamaya çalışmışlardır. Ancak bu kavramı tarif etmek isteyen her filozof kavrama kendi bakış açısını da yansıtması kaçınılmaz olduğu için kavramın kendine bakan bir yönüyle bir tanım yapmıştır. Dolayısıyla birçok tarihsellik tanımı ortaya çıkmıştır.

·       Bir kavramda açıklık ve seçiklik olmak üzere iki özellik bulunur. Açık bilgi, dikkatli bir zihne görünen ve belli olan bilgidir. Seçik bilgi ise, keskin ve başka bilgilerden ayrı bir bilgidir. Öyle ki, bu bilgide onu gerektiği gibi gözden geçirene açıkça görünenden başka bir şey bulunmaz.[2] Açıklık kavramdaki değişebilen bir içeriktir, zamana göre ve fertlere göre değişebilir. Ancak seçiklik, kavramın, her yerde herkese göre aynı olan, değişmez özelliğidir. Tarihsellik kavramının mahiyeti (seçikliği), yani diğer var olandan ayıran niteliği değişmemekte, ama içeriği (açıklığı) değişmektedir.[3]

·       Cabiri “Bir kişinin kendi kültür dili haricinde bir dilde araştırmaları sonucunda edindiği fikirlerini, o dili konuşan milletin düşüncesi olarak nitelemek mümkün müdür?” sorusuna cevap aramakta ve çeşitli örneklerle bu durumu tartışmaktadır. “Maxime Rodinson, Jack Birc, Hamilton Gibb…. gibi Arap olmayıp Arap düşüncesini, araştırmış incelemiş, analiz etmiş ve bu hususta kanaat bildiren bir şahsın gerçekten Arap düşüncesine vakıf olduğunu düşünebilir miyiz?” “Yahut Yunanların sorunlarıyla uğraşan Farabi’nin Arap düşüncesine vakıf olduğunu söyleyebilir miyiz?” Ona göre bu pek mümkün değildir. Çünkü “her düşünürün uyruğunun belirlediği örfî bir kural vardır”[4] ve kişiler bu kalıplara, kurallara, değerlere göre düşünür. Ona göre Doğunun Fikrini Tanımaya çalışıp bu uğurda araştırmalar yapan Batılılar “Doğuyu tanımak isteyen Batılılar” olarak, Batı Fikrini araştıran Doğulu ilim adamları da “Batıyla İlgili Araştırma Yapan Doğulular” kalacaklardır. Bir kültürün içinde düşünmek o kültürü tanımak değil, o kültürün bakış açısıyla, örfi kurallarıyla düşünebilmek demektir.

·       Bu yüzden tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarını da ortaya çıktığı kültürde, tarihte, insan yapısında incelememiz gereklidir. Aksi takdirde Müslümanlar, Batı’nın ‘kültürel özgünlük’ arz eden tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarını tam anlamıyla anlayamayacaktır. Çünkü bu kavramların Müslüman’ların ‘kültürel özgünlük’ alanlarında hiçbir karşılığı yoktur. Bu da etkileşimde bulunulan kültürü tanımadan onun kavramlarını kullanmaya yol açacak, dolayısıyla ortada (şu an yaşandığı gibi) büyük bir kargaşa meydana gelecektir. Buna bir de kavramın alındığı dil ile aktarıldığı dilin arasındaki uyumsuzluk eklendiğinde kargaşa daha da büyüyecektir. (Maalesef bu durumda yaşanmaktadır.)

·       Ancak bu kavramlar her ne kadar ‘kültürel özgünlük’ taşıyor, seçiklik ifade ediyorsalar da, açıklık özelliklerinin de bulunmasından ötürü, kavramların ortak kültür ile paylaştıkları hususlarda mevcuttur.

·       Kur’an-ı Kerim’in temel konusunun insan oluşu ve insanı hidayete (doğru yola) iletme rehberi olmayı ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında onun temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Kur’an tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görür. Bu sebeple hemen her surede ya insan ve insan toplulukları ya da onlarla ilgili olgular ve olaylar anlatılır.[5]

 

 

 

 

 



[1] Serinsu, age, s. 304.

[2] René Descartes, Felsefenin İlkeleri, çev. Mesut Akın, Say yay. , s. 78, 9. Baskı, İstanbul 2004.

[3] Serinsu, age, s. 305.

[4] Muhammed Âbid el-Cabiri, Arap-İslam Aklının Oluşumu, Çev. İbrahim Akbaba, s. 15, Kitabevi, İstanbul, Aralık 2001

[5] Serinsu, age, s. 348.


2 Yorum - Yorum Yaz


HAMDULLAH KAYA Öğrenci No: 12912772
TARİHSELLİK VE ESBAB-I NUZÜL Tarihsellik kavramı Felsefe Terimleri Sözlüğünde şöyle tanımlanmaktadır:
1- Tarihsel olanın varlık biçimi.
2- Zamana bağlılık, gelip geçicilik.
3- Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma. (Ör. Tinin, törenin tarihselliği)
4- Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu. (Ör. isa'nın tarihselliği.) Tarihsellik sözcüğünün terim olarak ifade ettiği anlamlar bunlardır. Öte yandan
Tarihsellik kavramı, tarih yapan bir varlık ola¬rak insanın tarih hakkındaki tecrübelerden elde et¬tiği bilginin bir boyutunu ifade eder. Yani tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir du¬rumla, tarihle ilgilidir. Aslında Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları, XVIII. ve XIX. yüzyıllar arasında "tarih" ilminden ne anla¬şılacağı konusundaki felsefi tartışmalar sürecinde ortaya çıkmıştır.
Batı'da tarih yazımına dini sebeblerle ilgi göste¬rilmemiş, Aydınlanma ile başlayan süreç içerisinde beşerî ilimler kavramı belirince, tarihi ve buna bağlı olarak tarih felsefesini bir problem olarak ele alma yönelişi başlamıştır.
Bu dönemde tabiat ilimlerinin başdondürücü gelişimi, modern çağın karakteristiği olan "yeni zih¬niyet ve yeni kozmos anlayışı"nı getirdi. Bu ise tabiat ilimleriyle beşeri ilimler arasındaki kopukluğu ve epistemolojik zıtlığı gösteriyordu.
Böylece tarihsellik ve tarihselcilik kavramları, önce Aydınlanma sonra da Modernite'nin oluşturdu¬ğu ortam ve şartlarda ortaya çıktı. Dolayısıyla tarihsellik ve tarihselcilik kavram¬ları kullanılmak istendiğinde bu vakıanın gözönüne alınması yerinde olacaktır.
Nihayetinde Batı düşüncesine ait bu kavramla¬rın tarih içerisinde geçirdikleri değişimin, belirli bir kültürün, dünya (varlık) anlayışının, paradigmanın ürünü olduğu unutulmamalıdır. Aksi halde böyle bir geçmişe sahip olmayan Müslüman şark'ta tarihsel¬lik -tarihselcilik problemi üzerinde tartışmanın tu¬tarlı bir zemini olmayacaktır.

Sonuç olarak:
1- Esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken konu, Kur'ân-ı Ke-rîm'in soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.
2- Başka "Özgü" kültürlere ait kavramları kul¬lanırken kavramların tarihleri, içerikleri ve kullananların dünya görüşleri gözönünde bulundurulmalıdır.
3- Bu kavramları kullanan ilim adamları ve düşünürlerimizin hem böylesi bir yaklaşımı benim¬semeleri hem de kullandıkları kavramı tarif et¬meleri gerekmektedir.
4- Hermenötik (yorumbilim), semantik (anlam-bilim), linguistik (dilbilim) gibi beşerî bilimlerden yararlanabilmemizin, bu alanlara ait yeni kavram¬ları özgü kültürümüze mal edebilmemizin, içselleştirebilmemizin, yani bu kavramları yaşayabil¬memizin, anılan tavrın hakim olmasıyla mümkün olabileceği umulur.
5- Böylesi bir yaklaşıma, İslâm kültüründeki ta¬rih anlayışı ile Batı kültüründeki tarih anlayışları¬nın birbirlerinden beşerî bir ilim olarak tarih'in iki ayrı şekilde mütalaası olarak yararlanabilmesi için de ihtiyaç vardır.
6- Esbâb-ı nüzul'den, tarihsel bir olgu olarak tarih-siyer yazımında en isabetli şekilde faydalan¬mak da bu yaklaşımla mümkündür.
"Esbâb-ı nüzul rivayetleri " ile yazılacak "oriji¬nal tarih", nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkânı verecektir. "Tefsir için yapılan esbâb-ı nüzul rivayetleri" ile yazılacak "düşünülmüş tarih" de çok sayıda insanî faaliyeti/başarıları, Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak isteyen insanın bakış ufkuna sunacaktır. Bütün bunlar ise siyer-tarih yazımında insanî faaliyet ve davranışların/başarıların tarihini ortaya koyma, tespit etme imkânı verecek; bu da insanın varlık bilincine katkıda bulunacaktır.


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi